Ahmet Haşim, 2018, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul
Almanya'daki Volhard Kliniği'ne 1930'larda böbrek tedavisi için trenle giden yazarın izlenimlerinden bir kesit.
Kitaptaki tespit ve ifadelerden bazıları bence çok hoş.
Çok hoş fotoğraflar da bulunuyor.
*
Kitaptan bazı notlar şöyle:
"Harikulade hiçbir zaman hakikat sahasında mevcut olmamıştır... sırf kendi dimağımızın bir ameliyesi mahsulü olan ve sinema şekli gibi bir membadan dışarıya vuran "harikulade", birkaç aleladenin birleşmesinden meydana gelir: Öküz aleladedir, ağaç aleladedir, vakta ki öküz ağaca çıkar, harikulade vücut bulur. Eski milletler, dinleri için lazım olan ilahları hep bu düstur ile yaptılar. Yunanlılar, insan bedenini beygir vücuduyla birleştirerek "Centaure" denilen efsanevi mahluku; Asuriler, insan başını öküz vücudunu ve kartal kanadını hep bir yere getirerek büyük mabutlarını yaptılar." (Haşim, s. 11)
"Gece korku vaktidir. Göz artık vazifesini yapamadığı için yanlış şeyler görmeye başlar." (Haşim, s. 22)
"Macaristan'dan ve Avusturya'dan itibaren içerde ve dışarda her şey bana değişmiş göründü." "Belli idi ki büsbütün başka kudretlerle mücehhez bir insanın yaşadığı bir aleme girmiştik." (Haşim, s. 28, 29)
"Avrupa medeniyeti çerçevesinde şeklin fikirden fazla ehemmiyeti vardır... bir insanın Avrupalı unvanına hak kazanmak için muhakkak... bir şapkası olmak lazım. Bu hazin ve renksiz kıyafet, medeniyetin üniformasıdır." (Haşim, s. 36)
"Almanya pembe ve büyük bir elmadır. Fakat içi kurtludur." (Haşim, s. 45)
""Hasta" telakkisi bizde ve orada ne kadar birbirinden ayrı şeylerdi!" (Haşim, s. 57)
""Yalan" büyük bir kıymettir... eski Yunanlılar, "yalan"ı "Hermes" isminde genç ve güzel bir ilahın şekliyle temsil ederlerdi. Hermes'in ağzından altın zincirler akardı, bunlar dinleyeni söyleyenin ağzına bağlayan sözün ve yalanın sihirli bağları idi", "olmuş vakaların doğru anlatılışı gayet kötü eserler meydana getirir. Yalanın ilahi nefesi üzerlerinden geçmedikçe ne ses, ne renk, ne taş, ne tunç sanat eserine istihale edemez. "Güzel", "yalan"ın çocuğudur./ Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski Şarklılardır." "İnce ve artist Japonların adabında muhataba "hayır" demek yoktur." (Haşim, s. 61, 62)
"Hayvanla insanın bu güzel arkadaşlığına, gördüğüm bütün Avrupa şehirlerinde tesadüf ettim. Bu dostluk bazı yerlerde hayvana bir nevi şımarıklık bile vermiştir." (Haşim, s. 68)
"Sizin sonbaharınız olamaz çünkü ağaçlarınız az ve teşrinlerinde sararıp dökülen yapraklarınız na-kafi." (Haşim, s. 70)
"Eski Yunanlıların ve Latinlerin Paien cehenneminde hüküm süren yarım aydınlık, işte Avrupa'nın bu bulutlu havası olacak. Hakikaten cehenneme layık bir alacalık!" (Haşim, s. 75)
"O zaman dünyanın en güzel bahçelerinden biri olan Frakfurt Hayvanat Bahçesi'ne koşardım". (Haşim, s. 78)
"Her Alman, ihtiyarlığın ve çöküklüğün son haddine kadar gene bir Alman'dır ve onun saadetini yapmak bütün Almanya için bir mukaddes vazifedir." (Haşim, s. 82)
"DİLENCİ ESTETİĞİ/ Frankfurt caddelerinde... dilenci... sigarasını yakarak sabahın neşeli kalabalığı içinde işine giden herhangi bir efendiye benzer." "Hint'in, Mağrip'in, Buhara ve Semerkant'ın müthiş dilencileri bu itibarla ne büyük artistlerdir! Halbuki şu yakalı ve kravatlı Alman dilencileri..." "Mecbur olmadıkça el uzatabilecek bir Alman tasavvur edemeyiz; onun için dilenen bir Alman, bizi kendine acındırmak için fazla yalana ve zillete düşmeye muhtaç değildir... Şark merhameti mantıksızdır!" "Biz dilenciye acımayız, ondan korkarız. Bu korku dilencinin çirkinliği nispetinde artar. Çirkinliğin birtakım tehlikeli kudretler taşıdığına inanırız... Şark, artist milletlerin vatanıdır." (Haşim, s. 84-87)
"PROFESÖR ARİSTOKRASİSİ" "Yarabbi! Bu şehirde ufak bir yıkıntı, küçük bir ihmal, yerine konulması unutulmuş bir taş, kapatılmamış bir çukur yok mu?.. Umranın bu kadarı fazla... muhayyilenin mesut bir faaliyete girebilmesi için biraz harabe görmek de lazım..." "Almanya, "profesör" ve "doktor" denilen acayip bir insan cinsinin vatanıdır. Bunlar Hindistan'daki rahip sınıfı gibi, bir nevi kutsiyetle çevrili olarak hemşehrileri arasında yaşarlar." "Alman alimlerinin mahsulatının yüzde yetmişinde orijinal bir fikre tesadüf etmek nadiren mümkün olur. Bunlar bir nevi Almanya'nın mahsus yobaz sürüsüdür./ Hakiki Alman ilmini, o büyük ve şerefli ilmi yapanlar darülfünunun cüppe ve takke giydirmediği serbest zekalardır." "Böyle faidesi az bir sınıfı el üstünde tutmakta Almanya'nın ne karı var?""İçlerine karışmış olması muhtemel hakiki zekaların yanlışlıkla yok olmasına meydan vermemek için... Almanya böylelikle dünyanın en yüksek ilmine malik olabildi." (Haşim, s. 88-92)
"Yahudi her kuvvetli mahluk gibi sevilmeye muhtaç değildir. Bütün peygambrler sıra ile onun cinsinden geldi. Büyük tarihi faciaların menbaı odur. Hala Yahudi Allahı dünyaya hakim bulunuyor. Zamanımızda peygamberler, filozof ve alim ismi altında gene o ırktan geliyor. Eski mabet yıkılmaya yüz tuttuğundan beri Yahudi, insan kalabalıklarının etrafında daha korkunç bir haşyetle dönmeye başladığı yeni bir mabet kurdu: Banka!.. Bankanın mahzeninde gizli yatan sarı yüzlü korkunç ilah altındır." "Yahudilerde nefret ettiğiniz şey sadece zekadır." (Haşim, s. 96, 97)
"FALCI" "... köy sularını istedikleri gibi paylaşan mütegallibe..." "İnsanın insandan daha korkunç bir düşmanı yoktur... bu iri cüsseli canavarı yenmek hüneri hünerlerin en büyüğüdür... bu marifete "Dalkavukluk!" derler. Bu ismi tiksinmeden kabul edelim... kendisi makul bir hayatın tatlı grubuna tebessümle muntazır olmayan hiçbir dalkavukluk üstadı tanımıyorum. Zekaca birçok hayvanlara üstün olan dalkavuk köpeğin insan evindeki saadeti göz önünde bir misaldir./ Dalkavuğun sanat sırrı ne? Sade bir şey: Evvela iyi bir mide sahibi olmak sonra da tasnifsiz, mağrur insana mütemadiyen kendisinden bahsetmekten ibaret: "Bugün renginiz ne güzel! Dün ne güzel konuştunuz!.." Vesaire.../... gaipten saadet habercisi falcı, dalkavuk cinsinin en göze çarpan numunelerindendir. Eski hükümdarların müneccimleri, maiyetlerinin en uzun külahlısı, en geniş cübbelisi ve en çok sırmalısı idi./ İnsan fenalığına karşı şimdiye kadar bulunabilen en kuvvetli panzehir budur." (Haşim, s. 98-100)
*
11.8.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder