Hep “Çeçen özlemi”yle yaşamasına karşın Türkiye Çeçen diasporası uzun yıllar Çeçenistan ile hemen hemen hiç ilişki kuramamıştır.
Nispeten yakın dönemde başlayan ilişkiler genelde ağırlıklı olarak doğal bir şekilde İstanbul üzerinden kurulmuştur. Burada ise daha çok Ankara üzerinden gerçekleşen ilişkilerden sadece benim bilebildiğim bir kısmı ifade edilecektir.
Bilinen ilk ilişkilerden biri 1970’li yıllarda gerçekleşmiştir. O dönemde diasporadan RÖ ve SG isimli iki genç Çeçenistan’a gidip orada yerleşmiştir.
1980’li yıllarda karşılıklı çeşitli ziyaretler olmuştur. Bunlardan biri AI ile Çeçenistan’lı muhatabının karşılıklı ziyaretleridir.
1990’lara gelindiğinde uluslararası ilişkilerdeki gelişmelere koşut olarak ilişkiler yoğunlaşmış, karşılıklı olarak ticari-turistik ziyaretler artmıştır.
1990’da Vaynahx folklor grubunun MÖ’nün öncülüğünde Türkiye’ye gelip Ankara dahil çeşitli yerlerde gösteriler yapması özlemle beklenip heyecanla karşılanan bir olay olmuştur.
1991’de Çeçenistan’ın bağımsızlık ilan etmesinden sonraki dönemde HD’nin organize ettiği Ankara ağırlıklı 20 kişi civarındaki uzman/bürokrat nitelikli bir grup Çeçenistan’a gidip kendilerince yararlı olabilmeyi de umarak öncelikle yetkililerle olmak üzere çeşitli görüşmeler yapmışlardır.
Ancak sonraki süreçlerdeki gelişmelerden de anlaşılacağı üzere bu görüşmelerde iki tarafın anlayışları arasında pek uyum ve dolayısıyla umulan fayda sağlanamamıştır.
Ziyaretler heyecanla sürmüştür. Bunlardan biri 1994 sonbaharındaki AÜ ile AI’ın ziyaretidir.
Bu dönemde Türkiye’de Çeçenistanlı öğrencilerin yüksek öğrenim görmesi uygulaması da başlamış ve sonraki yıllarda sürekli gelecek olan öğrencilerin ilk kafilesi olarak onlarca Çeçen öğrenci 1994’de Türkiye’ye gelmiştir. Bu konudaki gelişmelere NG de dahil olup katkı sağlamıştır. Hepsiyle gayet samimi ilişkiler kurulan bu öğrenciler diaspora tarafından aile fertleri gibi sevgiyle karşılanmışlardır. Bunlardan biri olan AS 1994 yazında köyümüzü de ziyaret etmiştir.
*
Bir ara not: Bu dönemde öğrenci olarak gelenlerden İL sonradan holding sahibi bir işadamı olmuştu, o dönemde çok iyi ilişkimiz olan ve başarısından sevinç duyduğum bu kişiyle zenginleştikten sonra benim hiç diyalogum olmadı, 2010’lu yıllarda holdingi adına Ankara Hilton’da Kafkas kökenli insanları bir araya getirmek için organize ettiği yemekli toplantıya da katılmadım. Ancak aynı gruptakilerden biri olan AÇ hem daha önce telefonla ve hem de Ankara’ya geldiğinde 22.7.2025 günü gerçekleşen görüşmemizde o dönemi çok güzel sözlerle anarak unutmadıklarını belirtip kadir kıymet bilen ve bizi de duygulandıran bir tavır sergilemişti.
*
Kısa bir süre sonra 1994 yılı sonunda da Çeçenistan’a Rus silahlı saldırısı başlamıştır.
Bu Rus saldırısının sürdüğü bir dönemde 1995 ilkbaharında diasporayı temsilen FÖ ile AY destek ifade etmek için Çeçenistan’a gidip yetkililerle görüşmüşlerdir.
Bu dönemde Çeçenistan'dan Türkiye’ye daha yoğun ziyaretler gerçekleşmiştir.
İlk ziyaretçilerden biri hatırladığım kadarıyla Şubat 1995’te gelen Hasbulatov idi. Daha önce Rusya parlamento başkanlığı da yapmış olan adıgeçen çeşitli kanallardan öğrendiğimize göre Dudayev tarafından hain olarak görülmekteydi. Kaldığı otelde ziyaret etmiş ve kalabalık bir grupla yemekli bir toplantıda birlikte olmuştuk. Yapmak istediği görüşmelerde Rus yanlısı konuşmaması için çaba göstermeyi amaçlıyorduk. Hatta Hasbulatov’un Çeçence konuştuğu bir televizyon programında tercümanlığını yapan SÇ konuşmayı bu anlayışla söylenenden daha çok kendi istediği şekilde tercüme edip aktarmıştı.
Bu dönemde gelenlerden biri Ankara’da bir süre otelde misafir edilen zaman zaman görüştüğümüz sakin ve ağırbaşlı bir insan olan orta yaşlı Yazdırhxo M idi. Bir süre sonra Ankara’dan ayrılan M’nin akibeti ve yazdıkları benim için hala merak konusudur.
Ankara’ya gelen bir diğer ziyaretçi Çeçenistan’daki çatışmaların en yoğun olduğu dönemde 1995 yılında gözünde giren bir kurşunla bir gözünü de kaybederek ağır şekilde başından yaralanan Budennovsk gazisi A idi. 20’li yaşlarda çok yiğit tipik bir Çeçen genciydi. Yazdırhxo M ile birlikte otelde misafir edilen A başarılı bir beyin ameliyatından kısa süre sonra ayrılıp ülkesine dönmüştü. Ayrılırken de beklediği kadar maddi yardım alamadığı için diaspora öncülerinden bazılarına “gazınış” diyerek öfke belirtip kızgınlık içinde gitmişti. Ama yıllar sonra 2000’li yılların ortalarında tekrar geldiğinde biraz daha sakinleşmiş bir haldeydi.
Bu arada Ankara’ya çeşitli ziyaretçiler gelip gidiyordu.
Yardım için Çeçenistan’a gitmek isteyen ilginç ziyaretçilerden ikisi 1995 başlarında Ürdün’den gelmişti. Bunlardan biri 17’sindeki bir gençti, ikna edilip evine geri gönderilmişti, diğeri de ABD’deki rahat yaşantısından vazgeçip gelen 20’li yaşlardaki çok kararlı ve gayet kanaatkar bir insan ve çok tipik bir Çeçen olan A idi, bir gece Ankara’da kaldıktan sonra hedefine ulaşmak için İstanbul’a gitmişti.
Bir ilginç ziyaret de 1995 yazında Çeçenistan’dan gerçekleşmişti. Bir pazar günü öğleden önce Gazi Mahallesindeki dernek binasına gittiğimde birisi kırık-dökük “başkan sandalye”sinde oturan iki Çeçenle karşılaşmıştım. Bunlardan orta yaşlı olanı Çeçen başbakanı HH, diğeri 20’lerinde çok yakışıklı bir genç olan Dudayev'in yeğeni LD idi. Sonradan LD 1997’de başkan Mashadov’un başka birini aday göstermesine karşın Grozni yerel yönetimin başkanlığına gelecek ve Şubat 2000’deki başkentten çıkış esnasında da şehit olacaktı. Hoş geldiniz faslından sonraki konuşmalardan ikilinin Ankara’da çeşitli görüşmeler yaptığı ve MHP’deki görüşmelerinden sonra derneğe öylesine geldikleri anlaşılıyordu. Türkiye’ye geldiklerinden bizim haberimiz yoktu. Konuşma sırasında şimdi ayrıntısını hatırlayamadığım bizim sıradan uygulamalarımızdan birini kasteden LD, bu uygulama tam da Rus yararına olan bir şey dediğinde, ben de, Rus yararına ise de o uygulamayı yapan biziz, diye cevap verdiğimde aramızda bir ölçüde gerginlik oluşmuş ve fazla kalmadan ayrılmışlardı. Her açıdan garip sayılması gereken bu ziyaretteki ilişkimiz tatsız sayılabilecek şekilde bitmişti. Ancak daha sonra 1996 yılı başında Pervomayskaya olayı sonrası HH’in bir kez daha gelip bir ölçüde maddi yardım aldığı görüşmede ilişkimiz gayet sıcak bir şekilde gerçekleşecekti.
Başka çeşitli ziyaretçilerin yanında renkli ziyaretçilerden biri de Havaj isimli bir Çeçendi, bir süre dernekte kalıp gitmişti.
Bir başka ziyaretçi Çeçen Ulaştırma Bakanı SHİ idi. Çeşitli tarihlerde gelip giderek kamuoyu oluşturmayı hedeflediğini belirttiği çeşitli etkinliklerde bulunuyor ve basında da konu oluyordu. Bir konu için 1996’da o sırada iktidarda olmayan Bülent Ecevit’e de ulaşmıştı. Sonrasında bir gün derneği bizzat Ecevit’in kendisi telefonla aramış ve talebini ilettiğini belirttiği Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının adını vererek onunla irtibat kurulması halinde yardımcı olacağını bana söylemişti. Ecevit’in söylediği şekilde özel kalemiyle irtibat kurduğumuz sosyal demokrat anlayıştaki yetkili Ecevit’e belirttiğinin aksine basit bürokratik bir konu olan taleple ilgili hiçbir yardımda bulunmamış ve hatta cevap bile vermemişti.
O dönemde Çeçenistan’dan gelen çok önemli bir ziyaretçi de bir süre Türkiye’de bulunan ve 1996 sonlarında Ukrayna’da, kuşkusuz Ruslarca, katledilen büyük sanatçı İmam Alim Sultan idi.
O tarihte haberim olmadı, ama sonradan öğrendiğime göre 1996 yılının ilk yarısında bir kısmı köyümüzden olan 10’u aşkın genç de yardım için Çeçenistan’a gitmişti.
1996 yazında Ankara’ya Çeçenistan’dan bir heyet de gelmişti. Özellikle Cumhuriyet Gazetesi ve Perinçek’in yayınları gibi bazı sol yayın organlarında Rus yanlısı propaganda için konu edilip Rus Elçiliğiyle de ilişkili olduğu anlaşılan ve gayet makul diyalog kurulabilecek nitelikteki çeşitli yaş ve meslek sahibi 7 kadar kişiden oluşan bu heyet derneğe de gelip, barış aradıklarını, bizden de Çeçen yönetimine savaş konusunda destek vermememizi istediklerini, belirttiklerinde, biz de, doğal olarak Çeçen yönetiminden yana olduğumuzu, barışa karşı olmadığımızı, ancak bunun Çeçen yönetiminin karar vereceği bir konu olduğunu, Çeçen yönetiminin görüşünün aksine bir tavrımızın olamayacağını, belirtmiş ve bu şekilde anlaşamadığımızı medeni bir şekilde karşılıklı olarak ifade etmiştik.
Bugünden baktığımda o gün o grupla birlikte hareket edebilseydik ve etkili olabilseydik keşke diyorum.
Bu görüşmeden kısa bir süre sonra 1996 yazında gerçekten barış gerçekleşti ve Ruslar Çeçenistan’ı terk ettiler.
1997 başında Çeçenistan’da seçim yapılıp Mashadov’un başkan seçilmesi sonrasında diaspora temsilcileri olarak FÖ ile HK Mart 1997’de başkanın kutlama törenine de katılmak için gittiler. Ama bir haftalık ziyaretten tam da dönecekleri gün çok sevimsiz bir olay gerçekleşti ve kaçırıldılar.
Bizim için büyük bir şaşkınlık ve tarifi zor bir üzüntü kaynağıydı. Çabalarımız, bakışımız anlamsızlaşıyordu. Çeçenler için büyük bir içtenlikle tüm güçleriyle yardım sağlamaya çalışan diaspora önderlerinden ikisi Çeçenistan’da güven içinde olamamıştı. Sözün bittiği yerdi, ne düşünüp ne diyeceğimizi bilemiyorduk.
Bu arada özellikle içimizden bazıları yolsuzluk imasıyla yardım paralarının hesabının sorulması için tutuldukları şeklinde asılsız konuşmalar da yapıyorlardı. Bunlardan konuşmalarına tanık olduğum ikisi HÜ ve KY’dı. Bize gelen bilgiler ise olayın tamamıyla fidye için olduğu şeklindeydi. Ayrıca hesabı sorulması gereken bir para ya da yolsuzluk olduğu şeklinde ortada hiçbir somut bilgi de yoktu. Bunları belirtiyorduk, ama dedikodu mekanizması etkilenmeden sürüyordu.
Bizim bildiğimiz tamamıyla fidye için kaçırıldıklarıydı. İstendiği belirtilen rakam da birkaç milyondan dolardan başlıyordu ve bu rakamın kaçırılanlar ile yakınlarınca karşılanması da imkansızdı.
Bu arada kaçırılanların kurtarılması için neler yapılabileceği düşünülüyor ve bu amaca yönelik bireysel bazı çabalar oluyordu.
Bireysel çabalar daha çok iki kişi kanalıyla yoğunlaşmıştı. Bu kişilerden biri o dönemde birkaç aydır Çeçenistan’da yaşayan ve neredeyse kendini Çeçen davasına vakfetmiş olan NG, bir diğeri de FÖ’nin ağabeyi ÇÖ’di.
Çeşitli çaba ve görüşmelerden sonra diasporayı temsilen bir heyetin Çeçenistan’a gidip, kaçırılan iki kişinin bulunup sağ salim gönderilmelerini isteğini yönetime iletmek de düşünülen çabalardan biri oldu. Bunun için aralarında benim de bulunduğum 7 kişilik bir heyet belirlendi ve Mayıs 1997’de Çeçenistan’a gidildi. Heyette HK, SD, DB, SG de vardı.
Heyetin gidişi için gereken işlemler İstanbul’da AY’ın önderliğinde yerine getirildi ve İstanbul’da buluşup Nalçık’a hareket edildi. AY Nalçık’ta Çeçen Milli Eğitim Bakanı tarafından karşılanacağımızı ve seyahatin sonraki kısmının onun organizesinde gerçekleşeceğini belirtmişti. Ama Nalçık’ta Çeçenistan’dan hiçbir karşılayıcımız yoktu. Bu da benim için hala varlığını sürdüren başka bir muamma ve başka bir şoktu. Neyse ki NG oradaydı. Sonradan NG’ün bize söylediğine göre geleceğimiz duyulmuş ve heyetimize yönelik bir eylemle başka bir provakasyon ihtimali dündemdeymiş ve NG durumu görünce insiyatif alıp bizi karşılamaya kendisi gelmiş. Ve neyse ki gelmiş. Aksi durumu düşünmek de istemiyorum. Sonuçta NG’ün organizesiyle o gece Nalçık’ta kalıp ertesi gün Çeçenistan’a gittik. Orada da heyetimizdekilerden birinin dünürlerine misafir olup iki akşam onlarda konakladık. NG Başkan Mashadov’la bir sonraki gün için bize randevu da ayarlamıştı ve gittiğimizin ertesi günü, hatırladığım kadarıyla 12 Mayıs 1997 günüydü, Mashadov’un makamına gidip meramımızı kendisine anlattık. Heyetin sözcüsü bendim, Çeçence konuştum, özetle, Türkiye’deki diasporayı temsilen geldiğimizi, Çeçen bağımsızlığını sevinçle karşıladığımızı ve kendilerine başarılar dilediğimizi, kutlama töreni için geldiklerinde kaçırılan iki kişinin bu konuda bizimle aynı anlayışta olduğunu, bu kişilerin bulunup sağ salim ülkelerine dönmelerinin sağlanmasını kendisinden istediğimizi ve beklediğimizi Türkiye diasporası adına belirttim, bir saat civarında süren bir görüşmemiz oldu, Mashadov da gayet olumlu yaklaşıp olumlu sözler söyledi, Çeçen anlayışına uygun bir şer’i yönetim kuracaklarını belirtti. Ertesi gün ayrılıp NG’ün organizesiyle Nalçık üzerinden döndük. Bu seyahatle ilgili organizasyondaki durum gerçek anlamda büyük bir sorundu, ama neden öyle olduğunu bugün dahi bilemiyorum. Organizasyonu yapan AY’ye neden böyle olduğunu sormak gerekirdi, ama onu da yapmadım, dönüşte seyahatle ilgili görüşmek üzere işyerine gittiğimde telefonla konuşan AY’nin seyahatimizle ilgili olduğunu sandığım konuşmada beni görmeden olumsuz bazı ifadeler kullandığını işitince pek bir şey konuşmadan yanından ayrıldım ve konu hakkında başka bir konuşmam ve bilgim de olmadı.
Bu dönemde ilginç bir ziyaretçi grubumuz da oldu, 1997 yazıydı, bir şekilde kendilerinin isteğiyle Gürcistan büyükelçisiyle temasımız oldu, devlet başkanları Şvardnadze’nin olumlu ilişkiler kurmak istediği yönünde bilgiliendirmeler yapıldı ve sonrasında onların organizesiyle Gürcistan’daki Vaynahx halkının temsilcileri olan bir grup kendi otobüsleriyle Ankara’ya geldi, bizim gerçekleştirdiğimiz bir organizasyonla Ankara’da bir gösteri yaptılar, iki-üç gün kalıp gittiler, onları iyi duygularla ve sevgiyle hatırlıyorum, ancak ne yazık ki bu iyi ilişkileri bir ölçüde iki önderimizin Çeçenistan’da kaçırılmış olmasının verdiği olumsuz durumun da etkisiyle geliştirerek sürdüremedik.
Aynı dönemde Türkiye’ye gelen Yandarbiyev’in belirtilen iki kişinin kaçırılmış olmasını önemsiz bir olay olarak niteleyen ifadeler kullandığını duymuş ve bu yüzden Ankara’da katıldığı yemekli toplantıya gitmemiştim.
Yandarbiyev belirtilen kaçırılmayı önemsemezken sonradan gördüğüm bir videoda Ahmet Kadirov kaçırılan iki kişinin bulunması konusunda çalışmak üzere candan bir şekilde bir Çeçen gençler grubunu organize ediyordu.
Aradan aylar geçti, olumlu bir haber çıkmadı. 1997 sonbaharında Mashadov İngiltere seyahati sırasında Ankara’ya geldiğinde de kendisiyle görüşüp yine kaçırılanların kurtarılması konusundaki talebimizi kendisine ilettik, o da yakın bir zamanda olumlu sonuç beklediğini ifade etmişti. Çok geçmeden de anladığım kadarıyla Hünkarpaşa İsrafilov öncülüğündeki Çeçen yönetimi güçlerinin takibi sonucunda kaçırılan iki kişi 8 ay civarında süren esaretten kurtarıldılar. HK’nun dönüşlerinden sonraki anlatımına göre kaçıranlar yerel Çeçenlerdi ve bu sürede sık sık yer değiştirmeleri sağlanarak değişik köylerdeki çeşitli Çeçen ailelerin evlerinin bodrumlarında saklanmışlardı. Bu çok üzücü olayın sonunda bu şekilde sağ salim dönmeleri bir ölçüde teselli kaynağı olmuştu.
Bu olayın da etkisiyle bir süre Çeçenistanlılardan uzak durdum.
Bu dönemde İstanbul’da HA isimli Çeçenistanlı bir işadamının organize ettiği bir Çeçen temsilciliği de faaliyetteydi.
1999 yazında yeni gelişmeler yaşandı ve yeni bir Rus saldırısı üzerine benim Çeçenistan’a olan ilgim de yeniden başladı.
Bu dönemde Mashadov’un temsilcisi olarak Türkiye’ye İA geldi ve ilişkilerimiz onunla sürdü.
Hatırladığım kadarıyla 2000 yılında AZ de geldi ve bir iftar yemeğinde kalabalık bir grup halinde kendisiyle birlikte olduk.
Bir süre sonra İA görevden alındı, ancak bunu kabul etmek istemedi ve bizleri de dahil ederek bu karara direnmeye çalıştı, ama sonrasında yeni temsilci RD geldi, sonraki dönemde birkaç yıl boyunca RD ile çok sıcak bir ilişkimiz oldu, hem RD ve hem de onunla birlikte çalışan İH ile Z çok düzgün insanlardı, onlardan doğrusu çok memnun kaldık.
Bu arada Mashadov’un temsilcisi olarak bir ara UH de geldi, kendisine çeşitli görüşmelerinde rehberlik ve tercümanlık yaptık, ama bizim yanımıza yüksek bir ücret aldığı söylenen Türkiyeli KK isimli bir danışmanla gelmesi doğrusu anlamsız ve kırıcı bulduğumuz, ancak hiç mesele etmediğimiz bir tavır idi, UH da bize göre çok olumlu bir insandı.
Sonrasında özellikle 2007’den itibaren ben camiadan uzak kaldım ve dolayısıyla ilişkiler konusunda pek bilgim yok.
Ancak 2025 yazında derneklerimizin Çeçenistan’la doğrudan ilişki geliştirmeye yöneldikleri görülmektedir.
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder