L.N. TOLSTOY, Rusça Aslından Çeviren: Mazlum Beyhan, V. Basım, Şubat 2019, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul
Rusların Kafkasya’yı işgalde sona yaklaştığı1850’li yıllara tarihlenen 4 hikaye anlatılmış!
Ve iyi ki de anlatılmış, zira bu sayede o dönemde bölgede yaşananlar konusunda objektif olmasa da bir ölçüde bilgi-fikir sahibi olabiliyoruz.
*
Anlatılanlar muhtemelen Çeçen bölgesinde yaşanıyor, ama yerlilerden genellikle Tatar diye söz ediliyor.
Anlatım güzel ama objektif sayılamaz. Yazılanlarda çok koyu bir Rus bakış açısı hakim.
*
Farklı bir bakış açısıyla bakıldığında sadece kitapta yazılanlardan hareketle dahi şunlar söylenebilir:
*
1. Yazar şu tür ifadelerle objektiflik görüntüsü altında Rus askeri övgüsü yapıyor:
Yüzbaşı “çarpışmayı izliyordu. Askerler ne yapacaklarını öyle iyi biliyorlar ve işlerini öyle iyi yapıyorlardı ki, onlara karışması, herhangi bir emir vermesi gerekmiyordu”, “Pek öyle savaşçı denebilecek bir görünümü yoktu yüzbaşının; ama duruşundaki, tavırlarındaki sahicilik, sadelik beni dehşetli etkiliyordu. “Kahraman dediğin böyle olur işte!” diye geçiriyordum içimden.” “Kendisini her zaman nasıl gördüysem, burada da aynen öyleydi. Davranışlarındaki sakinlikle, sesinin hiç yükselmeyişiyle, güzel sayılmayacak ama saf, sahici yüzündeki kurnazlıktan uzak ifadeyle… bir tek, duru, aydınlık bakışlarında, sakin bir şekilde işini yapmakta olan bir insana özgü dikkatin belki biraz daha yoğunlaştığı görülebilirdi.” “Bence Rus insanının kahramanlığının yüce ve çok kendine özgü bir özelliğidir bu. Durum böyle olunca, Fransızların eski şövalye mertliğini yansıtma savı taşıyan ucuz birtakım Fransızca lakırdıların genç subaylarımız arasında yinelendiğini görmek, doğrusu Rus insanının yüreğini burkuyor.” Genç asteğmen de yaralılar arasındaydı.” “Korku nedir bilmezsen olacağı budur… Üstüne bir de aptal olursan, adama işte böyle ödetirler!” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 35-38)
Rus askerleri “içinde en sık rastlanan tip, hepsinin içinde en tatlı, en sevecen ve çoğu kez uysallıkla, dindarlık, sabırlılık, kendini Tanrının iradesine teslim etmişlik gibi Hıristiyanlığın en iyi niteliklerini de kendinde birleştirmiş tip, boyun eğenler tipidir.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 49)
Umutsuzların ikincisi “olan ahlaksız umutsuzlar, berbat insanlardır. Ancak Rus ordusunun onuru adına belirtmemiz gerekir ki, bu tiplere pek az rastlanmaktadır… İnançsızlık ve ayıp işler yapmaktaki gözü karalık, başlıca özelliklerini oluşturur.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 50)
“Güney halklarının kahramanlık biçimi olarak gördüğümüz, bir anda kabarıp bir anda sönüveren coşkulu, taşkın ruh hali yoktur Rus askerinde. Onu coşturmak da zordur, coştuğunda sakinleştirmek de. Söylevler, savaş çığlıkları, marşlar, trampetler gibi etkileyici araçlara gerek duymaz o: Tam tersine, düzen, dinginliktir ona gerekli olan, gerginlik, gürültü patırtı değil. Gerçek Rus askeri asla palavra atıp övünmez, tehlike anında gözünü karartmaz, sağduyudan ayrılmaz, coşmaz. Tam tersine, alçakgönüllülük, yalınlık, sadelik, tehlikeyle karşılaştığında orada tehlikeyi değil, bambaşka şeyleri görme yeteneğidir Rus askerinin ayırt edici özellikleri. Bacağından yaralanmış bir asker görmüştüm; başlangıçta bacağına değil, yeni gocuğunun delinmiş olmasına üzülüyordu… 1852 yılındaki çarpışmalardan birinde, takım komutanı, takımının bulunduğu yerden sağ kurtulmasının olanaksız olduğunu söyleyince, bütün takım öfkeyle üzerine yürüyüp bugün bile hatırlamaktan utandıkları ağır sözler sayıp dökmüşlerdi adama.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 93, 94)
“1845’te askerin biri tam burada yaralanmıştı… Sonra kendisini bir ağacın altında bırakmıştık?” “Karnı parçalanmıştı, çok acı çekiyordu. Durduğumuzda idare ediyordu… bırakın beni diye yalvardı. Hiç kolay bir karar değildi. Düşman dersen göz açtırmıyordu. Üç topçumuzla bir subayımızı kaybetmiştir. Bataryamızla bağımız kopmuş… rezillik ki, olursa o kadar olur!” Orada “öylece bıraktık.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 95, 96)
*
2. Bu övgüye layık Rus askerinin rol modellerinden biri kılık değiştirerek yerli kıyafetine girip sivil katliamı yapmayı iş edinen Rus katiller grubu üyelerini örnek aldığı anlaşılan ve şöyle anlatılan bir subay oluyor:
Rus birlikleri arasında, “atlı Tatarların yanında”, adı kahraman çıkmış, “Giyim kuşamı, duruşu, halleri, havaları, Tatarlara benzemeye çalıştığını” gösteren, “Kendini Marlinskiy-Lermontov biçiminde şekillendirmiş genç” yakışıklı bir subay-teğmen bulunuyor,
“Tatarları öldürmek için birkaç Tatar arkadaşıyla birlikte geceleyin dağa çıkardı”,
“bu insanlara acı çektirmeyi görevi bilirdi”,
“sevgilisi -elbette bir Çerkes kızıydı bu- onun son derece sevecen, yufka yürekli olduğunu söyleyecekti”. (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 11-14)
*
3. Bu anlayıştaki Rus askerleri yıllardır Kafkasya’da bulunuyorlar, ama yazar orada ne aradıkları konusunda hiçbir şey söylemiyor. Sadece bir yerde şu ifadelerle oradaki işlerini hiç sorgulamadan bulundukları toprakların sahibini belirtmekle yetiniyor:
“Dağ boğazlarından köylerin dumanları yükseliyordu. “Buralar hep onların toprağı,” diye düşündü Jilin.” “Rus kalesi oradaydı sanki.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 155)
*
4. O bölgeye Ruslar şu tür amaçlarla geliyorlar:
“Siz niçin buradasınız?” “Söylencelerden dolayı… Rusya’da, sizin de bildiğiniz gibi, Kafkasya üzerine birbirinden ilginç söylenceler dolaşır: Burası her türden mutsuz insan için bir tür vaat edilmiş topraktır.” “Çerkez kızlarıyla öyle yüce bir Kafkasya imgesi var ki Rusya’da herkesin kafasında! Korkunç bir şey bu! Hiç değilse birkaç şeyi bilselerdi”. “İyi bilmediğimiz dilde şiir okumak gibi bir şey bu: Olduğundan daha iyiymiş gibi geliyor insana o şiir?” Buraya gelmekle “kurtulacağımı sandığım… her şey… benimle geldi. Aradaki tek fark, daha önce bunlar büyük bir merdivendeydiler, şimdiyse ufacık, pis, her basamağında milyonlarca küçük kaygı, iğrençlik, aşağılanma bulduğum merdivendeler. İkincisi, burada manevi yönden her gün biraz daha alçaldığımı duyumsuyorum.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 66-68)
“Buraya gelirken tasarladığım gibi, boynuma Anna ve Vladimir nişanı asmadan ve binbaşı olmadan dönemem Rusya’ya.” “Passek, Sleptsov ve benzerleri sayesinde Rusya’da yaygınlaşan bir söylenti getirdi bizi buraya: Kafkasya’ya gitmeye değer, çünkü işin ucunda madalyalara boğulmak var. Bizden beklenen, istenen şey bu! İki yıldır buradayım, bu süre içinde iki harekata katıldım, ama hiçbir şey kazanabilmiş değilim. Yine de binbaşı olup, boynuma Anna ve Vladimir nişanı takmadan Rusya’ya dönmeyi düşünmeyecek kadar kendime saygım var… milletin yüzüne nasıl bakarım… insanoğlunun yapısı işte bu: Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!”(Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 79, 80)
“Çift maaş aldığınız için keyfiniz yerindedir herhalde delikanlı?” “Ama öyle değil”. “Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu delikanlı? Biz de asteğmendik bir vakitler! Bu parayla ferah, rahat bir hayat sürdürebilirsiniz.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 85, 86)
“İki kardeşten biriysen gidip de ne yapacaksın!” “Kendilerini zor doyururken, bir de çıkagelen asker kardeşi mi doyuracaklar? Yirmi beş yıldır askerim, sağ olup olmadıklarını bile bilmiyorum.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 97)
“Kafkasya’daki hayat için… ruhuma iyi gelir… diye düşünüyordum… beni sevecekler, bana adımdan dolayı değil, yiğitliğimden dolayı saygı duyacaklar, haç nişanı verecekler”, “herhalde buradaki subayların çok kötü olduklarını söylememi bekledi… Salt Fransızca bildiğim için buralı subaylardan hiç hoşlanmamam gerektiği gibi bir düşünceye sahip olması müthiş sinirime dokunuyordu… içinden çıkıp geldiği toplumdan çok daha saygın buluyordum onları.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 119)
“Benim beş parasız olduğumu anlayınca bana karşı tavırları yüz seksen derece değişti, her gün biraz daha kabalaştılar… neredeyse aşağılama, horlamaya başladılar.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 121)
“Para yok, en gerekli şeyler yok, yine de… Kafkasya’da askerlik hizmetini kabul edişinizi anlamakta zorlanıyorum doğrusu”. “Burada on yıl da kalsanız iskambil, içki, askeri harekatlar, nişan, ödül, madalya… bunlardan başka tek bir şeyden söz edilmediğini görürsünüz.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 125, 126)
Neden burada? “Fyodoriç kendini göstermek için burada.” “Anna ve Vladimir nişanı kazanmış bir kurmay subay ne demektir, biliyor musunuz delikanlı? Bunun Rusya için ne büyük anlamı olduğunu?” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 83, 84)
*
5. Ve geldikleri başkalarının toprağı olan bölgede Ruslar köylere baskın yapıp her şeyi yakıp yıkıyor, ağaçları kesiyorlar. Yazar anlatmıyor, ama elbette katliam da yapıyorlar.
*
5.a. Hikayelerden birindeki anlatıma göre;
Ruslar bir gece bir köye baskına gidiyorlar,
“Böyle güzel bir ülkede savaşmak, gerçek bir zevk!”, deniyor ve,
Generalin talimatıyla, “Batarya, bir saf oluşturarak hemen atışa başlıyor”, “Avul, yoğun ateş altında. Albay Hasanov… generalden aldığı emirle, avula doğru sanki uçuyor. Savaşa özgü çığlıklar, haykırışlar”, “Görüntü gerçekten görkemli. Bir tek, çarpışmaların dışında kalan ve bu işlere hiç alışkın olmayan benim için, bu görkemi alaşağı eden bir gereksizlik izlenimi söz konusu: Bütün bu atılışlar, coşku, çığlıklar gereksiz geliyor bana”. (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 29, 30)
“Avul, birliklerimizin işgali altındaydı… avulda tek bir düşman kalmamıştı”,
“Uzun, düz damlı, güzel bacalı, tertemiz evler, bir derenin şırıldayarak aktığı kayalık bir yamaca kondurulmuştu. Bir yanda, kocaman armut ve lıça ağaçlarının oluşturduğu yemyeşil bahçeler göz alıcı gün ışığı altında uzanırken, öbür yanda… uzun sırıklar görülüyordu. Cigit mezarlarıydı bunlar”,
“Bir dakika sonra dragonlar, Kazaklar, piyadeler sevinç çığlıkları atarak avulun eğri büğrü sokaklarına daldılar; bomboş avul bir anda canlandı. Orada bir dam göçürülüyor, sağlıklı, sapasağlam bir ağaca inen baltanın sesi duyuluyor, tahta bir kapı paramparça ediliyor; burada bir ot tınazı tutuşturuluyor, çitler, ev alevler içinde kalıyor, yoğun bir duman sütunu masmavi gökyüzüne yükseliyor. Kazağın biri bir çuval unla, bir halı kapmış götürüyor; askerin biri sevinçten ışıyan bir yüzle bir evden elinde bir leğen ve birtakım çaputlarla çıkıyor; bir başkası kollarını genişçe açmış, çitin orada gıdaklayarak kendilerini oradan oraya atan iki tavuğu yakalamaya çalışıyor; bir üçüncüsü, kim bilir nereden bulduğu süt dolu kocaman bir kumganı başına dikip içtikten sonra, kahkahalar atarak yere çalıyor”,
Bir “yüzbaşının yanına oturdum”, “Düşman galiba fazla kalabalık değildi?” dedim, “Ne azı, hiç yoktu düşman! Olanlara da düşman demek bile doğru olmaz! Akşam, birliklerimiz geri çekilirken bize… nasıl bir uğurlama töreni düzenleyeceklerini görürsünüz!”
Az ötede toplaşmış “Don Kazaklarını göstererek” sözünü kestim, “Ne yapıyorlar bunlar orada?”, “Bir şey bölüşüyor bu alçaklar, ama ne?” dedi yüzbaşı sakin sakin, “bembeyaz bir oğlak göründü ortalık yerde. Genç asteğmen” “Bir çocuğu öldürüyorlar sandım da…” dedi.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 31-34)
*
5.b. Asırlık ağaçlar kesilip güzelim doğanın mahvedilmesi konusunda şunlar söyleniyor:
Kazakların “üç Tatarı öldürdükleri haberi geldi… üç verstlik bir orman kesilmişti ve kesim yeri öyle temizlenmişti ki, tanımak olanaksızdı: Daha önce gür ağaçlardan oluşan orman kıyısı, yanan ateşlerden yükselen dumanlarla kaplı ve ordugaha doğru harekete geçen atlı ve yaya birliklerimizle dolu çok geniş bir açıklığa dönüşmüştü.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 76, 77)
“Harekat sona ermişti, ağaçları kese kese orman içinde dar bir yol açmıştık… toplarımızı sarp dağ yamacına yerleştirmiştik. Tablo güzelliğinde yerlerdi; arada bir… düşmanca amaçları olmayan dağlılar görüyorduk. Akşamlar, Kafkasya’da Aralık’ta hep olduğu gibi sessiz, saydam, pırıl pırıldı… Bitmez tükenmez balta seslerinin yükseldiği ormanda, kesilen çınarlar gürültüyle devrilirken… açık mavi kış göğüne mavimsi dumanlar dimdik uzanıyordu.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 101)
*
6. Köyleri yakıp yıkıyorlar, ama Ruslar o bölgede askeri birlik olmadan kale dışına çıkamıyorlar:
“Kafkasya’da savaş yıllarıydı. Gece gündüz geçit vermiyordu yollar. Bir Rus, kaleden biraz uzaklaşayım dedi mi, Tatarlar onu ya öldürür, ya dağa kaldırırlardı. O yüzden de haftada iki kez kaleden kaleye askeri bir birliğin koruması altında gidilip gelinmesi kuralı getirilmişti. Önde ve arkada askerler, ortada sivil halk olacaktı.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 137)
*
7. Tatarlar diye anılan yerliler ise kale dışında gördükleri Rusları rehine olarak yakalayıp para isteyen pis kokulu “alçaklar” olarak anılıyorlar.
“Jilin “Bu alçakları bilirim… İnsanı sağ yakaladılar mı, bir çukura atıp basarlar kırbacı! Beni asla sağ ele geçiremeyecekler!” “Ayağa kalkmaya çabaladıysa da pis kokulu iki Tatar yetişti… kollarını arkasından bağlayıp sıkı bir Tatar düğümü attılar”. “Tatar çocukları Jilin’in çevresini sardılar: Bağrışıyor, sevinç çığlıkları atıyorlardı”, “ayaklarını meşe kütüğünden prangaya bağlayıp kilitlediler, sonra da götürüp samanlığa attılar”. (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 139-141)
*
8. Biri Rus hizmetinde olan Kafkasyalılardan iki tip de şöyle anlatılıyor:
*
8.a. “Yüzbaşı Trosenko… Eski bir Kafkasyalıydı… Kafkas olmayan her şeyi küçük gören ya da Kafkas olmamak gibi bir ihtimali neredeyse olasılık dışı sayan biri olmasına karşın, bunları da bizden olanlar-bizden olmayanlar diye ikiye ayırırdı. Birincileri sever, ikincilerden tüm varlığıyla nefret ederdi. Ama en önemli yanı, çifte su verilmiş bir kişiliğe sahip olmasıydı: Sakindi, yürekliydi, arkadaşlarına ve astlarına karşı örneği az bulunur iyi insanlardan biriydi.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 83, 84)
*
8.b. “Bir de yaşlı bir adam vardı: Köyde oturmaz”, “efendisine elindeki Rusları hemen öldürmesini, köyde tutmamasını söylediğini çıkardı… kim olduğunu sordu”, “Büyük bir adamdır o ihtiyar… Bir zamanlar köyün en yiğit adamıydı, çok Rus öldürmüştür. Varsıldı: Üç karısı, sekiz oğlu vardı. Bunların yaşadığı köye Ruslar geldiler, bütün köyü yaktılar, yıktılar, karısını ve yedi oğlunu öldürdüler. Sağ kalan tek oğlu da Ruslara teslim oldu. İhtiyar da gitti ve Ruslara teslim oldu. Üç ay yaşadı onların arasında, bu süre içinde oğlunu buldu, elleriyle öldürdü, sonra da kaçıp geldi. O günden sonra savaşı bıraktı, Mekke’ye gitti, hacı oldu. Başlığına o yüzden sarık sarar. Siz Rusları hiç sevmez. Seni öldürmemi istedi benden. Ama nasıl öldürürüm seni, o kadar para verdim senin için. Hem ben seni sevdim de İvan: Söz vermemiş olsaydım seni bırakmazdım bile.” (Tolstoy, Kafkas Tutsağı, s. 152, 153)
*
Birazcık tarihte yaşananlara bakıldığında böyle bir açıyla yapılacak sunum daha adil olmaz mıydı?
*
30.3.2024
***