Michael A. Reynolds, Çeviren: Yücel Aşıkoğlu, III. Basım: Nisan 2024, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul
Osmanlı ve Rus imparatorluklarının sonunu getiren 1908-1918 dönemi olayları konusunda ilginç bilgiler aktarılıyor.
Öğretici ve düşündürücü.
Ancak katılmadığım bazı anlatımlar da var.
*
1910’lu yıllardaki eylemleriyle bilinen Çeçen Zelimhan’ı Pan-İslamcı olarak gösteren şu anlatım bence hem olgu hem anlayış itibariyle gerçekçilikten tamamen uzaktır ve bu anlatımın asıl işlevi Çeçenlerin her türlü eylemini gerçek dışı olarak dış güçlerin işi şeklinde gösterme anlayışının tahkim edilmesidir:
"Pan-İslamist faaliyetin ortaya çıkmasında... Rusya Müslümanları arasında öfkenin daha çok rolü olduğu düşünülebilir... İttihatçılar Pan-İslamizm'i içeride destek sağlamak ve dışta kıt kaynakları nedeniyle para bulmak için kullanıyordu. Kuzey Kafkasya'da Rus idarecilerine saldırısıya ünlenen Çeçen asi Zelimhan'ın örneği bu değerlendirmeyi haklı çıkaran bir istisnadır. 1913'te Zelimhan'ın 300 kişiyle silahlı bir şekilde Osmanlı-Rus sınırını geçtiğini bildiren bir rapor Rus polisini alarma geçirdi. Taşıdıkları silahlar Rus yapımıydı ve... İstanbul'a seyahat ediyorlardı; amaçları Balkan Savaşları'nda Osmanlı tarafında savaşmaktı. Pan-İslamizm'in Osmanlıların ürünü olduğu ve Rus devletiyle Müslüman tebaası arasında yerel gerilimleri alevlendirdiği yönündeki kabullerin aksine bu gerilimler zamanla Pan-İslamcı eğilimleri üretmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'na aktarmıştır./ Fakat bu eğilimler en şiddetli oldukları dönemlerde bile nadiren Zelimhan örneğinde olduğu gibi somut aksiyonlara dönüşmüştür. Ara sıra adaletsizliğin kabulü bu eğilimi bastırıyordu." (Reynolds, s. 96, 97)
*
Bence şu ifadeler de doğru değildir:
“1917'de kurulan KDB, Kuzey Kafkasya'nın bütün dağ halklarından temsilciler içeriyordu. Güney Kafkasyalılar gibi KDB de 1917'de Rusya'dan ayrılmayı reddetti... KDB üyeleri... refaha kavuşabilmeleri için gereken... tek kapıyı Rusya'nın sunduğunu anlamışlardı./ Fakat Bolşevikler ile Kızıl Ordu'nun 1917-1918 kışında Kuzey Kafkasya'yı istila etmesi, Dağlıları Rusya ile bağları koparmaya ve destek için ilk olarak Tiflis'e yönelmeye itti... İstanbul'a gittiler ve orada 11 Mayıs'ta bağımsızlık ilan ettiler.” “Çarlık sadakati, KDB'nin Müslümanların kadim düşmanı Kazaklarla işbirliği yapmak için gösterdiği anormal çabaları açıklıyordu./ Ancak KDB, Bolşevik Rusya ile bağlarını koparmaya kararlıydı ve esas önemli olan da buydu.” (Reynolds, s. 229-249)
Burada 1917 yılı ve sonrasında Kuzey Kafkasyalıların Bolşeviklere karşı oldukları, ancak Rusya bünyesinde kalmak istedikleri ve Kazaklarla işbirliği için anormal çaba gösterdikleri anlatılmaktadır. Bu anlatım Güney Kafkasyalılar için doğru olabilir, ancak bence Kuzey Kafkasya için hiç doğru değildir. Tam tersine 1917-1920 döneminde Çeçenler Bolşeviklerden daha çok Denikin’in beyaz oruları ve Kazaklarla çok yoğun bir şekilde fiilen çatışmışlardır.
*
Mahmut Şevket Paşa’nın 1913’te öldürülmesini Ruslar ve Prens Sebahattin ile ilişkilendiren şu anlatım da bence gerçeğin karartılmasına hizmet eden sorunlu bir anlatımdır:
"11 Haziran 1913'te İTF hükümetinin sadrazamı Mahmut Şevket Paşa'nın bir grup suikastçı tarafından öldürüldüğünde akla hemen bir komplonun tezgahlandığı geldi. Gürcü bir ailenin çocuğu olarak Irak'ta yetişen Mahmut Şevket Paşa, yetenekli ve saygı duyulan ünlü bir devlet adamıydı. İTF üyesi değildi onun hükümetteki varlığının İTF'ye prestij kazandırması nedeniyle bu fırkaya karşı olanların başlıca hedefiydi. O zamanlar pek çok gözlemci sadrazamın katlinin kargaşa tohumları dikmek ve İTF hükümetini devirmek isteyenlerin planlı bir girişimi olduğunu düşünüyordu, öyle ki olay Alman hükümetini bile sarsmıştı./ Şüpheler çabucak Rusya'ya yöneldi. Komplonun şüphelilerinden biri olan Prens Sebahattin'in suikasttan kısa bir süre önce İstanbul'u bir Rus gemisiyle terk ettiği biliniyordu. Ayrıca Rusya Büyükelçiliği'nin baş mütercimi olan ve İttihatçılara inatla karşı duran Andrey Mandel'in de hadisede parmağı olduğu dedikoduların konusuydu. Fakat en ikna edici delil, Kavaklı Mustafa'nın bir Rus gemisinde yakalanması oldu. Suikasttan hemen sonra Rusya'ya kaçtığına inanılıyordu. Osmanlı makamları Kavaklı Mustafa'nın ve suikast şüphelilerinden teğmen Şakir Niyazi'nin bir Rus gemisinde Odessa ile Mısır arasında seyahat ettiği bilgisine ulaştı. 23 Kasım 1913'te gemi İstanbul'a demirlediğinde Osmanlılar harekete geçtiler. İstanbul Muhafızı Cemal Bey ve Dahiliye Nazırı Talat Bey'in emri ile pek çok polis memuru gemiye çıktı. Kavaklı Mustafa'yı Osmanlı mülkü dışında oldukları uyarısına aldırmayarak tutukladılar. Rusya Büyükelçisi Girs, Kavaklı Mustafa'nın bir Rus gemisinden zor kullanılarak çıkarıldığını öğrendiğinde hemen Bab-ı Ali'ye protestosunu iletti ve tutuklunun iadesini istedi. Talebi beyhudeydi. Acil meseleler Talat Beyin İstanbul'dan ayrılarak Edirne'ye gitmesini gerektirmişti ve bu esnada Kavaklı Mustafa boğularak öldürüldü. Girs günlerce protestolarını ilettikten sonra vazgeçti. Rusya büyükelçisini teselli etmek için İstanbul Muhafızı Beyrut'a tayin edildi./ Diğer taraftan Şakir Niyazi gemiden kılık değiştirerek kaçmayı başardı ve Odessa'ya sığındı; daha sonra Rus ordusunda hizmet etme teklifi aldı. İTF onun yeterince büyük bir tehdit olduğunu düşünerek biri Türk diğeri Ermeni olan iki ajanını faaliyetlerini gözlemek için Rusların liman şehrine gönderdi. Rusların Mahmut Şevket Paşa suikastına ne düzeyde dahil oldukları bilinmemektedir. Fakat İttihatçıların şüphelenmek için iyi sebepleri vardı. Rusların Hürriyet ve İtilaf'ı tercih ettiği biliniyordu, Mahmut Şevket Paşa suikastı şüphelileriyle bağlantıları vardı ve İttihatçıları devirmek için Odessa ve Batum'da faaliyet yürüten komploculara yardım ediyordu./... Osmanlı askeri istihbaratı 1911'de Ermeni askerlerinin Rus Kafkas Ordusu'nun zayıf halkası olduğunu keşfetti... Ayrıca Osmanlı anayasal rejimi Kafkasya'daki Ermeni çevrelerinde sempati topluyordu." "Osmanlılar... Taşnak militanlarına silah, para ve hukuk himaye desteği sağladılar." (Reynolds, s. 102-104)
*
Osmanlı’nın savaşa neden katıldığı konusundaki şu anlatım ise bence hiç ikna edici görünmemektedir:
"Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak: İmparatorluklar Savaşa Giriyor/... 3 Ağustos itibariyle savaş bütün Avrupa'ya yayılmıştı. Bezdirici Şark Meselesi, Osmanlıları... Avrupa'nın peşine takılmaya itti... büyük bir yıkımın içine sürükledi." "Anahtar soru hangi tarafa katılmak gerektiğiydi. Almanya yükselen bir güçtü ve jeopolitik açıdan da uygundu." "Osmanlı hükümeti ortak bir kararda birleşemedi; çoğu mensupları henüz kararsızdı./ Enver, hükümetin büyük kısmına haber vermeden Almanlarla ittifak için çalışmalara başlamıştı. Osmanlıların destekten ziyade yük olacağını söyleyen Alman üst düzey yetkilileri, başlangıçta bu fikri kabul etmediler. Enver... Osmanlılar için tarafsızlık diye bir seçeneğin olmayacağı karşılığını verdi... Almanya, dost bir Osmanlı ile düşman bir Osmanlı arasında seçim yapmalıydı./ Rusya ile savaşın kaçınılmazlığı, Almanları tekrar düşünmeye itti... 2 Ağustos 1914'te gizli bir ittifak antlaşması imzaladı... Maliye Bakanı Cavid Bey şiddetle karşı çıktı". "Antlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra Enver, Girs'e işbirliği düşüncesini iletti... ayrıca Osmanlı-Rus anlaşmasının Kafkasya'daki Müslümanlar ve Ermenilerin isyan edeceği endişesini ortadan kaldıracağını ve her iki imparatorluğun huzurunu sağlayacağını vaat etti." "Churchill... iki savaş gemisine el koyarak Osmanlıların İtilaf Devletleri'ne katılma şansını -eğer mevcut idiyse de- yok etti." (Reynolds, s. 111-115)
*
Şu anlatımlardaki ifadeler açıklayıcı olmaktan çok sorunlu nitelikte değil midir?
*“Jön Türk Devrimi'ni tetikleyen... İngiltere kralı ile Rus çarının 1908 Haziran'ında... Reval (bugünkü Tallinn) limanında buluşması oldu." "İttihatçılar… Türkçülüğü ancak amaçlarına hizmet ettiği sürece sahipleniyorlardı./... Devlet adına şiddet uygulamak alışkın oldukları meşru bir eylem, hatta bir zorunluluktu. Gizli görevlerde geliştirdikleri disiplin... devlete paralel bir örgütlenme sağlıyordu." (Reynolds, s. 25-27)
*“Osmanlı ordusu 12 Şubat'ta... Rusya'ya karşı tekrar başlayan Alman taarruzuyla eşgüdümlü olarak, Kafkasya'da ilerleyişe geçti... Vehip Paşa, 1917 boyunca Üçüncü Ordu'nun insan gücünü toparlamıştı... Irak, İran ve Filistin cepheleri için gelen talepleri savuşturmayı başardı. 23 Ocak'ta Enver'den taarruza hazırlanmak üzere emir aldı." (Reynolds, s. 204, 205)
*“Osmanlıların hızlı ilerleyişinin bir başka sebebi de açlıktı. Karabekir birliklerini ancak Rus erzak depolarını ele geçirerek doyurabilirdi... Erzak sıkıntısı, Vehip'in... emrine karşı gelen Karabekir'in 11 Mart'ta Erzurum'a saldırmasına yol açtı. Meşhur Antranik (Ozanyan) Paşa komutasındaki Ermeni kuvvetleri şehri savaşmadan terk edince kumar sonuç verdi. Erzurum'daki büyük erzak ve silah yığınağı, sefilane tedarikli Osmanlıların merakını uyandırmıştı... Böylesine bol erzak keşfedilmesi, Kafkasya'nın daha da derinlerine ilerlemek için Enver'e ilham verdi." (Reynolds, 206-215)
*
İlke denilerek yapılanın güç siyaseti olduğunu şu ifadelerde açıkça görebilmek mümkün değil mi?
“Osmanlılar… Kars, Ardahan ve Batum'u devletlerine geri almak için uğraşıyorlardı. Brest-Litovsk... bölge halkına kendi kaderini tayin hakkı tanıyarak Rusya'yı bütün kuvvetlerini buradan çekmek... zorunda bırakmıştı.../ Halk oylamasının sonucu Ağutos'ta duyuruldu... Üç vilayetin... 87.263 oyun 85.129'u vilayetlerin katılmasına "evet" derken 441'i "hayır" demiş.” (Reynolds, s. 249-255)
Bu vilayetlerden kendi kaderini tayin etsinler diyerek güçlerini çeken Lenin liderliğindeki Bolşevikler kendi kaderi için o vilayetlerden çok daha fazla bedel ödeyip kendi kaderini kendisi tayin etmek için ısrarcı olan Çeçenler söz konusu olduğunda kendi ilkesini tamamen yok saymakta sakınca görmemiştir.
"Boşevikler ulusların kendi kaderini tayin ilkesini... ilan ettikten sonra, ABD Başkanı Wodrow Wilson Bolşevikliğin önünü kesmek amacıyla, aynı ilkeyi kucaklamış ve böylelikle bu düstur, savaş sonrası dünyanın temel unsurlarından biri olmuştu." "Güçlü olanlar, işlerine geldiği vakit... savundular; işlerine gelmeyince de göz ardı ettiler." (Reynolds, s. 263-270)
*
Şu iki ifade birbiriyle çelişen nitelikte değil midir?
*"1877-78 Savaşı, 750.000 kadar Balkanlı Müslüman'ın ölümü veya sınır dışı edilmesi ile sonuçlanmıştı." (Reynolds, s. 11-19)
*"1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Bulgaristan'da çeyrek milyon Müslüman hayatını kaybederken, bir milyon kadarı da mülteci konumuna düştü." (Reynolds, s. 28-31)
*
Kitaptan bazı notlar:
"Tehcir esnasında yaşanan katliam ve zulümler İtilaf Devletleri'ni 24 Mayıs 1915'te Osmanlı devletini suçlayan bir nota yayımlamaya itti. Rus hukukçular tarafından geliştirilmiş "insanlık ve medeniyete karşı suçlar" kavramı ile yazılan bu nota, Osmanlı hükümet mensupları ile onların emirlerini yerine getirenlerin sorumlu tutulacakları sözünü veriyordu./... 1914 baharında... Osmanlılar, Ege kıyılarındaki... Rumları sürdüler... sefir Girs, Sazanov'a Rumların "temizlenmesinin"... kan dökülmesine değil uzlaşmaya sebep olacağını söyledi." (Reynolds, s. 154)
"Alman olan Auguste Bernau, 1916'da Fırat Nehri boyunca seyahat ederken gördüklerini anlatmaya, "Karşılaştığım sahne akla gelen her türlü dehşetin ötesindeydi," diyerek başlar: "Açlık, mahrumiyet, dizanteri ve tifüs" kurbanı 200-300 kişiden oluşmuş ceset tepeleri ve "nehir kıyısında birazcık ot bulup açlıklarını bastırmak için dolaşan" sefalet içindeki kadın ve çocuk toplulukları (erkekler daha önceden katledilmişti.) Sağ kalanlar kitlesel tecavüz ve nehirde boğulan çocuklardan bahsediyorlardı." "Deyrü'l-Zor'un pek çoğu için nihai varış noktası olarak seçilmesi de eklenecektir; burasının hiç de misafirperver bir yer olmadığını Talat biliyordu. Bu durumda amaç Ermeni toplumunu yok etmek değise de... mahvetmekti." "Kısacası, devleti korumak için İttihatçıların imparatorluğu yıkması gerekiyordu./ İttihatçılar... bir tek ilkeyi takip ettiler: Devletlerini koruma kararlılığı." (Reynolds, s. 158, 159)
"Van, Erzurum ve Bitlis vilayetlerinde Müslüman nüfusun yüzde 40'ı, 1914-1921 yılları arasında yok olup gitmişti... yarısının 1914-1918 arasında öldüğünü kabul etmek akla uygundur. Bu şok edici bir ölüm oranıdır... Ermeni papaz Kirkor Balakyan, "Rus ordusu ve Ermeni gönüllü birliklerinden kaçan yüz binlerce Müslüman'dan geriye kalmış" on binlerce Türk ve Kürt ile karşılaşmıştı, şöyle diyordu:" "Açlık ve hastalıklarla kırılan Müslümanlar, yaklaşmakta olan kışta öleceklerdi... binlerce Türk ve Kürt muhacirle karşılaştım. Açlıktan iskelete dönmüş, yaşayan ölü gibiydiler... Bunlarla Deyrü'l-Zor çöllerine sürülen Ermeniler arasında bir fark görünmüyordu."/... titiz çalışmalar Ermeni ölümlerin sayısını, savaş öncesindeki 1,5 milyonluk Ermeni nüfusunun yüzde 43'üne tekabül eden 664.000 kişi olarak vermektedir. Diğer bazıları... 800.000 olarak tahmin eder... sayıyı bir milyona kadar çıkaranlar da vardır. Süryanilerin kayıpları da oranca farklı değildi. Kesin sayı asla bilinemeyecektir... iki halk mutlak surette helak olmuştu./ Rusya'nın Anadolu halkına yönelik siyaseti... değişiyordu... Anadolu... zor bir yerdi... hastalıklar ve açlık toplumu kırıp geçiriyordu. Mülteciler, firari çeteleri ve göçebeler sığınak ve yiyecek bulabilmek için umutsuzca dolaşıyorlardı." "Çarlık yetkilileri Aralık 1914'te, "yüzyılların kinini kusan Ermeni birliklerinin barışsever Müslüman nüfusun evlerini yağmalamak ve yıkmaktan başka bir şey yapmadığından" şikayet ediyorlardı." "Rus ordu komutanlığı 1915 yazında yeni Ermeni alaylarının oluşturulmasını veto etti ve dışarıdan gelen Ermenilerin gönüllü olmalarını engellemeye çalıştı. Ardından alaylar Aralık'ta hepten lağvedildiler ve istekli Ermeniler düzenli orduya alındılar; bilinmeyen sayıda gönüllü ise idam edildi". "Ermeni ayrılıkçılığı 1915 ortasında tekrar Rus siyasetinin korkuları arasına girmişti... gönüllü Ermeni alaylarını... kendilerine karşı da dönebilecek iki tarafı keskin bir kılıç gibi görmeye başladılar." "Gadjemukov... Ermenileri suçluyordu... Ermeni çetelerin... gerçekleştirdikleri yağmalar, Kürtler ve diğer Müslümanların husumetini artırıyordu. Van'daki Müslümanları ayrım yapmadan katleden "Anadolu Ermenileri, milletlerinin barbarca yok edilişi için işareti bizzat vermişlerdi."... Van'ın hatırası "Ermenilerin eline düşme korkusuyla" Müslümanların Rus silahlı kuvvetlerine direncini artırmıştır.../ Kürtlere zulmeden sadece Ermeniler değildi; Kazaklar da şiddetli tavırlarıyla şöhret bulmuşlardı.../ Bu husumet ve güvensizlik şüphesiz Rusların Kürtleri seferber edebilmesini geciktirdi.../ Ermeniler... eşit muamele olarak ilan edilen Rus siyasetini... Ermenileri haklarından mahrum kılmak için düzenlenmiş riyakar bir hile olarak gördüler. Ruslar Van'ı ele geçirdikten sonra... Manukyan'ı şehre vali olarak atadılar. Manukyan, Kürt aşiretlerinin Van'a dönmelerine izin veren Haziran 1915 tarihli Rus kararını derhal kınadı." "Gadjemukov'a göre Ermeniler her yöntemi kullanarak Rus hakimiyetinin altını oyuyorlar". "Pontus Rumları ile Ruslar arasındaki ilişkilerin de altında benzeri bir sadakatsizlik... uzanıyordu. Yetenekli imparatorluk idarecileri olan Ruslar, sınır boylarındaki nüfusun sadakatini hiçbir zaman mutlak görmediler... Osmanlılar... Rumca yayın yapan... gazetelerinin editörlerine... para ödüyorlaardı." "Hrisantos... Rusların şüphesini çekiyordu... Rus ordusu onun Enver Paşa ile kişisel irtibatından haberdardı." "1918'de Trabzon'a yaklaşması sırasında Vehip Paşa, Hrisantos'u şehrin geçici yönetiminin başı ilan etti." "1917 yaz mevsiminde Samsun civarındaki Osmanlı karşıtı gerilla hareketini soruşturan... Ahmet İzzet Paşa, bu hadiselerin Pontus Rum milliyetçiliğinden kaynaklanmayan sıradan eşkiyalık faaliyetleri olduğunu ve pek çok Gürcü ile Müslüman'ı ihtiva ettiğini bildirdi. Bir Rum çetecibaşı... "Rusların bizi istilası Rumluğun mahvı demek olur," diyordu." "Osmanlı-Rus sınır boylarında... inceleyen İngiliz muhabir... Price... "sivil halka yönelik savaş suçları tek bir tarafın üzerine yıkılamaz," sonucuna ulaşmıştı." (Reynolds, s. 160-171)
***
Kitaptan diğer bazı notlar:
"Giriş" "İttihatçılar imparatorluklarını dirilişe değil kıyamete götürmüşlerdi." (Reynolds, s. 1, 3)
"1908'in ümitleriyle 1918'in sonuçları arasındaki keskin farkı neyin açıklayacağı sorusuna doğrudan ve ortak bir cevap verilir: Uzlaşmaz milliyetçiliklerin çatışması./ Kurucu bir kavram olarak milliyetçilik, Rus tarih yazımında... baskın değildir." "Pipes'in Bolşevik komünizmini yerel milliyetçiliklerle çatıştırmasına anlamlı bir cevap veren Terry Martin, Bolşeviklerin milliyetçiliği bastırmaktan ziyade nasıl işbirliği yaptıklarını ele alarak etnik kimlik meselesini Sovyetler Birliği'nin kökenleri alanına geri taşıdı." (Reynolds, s. 4, 5)
"Tilly'nin ortaya koyduğu gibi savaş devleti, devlet de savaşı üretir./ Devletin kökeninin çoklu aktörler arasındaki şiddetli rekabet sürecinde bulunması, birçok önemli sonucu da beraberinde getirir... devletler özerk... değil", "tek başlarına ve hatta başat olarak bile var olamazlar", "devletlerarası sistemin anarşik doğası devlet seçkinlerini gözlerini dışarı çevirmeye zorlar. Devletler topluluğunun üzerinde, bir kanun dayatacak... yüksek bir hakim güç yoktur. Devletler... sadece kendi imkanlarına bel bağlarlar... devletlerarası rekabet anarşinin sultasındadır... Dış tehditler iç reformlar için genellikle başlıca itici güç olurlar." "1876 ile 1915 arasında dünya yüzeyinin tam olarak dörtte biri el değiştirdi." (Reynolds, s. 6-8)
"Milliyetçilik... 20. yüzyılla birlikte... küresel düzenin temel ilkesi olmuştur... Avrupa'da doğdu... "İmparatorluk" kelimesi 20. yüzyılda neredeyse evrensel bir kınama sözcüğü haline gelmişti." (Reynolds, s. 9)
"Bu süreç, Napolyon'un zaferlerinin komşu devletleri... uygun kitlesel seferberlik orduları kurmak zorunda bıraktığı Fransız Devrimi esnasında kendini gösterdi", "ikinci rota, fikirlerin yayılışıydı... Milliyetçilik kitle siyaseti ile teknolojik gelişimin kesiştiği noktada bulunmaktadır ve bu iki olgu, Avrupa toplumlarına üstün bir güç bahşetmiştir... seçkinler milli bilincin gelişimini bilimsel ilerleme ve modernleşmenin zorunlu bir şartı olarak görmeye başladılar", "ulus-devletin ilerlediği üçüncü yolu hazırladı... insanlık için uygun olan düzenin milletler düzeni olduğunu ilan etti. Küresel sistem için bir şablon ortaya çıkardı." "Balkanlar, Batı Avrupa'nın yükselişini... ilk hisseden yerler arasındaydı... esas belirleyici, devletlerarası rekabetle bağlantılı işleyen süreç olacaktı." "Küresel düzen... nüfus siyasetine döndü." "Devletin sınırları... etnik yapıya göre belirlenmeliydi." "1821'de Yunanistan'daki isyancılar... Avrupa'yı büyülemişti. Sultana sadık Mısır askerleri isyanı bastırmayı başardılar; ta ki İngilizler, Fransızlar ve Ruslar 1827'de müdahale edene kadar. 1830 tarihli Londra Protokolü bağımsız bir Yunan devletinin kurulmasını sağlıyor ve" "egemenliğin belli bir insan topluluğuyla ilişkilendirilmesinin ilk örneğini veriyordu". "Avrupalı güçler... hoşnutsuzlukları körüklediler ve işlerine yarayacağı zaman kullandılar... hoşnutsuzluk gerçekti... ulus-devletlerin kuruluşunun... dış kaynaklara dayandığı görülmektedir./ 1878'deki Berlin Kongresi milliyetçi fikirlerin... etkisini somut bir şekilde gözler önüne serdi. Kongrenin amacı "Şark Meselesi"ni, yani... Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalama sorununu çözmekti... Rus kazançlarının çok fazla ve tehdit edici boyutta olduğuna karar veren Britanya ve Almanya, Avusturya-Macaristan'ı da yanına alarak, Rusya'yı Berlin'de yeni bir barış görüşmesi yapmaya zorladılar", "kongre, etnik kökeni insan kimliğinin belirgin siyasi iddialar taşıyan bir parçası haline getirdi... rekabetlerini tanzim etmeye yarayan... bir ilke olarak ortaya çıktı. Örneğin... Britanyalı diplomatlar... önce Lazların bağımsızlık hakkını koruma işini üstlenerek bilerek hileye başvurdular (ve sonra vazgeçtiler)." "Berlin... milletlerin çoğaldığı bir çağı açtı... etnik köken... anahtar bir kategori oldu." "Berlin Antlaşması'nın 61. maddesine göre Osmanlı... Ermenileri Kürt ve Çerkez komşularının talanlarına karşı emniyete almak üzere... idari reformlar yapmaya mecburdu.../ 61. maddenin tarihi etkisi... bu topluluk adına dış güçlere müdahale hakkı vermesidir... Ermenilerin çoğunluğu... zar zor geçinebilen insanlardı... Ermeniler sefaletlerinde yalnız değillerdi. Kürt köylüler de aynı sefil şartları paylaştıkları... gibi, anlaşmada yağmacı diye tarif edilen Çerkezlerin de büyük kısmı Rusya tarafından Kafkasya'daki topraklarından silah zoruyla sürülmüş beş parasız göçmenlerdi. Ancak 61. madde... etnik kökeni kabul ediyordu... bölgeler daha da istikrarsızlaştı./... Aslında 61. maddenin arkasındaki esas niyet, Ermenilerin durumunu iyileştirmekten çok Rusya'nın meseleye ayrıcalıklı bir konumdan müdahil olmasına fırsat vermemekti. Ermeni meselesinin "uluslararasılaştırılması" Ermenilerin çıkarlarını su götürmeyecek şekilde geri plana attı... "herkesin işi olan şey şimdi hiç kimsenin işi değil"di... iki imparatorluğun ihtilaflı sınırları boyunca dağılmışlardı... arzuları, bölgesel hakimiyet mücadelesinde bir silah haline gelmeye mahkum edilmişti./... 1877-78 Savaşı, 750.000 kadar Balkanlı Müslüman'nın ölümü veya sınır dışı edilmesi ile sonuçlanmıştı.../ Berlin'de benimsenen ilkeler, Osmanlı... için ölüm çanı oldu... dış müdahalelere geçerlilik kazandırdı", "çelişki... açık seçikti... Avrupa imparatorluklarının meşruiyetinin altını içeriden oyuyordu... Rus, İngiliz ve Fransız... idarecileri bir Pan-İslamist kıyamdan... korku duyarken, aynı sebeplere dayanan Alman strateji uzmanları rakip imparatorlukları çökertecek topyekun bir İslami cihat ateşleme hülyalarına dalıyorlardı." (Reynolds, s. 11-19)
"Dördüncü bölüm... iddiası Osmanlıların savaşının... güvenlik uğruna üzerinde düşünülerek girişilen bir kumar olduğudur. Savaşa girmek... huzur dönemi elde etme yolu olarak görüldü. Bu bölüm... Rusya Müslümanlarını savaşa kışkırtma çabalarını da tartışmaya açıyor.../ Altıncı bölümde Osmanlıların Rusya ve Kafkasya siyasetinin gelişimi... inceleniyor... Kafkasya'da 1914 sınırlarına yeniden ulaşma hedefi... Ruslar eski güçlerine kavuşmadan Kafkasya'da birkaç tane tampon devlet kurma niyetine dönüştü. Yedinci bölüm... Kuzey Kafkasya ile kurdukları diplomatik ilişkilere ayrıldı.../ Sekizinci bölüm, Azerbaycan ve Dağıstan'daki Osmanlı ilerleyişini ele almaktadır. Bölüm etnik-dini bağlılıkların değil jeopolitik zorunlulukların Osmanlı stratejik davranışlarını belirlemeye nasıl devam ettiğini ortaya koymaktadır. Rusya'nın gelecekte tekrar eski gücüne kavuşmasına karşı bir güvence olarak bağımsız Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'nın kurulması zorunluluğu Bakü üzerindeki iddiaların temel dayanağı olduğu kadar, Osmanlı ilerleyişini tetikleyen başka zorunluluklar da vardı. 1918 yazında Osmanlılar müttefikleri Almanları da imparatorluklarının hayatiyeti açısından Büyük Britanya kadar tehdit olarak görmeye başladılar... anlaşmanın yakın olduğuna inandıklarından bölgedeki geçici avantajlarını savaş sonrası düzende kalıcı kazançlara dönüştürmek maksadıyla Osmanlılar Rusya, Almanya ve Britanya etkisini en alt düzeyde tutmak için Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'da uluslararası camianın tanıdığı devletlerin kurulmasını sağlamaya çalışıyorlardı." (Reynolds, s. 21-23)
"Anarşi ve Rekabetin Yüksek Siyaseti/ Jön Türk Devrimi'ni tetikleyen... İngiltere kralı ile Rus çarının 1908 Haziran'ında... Reval (bugünkü Tallinn) limanında buluşması oldu... Devleti yıkmak değil korumak arzusu isyancıları harekete geçirmişti." "İttihatçıların asıl gayesi... imparatorluğu ve devleti korumaktı. Türkçülüğü ancak amaçlarına hizmet ettiği sürece sahipleniyorlardı./... Devlet adına şiddet uygulamak alışkın oldukları meşru bir eylem, hatta bir zorunluluktu. Gizli görevlerde geliştirdikleri disiplin... devlete paralel bir örgütlenme sağlıyordu./... Avrupa... görülmemiş dengesizliklere yol açıyordu", "iç siyasette... toplumları... bir arada tutma... Merkezin isteklerini çevreye dayatması, çevrenin de dış güçlerle işbirliğine gitmesine yol açabilirdi." (Reynolds, s. 25-27)
"Jeopolitiğin Kitlesel Sefaleti/... parçalanma... toplumlar için ölüm, acı ve sefalet demekti. Osmanlıların Balkanlar'daki, Kafkasya'daki ve Kırım'daki toprak kayıplarına Müslümanların kitlesel göçü, sınır dışı edilmesi ve etnik temizliğe maruz kalması eşlik ediyordu. 1864'te Rusya'nın Kuzey Kafkasya'nın ilhakını tamamlamasıyla Osmanlı topraklarına yüz binlerce Müslüman sığındı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Bulgaristan'da çeyrek milyon Müslüman hayatını kaybederken, bir milyon kadarı da mülteci konumuna düştü. 1912'den sonra da Balkanlar'da büyük kayıplar verilmeye devam edildi", "devletlerarası sistem çok kutupluydu... en tehlikeli düşman Ruslardı... Britanya ve Fransa... da... Osmanlıların zararına hareket ediyorlardı... İtalya da... bir sorun kaynağıydı./ Geriye bir tek Almanya kalıyordu... pek çok etkili Alman... Pan-İslamizm'in rakip Rus, İngiliz ve Fransız imparatorluklarını yıkacak devrimci bir güç potansiyeline sahip olduğunu düşünüyordu." "Doğu Anadolu'daki aşiret reisleri... Haklı olarak, Abdülhamit'in idaresi altında elde ettikleri ayrıcalıkları kaybedecekleri korkusuna kapılmışlardı. Aralarından pek çoğu... Rusya'dan medet umdu... İttihatçılar, Osmanlı idaresini meclisi olan bir meşrutiyetten Enver-Cemal-Talat troykasının diktatörlüğüne dönüştürdüler./ Rus İmparatorluğu... yükselen bir endüstri gücüydü... Bununla birlikte... anarşi ve rekabet dolu bir çevreyi paylaşıyordu... Osmanlı'nın zayıflığı bile Rusya için büyük bir lütuf değildi." (Reynolds, s. 28-31)
"Rusya... Çarlık rejiminin saygınlığını tamir edecek "kısa ve muzaffer" bir savaş fırsatının kokusunu aldı... Osmanlı İmparatorluğu'nu Britanya ile paylaşma ihtimalini yaratacak bir savaşı ortaya attı... başaramadı ancak... Boğazlar'ı ele geçirme planı gündeme geldi. Fakat... Stolıpin... savaş çığırtkanlığına son verdi", "Çarıkov'un İstanbul'a elçi atanmasını sağladı... açıkladığı üzere yakınlaşma siyaseti, "temel amacımıza hizmet etmek içindir: Türkiye'yi bizim için uygunsuz bir dönemde parçalanmaktan korumak." Osmanlı'nın çöküşü beklenen bir şeydi fakat... ertelenmeliydi." (Reynolds, s. 32-34)
"Balkanlar'daki son Osmanlı topraklarına göz koyan Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ, 1912'de bir ittifaklar ağı kurarak hedeflerine yöneldiler." (Reynolds, s. 38)
"Balkan Savaşları, Avrupa'nın "hasta adamının" ölümünün an meselesi olduğu mesajını vermişti. Rusya'nın meselesi Osmanlı... en azından 1917'ye kadar ayakta tutmaktı." (Reynolds, s. 41)
"İttihatçıların barışa yanaşmaması Sırbistan, Yunanistan ve Romanya'nın 1913 yazında üç taraftan Bulgaristan'a saldırmasıyla ödüllendirilmiş oldu." "İmparatorluk, Eylül 1911 ile Eylül 1913 arasında topraklarının üçte birinden fazlasını ve nüfusunun beşte birinden fazlasını kaybetti... Etnik temizlikten kaçan yüz binlerce Müslüman muhacir... umutsuz, öfkeli ve kalabalık bir insan topluluğunun akışı, imparatorluk siyasetine tehlikeli bir Hıristiyan düşmanlığı zerk etti." "İttihatçılar... akıllarını kaybetmediler... Eyül'de Bulgar meslektaşlarıyla buluştular ve neredeyse neşeli denebilecek bir dostluk ortamında barış antlaşmasını imzaladılar. Uzlaşmanın sebebi ise çok açıktı: Bölgesel güç dengesindeki kayma, İstanbul ve Sofya'ya ortak düşmanlar kazandırmıştı. Zaten her ikisi de resmi bir ittifakı düşünmekteydi./... İttihatçıların Balkan Savaşları'ndan çıkardıkları derslerden biri de nüfusunun çoğunluğu Hıristiyan olan bu toprakların bütünüyle elden çıktığıydı. Elde Anadolu ve Arap toprakları kalmıştı. Arap bölgeleri de tehlike arz ediyordu... Anadolu muhtemelen son kale olacaktı", "esas mesele... başka bir saldırı gelip gelmeyeceği değil bunun ne zaman yaşanacağı idi... dış desteğe ihtiyaç duyuyordu... en mantıklı müttefik seçeneği Almanya idi... Boğazlar'ı koruyan kolordunun Liman von Sanders'in komutası altına girdiği ilan edilince bir skandal patlak verdi. Boğazlar'ın Alman hakimiyetine girmesi St. Petersburg'un kabul edemeyeceği bir şeydi... Londra ile Paris... protestolarını ilettikten sonra Osmanlılar ve Almanlar... Sanders'i salt bir kolordu komutanı olmaktan çıkaran müşir (orgeneral) rütbesine yükselterek sorunu dahiyane bir şekilde çözdüler./ Fakat... Rus kaygılarını gidermedi", "altı vilayette (Vilayet-i Sitte) bir reform programı... 1913'teki temel anlaşmazlık meselesiydi." "Mart ayında... bir "Türk-Rus Komitesi" kuruldu." "Osmanlı sultanlarının eskiden kendi toprakları olan Kırım'da istirahate çekilen çarlara karşılama heyetleri göndermeleri, Sultan Abdülaziz'in saltanatında başlatılan bir adetti.../ Talat Paşa... 10 Mayıs'ta Livadiya'ya vardı. Çar, Rusya'nın güçlü ve bağımsız bir Osmanlı istediğini ifade etti... Osmanlı'nın Almanya'ya olan bağımlılığını asla kabul edemeyeceğini bildirdi. Talat... Osmanlıların çaresiz kalarak teknik yardım için Almanlara başvurduğunu bildirdi.../ Osmanlı heyetinin ayrılacağı gün Ruslar, sultanın yatında yemeğe davet edildiler. Sazanov'un hatıratına göre, yemekten sonra Talat onun kulağına eğilerek bir antlaşma teklif etti. Teklif onu öyle şok etti ki... neredeyse yere düşecekti... Talat'ın... anlattıkları... daha inandırıcıdır... Boğazlar'a dair bir görüşmede bu teklifi sunan Talat, Boğazlar meselesinde çözümün buraların Osmanlı elinde kalmasında yattığını söyledi... Talat sorunun çözümü için bir ittifakın söz konusu edilebileceğini söylediğinde Sazanov'un tek yaptığı gülümsemek oldu./ Nihayetinde Livadiya girişiminden bir sonuç alınamadı... Talat Rusya ile ittifakın yararlı olacağını defalarca belirtti." "Düvel-i Muazzama, Osmanlı... ile ittifaka nispeten çok az değer verdi". (Reynolds, s. 42-50)
"Anadolu'da Sıkıntılar: İmparatorluklardaki Asayişsizlik ve Sınır Siyasetinin Dönüşümü" (Reynolds, s. 51)
"Dış baskılar İstanbul'u Ermenileri destekleme yönünde zorlarken, iç siyasi hesaplar Kürtlerin gönlünün alınmasını gerektiriyordu./ Osmanlı'nın zafiyeti Rusya için de bir ikileme yol açtı... Osmanlı Kürtleri arasından... işbirlikçiler devşirmeye başladı.../ Anadolu ve Kafkas sınırlarının sakinleri asla bu emperyal sahnenin pasif seyircileri olmadılar". "Osmanlı... Müslüman halkın etnik dağılımına ilişkin bilgiler çok daha muğlaktır... Averyanov 1912'de Anadolu'daki Kürtleri 1.740.000 olarak belirledi." (Reynolds, s. 52-54)
"Hamidiye zabitleri... yeni iktidarlarını ve silahlarını yağma, soygun ve çoğunlukla Ermenilerden fakat bazen de başkalarından toprak gaspetmekte kullandılar." (Reynolds, s. 56)
"Yerleşik Kürtler de ağalarına haraç veriyordu. Kürt olmayanlar gibi onlar da toprak sahibi sınıflar tarafından sömürülüyor ve göçebe soydaşlarıyla Çerkezlerin yağmalarına maruz kalıyorlardı." "Berlin Antlaşması... Kürtler arasında korkuya yol açtı... Ermeniler... topraklarına hakim olabilirlerdi." "Ubeydullah'ın isyanı... Kürt milli bilincindeki bir yükselişten kaynaklanmıyordu." "Taşnaklar... terörizme başvurdular... intikam saldırıları en çok uygulanan yoldu." "Rusya... müdahale planlarını sulandırıyordu." (Reynolds, s. 58-60)
"Kürt isyanının ne derece destekleneceğine dair Rus yetkilileri arasında fikir ayrılıkları vardı." (Reynolds, s. 66)
"Abdürrezzak... en üst düzey Rus desteği elde etti... Cihandani Cemiyeti'ni (Havar) kurdu. Hoy'daki Rus konsolosu cemiyeti himayesine aldı." "Abdürrezzak gibi Simko da Rusya'nın Kürt meselesine dahil olmasını istiyordu... Tiflis'e bir ziyaret... olumlu bir etki yaptı." "İlk Rus-Kürt okulu Kasım 1913'te Hoy'da açıldı... Kürtleri... dönüştürerek Rusya'nın bölgedeki hakimiyetini güçlendirmeye yarayacaktı". (Reynolds, s. 72-75)
"Zafiyetin Tasavvuru: Müslümanların, Devrimcilerin ve Mültecilerin Yönetimi/... Osmanlı, Rusya içinde yıkıcı faaliyetlerde bulunmak... için yeterli imkan ve kaynaklara sahip değildi." (Reynolds, s. 86)
"İTF... Ruslara karşı savaşta müttefik seçme konusunda oldukça geniş mezhepliydi", "1908'de... altı ay sonra, Osmanlılar Rusya'daki konsolosluk ağlarının istihbarat görevini genişletmek amacıyla harekete geçti", "Güney Kafkasya'da tümüyle gayri resmi gizli istihbarat birimleri oluşturdu.../ Kuzey Kafkasya'da az sayıda Osmanlı Çerkezi ( bu isim... Kuzey Kafkasya'nın bütün yerli halkını ifade ediyordu) Osmanlı propagandasına aktif bir şekilde katılıyordu... Seyyar vaizler Kafkasya'ya sızarak... telkinlerde bulunuyordu.../ Osmanlılar diplomasiyi ve istihbaratı dış ilişkilerde... içteki zaafları gidermek amacıyla dışarıdan bir güç aktarımı şeklinde kullanıyorlar... İttihatçılar, Osmanlı sınırları dışındaki Müslümanlardan bir savaş gemisi alımı için mali destek talep ettiler. 1910'da... büyük bir başarı elde etti. Bu tür kaynak bulma seferleri 1914'e kadar devam etti.../ Osmanlı'nın Rusya Müslümanlarına ilgisi Rusya'nın Orta Asya kolonilerine kadar uzanıyordu", "kendilerini sadece kimliklere hitap etmekle sınırlamadılar." (Reynolds, s. 90-93)
"Osmanlı İmparatorluğu'na göçen Rusya Müslümanlarının faaliyetleri de, Çarlık memurlarının özel olarak ilgilendiği bir konuydu." (Reynolds, s. 95)
"Osmanlı İmparatorluğu'nda... muhacir durumdaki pek çok kişi kendi arzularıyla Rus İmparatorluğu'na geri dönmüştü." "Son olarak... yerel siyaset de Osmanlıların Rusya Müslümanlarını harekete geçirmesini engelledi... İttihatçılar, sivil toplum örgütlerini ayrılıkçı hareketlerin bir aracı haline gelmemeleri için sıkı bir şekilde kontrol ediyordu... irtibat ağları kurabilmelerine engel oldu./ Sürgündeki Rusya Müslümanlarının faaliyetlerinin... üzerinde denetim kurulması... Müslümanlar bu görevi gayri müslimlerden daha etkili bir şekilde yerine getirebilirdi... Çarlık rejimi casuslarını bunlar arasından seçti... biri Settar ismi ile geldi... büyükelçilik ona 300 kuruş aylık veriyordu. 1913 Kasımı'nda İstanbul polisi bu casusluğu... ortaya çıkardı." (Reynolds, s. 98, 99)
"İmparatorluğun Uygunsuz Müdahalesi: Mülteciler, Suçlular ve Dönekler" (Reynolds, s. 107)
"Kürtler gibi göçebeler başta olmak üzere sınır bölgesinde yaşayanlar için devlet sınırları somut engeller çıkaran talihsiz soyutlamalardı... Müslümanlar ve Hıristiyanlar kitleler halinde iki imparatorluk arasında mekik dokudu." "Bazı kaçaklar... Rus Konsolosluğu'na geri dönebilmek için başvuruyorlardı. Çoğu Rus kaçak Müslüman olup Osmanlı vatandaşlığına girdi. Osmanlı idaresi bu tür ihtidaları açıktan destekliyordu." "Osmanlılar faydalı olabilecek kaçakları özenle seçilmiş alanlara yerleştirmeye de önem verdiler." (Reynolds, s. 108, 110)
"Alman altınları... İlk parti altın 16 Ekim'de, ikincisi ise 21 Ekim'de geldi. Aynı gün Enver, savaş planlarını nihayete erdirmek için Alman subaylarla buluştu. Bu planlar neticesi Osmanlı donanmasına... Rus gemileri ile kıyı hedeflerine uyarıda bulunmaksızın saldırma emri verildi./ Küçük bir Osmanlı filosu 29 Ekim'de Karadeniz'e çıktı... hedefler topa tutularak hafif hasar verildi ancak siyasi etkisi çok büyük oldu. İttihatçı hükümet, cüretkar bir yalanla harekatı bir misilleme olarak kamuoyuna duyurdu." (Reynolds, s. 117, 118)
"Enver Paşa Teşkilat-ı Mahsusa'yı Kasım 1913'te kurmuştu... düşman cephe gerisinde isyanlar çıkarmak için kullanmayı düşünüyorlardı... Ağustos'ta Trabzon, Van ve Erzurum'da birlikler oluşturdular. Bahaeddin Şakir, Erzurum'daki Kafkas İhtilal Cemiyeti isimli birimin komutasını ele aldı. Cemiyet, Çerkezlerden çok sayıda adam toplamıştı... Kafkasya Müslümanlarını "Moskof" zalimlerine karşı isyan etmeye... çağırıyordu. Pek çok ajan... Kuzey Kafkasya'ya ve Azerbaycan'a yöneldi." (Reynolds, s. 125, 126)
"Almanlar, Pan-İslamizm çalışmaları merkezini 1916'da İstanbul'dan Berlin'e taşıdılar." (Reynolds, s. 127)
"Osmanlı... 1917 sonuna kadar stratejik savunmada kaldı. Bu dönemde Osmanlılar, bir fayda elde edemeseler bile, yurtdışındaki Müslümanlar arasında ihtilalci faaliyetleri desteklemekten vazgeçmediler. Yusuf Akçura... 1915'te bir araya gelerek "Rusya'da Sakin Müslüman Türk-Tatarların Hukukunu Müdafaa Cemiyeti" ni kurdular.../ Akçura, Haziran 1916'da Üçüncü Milel-i Mazlume Kongresi'ne katıldı... Lozan... şehrinde toplanan kongre... fırsat da sundu. Fakat kongre 27 Haziran'da başladığında Akçura ortada yoktu; Sofya'da... mahsur kalmış... üçüncü güne yetişti. Kazan Türkleri adına... Rus hükümetinin siyasetini eleştirdi." "Lozan'daki konuşmacılar sert söylevler verme özgürlüğüne sahiplerdi... Bunlar arasında... efsanevi Dağıstanlı Şeyh İmam Şamil'in direnişini tekrar canlandırma çağrısı yapan iki Kuzey Kafkasyalı da vardı." (Reynolds, s. 133-135)
"İstanbul'a gelen ayrılıkçı bir Gürcü grubu da vardı... Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte çalışmaya başladı." "Enver Paşa... lejyonun Gürcü değil, Osmanlı hedeflerine hizmet etmesi gerektiği talimatını verdi./ Gönüllü olan bazı lejyonerler zaman zaman Gürcistan içine gizli görevlere gönderildiler ancak Nisan 1917'de Osmanlılar lejyonu lağvetti. Bu kararın sebepleri bilinmiyor fakat muhtemelen birliğin idaresine dair Almanlar ile Osmanlılar arasındaki sürtüşmeden kaynaklanmıştı." (Reynolds, s. 136, 137)
"Savaş başından beri Osmanlılar arasında ihtilaf konusuydu; zaten Enver de bu yüzden savaşa giriş aşamasında hileye başvurmuştu... 1917 itibariyle İttihatçı hükümet o kadar gözden düşmüştü ki başkentteki binalarını korumak için Alman askerlerine bel bağlamak zorunda kaldı. Aslında Enver bir "barış darbesinden" o kadar çok korkuyordu ki böyle bir girişimi bastırmak için gizli bir silahlı kuvvet oluşturmuştu." "Almanya ile ittifak kararı... zafiyete karşı verilmiş akılcı bir tepkiydi. Güçlü, zengin ve uzak Almanya, can düşmanı Rusya'nın yanında... topraklarının... çoğuna da göz dikmiş İngiliz ve Fransızlara karşı en iyi karşı dengeyi sunabilirdi." (Reynolds, s. 142, 143)
"Anadolu'nun Milletlerin ve İmparatorlukların Parçalanması" (Reynolds, s. 145)
"Van'daki Ermeniler Nisan 1915'te ayaklanıp şehri ele geçirdiklerinde Osmanlıların korkuları gerçeğe dönüştü." (Reynolds, s. 151)
"Ermenilerin yok edilmesi... tek operasyon değildi. Daha ziyade, Müslüman Kürtler, Arnavutlar, Çerkezler ve diğerleri de dahil çok sayıda topluluğu aşiret ve oba bağlarından koparıp daha kolay asimile olsunlar diye küçük ve dağınık öbekler halinde iskan etmeyi esas alan yeni bir etnik homojenleştirme programının parçası olarak anlaşılmalıdır... Böylece, küresel düzenin tercih ettiği yuvarlak deliğe girsin diye Anadolu denilen o kare kesitli kazığı yontmaya girişeceklerdi." "Doğu Anadolu'daki nüfusun devlet güdümlü dönüşümü... muhacirleri bu bölgeye yerleştirerek... II. Abdülhamit idaresinde başlamıştı... Gökalp gibi İttihatçılar, Anadolu'yu etnik açıdan homojenleştirmenin gereği üzerinde düşünmeye savaştan önce başlamıştı". "Hıristiyan nüfusun sürgünü 1915 yazıyla birlikte tam yol ilerledi... Talat... Türk olmayan muhacirlerin uzun vadede dil ve kültür asimilasyonunu sağlayacak şekilde Türk nüfus içerisinde iskan edilmesini emretmişti. Alınan tedbirler arasında... muhacirlerin... Türk nüfusun yüzde 5-10'unu geçmemesi... bulunuyordu./... Ermeni varlığı... Düvel-i Muazzama'nın her zaman Osmanlı İmparatorluğu'na karşı kullandığı bir silahtı... İngiltere... Ermenileri tahrik etmiş ve Rusya'ya karşı tampon olacak bir bağımsız Ermeni devleti kurmak istemişti." (Reynolds, s. 155-157)
"Brest-Litovsk Antlaşması ve Kafkasya'nın Açılması" (Reynolds, s. 173)
"1917... II. Nikolay, 15 Mart'ta tahttan çekildi. Şubat Devrimi adıyla anılan bu olay, Rus İmparatorluğu'nu rayından çıkardı." "Rus Kafkas Ordusu'nun... dağılmasını izleseler bile Osmanlılar Anadolu'da hareketsiz kaldılar. Enver, Rusya'nın çürümesinden... Bağdat'ı kurtarmak hedefinde bir taarruz için faydalanmayı planlamıştı." "Lenin... 7 Kasım 1917'de... ülkeyi mutlak bir içsavaşa... soktu. Rusya'daki derinleşen kargaşa Osmanlıları rahatlattı." "18 Aralık'ta Erzincan'da, Osmanlı hükümeti ve Rus Kafkas Ordusu arasında ateşkes yapıldı." "1914'te Almanya, Kafkasya'da yapılacak sınır düzenlemelerine destek sözü vermişti." "Düvel-i Muazzama'nın dünya düzeni... Güçlü istediğini yapar ve zayıf da başına gelene katlanır... farklı bir düzen fikrini dile getiren bir yönetim Rusya'da iktidar olmuştu./ Osmanlılar bir taraftan da şüphelerini terk etmiyor... Kalıcı olsun veya olmasın Rusya'nın zafiyeti gerçekti ve Enver'in niyeti bu durumu değerlendirmekti." "General von Loslow, Enver Paşa'yı Rusya Müslümanlarını ayrılıkçılığa sevk edecek bir propaganda başlatması için ikna etmeye çalışıyordu." "Enver Kars, Ardahan ve Batum'un ilhakı için lobi faaliyeti yapacak bir "Kafkas Komitesi" kurulması emrini verdi", "komite, temsilcilik rolüne soyunduğu üç vilayet hakkında çok az şey biliyordu." "Bolşeviklerin Brest-Litovsk'a gitmekteki niyeti barış yapmak değil, görüşmeleri uzatıp savaş bıkkınlığını artırmak ve sanayileşmiş Batı Avrupa'da işçi devrimi başlayana kadar Almanya ile başka yerlerde devrimci mayayı uyandırmaktı. Bu niyetle Lenin... Troçki'yi gönderdi... Taban tabana zıt siyaset anlayışlarına sahip Bolşevik ve İttifak heyetleri karşı karşıya gelmişti." "Bolşeviklerin Kafkas Ordusu üzerinde... en ufak nüfuzu dahi yoktu. Bu ordu fiilen ilga olmuş ve... Osmanlı ilerleyişini durdurmakta çıkarı olan Ermeniler ile Gürcülerden etnik birliklerin oluşturulmasına müsaade vermişti." "Talat Paşa'nın aklında telefon kurnazlıklarından fazlası vardı... Bolşeviklere karşı baskı oluşturmanın en kesin yolu, Rusya Müslümanlarını kışkırtmaktı... Rusya Müslümanları... fazlasıyla bölünmüş durumdaydılar ve Rusya'nın kötü durumdaki iletişim sistemi de bilginin yayılmasına set çekiyordu." (Reynolds, s. 174-188)
"Bölgesle Güç Dengesinin Yenilenmesindeki Kilit Taşı: Ukrayna"/ Görüşmelerin üçüncü turu 30 Ocak'ta Talat Paşa'nın başkanlığında başladı.../ Osmanlılar Ukrayna'yı Almanlar gibi manipüle etmeyi umamazlardı fakat Rada heyetinin gelişinden memnundular... Ukrayna'nın bağımsızlığını kazanması... Rusya'yı kötürüm bırakacaktı... Stockholm'deki Osmanlı ateşesi Ukrayna bağımsızlık hareketini desteklemek için faaliyete geçti. Teşkilat-ı Mahsusa Ocak 1918'de Ukrayna... üyelerine pasaport sağladı ve altısını Batum üzerinden Ukrayna'ya sevk etti./... Ukraynalı genç sosyalistler, kin dolu bir pervasızlık sergilediler... Bolşeviklerin Kurucu Meclis'e, Ukraynalılara, Kafkasyalılara ve diğerlerine karşı korkak ve ikiyüzlü bir şekilde güç kullanışını alenen kınadılar. Sözlü saldırının Troçki'nin ıstırap ve ter içindeki yüzünden okunan aşağılayıcı etkisi, İttifak Devletleri'nin temsilcilerini hayli eğlendirmişti." "Kühlmann... savaşa devam etmekten başka bir seçenek kalmadığını bildirdi... Almanlar 18 Şubat'ta taarruza yeniden başladılar... Almanlar savunmasız Petrograd'a yaklaşırken Lenin devrim yok edilmeden hangi şartlarda olursa olsun bir barış antlaşmasının imzalanmasını emretti. Troçki artık kendisini küçük düşürücü bir duruma sokmak istemediğinden... Sokolnikov yönetecekti." "Alman dışişlerinin Kafkasya üzerinde farklı emelleri vardı ve bu emeller Osmanlı... ile işbirliğini içermiyordu. Alman... Ludendorff ise Bolşeviklerin küstah inatçılıkları yüzünden cezalandırılması gerektiğine ikna olduğundan şöyle bir düzenleme yapılmasını onayladı:" "Rusya... Doğu Anadolu vilayetlerinden... çekilecek... Osmanlı devletine iade edecektir..." "Şartlar... Kars, Ardahan ve batum'u Osmanlı İmparatorluğu'na bırakmıyor fakat kendi kaderini tayin ilkesini gözetiyordu." "Hakkı Paşa... Bolşeviklerin ideolojik gösterişçiliğine zehirli bir iğne batırarak da sözlerine son verdi: "Ve.. Hepimiz galip değil miyiz? Hepimize yenik düşen ortak düşmanımız Rus Çarlığı değil mi?" Sokolnikov öfkeden kudurmuştu. Lenin'e... düzeltilen cümlenin özellikle reddedilebileceğini söyledi ancak Lenin barış imzalanması konusunda ısrarlıydı. Sokolnikov boyun eğdi". "Hiç kimse anlaşmanın... Orta Asya ve Kafkasya'ya doğru genişleme fırsatı çıkardığından bahsetmiyordu./ Bu bağlamda bir mebus eleştiride bulundu... Ahmet Ağaoğlu... Osmanlı hükümeti Ufa ve Kazan gibi yerlerde kurulan Müslüman hükümetleri için hiçbir şey yapmamıştı.../ Ağaoğlu'nun suçlamalarını üzerine alınan Emver Paşa... hükümetin bu sorunu ikinci bir kez çözme gereği duymadığını söyledi. Artık "Ufa, Kazan ve Orenburg'da" hükümetler mevcuttu ve "zaten Bolşevik hükümet bütün milletlerin mukadderatının kendileri tarafından tayin edilmeleri esasını kabul ettiği için Kafkasya'da bulunan muhtelif milletler müstakilen bir hükümet teşkil ederek bize müracaat ettikleri halde... onları tanımaktan geri durmayacağız..." diyerek sözünü bağladı." "İmparatorluk dışındaki Müslümanlara iyi niyet ve anlayış beslemek bir şey, onlar için Osmanlı Müslümanlarının çıkarlarını tehlikeye atmak ise başka şeydi./ Bolşevik Rusya'nın karakteri... bakınca bu tepkiler, özellikle Enver'inkiler, gerçeği yansıtmaktan uzaktı. 1918 yılının Ocak ortasına gelindiğinde Talat ve Enver, Boılşeviklerin Rus olmayan sınır boyu halklarının istiklali aleyhine merkezi idcareye kendilerini nasıl adadıklarını görmüşlerdi... Lenin'in barış imzalamktaki amacı, Bolşeviklerin enerjilerini ve kuvvetlerini iç düşmanlarla savaşa yoğunlaştırabilmesini sağlamaktı; bu düşmanlar arasında ise... Müslüman hükümetleri ile istiklal hareketleri de vardı./... Osmanlı hükümetinin Brest-Litovsk'da Müslüman bağımsızlık hareketine destek aradığına dair kanıtlar zayıftır... Ne Osmanlılar ne de bir başkası, Rusya Müslümanlarının kaderini Brest-Litovsk gündemine dahil etti./ Daha da önemlisi... Osmanlılar çeşitli Müslüman hareketlerine destek olmayı düşündüklerinde kıstas, bu hareketlere bağımsızlık yolunda destek vermek değil kaybedilen toprakların geri alınmasında fayda getirip getirmeyecekleri sorusuydu. Osmanlılar Kırım'da bir Müslüman devletin kurulduğunu görmekten memnun olurlardı ancak jeopolitik önemi nedeniyle Ukrayna ile ilişkileri daha çok önemsiyorlardı. Bu yüzden Kırım Tatarlarına çok az destek verdiler./ Nitekim Osmanlı askeri istihbaratı Brest-Litovsk'u... Rusya Müslümanlarını değil Osmanlıların çıkarları olduğunu açıkça ifade ediyordu." "Enver bu fırsatı Kafkaslara ilerleyerek değil, Bağdat ve Filistin'i İngilizlerden geri almak için Osmanlı birliklerini yendien düzenleyerek değerlendirmeyi düşündü. Bolşeviklerin Kasım'da iktidarı ele geçirmesi... Osmanlı beklentilerini artırdı." "Bolşeviklerin Doğu Anadolu'dan çekilmekteki isteksizlikleri... Bolşevik Rusya'nın temelde eskisinden farklı olmayacağı düşüncesine varmalarına sebep oldu. Misilleme amacıyla Rusya Müslümanlarını tahrik etme seçeneğini ele aldılar ancak dindaşlarının yönlendirilemeyecek kadar bölünmüş ve başıboş olduğu hükmüne vardılar... Sessiz ancak ısrarlı lobi faaliyetlerinin tesadüfi birleşimleri, Almanların Bolşevik fırsatçılığına karşı öfkesi ve Lenin'in her ne pahasına olursa olsun barış kararının sonucunda Osmanlılar, Rusların Kars, Ardahan ve Batum'dan çekilmesi taahhüdünü elde ettiler... bir halk oylamasında hakemlik rolü verildi./... Osmanlılar için büyük bir başarıyı temsil eder. Bağımsız Ukrayna'nın oluşturulması Rusya'yı kötürüm bıfrakacağı gibi... bir savaş ganimetiydi... Osmanlılar... boş hayallere kapılmadılar... Rusya'yı Kafkasya'dan çıkarmak ve... bir tampon oluşturmak için az zamanları olduğunu biliyorlardı. Ancak Kafkasya... bağımsızlığı kucaklaması için Osmanlıların ilettikleri ricaları o ana kadar geri çevirmişti. Demokratik bir Büyük Rusya fikri cezbediciliğini koruyordu. Kafkasya'yı bağımsızlığa zorlamak Osmanlıların önündeki güçlüktü." (Reynolds, s. 189-198)
"Hürriyete Zorlanmak: Güney Kafkasya'da Bağımsızlığın Jeopolitiği"/ "Rus gücünün yeniden dirilmesine set çekme... Osmanlıların Kafkasya siyasetini yönlendirecekti... Güney Kafkasyalılar demokratik Rusya'nın bir parçası olmak istiyorlardı", "ancak Rus Kafkas Ordusu'nun dağılması, bölgeyi Osmanlı ve Alman işgaline açık hale getirdi... Güney Kafkasya, 1917'de... nispeten sakin ve huzurlu bir yıl geçirdi./ Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği haberi Petrograd'dan Tiflis'e ulaşınca... kınadılar... Bir hafta sonra ise Bolşevikler meşhur "Halkların Hakları Bildirgesi"ni yayımlayarak imparatorluk halklarına kendi kaderini tayin ve hatta bağımsız devlet kurma imtiyazlarını tanıdılar. Güney Kafkasya... bağımsızlık teklifini görmezden geldi... en iyi yol etnik ayrımcılık değil demokratik birlikti." "Dört gün sonra "Güney Kafkasya Komiserliği"ni kurduklarında ise bunu neşeyle değil suçluluk duygusu içinde yaptılar... geçici bir organ olarak düşünmüşlerdi... bağımsızlığa doğru ilk isteksiz adımlarını attılar./... Osmanlılar 18 Ekim'de imzalanan ateşkes metnini hazırlarken komiserliğin bağımsız statüsünü içeriğe sokmama konusunda dikkatli davrandılar." (Reynolds, s. 199-202)
"Bağımsızlığa Davet/ Enver, Kafkasya'nın bağımsızlığına karşı tavrını Ocak 1918'de değiştirdi... Ancak komiserlik... şizofren bir haldeydi. Kendisini Büyük Rusya'ya sadık bölgesel bir devlet olarak görüyor ancak Bolşevik hükümeti reddediyordu". "Fakat Vehip Paşa... Brest-Litovsk'a temsilci göndermesi ve bağımsız bir devlet olarak tanınması için Tiflis'e davette bulundu... reddettiler. Bu, Kafkasya'nın kaderini belirleyecek bir karardı./ Osmanlı ordusu 12 Şubat'ta... Rusya'ya karşı tekrar başlayan Alman taarruzuyla eşgüdümlü olarak, Kafkasya'da ilerleyişe geçti... Vehip Paşa, 1917 boyunca Üçüncü Ordu'nun insan gücünü toparlamıştı... Irak, İran ve Filistin cepheleri için gelen talepleri savuşturmayı başardı. 23 Ocak'ta Enver'den taarruza hazırlanmak üzere emir aldı." (Reynolds, s. 204, 205)
"Trabzon Barış Görüşmeleri/ Seym... barış imzalama yetkisine sahip olduğunu Şubat sonunda duyurdu... Kars, Ardahan ve Batum'un teslim edildiği bilgisi ulaştığında Güney Kafkasyalılar şaşkına döndüler. Seym... anlaşmayı... kınayan yazılar yağdırdı... heyet, Trabzon'a kalkan gemiye bindi./ Hepsi de tecrübesiz 61 kişilik heyet ilk başta kötü bir izlenim bıraktı... diplomasisi de daha iyi sayılmazdı. Osmanlılar, komiserliğin hukuki statüsünü açıklığa kavuşturmak için defalarca bastırdılar. Güney Kafkasyalılar, anlaşılması mümkün olmayan bir mantıkla hala Rusya'nın bir parçası olduklarını fakat Brest-Litovsk'un kendilerini bağlamadığını çünkü Bolşevik hükümetini tanımadığını söylüyorlardı... tutarsızlığın altını çizen Osmanlılar Brest-Litovsk'a katılmaları için İstanbul'un daha önce yaptığı daveti... değerlendirmedikleri için onları iyice tekdir ettiler./ İki taraf Trabzon'da konuşurken Osmanlı ordusu 1914 sınırlarına doğru ilerliyordu... Osmanlıların hızlı ilerleyişinin bir başka sebebi de açlıktı. Karabekir birliklerini ancak Rus erzak depolarını ele geçirerek doyurabilirdi... Erzak sıkıntısı, Vehip'in... emrine karşı gelen Karabekir'in 11 Mart'ta Erzurum'a saldırmasına yol açtı. Meşhur Antranik (Ozanyan) Paşa komutasındaki Ermeni kuvvetleri şehri savaşmadan terk edince kumar sonuç verdi. Erzurum'daki büyük erzak ve silah yığınağı, sefilane tedarikli Osmanlıların merakını uyandırmıştı... Böylesine bol erzak keşfedilmesi, Kafkasya'nın daha da derinlerine ilerlemek için Enver'e ilham verdi." "Güney Kafkasya'nın muhtelif siyasi partileri Osmanlılarla... yakın ilişkiler kurma arayışına girmişlerdi. Bazı Müslüman Güney Kafkasyalılar, Osmanlıların Bakü'ye kadar... girmelerini talep ediyordu. Mart sonunda Bakülü Bolşevikler... Müsavat Partisi'ni şiddet yoluyla sindirmeye giriştiler... şehir... bir "terör ve pogrom yuvası" haline geldi. 12.000 kadar Müslüman bu hadisede can verirken... yarısı taşraya kaçtı... bu hadiseler, Kafkasya Müslümanlarının yardım taleplerine aciliyet kattı./ Ermeni ve Gürcü siyasetçiler de gizlice Osmanlıları yokluyordu... Rauf Bey, göz önüne serilen iç çatışmaları not etti./ Birleşik (Kuzey) Kafkasya Dağlıları Birliği (KDB) heyetinin Nisan başında gelişiyle görüşmeler iyice dallanıp budaklandı... bu dağlılar birliği hareketi, akıl bulandıracak kadar çok lisan ve etnik kimliğin bir birleşimiydi... KDB, Kafkasya'nın demokratik ve federal bir Rusya içinde yer almasını savunuyordu. Ne var ki Bolşeviklerin o kış Kuzey Kafkasya'yı işgal etmesi KDB'yi Rusya'dan ayrılmaya itmişti. Kuzey Kafkasya'nın tek başına direnmek için çok küçük olduğunu düşündüklerinden, başkanları olan Çeçen petrol baronu ve Dağlılar Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Abdülmecid (Tapa) Çermoyev ile Dağıstan Kumuklarından olan hariciye nazırları Avukat Haydar Bammat'ın (Bammatov) idaresindeki bir heyeti Tiflis'e gönderdiler. Dağlılar, Güney Kafkasya'nın önderliğini kıl payı kaçırdıktan sonra Trabzon'a gelmişlerdi. Burada Güney Kafkasya Komiserliği'ne katılma teklifinde bulundular... Fakat Güney Kafkasyalılar... tereddütte kaldılar ve dağlıların teklifini ne ret ne de kabul ettiler... Enver Paşa, birleşik bir Kafkasya devleti fikrini ilginç bulmuştu./... Birleşik bir Kafkasya devletinin kurulmasını kolaylaştırmak Osmanlı hedeflerine iki şekilde faydalı olacaktı... Rusya'ya karşı sağlam bir tampon oluşturacak... Ermeniler azınlık durumuna düşecek... Enver, Gürcüler ile Dağıstanlıların Ermenileri de içerecek ancak Ermenileri... zapturapta alacak bir devlet kurmaları ümidini dile getiriyordu./ Trabzon'da 1918 ilkbaharı boyunca Osmanlılar, Ermenileri komşularından yalıtmaya çalıştılar." "Batum... Gürcüler ısrarla limanın kendilerinde kalmasını istiyor... Azeriler ile Kuzey Kafkasyalılar da... Gürcülere bırakılmasını tavsiye ediyorlardı. Bu jest Gürcülerin Ermenilerle ittifakını engelleyecek ve... Dağlıların Boşeviklere karşı savaşmak için ihtiyaç duydukları silahların kuzeye akmasını sağlayacaktı. Rauf Bey ve Vehip Paşa da Batum'un verilmesini tavsiye ediyordu. Vehip'in Enver'e söylediği üzere Kafkasya Müslümanları güvenilmez olduklarından Gürcülerle iyi ilişkiler gerekliydi ve Kafkasya er ya da geç tekrar Rusların eline geçecekti... Enver, Batum'un alınmasında ısrarlıydı." "Rauf Bey... Güney Kafkasyalıların oyalamalarından sıkılarak 6 Nisan'da verdiği bir ültimatomla Tiflis'in kırk sekiz saat içinde bağımsızlık ilan etmesi ve barış görüşmelerinin temeli olarak Brest-Litovsk Antlaşması şartlarını kabul etmesi gerektiğini bildirdi./... Çhenkeli, Seym'e ültimatomun şartlarını eksiksiz yerine getirmesi için yalvarak telgraflar çekti. Ardından... yetkisini aştı ve Rauf'a Tiftis'in artık Brest-Litovsk'u tanıdığını söyledi.../ Tiflis Rus Demokrasisini Savunuyor/ Vehip 12 Nisan'da Batum'un dış mahallelerine ulaştı... Seym önünü ardını düşünmeden savaş ilan etti... Müsavat... dindaşlığın... Osmanlılara karşı savaşmaktan men ettiğini ancak Güney Kafkasyalı yoldaşlarını destekleyeceklerini bildirdi... dindaşlık bir maskeydi. Müsavat'ın asıl derdi Bolşevikleri Bakü'den atmaktı; bunu yapabilecek yegane güç ise Osmanlı ordusuydu./ Tiflis'teki tutkulu tavır bir sonuç getirmedi... Osmanlı ordusu Batum'u birkaç saatte ele geçirdi." "Batum'un kaybı, Güney Kafkasyalıları... yüzleşmeye zorladı. Yalnız ve zayıf haldeydiler... tek çare kalmıştı: Bağımsızlık ilan etmek... veya birleşik Rusya idealine bağlı kalıp işgal edilmek. Seym sonunda 22 Nisan'da Güney Kafkasya'yı "bağımsız Demokratik Federatif Cumhuriyet" olarak ilan etti... Müsavat destekledi, Ermeniler karşı çıktı ve Gürcülerin de bölünmesiyle, Seym ortadan ikiye yarıldı. Fakat... Taşnak Hovhannes... üzüntü içerisinde kabul ederek kararın geçirilmesinde başı çekti. Yenilmiş ve afallamış Güney Kafkasyalılar bağımsız bir devlet yaratmışlardı./ Seym Çenkeli'yi başbakan seçti ve ertesi gün... Kars Kalesi'ni teslim... emrini verdi... Karabekir... Fransız asıllı Rus Albay Morel ile müzakereye başlamıştı... Morel'den şehri bir gün içinde terk etmesini istedi", "kan dökülmedi... kaledeki devasa mühimmat ve erzak stokuna bir şey olmadı... Ermeniler Çhenkeli'yi ihanetle suçladılar.../ Osmanlı... derhal tanıdı ve iki taraf 11 Mayıs'ta Batum'da barış görüşmelerine başladı. Osmanlı baş müzakerecisi Halil Bey... Bammat'ın görüşmelere davet edilmesi teklifiyle konferansı açtı. Aynı gün içerisinde Çermoyev İstanbul'da Kuzey Kafkasya'nın bağımsızlığını ilan etse de, KDB tek bir devlet oluşturmak için Güney Kafkasya'ya katılma niyetini sürdürüyordu; bu sebeple Bammat Batum'a gönderildi. Bütün katılımcılar Bammat'ın gelmesine onay verdiler. Halil'in ikinci teklifi ise bu kadar memnuniyetle karşılanmadı... toprak talebi... Güney Kafkasyalılar için çok ağırdı." (Reynolds, s. 206-215)
"Ahıska ve Ahılkelek'te yaşayan Müslümanların Osmanlı İmparatorluğu'na katılmak istedikleri bildiriliyordu./ Bununla birlikte Vehip Paşa... düşünmekteydi. Ahılkelek ağırlıklı olarak Ermenilerin yaşadığı bir yer olduğundan burasını Gürcülere bırakmak iki komşu cumhuriyet arasındaki gerginliğe katkı sağlayacaktı, bu da Osmanlıların lehineydi. Ahıska'ya gelince, burası özerk... bırakılabilirdi ki bu durum Osmanlılar için ilhak kadar faydalı olurdu./... Osmanlıların engel olacaklarını düşünen Güney Kafkasyalılar... Alman desteği sağlamaya çalıştılar. Osmanlıların ise Güney Kafkasya'nın "kaçamak diplomasisi ve ikili oynamasından dolayı" sabrı kalmamıştı. Enver, Halil Bey'e Tiflis'e doğru ilerleme emri verdi... Gürcüler... boyun eğdiler... Ermeniler... yalnız kalmışlardı." "Gümrü teslim alındı.../ Osmanlı ilerleyişi Bakü petrollerinde... gözü olan Almanları telaşlandırmıştı. Bakü Bolşeviklerin elindeydi fakat bu elin kavrayışı zayıftı... Bakü Rusya'dan yalıtılmıştı. Hükümeti 1918 başlarında Moskova'ya taşıyan Lenin, Bakü'deki Bolşevikleri güçlendirmenin bir yolu olmadığını biliyordu./ Berlin ve Moskova Osmanlı ilerleyişini durdurma konusunda hemfikirdiler fakat her ikisi de bunu tek başına yapabilecek kudrete sahip değildi... İlk girişimi Almanya yaptı ve Rusya ile Tiflis arasında arabuluculuk teklif etti... Çiçerin'in Almanya'nın teklifini kabul etmekten başka çaresi yoktu. Moskova aynı zamanda... Tiflis'in Gürcü olmayan Abhazya ile Güney Osetya üzerindeki iddialarını çürüten... sözlü saldırılarla bu ülkenin bağımsızlığını reddetmeye devam ettiğini gösteriyordu. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, Bolşeviklerin elinde iki ağzı keskin bir kılıç gibiydi./ Moskova Kafkaslara müdahale etme kudretine sahip olmasa da, gücüne tekrar kavuşmuş bir Rusya'nın hayaleti Osmanlıların zihnini meşgul ediyor ve Almanya'yla çatışma pahasına da olsa, üstünlük sahibi bulundukları bu anda koparabildikleri kadarını ele geçirmeye kendilerini zorunlu hissediyorlardı. Almanya'nın Rusya'dan kalan boşluğu doldurma arzusu ise daha hızlı hareket etmek... gerektiğine işaretti. Dolayısıyla Batum'daki Alman gözlemcisi Albay Lossow... arabuluculuk yapmayı teklif ettiğinde Halil düşünmeden reddetti zira... teklifinin gerçekte ne olduğunu görmüştü. Almanya... bir delik bulmaya çalışıyordu." (Reynolds, s. 216-218)
"Osmanlıların elinde Ermeni ve Gürcülerle uzun süreli çatışmaya girecek asker ve malzeme yoktu." "Bağımsızlık: Matem ve Pişmanlık/ Vehip'in Gürcü-Ermeni ittifakına dair endişesi yersizdi... Gürcistan federasyondan ayrılıp kendi yoluna gidecek ve Alman himayesini kabul edip kendini kurtaracaktı. Sonraki gün Seym kendini feshetti... Devrimin kızıl bayrağı indirildi ve yerine Gürcü bayrağı asılarak bağımsızlık ilan edildi. Gürcü bağımsızlık hareketinin bağımsızlığı telin etmesi dikkate değerdir... Artık ortada Güney Kafkasya Federasyonu yoktu./... Ermenistan'ın bağımsızlığını ilan etmesinde... ısrarcı olmak Taşnaklara kaldı... Ermenistan sefalet içerisindeydi... Ermeni Ulusal Konseyi, Tiflis'i terk edip Erivan'a geçti." "Osmanlı... ümit verse de, Azerbaycan "Bağımsızlık Bildirisi" tıpkı Gürcü ve Ermeni cumhuriyetleri gibi cılız bir tondaydı... Feth Ali Han, bağımsızlıktan korkuyordu... bağımsızlık bildirisini okuduğunda ise yüzü kireç gibiydi ve elleri titriyordu. Bildiri... Tarihsel bir devlet varlığı iddiasında bulunulmuyor... tarafsızlığa sahip çıkılıyordu." "Bazı Azeriler, bir Azerbaycan-Osmanlı federasyonu kurma fikrini ortaya attılar... Müsavat, herhangi bir birleşmeyi reddetti. Osmanlılar ise Azerbaycan'la birleşme fikrini hiç düşünmeden bir kenara attılar./ Kafkasya'nın Yeniden Yapılanması/ İstanbul, çiçeği burnunda devletleri gecikmeksizin 4 Haziran'da tanıdı. Batum'daki Halil ile Vehip, Gürcistan ve Ermenistan... Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya... antlaşmalarını ve bu devletlerin hepsiyle imzalanan çeşitli anlaşmaları yürürlüğe soktu... Milli ülkü, ilgili bütün milletleri pişman da etse, galip gelmişti." "Halil ve Vehip aynı gün Azerilerle, dört gün sonra da Kuzey Kafkasyalılarla buluşup dostluk antlaşmaları imzaladılar. Bu noktada "dostluk" bir mana ifade ediyordu. Kafkasyalı imza sahipleri topraklarını Bolşeviklerden kurtarmak üzere Osmanlılardan destek almak arzusundaydılar... destek ihtiyacına değindiler... zaman tükeniyordu. Osmanlılar ve Kafkasyalı müttefiklerinin Bakü'ye doğru bir yarışa girmeleri gerekecekti./ Almanya'yla Rekabet/ Bu yarış tek tabanca bir mücadele değildi. Almanlar ve Bolşevikler de Kafkasya'da hakimiyet için yarış ediyorlardı... Almanların bölgedeki Osmanlı siyasetinden ve tutumundan duydukları endişe artıyordu. Enver'i "çılgın emperyalist" olarak görüyorlar ve Talat'ın Ermenilere karşı düşmanlığının yeni katliamlara yol açmasından korkuyorlardı. Almanları en çok çileden çıkaran şey ise Kafkasya'yı sömürme planlarının Osmanlılar tarafından altüst edilmesiydi." "Berlin, Ukrayna ve Kırım'dan Gürcistan'a kara ve hava birliklerinin intikalini emretmişti./ Osmanlı birlikleri Kafkasya içlerine ilerlerken Osmanlı-Alman ilişkileri yeni bir dönemece giriyordu. Ludendorff ile... Hindenburg, 8 ve 9 Haziran'da Enver'e kuvvetlerini Kafkasya'dan... çekerek Irak ile Kuzey İran'a yönlendirmesini açıkça emrettiler... Osmanlı-Alman ilişkilerindeki kriz 10 Haziran'da zirve noktasına ulaştı. Gümrü yakınlarındaki... Osmanlı birliği, burada bir Alman müfrezesiyle karşılaştı... Osmanlılar müfrezeye ateş açarak çok sayıda esir aldılar. Alman karargahı... Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bütün personelini geri çekme tehdidinde bulundu./ Enver... durumu örtbas etmeye kalktı ve istifa tehdidinde bulundu. Ardından Vehip'i görevden alıp... Berlin'i yumuşattı. Enver'in taktiği işe yaradı. Alman başkomutanı eleştirilerinin şiddetini düşürdü." "Osmanlı Kafkasya siyaseti... ortamın gereklerine göre gelişti.../ Güney Kafkasya'daki her üç büyük halkın da siyasi seçkinleri, bağımsızlık fikrini çok ürkütücü bulmuşlardı. Ne var ki Osmanlı taleplerinin baskısı altında kalan ve Alman himayesinin cazibesine kapılan Gürcüler... bağımsızlıklarını ilan etmeye karar verdiler. Ermeni ve Azerilerin bağımsızlık ilanları da bunu takip etti. Her üç cumhuriyetin de bağımsızlıktan esef etmeleri dikkate değerdir; ne var ki Rus İmparatorluğu'nun çöküşünün kendilerine istiklalden başka çıkar yol bırakmadığını görmüşlerdi. Bağımsızlık Güney Kafkasyalılar açısından acı bir hediye olabilirdi... bir tampon arazi kuşağı çeken Osmanlılar için bir tür zafer sayılırdı... savaş bitmeden önce Bolşevikleri Kuzey Kafkasya ile Azerbaycan'dan çıkarmaları gerekiyordu. Bakü'nün fethi artık Osmanlıların Kafkasya'daki siyasetinin bir numaralı hedefiydi." (Reynolds, s. 220-227)
"Brest-Litovsk ve Batum'daki Osmanlı diplomasisi, Osmanlı... ile Rusya arasında tampon vazifesi görecek dört yeni devlete ebelik etmişti; ancak Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'nın kısmen Bolşevik işgali altında oluşu, bu başarıyı kırılgan yapıyordu... Osmanlılar Kafkasya'daki Bolşevik etkinliğini yok etmek... Almanlarla İngilizlerin Doğu içlerine daha fazla nüfuz etmesini engellemek için 1918 yazında canla başla çalışıyordu... taarruzları... hesaplı bir kumardı./... Osmanlıların sonraki hedefi... Bakü'ydü... Enver Bakü'yü aldıktan sonra Dağıstan Cumhuriyeti'ne yardım etmek üzere kuzeye ve ardından İngilizleri çembere alıp Bağdat'ı kurtarabilmek için güneye yönelmeyi düşünüyordu./... Osmanlı planının nihai başarısı için Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'nın muktedir bağımsız devletler haline gelmesi gerekiyor... kısmen de olsa kendi halklarının da rızasıyla halihazırda oluşmuş olanlar yaşama şansına sahipti./ Enver'in çözümü, Osmanlı subaylarının komutasındaki Kafkasyalı gönüllülerden oluşan "Kafkas İslam Ordusu"nu kurmak oldu. Bu silahlı kuvvetin Müslüman Kafkasyalılardan devşirilmiş ana gövdesi, insan gücü kıtlığını aşmayı sağlayacaktı... böylece İstanbul... eylemlerin sorumluluğunu... yerli Müslümanlara yükleme fırsatı da elde etmiş olacaktı./... Askeri yardım talebinde bulunan Kafkasyalılar... Ruslara karşı savaşmak istediklerini aktarıyorlardı... Azeri işadamı İsa Aşirbekov... 5.000 kişilik bir milis kuvveti meydana getirmişti. Çarlığın sabık generallerinden Azeri Ali Şihlinskiy, Dikaya Diviziya (Vahşi Tümen) mensuplarından "Tatar Alayları" kurmuştu.../ Fakat Kafkasya Müslümanlarının harekete geçebileceğinden şüphe duyanlar da vardı", "en eleştirel kişi yine Vehip idi. Enver'in ateşli gönüllüler gördüğü yerde Vehip disiplinsiz ve talimsiz adamlar görüyordu... bir başka uyarısı da Rusya'nın er ya da geç eski gücüne geri kavuşacak... olmasıydı. Karabekir de Vehip'in bazı şüphelerini paylaşıyordu. Şubat'ta Enver kendisine Kuzey Kafkasya'ya yürüyecek yerli Kafkasyalılardan oluşan bir birliğe kumanda etmeyi teklif ettiğinde reddetti.../ Enver, İslam Ordusu'na Çerkez Emiri Ömer Faruk'un komuta etmesini tasarlamıştı; ancak söz konusu şahsın sefihliğinden endişeye kapılan Keykuran... itiraz edince geri adım attı... Nuri'nin orduya komutan olacağını... bildirdi./ Cephede hareketsiz kalmaktan sıkılan Karabekir, Mart sonuna doğru... Kafkas harekatına katılmasının mümkün olup olmadığını sordu. Enver olumlu cevap verdi ve... Karabekir... Sohum ve Vladikavkaz'a yürümek üzere hazırlandılar. Ancak Karabekir, Nuri'nin emrinde hizmet etmesi gerektiğini öğrendiği Nisan'da... vazgeçti.../ Nuri, Şubat sonuna doğru... Musul'a gitti... Tebriz'e yürüdü." "Yaz geldiğinde ordudaki Kafkasyalı subayların sayısı 250'ye ulaşmıştı ve bunların sadece yirmi üçü Müslüman, kalanı ise sabık Çarlık ordusundan Hıristiyan subaylardı... Kuzey Kafkasya'da hizmet eden Osmanlı zabitleri dağlıların softalığından şikayet etmişler.../ Nuri... Gence'yi... merkezi seçti. 25 Mayıs'ta Tebriz'den buraya vardığında... halkın büyük teveccühüyle karşılandı... fakat bölge halkının... ciddi bir katkıda bulunmayacağı kısa sürede anlaşıldı.../ Yeterli sayıda mahalli asker yazamayan Nuri, Haziran başında... takviye... talep etmekten başka çare bulamamıştı... 20 Haziran'da tekrar takviye için yalvardı. Enver bu sefer... hiç asker kalmadığını... Nuri'ye bildirdi. Eylül'de daha çok kuvvet tahsis etti." "Komün ordusu "Bakü Demokrasisini" savunmak için 10 Haziran'da İslam Ordusu'na kaşı saldırıya geçti./... Komün sallantılı bir koalisyon üzerine bina edilmişti./ Komün ordusunun 20.000... mevcudunun yüzde altmış- yetmiş kadarı Ermenilerden oluşuyordu.../ Bu esnada meşhur yarı Oset yarı Kazak Albay Lazar Biçerakov, zorlu Kazak Tugayı ile cepheye ulaştı. Onun ortaya çıkışı komüncülerin moralini yükseltti... Osmanlılar hızlı davranıp Kürdemir'i aldılar ve komün güçlerini püskürterek Biçerakov'u geri çekilmek zorunda bıraktılar." "Osmanlıların elini Bakü petrollerinden uzak tutmak isteyen Almanlar, Gürcüleri uzlaşmazlığa teşvik ediyorlar". "Bu farklı engellere rağmen Temmuz ortasına gelindiğinde İslam Ordusu, Bakü'nün sadece dokuz kilometre uzağındaydı.../ Her halükarda ilerleyiş, Bolşeviklerden gelişmeleri günü gününe öğrenen Almanları rahatsız etti. Arka arkaya uyarılar ve protestolardan sonra Bernstorff, Nuri'nin durması için emir verildiğine dair 30 Temmuz'da Enver, Talat ve Nesimi'den yazılı bir taahhüt aldı. Enver Nuri'yle Halil'e saldırıyı durdurmaları için gerekli emri verdi. Osmanlı Genelkurmayı'nda görev yapan Almanlar, bu emrin içeriğinden haberdardılar. Bilmedikleri ise Enver'in Bakü'nün alınması gerektiğini teyit eden gizli bir emir daha gönderdiğiydi. Hatta Nuri'ye, kendisini durdurmak için mevzilendirilecek Alman birliklerine karşı güç kullanma yetkisi de vermişti. Hileyi daha da inandırıcı kılmak isteyen Enver... gönderilen bir Alman subayının... kandırılmasını da emretmişti./ Bakü Komünü darboğaza girmişti... İran'daki İngilizler nispeten daha yakınlardı; fakat Osmanlıları püskürtmenin tecrübeli İngiliz emperyalistleriyle uğraşmaktan daha kolay olacağını düşünen Stalin, 21 Temmuz'da verdiği bir emirle Şaumyan'ın İngilizlerin Bakü'ye girmesine izin vermesini yasakladı. Eğer Bakü düşecekse Osmanlıların düşürmesi daha iyiydi. Fakat... panik içindeki sovyet, Şaumyan ile Bolşevikleri görevden alarak İngilizleri davet etmek üzere oylama yaptı./... Biçerakov'un adamları ve Taşnaklar davet haberini tezahüratla karşılarken Bolşevikler karşıt gösteriler düzenlemeye uğraştılar... Ermeni liderler kongresi Osmanlılara teslim olmanın aslında en iyi seçenek olduğu sonucuna vardı... Ermenilere iyi davranacakları sözünü veren Osmanlılar, mütareke için görüşmeyi kabul ettiler fakat buna yanıt verilmedi.../ islam Ordusu 31 Temmuz'da şehre bir yoklama taarruzu düzenledi. Teslimiyetin utancından kaçınmak isteyen Şaumyan, Bolşevik karargahını bir vapura bindirerek Astrahan'a doğru yola çıktı ama... geri dönmek zorunda bırakıldı. Bakülü... Bolşevikleri dışarıda tutarak Orta Hazar Diktatörlüğü isminde yeni bir hükümet kurdular. Aynı esnada cephedeki Biçerakov... zekice bir şaşırtma hamlesiyle Türkleri ürkütüp geri çekilmelerini sağlamıştı. Fakat... asıl vatanı olan Kuzey Kafkasya ile bağlantısının kesilmesinden endişelendiği için aniden Bakü'yü terk ederek tugayını Hazar'ın kuzeyine nakille Dağıstan'a çekildi./ Nuri vaziyetin elverişli olduğunu sezmişti", "tekrar İstanbul'a yalvardı." "Enver Ağustos'un sonuna doğru iki alayın ve ayrıca 15. Fırka'nın Nuri'ye katılmasını emretti./ Osmanlılara Karşı Alman-Bolşevik İşbirliği/... Almanlar ve Bolşevikler Osmanlıları şehirden uzak tutmak için işbirliği arayışı içindeydiler." "Osmanlı basınında Almanların ikiyüzlülüğüne karşı büyük bir infial uyandı.../ Talat... Berlin'e gitti fakat Alman siyasetinde bir değişiklik yapmayı başaramadı. Alman Dışişleri Bakanı Paul von Hintze, Moskova'nın rızası olmadan Almanların Ermenistan, Azerbaycan veya Kuzey Kafkasya'yı tanımasının mümkün olmadığını açık bir şekilde ifade etti. Talat, Osmanlıların Bakü'ye ilerleme amacının İngilizlerin önünü kesmek olduğuna bakanı ikna etmeye çalıştı. Bu yavan bir blöftü." "Şehir sakinlerinin sınırlı Osmanlı taarruzunu püskürtmekteki çabasında gönülsüz olduğunu teşhis eden İngiliz müfrezesi komutanı... Dunsterville... şehri terk etme tehdidinde bulundu... 14 Eylül gecesi... başlayan taarruz... çakılıp kaldı... tekrar ivme kazandı... Dumsterville direnişin faydasız olduğunu idrak ederek adamlarına ... gemilere binmeleri ve açılmalarını emretti... şehirde yerleşik Ermeniler, Azeriler ve İranlılar arasında çatışmalar patlak vermişti.." "Nuri, şehri Azerbaycan Cumhuriyeti adına teslim almıştı... ilk gün şehre... Azerileri gönderdi. Nuri'nin can ve mal garantisi boş çıktı... Azeri birlikleri... Bakülü Ermenilere saldırdılar. Ermeni nüfusun neredeyse yarısını oluşturan 70.000 kişi gemilerle kaçmıştı... 9.000 kişi katledildi... Almanlar, Bakü'deki Osmanlı nüfuzu yerine kendilerininkini tesis etmek için dolap çevirmeye devam ettiler." "Nuri, gözlerini kuzeydeki Dağıstan'a dikti... Dağıstan'ın kendine özgü bir kıymeti yoktu. Doğal kaynakları az... nüfusu da fakirdi. En meşhur ihraç ürünü din alimleriydi... Dağıstan, 1918'de Osmanlıların ilgisini özellikle iki sebepten çakti: Birincisi Rusya'nın Azerbaycan'a uzanan taarruz rotası üzerindeydi ve ikincisi yaklaşık 600.000 nüfusuyla Kafkasya Dağlılar Birliği'nin (KDB) geleceğinde anahtar rol oynuyordu. Komşuları Çeçenlerle birlikte Dağıstanlılar, 19. yüzyılın Büyük Kafkasya Savaşı'nda... dirnişinin belkemiğini oluşturmuşlardı./ 1917'de kurulan KDB, Kuzey Kafkasya'nın bütün dağ halklarından temsilciler içeriyordu. Güney Kafkasyalılar gibi KDB de 1917'de Rusya'dan ayrılmayı reddetti... KDB üyeleri... refaha kavuşabilmeleri için gereken... tek kapıyı Rusya'nın sunduğunu anlamışlardı./ Fakat Bolşevikler ile Kızıl Ordu'nun 1917-1918 kışında Kuzey Kafkasya'yı istila etmesi, Dağlıları Rusya ile bağları koparmaya ve destek için ilk olarak Tiflis'e yönelmeye itti... İstanbul'a gittiler ve orada 11 Mayıs'ta bağımsızlık ilan ettiler... Yeni devlet Dağıstan, Kuban, Çernoye More (Karradeniz), Stavropol ve Terek vilayetleri yanında Abhazya'yı da içeriyordu.../ Hem Kuzey Kafkasya temsilcileri hem de bölgeyi kısa süre önce ziyaret eden kişiler, 1918'de Osmanlı askeriyesine Şamil gibi cesur savaşçılarla dolu bir ülke tasvir etmişlerdi. Osmanlı istihbaratçıları ise kötümserdi. Dağlı halklarının "kültür seviyesi düşüktü," nüfusları azdı, birbirlerinden yalıtılmışlardı ve her biri kendi çıkarının peşindeydi. Ciddi bir dış yardım olmadan bağımsızlıklarını sürdürmekte pek şansları olmayacaktı... dağlıların seçkin tabakasına mensup birçokları... eski sistemin korunmasını arzuluyorlardı... bu Çarlık sadakati, KDB'nin Müslümanların kadim düşmanı Kazaklarla işbirliği yapmak için gösterdiği anormal çabaları açıklıyordu./ Ancak KDB, Bolşevik Rusya ile bağlarını koparmaya kararlıydı ve esas önemli olan da buydu. Osmanlı... ile KDB arsında dostluk antlaşmasının imza edildiği 4 Haziran'da 74 zabit ve 577 neferden oluşan ileri Osmanlı kuvveti, Dağıstan'ın Gunib şehrine ulaştı. Osmanlılar bölge halkının desteğini kazanmak için Şubat ayında... Kuzey Kafkasya kökenli kadrolar devşirmeye başladılar. Çerkez soyundan Binbaşı İsmail Hakkı (Berkok) Bey, Nisan'da seferi kuvvetlere komuta etmekle görevlendirildi; bir diğer Çerkez, Mirliva (Tümgeneral) Yusuf İzzet Paşa ise Ağustos'ta bütün Kuzey Kafkasya kuvvetlerinin komutanı ve Kuzey Kafkasya elçisi atandı./... İsmail Hakkı bölgeye geldiğinde Dağıstan halkının "cehalet, sefalet ve zaruretler" içinde yaşadığını gördü. Yazdığı üzere Dağlılar aslında doğuştan savaşçıydılar fakat keskin bireycilikleri ve aşiret bağları onları düzenli bir ordu için elzem olan disiplin ve talim bakımından faydasız bir malzeme haline getiriyordu. Dahası para... eksiği kötürüm bırakıcı bir nispetteydi... Her şeye rağmen... Dağıstan içlerine ilerlemek için hazır hale gelmişlerdi./ islam, Dağıstan'da en güçlü birleştirici unsurdu. İsmail Hakkı'nın... ilk büyük çatışmayı Dağıstan'ın en etkili din adamlarından... Gotsinskiy'e karşı gerçekleştirmiş olması manidardır. Gotsinskiy, takipçilerine İsmail Hakkı'nın adamlarına Hunzah köyünde saldırma emri verdi. Meşhur bir Avar alimi... olan Gotsinskiy, yeni imam sıfatıyla Şamil'in imamlığını yeniden kurmak arzusundaydı... Belki de, Osmanlılarla içli dışlı olan Gotsinskiy Türklerin İslam anlayışını hor görüyordu. Fakat davranışlarının asıl nedeni, Osmanlı varlığının kendi imamlığına engel oluşturacağını hesap etnesiydi... ateş gücü üstünlüğünü görünce... itaat ettiğini bildirdi. Osmanlılar... dini duyguların az, milli kurtuluş fikirlerinin ise daha az faydası olduğunu gördüler. Bu zafiyeti gidermek isteyen İsmail Hakkı, Rusların ve Ruslara yakınlık gösterenlerin mallarını yağma etmeyi serbest bıraktığını duyurdu ve ganimeti yerli akıncılarla pay etmeye razı oldu... sürekli destek talep ediyordu... elde etme ümidinden yoksundu." (Reynolds, s. 229-249)
"Ukrayna: İroninin Zevki ve Jeopolitiğin Önceliği/ Ukrayna Rada'sı... Levitski'yi Nisan 1918'de İstanbul'a sefir tayin etti... şimdi İstanbul yakın zamanda çarlığın elinden kurtulan yeni bir devletin temsilcisini karşılıyordu." "Ukrayna'nın Alman destekli lideri General Pavlo Skoropadski Kırım üzerinde hak iddia ettiğinde, Tatar Milli İdaresi'nden iki temsilci Enver Paşa'yla buluşmuş ve İstanbul basınında yayınlanan bir protesto notu elde etmeyi başarmışlardı. Kırım'ın elinden en fazla bu kadarı gelirdi. Talat, Eylül'de meseleyi Berlin'e taşıdı fakat sonra gündemden düşürdü. Teşkilat-ı Mahsusa'ya Kırım'dan gelen ricalar cevapsız kaldı. Osmanlılar, Kırım'ın Ukrayna ve Almanya ile ilişkilere zarar vermesini istemiyorlardı. Kırım siyasetini belirleyen unsur kan ve iman değil jeopolitikaydı./ Türkistan: "Dualarımız Sizinle"/ Osmanlı aydınları ile Orta Asyalı aydınlar... birbirlerine karşı giderek artan bir ilgi duymaya başlamışlardı... arka planda tarafların kendi çıkarlarını gözeten pragmatik yaklaşımları da mevcuttu." "Kazan doğumlu Halim Sabit... 1918'de Enver Paşa'ya... uzun bir muhtıra yazdı. Kırgız-Kazak öğrenciler ve Kuzey Kafkasya Dağlıları gibi o da Rusya Müslümanlarının... ezilmelerinden endişe ediyordu.../ Kafkasya ve Kırım'dan gelen Müslüman heyetlerin yanında Rusya'nın başka yerlerinden gelenler de Osmanlı idarecileriyle irtibat kuruyordu." "Türkistan heyeti, Kafkas İslam Ordusu zabitleriyle Ekim 1918'de Azerbaycan'da buluştu. Osmanlıların tek yapabildikleri tavsiyede bulunmak... bağımsızlıklarını ilan etmek üzere acilen harekete geçmeleriydi. Değişmekte olan küresel düzen Türkistanlılara faydalanacakları bir fırsat sunuyordu.../ Elviye-i Selase'nin İlhakı/ Osmanlılar Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'da bağımsız devletler kurmaya çalışırken bir taraftan da Kars, Ardahan ve Batum'u devletlerine geri almak için uğraşıyorlardı. Brest-Litovsk... bölge halkına kendi kaderini tayin hakkı tanıyarak Rusya'yı bütün kuvvetlerini buradan çekmek... zorunda bırakmıştı.../ Halk oylamasının sonucu Ağutos'ta duyuruldu... Üç vilayetin... 87.263 oyun 85.129'u vilayetlerin katılmasına "evet" derken 441'i "hayır" demiş... yirmi kişilik bir temsilci grubu, üç vilayetin resmi olarak Osmanlı İmparatorluğu'na dahil olmasını talep etmek üzere Sultan VI. Mehmet Vahdettin'i ziyaret etti." (Reynolds, s. 249-255)
"Oyunun Sonu: Diplomasi Savaşı ve Osmanlıların Savaştan Çekilmesi/ Bakü'nün düşüşü ardından Bolşeviklerin Osmanlılardan duydukları kaygı sönmeye yüz tutmuştu... İttifak Devletleri'nin savaşı kaybettiği açığa çıkıyordu. Bolşevikler bu minvalde daha saldırgan bir tutum takındılar... Çiçerin... bir "Sovyet Cumhuriyeti"ni -kast ettiği Azerbaycan'dı- işgal amacıyla haydutlarla işbirliği yapmak ve taahhütlerini bozarak Bakü'yü ele geçirmek ithamlarıyla Osmanlılara veryansın ediyordu... Radek... Bakü'yü çaldıkları için Osmanlılara saldırdı... Enver'in Kafkas İslam Ordusu... kimseyi kandıramamıştı./... 21 ve 22 Eylül'de Berlin'de... Talat... Nuri'nin resmi bir görevinin bulunduğunu kabul etmemişti... Kafkasya'nın iç işlerine karışmayacağına dair yazılı taahhütte bulunmayı teklif etti." "Ermenistan ve Azerbaycan... Almanya bu cumhuriyetleri tanıması için Rusya ile temasa geçecekti. Almanya Kuzey Kafkasya ve Türkmenistan'da bağımsız devlet kurmak için Osmanlılara yardımcı olamayacağını üzülerek bildiriyor fakat bu girişimlere karşı çıkmayacağını da ifade ediyordu." "Çiçerin... söylüyordu. Kısaca "Türklerin Güney Kafkasya boyunca giriştikleri siyasi faaliyetler ve askeri harekat, Brest-Litovsk Antlaşması'nı çok büyük çapta ihlal etmişti."... çekilmesini tekrar talep etti./ Savaşın son haftalarında Enver, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasyan'nın bağımsızlığını güvence altına almanın önemine dair Nuri ve Halil ile konuşuyordu. Nuri'ye Tahran'daki İngiliz ve Amerikan konsoloslukları ile irtibata geçmesini ve Almanların Bakü'ye askeri güç gönderme niyetinde olduklarını söylemesini emretmişti... Değişen siyasi hava Talat gibi Enver'i de güçlü ve bağımsız bir Ermenistan'ı desteklemeye itmişti." "Makedonya cephesinin çökmesi... 15. Fırka'nın bu esnada Güney Kafkasya'da boş oturması yerine Dağıstan'a gönderilmesine karar verildi. Dağıstan'ın kurtarılışı hem Bakü'nün emniyetini artıracak hem de Kuzey Kafkasya Dağlılar Cumhuriyeti hükümetinin kendini tesis etme ve belki de tanınma şansını artıracaktı./ Ancak 2.200 mevcutlu ve Çerkez soyundan Miralay Süleyman İzzet Bey komutasındaki 15. Fırka, İsmail Hakkı'nın Osmanlı gönüllüler ve Dağıstanlı başıbozuklardan oluşan derinti kuvvetlerine katılmak için Hazar Denizi kıyısından kuzeye yürüdü. Rus ve Ermeni askerlerin savunduğu antik Derbent kenti 6 Ekim'de düştü. Bir hafta sonra Yusuf İzzet Paşa ve KDB yetkilileri, Kuzey Kafkasya'da KDB hükümetinin yeniden kurulmasını kutladılar. Pan-İslamist ve Pan-Türkist söylem ile semboller yoktu. Kuzey Kafkasya Cumhurbaşkanı Abdülmecid (Tapa) Çermoyev, yayımladığı ilk kararnamede KDB-Osmanlı ilişkilerinin akrabalık değil siyasi yönüne değinmiş ve bu ilişkiyi Almanya'nın Ukrayna ile Gürcistan'a desteğine benzetmişti. Cumhuriyetin liberal değerlerine, dini ve etnik ayrım göstermeksizin herkesin haklarını tanıdığına vurgu yapmıştı. Osmanlılar ve Kuzey Kafkasyalılar evrenselliklerinin altını çizmek için Gürcü ve Rus Ortodoks rahipleri ile bir Yahudi hahamın törene katılmasında ısrar etmişlerdi./ Çermoyev Osmanlı-Kuzey Kafkasya bağlarının faydacı yönüne vurgu yapmakta gerekçelere sahipti. Temmuz'da İstanbul'dan yazan Haydar Bammat kendisini şöyle uyarmıştı: "Heyet-i Vükela'da (Bakanlar Kurulu'nda) bize dair bir program ve en ufak güvenilir bir alaka yoktur. Enver hariç İttihatçılar Kuzey Kafkasya'ya karşı duyarsız hatta düşmandır," diyordu. Azeri Keykurun gibi Bammat da Osmanlı siyasi seçkinlerini Kafkasya Müslümanlarına karşı mesafeli buluyor ve kısmen bu yüzden Almanya'yla yakınlaşmaya önem veriyordu./ Enver, Almanya'nın barışa zemin hazırlamak ve savaşı bitirmek için Amerika'ya yaklaşma kararından haberdar olduğu 2 Ekim'de Nuri'ye çektiği bir telgrafta, "Sulhü bizim aradığımıza göre, oyunu kaybettik demektir. Bizim vaziyette, Azerbaycan'ın istiklalini temin gayet mühimdir," diyordu. Bunu sağlamak için Azerilerin mutlaka Ermenilerle uzlaşıp Amerikalılar ve İngilizlerle doğrudan temasa geçmeleri gerektiğini Nuri ve Halil paşalara benimsetmeye çalışıyordu... bir kısım Osmanlı personelin gönüllü olup bulundukları yerde vatandaşlığa geçmesini ve hala mümkünken Azeriler ile Kuzey Kafkasyalılara daha fazla silah gönderilmesini emretti.../ Kaçınılmaz hezimetle yüz yüze bulunan Talat... istifa etmesi gerektiği sonucuna vardı... ve Enver'in itirazlarına rağmen Talat, 8 Ekim'de kabinenin istifasına karar verdi. Buna rağmen Enver'in aklı Kafkasya'nın bağımsızlığını sağlama çarelerindeydi. Ertesi gün İşviçre'deki Osmanlı temsilcisi Mısırlı Fuad Selim'e yazarak Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'nın İngilizlerle anlaşma ihtimallerini... soruşturmasını istedi. Enver aklından Azerbaycan'a geçip savaşı buradaa sürdürmeyi bile geçirmişti. Zaten... Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya'da bir direniş hareketi teşkil etmek üzere acil durum planları yapmıştı. Fakat Azerbaycan'ın bir devlet sıfatıyla var olabileceğinden şüphe duyan Halil, Enver'e gelmemesini tavsiye etti." "Ekim... Savaş sona erdi fakat Dağıstan'ın başkenti olan Petrovsk (bugünkü Mahaçkale) kapısında soğuk, çamur ve sonbahar yağmurları altında savaşan Osmanlılar ile Kuzey Kafkasyalıların olan bitenden haberi yoktu. Aslında ateşkesin imzalandığı gün Çermoyev ve Yusuf İzzet Paşa, bu Hazar Denizi limanına son taarruzu planlamak için buluşmuşlardı. Petrovsk'un kaderini belirleyen çatışma 5 Kasım gecesi başlayıp sabaha kadar sürdü... 8 Kasım'da Petrovsk'lu Müslümanlar ve Hıristiyanlardan oluşan bir heyet, şehrin teslim olduğunu bildirmek için geldi. Tükenmiş durumdaki Osmanlılar şehre muzaffer bir tavırla girdiler fakat orada ateşkesten ve Osmanlıların Kafkasya'dan hemen çekilmesini gerektiren ateşkes şartlarından haberdar oldular.../ Dağıstan seferi, hiç değilse Osmanlı zabitlerinin olağanüstü kararlılığını gösterir... boşa gitmiş gözüküyordu." (Reynolds, s. 256-262)
"Son Söz/ İttihatçılar savaşa girerek bir kumar oynamış ve her şeyi kaybetmişlerdi. Savaştaki tek başarıları... Kafkasya'da bir tampon bölgenin doğuşuna nezaret etmeleriydi. Mondros mütarekesi, kazançlarını tersine çevirdi". "Sevres Antlaşması, İttihatçıların en kötü kabuslarının ete kemiğe bürünmüş haliydi ve bunun yolunu kendileri açmışlardı." "Boşevikler ulusların kendi kaderini tayin ilkesini... ilan ettikten sonra, ABD Başkanı Wodrow Wilson Bolşevikliğin önünü kesmek amacıyla, aynı ilkeyi kucaklamış ve böylelikle bu düstur, savaş sonrası dünyanın temel unsurlarından biri olmuştu." "Güçlü olanlar, işlerine geldiği vakit... savundular; işlerine gelmeyince de göz ardı ettiler." "İngiltere ve Fransa... Arap topraklarında... hakimiyet... başardılar... ilke ile eylemleri arasındaki çelişkiyi "manda" kavramını icat ederek uzaklaştırdılar... Milletler Cemiyeti de onayladı." "Lenin... Mustafa Kemal... işbirliğine başlamışlardı... Bolşevikler bu destekleri karşılığında Kafkasya'yı istiyorlardı./ Jeopolitik dinamikler bundan daha şaşırtıcı şekilde tersyüz olamazdı... Rusya... tehdit olmaktan çıkıp... en sağlam ümide dönüşmüştü. 1918'de Osmanlılar, Rusya'nın çöküşüyle bayram ederek... ordularını Kafkasya'ya göndermişlerdi; aynı ordudan geriye kalanlar ise şimdi bu bölgeyi Bolşevik Rusya'ya vermeye istekliydi... Mustafa Kemal'in... Azerilerin bağımsızlığını baltalaması kaderin en büyük cilvelerinden biri olsa gerektir." "Kızıl Ordu ile anti-Bolşevik... savaş, Dağıstanlıların devlet kurma çabalarını gölgeleyerek Kuzey Kafkasya'yı yerle bir etmişti", "mahalli Müslümanlara direniş göstermemelerini telkin eden sabık Osmanlı askerlerinin desteğindeki Kızıl Ordu, Dağıstan ovalarını 1919'da ele geçirdi... Kızıl Ordu... yine Osmanlı bakiyelerinin yardımıyla Nisan 1920'de Bakü'ye girdi... Azeriler, Mustafa Kemal'in adamlarını kendilerini kurtarmak için Azerbaycan'ı Ruslara satmakla suçladılar... Türklerin Bolşeviklere desteği Kafkasya'yı dahi aşmıştı... Mart 1921'de Kronştadt Ayaklanması'nı başlattıkları vakit, Ankara'nın Rusya'daki sefiri Ali Fuat (Cebesoy) isyanı bastırmaya destek için iki Müslüman Tatar tümenine çağrıda bulunarak en kritik anlarından birinde Bolşevik rejimin hayatta kalmasına katkıda bulunmuştu./ Azerbaycan'dan sonra Bolşevizm'in eline düşme sırası Ermenistan'daydı... Örs gibi duran Türk ordusu ve çekiç gibi inmeye hazır Kızıl Ordu, Ekim'de Erivan'daki tecrit olmuş Taşnak hükümetini teslime ve Ermenileri Bolşevik idaresini kabule zorladı. Gürcistan yalnız kalmıştı... Osetya'ya sabotajcılar gönderilerek... gerilim artırıldı... Ardından Kızıl Ordu, yine Türk askeri baskısından faydalanarak Şubat 1921'de saldırıya geçti ve Kafkasya'yı yere serdi... Bu kızıl cumhuriyetlerin yetkilileri Ankara'nın temsilcileriyle 13 Ekim 1921'de Kars'ta buluşarak... Mart ayında Moskova'da karara bağlanmış bir anlaşmayı onayladılar. Batum Sovyetler'de kalırken Kars ve Ardahan Türklere geçmişti.../ Kafkasya'daki geri cephesini güvene alan Mustafa Kemal, yüzünü batıya çevirdi... Fransızları... İngiliz ve İtalyanları ikna etmeyi başardı." (Reynolds, s. 263-270)
"İmparatorluk Sonrasında Paralel İstikametler/ Devletlerarası rekabetin dinamizmi Ankara ve Moskova'yı... paralelliklere yol açıyordu.../ Modernleşme... jeopolitik bir zorunluluktu... modernleşmenin jeopolitik zaruretleri giderek önem kazandı ve nihayet Stalin tarafından devlet politikası haline getirildi." "Ne var ki etnik milliyetçiliğe olan yaklaşımları, iki rejimin farklılık gösterdiği bir alandı... Türkiye... içinde cumhuriyetçi seçkinler, Sünni Türklük dışındaki kimlikleri... yıkıcı görüp... ezme yoluna gittiler... Kürtler asimilasyona direnebildiler./... Sovyetler... aksine milliyetçiliğe karşı sıra dışı bir yaklaşım serdiledi. Bolşevikler de milli kimliği modernleşmenin bir unsuru sayıyorlardı... onlar için milli kimlikler, evrensel sınıf bilincine giden yolda gerekli fakat geçici bir aşamaydı. Bolşevikler etnik grupları bastırmak bir kenara bütün Sovyet vatandaşlarının bir etnik kimlik benimsemesini zorunlu hale getirdiler." "Moskova hükümeti 1920'lerin başlarında, hükmettiği etnik grupların sınır ötesindeki bağlarını komşu devletleri zayıflatmak için kullanabileceğini düşünürken, 1930'lara gelindiğinde sürecin ters yönde işleyeceği korkusu içine düşmüştü. Dolayısıyla, 1935-1938 arasında... yaklaşık 800.000 kişiyi sınır dışı ettiler, tutukladılar veya öldürdüler.../ Stalin 1944'te Çeçenlerin, İnguşların, Balkarların, Kumukların (Kalmıklar), Ahıska Türklerinin ve Kırım Tatarlarının... tehcir edilmelerini emredince, nüfus siyaseti eski Rus-Osmanlı sınırlarına şiddetle geri dönmüş oldu. Sovyet yetkilileri... işgalci Almanlarla işbirliği yaptıkları suçlamasıyla meşrulaştırmaya çalışsalar da... tehcir Alman tehdidi savuşturulduktan sonra gerçekleştirilmişti. Bu durum, esas sebebin Stalin'in bir yıl sonra Türkiye'den Kars ve Ardahan'ın teslimi ile Boğazlar'da Sovyet deniz üsleri kurulması talebiyle ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Stalin ve... Molotov, 1945 yazında... Truman ile... Churchill'e Kars ve Ardahan'ın aslında Türkiye'ye değil... Ermenistan ve Gürcistan'a ait olduğunu anlatıyordu. Polonya'nın 1921'deki haksız genişlemesini gözden geçirip Sovyetler Birliği ile sınırlarını düzelttiğine işaret eden Stalin, Türkiye'nin de aynısını yapması gerektiğini iddia ediyordu./ Stalin, Anadolu ve Kafkasya üzerindeki çatışmayı tekrar canlandırmıştı. Sovyetler İran'da zaten faaldiler... İran içinde Azeri ve Kürt hükümetleri teşkil etmeye giriştiler. Fakat devletlerarası dinamikler asıl belirleyici oldu... Stalin'in savurduğu tehditler ABD'yi harekete geçirdi. Soğuk Savaş'ın ilk sürtüşmelerinden birinde Washington'un baskısı ile geri adım atan Stalin, Kars ve Ardahan ile Boğazlar üzerindeki taleplerinin yanısıra rüşeym halindeki Azerbaycan ve İran Kürdistanı hükümetlerine verdiği desteği de geri çekti. Kaderi böylece mühürlenen bu iki oluşum, İran ordusu tarafından 1946 sonunda kısa bir harekatla ortadan kaldırıldı./ Denge Oyunu/" "İttihatçılar, kazanma şansları olmamasına rağmen, çözülmekte olan imparatorluklarından bağımsız bir devlet çıkarmayı başardılar; çünkü değişen dünya düzeninin doğasını anlamışlar.../ Çarlık rejimi ise aksine imparatorluğu ile birlikte yok oldu... Sovyet komünizmi o kadar kanlı ve yıkıcıydı ki Bolşevizm'in olumlu olduğu fikri pek ikna edici değildi. Rusya'nın 1908 ile 1918 arasındaki tecrübesi, trajik olmak dışında bir vasfa sahip değildi./... milli ülkü Ermenilerin durumuna bir türlü uymuyor, onları komşuları için bir tehdit haline getirdiği gibi... dış mihrakların güç oyunlarının bir nesnesi durumuna sokuyordu... İttihatçılar... yok ettiler... bir Ermeni cumhuriyeti kurulmuştu; ancak bu devlet tarihi Ermenistan'ın ancak bir kalıntısıydı ve Moskova'nın eline düştü./ Kürtler de korkunç zarar gördüler... yeni milli rejimleri eski imparatorluklara göre daha müdahaleci ve baskıcı buldular./ Güney Kafkasya'nın başka yerlerinde sonuçlar daha sevindiriciydi. Gürcüler genel olarak çok az risk almışlardı... kültürel önceliğe sahiplerdi. Gürcistan'ın azınlıkları, özellikle de Abhazlar ve Osetler daha az arzuya şayan şartlarda yaşıyorlardı, fakat onlar da millet olarak tanınıyordu ve Moskova Tiflis'i denetim altında tutuyordu. Güney Kafkasya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti'ni 1936'da fesheden Moskova Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'a... en yüksek idari birim olan Sovyet Cumhuriyeti vasfını vererek ayrıcalıklı statü tanıdı. Bu kazanım, nispeten zayıf bir milli kimliğe sahip Azeriler için özellikle faydalı oldu./ Fakat Kafkasya'nın Müslüman dağlıları ise iyimser olmak için daha az sebebe sahiplerdi. Bolşeviklere karşı ümitsiz direnişleri başarısız oldu ve sert bir şekilde bastırıldılar. Kolektifleşme... sefalete yol açtı ve jeopolitik, 1944 sürgünü ile bir kez daha Kuzey Kafkasya'ya yıkım getirdi. 1918... çabaları... boşa gitti. Fakat... özerk bölgelerin oluşturulması... bazı yerel kadrolar ve gruplar için bir nimet oldu." "Avrupa'nın şu anki siyasi yapısı... imparatorlukların... çözülmesinin neticesidir... bastırılmış milletler... tam bağımsızlık ülküsünü gerçek ve nihai hedefleri olarak değerlendirdiler... Tebaa milletlerin özgürlük arzuları, bunlarda tiranlığa karşı demokrasi mücadelesi gören Batı Avrupa'nın liberal kamuoyunda önemli derecede sempati uyandırdı." "Devletlerarası rekabet imparatorlukları aşındırıp yıkarken küresel düzen, etnisiteye dayalı siyasi meşruiyete daha çok değer atfetti.../ Bu çalışma... eski bir dersi kabul etmektedir: Mutlak güvenlik arayışı yıkımdan başka bir şey getirmez... Endişe hiç bitmeyecek bir insanlık durumudur. Potansiyet tehdit, tabiatı icabı her yerde mevcuttur". (Reynolds, s. 271-280)
"Mesut Erşan, "Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti'nin Kuzey Kafkasya Siyaseti", Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, 19915" (Reynolds, s. 337)
"Enver'in aksine Suphi Anadolu'ya geçebildi ancak Trabzon açıklarında denizde bilinmeyen bir şekilde öldürüldü." "Kızıl Ordu'da hizmet eden Çarlık dönemi subayları 75.000 sayısını buluyordu ve kıdemli komutanın dörtte üçünü oluşturuyordu". (Reynolds, s. 346)
*
6.6.2025
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder