Tom Robbins, İngilizce'den Çeviren: Fatma Taşkent, Beşinci Basım 2010, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
İlk sayfadaki metinde, "Amerikalı... Robbins... hayatın daha ciddi yanlarını inkar etmez, "her şeye rağmen mutluluk" ilkesinin savunuculuğunu yapar... modern hayatın saçmalığını teslim eder...", deniyor.
*
"Yüksek toplumsal ve çevresel duyarlılığı" olan bir prenses ile "romantik bireyci" bir "meşhur bombacı"nın aşkı anlatılıyor. (Arka kapak)
Saçma-uyduruk sahneler...
Bol küfür, ve hatta, neredeyse porno...
Kokain...
Dalga...
Böğürtlen...
Piramit...
Bolca parantez...
*
Temel olarak, ana fikir olarak, ille de, aşk, deniliyor!
*
Bununla birlikte, bir kısmı anlamsız-uyduruk ise de, diğer bir kısmı çeşitli kışkırtıcı ve düşündürücü çağrışımlara yol açan, ilginç-fantastik bazı hoş ifadeler de var!
*
Ancak, genel olarak bakıldığında, kitabı, sevmedim.
Herhangi bir mesaj da alamadım!
Bu kitap ve benzerleri niye yazılır, niye alınır, niye okunur, anlamadım!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"... bir Keşan halısı..." 16
-"Bu aile Yirminci Yüzyılın Son Çeyreği Hüznü'ne kapılmış" 17
-"Mekke'si haline gelmişti" 53
-"... pazartesi sabahı sevindirici bir akşamdan kalmalıkla (işkence edecek başı olmayan bir akşamdan kalmalık, bağışta bulunacak kurumu olmayan hayırsevere benzer) uyanıp da yükünü yanlış ambara boşalttığını öğrenince yüzünü erken boşalan bir erkeğin o bön ifadesi kapladı" 56, 57
-"... insanoğlunun en temel dürtülerinin ilham verdiği hırsızlığın bir kanun kaçağına yakışmadığına ikna olmuştu. Çalma, dolandırma işlerini işadamları ve ayaktakımı yapsındı. Gerekmedikçe bir daha asla çalmayacağına yemin etti. Kadınlara daha duyarlı davranacağına da yemin etti" 66
-"Diğer insanların kanunlarına tabi yaşayan tüm insanlar kurbandır... Ancak biz kanun kaçakları kanunun ötesinde yaşarız. Yalnızca kanunda yazılanların ötesinde yaşamakla (pek çok işadamı, pek çok politikacı ve tüm aynasızlar yapar bunu) kalmaz, kanunun taşıdığı ruhun ötesinde yaşarız" 68
-"Dinsel aşkınlık hali ile alkol zehirlenmesinin başlangıcını tanımlayan o neşe dolu evreye dalmışlardı" 75
-"İblis, cennetteki en sevimli melekmiş, öyle söylerler" 82
-"... nesnelerin, anladığımız halleriyle, görece istikrarlı olduklarını söyleyebiliriz rahatlıkla. Oysa düşünceler kesinlikle istikrarsızdır. Yanlış kullanılabilmekle kalmaz, yanlış kullanılmaya davetiye çıkartırlar. Ve düşünce ne kadar iyi olursa buharlaşabilme özelliği o kadar çok olur. Nedeni, yalnızca iyi düşüncelerin dogmalaşmasıdır. İşte bu süreç sayesinde yeni, teşvik edici, insanlık adına yararlı bir düşünce, ölümcül olan robot dogmaya dönüşür. Düşüncelerin dogmalaşması, tepkime sonucunda ortaya çıkan tehlikeli taşıyıcılar bakımından hidrojenin helyuma, uranyumun kurşuna ya da masumiyetin kokuşmuşluğa dönüşmesiyle yarışır. Neredeyse onlar kadar da amansızdır./ Sorun, düşünceyi başlatan ya da geliştirende değil, ikinci düzeyde başlar. Düşüncenin cazibesine kapılan... esneklikten... şaşmaz biçimde yoksun insanlarla başlar. Düşünceler ustalar, dogma ise müritler tarafından oluşturulur ve Buda da daima arada güme gider./... dar görüş adında... bir bela vardır. Dar görüş, beyin egodan daha az enerjik olduğunda çoğalan optik bir mantar yüzünden oluşur. Siyasete maruz kalınca karmaşık bir hal alır. İyi bir düşünce, sıradan dar görüşün filtre ve kompresörlerinden geçirilince öte taraftan ölçü ve değer açısından azalmış olarak çıkmakla kalmaz, yeni dogmatik biçimlenimiyle başlangıçta niyetlenenin tersi etkiler üretir./ İşte bu şekilde, İsa Mesih'in sevgi dolu düşünceleri, Hıristiyanlık'ın kötülük saçan klişeleri haline gelmiştir. İşte bu nedenle, tarihteki neredeyse her devrim başarısızlığa uğramıştır: Ezilenler iktidarı ele geçirir geçirmez "devrimi korumak" için totaliter taktiklere başvurarak ezenlere dönüşürler. İşte bu nedenle, önyargının ortadan kalkmasını arzulayan azınlıklar hoşgörülerini yitirir, barış arzulayan azınlıklar militanlaşır, eşitlik arzulayan azınlıklar kendilerini üstün görmeye başlar ve özgürleşmeyi arzulayan azınlıklar saldırganlaşır (kendini baskı altında tutmanın ilk belirtisi gergin bir kıç değildir)./ Yukarıdaki kısa vaaz sizlere Kanun Kaçağı Üniversitesi, Lüzumlu Delilikler Bölümü tarafından sunulmuştur.../... "Peki ya insanlar arasındaki iletişim?" diye sordular. "Eski kocam" dedi içlerinden biri, "söylediğim tek bir lafı anlamaktan acizdi. Sizce bir yunusu anlayabilir mi?"..." 87, 88
-"Sosyalist düzenin tekdüzeliği bana boğucu, sıkıcı gelmişti. Küba'da gizem yoktu, çeşit yoktu, yenilik yoktu, daha kötüsü hiçbir seçenek yoktu. Kapitalizm, teşvik ettiği tüm çirkin kötü alışkanlıklara rağmen en azından ilginç, heyecan verici, çeşitli olasılıklar sunuyor. Amerika'da mücadele en azından bireyin mücadelesi.../.../... Eşitlik farklı şeylere benzer gözle bakmak değil. Eşitlik farklı şeylere farklı gözle bakmak/.../... iyiliğin kötülüğe oranını asla değiştiremeyiz" 97
-"... pusula iğnesi... despot kuzeye dalkavukça bağlılığına geri döndü.../... Argonlu muydular?/.../... varsayalım başka bir gezegendendiler" 111
-"Mit billurlaşmış tarihtir.../.../... Kızıl Saçlılar... Dışdünyalı olabilirler miydi?" 112
-"Günümüzde bireyleri ahlaki sorumluluktan aklayıp onlara toplumsal koşulların kurbanları muamelesi yapma eğilimi var... İnsanları kısıtlayan, kişilik eksikliği" 114
-"... caddenin ruh hali giderek kabadayılaştı" 129
-"... aşk demokratik.../... şehvetin demokratik olduğu doğru" 140, 141
-"İronik bir şekilde, ahmaklar, örgütlü davalara hizmet konusunda en uygun kişilerdir; çünkü nadiren yapacak daha yaratıcı işleri bir işleri olur ve böyle bir işleri olsa bile dar görüş nedeniyle kısıtlandıklarından o işi muhtemelen yapmazlar./... Sonuçta totalitarizmi doğuran kötülük değil, sıkıcılıktır" 146
-"Yirminci yüzyılın son çeyreğinde böğürtlenlerin en yakın muadili katil arılar ve Araplar idi.../.../... uykusuzluk çeken bir elektrikli süpürge misali..." 151
-"Camel: Türk ve Yerli Harman Sigaraları" 155
-"Doğu'daki her ipekböceğinin egosunu şişirecek türden cüppeler giyen... şeyhler " 160
-"... tuttuğunuz şey sizi çeker" 161
-"... hatta sendikaların büyük şirketler haline geldiklerine, kokuşmuş uygulamalar ve feci hilekarlıklar bakımından büyük şirketlerden belki de daha kötü koktuklarına inanıyordu... Denetleyenleri denetleyenleri kim denetleyecekti?" 165
-"Türk tütünleri.../.../... Yasaların, zamanı gelince çözülmesi gereken düğmelere benzediğini..." 168
-"... aşk uğruna yaşanan bir hayat aklı başında olan tek hayattır" 170
-"Kutsallığına saygısızlık etmeyeceği bayrak, alaya almayacağı mümin, yanlış notadan söylemeyeceği şarkı, gitmemezlik etmeyeceği dişçi randevusu, oyunlar oynamayacağı çocuk, soğuktan kurtarmayacağı ihtiyar, altında yatmayacağı Ay ve... yakmayacağı kibrit yoktu" 171
-"... ithal Türk yaprakları katılmış... Paketin tasarımı da 1913'te yapılmıştı. Yeni sigaraya karışımındaki Türk maddesine yaraşır egzotik bir hava katmak üzere "Camel" ya da "Kamel" adını vermek Mr. Reynolds'ın fikriydi... piramitleri de içeren.../ Piramitlerin Türkiye ile bir alakasının olmadığını... akıl etmiştir mutlaka" 172
-"... bir dolarlık banknot... Camel... Piramitlerin modern çağın en popüler iki nesnesini süslemesinin rastlantısal bir seçim olma ihtimali zayıf" 174
-"... mitlerinde, efsanelerinde, hiyerogliflerinde ve sözlü tarihlerinde kızıl saçlı beyaz bir ırk, piramit yapımını emredip denetlemesi nedeniyle övgüyle anılır.../... Havuç kafalı yarı tanrılardan oluşan, her yerde Kızıl Sakallar diye bilinen bir ırk... Kızıl Sakallar'ın kendileri de zaplandı. Bu, İspanyol fatihlerin Yeni Dünya'ya gelişinden kısa süre önce gerçekleşti. İspanyol rahipler, Kızıl Sakallar hakkındaki hikayeleri duyunca doğal olarak onları şeytan diye damgaladılar. İblis'in genellikle haşlanmış yengeç kadar kırmızı betimlenmesi raslantı değildir" 175, 176"
-"Kral.../ Max'ın vatanında kral yanlısı devrimciler ezici üstünlük sağlamışlardı... Max'ın ülkesinin düşündüğü, sosyalist bir monarşiydi; biraz İsveç ya da Danimarka çizgisinde, İngiltere'nin bir parça solunda, Max'ın ise epey solunda yer alan bir monarşi... Max devletin başına geçmeyecekti./... Karar verdikleri... Leigh-Cheri idi... yeni rejim için mükemmel bir göstermelik yetkili olacaktı. Ancak şimdi onun hakkında da nahoş söylentiler dolaşıyordu" 181
-"... dillerinin ucu bildik yalanlarla kayganlaşmış büyükelçiler... Gerçek hükümetler, gece geç saatlerde, İran halılarının en zengin örnekleriyle döşeli penceresiz odalarda yıllanmış konyaklar ve Havana puroları içerek toplantı yapıyorlardı. İyi eğitimli ve parlak zekalı güçlü erkekler, dedikodu yapmak, mücadele etmek ve entrikalar çevirmek üzere bir araya geliyorlardı. Değerli madenlerden, demiryolu hatlarından, paralardan, sığırlardan ve mısırlardan konuşuyorlardı. Orduları kah bir sınırda kah öbüründe mevzilendiriyor, fiyat tarifelerini yükseltiyor veya aşağı çekiyor, nüfuzlu evlilikler ayarlıyor... onlar, istisnasız her biri, bütün alengirli işlerin heyecan verici iniş çıkışlarına karşı büyük, kocaman, hararetli bir aşkla yanıp tutuşuyor, gezegenin gizli tiyatrosuna amansız bir tutku besliyordu./ O günler geride kalmıştı. Dünyayı ilgilendiren kararları artık küçük adamlar alıyordu... yüzsüz bürokratlar, kurulca konuşan... düş kurmayan, bir kontesi baştan çıkaramaz, bir ata binemezken insanlığı idare edebileceklerine inanan adamlar. Kızının eve sürüklediği o siyahlar giyen haydut bile, ister (zehirli bir tohum zarfındaki tatsız bezelyeler gibi birbirinin tıpatıp aynısı olan) komünist ister faşist isterse hıristiyan demokrat olsun, bunların herhangi birinden daha uygundu insanları yönetmek için" 182, 183
-"SEÇİM felsefesi kanun kaçağı felsefesiydi... Evreni, önceden belirlenmiş yasalara göre birbirine çarparak geri tepen bilardo toplarının çalkalanması olarak nitelendiren deterministler, oyunu kendi istekalarıyla oynamakta direten "kanun kaçakları" tarafından tehdit edilmişlerdir daima. Yasalar sınırlamayı betimler. Onların amacı yaratmak değil, denetlemektir. Evren yasalara ancak evrim statik olduğunda, yani evrim soluğunu tuttuğunda uyar. Her şey yeniden değişmeye başlayınca... yasalar seçime izin verir. Ahmaklar yasalara itaat ederler çünkü seçim yapmamayı seçerler. Kanun kaçakları... herhangi bir seçim fırsatı kendiliğinden ortaya çıkmadığında bile seçim yapmaya çalışırlar" 184
-"Amerika Birleşik Devletleri'nin, Tilli ve Max'ın vatanında sağcı bir istibdat rejimini korumak için doğrudan silahlı müdahale dışında yapabileceği bir şey yoktu" 187
-"... insanoğlunun en derin, en otantik deneyimlerini yine sığ bir hevese dönüştürmeye çok hevesli olduğunu..." 189
-"Nasıl ki her gecenin bir sabahı vardıysa Ay da her küçüldüğünde bir de büyümek zorundaydı" 190
-"Devrimin askeri lideri olan başbakan kuvvetli bir şekilde, tekrar tekrar alkışlandı... "Tanrı kraliçeyi korusun!" diye haykırdı başbakan. Başbakanın Tanrı'ya inanmıyor olmasının en ufak bir önemi yoktu... çıkıyordu merdivenleri... ulusallık diş macununun zümrüt kapağı, ırkın buruşuk yüzündeki güzellik alameti" 198
-"Hatta ülkenden söz edilince çoğu kişi boş boş bakıyor. Akla gelen bir şey varsa o da petrol kuyuları, aşırı kazançlar, dini fanatizm ve adi bir zevk anlayışı" 203
-"Sami ırkına özgü burnu, güçlü erkeksi bir şekle sahipti... bir Fenikelinin başı kadar kavisliydi" 206
-"Ahlak kültüre bağlıdır. Kültür iklime. İklim coğrafyaya" 207
-"... tüm çağlardaki şiirin tarihi, Ay için yeni imgeler bulma girişimidir... Ay, Nesneler İmparatoriçesi'dir" 209
-"Fizel'lerin vatanında dişilere pek az değer verildiği izlenimini edindi" 210
-"Ölüm bana ceza değil, ödül" 220
-"... oğlan ve kız fahişeler... Her yabancı kafirin etrafında toplanmış yarım düzine insan ve şehrin Haçlı Seferleri'nden bugüne dek gördüğünden daha fazla yabancı kafir vardı. A'ben Fizel halka yabancı kafirleri vat etmişti ve işte oradaydılar.../... Peşi sıra piramidin en iç bölmesinde aynı sadelikte özel bir resepsiyon verilecekti. Yeni evli çift, yeşilaycı Müslümanların kınayan bakışlarından uzakta yeni evli kafalarını çekebilecekti... Resepsiyon bugüne dek düzenlenmiş bütün kutsal toplantıları dize getirmeye yeterli sayıda şeyh, sultan, şah, emir, vezir, vazo ve haşmetli, kadiri mutlak hükümdar katılacaktı. Bol bol Avrupai lüks de sunulacak, akşam karanlığına dek alkolsüz cümbüş yapılacaktı. İhaj Fizel'in şahsına ait Boeing 747 akşam karanlığında gelinle damadı balayı için Paris'e götürecekti" 223
-"Kokain, kokain, sen neymişsin/ Buldukça içersin/ İçtikçe coşarsın/ Çek bir nefes, geçmez bu heves/ diye uyum içinde söylendiler" 224
-"Wrangle gerçekti./ Bir insan diğerinden nasıl daha gerçek olabilir?" 226
-"... düzmece bir hümanist... Kimileri saklanır, kimileri arar" 227
-"Şampanyayı Katolik bir keşiş keşfetmiş... Tekila, insan kurban etme ve piramitler üzerine ciddi düşüncelere dalan üç-beş Kızılderili tarafından icat edilmiş... Meksika'nın gizli tarihi de şampanya ve tekila arasında bir yerlerdedir" 233
-"Amerika Birleşik Devletleri'ni parmaklarında oynatabileceklerini söylemişti. Amerika herhangi bir kimseyle, mesela Rusya ile savaşa girerse o ve halkının savaşın neticesini belirleyebileceklerini söylemişti. Amerika'nın petrol kaynağını diledikleri vakit kesebileceklerini, ülkemiz için her şeyin sona ereceğini söylemişti.../.../... Yeryüzünde komünistler kadar sıkıcı kimse yoktur, milliyetleri ne olursa olsun. Hem Slavlar zaten karanlık ve kasvetli tarafta yer alıyorlardı. Komünizm, politik idealizmin insanları nasıl androidlere dönüştürebileceğinin en mükemmel örneği... Ama eğlenmek için evimden çıkmam gerekmez. Yine de "rock and roll" yapmanın yolunu bulurum./.../... her totaliter toplumda bir yeraltı dünyası vardır, diyorum sadece. Aslında iki yeraltı dünyası. Bir siyasi direnişle ilgilenen yeraltı dünyası var. Bir de güzellik ve eğlenceyi, yani insan ruhunu korumakla ilgilenen yeraltı dünyası... Nazi işgali altındaki Paris'te Marcel Carne adlı bir sanatçı bir film yaptı... Film, insan ruhunu tüm saçma, uysal ve grotesk kisveleriyle kutluyor... Direnişçiler, Paris'in postunu kurtarmış olabilirler ama Carne onun ruhunu canlı tutmuştu./.../... Bizi ne komünist totalitarizm ne de kapitalist enflasyon durdurabilir... hayat, yasalara ve ekonomiye hükmeden mutsuz, hasta ruhlu androidler yüzünden herhangi bir zevkinden mahrum kalamayacağımız kadar kısa" 239-241
-"Piramitler, gerçekten canlı ve gerçekten aşık olanların ruhlarının üstlerinde durup Ay çığırtkanlığı yapabilecekleri kaideler olarak inşa edildi" 243
-"Nesnellik tek ana temamız değildi kesinlikle. Mesela bireyin evrimi konusu vardı... Uygarlığın, kendi içinde bir amaç değil, evrilen bireyin egzersiz yapma imkanı bulduğu bir tiyatro ya da spor salonu olduğu..." 252
*
20.5.2017-Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder