John Perkins, Türkçesi: Murat Kayı, 25. Baskı: 2017, A.P.R.I.L Yayıncılık, İstanbul
Kapakta, "ABD'de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehditlerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler", deniyor, hemen arkasından da, New York Times, Publishers Weekly ve Amazon.com'da, Bestseller, olduğu belirtiliyor; ikisi bir arada nasıl olabilmişse?
Arka kapakta da, Güngör Uras, Özdemir İnce ve Özcan Yeniçeri'nin kitap hakkındaki övgüleri yer alıyor.
*
Yukarıdaki ifadeler bana abartılı geldi, hiç "tüyler ürperten gerçek" göremedim, kitapta, çok çok, bilinen bazı hususlar anlatılmış; hatta, bazı sayfalar gereksiz ifadelerle doldurulmuş!
Güzel tarafı, bilinen dünya düzeninin bir kez daha vurgulanması, o kadar!
Ancak, bence, yanıltıcı olabilecek değerlendirmeler de var!
*
Tehdit, rüşvet sözcükleri de kullanılarak, kitabın önemi niçin abartılıyor? Bunu hiç anlayamadım!
Sadece pazarlama için mi?
Yoksa, başka amaç da var mı?
*
Kitabın serisi oluşmuş!
Bildiğim kadarıyla 4 tane var!
Ayrı bir sektör mü?
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Sonunda beni tehditleri ve rüşvetleri görmezden gelmeye ikna eden ne oldu?/... torunlar.../... Amerikan devletine olan sorumluluğum" 7
-"İşin, dünya liderlerini, ABD'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük ağın bir parçası olmaya teşvik etmek" 8
-"ABD'de 12 milyon aile bir sonraki yemeğini nasıl elde edeceğini düşünüyor.../.../... neredeyse Tanrı kelamı haline gelmiş bir kavram... Ekonomik büyümenin tüm insanlık için yararlı olduğu..." 9, 10
-"Bizi, bir şeyler satın almanın toplumsal bir görev olduğuna.../ İşte, sistemin çıkarları doğrultusunda çalışmaları için benim gibi insanlara da inanılmaz maaşlar ödeniyor. Eğer bizler tökezlersek, daha hain bir tetikçi türü olan çakallar ortaya çıkıyor. Ve çakallar da başarısız olursa, iş askerlere düşüyor" 11
-"Biz... uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz... 'iyilik' de yaparız: Bunlar genellikle... borçlar şeklindedir... İşin aslı, paranın çoğu ABD'yi terk etmez bile... bankalardan... mühendislik ofislerine aktarılır" 16
-"Biz ET'ler cin gibiyizdir" 22
-"1945... dünyaya geldim... Ebeveynlerim... Yankee soyundan... ırkçı atalarının tüm özellikleri..." 27
-"On dördüme geldiğimde Tilton Okulu'na ücretsiz kabul edildim. Ailemin baskıları sonucu kasabayla ilgili her şeyi reddettim ve eski arkadaşlarımı bir daha hiç görmedim. Yeni arkadaşlarım tatil boyunca malikanelerine gittiklerinden, okulda yalnız kalıyordum. Onların kız arkadaşları 'yüksek sosyeteye takdim edilmiş' genç kızlardı. Benimse hiç kız arkadaşım olmamıştı. Tanıdığım bütün kızlar 'sürtük' idi; ben onları hayatımdan atmıştım, onlar da beni zaten çoktan unutmuştu. Yalnızdım. Ve çok öfkeliydim./ Annemle babam insanları ikna etmekte çok ustaydı... beni inandırdılar. Yüksek ahlaki değerlerimize uygun mükemmel eşi bulacaktım. Ama içten içe köpürüyordum. Kız arkadaşım olması için kuduruyordum; bir sürtük ise tam istediğim şeydi./ Yine de isyan etmek yerine, mükemmelliği yakalamak için öfkemi bastırdım... İftihar listesindeydim, okulun iki takımının da kaptanıydım ve okul gazetesinin editörüydüm.../.../ Middlebury... Kız-erkek karma eğitim veriyordu. Ama ben yoksul, benim dışımda herkes ise varlıklıydı... Kendime güvenim yoktu... sıkıntıdan perişandım. Okulu bırakmak, en azından bir yıl ara vermek için babama yalvardım. Hayatı ve kadınları tanımak için Boston'a gitmek istediğimi söyledim./ Kulak bile asmadı.../ Hayatın bir dizi rastlantıdan oluştuğunu anlamaya başlamıştım. İşin aslı, o olguları nasıl karşıladığımız... kim olacağımızı... yaptığımız tercihler belirler... iki raslantı... Biri Şah'ın özel danışmanlığını yaapan İranlı bir generalin oğlu olarak çıktı karşıma. Diğeri ise... güzel bir kızdı: Ann./.../ Ferhat beni içkili partilere katılmaya ve ailemi göz ardı etmeye teşvik etti. Ders çalışmayı bilinçli olarak bıraktım. Akademik ayağımı kırarak babamla ödeşmek istedim. Notlarım baş aşağı gitti, sonunda bursumu kaybettim. Ve son sınıfın ikinci yarısında okulu bırakmaya karar verdim. Babam beni evlatlıktan reddetmekle tehdit etti. Ferhat ise, "Diren!" diyordu. Bir gün dekanın odasına hışımla dalıp okulu bıraktım. Hayatımın en önemli dönüm noktalarından biriydi bu./ Şehirdeki son gecemi Ferhat ile barda kutladık" 28-31
-"... en geniş casus ağı olan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA).../... NSA'da... bana bir tam gün yalan makinesine bağlı olarak yapılan aşırı yorucu bir mülakatın da dahil olduğu bir dizi görüşme ayarladı.../.../ Bana, en başta son derece olumsuz görünen şeylerin, NSA'ya kabul edilmemi engelleyeceğini düşünürken, mülakatlar tam aksini gösterir şekilde devam etti. Olumsuz saydığım noktaların, NSA açısından aslında birer artı olduğunu farketmem için yıllar geçmesi gerekti. Değerlendirmeler ülkeme sadakatten çok, hayatımdaki düş kırıklıkları üzerineydi... hırsım ellerine oltayı vermişti: Yoldan çıkarılabilirdim... Çok sonraları öğreneceğim üzere, Ferhat'ın babası İran'da Amerikan gizli servisleri için çalışıyordu, dolayısıyla Ferhat ile olan arkadaşlığım da artı bir puan getirmişti./... casusluk sanatında eğitime başlamak üzere iş teklif ettiler bana... Ama işi resmen kabul etmeden önce... bir Barış Gönüllüleri görevlisinin üniversitede verdiği seminere katıldım. NSA'da olduğu gibi Barış Gönüllüleri'nde çalışmak da askerliğin ertelenmesini sağlıyordu./ O seminere katılma kararım, ilk anda çok önemsiz görünmesine rağmen, aslında insanın hayatını değiştirebilecek sonuçlara yol açacak rastlantılardan biri olacaktı.../.../ Frank amcayı aradım. Ve o da Barış Gönüllüleri'ne katılmam konusunda beni beklemediğim bir şekilde yüreklendirdi... Amazon'un çok önemli bir bölge konumuna geleceğini söyledi./ "Petrol dolu," dedi. "Orada iyi ajanlara ihtiyacımız olacak; yerlileri anlayan insanlara yani." Barış Gönüllüleri'nin mükemmel bir eğitim yeri olacağını söyleyerek... "Sonunda kendini hükümet yerine, özel sektörde çalışır halde bulabilirsin," dedi kıkırdayarak./... o zaman anlamamıştım... 'casusluk'tan 'ET'ye terfi ettiriliyordum.../.../... 1968... Ekvador'a doğru yola çıktık.../... Einar Greve... dikkat çekmekten özellikle kaçınan uluslararası danışmanlık firması Chas T. Main'in (MAIN) genel müdür yardımcısı idi.../ Benimle MAIN gibi bir şirkette çalışmanın yararları hakkında konuşmaya başladı.../... raporlar göndermemi istedi... Bir yıl boyunca ona en az on beş uzun mektup yazdım.../.../... 1971 ... MAIN'den bir ekonomist olarak iş teklifi almış oldum" 32-37
-"MAIN.../... Personelimizin büyük çoğunluğu mühendisti... şirketteki ilk aylarım boyunca ben bile ne yaptığımızı anlayamamıştım.../.../ Esmer ve çekici bir hanım... Claudine.../... "Eğitimine yardımcı olmam istendi," dedi./... görevinin beni bir ekonomik tetikçiye dönüştürmek olduğunu belirtti./.../... işimin iki temel amacı olduğunu söyledi. Birincisi, parayı devasa mühendislik ve inşaat projeleri aracılığıyla MAIN ve... diğer Amerikan şirketlerine geri döndürecek büyük uluslararası kredilerin alınmasına bahane yaratacaktım. İkincisi, bu kredileri alan ülkeleri iflas ettirmek için... uğraşacak, böylece sonsuza kadar borçlu kalıp... kolay hedef olmalarını sağlayacaktım./ İşim bir ülkeye milyarlarca dolar yatırım yapmanın etkilerini tahmin etmekti... Her durumda kritik faktör, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) idi" 39, 41-43
-"... mesleğin tarihçesi.../.../... CIA ajanı (ve Theodore Roosevelt'in torunu) Kermit Roosevelt'i İran'a gönderme... Roosevelt insanları para ya da tehditle kendi tarafına çekmekte üstün başarı gösterdi... Sonunda Musaddık devrildi... Rıza Şah da tartışmasız diktatör oldu. Kermit... yeni bir mesleğin temellerini atmıştı./.../... hükümetler, şirketler ve çokuluslu örgütler arasında çıkara dayalı bir ilişki oluştu./... ABD istihbarat örgütleri... muhtemel ET'leri belirleyecek, çokuluslu şirketler de bunları işe alacaktı... meclis gözetimine ve kamu incelemesine de girmeyecekti" 46-49
-"Endonezyalılar... 1949'da... Hollanda bayrağını indirerek egemenliği... halka iade etti.../... 17 bin 500 civarında adadan oluşan bu takımada, aşiretçilik... kaynayan bir kazandı" 50, 51
-"Ayrıca üniversitedeki profesörlerimin makroekonominin gerçek doğasını anlamamış olduğunu da farkettim" 58
-"Öğrenilmesi kolay bir dil yaratmak... Sukarno 350'den fazla dil ve lehçenin konuşulduğu takımadalarda... ülkesinin ortak bir dile gereksinimi olduğunu anlamıştı" 70
-Endonezya'da kuklacı "dalang"... "Nixon'un kuklası olan bir kukla çıkarttı.../... haritaya gitti ve Vietnam'ı kancasından çıkartarak ağzına attı... Sonra... diğer ülkeler için de aynı şeyleri yapmaya başladı./ Seçtiği ülkeler... Hepsi... ve Türkiye gibi Ortadoğu ülkeleriydi" 75, 76
-Endonezya'da 1970'lerin ilk yarısında bir "Kız.... "Çünkü Batı... Başarılı olmaya da çok yakın. Yolunun üzerinde şimdilik Sovyetler Birliği var. Ancak onun da fazla zamanı kalmadı. Toynbee bunu görmüştü. Dinleri, inançları yok; ideolojilerinin arkasında bir temel, öz yok. Tarih, ruha ve yüce -sonsuz- bir güce inancın gerekli olduğunu gösteriyor. Biz Müslümanlar'da bu var... Onun için de bekliyor ve gittikçe güçleniyoruz" 77, 79
-"Paine... İngiliz monarşisine... karşı olan bir hürriyet ve eşitlik dini. Müslümanların sunduğu da çok farklı değildi... Gönüllü sömürge milisleri gibi Müslümanlar da hakları için mücadele etmek tehdidinde bulunuyordu ve İngilizler'in 1770'lerde yaptığı gibi, biz de o tür hareketleri terörizm olarak sınıflandırıyorduk" 83
-"McNamara... Ford Motor Şirketi... 1960'da... şirket başkanlığına, kısa bir süre sonra da Kennedy'nin savunma bakanlığına./.../... sonra... Dünya Bankası Başkanı" 120, 121
-"Suudi... diplomat, 1974... "Kendine saygı duyan hiçbir Suudi çöp toplamaz," dedi. "O işi hayvanlara bırakırız."/ Keçiler!" 123
-"Görevim, altyapı için büyük miktarlarda paralar harcandığı takdirde, Suudi Arabistan'da neler olabileceğine dair tahminler oluşturmak ve o paranın sarf edilmesi için senaryolar üretmekti" 128
-"Kendi hazine bakanlığımız bizi, Suudi parası ile tüm Arap Yarımadası'nda altyapı projeleri ve hatta komple şehirler yapmak üzere işe alacaktı" 135
-"Kendisinin iyi bir Vahabi olduğunu söyleyen Prens W.../... bir zaafı vardı; güzel sarışınlar" 137, 138
-"Prens W.../ 'Sally', Boston'da.../ Şansıma, her ikisi de diğerinin beklentilerini karşıladı./.../... Prens W... Sally'nin Suudi Arabistan'a gidip, oradaki villasında kendisiyle birlikte yaşamasını ayarlamamı istedi.../.../... bir başka Sally kontratı imzalamıştı" 139-141
-"... daha zarar verici olan, Suudi Arabistan'ın uluslararası terörizmi finanse etmede oynamasına izin verilen roldü. ABD'nin, 1980'lerde, Usame nin Ladin'in Sovyetler Birliği'ne karşı yürüttüğü Afgan savaşını, Suud ailesinin finanse etmesini istemesi, gizli bir şey olmadığı gibi, Riyad ile Washington, beraberce, mücahitlere yaklaşık 3.5 milyar dolar vermişti" 143
-"Suudi Arabistan... bir şekilde terörist finansının 'merkez üssü' haline gelmişti.../... para, 20 kadar ülkede, yarı askeri eğitim kampları işletmek... için kullanıldı" 144
-"MIT'den genç bir matematikçi... bütçe verdim...ekonometrik modelleme için Markov yönetimini geliştirdi.../... Hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olarak, aslında ülkelere iyilik yaptığımızı bilimsel olarak "ispat eden" bir araç" 150
-"Washington'un muhafazakar kaleleri ve dindar sağ kesimin kürsüleri öfke ile çınlıyordu" 151
-"Washington ve iş dünyası el ele verip, Şah'ı bir kalkınma sembolüne dönüştürmek için işbirliği yaptılar./.../ Görünüşte Şah, yoksulların ilerici arkadaşı idi" 159
-"Emin.../..../... "Çöl bizim ortamımızdır. Yeşeren Çöl projesi bizim temel yapımızın yok olması tehdidini getiriyor..."..." 162, 163
-"... eski Amerikan Cumhuriyeti ile yeni Küresel İmparatorluk arasındaki ayrım... Cumhuriyet, dünyaya umut olmuştu.../ Küresel İmparatorluk ise Cumhuriyet'in can düşmanı idi. Bencil, çıkarcı, açgözlü ve maddiyatçı, merkantilist bir sistemdi" 184
-"... resmi belgelere tapan bir kültürde... Açık yalanlar çürütülebilir... gerçek kırıntılarına dayanan... belgeleri çürütmek imkansızdır./.../... Aldatmaca... söylenilmeyendeydi" 191
-"Bush yönetimi... Chavez'i... devirmeyi aylardır tartıştıklarını kabul etti" 275
-"Bir şehri bombalayıp onu yeniden inşa ettiğinizde... ekonomik büyüme verilerinde büyük bir fırlama olmuş gibi gösterebilirsiniz" 295
-"Gazetelerimizin, dergilerimizin ve yayınevlerimizin büyük çoğunluğunun mülkiyeti -ve idaresi- büyük uluslararası şirketlerin elindedir. Medyamız, şirketokrasinin bir parçasıdır" 301
-"... yapılabilecekler... birçok şeyi küçültün.../.../... katılımcı olun" 302, 303
*
14.8.2017-Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder