19 Haziran 2025 Perşembe

İMAM/ŞEYH MANSUR’A DAİR

İmam ya da Şeyh olarak anılan Mansur Kuzey Kafkasya'daki Rus işgal girişimine karşı direnişin 1785-1791 dönemindeki Çeçen asıllı lideridir. 

Genelde Kuzey Kafkasya(KK) ile ilgili hemen her konuda olduğu gibi Şeyh Mansur hakkındaki anlatımlarda da çeşitli farklılıklar ve çelişkiler bulunmaktadır. Bu çalışmada mevcut kaynaklardaki bilgilerden hareketle Şeyh Mansur’un anlaşılıp değerlendirilmesine çalışılacaktır.

*

Epeyce derli toplu bilgi içeren Vikipedi, özgür ansiklopedi'deki Şeyh Mansur maddesinde hakkında şöyle söylenmektedir:

"Şeyh Mansur ("Muzaffer"; Çeçence: Шайх Мансур; Adigece: Шыихъ Мансур; İmam Mansur olarak da bilinir) veya doğum ismiyle Uşurma (Çeçence: Ушурма; 1760 - 13 Nisan 1794[1]), Çeçenistan, Çerkesya[2] ve Dağıstan ordularına komutanlık etmiş Çeçen İslam âlimi, asker ve Kuzey Kafkasya'nın 1. İmamı.[3] Kuzey Kafkasya'da Rus emperyalizmine karşı cihat hareketinin başlatıcısı olarak görülmektedir.[4][5]"

"Şeceresi/ Alstanzha oğlu, Asxuo oğlu, Mamtur oğlu, Maemzi oğlu, Olhazar oğlu, Mohmad oğlu, İmjela oğlu, Jela (Şabaz) oğlu Uşurma.[40]"

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeyh_Mansur

*

I.DÖNEMİN ÖZELLİĞİ 

İlgili dönem Osmanlı’nın Rusya karşısında güçsüzlüğünün tam anlamıyla açığa çıktığı bir dönemdir. Avrupa kesiminde 1711’de Rusya’yı durdurabilen Osmanlı aynı yüzyılın sonuna gelmeden Rusya’yla olan mücadelesinde sürekli yenilmeye başlamıştır. Yüzyılın başında Deli/Büyük Petro eliyle bilim yolunu seçip daha sonra II. Katerina ile bu yolda devam eden Rusya ileri giderken Osmanlı bilimden uzak kalarak yerinde saymış, sanayideki gelişmeleri yakalayamamış ve geri kalmıştır. 

Osmanlı 1768-1774 dönemindeki savaşta Rusya’ya yenilmiş ve Kırım’ın elden çıkmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Bu durum Osmanlı tarihinde çok önemli bir aşama olmuş ve bunun önemini “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı çok iyi idrak eden ve genel siyasi tabloyu çok iyi değerlendirebilen tecrübeli Osmanlı yöneticileri de çok iyi bir biçimde görmüştür.

Osmanlı’nın bakış açısı ordular komutanı Canikli Ali Paşa’nın Soğucak’a vali olarak gönderilen Ferah Ali Paşa’ya Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakından daha önce söylediği geleceği gayet isabetli gördüğünü gösteren ve Osmanlı görevlilerinin o dönemdeki içler acısı halini de dile getiren sözleriyle şöyle olmuştur: “Çerkezistan, Kırım’ın kurtarılmasında da büyük hizmet görecektir… Kırım toprakları Osmanlı devletinin damı niteliğindedir. Ne yazık ki, Küçük Kaynarca fırtınası bu damı uçurmuştur. Büyük bir özenle onarılıp, yeniden örtülmezse, yani Kırım bağımsız kalmaya devam ederse, Rusya yarın, Eflak, Boğdan, Sırbistan ve hatta Bulgaristan ve Yunanistan’daki hıristiyan halkları bağımsızlık vaadiyle ayaklandıracak, onları da birer birer yönetimimizden söküp koparacaktır. Sen Soğucak Muhafızlığını kurarsan, Çerkes halklarını biraraya getirip ÇÖKEN DAMA SAĞLAM BİR PAYANDA kurabilirsen… Şu anda vezirler ve valiler arasında senin gibi dürüst, namuslu, devlet malında gözü olmayan birini bulmak olanaksızdır. Bu nedenle seni seçmekte acele ettim.” (Berzeg, s.49-55)

Sonraki yüzyılda yaşanan olayların açıkça gösterdiği üzere gayet isabetli olan bu bakış açısıyla Osmanlı o dönemde Çerkesistan'ı bir serhat ülkesi haline getirmeyi hedeflemiştir. Canikli Ali Paşa’nın  aynı raporunda Kafkasyalılar “80.000 kişilik ordu çıkarabilirler ki, bugün bu orduyla başa çıkabilecek bir kuvvet düşünülemez” denilerek bir ölçüde KK’lılardan ne umulduğunun ifade edilmesinden sonra Soğucak’a vali olarak gönderilen Ferah Ali Paşa 200 askeriyle geldiği bölgede “Çerkeslerin izni ve hoşgörüsü ile” barınmıştır. Ferah Ali Paşa “Çerkeslerin, medenileştirilerek devlete bağlı hale getirilebilecekleri, bu suretle kuzeyden gelecek istilanın önüne geçileceği” anlayışıyla ve “halkın putperest geleneklerden uzaklaştırılması” hedefiyle görevlendirilmiştir. 1781'de Soğucak muhafızlığına tayin edilen Ferah Ali Paşa, Çerkesler üzerinde olumlu bir etki bırakmıştır. (Saydam, s. 15, 33, 35-39)

Bu dönemde Anapa’da bir kale inşa eden Osmanlı bölge halklarını hediye ve unvan verme ve evlilik yoluyla akraba olma gibi yöntemler eşliğinde din unsurunu kullanarak kazanmaya çalışmıştır.

Aynı şekilde hediyeler vererek ve diğer türlü yöntemlerle bölge halklarını kazanmaya çalışan Ruslar ise Kırım’ın bağımsız kalmasıyla yetinmemiş, Tatarlar arasındaki iç çekişmelerden de yararlanarak Nogay katliamı da yapıp 1783’de Kırım’ı ve Kırım'a ait olduğu gerekçesiyle Taman yarımadasını ilhak etmiştir.

İşte Mansur tam böyle bir dönemde ortaya çıkmıştır ve Baddeley bu konuda şöyle söylemektedir: 1785’de meydana gelen bir olay Şeyh Mansur’un ortaya çıkışıdır, “kökeni hakkında da kesin bir bilgi sahibi olunamayan Mansur, gökyüzünden yağmur düşmesi gibi, oradan bir savaşçı, lider ve vaiz olarak inmiş gibidir”. (Baddeley, s. 72-75)

Yani, İmam Mansur Osmanlı açısından “tam zamanında” denebilecek türden bir zamanda, Kırım’ın Osmanlı’nın elinden çıkmasından hemen sonra, bölgede Rus-Osmanlı çekişmesinin yoğunlaştığı bir dönemde, sanki bir tür mucize kabilinden ortaya çıkmıştır! 

*

“Gürcü Hanı Irakli’nin Rusya’ya tabi olması” ile ilgili “Tahminen 1199/1785-1786” tarihli belgeye göre, “Bu dinsiz kafir Iraklı Han’ın daha önceden Rusya’ya itaat ettiği işitildi… Bu işin şimdiden bir düzene konulması elzemdir. Zannımca Dağıstan, Lezgi ve İslam hanlarını yanımıza çekmek ve taltif etmek gerekir.” (Özsaray, s. 47)

*

II.OSMANLI’NIN YAKLAŞIMI

Mansur Osmanlı açısından çok uygun bir zamanda ortaya çıkmış, ancak Osmanlı ilk aşamada durumu nasıl değerlendireceğine karar veremeden deyim yerindeyse bir süre bocalamıştır.

Osmanlı ilk aşamada iki nedenle Mansur’a kuşkuyla bakmıştır. Öncelikle bölgede kendisinden bağımsız bir güç oluşmasını istememiştir. İkinci olarak da bölge halklarının topraklarını işgal eden Rusya’ya kendisinden habersiz karşı çıkması halinde Rusya ile yaptığı anlaşmanın zarar görmesinden endişe etmiştir. Bu yüzden Mansur’un bölgede güçlenmesini engellemeye ve bilgi edinmeye çalışmıştır.

“Ferah Ali Paşa'nın hayatta iken Mansur hadisesini tahkik için bölgeye gönderdiği adamı, o öldükten sonra gelmiş, yeni muhafız Bicanzade Ali Paşa da Mansur'la ilgili havadisleri İstanbul'a göndermiştir. Takrirde… 6-7 bin kişilik Rus ordusunu Mansur'un bozguna uğrattığı, savaşta Rus generalinin bile canını kurtaramadığı ifade edilmiştir… Mansur'un 2 bin civarında askerinin olduğu da belirtilmişti.” “Bicanzade Ali Paşa, Mansur'un mektuplarıyla beraber bölge kabilelerinin sınırı geçerek yaptıkları yağma ve talan neticesinde Rusların şikayetini ihtiva eden belgeleri İstanbul'a göndermiştir." Ferah Ali Paşa'nın bölgeye gönderdiği Haberci Mehmed ve Ferah Ali Paşa'nın katibi Haşim Efendi marifetiyle çeşitli bilgiler edinilmesinin yanı sıra Ferah Ali Paşa'nın kaftancısı ve Hacılar Kalesi muhafızı Ali Ağa “Mansur'un iki defa Rusya ile muharebe edip kazandığını, kendisinin İslam'a suikastı olmadığını” ifade etmiştir. Çıldır valisi Süleyman Paşa'nın katibi marifetiyle “Dağıstan hanlarından Kutlu Umm Han”dan da “Mansur'un şöhretinin Dağıstan'da hızla yayıldığı… Mansur'un gönderdiği mektuplara halkın rağbet ettiği… onun Ruslara karşı giriştiği mücadele ve başarılarının halk nazarında şöhret ve itibarını arttırdığı… 40 bin kadar askeriyle Rus hududunu geçerek Kızlar Kalesi'ne hücuma geçtiği” şeklinde bilgiler edinilmiştir. Sonuçta “Hudutta sıkıntı olması”nın “Osmanlı... nüfuzunu zayıflatacağı”, “en çok Ferah Ali Paşa'nın bölgede kurduğu nizamı etkileyeceği”, kabilelerin “sınır ihlallerine mani olmak” için “onlara hediye gönderilmesinin, bölgede asayişi tesis edeceği” şeklinde değerlendirmeler yapılıp hediye “talepleri yerinde görülerek” istenen “eşya ve malzemeler gönderilmiştir.” (Fedakar, s. 128-137)

Çeşitli kanallardan edinilen bu bilgiler sayesinde muhtemelen Mansur’un Osmanlı’ya zarar değil yarar getirecek bir anlayışa sahip olduğu sonucuna varan Osmanlı Rusya ile 1787 yılında yeni bir savaşa da tutuşunca Mansur’a bir tür mecburiyetle olumlu yaklaşmaya başlamıştır.

Ancak değerlendirmelerdeki “İstanbul'da Ferah Ali Paşa'yı kıskanan bir kitle olması” şeklindeki ifadeden de anlaşılacağı üzere Osmanlı görevlilerinin kendi aralarındaki çekişmeler de bölge politikalarına yansımıştır. (Fedakar, s. 128-137)

*

Nitekim "Ferah Ali Paşa'nın vefatından sonra kethüdası Hasan Efendi... isyan etmiş, cephane ve sürat toplarını alarak kaleden ayrılmıştı. İmam Mansur'un yanına gittiği duyumu alınan Hasan Ağa, daha sonra Bicanzade Ali Paşa tarafından yakalanarak idam edilmiştir... top ve mühimmatla Şeyh Mansur'un yanına gittiği rivayetleri de dikkate değerdir. Nitekim o dönemde adından söz ettirmeye başlayan Mansur, gerek kabileler gerekse kale ahalisi üzerinde Ruslara karşı birlikte savaşmak için yoğun propaganda faaliyeti yürütmekte idi. Hasan Ağa bundan etkilenerek... Bicanzade ile ortaya çıkan hoşnutsuzluk üzerine kaledeki mühimmat ve topları da alarak Mansur'a iltihak etmiş olabilir." (Fedakar, s. 90, 91)


”1785-1787 Uşurme komutasındaki Kuzey Kafkasya köylülerinin ayaklanması. 1785 İmam Mansur Uşurme'nin Adige, Abaza ve Nogay'lara mektup göndererek, Osmanlılarla her türlü ilişkilerini keserek kendisine katılmalarını istemesi. Bu durumdan tedirgin olan Osmanlı yönetimi, Adıge ve Abhazlar arasında güçlü bir propaganda kampanyası başlatır. Mansur'un başarılı çıkışlarını engelleyemeyen Kethuda Hasan Efendi suçlu bulunarak idam edilir.” 1745 Osetinleri tekrar hıristiyan dinine döndürmek için kampanya başlatılması. Osetinlerin tamamına yakın bir çoğunluğu kendini vaftiz ettirir. "Bu Rus politikasına karşı Derviş Mansur Muhammed (Şeyh Mansur) islam dinini yaymaya çalışır./ Çalışmalarında yalnızca Lezgi ve Çeçenler arasında başarı sağlayabilir." (Özbek, s. 37, 44)


İmam Mansur “1722’de” doğmuştur, Yorga onun Nogay olduğunu yazmakta ise de “Bize göre Çeçen olarak tanıtılması daha doğrudur.” 1787 Osmanlı-Rus savaşı döneminde karşılıklı bir menfaat birliği olduğundan Osmanlı ve Kafkasyalılar karşılıklı birbirlerinden istifade etmeyi tasarlamışlardır. Ancak Kafkasyalılar fiili bir Osmanlı istilasını da kabul etmemişlerdir. Osmanlı ise Çerkesleri kendisine itaatten vazgeçireceğine inanıp başlangıçta İmam Mansur’un başarılarına endişe ile bakmış, ancak yine de Ruslara karşı kazandığı zaferleri iyi karşılayıp “İstanbul’da şenlikler” dahi yapmıştır. Rusya da İmam Mansur’u yakından takip edip Kırım’ın eski hükümdarı Şahin Giray ile anlaşma yapmasından korkarak hile ile Şahin Giray’ı idam edileceği İstanbul’a göndermeyi başarmıştır. Osmanlı Kafkasya’da Abaza, Çerkes ve Nogayların İmam Mansur’un “etrafında toplanmasını” istememiştir. (Gökçe, s. 117, 122, 128)


“Soğucak ve Anapa Muhafızı Ali Paşa’nın vefatı üzerine kalede bulunan top ve mühimmatla İmam Mansur tarafına katılmaya hazırlanırken yakalanan kethüdası Hasan Ağa’nın idamı ve kendisiyle birlikte hareket eden bazı kabile beylerinin tekrar itaat altına alınmaları” konulu 28 Kasım 1785 tarihli belgeye göre, “Bicanzade Ali Paşa olup bitene tam olarak vakıf oldu. Şer’an icap eden cezanın verilmesi için kadılar arası yazışma yapılması sebebiyle dava ertelendi. Bu sırada Çeçen tarafına gönderilen adam ortaya çıktı. Yanında taşıdığı İmam Mansur’a ait iki adet mektupla, Rusya tarafından o tarafa muhafız olarak gönderilen zabitlere gönderilen imam taraftarı mirzaların padişahın rızasına aykırı hareketleri hakkındaki bir adet mühürlü defter (Bicanzade’nin) eline ulaştı. Gerek İmam Mansur’un iki adet mektubu ve gerek Rusya’nın gönderdiği mühürlü defter bir adet dilekçeye iliştirilerek bilginize sunulmak üzere takdim edildi. Adı geçen şaki, evliyanın himmeti ve alınan sıkı tedbirlerle gürültü patırtı çıkarılmadan ve hiç kimseye zararı dokunmaksızın tutuklandı. Daha sonra taraftarlarına haber verilmeden şer’i muhakemesi yapılıp zabiti vasıtasıyla idam edildi. Kötülük ve zararı ortadan kaldırıldı. Hemen kabilelerin sergerdeleri ve zabitleri çağrıldı. Bulundukları hizmette bırakıldılar. Güçlerine göre kendilerine hil’at giydirildi. Gönüllerinin alınmasına dikkat edildi. Bağlılıkları için çok çaba sarfedildi/… Durumlarına uygun olarak gerekli eşya verildi”, “kabilelerin bey, mirza ve sipahilerine hediyeler verilerek kalpleri kazanıldı.” “İmam Mansur kendi yanına çekmek için Çerkes, Abaza ve Nogay taraflarına birer mektup gönderdi. Bicanzade Ali Paşa bunu öğrenince derhal hazinedarı Mehmet Ağa ile Murtaza Bay’i yolluk ve eşyalarını vererek Kuban başına varıncaya kadar orada oturan kabilelerin kalplerini kazanmak için gönderdi.” (Özsaray, s. 57, 58)


Ayrıca başka bir olayda da bölgedeki Osmanlı komutanı Battal Paşa Ruslara teslim olmuştur: "Battal Paşa pek battal bir adamdı... ansızın Ruslara sığındı, ordu başsız kaldı." (Kaflı, s. 132)

*

III.MANSUR’UN KİŞİLİĞİ VE EYLEMLERİ

III.1.Kişiliği


KK’da siyasal birliği hedefleyen ilk önder olan İmam Mansur’la ilgili kaynaklarda, adını Uşurma/Uçermak/Elisha Mansur/Uşurman/Uşurme/Oççurma ve doğum tarihini 1722, 1732, 1748 ve 1760 şeklinde gösteren çeşitli anlatım farklılıkları bulunmaktadır. Etnik kimliği konusunda da benzer bir durum söz konusudur.

Çeşitli kaynaklarda Mansur'un, Orenburg'lu bir Tatar olduğu, Osmanlı ajanı olduğu ve İtalyan asıllı bir Cizvit papazı olduğu iddia edilmiştir. Adı kaynaklarda Yafel veya Şabats olarak geçen babası "oğluna Uşurma adını verdi." Doğum tarihi farklı kaynaklarda 1722, 1732, 1748 olarak geçer. 15 yaşındayken babasına tütün içmeyi bıraktırdı. Vurgulamaya çalıştığı bir konu şuydu: "Bütün Kuzey Kafkasyalılar birleşmelidir, birleşmedikleri takdirde... Ruslar memleketlerini işgal ederler." "Aldı camiine gelen insanlar 1785... onu kendilerine İmam seçtiler." Delegeler arasında Çerkes temsilciler de bulunuyordu. "Millet onu Allah'ın temsilcisi olarak kabul ediyordu." "Beningsen'e göre örgütlenme Nakşıbendilik ve Kadirilik tarikatlerine ait kurallardan güç alıyordu." (Kutlu-İmam Mansur, s. 10-21, 57)

"Tarikatın doktrinini bu bölgede anlatan ilk Nakşbendi şeyhi, Aldy köyüne mensup bir Çeçen olan Mansur Uşurma olsa gerektir. Onun bir Nakşbendi olduğuna dair kesin bir işaret olmadığı gibi, mürşidi de bilinmemektedir... kulaktan kulağa yayılmış olan bir geleneğe göre, Mansur Uşurma Nakşbendiyye'ye mensuptur ve bu tarikata ilk defa ya Buhara'da yahut daha da muhtemelen Mekke'ye gitmek için Kuzey Kafkasya'dan geçen Buharalı birkaç hacı vasıtasıyla girmiştir. Bazı Rus kaynakları O'nun nesebinin Orta Asyalı olduğunu söylemektedir... bu zatı "bizzat Buhara doğumlu birisi olmasa da bilgisini ve fanatizmini Buharalılardan almış olan, Orenburg steplerinde doğmuş bir kişi" olarak takdim eden N.Y. Hannikov bunlardandır. Bu hüküm yanlıştır... el-Kadiri ve diğer bazı kimseler de Mansur'un Osmanlı İmparatorluğu'nun bir bölgesinde tarikata girdiğini ve Çeçenlerle Dağıstanlıları Ruslara karşı yapılan cihada katılmaya teşvik etmek için Türkler tarafından gönderilmiş" olduğunu ifade etmektedirler. Bu kanaat da doğru değildir. Çünkü Osmanlı" 1785'ten önce Mansur'dan "habersiz". "Mansur'un va'azları hızlı ve ilginç bir başarı elde eder ve Dağıstanlı kitleler onun bayrağı altına koşarlar", "batıda Çeçenistan'dan doğuda Kumik steplerine kadar bütün Kuzey kafkasya'yı birleştirmeye muvaffak olmuştur. Onun cihad için yaptığı çağrılar... Yaraglarlı Muhammed'in kırk yıl sonra yapacakları telkinlerle aynıdır", "Çerkes kabilelerini de ayaklandırmaya teşebbüs etmiş, fakat başarılı olamamıştır... 1791'de Anapa'da... yakalanmış... İki yıl sonra da Schlüsselburg kalesinde vefat etmiştir." "Nakşbendiler kırk yıllık bir zaman zarfında Kafkasya'dan yok olup gitmişlerdir." "Kuzey Kafkasya'daki Nakşbendilerin tarihinin ikinci safhası ise iyi bilinmektedir. Tarikat, 1820'li yılların başında Şirvan'da tekrar ortaya çıkmış ve oradan orta Dağıstan'a Avaristan'a yayılmıştır." "Kurdemirli Şeyh İsmail, Kuzey Şrvan'da faaliyet gösteren ilk Nakşbendi mürşidi olmuştur. Bu zat, Süleymaniyeli kürt Şeyh Halid'in talebesi, o da Hindistanlı bir Nakşbendi olan Delhili Şeyh Abdullah'ın talebesi idi." "Kürdemirli İsmail, bir Şirvanlı veya diğer kaynaklara göre bir Buharalı olup, Dağıstan'ın güneyindeki Kürin Hanlığı'nda yer alan Yaraglar (veya Yukarı Yarag)lı Şeyh Muhammed Efendi'ye intisap etmiş olan Şeyh Has-Muhammed'e intisap etmiştir. Bu Şeyh Has-Muhammed, 1825'te cihadla ilgili va'azları tekrar başlatan ilk kişi olmuştur." "Şeyh Has-Muhammed de, Gazi Muhammed'in... ve Şeyh Şamil'in... şeyhi olan, orta Dağıstan'daki Kazikumuklu Cemaleddin'e intisap etmiştir." "O andan itibaren , Nakşbendiyye tarikatı Kafkasya tarihinde önemli bir rol oynamıştır." "Müridizm'in 1859'da yenilgiye uğraması ve Kafkasyalı müslümanların bu yenilginin sonucu olarak kitleler halinde Türkiye'ye göç etmeleri, Dağıstan ve Çeçenistan'da Nakşbendiyye'nin faaliyetini sona erdirmemiştir... Sogratlı Hacı Abdurrahman, 1877'deki Dağıstan ve Çeçenistan ayaklanmasında aktif bir rol oynamıştır." (Bennigsen, s. 89-97)


"Şeyh Mansur'un Türklere hizmet eden bir İtalyan sahtekarı olduğu iddiası Allen gibi ciddi ve bilgili bir yazar tarafından bile kanıtlanmaya çalışılmıştır... Ancak, bu iddia Alexander Benningsen'in Rus ve Osmanlı arşiv kaynaklarında yaptığı kapsamlı çalışmayla kesinlikle çürütülmüştür... Sovyet eleştirmenleri bu iddiaları amaçlarına uygun bulmuşlardır". (Henze, s. 4, 33)


"Bu söylentilerden birisinde kimi yazarlar, Kuzey Kafkasya halklarının ilk ulusal önderi olan Mansur'un kişiliğiyle, kendisine Amadyalı (Kurdistan) "Peygamber Mansur" adını veren tanınmış Avrupalı avanturist Giovan Battiste Boetti kimliğini vermeye çalışıyorlar." "1791 yılında tutsak edilen Şeyh Mansur, Petersburg'a götürülerek İmparatoriçe'ye sunulmuştur... 15 Birinci teşrin 1791 de Şlisselburg kalesine gönderildi ve 13 Nisan 1791'de de orada öldü... dinsel bir tören bile yapılmadan, kente yakın Pryeobrajen dağında gömülmüştür." (Şlisselburg komutanının raporundan" "Şeyh Mansur'un aslını Türkiye'ye, Buhara'ya, Orenburg steplerine, ya da her hangi bir ülkeye bağlamak tarihsel belgelere dayanan aynı yazara göre temelsiz bir iddiadır. Şeyh Mansur gerçek bir dağlı ve Alda-evla'dan bir Çeçendi... Gençliğinde... sonradan Rusların Uşurma yaptıkları Uçermak adını taşırdı./ Mansur, Kafkasya dağlılarının ulusal önderidir." "Kafkasya müridizminin kurucusu ve Dağlıların ilk ulusal Devleti fikrinin de kurucusudur." "Mansur, ulusal çöküşe ve yok olmaya götüren hastalıkları tedavi için enerjik bir eyleme girişti... ulus... zararlı alışkanlıklardan memnuniyetle elini çekti... yeniden doğarcasına değişti. Sınırsız namusluluk, karşılıklı saygı ve güven, ciddiyet ve uyanıklık Dağlıların yaşamında olağan bir durum aldı... Allah adına öneriyordu." "Kafkasya dağlarının o görkemli doğası hiçliğe, çirkinliğe ve alçaklığa dayanamıyordu." "Şeyh Mansur'un en tutkulu ve en inatlı amaçlarından biri, tüm Dağlı halkları birleşik duruma getirmekti." "Bir milyonluk Dağlının birleşmesi yetmiş milyonluk Rusları... korkutabiliyordu." Kafkasya müridizmi karşısında Rusların endişelenmesinin bir nedeni de "bu hareketin kavram bakımından açık ve parlak bir görünümle biçimlenen demokratizm olmasıydı. Çünkü bu hareket özgürlüğe ve halka dayanıyor ve en önemlisi de köleliğe yer vermiyordu." "Çerkesya'daki halklar da onu çağırıyorlardı. Mansur, 1786'dan 1791'e kadar, Ruslarla tam beş yıl savaştı." "Mansur, ulusu... manevi ve ahlaksal uyanıklığa çağırıyordu. Bağımsız, ulusal devlet kurmak, ahlakı ve manevi gücü yükseltmekle mümkün olacaktı.../... çözümlemek istediği müridizmin sorunları tümüyle yüce, uygar ve dünyasaldı... müridizmin son amacı bağımsız, ulusal bir yaşamdı." "Puşkin'den", “sonunda elimize geçip Soloveto manastırında ölen Mansur'un, bu olağanüstü adamın seçkin bir yeri var. Kafkasya, Hristiyan misyonerler bekliyor." “(H.N.)" (Aytek Kundukh, s. 30-40)


Kafkasya’da “din büyük bir rol oynuyordu”, “din esasına dayanan müşterek bir vicdan vücut bulmuştu. Bilhassa Şarki Kafkasya’da teessüs etmiş olan tarikat imanı bu iştiraki kuvvetlendirmişti. Kafkasya’da teessüs eden bu tarikat zikr ve murakabe ile meşgul tarikatlarla kat’iyen kıyas edilmeyecek bir mahiyet taşıyordu. Bu tarikat doğrudan doğruya bir mücadele teşkilatıydı. Tarikat şeyhi komutan ve müritleri de muharipler grubu vaziyetindeydiler. Tarikatın esas vazifesi, Rus düşmanlığını telkin ve halkı mücadeleye izhar ve teşvikti.” “Şarki Kafkasya’da teşekkül eden bu tarikat teşkilatı Çeçen’lerde çabucak semeresini verdiği halde, Dağıstan’da böyle olmuyordu. Dağıstan’da hanlık otoriteleri vardı. Tarikat teşkilatı ise, bu hanlık otoritelerini zayıflatıyordu… Çeçen’lerde ise, bu gibi otoriteler yoktu. Bu mıntıkada tam ve orijinal bir demokrasi usulü hakim ve cari idi. Bu vaziyetin neticesidir ki, Çeçenistan’da dini ve milli bir kahraman zuhur etmişti. Hatip ve mütefekkir olduğu kadar emsalsiz bir vatansever olan Şeyh Mansur, kolaylıkla halkın başına geçebilmiş ve mücadele meydanına girecek bir nüfuz ve kudret kazanmıştı. Filhakika Şeyh Mansur’un büyük bir feragat ve samimiyetle vuku bulan davetine hemen bütün Kafkaslı’lar icabet etmişti.” (Berkok, s. 381, 382)


“Ruslar tarafından Oşurma olarak adlandırılan Mansur, bir Çeçen köyü olan Aldi'de doğmuştur. Arapça ve Kuran eğitimini babasından alan Mansur, daha sonra Dağıstan'a giderek burada Nakşibendi tarikatına intisap etti... köyüne dönerek... Çeçenler arasında İslami telkinlere başlamıştır.” “Haşim Efendi de gönderilen elçiden ve getirdiği havadisten bahsetmektedir. Elçinin tanımına göre Mansur, açık kaşlı, kumral sakallı, temiz yüzlü ve dindar bir insan olarak betimlenmektedir.” “Mansur'la ilgili Hammer, onun Batı'da kendini Hıristiyan olarak tanıttığını iddia etmektedir. Aynı iddiada bulunanlardan bir diğeri de Nicolea Jorga'dır. Jorga bu iddialara ilaveten aslen Çeçen menşeli olan Mansur'un Nogay soyundan geldiğini iddia eder.” "Üzerinde eski ama temiz bir kat elbisesi olduğu, bir sade kılıcıyla bir Kuran bulunduğu, onun ahşap bir evde eşi, dört yaşında bir oğlu ve annesiyle yaşadığı ifade edilmektedir. Elçinin getirdiği haberde, yine Mansur'un çocukken kaz çobanı olduğu daha sonra kuzu ve sonunda koyun güttüğü belirtilmiştir... şöhreti hızla yayılmış, insanlar akın akın onu ziyaret eder olmuştu." "Julietta Meskhidze... Bu makalede "Muğrid Savaşları" diye Türkçeye çevirisi yapılan "müridizmin" 19. yüzyılın ortalarında başladığı iddia edilmektedir. Oysa Mansur ile başlayan hareket, 1780'li yıllara tarihlenmektedir." (Fedakar, s. 128-137, 272)

*

Çeşitli kaynaklarda hakkında şunlar da söylenmektedir:


"Uşurma 1732'de... dünyaya gelmişti.” (Bullough, s. 263-268)


1722'de "Aldi'de Şabats isminde fakir bir adamın oğlu dünyaya gelmişti, adını Uşurman koydular." 1784'de Mehmet Ağa "Çeçen'de Mansur'un evine vardım" diyordu. "Kuzey Kafkasya'nın en demokrat memleketi olan Çeçenistan böyle fakir bir adamın oğlunun şef olmasına uygundu." Mansur'un Orenburg'lu bir Tatar olduğu, Osmanlı tarafından gönderildiği, İtalyan olduğu iddia edilir. İtalyan olduğu iddiasını "yapan adam İtalyalı profesör Ottino'dur. Hatta şeyh Mansur'un, hayatının son iki senesini mahpus olarak geçirdiği Şlizelburg kalesinden babasına yazdığını ileri sürdüğü birtakım mektupları da 1876 da Torino'da neşretmiştir." Şeyh Mansur'un "Çeçen olduğu kesindir." Mansur'a karşı "Kumuk prenslerinden bir kısmı bozgunculuk etmişlerdi." Mansur Osmanlılarla ilişkideydi. "Mansur'un bağımsız hareketleri Ferruh Ali Paşanın hoşuna gitmiyordu, fakat hoş görmeye mecbur oluyordu." Çariçe görmek istedi, gördü, Osmanlı "İmam Mansur'un Türkiye'ye teslimini istedi, vermediler." Mansur hapiste "bile bekçisi olan askeri yaralamış, karakolda hançer çekmiştir", "1794 senesi Nisanın on üçünde Şlizelburg'da derin bir sefalet içinde, yavaş yavaş can verdi." (Kaflı, s. 124-134)

"Giovanni Baptista Boetti imzasını taşıyan, Profesör Ottino tarafından yayınlanan mektubu "Solovietsk, 15 Eylül 1798" tarihini taşımaktadır. Mektupta Boetti, muhterem babasından af diliyor!" (Benim norum: Ancak burada bir uyumsuzluk/yanlışlık olmalı, anlaşıldığına göre 1876’da yayınlandığı belirtilen mektup olması gereken bu mektubun tarihi 1794’de ölen Mansur’un ölümünden dört yıl sonrasının tarihidir!) (Baddeley, s. 78, 79)

"Muhtemelen 1732'de Kafkasya'da Alda Avul adlı bir Çeçen obasında doğan İmam Mansur'un asıl adı Uçermak olup çocukluk yıllarında çobanlık yaptıktan sonra Dağıstan medreselerinde İslami ilimleri tahsil etmiş ve yurduna döndükten sonra köyünün mescidinde imamlığa başlamıştır." (Bice, s. 15)


Babıali'nin Şeyh Mansur'u Ruslara karşı "kışkırtması". (Avagyan, s. 21)

“Yalnız İngiltere değil özellikle Osmanlı Padişahı ve Papa da Rusya’nın Kafkasya’yı işgaline karşı idiler. Eski zamanlarda da başka iktidarlar din perdesi altında bu sahalar için savaşmak üzere olan hazırlamışlardı. Onsekizinci yüzyılın sonuna doğru Elisha Mansur veya Mansur bey denilen karışık bir şahıs kuvvetli siyasi nüfuz gösterdi./ Mansur beyin hakiki ismi bilinmemektedir. Derviş kılığına girerek Çerkezleri Ruslara karşı sevketmiş ve aynı zamanda Dağıstanlı kabile başlarını hıristiyan Gürcülere karşı kışkırtmıştır. Aslında Rus yayılmasına karşı direnme için dini birliği bir vasıta olarak kullanan ilk insandır. Aslı hakkında çok romantik hikayeler dolaşmıştır. Bazıları onun bir Tatar olduğunu ve Buhara’da sofizm okuduğunu söylerler, fakat Vatikan’da saklı dosyalara göre Papa tarafından Erzurum’daki greko-ortodoks kilisesine karşı yakındoğuya gönderilen bir Cizvit misyoneri. Rivayete göre bir kaç yıl sonra çok sefih bir hayat sürdüğü Kafkasya’da sınır bölgesinde müslümanlığa ihtida etmiştir. Bundan sonra Çerkezlere Karadeniz’deki halkların Rus sızmasına karşı gelmek üzere Türk Sultanının ajanı olarak sahneye çıkmıştır… Mansur bey 1791 Tatar-Rus savaşında Potemkin birliklerince esir alınmış ve Kuzey Rusya’nın buzlu sahalarına sürülmüştür ki, orada korkunç Solovetskiy manastırında aceze olarak yaşamış ve ölmüştür." (Blanch, s. 24, 25)

”İngilizlerin yanı sıra Sultan ve Papa da Rusların Kafkasya’yı işgaline karşı çıkıyordu. Din kisvesi altında bu bölgeyi ele geçirmeye çalışan başka hareket ve liderler de olmuştu. 18. yüzyılın sonlarında bölgede en güçlü siyasi nüfuza sahip olan isim, Mansur Bey diye tanınan gizemli bir şahsiyetti./ Mansur Bey’in gerçek adı bilinmiyor. Derviş kılığında Çerkesleri Ruslara karşı ayaklandıran Mansur Bey, Dağıstan’daki reisleri Hrıstiyan Gürcülere karşı kışkırtmıştı. Rus yayılmacılığına karşı direnmek için dini birlik çağrısı yapan ilk kişiydi. Nereden geldiği hakkında kulaktan kulağa birçok farklı hikaye dolaşırdı. Bazıları Buhara’da tasavvuf tahsili görmüş bir Tatar olduğunu söylerdi. ”Vatikan’da saklanan arşivlere göre” Papa tarafından Erzurum’daki Rum Ortodoks Kilisesi’nin nüfuzunu kırmak amacıyla Cizvit misyoneri olarak yakın Doğu’ya gönderilen Cenevizli bir rahip olduğu da anlatılırdı. Ancak (oldukça fırtınalı bir hayat sürdüğü) Kafkasya sınırında yer alan bu bölgede birkaç yıl geçirdikten sonra İslam’a geçmişti. Daha sonra Osmanlı Sultanı için çalışan bir ajan olarak karşımıza çıkan Mansur Bey, Rusların Karadeniz aşiretleri üzerinde üstünlük kurmasını engellemek amacıyla Çerkesya’ya gönderildi (Kırım Tatarları, asırlardır Osmanlı’nın vergi veren tebaası durumundaydı). 1791 yılında Tatarlarla Ruslar arasında yapılan savaşta Potemkin’in askerlerine esir düşen Mansur Bey, Rusya’nın kuzeyindeki alacakaranlık ve buzlarla kaplı topraklara gönderildi. Son nefesini, Beyaz Deniz’de bir adada yer alan korkunç Solovetzki manastırında verecekti.” (Blanch, ŞŞE, s. 35) 

*

III.2.Eylemleri 


En temel eylemi işgal için gelen saldırgan Ruslara karşı çıkıp direniş örgütlemek olmuştur. Bu amaç doğrultusundaki 6 yıllık mücadelesi sırasında bölgede birlik sağlamaya çalışmış ve bunu da din temelinde yapmak istemiştir.


Osmanlı kalesi olan Anapa’nın savunmasında da bulunmuş ve hatta Baddeley’e göre bu savunmanın canı ve ruhu sayılmıştır. (Baddeley, s. 78, 79)


“İmam Mansur’un Allah tarafından gaza etmekle emrolunduğunu açıkladığı mektubu” konulu 1785 tarihli belgeye göre, “Celal sahibi Allah, Resul-i Ekrem Hazretleri vasıtasıyla bu hakire gaza emri verdi. Müslüman ümmetini şeriata davet etme, Müslümanların aralarındaki işleri düzenleme ve onları dosdoğru yola çağırma ve şeriat üzere sabit olarak gazaya davet etme görevi ile emrolundum. Bunun için Muhammed ümmeti olanlar, işitip itaat ettik, diyerek samimiyetle hakire bağlanmayı kabul ettiler. Lakin çok sayıda muhalif münafık olduğu için işlerimiz zorlaşmaktadır. Bunlar başarıyı kırdılar.” “Padişah Efendimiz’in sefer açtığını işitince dünyalar kadar sevindik.” “Soğucak Muhafızı Ferah Ali Paşa’nın Hacılar Kalesi’ne muhafız olarak tayin ettiği Kaftancısı Ali Ağa’nın” çeşitli konuları içeren takriri hakkındaki 4 Eylül 1785 tarihli belgeye göre, “İmam Mansur ortaya çıkalı dokuz on ay kadar olmaktadır. (Halk) etraftan peyderpey gelip kendisine itaat etmekte, vaaz ve nasihat halkası oluşturmaktadır.” “Hacılar Kalesi İmam Mansur’un bulunduğu Çeçen(istan)’a beş konaktan fazla mesafededir. İmam’ın yanına gelenler çoğalmaktadır.” “İmam ile ilgili haberler etrafa yayıldığı için Ruslar korkuya düşüp kendisini yakalamak üzere yedi bin Rus askeri görevlendirmiştir… küffar Çeçen(istan) yakınlarındaki Sunç nehrini de geçince İmam’ın büyük kardeşi askerleriyle atılıp kafirlerin karşısına çıkarak muharebeye başlamışlardır. Çarpışmanın sonunda küffarı yenilgiye uğratmışlardır. Yedi bin kişilik küffardan yüz nefer ancak kurtulmuştur. Küffardan on adet top, cephane ve mühimmat arabalarını ele geçirmişlerdir. İmam’ın büyük kardeşi de şehit olmuştur./ İmamla ilgili bu haberleri işittiğimde Ramazan ayının on beşi idi. Bir adam ayarlayıp gönderdim. Adam geldi, durumu yazıldığı gibi anlattı./ Söz konusu çarpışmadan sonra, Ruslar çevredeki kalelerde bulunan bütün askerlerini topladı. Pek çok asker, top ve cephaneyle yine İmam’ın üzerine yürüdüler. İmam’ın askerleri de aynı şekilde karşı durarak muharebeye başladılar. Küffar askeri bir kere daha yenilip tarumar oldu. Etraftaki kaleler dağılıp perişan oldu. Küçük kale ve palankalarındaki mevcut askerlerini şiddetli korku sebebiyle büyük kalelerine nakletmeye başladılar./ Kaberdey halkı, İmam’ın Moskof’la ikinci muharebesini ve Moskof’un yenildiğini gördüğü zaman “İmam bize Allah tarafından geldi” diye ileri atılarak Moskof’un Kaberdey eteklerindeki palankalarına akınlar yaptılar. Ve eskiden mirzalarına bağlı halktan Moskof’a asker olan ve Ruslar tarafından Kumkale etrafında iskan olunan kimseleri de Kaberdey’e sürerek evlerini yaktılar. Kaberdey’den gelenlerin anlattıklarından başka ayrıca Kaberdey Beyi Muzevis Bey’in elçisi de gelip aynı şekilde haber verdi./ Hacılar Kalesi’nden ayrıldıktan sonra bir konak beri geldiğimde Kaberdey içlerinden bir Nogay mirzası geldi. Kaberdeylerin Moskof ile Kumkale’de yaptıkları cenkte beraber olduğunu, Kaberdeylerin İmam Mansur’dan yardım istediklerini ve İmam’ın da Kaberdey içlerine geldiğini anlattı. Lakin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Zira özel adam gönderip doğrulatamadım./ İmam’ın Müslümanlara karşı bir kötü niyeti yoktur… dış görünüşte Osmanlı Devleti’ne karşı da bir kötü düşüncesinin olmadığı anlaşılmaktadır./ Kuban’ın beri tarafında Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Abaza ve Çerkes taifelerinin tamamı hazır ve amadedir. İmam Mansur’un hareketini beklemektedirler. Nogay mirzasının anlatmasına göre, İmam’ın Kaberdey içlerine geldiği gerçek ise bütün Çerkes ve Abazaların İmam tarafına gidecekleri ve barışa aykırı olarak Moskof ile savaşa başlayacakları ortadadır. Bu sebeple bu zor iş karşısında ne yapılması gerektiği efendimizin emir ve iradesine bağlıdır./ Moskof, İmam’dan çok korkmaktadır.” “İmam Mansur’un ahvali” konulu 5 Eylül 1785 tarihli belgeye göre, “Soğucak Muhafızı Vezir Ali Paşa tarafından gelen tahriratın özetidir/… Kaberdey emirlerinden Muzevis Bey ile … Hacılar Kalesi muhafazasına memur adı geçen paşanın kaftancısı Ali Ağa yanıma geldiler. Bunların… söyledikleri aşağıda açıklandığı şekildedir:/ “Rusya… soltat ve katana askerlerinden top ve cephanesiyle yedi bin nefer asker ayırdı. Bu askerler Terek nehrinden geçtiler. Daha sonra Çeçenistan’ın aşağısında bulunan Sunç ırmağını da aştılar. Askerler İmam Mansur’un bulunduğu Çeçen adlı köye yaklaştılar… İmam yerinden hareket etmedi. Askerinin ısrarları üzerine kardeşini bir miktar askerle küffar taburu üzerine gönderdi. Çarpışmalara başladıklarında İmam’ın kardeşi şehit oldu. Bundan dolayı asakir-i muvahhidin çok ısrar ederek izin istediler. O da yalnız gönüllü askerlerine izin verdi. Onlar da uğursuz taburun üzerine yürüdüler. İlk hamlede on iki adet top ele geçirdiler. Küffarın taburunu perişan ettiler. Çoğunu kılıçtan geçirdiler. Bir miktarını da Sunç nehrine atıp helak ettiler. Rus askerlerinden yalnız yüz kadarı kurtuldu.” “Adı geçen kişiler böyle anlattılar./ Küçük ve Büyük Kaberdey halkları İmam Mansur’un gazasını gördükleri zaman birleştiler. Ruslarla İmam’ın askerleri cenk ederken Ruslara arkalarından hücum ettiler. Kumkalesi tarafında bulunan Moskof katana ve soltatlarının üzerlerine dalgınlıklarından yararlanarak yüklendiler ve onları helak ettiler. Rusların sayısı bilinmemektedir. Bununla birlikte istedikleri üzere Kumkalesi’nin fethi gerçekleşmemiştir./ Yazıldığı gibi Ruslar yenilip perişan olduktan sonra hemen mükemmel askerlerden oluşan bir tabur tertip edip önceki gibi Çeçenistan’a hücum ettiler. Fakat öncekinden daha ağır bir yenilgiye uğrayıp perişan oldular. Askerlerin bir kısmı Kaberdeylere, bir kısmı İmam tarafına geçtiler. Birkaç neferi de firar edip kabilelere sığındılar.” (Özsaray, s. 49-54, 61, 62)

*

Diğer bazı kaynaklarda şunlar da söylenmektedir:


1785'te Şeyh Mansur Kafkasyalıları gazavat bayrağı altında toplamaya çalışıyor, ancak "Osmanlıların gaflet ve kayıtsızlıklarıyla Battal Paşa'nın en hassas bir zamanda Ruslara iltihakı yüzünden Anapada esir" düşüyor ve 1794'te "Rusların elinde Şlizelburg'da işkenceler içinde vahşice" öldürülüyor. (Hızal, s. 35-38)


"1785'te Çerkezler'den esrarengiz bir lider, Şeyh Mansur, ortaya çıktı ve Ruslar'a karşı, Kafkaslar'ı bir kaç yıl süreyle ateşe bulayan, Kutsal Savaş'ı (Gazavat) başlattı." (Henze, s. 4, 33)


"Şeyh Mansur... Anapa Kalesi'ne gelmiş... Kabartay'a cephane gönderilmesi talebinde bulunmuştur." (Fedakar, s. 174)


"Rusya... tekrar Vaynağh topraklarına yönelerek 1760'da itibaren işgal ve sömürü hareketlerine girişmiş... fazla dayanamayan halk arasında yer yer isyanlar başlamış! Kolay bastırılan türden sayılan bu isyanlar 1785 yılından itibaren Şeyh Mansur önderliğinde toplu bağımsızlık savaşına dönüşmüş! Şeyh MANSUR, Çeçenistan'dan Anapa'ya kadar tüm bölgenin, ilk örgütlü ve topyekun etnik bağımsızlık haraketini yaratmış! Aldı, Kızılyar, Gigoripolis, II. Aldı, Malka, Tatartup ve Zelençuk muhaberelerinden zaferle çıkan Şeyh MANSUR, altı yıl direndikten sonra "5 Temmuz 1791'de" Anapa Kalesinde Ruslara teslim olmak zorunda kalmış (Çok güvendiği Osmanlı, yardımına gelmemiş)." (Öztürk, Vaynağh, s. 27)

*

O dönemde Rus saldırılarının en öncelikli hedefi olan Kabartaylar ile Nogaylar Mansur’un en önde gelen destekçileri olmuştur. Ayrıca bölgedeki başka kabile reislerinden de Mansur'a destek gelmiştir. 


"Rusya tarafında kalan Kabartay bölgesine Ruslar kaleler inşa etmek istemişti... 1785 yılına gelindiğinde... kabileleri ikna etmeye çabaladı. Kabileler ister istemez rıza göstermek zorunda kaldı. Kabilelerle arasındaki dostane münasebetleri askıya alan Rusya... 10 bin asker tertip edip Gürcistan'a sevk edecekken karşısına beklenmeyen bir engel çıkmıştır. Ruslara direnmek üzere Kabartay halkından Çeçen kabilesinden Şeyh Mansur ortaya çıktı." "Dağıstan beylerinden de Ruslarla olan savaşa destek gelmekte idi... Herat hakimi Ali Han... Kabartay üzerinden Kızlar Kalesi'ne yapılacak olan sefere kendilerinin de askeri takviyede bulunacaklarını belirtmiştir. Mansur'un şöhreti Anadolu'da da yankılanmış, Antep ulemasından Seyyid Halil Efendi'nin talebelerinden 100-200 kişi Ruslarla yaptığı mücadelede Mansur'a destek için Kafkasya'ya gitmiştir.” “Mansur'un Nogay kabileleri arasında da şöhreti yayılmakta... onları Ruslara karşı örgütlemek suretiyle kendi safına çekmekte idi. Bunlardan biri de Anapa civarında 5 bin süvarisi bulunan Can Arslan Mirza kabilesidir. İçlerinde Şeyh Mansur'un bir temsilcisi bulunduğundan kabile arasında Mansur'un etkisi büyüktü.” “Rusların 8-17 Temmuz 1785 tarihlerinde Kum Kalesi'ne toplandığı... 7 bin asker ile Türk sınırlarında olan Sunuç Nehri'ni geçerek İmam Mansur'un yaşadığı Çeçen köyüne geldiği bildirildi… yapılan ilk muharebede Mansur'un askerleri başarısız olmuş ve savaşta kardeşi de ölmüştür... gönüllülerin de katıldığı orduyla tekrar Rus ordusunun üzerine gidildi ve... Ruslar bozguna uğratıldı. Savaş sonunda Ruslardan 12 top ele geçirilmiş, Rus askerleri kılıçtan geçirilirken bir miktarı da Sunuç Nehri'nde boğulmuştur. Ruslar tekrar... saldırdıklarında yine mağlup olmuş ve dağılmıştır. Büyük ve Küçük Kabartay ahalisi, İmam Mansur'un savaşını gördüklerini ifade etmişlerdir.” "Anapa Kalesi merkezli oluşturulan Kuzey Kafkas savunma kuşağına, bölge kabileleri arasından müstakilen ortaya çıkan yerel direnişçiler de katkıda bulunmakta idi. Bunlardan en önemlisi Şeyh Mansur'dur... başlattığı direniş harekatı daha sonra müridizm olarak adlandırılacak ve nesiller boyu bu mücadele devam edecektir.” (Fedakar, s. 128-137)

Onun bir İtalyan maceraperesti olan Giovanni Battista Boetti olduğu iddia edilmiştir, ancak bilinen 1785’de Aldi’de Gazavat’ı anlatarak ortaya çıktığıdır, ünü de çok artmıştır. İmam Mansur’un Kumuk, Kabardey, Çeçen ve Dağıstanlılar’dan oluşan ordusu 2 Kasım 1785’de Terek kıyısında Tatartub’da Ruslara yenilmiştir, aynı yerde 1395’de Timur da Altın Ordu hükümdarı Toktamış’ı yenmiş ve İmam Şamil 1846’da Irmağı buradan geçmiştir. (Baddeley, s. 72-75)

*

Dağıstanlı bazı yerel feodaller ise açıkça Mansur’a karşı çıkmışlardır.


"Bu asırda ve bu sıralarda İslam Dini'ni yaymak için ortaya çıkan Şeyh Mansur, yani ünlü İmam Mansur... Çeçenya'daki hayli Müslümanı Osmanlı Devleti'nin himayesine razı ettikten sonra Çeçenya'da ve Dağıstan'da kendi düşüncelerini yerleştirmek istedi. Fakat Uma Han karşı gelip Avar halkının ona kulak asmasına izin vermedi... Uma Han tarafından Şeyh Mansur'a yazılan bir mektup" mealen şöyledir: Rusya'ya karşı cihad teklif ediyorsunuz, fakat Rusya güçlüdür, onlarla savaşacak olan millet organize olmuş güçlü bir yönetime sahip olmak zorundadır, Kur'an'da, yeterli kuvvetiniz olunca onlarla savaşın denilmektedir, Dağıstan halkının kuvveti yeterli değil, organizasyonu da yok, Ruslara karşı başarı elde edilemeyeceği malum olduğu gibi Dağıstanlılar için ölüm nedeni olur, bu sebeple sizin eyleminize ortak olamam. 1785'de zuhur eden Şeyh Mansur zamanında Osmanlı Sultanı I. Abdülhamid Han "tarafından Dağıstan ve Çeçenya'ya cihad çağırıcıları gönderilmiştir." Kısa zamanda "Dağıstan halkları arasında da hürmetle anılıp şöhret yaptığı... anlaşılmaktadır." Fakat "Avar hanı Uma Han, halkının ona tabi olmasını engelledi, keza Şamhal Tarkovski, Gazikumuk ve Kura hanı Muhammed Han ve onun oğlu Surhay Han da aynı şekilde." Anapa'da "esir düşen Şeyh Mansur, Rus ordusu tarafından Petersburg'a gönderildi. Oradan Solovetskiy manastırına yollandı ve vefat etti. (13 Nisan 1794)” (Al Kadari, s. 99, 100)


III.3.Mansur’un Sonu

Baddeley sonunu şöyle anlatıyor: Ruslar Anapa'yı 22 Haziran 1791'de ele geçiriyorlar. "Bu savaş sırasında Rusların kayıpları gerçekten çok ağırdı. Ölü ve yaralı olarak 93 subayla 4.000 er yitirilmişti. Bu rakam, neredeyse savaşa katılanların yarısını oluşturuyordu... Fakat bütün bunlardan önemlisi; savunmanın canı ve ruhu olan Şeyh Mansur'un çok az sayıdaki esirler arasında bulunmasıydı. Şeyh, St. Petersburg'a gönderildi. Oradan Çariçe ile görüşmesi için Tsarskoe Selo'ya ve ardından Beyaz Deniz kıyısındaki bir manastıra götürüldü. Bir kaç yıl sonra, oradaki mahpus hayatında öldü." (Baddeley, s. 78, 79)

Anapa'daki esirlerin "bir kısmının da Kırım'a götürüldüğünü, gidenler arasında Mansur'un da bulunduğunu kaydetmişlerdir... Anapa Kalesi Rusların eline geçtikten sonra dahi Şeyh Mansur iki gün boyunca Ruslarla harp etmiş, neticede esir olmaktan kurtulamamıştır. Daha sonra Mansur esaret altında hastalanmıştı. Prens Potemkin'in çariçeye, onun hasta olduğunu belirterek hastalığın yayılmaması için saraydan uzaklaştırılması gerektiğini belirtmesiyle Mansur, Solovki Adası'na gönderildi ve kalede hapsedildi. Burada 24 Nisan 1794'te öldü. Katerina'nın danışmanı... Harpovitskiy, Mansur'un 30 bin Rus askerine mal olduğunu ifade etmiştir." (Fedakar, s. 175-179)

Çariçe görmek istedi, gördü, Osmanlı "İmam Mansur'un Türkiye'ye teslimini istedi, vermediler." Mansur hapiste "bile bekçisi olan askeri yaralamış, karakolda hançer çekmiştir", "1794 senesi Nisanın on üçünde Şlizelburg'da derin bir sefalet içinde, yavaş yavaş can verdi." (Kaflı, s. 133, 134)

"İmam Mansur (1760-1794)” "1748'de Sunc Irmağı yanındaki Aldı köyünde... doğan bu Çeçen asıllı liderin asıl adı "Oççurma"dır." "İmam Mansur 13 Nisan 1794'de Solovki Manastırı'nda şehitlik mertebesine kavuştu." (Öztürk-Savaş Lordları, s. 42 ve ayrıca Öztürk, Vaynağh, s. 51, 52)


"Mansur Anapa'da yakalandı ve bir Rus hapishanesinde kendi canını aldı... onun Avrupalı bir maceraperest olduğu yolunda iddialar da vardır." (Luxembourg, s. 37-Dipnot:18)


"21 Haziran 1791'de” Ruslar Anapa'yı ele geçirdiler. "Esir alınanlar arasında Mustafa Paşa ve Şeyh Mansur da bulunuyordu." “29 Aralık 1791'de imzalanan Yass (Yaş) Barışı" ile "Anapa, Rus sınırlarına saldırıların kesilmesi için tedbir alma yükümlülüğünü kabul eden Osmanlı İmparatorluğu'na geri verildi." (Esadze, s. 6, 7)

*


IV.SONUÇ YERİNE


Önceki bölümlerde yer alan anlatımlardaki çelişki ve farklılıklar bir yönüyle şaşırtıcı, ama bir yönüyle de anlaşılabilirdir.


Her türlü ilişkide fiilen güçsüz olan aktör kendini yeterince “gür” bir sesle anlatamazken ilişkide bulunduğu güçlü aktörler onu kendi açılarından anlatmaktadır ve gerçeğe aykırı olsa da güçlülerin gür sesle yaptıkları anlatımlar doğru kabul edilmektedir. Ya da bu anlatımlar gerçeğin bulanık hale getirilerek anlaşılmaz hale gelmesine yol açmaktadır. 


Konumuzla ilgili olarak olan da budur.


Her yerde her zaman avın tarihi avcı tarafından yazılmaktadır.

*


KAYNAKLAR


Avagyan, (Arsen Avagyan, ÇERKES GÖÇÜ VE OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler Belge Yayınları İstanbul 2004)


Berzeg, (Nihat BERZEG, Çerkes Sürgünü, (Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleriyle), 1996, Takav Matbaacılık, Ankara)


Berkok, (General İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, 1958, İstanbul)

Blanch, ŞŞE, (LESLEY BLANCH, CENNETİN KILIÇLARI ŞEYH ŞAMİL EFSANESİ, Türkçesi: Sinan Coşkun, 1. Baskı, Eylül 2020, KETEBE Yayınları, İstanbul)

Blanch, (Lesley Blanch, CENNETİN KILIÇLARI, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Haziran 1978, Özal Matbaası, İstanbul)


Baddeley, (John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, İngilizce’den Tercüme Eden: Sedat Özden, Üçüncü Baskı, Nisan 1995, Kayıhan Yayınevi, İstanbul)


Bice, (Dr. Hayati Bice, KAFKASYA'DAN ANADOLU'YA GÖÇLER, Haziran 1991, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara)


Bullough, (OLIVER BULLOUGH, BIRAKIN ŞANIMIZ YÜRÜSÜN, Kafkasların Yiğit Halkları Arasında Seyahatler, Çeviri: Dilek Hancıoğlu, ABİS Yayınları, 2014, Ankara)


Esadze, (Semen Esadze, ÇERKESYA'NIN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİ KAFKAS-RUS SAVAŞLARININ SON DÖNEMİ, Kuban (Ötesi) Bölgesinde ve Kafkasya Sahilinde Yapılan Kafkas-Rus Savaşı Üzerine Tarihi Deneme, Çeviren: Murat Papşu, 1. Baskı, Haziran 1999, Kafkas Derneği Yayını, Ankara)

FEDAKAR, (Cengiz FEDAKAR, KIRIM'A GİDEN YOLDA ANAPA KALESİ (1781-1801), I. Basım: Mart 2014, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul)

Gökçe, (Dr. Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, Şamil Vakfı Yayını, İstanbul)


Henze, (Paul B. Henze, KAFKASLARDA ATEŞ VE KILIÇ: 19. YÜZYILDA KUZEY KAFKASYA DAĞ KÖYLÜLERİNİN DİRENİŞİ, Çeviren: Akın Kösetorunu, ODTÜ, 1985, Ankara)

Hızal, (Ahmet Hazer Hızal, KUZEY KAFKASYA, HÜRRİYET VE İSTİKLAL DAVASI, 1961, Orkun Basımevi, Ankara)

Özsaray, (Hazırlayan Mustafa Özsaray, OSMANLI BELGELERİNDE KAFKASYA SAVAŞ VE SÜRGÜN 1, 1781-1919, 2011, Kafkas Vakfı Yayınları, İstanbul)


Öztürk-Savaş Lordları, (Harunhan Remzi Öztürk, SAVAŞ LORDLARI, 2016, Ankara)


Öztürk-SERHANLARIN KADERİ, (Dr. Harunhan Remzi Öztürk, SERHANLARIN KADERİ

(ÇEÇEN DRAMI), 2000, Bartın)


Özbek, (Dr. Baturay Özbek (Yediç), ÇERKES TARİHİ KRONOLOJİSİ, 1991, Ankara)


Kutlu-İmam Mansur, (Tarık Kutlu, İMAM MANSUR, Osmanlı Arşiv Belgeleri ile Türk Tarihlerinde, KUZEY KAFKASYA'NIN İLK MİLLİ MÜCAHİDİ VE ÖNDERİ, Haziran 1987, Bayrak Yayıncılık, İstanbul)

Kaflı, (Kadircan Kaflı, Kuzey Kafkasya, Hazırlayan: Erol Cihangir, 2004, Turan Kültür Vakfı, İstanbul)


Kadari, (Hasan Al Kadari, Mirza Hasan Efendi, (Alkadarlı Hacı Abdullah Efendi Oğlu), ASAR-İ DAĞISTAN, Türkçeye Çeviren: Musa Ramazan, 2003, Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı, İstanbul)

Luxembourg, (N. Luxembourg, Rusların Kafkasyayı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, Türkçesi: Sedat Özden, Birinci Baskı, Kasım 1998, Kayıhan Yayınevi, İstanbul)

Saydam, (Abdullah Saydam, KIRIM VE KAFKAS GÖÇLERİ  (1856-1876), 2. Baskı (Tıpkıbasım), 2010, Türk Tarih Kurumu, Ankara)

*

23.5.2025

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder