Suna Kıraç, Yayına Hazırlayan: Rıdvan Akar, 1. Baskı, Haziran 2006, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Yayını, İstanbul
Vehbi Koç'un kızı Suna Kıraç'ın biyografisi.
Hoş.
İlgiyle okudum.
Anlaşılan, baştan 79. sayfaya kadar olan bölüm Suna Kıraç tarafından yazılmış, sonraki bölüm ise Rıdvan Akar tarafından "hazırlanmış".
İlk bölüm, amatörce, insanı anlatıyor ve sevimli, ayrıca, dönemin toplumsal yapısını anlamamıza da, önemli derecede, katkı sağlayacak nitelikte, sonraki bölüm ise, sanki, biraz profesyonelce ve daha çok Koç topluluğunu anlatıyor, ve, özellikle, eğitime ve kültüre katkı çabalarının anlatıldığı bölümler, yine sanki, biraz propagandistçe gibi, ama, bu kısmın da, insani yönü ağır basan hastalıkla ilgili bir bölümü var, ki, hem duygulandırıcı, hem de düşündürücü.
Her tür maddi imkan olsa da, insan sağlıklı değilse, ne kötü; ya, çaresizlik!
*
Genelde, çocuk güzelliği, bence, iyice, vurgulanmış.
Bir de, bir bölümde, işçi işveren ilişkileriyle ilgili değinmeler var; o kısım da, tam anlamıyla, sınıfsal!
*
Öğrendim, yararlandım.
Bakışıma zenginlik kattı.
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Suna Kıraç tam altı yıldır sadece gözleriyle konuşuyor. Yakalandığı o melun hastalık nedeniyle vücudunu hareket ettiremiyor" 9
-"Koç Topluluğu... en belirgin özelliklerinden biri, her şeyin yazılı olarak kayıt altına alınmasıydı" 10
-"Annem.../...16 yaşındayken babamla nişanlanmışlar. Aile servetinin bölünmemesi kaygısıyla, iki teyze çocuğunun görücü usulüyle evlendirilmelerine karar verilmiş" 20
-"Bir bakkal dükkanından başlayan ve "uluslararası şirkete" dönüşen bir aile şirketi..." 21
-"Çocukluktan itibaren kalabalık bir aile içinde büyümenin insana çok önemli değerler kattığına inanıyorum. Bizim kazancımız dayanışma ve paylaşma duygusuydu" 25
-"Yenişehir'deki apartman... Başbakan Şükrü Saracoğlu ve Gümrük Bakanı Saffet Arıkan bizim apartmanda kiracı olarak otururlardı.../ Saffet Arıkan ezeli bekardı. Çok sofistike yaşardı... Eğitimi ve yaşam tarzıyla rafine bir kültürün temsilcisiydi. Babam "... Whisky'nin nasıl içileceğini Saffet Arıkan'dan öğrendim," derdi./ Başbakan Şükrü Saracoğlu... gayet mütevazı bir yaşamı vardı... imkanları fevkalade sınırlı idi... Kendi dostları dışında... kimse evlerine gelip gitmezdi.../.../... bende en çok iz bırakan yerlerden biri... Kızılay'daki Güven Park'ı" 29-31
-"Sınıfımızın fenomen isimlerinden Ayşe Şasa'yı koleje girdiğim ilk yıl, 12 yaşında tanıdım... son derece Batılı idi... annesi Melike Hanım... Rauf Orbay'ın yeğeni.../.../... lisede.../... Hafif sol espride yaşıyoruz. Bu hayat hoşumuza gidiyordu. Çiğdem'in deyişiyle "bohem" yaşıyorduk. Değişik, renkli, İstanbul'un en hoş insanları ile bir arada. Ben de kendimi iyice kaptırmıştım. Babam arkadaş çevremin farkında bile değildi.../.../ Nasıl olduysa Ayşe, Atıf Enişte'den sonra Cerrahi tarikatından dostlar edindi. Anlayamadığım şekilde dine döndü... örtünmeye kadar götürdü. Hayatta en son örtüneceğini düşünebileceğim insan Ayşe olabilirdi./ Bir gün... geldi. Gözlerime inanamadım... Simsiyah çarşaf örtüsü gibi sıkma baş.../... Annenin ve babanın egoistliğinden diğer çocuklar da koptular" 43, 45, 46
-"Ayşe Şasa'nın yazdıkları/.../ Senin ailen, modern eğitime verdiği değer kadar, göreneklere de değer verir bir konumdaydı.../ Benim ailem Batı tarzı yenilik, yeni hayat tarzı konusunda biraz abartılı bir tutum içindeydi, bazen kuru kuruya adetlerden dem vururlardı bizde, ama manevi, geleneksel, dindarane şeylere pek bir alan tanınmazdı.../ Kolej hayatımız toplumun uzağında bir kamp hayatı gibiydi. Özel şekilde eğitilmek için kampa çekilmiştik./.../ Bizler, özellikle sen ve ben, 50'lerde Türkiye'de yeni güçlenmekte olan bir Türk ticaret burjuvazisinin unsurlarıyız. Yüzeydeki pırıltıya, iyimserliğe, umutlu, pembe havaya karşın, arka planı zor, karmaşık, bir hayli girift ve problemli bir ortamın ürünleri sayılırız./ Modern Türkiye'de bir hayli sancılı bir değer keşmekeşi var... her şey kurulma, deneme aşamasında, gelenek ile modernite içten içe çelişiyor. "Türk modernleşmesi nasıl olacak?"... Hangi oranda muhafazakar, hangi oranda modern olunmalı?" 48-50
-"Liseye geçince mantık, felsefe ve psikoloji okumaya başladık. Bu dersler bizim grubun ukalalığı ile tam örtüşüyordu. Onun için mutluyduk. Hazmedemeyeceğimiz kitaplar okuyup, bir de onları körpe beyinlerimizle tartışıyorduk" 51
-"Solculuğa heves eden, ancak servetin her türlü imkanlarından yararlanan bir gruptuk. Evlendikten sonra bir akşam İnan'la birlikte Divan Oteli'nin barında Yaşar Kemal'e rastladık. İnan'a "Damat! Kızımızı tam komünist yapacaktık, elimizden aldın." diye takıldı. Yaşar Kemal'i hala çok severim" 52
-"Kolej bizlere tiyatro sevgisi aşıladı. Bizim kuşak tiyatroya çok giderdi.../ Ablam Semoş... hastalandı. 1950'de kist hidatik teşhisi kondu... hemen Londra'ya götürdüler. Orada ünlü bir cerrah tarafından ameliyat edildi. Cerrah keseyi alırken patlattığı için Semoş 1985'e kadar bütün vücuduna yayılmış olan kistlerin ceremesini çekti... Tam on bir kez ameliyat oldu./ Londra'da büyük bir hatayla yapılan Semoş'un ameliyatı, bizde devlet hastanelerinde her gün yapılan bir ameliyat türüymüş. Çünkü böyle vakalar çoğunlukla az gelişmiş ülkelerde görülürmüş./... Semoş'un hastalığı bütün ailede derin izler bıraktı.../... Amerikan eğitim sistemi insana kişilik, özgüven ve paylaşmayı öğretiyor. Kolej bizim hepimize çok şey kazandırdı" 53
-"Amerika'ya gidip işletme ve finans okumaya karar verdim... kabul geldi... gitmeyi çok istiyordum... Ancak babam bana duygu sömürüsü yaptı... "Ben yaşlandım, sana hasret gitmek istemiyorum," dedi./... Bana söylediği masallar sonucunda pes ettim. İstanbul'da kaldım. Bana şöyle dedi: "Benim tezgahım en iyi üniversitedir. Seni ben yetiştireceğim." Nitekim öyle oldu. 35 yıl birlikte çalıştık. Ben "Vehbi Koç Üniversitesi" mezunuyum. Bu benzersiz okulun ilk ve tek öğrencisiyim./ Ben de -şimdiki adıyla- Boğaziçi Üniversitesi'ne kaydoldum.../.../... Öğrenmeyi seviyordum. Disiplinliydim. Kaytarmak gibi bir şeyi aklıma bile getirmeden bana söylenenlerin en iyisini yapmayı önemsiyordum... İltifat liyakata tabiydi. Ben de bu iltifata layık olmaya çalışıyordum" 54, 55
-"İnan bir memur çocuğu idi. Babası, Atatürk'ün talimatlarıyla Eskişehir'de "Dry Farming" üstüne bir çiftlik kurmakla görevlendirilmişti ve bu amaçla da Amerika'ya Nebraska'ya gönderilmişti... Atatürk'ün yakın çevresinde bulunmuşlar... Atatürk Kıraç ailesinin evine sık sık konuk oluyordu./.../ Ben kendime böyle bir sanal dünya kurmuştum. Yapay değerler üstüne kurulmuş, bugünkü tabiriyle "life style" denilen şeyi öne çıkaran bir dünyam vardı" 58
-"Evlilik için ilk tören Hilton Oteli'nde yapıldı.../ Törenden yaşamım boyunca hiç unutamadığım anım babamın ağlamasıdır... Çocuklar gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bir evladın sevildiğini en çok hissettiği anın anne babasının en çok üzüldüğü an olması hayatın bir çelişkisi olsa gerek./ 11 Ocak 1968'deki törene 1500 kişi katılmıştı ama... Konuklarımız Koç Topluluğu'nun dostlarıydı. Oysa İnan ile ben hızımızı alamamıştık. Bir defa da arkadaşlarımız için tören yapmaya karar verdik. Dört-beş değişik yerde evlilik kutlamaları sürdü. Yani burnundan kıl aldırmayan Kıraç çifti deyim yerindeyse, tam yedi gün yedi gece sürecek bir evlilik töreni ile dünya evine girdi" 63, 64
-"Evliliğimizin ilk 15 yılında çocuğumuz olmadı.../.../... Türkiye'de ilk defa böylesine varlıklı bir ailenin üyesi evlat edinmeye karar verecekti.../... bu kararıma en sıcak tepki babamdan geldi.../ İpek'le beraber bütün hayatımız değişti. Her şey İpek'e göre ayarlanmaya başladı" 70, 73, 74
-"... babamın değişik prensipleri vardı. Daktilo yazmayı bileceksin (şimdiki dünyamızda bilgisayar kullanmakla eşanlamlı). Araba kullanmayı bileceksin. En az bir dil konuşacaksın. Memleketin her tarafını gezmeye çalışacaksın" 78
-"Ben ise Türk Eğitim Gönüllüleri sayesinde Silahlı Kuvvetlerimizin destekleriyle Diyarbakır, Siirt, Batman, Şırnak, Cizre, Lice, Pervari, Van ve Elazığ'a gittim" 79
-"Suna Kıraç babası Vehbi Koç'tan edindiği ve Koç Topluluğu'nda gelenekselleşen "not tutma" alışkanlığı ile iş yaşamının farklı süreçlerini kayıt altına aldı.../... 1960'ta Koç... Şubesi'nde işe başladım... Beyoğlu Merkez Han'da, köhne bir binada çok ilginç yıllar geçirdim./.../... babamın sekreteri, tek parmakla daktilo yazan Zehra Tekbaş ise penceresi olmayan bir oda değil, bir kovukta oturuyordu. Haşim İşcan diğer bir odada. Zehra Hanım'ın karşısında bir kovukta da ben oturuyordum.../.../... 1960'ların başında... kadınların iş yaşamında görülmeleri bile pek hoş karşılanmıyordu" 83, 84
-"Vehbi Koç'un... prensipleri vardı... şöyleydi:/ 1. Hiç kimse tek imzayla şirketi töhmet altına sokmayacak./ 2. Kardeşin ya da kocan bile olsa hiç kimseye umumi vekaletname vermeyeceksin./ 3. Verdiğin vekaletnameler muayyen süreli ve bir işe dönük olarak verilecek./ 4. Birlikte çalıştığın kimselerle özel hayatında arkadaşlık etmeyeceksin, içli dışlı olmayacaksın. Onlarla ilgili kararlar almakta zorlanırsın./ 5. Verdiğin hiçbir siparişin borcunu unutmayacaksın. Hediye başka, sipariş başkadır. Bir paket sigaranın bile borcunu ödeyeceksin. Hediye daima pahalıya patlar./ 6. İbadetini gösteriş için yapmayacaksın. Allahla kulun arasına kimse giremez./ 7. Toplantılara hazırlıklı gireceksin. Gündemin olacak. Karşı tarafın gündemini isteyeceksin./ 8. Her toplantının zaptı toplantı sonrası yazılacak. İleride, karşı taraf ne sormuş, sen ne söylemişsin yazılı olarak kalacak./ 9. Siyasilerle konuşurken kendin zabıt tutacaksın./ 10. İçkiliyken bahse girmeyeceksin. Şirket işlerini konuşmayacaksın. Az konuşup çok dinleyeceksin./ 11. Elde ettiğin bilgilerin bir kısmını çalışma arkadaşlarınla paylaşacaksın./ 12. Almak istediğin kararı çalışma arkadaşlarınla birlikte alacaksın ki sonradan takip etsinler ve sorumluluk alsınlar./ 13. Kimseye kefil olmayacaksın. Sonradan kötü kişi olacağına, baştan olmak daha iyidir. Ama gönlün arzu ediyorsa para verip unutacaksın./ 14. Düşmüş dostunu arayacaksın" 87, 88
-"Nahum, topluluk şirketlerinde sendikaların varolması gerektiğini söylüyordu. Sendikalar olmalıydı ki işçiler para kazansın... Koç ürünü buzdolabını, çamaşır makinesini satın alabilsin./ Bu doğrultuda Koç Topluluğu'nun sanayi şirketlerinde... sendikaların örgütlenmesi engellenmedi. Ancak topluluk ticaret ve hizmet sektörlerindeki şirketlerde sendikalaşmaya sıcak bakmıyordu" 93
-"Vehbi Koç ise sendikalar karşısında işverenlerin ortak hareket etmesi için her sektörde işveren sendikalarının kurulması konusunda öncü bir rol üstlenmişti.../... 15-16 Haziran 1970'te, Türkiye'nin yaşadığı en büyük işçi eylemine Koç işçileri de katılmıştı. İstanbul'un bütün sokaklarının işçiler tarafından işgal edildiği o gün Koç ailesinin üyeleri birbirleri için kaygılanmıştı... Mustafa Koç mahsur kalmışlardı. Onları "kurtarma işi" işçi tulumu giyerek, tebdil-i kıyafetle sokağa çıkan İnan Kıraç'a düşmüştü./ Öylesine kritik bir süreçti ki kimi fabrikalarda şirketlerin üst düzey yöneticileri rehin alınıyor, fabrika işgalleri yaşanıyor, hatta Tofaş fabrikasında bir işçi yaşamını yitiriyordu" 94
-"Suna Kıraç'tan Vehbi Koç'a.../.../ MESS'ten bugüne kadar Koç Topluluğu hiçbir fayda sağlamamıştır" 95
-"70'li yıllar... bir İngiliz güvenlik şirketinden rapor istendi. Hazırlanan rapor öylesine kaygı vericiydi ki Kıraçlar'ın evlerini bir kaleye dönüştürmesi gerekiyordu. Bunun üzerine İnan Kıraç o yıllarda MİT yöneticisi olan Hirab Abbas'ı davet ederek bu raporu tartışmak istedi. Hiram Abbas gülümseyerek, bu raporun hiçbir derde deva olmayacağını söyledi... Abbas'ın önerisi ise o yıllar açısından ironikti... evin çevresine sirenler takılarak sık sık bu sirenlerin çaldırılması yoluyla caydırıcı olunabileceğini söylemişti. İnan Kıraç daa bu tavsiyeyi uygulamıştı./... Güvenlik olarak yanlarına sadece bahçedeki iki doberman köpeği almışlardı.../... Suna ve İnan Kıraç huzuru denizde buldu" 96
-"Helikopter alınacaktı alınmasına ama böylesi harcamaları müsriflik olarak niteleyen Vehbi Koç acaba bunu nasıl karşılayacaktı? Suna Kıraç helikopterin satın alınmasından itibaren tam bir yıl süreyle bu satın alma işlemini Vehbi Koç'tan gizleme başarısını göstermişti" 101
-"Örneğin Koç Topluluğu üst düzey yöneticilerine verilen şoförlü arabalar Vehbi Koç'un tepkisini çekiyordu... Vehbi Koç'u sakinleştirmek, yine Suna Kıraç'a kalmıştı... Şoförler, üst düzey yöneticilerin özgür kalması içindi.../... saz heyetinin 6 tanesini bir paravanın arkasında gizliyordu" 102
-"Vehbi Koç... yazlık eve taşınılırken, kışlık evdeki buzdolabı da taşınıyordu... Solakoğlu'nun bir buzdolabını kışlık evine göndermesi üzerine Vehbi Koç... çıkışmıştı. Solakoğlu... "Kışlık evinizdeki buzdolabını yazlığınıza taşıdığınız duyulursa, biz yazlıkçıya nasıl buzdolabı satarız," deyince... gülerek telefonu kapatmıştı./.../ Vehbi Koç için israf en çok sakınılması gereken bir yasaktı" 105
-"Koç Topluluğu'nun gelenekselleşmiş siyasetçilerle mesafeli ve eşit durma konusundaki anlayışı Suna Kıraç tarafından da benimsenmişti" 108
-"Aydın Doğan, Koç ailesine ve topluluğuna her zaman yakın bir isim olmuştu... Doğan'ın arsa için belirlediği fiyat... 25 milyar liraydı... Vevbi Koç... Doğan'ı arayarak, "Arsayı 10 milyar liraya Migros'a satacaksın," dediğinde Aydın Doğan... "... ona nasıl hayır diyebilirim," diyerek arsayı Koç'un belirlediği fiyattan satmaya karar verdi./... Suna Kıraç... "... Migros için dostluklarımızı zedelemeye hakkımız yok..."..." 109
-"Gümrük Birliği.../... Arçelik'e gelen ortak olma önerisi... Can Kıraç bu öneriyi "truva atı"na benzetiyordu. Zira onlarca yılın birikimiyle kurulan... bayi ve servis ağı, bir anda uluslararası şirketin bilgi ve kullanımına açılmış olacaktı.../.../... Arçelik'in yoluna tek başına devam etmesine karar verildi. Suna Kıraç başarmıştı" 112, 116
-"Vehbi Koç.../... Organizasyon... Not/.../ Batı'da kurulan aile şirketlerinden 5. nesile kadar devam edenlerin nisbeti çok düşük veya hiç yok gibidir./.../... Henry Ford sağlığında veraset vergisi vermemek için Ford hisselerinin % 75'ini kendi namına kurulan Ford Vakfı'na bağışladı. (Amerikan kanunlarına göre vakıfların hisseleri ne olursa olsun, şirketlerde söz sahibi olamıyorlar.)/.../ 5- İşlerim büyüdükçe ben de 1938'de ilk anonim şirketimi, 1963'te de holdingi kurdum./ 6- Koç Grubunun devamlılığını sağlamak için... işlerin profesyonel yönetimle idaresinin doğru olacağı kanaatine varıldı..." 129-131
-"Suna Kıraç.../.../... gerek içinde bulunduğumuz 14 değişik sektörde, gerek ileriye dönük düşündüğümüz işlerde belirli stratejilerimizin olmadığı görülüyor./.../... kaynaklar çok şükür bizde var, ama her sektörde büyüyecek ve her sektörde mücadele edecek kadar yok. Kararlar bizim önümüze geçip, bizleri güç durumlarda yakalamadan, bizim cesur kararlar alarak bazı sektörlerden çıkmamız gerekli./.../... gelecekte bu işlerden sağlanacak nakit ve karlılık üzerine belirli tahminlerde bulunmalı./.../ Genel olarak, elde tutulacak işlerin stratejilerini kısa, orta ve uzun vadede tespit etmeliyiz./.../... "lean...", yani "yalın...", "flexible..." yani "esnek..." ve şimdi de "agile..." yani "çevik (kıvrak) organizasyon" devri başladı./ Organizasyon değişikliklerini yönetimin elinde daha iyi çalışabilmek için bir araç olarak görmek gerekir.../.../... tek çıkış yolumuz, en kısa zamanda aile fertleri olarak işin tam dışında kalmamızdır. Uzatılacak her süre, şirketin yararına değil, zararınadır" 132-135, 137
-"Suna Kıraç... kurduğu dengeye sonraki yıllarda Bilderberg'i ekledi. Avrupa'nın önemli aileleri tarafından kurulan Bilderberg toplantıları aslında dünyanın önde gelen 400 ismini bir araya getiren, karar alıcıları, ekonomi dünyasının öncülerini, dünyayı yönlendiren devlet adamlarını ve kanaat önderlerini aynı masa etrafında toplayan çok önemli bir forumdu. Bu forumda Türkiye'nin tanıtımı ve temsili bir görevdi. Bilderberg bayrağını uzun yıllar taşıyan Selahattin Beyazıt sonunda bayrak koşusunda bayrağı Suna Kıraç'a vermişti.../... Sedat Ergin de bir defasında Suna Kıraç'ın davetlisi olarak Bilderberg toplantılarını izledi" 138, 139
-"Vehbi Koç'un attan düşüp omuzunu kırması üzerine kızları Semahat ve Suna onu hemen Londra'ya götürdü" 1142
-"Vehbi Koç'un naaşı çalındı.../... 1996... Kabir açılmış ve naaş çalınmıştı./.../... 2,5 ay sonra... kabrin yaklaşık 50 metre ilerisinde başka bir kabirde... naaş bulundu./... polis... fidye randevusunda ele geçirdi.../ Nebbaşlar.../.../... Önce fidye için kaçırdıklarını söyleyen sanıklar daha sonra mahkemede Vehbi Koç'un zekasına hayran olduklarından kafasını incelemek için çaldıklarını söylemeye başladılar./.../... 1 yıl 8'er ay hapis... cezasına çarptırıldı" 147, 149, 150
-"Suna Kıraç'tan.../.../... Vehbi Koç'un 1926 yılında kurduğu küçük ticari bir çekirdek.../... topluluğumuz 73 yılın her döneminde, yasaları, ahlaki değerleri daima ön planda tutmuş, hiçbir zaman siyasilerden veya devlet imkanlarından yararlanma yoluna gitmemiştir. Günlük siyasi kavgalardan, partizanlıktan uzak durmuş, ancak son zamanlarda arzu edilmeyen bir şekilde siyasete bulaştırılmak istenmiştir" 153
-"Vehbi Koç... Koç Topluluğu'nun varlığını Türkiye ve Türk milletiyle özdeşleştiriyordu.../... 1948 yılında Ankara'da Vehbi Koç Yurdu kurulması için ilk girişimini gerçekleştirmişti.../.../ 1967'de kurulan Türk Eğitim Vakfı'nın (TEV) fikir babası ve 205 kurucusundan biri Vehbi Koç'tu" 156, 157
-"Sağlık ve eğitim tesislerinde çok kısa bir zaman içinde "işletme"den kaynaklanan bakımsızlık nedeniyle "Vehbi Koç" adını alan bu tesisler, Koç Topluluğu'nu utandırıyordu... Artık Vehbi Koç'un sosyal hizmetleri ve hayır işlerine doğrudan Koç Vakfı sahip çıkmalıydı... "başkaları"na devredilmemeliydi... Koç Vakfı'nın bu politikası meyvelerini verecek Amerikan Hastanesi, Koç Lisesi ve Koç Üniversitesi gibi girişimler parlak bir başarı öyküsüne dönüşecekti" 163
-"Hayattaki en önemli sonuçlar, ayrıntısına dikkat edilmiş işlerden alınır" 175
-"Üniversite arazisi için zamanın Tarım ve Köy İşleri Bakanı Lütfullah Kayalar ile Vehbi Koç bir görüşme yaptı. Teklif bakandan geldi. Mavromoloz Devlet Ormanı'ndan bir alanın tahsis edilebileceğini söylüyordu.../.../ 26.4.1992 tarihinde de Bakanlar Kurulu tarafından Rumelifeneri köyü sınırları içinde 160 hektarlık arazi, 49 yıl süreyle Koç Üniversitesi'ne tahsis edildi" 182, 184
-"Arazinin maden ruhsatı bulunan bir arazi içinde olması Belediye'nin imar planı yapmasını engelliyordu... Maden Dairesi ile görüşme yapıldı ve maden arama ruhsatının devralınması gerektiği öğrenildi.../... planlarının onaylanması... yıl 1996'yı gösteriyordu... Yani siyasi iradeye karşı bürokrasinin o inanılmaz hantallığı ve direnişi karşısında Koç Üniversitesi bir türlü inşaatı gerçekleştiremiyordu./.../ 31 Mayıs 1996'da üniversitenin temeli atıldı. Ancak inşaat süresince sorunlar yine devam etti. Koç Üniversitesi gecekondulaşmayla çoraklaşan bir orman arazisinin, yeşil bir ada gibi korunması konusundaki kararlılığına karşın yıpratılmaya devam edildi" 186, 187
-"Suna Kıraç.../.../ Amerika'da 21'nci yüzyılda üç önemli sektör olacağı söyleniyor: Eğitim, sağlık, haberleşme ve medya... eğitim mümkün olduğu kadar özelleştirilmeli, paralı hale getirilmelidir... Eğitimin bedeli çok yüksektir, bunu ödeyebilenden almalı, ödeme imkanı olmayanlara burs vererek kaliteli eğitimden yararlanma fırsatını vermeli" 190
-"Suna Kıraç'a göre her şeyi devletten beklememek gerekiyor.../... 1994 seçimleriyle din üzerinden yapılan siyasetin aldığı sonuçlar, Atatürk ilke ve inkılaplarına sıkı sıkıya bağlı Vehbi Koç ve Suna Kıraç'ta şok etkisi yapmıştı. Toplumda laik değerlerin savunulması ve Atatürk çizgisinde yeni kuşakların yetiştirilmesi hedefi tartışılıyor, sivil toplum örgütleri kuruluyordu./ İşte bu koşullar altında Büyükerşen, sık sık görüş alışverişinde bulunduğu Vehbi Koç'a samimiyet ve biraz da özeleştirel bir dille eğitimin karşılaştığı dar boğazları anlattı.../... Büyükerşen, eğitimde karşılaşılan sorunlarda çözümün sadece devletten beklenmemesi gerektiğini söyledi. Suna Kıraç aynı fikirdeydi. Şöyle dedi:/... eğitim devlete bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Eğitim yalnız özel sektör kuruluşlarının halledeceği bir konu da değildir. Genel eğitim alanında en büyük bir sivil toplum hareketini başlatalım" 192, 193
-"Suna Kıraç... Vehbi Koç'un şerhine rağmen projeye başlama kararı almıştı.../ Eğitim Gönüllüleri Vakfı, 25 Ocak 1995 günü iş dünyası ve akademyadan 52 önde gelen ismin imzasıyla faaliyete geçti" 196, 197
-"O yıllarda Diyarbakır'da Asayiş Kolordu Komutanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt da vakıf çalışmalarını destekliyordu. Yönetim kurulu üyelerine bir Skorsky helikopter tahsis etti. Bölgede terörün en yoğun olduğu yıldı./... "Füze tehdidi var..."/ Suna Kıraç bu seyahatteki tek kadın olarak sükunetle Lice'den Pervari ve Eruh'a kadar toplam 7 yerde eğitim birimlerinin açılışını gerçekleştirdi" 201
-"Suna Kıraç.../... Hayatımda hiçbir seyahat beni bu kadar etkilemedi.../.../ Güneydoğu gerçeği çok farklı... Devletimizin yanında sivil toplum örgütlerine, özel sektöre çok önemli görevler düşüyor.../ Prof. Yılmaz Büyükerşen'in, gıyabında yaptığı konuşmalarda "Türk çocuklarının eğitim annesi" diye tanımladığı Suna Kıraç'ın bu projesi adım adım ülke geneline yayılıyor... İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'ın Suna Kıraç ile yaptığı görüşme sonrası "para toplama" yetkisi vermesiyle vakıf bir anda kamuoyunda etkin bir rol üstlendi" 202, 203
-"Koç Ailesi 600 yılı aşkın ve Hacı Bayram-ı Veli'ye kadar uzanan bir kökene sahip olmasıyla, Anadolu'nun aristokratik geleneğini iş dünyasında sürdüren ender temsilcilerden biri olageldi" 207
-"Sadberk Hanım Atina'da Antonis Benakis... Müzesi'ni gezmiş ve hayran kalmıştı.../... mevzuat böylesi bir düzenleme yapılması için yeterli değildi. Ailenin girişimleriyle özel şahısların da müze kurmasına olanak sağlayan kanun kabul edildi. Sadberk hanım vasiyetiyle Türkiye'de müzeciliğin makus talihini kırıyor.../... müze... 1980'de faaliyete geçti" 209
-"İnan Kıraç.../ Sevgili Sunacağım/ Bugün... 50 yaşına bastığın gün.../... Antalya'da... tarihi bir kiliseyi senin için alma fırsatı buldum" 214
-"Aya Yorgi (Agios Georgios) Kilisesi'nin yapım tarihi kesin olarak bilinmiyordu. Ancak kitabesine göre 1863 yılında esaslı bir onarım geçirmişti. Mübadelede Girit'ten gelen bir mülteci aileye verilen evin bahçesindeki kilise bir pamuk deposu olarak kullanılıyordu. İnan Kıraç'ın hediyesi tarihi bir değeri geri kazandırıyordu.../... Antalya evi ise Aydın Doğan'a aitti. Bu evi Aydın Doğan'dan devralan Kıraçlar, evi aslına uygun olarak restore ettirdikten sonra enstitü burada açıldı.../... 1996'da AKMED görkemli bir törenle hizmete girdi.../... Marsilya'daki enstitüden ilham alınmıştı... Akdeniz ticaretini yönlendiren ve kral adına elçilik görevleri üstlenen Marsilyalılar... bir çağrı yapmıştı" 216, 217
-"... sözü Zülfü Livaneli aldı: "Suna Hanım size çok teşekkür ederim. Avrupa'da pek çok şehirde gezerken böyle bir mekan ve enstitü benim ülkemde niye yok, diye öyle bir üzüntü duyardım..."/... Dr. Sinan Genim.../... Suna Hanım ve İnan Bey gelecekte... İtalya'da bir dönemdeki Medici Ailesi gibi... bir aile diye anılacağını umuyorum" 220, 221
-"Babasının hayır işlerinde "Memleket varsa biz varız" düsturu, Suna Kıraç'ta "Bu ülkenin sanatı ve kültürüne biz de sahip çıkmalıyız" duyarlılığına dönüşmüştü" 222
-"Pera Müzesi 2005 yılının Haziran ayında kapılarını İstanbullulara açtı" 226
-"... 5 trilyon liraya "Kaplumbağa Terbiyecisi" Pera Müzesi'nin koleksiyonuna katıldı" 228
-"2006 yılının Aralık... İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet alanlarında... eşgüdüm içinde çalışarak kendisini geliştirmeyi öngörüyor" 231
-"1998 yılının Şubat ayında aile sağlık sorunu nedeniyle Amerika'ya gitti. Sağlık sorunu olan İnan Kıraç'tı... Suna Kıraç'ın... muayene olmasına karar verildi.../.../ "Hastalığınız ne yazık ki ALS!" dedi... doktor, "Kötü bir hastalık" diye devam etti. "Kötü olmasının nedeni, halen bir ilacı yok ve hastalığın nedenini de bilmiyoruz".../ ALS (Amyotrophic Lateral Sclerosis) "motor nöron" adıyla da anılan hastalık. Merkezi sinir sisteminde "medulla spinalis" ve "beyin sapı" adı verilen bölgede motor hücrelerin (nöronlar) kaybı nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu hücreler yaşamsal bir öneme sahip. Hücrelerin kaybı kaslarda zaaf ve erimeye yol açıyor... sürekli ilerleyerek yayılıyor... Hastanın zihinsel fonksiyonları ve belleği hiç bozulmuyor.../.../... 7 yıl içinde de yaşamını yitireceğini söyledi.../.../ İnan Kıraç hemen ikinci bir doktor arayışına girdi... New York... Dr. Rowland'a gösterdiler. Sonraki yıllarda İnan Kıraç'a, "Amerikalı hekimler acımasız oluyorlar," dedirten, Suna Kıraç'ın ise, "Tamamen insanlıktan yoksun, en kötü şeyleri insanın yüzüne söylüyor," diye hatırladığı bir katılıkla bu doktor da teşhisin doğruluğunu teyit etti" 236-238
-"Stephan Hawking'in de aynı hastalıktan mustarip olmasına karşın bilim dünyasına yaptığı olağanüstü katkıların hatırlatılması onu teselli etmiyordu" 242
-"Suna dedi ki, "İnan... Makineye bağlanmama müsaade etmeyeceksin."..." 246
-"Eve günün 24 saati Suna Kıraç'ın yanında kalacak ve bakımını rotasyonla sağlayacak olan sekiz hemşire yerleşti" 250
-"İnan Kıraç dünyada ALS araştırmaları yapan bütün önemli bilim insanlarını İstanbul'daki yalıda buluşturmayı başardı.../... alternatif tıpta yapılan araştırmaları da dikkatle takip etti.../ Tibetlilerin inancına göre doğada her hastalığı iyileştiren, iyi gelen bir ot vardır... Eğer bağışıklık sistemini kuvvetlendirebilirseniz her türlü hastalığı yenersiniz" 262, 263
-"... bütün ev çalışanlarını beraberine alarak Paris'e gitti. Bu özel uçakta... 18 kişilik bir ekip vardı" 264
-"Kök hücre araştırmalarında bilhassa Rusya ve Çin çok hızlı gidiyor. ABD ve Avrupa koyu dinciliği nedeniyle bu işte sınırlı kaldılar" 266
-"Vehbi Koç.../.../ 6- Şu 10 madde rehberiniz olsun:/ (1) Sıhhatinize önem veriniz.../ (2) Aile ve iş hayatınızın mazbut olmasına itina ediniz./.../ (4) Sabırla dinleyip, az ve öz konuşmaya özen gösteriniz./ (5)... İlgilileri dinledikten sonra karar veriniz. Verdiğiniz kararın uygulanmasını takip ediniz./.../ (7)... bütçenizde ihtiyatlı olunuz. İsraftan, lüks hayattan kaçınınız..." 271, 275, 276
*
10.5.2017-Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder