Fakir Baykurt, Sekizinci Basım, Ocak 2017, Literatür Yayınları, İstanbul
Yazarın 1999 yılında hastanede tamamladığı son romanı imiş.
Ama, roman değil, anı, sanki!
1924 mübadelesinde göçe zorlanan atalarının bıraktığı yerleri görmek için Yunanistan-Larisa'dan Ürgüp'e gelen bir Yunanlı...
Ürgüp'ün köylerine eşekle kitap taşıyan bir Ürgüplü'nün evinde misafir olan bu Yunanlı'ya kendi hikayesini anlatması ve sonrasında oluşan dostluk...
Larisa ile Ürgüp'ün kardeş şehir ilanı çabaları...
*
Çok yalın, sevimli bir anlatım...
Yöresel ve arı bir dil...
Farklı, kendine özgü bir ifade biçimi...
*
Kurgu mu?
Daha çok belgesel gibi!
Sevdim.
*
Sevdim, ama, bir husus var: çok idealize edilmiş bir dünyayı yansıtıyor, sanki! Pek az sahne dışında, insan ve kötülük yok, ve, ağlayınca çoğu şey düzeliyor, gibi! Kitapta, genelde, kötü olarak aktarılan, bir müfettiş, ağalar ve soyut olarak politika; biraz da, yine soyut olarak, halk...
Bence, bu yönüyle, pek gerçekçi değil, ve, yanıltıcı, gibi!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"1928'de Türkiye'de yeni 'abece' kabul edilince, eski Arap 'abece'si yasaklandı gibi anlaşıldı. Bu nedenle eski 'abece'li kitapları bodruma attılar. Onlar da nem içinde kaldı orda" 35
-"Abdülmecit ilim irfana önem veren bir padişahtı./... 817 cilt bağışladı... 1854 yılında, Ürgüp'e hem bir medrese, hem bir kitaplık açıldı" 39
-"... insanların içinde o güne kadar pek ayırdında olmadığı derin bir iyilik özlemi olduğunu sezdi" 64
-"Fatih'in ünlü sözü... Bir şehir kurmanın olmazsa olmaz üç yapısı vardır: Kitaplık, kanalizasyon, hamam!.../... Amerika'dan bir yazı geldi. "Halkına gönüllü olarak hizmet eden bir kahramanlar yarışması açılmıştır..."..." 77
-""... Bizim mitolojideki Prometeus öyküsünü düşünün. O zaman ışık yalnız Tanrı Zeus'un sarayında var; başka hiçbir yerde yoktu. Akşam olunca insanlar karanlıkta kalırdı. Prometeus, Koca Tanrı Zeus'un sarayından ışığı çalıp ovadaki köylere dağıttı. Halkın kulübeleri de ışığa kavuştu. Tanrı Zeus, Olimpos Dağı'nın başından bunu görünce çılgına döndü. Nasıl olabilir? Kim yapabilir bunu? Araştırıp soruşturdu. Meğer Prometeus yapmış. Yakalatıp Kafkaslar'daki kayalardan birine bağlatıyor zincirle. On yedi gün arayla bir kartal gelip ciğerini gagalıyor. Yara kabuk bağlamak üzereyken kartal yeniden geliyor, yeniden gagalıyor. Çok büyük bir işkence. Sonunda Prometeus'un oğlu Herküles büyüyor da, babasının zincirlerini söküyor, onu işkenceden kurtarıyor. Halka ışık götürmek hiçbir yerde kolay değildir" diye yazıyor defterine Dimitrios" 79
-"Ürgüp'te ilk gezici kütüphane, 1957 yılında kuruldu. 25 köyün 12'sinde kütüphane vardı; 13 köye de at, eşek ve katır sırtında kitap ulaştırıldı" 86
-"Bakanlık'a bir şikayet gitmiş... Ankara'dan bir müfettiş çıkıp geldi./.../ "... Rasim Bey aleyhimde bir rapor yazmış. Beni suçlu buluyor... görevimi aksatmaktan başka, izinsiz olarak ilçe ve il sınırları dışına çıkarak Avanos, İncesu, Yeşilhisar köylerinde kitap dağıtma işimi de yazmış!/ Nevşehir Valisi Mehmet Aldaan bu raporu okuyunca kendini tutamayıp ağladı... Daha 50 yaşındayım. Çok gücüme gitti. Oturup ağladım... emekli olmayı istedim.../.../... yaşamı yükseltmek için düşündüğüm hizmetleri yürütürken, ortada bir de politika olduğunu, kıskançlık, fesatlık olduğunu hiç aklıma getirmedim!/ Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de, buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevleri'ni, Halkodaları'nı öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular./... Köy Enstitüleri'nin nasıl kapatıldığını anlatayım, dinle bak! Doğuda... Kinyas Kartal Ağa ile batıda... Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes de bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitüleri'nin kapısına kara kilit asacak./... kaç ağa var... Hepsi el ele verdi; temsilcilerini Büyük Millet Meclisi'ne oturttular. Adnan Menderes Ağa, Kinyas Kartal Ağa'nın dediğini yaptı. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri./.../ Adnan Menderes, enstitüleri kapattı; halkın sesi çıkmadı./ Bizim halkımız çok yüzyıl öncelerinden beri uyur.../.../... Politika... Eşekli Kütüphane'ye tuzaklar hazırlarken, Eşekli Kütüphane'nin öznesi kendini ve işini korumak için hiçbir önlem almadı."/ Çünkü o içi dışı bir, arı duru bir insandı" 90-93
(1.Buradaki anlatım, benim okumalarıma hiç uymuyor; benim bildiğim, Köy Enstitüleri'nin özü, 1947 yılında, İnönü döneminde, tamamen yok edilmiştir; "1948'de Gönen Köy Enstitüsü'nü" bitiren yazar bunu bilmiyor mu? Veya, ne?
2.Ağalara seçimde oy veren ahaliye söylenecek söz yok mu? Halkımız, gerçekten uyuyor mu, yoksa çok mu uyanık?)
-"Az önce onun arı duru bir insan olduğunu söyledim; daha doğrusu saftı./ Onu ara sıra uyardılar: Köylülere, çocuklara her kitabı okutma... Yanıt veriyordu... Ben yasaklı kitaplık istemiyorum. İnsanlar istediği kitabı alsın okusun!.../ "... O zaman alttan alta dedikodular başladı: Bak bak, kitaplığa İncil soktu, Tevrat soktu.../ Soruşturma açılınca, kime yaslanacağımı bilemedim. Bizde halk seyretmeyi sever; genellikle işe karışmaz. Bizde halk acayip yıldırılmıştır; amirlerden korkar. Amirler de birbirinden korkar. Nevşehir Valisi Mehmet Aldan, Müfettiş'in raporunu okuyunca bana acıyıp ağladı; ama korkusundan, 'Hayır, bunlar yalan, bunların aslı faslı yok! Ben onun amiriyim. Memurumu savunuyorum. Bu adam karda kışta köylere kitap götürdü, halka hizmet etti; yapmayın etmeyin, ayıptır!" diyemedi! Dese, o zaman sen de onunla birliksin diyecekler. Bu kez onun da durumu sarsılacak. Bundan korktu./... aydınlık dostlarının politikası yoktur; ama düşmanlarının vardır. Bu yüzden, tıpkı sizin o ateşi çalan, neydi adı, Prometeus gibi, sürekli yenilirler. Yenildim ben de. Gayet açık. Zaman içinde kazansalar da, yenilirler."..." 94, 95
-"Aydınlık düşmanları hala güçlü. Dostları ise çok dağınık... Örneğin benim başıma bu olumsuzluklar geldi; üç kişi yazı yazıp savunmadı. 'Durun kardeşim, siz ne yapıyorsunuz?' diye, o kokuşmuş bürokrasinin üstüne gitmedi, yukardaki ilgilileri ve kamuoyunu uyarmadı. Ben de yaradılıştan içime kapalı, kendini savunmayı övünme sayan, övünmeyi sevmeyen, bilmeyen biriyim; sık sık söylediğim gibi, elimden ağlamaktan başka iş gelmez; bir şey yapamadım" 106
-"İstanbul'a gitmiştim... Müfettiş Rasim Bey'i gördüm... O raporu öyle yazdığı için çok yürek sızısı çektiğini söyledi bana. Öyle yazması için yukardan kendisine baskı yapıldığını anlattı" 111
-"... bir şiir vardır. Adı 'Türk Köylüsü'dür... Nazım Hikmet yazmıştır.../.../ 'Gayrik yeter!'/ demesinler./ Ve bir kere dediler mi,/.../ Dağları yırtıp ayırır/ kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmaya" 112, 113
(Gerçek, öyle mi? Ya da, temenni mi?)
-"Ama şimdi bakıp, bir halkın bu kadar çok sevdiği yurttan göçürülmesinin en büyük acı olduğunu anlayabiliyorum. Bizde bir söz var: 'Sebebin gözü kör olsun!' derler... Ne gerek vardı da, çıkıp geldi Yunan ordusu?... Bizimki de yaşı kuruyu ayırmadan; çünkü gerçekten ayıracak zaman yoktu; topunu birden sürdü attı. Asıl acı göç 1924'ten önce 1921'de olanıdır" 122
(Milliyetçilik mi? Bencillik mi?)
-"Halklar birbiriyle buluşsa, görüşse... Öyle sanıldığı gibi düşmanlık filan yok arada" 127
-"Larisa'da bir araya getirip hemen "Yitik Yurtlar Derneği"ni kurdular.../ Her şeyden önce mübadele konusuyla ilgili eşyaları, belgeleri toplayıp bir müze, bir de arşiv oluşturma kararı aldılar" 129
-"Yunanlı... bir grubun konuk olarak çağrıldığı haberi... yayılınca Ürgüp'te belli belirsiz bir homurdanma başladı.../... Makarios'un Ürgüp kökenli olduğunu anımsadılar hemen.../.../... Sonuçta... Başkan'ın çağrısı oybirliğiyle onaylandı./... Bu kez de konuyu İstanbul'da çıkan gazeteler ele aldı... karıştırıyorlardı.../... Ürgüp halkının çoğunluğu da bu dürtüklemelere hiç kulak asmadı" 132, 134
*
21.5.2017-Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder