Aslı Erdoğan, 18. Basım: Mayıs 2017, Everest Yayınları, İstanbul
Beni sarsan bir kitap!
Benim hiç bilmediğim bir dünya, Rio de Janeiro'nun, muhtemelen, bir yüzü anlatılıyor!
Daha çok, sanırım, o yüze yazarın kendi bakışı!
Cinayet ve uyuşturucu ile iç içe geçmiş bir "yaşam"!
*
Sarsıyor, düşünmeye zorluyor!
Yaşam ne ki?
Ne yapıyorum?
*
Kitap, romanmış!
Oysa, bana, romandan daha çok, otobiyografik yazılar gibi geldi!
*
Kelime oyunları, laf cambazlıkları, çok fazla benzetme...
Farklı yerlerde, farklı sözlerle aynı şeylerin tekrarları...
Bu yönlerini sevmedim!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Corcovado... (şu ünlü, devasa İsa heykelinin bulunduğu tepe)..." 10
-"Rio de Janeiro (İsminin "Ocak Irmağı" anlamına geldiğini..." 12
-"Que color! (Ne sıcak!) Rio'yu baştan başa saran reklam afişlerinde, İskandinav görünümlü kızlar, diz boyu karlar içinde, ışıl ışıl, sarışın gülücükler saçarlardı. Bedevilerin yeşil tutkusu gibi, Rio'luların yüreğinde kar tutkusu yatar" 12
-"Bana gereksinim duyan tek bir kişiden, hatta bir gözlemciden bile yoksun olmanın mutlak, dört başı mamur, cehennemsi özgürlüğü... İstediğim yalanı savurabilir... en korkunç suçları işleyebilirim" 19
-"Mevsimlerin değişimini özlüyorum... Şu cehennemsi şubat ayında, hep nefret ettiğim karı bile özlüyorum... bir tabancanın korkusunu duymadan, canım çektiğince yürümeyi özlüyorum" 19, 20
-"Yüzeysellik harikası şarkının yüreğine işlediğini..." 21
-"İçine bir-iki damla Akdeniz suyu katılmış Kafkas kanı..." 23
-"Ölüm korkusu, yoğunlaştıkça siliniyor olmalıydı, mutsuzluk gibi" 25
-"İnsan kanının erotik tadını almıştı Rio'da. İçinde boğulduğu batağın korkunç boyutlarını bilmekte yatıştırıcı bir yan vardı üstelik. Aritmetiğe indirgenen ölüm, kişisel bir trajedi olmaktan çıkıyordu" 26
-"Yazmak, her şeyden önce düzene koymaktı ve Rio, tek sözcükle tanımlanabilseydi, KAOS'ta" 30
-"Belleğine kazınmış, göçmenliğin bütün hüznünü yankılayan Avrupalı adlar... "Yeryüzünde yüzeysellik salgın halde ama bu kentte bir din olmuş," derdi... "Şu koca dünyada nereye ayak bastıysam, karşıma hep yüzeysellik çıktı, ama burada bir sanata dönüşmüş."... Mara... Bu çelik iradeli... akademisyeni bile yere sermişti Rio... çalışmasını yarıda kesmiş, kendi değerlerinden kuşkuya düşmüş bir durumda, apar topar, sisli puslu Londra'sına dönmüştü... İnsan, gerçekte gereksinim duymadığını tüketmeye bir türlü doyamıyordu" 30, 31
-"Kirpi gibi dikenli bir sessizlik... farkına varmıştı ana-kız. Hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey söylememek için konuştuklarının" 33
-"Kıdemli bir göçmendi, insan için "vazgeçilmez" olanın bir çantaya sığabileceğini, geriye kalan her şeyin gözden çıkarılabileceğini çoktan öğrenmişti" 38
-"Oğlak dönencesinin tam üstündeki bu kentte, insan soyunun bütün olasılıkları gözler önünde... Latin Amerika'ya çöl ezgilerini ve içli köfteyi taşıyan "El Turco"lar, yani Suriyeli Araplar... İnsan teninin alabileceği her renk ve ton.../ Bedenin baş döndürücü anarşisi... Giz diye bir şeyi hiç öğrenmemiş, kalın kazakları, çizmeleri, ahlakın bin bir hapishanesini tanımamış gövdeler... Cinselliğin buharında soluk alıp verebilen bir kent: Rio de Janeiro. Hep çırılçıplak eme hep maskeli... Hep doygun ama hep aç..." 44
-""Para bir baston gibidir, insanın dik durmasını sağlar."... her Allahın günü anımsıyordu. Her eğilip bükülüşünde... "İyi yetiştirilmiş" insanların en temel ilkelerini çiğneyişinde..." 47
-"Erdemlerden daha vazgeçilmez şeyler vardır. Çaydaki limon gibi..." 48
-"... bazen "bellek"... bir kavram gibi görünüyordu. Yalnızca bir sözcük... Gerçeğin karşısında en güvenli sığınak..." 53
-"Portekizli göçmenler, yüzyıllar boyunca iliğine, kemiğine dek sömürdükleri bu topraklarda ayak işlerine bakmayı bir türlü kabullenemez, hınçlarını öteki yabancılardan çıkarırlardı... geçici bir parasızlık onunki... yalnızca bir mola vermiş... Dünyayı, ancak kendi koşullarıyla kabul etmekten vazgeçtiği, ufak tefek ödünlerle durumu kurtarmayı öğrendiği gün yuvasına dönecek, kolayca çarçur ettiği ayrıcalıklarına yeniden kavuşacak" 57
-"Mutsuzluğunu kimseye bulaştırmayan yarı-canlı bir hüzün anıtı" 61
-""Yaşam bir budala tarafından anlatılan hikayedir," dedi.../ "Hiç... hiçbir anlamı olmayan."..." 70
-"... sözcükler... bütün yaşamımı dolduruyorlar. Hatta onu bir kenara itip yerine geçiyorlar" 71
-"Odalarını Che posterleri ile süsleyen, ülkelerinde ölmeye değer bir ideal kalmadığı için bataklıklara koşan iflah olmaz romantikler... en uzak kıtaların özlemiyle yaşayanlar..." 74, 75
-"Aynı olguların farklı dizilişlerle bambaşka gerçeklikler doğurduğunu görecektir... Hiçbir ego kendi gerçeğiyle baş edecek denli küçük değildir" 77
-"Kendini kandırma sanatının doruklarında telefona sarılıyor" 79
-"Rio'da... sıradan bir ölümlü olduğunu çoktan kavramış; herhangi bir sokakta kafasına sıkılacak tek kurşunla kaldırıma serilebileceğini kabullenmişti. Tarihöncesinden beri süregel bir trajedide kendi kısacık rolü için sıraya girmişti ve sözcükler ona yalnızca ödünç verilmişti" 80
-"Rio... Metallere kesinlikle basmazdı; uğursuzluktan korunmak için geliştirdiği nice kişisel törencikten biriydi bu. Daha bir yıl öncesine dek, Brezilyalıların boş inançlarına, karman çorman ettikleri sayısız dine, yarım yamalak anlayıp bağlandıkları her tür mistik düşünceye, astroloji, fal, ikon, ilah ve büyüye burun kıvırırdı. Tek bir tanrının tutunamayacağı denli kaotik kentte, çeşit çeşit din, mezhep, söylence iç içe geçmişti. Bir eliyle yakarken ötekiyle kutsayan Katolik kilisesi; tropiklerin cümbüşünde soluk bir yama gibi duran Protestanlık; sokaklara taşan gürültüsü, patırtılı, sambalı ayinleriyle Vaftiz Kilisesi; artık yalnızca kara büyü işlevi gören candomble; bitpazarı tanrılarına dönüşmüş Kızılderili totemleri; her türlü denge arayışına açık, ekolojik kaygıları olan yeni-kuşak orta-sınıfın gözdesi Zen-Budizm; cehennem sıcağında bile takım elbise giyip favela'lara tırmanan Mormonlar; karnaval maskeli Hare Krişna'cılar... İnsan hayatını har vurup harman savuran bu kentte, hiç kimse tanrısız sağ kalamıyordu" 85
-"Güneşten etkilenmeyen tek canlı türü varoş çocukları, kovandan fırlamış arı sürüleri gibi sağa sola koşuşurdu" 86
-"Akar su yoktu; elektrik yüzde yüz kaçaktı; pencerelere kartonlar, muşambalar yapıştırılmıştı ve her odada bir televizyon vardı. Ne sınırları belliydi evin, ne kapıları, ne de giren çıkanı. "Mülkiyet", "özel hayat" gibi kavramları, enseste ilişkin tabuları geçersiz kılan bir yaşama biçimi egemendi favela'da" 89
-""Dürüstlük gibi bir erdemi yoktu insan belleğinin" 90
-"Rio'da uyuşturucu bütün söylencelerinden sıyrılmış, herkese eşit uzaklıkta bir tüketim nesnesine dönüşmüştü. Ekmekten bile daha kolay ulaşılıyordu" 92
-"Bir Rio karnavalını çiğnenmeden, ezilmeden, soyulmadan, bıçaklanmadan, tecavüze uğramadan atlatmayı başarmıştı" 93
-"Başka hiçbir yalnızlığa benzemeyen karnaval yalnızlığına dayanamaz olunca da, karşısına çıkan ilk kucağa salmıştı kendini. Seçim yapmaksızın" 94
-"... köşebaşlarında kokain dağıtan polisler ve devriye gezen gangsterler; hayat kadınlarına öykünen ev hanımları ve rahibelere öykünen hayat kadınları..." 95
-"Salt gövdeye, bedenin ağırlık merkezine dönüşmüş yüz binlerden bir güç yayılıyor, dipten kabaran bir dalga gibi. Yaşamın tarihten de, sözden de eski itici gücü... Köle efendisini yeniyor" 96
-"Ceza, suç işlemenin verdiği zevki pekiştirdiği gibi, onu şehitlik mertebesine ulaştırmıştı" 97
-"... sorular soruyor... kuşkuya düşürüyordu. Bir hınzırlıktan çok, kavramları bölünemeyen en temel birimlerine dek çözümleme saplantısıydı bu... küçük kız, öğrencileri gibi afallamadı, cevabı anında yapıştırdı./ "Siyah benim rengimdir."..." 100
-"Uygarlık çarkının merkezkaç kuvvetiyle, insanlık alanının dışına fırlatılmış binlerce, on binlerce küçük rulet topu... Birlerce, on binlerce insan.../... gelip geçenlerin temsil ettiği insanlığa küfürler... savuran dırdeliler... "Namusuyla çalışan" orta-sınıf" 102
-"Avrupa'nın en vahşi metropolü, Rio'nun yanında izci kampı gibi kalıyordu" 104, 105
-"yalnızlığı, odak noktası belirlenemeyen bir ağrı gibi gövdesine yayılır, sevme ve sevilme gereksinimi ölüm kalım sorunu haline gelirdi... Yalnız insanlar hep fazla konuşur" 107, 108
-"Dünyayı döndüren gücün sevgi ve iyilikseverlik olduğuna inanan Tolstoy'du, değil mi?" 109
(Olamaz!)
-"Bir de polisler gelip giderdi Yeni Dünya'ya. Pazar payı yüzünden ölesiye kapıştıkları "suçlu"lardan tek ayrımları, silahlarını uluorta sergilemeleriydi. Aynı karanlık, aynı mezar gibi gözler, iktidar zevkiyle sarhoş, insan kanıyla gırtlağına dek doymuş bakışlar... Düzenle düzendışılığın etle tırnak kadar ayrılmaz olduğunu Rio göstermişti ona. Bir zamanlar, filmlerden kapma bir romantizmle yücelttiği yasadışı dünya, artık gündelik yaşamının tiksindirici, sıradan bir ayrıntısıydı yalnızca" 110
-"Adam öldürmenin serbest olduğu bir kentte beni kötülük yapmaktan ne alıkoyabilir ki? Savaş koşullarında her şey mubahtır" 112
-"Hiçbir zaman yırtık, hazırcevap, taşı gediğine koyan biri olmamıştı zaten. Bütün sıkılgan ya da açık yürekli insanlar gibi, kendisinden kat kat aptalların elinde kolayca oyuncağa çevrilirdi" 114
-"Onda belli belirsiz bir Ortadoğululuk seziyordu... belki de zenci atalarının arasına, yüzyıl başlarında Latin Amerika'ya göçen Suriyelilerden, "El Turco"lardan biri karışmıştı" 116
-"Açlıktan ölmek üzereydi... Gücünün son kırıntısıyla, kendi kusmuklarına uzanmaya çalışıyordu. Yeniden, bir kez daha yiyebilmek için" 118
-"Baldırı çıplak bir halk bu, yalnızca kendi parıltısıyla giyinen... Kaynağı belirsiz bir yaşama sevinciyle yetinen... Oysa yaşam diye belledikleri bir kandırmaca. Genelgeçer bir mutluluk yutturmacası" 120
-"Çetin cevizdir Rio'nun melez kadınları... Tek odada üç kuşak büyüdüklerinden, cinsellikleri utanma sıkılma tanımaz... Kadından başka bir şey olmalarına izin verilmeyen bu kentte, onlar da sonuna dek kadın olmuşlardır, SALT-KADIN..." 123
-"Deborah... kırkına merdiven dayamış bu akademisyen kadını hayatta en az ilgilendiren şey bilimdi herhalde. Onun dehasını konuşturabildiği alan hazlardı" 132
-"İngiliz... Darren, sokak çocukları cinayetleri üstüne bir belgesel çekmek için Rio'daydı. Hayatını işine, yani I. Dünya'nın sulugözlü röntgenciliğine adamış bir iletişim çağı misyoneriydi" 133
-"Güpegündüz kentin en işlek caddesinde bir cinayet kurbanıyla karşılaşınca ne yapması gerektiğini bilmiyordu" 138
-"Her kapı aralığında dans edilebilir, her kuytulukta sevişilebilirdi" 142
-"Yalnızca gerçeğin yerine koymak için seçtiğim olgular, yaralarımı yıkayan yalanlar" 147
-"... granitten oyulmuş bir yontu gibi duran... Delilerde bile böylesine bir boşluk, anlam yoksunluğu görmemişti. "Bütünüyle ruhsuz olmalı bu adam. Bir katil... Para ya da zevk için değil de, bir varoluş, kendini dile getiriş biçimi olarak öldüren bir katil. Kırmızı Pelerinli Kent'ten fırlamış gibi."... Polisti herhalde" 150
-"Yaşamı sevmeyi, yalnızca yaşam adına sevmeyi hiçbir zaman başaramamıştı. Onunla uzlaşmamıştı da; ama sonunda, Sıfır Noktası'nda gözlerini açtığında onu kutsayabilmişti" 152
-"Göçmenliğe özgü bir duygusallık, sulugözlülük benimki. Yalnızlığımız çok fazla can yaktığında, acıyı kaptan kaba aktarıyor, aslında zerre kadar anlam içermeyen hayata ne derinlikler yüklüyoruz" 153
-"O bir turist değil, yersiz yurtsuz bir göçmendi" 156
-"Aslında tam istediği gibi ölmüştü" 159
*
16.9.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder