İlhan Selçuk, Beşinci Baskı, 1994, Çağdaş Yayınları, İstanbul
Dünya Savaşı sırasında Irak'ta Halil Kut Paşa'nın yanında bulunup sonrasında Kafkasya'da görev yapan ve bu kitapta yazdıklarına bakılırsa Malkoçoğlu'nu aratmayacak ölçekte bir "kahraman" olan Yüzbaşı Selahattin Batum'dan 5 Şubat 1919'da İstanbul'a geliyor ve 21 Mayıs 1919'da da Anadolu'ya geçiyor.
İstanbul'daki durum hakkında kitapta şöyle söyleniyor:
"Şimdi herkes dünkü kumandanına küfür ediyordu ve herkes dünkü kumandan aleyhine konuşarak kendine yeni bir ortam ve olanak sağlamak yolundaydı." "AŞIRI SERVETLER VE YENİ ZENGİNLER" (Selçuk, s. 16, 17)
"BİZLERE YABANCI İSTANBUL/ İstanbul bu tarihte bir mahşer yerini andırıyordu. İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Japon, Amerikan ordularından subaylar, neferler ve dünyanın her ulusundan ve dininden insanlar şehri doldurmuştu... Hıristiyanlar galip devletlerin tabii müttefikiydiler. İngiltere elçiliğinde bir Rum-Ermeni şubesi açılmıştı... bir Pontus devleti kurmak istiyorlardı. Ermeniler... devlet hazırlığı içindeydiler. Bağımsızlık peşinde koşan Arap, Kürt, Rum temsilcileri İstanbul'a dolmuşlardı... uydurma bayraklara rastlanıyordu... Bolşevik devriminden kaçan Ruslar da şehri doldurmuşlardı. İstanbul'da aranıp bulunamayan yalnız Türklüktü... Barlar, banyolar, kahveler, sokaklar artık namus ehli için geçilmez olmuştu. Hiçbir ev saldırıdan uzak değildi... sarhoş yabancılara Rum ve Ermeniler öncülük ediyordu... Rum çeteleri türemişti. Türk köylerini basıyorlar ve yağma ediyorlardı... Eşkiyanın yakalanmaktan korkusu yoktu, ama halk korku içindeydi.../ İstanbul savaş yıllarında derin bir yoksulluk ve yokluk içinde yaşamıştı. Şimdi geniş bir bolluk dönemine girilmişti... Sefaletin zayıflattığı karakterler, paranın tatlı yüzüne dayanamıyordu... Artık ülkenin efendisi olan yabancılara hoş görünmek için birçok okumuş Türk ailesi ya da aydın grubu devreye girdiler. Yabancı subay çevreleriyle ilişkiler kurdular. Balolar, danslar, oyunlar başladı. İstanbul'da hayat, şen, günahkar ve zevkliydi. Gazinolarda içki ve raks vardı... Şişli tarafında Türk hanımlarının da katıldığı çaylar veriliyordu... Herkes kendini Avrupalı saymak ve saydırmak merakına düşmüştü./ SUÇLULAR VE GÜÇLÜLER" (Selçuk, s. 28-30)
Sonrası şöyle gelişiyor:
"Bir ses: -Selahattin Bey!/ Baktım Albay Bekir Sami, sivil elbiseli." "Benimle gel, dedi." "Bu işin içinde asılmak var, kazıklanmak var, hapsedilmek var, tardedilmek var. Yalnız bir şey yok: Armağan! Armağan, vatan kurtulursa "bunda bizim hizmetimiz var" diye sevinmektir. Gider misim?/ -Giderim." "-Ben yarın sabah gidiyorum, gelebilir misin?/ -Gelebilirim." (Selçuk, 34, 35)
Bu şekilde tesadüfen yolda karşılaşınca konuşup böylece kararlaştırdıktan sonra Anadolu'ya gidiyorlar.
Oradaki gelişmelerden bir kısmı da şöyle anlatılıyor:
"SONU BİLİNMEYEN BİR SERÜVEN" "21 Mayıs 1919 günü Bandırma'ya geldiğimiz zaman şehirde Yunan bayraklarıyla süslenmiş zafer takları gördük." "22 Mayıs 1919 sabahı... Bekir Sami Bey beni önce Bandırma 61'inci Tümen Kumandan Vekili Kurmay Yarbay Refet Bey'e gönderdi ve alıp getirmemi söyledi./ Tümene gittim." "Ben-17'nci Kolordu Kumandanı Miralay Bekir Sami Bey oteldedirler; sizi görmek istiyorlar./ Tümen kumandanı-Beni görmek isteyen adam makamıma gelir ve beni görür./ Ben-Kolordu Kumandanı... gelip kendisini görmesini emrettiklerini tebliğe beni memur etti./ Kumandan-Ben böyle bir adam tanımıyorum ve burada 17'nci Kolordu yoktur.../ Ben-... sizi alıp yanına götürmemi emrettiler. Benim bu emri ifaya mecbur olduğumu ve ifa edeceğimi... takdir edeceklerini ümit ederim, deyince... bağırarak:/ -Yüzbaşı, şimdi senin elini ayağını bağlatır, ya bir kenefe, ya bir ahıra tıkarım; defol karşımdan!/ Ben-... kudretim yettiğince... götürmek zorunda bulunduğumu takdir edeceklerini zannediyorum.../ Bu mücadele biraz daha sürdü, ama sonunda tümen kumandanı benimle otele geldi." "Bekir Sami... derhal şu emri verdi:/ -Burası Türkiye'dir, burada tek bayrak Türk bayrağıdır. Bunun dışında... alçaklıktır. Şimdi şehirdeki bütün Yunan bayraklarını kaldırtacaksınız... karşı koyan olursa öldüreceksiniz. Bu iş üç saat içinde bitmezse ben sizi öldüreceğim, haydi görev başına!/ Tümen kumandanı:/ Başüstüne efendim, diyerek çıktı gitti./ Yarım saat sonra şehirde bir alabora başladı. Dipçik, tüfek, tokatla birlikte Yunan bayraklarının indirilişine Türk halkının katılması görülecek şeydi./ Bu iş olurken Bekir Sami Bey beni kaymakama yolladı. O daha çabuk itaat etti ve benimle... geldi./ Kumandan... ona da emir verdi:/ -Öğle namazından sonra camide halkla konuşacağım, siz memurlarınızı alarak ve bütün eşrafı toplayarak camiye gelin!" "Bekir Sami... Reşit'i sordu. Reşit, Çerkez Ethem'in ağabeyi ve Bekir Sami'nin sınıf arkadaşıydı." (Selçuk, s. 37-40)
"Parti Pehlivan Akşehir'den çok şey çalmış, gaspetmiş". "Akhisar eşrafının hali... sarsmıştı./ Hele öğleden sonraya dek uğraşa uğraşa epey de fazla para vererek bir lokma ekmeği zorla bulunca anladık ki, buradan hayır yok./ Gün 26 Mayıs 1919'du./... Bekir Sami bana dedi ki:/ -Selahattin, sen gençsin... Ben ölmeye karar verdim. İstersen sen de git. Ben bu işe devam edeceğim./ Kumandana verdiğim cevap belliydi. Ölmeye hazır olduğumu... dile getirdim." (Selçuk, s. 51, 52)
"Salihli'ye vardık... Yunan bayrakları ve... Yunan bayraklarıyla donanmış taklar görünüyordu." (Selçuk, s. 56)
"Alaşehir camilerine dört hoca gelmiş, halka vaaz ederek diyorlarmış ki:/ -Yunan ordusu padişah emriyle geliyor, sakın hürmette kusur etmeyin!/ Bekir Sami bu hocaların sabahleyin kaymakamlık binası önüne getirilmesini söylemişti... dört hoca oradaydılar./ Kumandan sordu:/ -Hocalar bunlar mı?/ Birisi:/ -Evet, dedi./ Bu karşılık üzerine Bekir Sami umulmadık bir an içinde tabancasını çekip dört hocayı yere serdi." "Bekir Sami 3 Haziran 1919 sabahı Anadolu ihtilalinin ilk kurbanlarının kanlarını Alaşehir'de dökmüştü." (Selçuk, s. 67)
"Genelkurmay Başkanlığı'na yazdığımız raporda", "Fiili hareket başlarsa, herhalde Paris Sulh Konferansı'nın Türk milli varlığını tamamıyla tanıyacağına inanıyorum." (Selçuk, s. 70, 71)
"17 HAZİRAN 1919" "Kula'ya geldik.../ Bekir Sami... eşrafı toplattı ve hapsetti", "Bunlar... mücadeleye girişecekleri... yolunda söz verdiler./ Söz üzerine tutuklular ertesi gün bırakıldılar." "Rumlar deliklerine saklandılar, metropolit Alaşehir'e kaçtı./ Biz de birkaç gün içinde en ileri gelen birkaç Rumu sokak ortasında öldürdük... Rumlar bu panikle Alaşehir'e kaçtılar. Türk halkı büsbütün yüreklendi." (Selçuk, s. 74)
"Milli mücadeleye yardım edecekleri yolunda verdikleri sözlerle serbest bıraktığımız eşraftan birisi de oğlunu askere almak istemelerine kızmış... direnişe geçmişti./ Bekir Sami emir verdi:/ -Evini sarın ve yakın!/ Emir yerine getirildi." (Selçuk, s. 75)
"Nemrut Mustafa... Anzavur.../ Her ikisini de yolda öldürmek için Bekir Sami'ye çeşitli ricalarda bulunduk, ama kumandan rıza göstermedi./... Bursa'nın çoğunluğu Rumdu./ Ve bu işler kolay değildi, kanlı oluyordu... kan dökmek zorundaydık./ Açık ve gizli öldürülenlerin sayısı gittikçe artıyordu... başlangıçta çok tedirgindim... Ama olaylar yavaş yavaş bana da doğal gelmeye başladı." (Selçuk, s. 87)
"Orada padişah namına İstanbul'dan gelen Reşit Bey'le görüşüldü./ Reşit Bey, padişahın bizimle beraber olduğunu... her istediğimizi vereceğini söylüyordu. Ancak padişah, bunun için bir tek şart koşuyordu: "Kendisini namussuzca aldatmış olan Mustafa Kemal'i tanımamamız" isteniyordu." "Kumandan... şu cevabı verdi:/ -... Mustafa Kemal... bu işin başına geçmeden önce bize sordu. Biz... söz verdik... Vatan ne onundur, ne benimdir, vatan hepimizindir... Yunanlıları denize dökelim. O zaman Mustafa Kemal'i kendi elimizle padişaha teslim ederiz." (Selçuk, s. 95)
"Salih Hoca'ya söyledim. Hoca, 70 lira maaşla katip olarak aldı. İyi bir çocuk, mütevazı bir adamdı Mahmut Celal... Bursa'da bulunduğumuz sürece iyi çalıştı." (Selçuk, s. 102)
"Mustafa Kemal.../ 26 Ocak 1920 tarihli raporda:/ Fransızların 1200 kişiyle Maraş'ta bulunduğu; 21 Ocak 1920'de Maraş'ta ilk silahın patladığı; 3'üncü ve 20'nci Kolorduların Maraş halkına yardıma geçecekleri bildiriliyordu./ 30 Ocak 1920 tarihli raporda: 28 Ocak 1920 günü Maraşlıların şehri ele geçirdikleri, Fransızların... Amerikan Koleji'ne sığındıkları yazılıyordu." (Selçuk, s. 104)
"Ulusal direnmeyi örgütleyip yönetenlerin yanı sıra hiç kuşkusuz karşı güçler de boş durmuyor, Türk olmayan çevreleri kullanarak Anadolu'ya hakim olmaya çalışıyorlardı. Türkler arasında karşı tarafın emelleriyle uyuşmuş insanlar, hatta ordu içinde İstanbul hesabına çalışan subaylar da çoktu... devlet örgütlerinde görevli bulunanlar da Babıali'nin adamlarıydı. Bir iç boğuşmadır gidiyordu.../ İstanbul'dan bilgi geldi. Tümen subaylarından... Bekir Sami'yi öldürmekle görevlendirilmişler./ Bilgiyi alınca iki subayı yakalatarak tümene getirdik", "kıyamadık. Onları aydınlattık./... bizimle çalışacaklarına söz verdiler." "Bursa'da milli mücadele yüzünden çok kan döküldü. Türk olan ve olmayan çoğu insan bu yolda harcandı. O zaman Anadolu'nun her yanı bu yüzden çalkalanıyordu. İç boğuşma, dış boğuşmadan belki daha ağırdı." (Selçuk, s. 108, 109)
"21 Mart 1920 günü telgrafhane... Yusuf İzzet Paşa'yla... Miralay Fahrettin Bey'in telgraf başına geldiklerini ve görüşmek istediklerini bildirdi. Telgrafhaneye emir subayı koymuştuk. Postane konuşmaya izin verip vermeceğimizi soruyordu./ -Görüşsünler, ama haberleşmeyi aynen alın, dedim." "Açık ve şifreli görüşmeler ilginçti. Bu iki kumandan adeta Ankara'daki ulusal harekete karşı çıkıyorlar, İstanbul'un yanında bir tutum alıyorlardı./ Durumu Bekir Sami Bey'e anlattım ve olayın Mustafa Kemal ile Ali Fuat Paşalara bildirilmesi gereğini hatırlattım./ Kumandan:/ -Yusuf İzzet Paşa emrinde çalıştığım bir kumandan, Fahrettin sınıf arkadaşımdır. Bunlar harekete geçerse çarpışırım, ama haklarında jurnal vermem, dedi./ Her türlü uyarmalarıma rağmen inat edince:/ -Ben yazayım, dedim./ -Yaz!/ Bu kez dedim ki:/ -İyi ama, bu sefer de sizi bu adamlarla birlik sanırlar, iyi olmaz./ Cevap verdi:/ -Böyle bir zanna razıyım, casusluk edemem./ Bunun üzerine ben Ankara'ya aşağıdaki şifreyi çektim:" "Yusuf İzzet Paşa, askeri işgalin henüz mütareke şartlarını ihlal etmediğini ve bunu harp ilanını gerektiren bir sebep saymadığını... bildiriyordu, efendim./ Fırka 56. Yaveri Selahattin". "İstanbul'da Harbiye Nazırı Fevzi Paşa (Çakmak) ile Bandırma'daki 14'üncü Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa İstanbul işgalinin mütareke koşullarına uygun olduğunda ısrar ediyorlardı." (Selçuk, s. 118-120)
"Anzavur'un Balıkesir ve Gönen'deki isyanı yayılıyor... 26 Mart 1920'de 174'üncü Alay asiler tarafından perişan edildi." "Anzavur isyanı... Manyas'ı da etkilemiş, Biga asilerce ele geçirilmişti." "Yusuf İzzet Paşa... 172'nci Alay'a derhal Manyas bölgesine hareket ederek eşkiyayı cezalandırmasını emretmişti./ 172'nci Alay Kumandanı Yarbay Osman Bey'di./ Osman Bey elindeki yarım alayla her yanı Çerkez köyleriyle dolu bir isyan bölgesine giremeyeceğini söylemişti." "Yusuf İzzet Paşa 5 Nisan 1920 sabahı teftiş amacıyla Bursa'ya doğru yola çıktığını bildiriyordu./ Gerçekte kolordu kumandanı... ilerleyen Anzavur'un eline geçmemek için kaçıyordu", "çıkageldi." "Yusuf İzzet Paşa: Osman Bey arabada mahpustur... Yarın Harp Divanı'na çıkacaktır." Ve yaver yüzbaşı bu konuda farklı düşünüyor, "Dedim ki:/ -Kolordu kumandanı mütareke şartlarına aykırı bir iş yapılmadığı konusunda bugüne kadar ısrarlıdır. İstanbul'un işgalini onaylamaktadır. Davamıza aykırı adamdır... Bölgemizin bir yanı çöküyor. Bu çöküşü Yarbay Osman Bey durdurabilir", "Yarbay Osman Bey'i bize teslim eder. Eğer... bir saat sonra gerçekleşmezse kolordu kumandanını tutuklar; emr-ü kumandandan uzaklaştırırım... tümenin bana müdahale etmemesini rica ederim", "kolordu kumandanının misafir olduğu oteli sardım... tutklamaya nazır olması için talimat verdim." "Otele gittim... Durumu sezmiş olan Yusuf İzzet Paşa'nın yaveri Yüzbaşı Şükrü:/ -Selahattin ne o? Bizi tutuklayacak mısın?" "Yusuf İzzet Paşa heyecanlı ve sinirliydi./ Kolordu kumandanı bana:/ -Osman Bey'in üstlerine karşı aldığı tutumu biliyorsunuz. Yarın kendisini Harp Divanı'na vereceğim. Bu akşamlık size teslim ediyorum... kaçmasına imkan vermek cüretinde bulunursanız, sizi Harp Divanı'na veririm./ Bekir Sami Bey'in yüzüne baktım. Sus, demek istiyordu. Cevap vermedi." "Yarbayı askeri hastaneye naklettik. Durumu kolorduya bildirdik. Ve böylece bütün yolları kapayarak hiçbir açık kapı bırakmadık." "Anzavur harekatı büyümeye başladı... Karacabey'e girdi." "İşte bu durumda Mustafa Kemal Paşa'dan aldığımız bir emir bildirisini yayınladık:" "BİLDİRİ/ Hilafet makamımızın her türlü kaide ve hakka aykırı olarak itilaf hükümetleri tarafından işgal ve... cüret edilmesi üzerine... hilafet hukuku... gayesine bağlanan milli azmi yıkabilmek için düşmanlarımızın en evvel başvurmak istedikleri çare dahilde nifaktır", "hapis, idam gibi her nevi cezaları tatbik için fevkalade salahiyet verilmiştir", "her türlü söz, propaganda ve icraatın cezası idaamdır." "9 Eylül 1934'te Bekir Sami öldüğü zaman cebinde 9 lirası vardı." (Selçuk, s. 122-128)
"Yusuf İzzet Paşa'nın durumu kaygı verici bir görünüm aldı./ Paşa, her kesimle ilişki kuruyor, herkesi Anzavur'a karşı hazırlığa teşvik ediyor; ama bu görünüm altında tuhaf bir tutum alıyordu... konuştuğu her adama:/ Anzavur çok kuvvetlidir, çok çalışın... diyordu", "9 Nisan 1920 günü... bir toplantıda... Anzavur'un yanında altı binden fazla süvari ve bir o kadar da piyade olduğunu söylemiş", "Mahmut Celal koşarak bana geldi, durumu sordu./ Güldüm:/ -On iki bin kişiyi Anzavur değil Yunanlılar bulsa Ankara'ya giderlerdi... dedim./ Ama olay beni düşündürdü. Yusuf İzzet Paşa her gün bizim daireye geliyor, Bekir Sami'nin odasına giriyordu, akşama kadar laf atıyorlar, satranç oynuyorlardı. Paşa, Bekir Sami'yi öylesine bağlamıştı ki... iş yapamaz hale geldi. Bu konu üzerine birkaç kez Bekir Sami ile aramızda tartışma çıktı./ Celal gelip... olayı anlatınca hemen telgrafhaneye gittim./ Mustafa Kemal Paşa'yı istedim", "-Paşam, Yusuf İzzet Paşa Bursa'ya geldi... olumsuz davranışları hepimizi isyan ettirdi. Emriniz ne olacaktır?" "Mutafa Kemal Paşa, Yusuf İzzet Paşa'ya şöyle bir telgraf yazdırdı:" "Siyasi ve askeri en önemli kararların verilmesi günlerindeyiz. Sizin de görüşmelerde hazır bulunmanız yararlı olacaktır. Ankara'ya telriflerinizi rica eder, saygılarımı sunarım." "Mustafa Kemal Paşa, Bekir Sami'ye de şöyle bir telgraf yazdırdı:" "Yusuf İzzet Paşa'ya yazdığımız şifreyi okuyunuz. Kendisine bir şey duyurmadan ve kırmadan Ankara'ya gelmesini söyleyiniz... Gelmemekte direnirse tutuklu olarak Ankara'ya göndermenizi dilerim." "Mustafa Kemal Paşa bunları yazdırdıktan sonra bana da şunları söyledi:/ -Bekir Sami Bey'e gösterdikten sonra Yusuf İzzet Paşa'nın şifresini kendisine veriniz... Yusuf İzzet paşa Ankara'ya gelmemek için diretirse tutuklayarak Ankara'ya gönderiniz... Bekir Sami Bey engel olmaya kalkarsa, onu da tutuklayarak Ankara'ya gönderiniz", "yerine kimin geleceğini sorduğum zaman Mustafa Kemal Paşa:/ -Sen, dedi." "Ben emirleri yerlerine tebliğ ettim./ Ertesi sabah... yolculuğunu bir oldubitti niteliğine dönüştürdüm. Paşa da durumu anlamıştı, 10 Nisan günü sessizce Ankara'ya doğru yola çıktı." (Selçuk, s. 129-131)
"Bize yardımcı olarak Eskişehir'den üç bin kişilik bir piyade alayı gönderildi./... Bilecik'ten bin kişiyle kalkan taburlar 100-150 kişiyle Bursa'ya varmıştı. Yolda askere karışan sarıklı ve köylü kılığında bazı kişilerin askeri zehirledikleri söyleniyordu. Askere karşılarında padişah kuvvetlerinin bulunduğu, millicilerin dinsiz ve gavur oldukları fısıldanıyor, erler firar ediyordu./ Alınan her türlü çaba boşunaydı./ Son taburu Bilecik'ten alıp getirmek üzere görevlendirdiğimiz beş subayı er kılığında gönderdik... Son tabur 14 Nisan 1920 günü 600 kişiyle geldi. Ötekilere göre firar azdı. Biz de propaganda odaklarını bulmuştuk ve bunları derhal yok ettik./ Tabur Çekirge'de iki gün dinlendi. Sürekli olarak askerler arasında propaganda yaptık. Hocalar, şeyhler ve halktan hatipler kullandık." "Bekir Sami... çıldırmıştı. Durumu ondan öğrendik. Bizim gönderdiğimiz tabur... hava kararınca, birdenbire patlayan bir silah sesiyle dağılmış ve şimdi hep birlikte Bursa'ya geliyorlarmış. Beş yüz silahlı adamın şehre yönelmesi ve bizde 40-50 silahlı bulunması feciydi." "Bu işi ben çözümlerim. Ama bir şartla... bütün yetkileri alırsam... Emrime itaat etmeyenleri derhal vururum./ Bekir Sami Bey:/ -Peki, dedi, başla!/ İşe başladım." "Elimizdeki on neferi Salih Hoca'ya teslim ederek üç köprü başına geldik. Kemal, köprüleri tutmuştu. Biz de kuvvetleri destekledik. Biraz sonra tek tük erler görünmeye başladı. Hepsini durduruyor, durmayanları vuruyorduk." "Öğleye doğru şehre gelebildim. Dairede Bekir Sami alnımdan öptü ve beni kucakladı." "Ertesi gün ivedi bir Harp Divanı'yla bu isyan taburundan üç eri kurşuna dizmeye karar verdik./ Birisi yeni evliydi." "İki eri kurşuna dizip, yeni evliyi bağışladık." "Aslı rol oynayan iki sarıklı hoca imiş./ Ve bu işi padişah namına yapmışlar./ Onları da asıverdik." (Selçuk, s. 131-135)
"Gittikçe genişleyen Anzavur isyanını önlemek üzere Salihli cephesinde bulunan Ethem kuvvetleri görevlendirildi. Ethem yıldırım gibi Anzavur'un peşine düştü. Ve anzavur 19 nisan günü yaralı olarak Bandırma'dan bir vapurla kaçarak yakasını kurtardı./ 20 nisan günü de benim imzamla... dağıtılan yazı şöyleydi:" "Anzavur, Karacabey'de elli hane kadar ev soymuş ve kadınların ırzına tasallut etmiştir." (Selçuk, s. 135)
"22 Nisan 1920 günü Ankara'dan şu telgrafı aldık:" "2. Vatanın istiklali, yüce hilafet ve saltanatın kurtarılması gibi en mühim ve hayati vazifeleri ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi'nin açılış gününü cumaya tesadüf ettirmekle sözü geçen günün mübarekliğinden istifade... Camii şerifinde cuma namazı eda olunacaktır." (Selçuk, s. 138, 139)
"25 nisan günü Bilecik Mutasarrıfı, Adapazarı'ndaki 24'üncü Tümen Kumandanı Mahmut Bey'in maiyetiyle birlikte öldürüldüğünü ve bölgedeki Çerkezlerin tekrar ayaklandığını bildirdi." "28 nisanda Ali Fuat Paşa isyan bölgesine vardı./ Aynı günlerde Millet Meclisi'nde okunan ve sonra basılıp her yana dağıtılan bildiri şudur:/ PEK ÖNEMLİ BEYANNAME;/ (Büyük Millet Meclisi'nde alkışlarla okunmuştur.)/ Rus Millet Komiserliği Sovyeti'nden telsiz telgrafla ilan edilen tanimdir:" "Artık Büyük Rus İnkilabı'nın darbeleri sayesinde her türlü esaretin eski binaları yıkılıyor." "Ey Rusya'nın ve Şark'ın bütün İslamları; camileri, ibadethaneleri, harap edilmiş ve hakları gaspedilmiş kimseler!.." "Serbestçe ve maniasız olarak milli hayatınızı tanzim ediniz. Buna hakkınız vardır. Bilmelisiniz ki, Büyük Rus İnkilabı'nın Sovyetleri, sizin hukukunuzu bütün kuvvetiyle himaye edecektir." "Memleketinizin efendisi kendiniz olunuz." (Selçuk, s. 141, 142)
"İstanbul yeni kurulan ulusal düzeni yıkmak için elinden geleni yapıyordu.../ İstanbul'un ilk tepkisi Adapazarı isyanıyla patlak verdi. Adapazarı, Bolu, Düzce, Beypazarı bölgesine egemen olan isyancılar... Hocalar milli mücadeleyi:/ -... padişah ve halifeye, yani dine karşı bir başkaldırma sayıyorlardı./ İsyan dalgaları her yana yayılırken Bursa sağlamdı. Bunda Bekir Sami Bey'in demir karakteri ve sonsuz cesareti rol oynuyordu. Yoksa o günlerde Bursa'nın Rum nüfusu Türk nüfusundan çoktu. İstanbul'un mahallesi gibiydi ve her gün vapurla gidip geliniyordu. İtilafçılar ve İngiliz muhiplerince sarılmış, işlenmişti. Bekir Sami Bey'den başkası bu bölgenin hakkından gelemezdi. İstanbul bizi ele geçirmek için her araca başvuruyordu. Bu araçların içinde kadın da vardı." (Selçuk, s. 147)
"Yarbay Osman Bey'i Bursa Vilayeti Seyyar Tedip Kuvvetleri Kumandanlığı'na tayin ettik./... en ufak bir karşı eylemi ya da başkaldırıyı eziyordu./ Yarbay Osman Bey'e hapis, idam, köy yakmak ve bir bölge halkını sürmek gibi ceza yetkileri verilmişti." (Selçuk, s. 151)
"Anadolu harekatında düşmanlar görünüşte birlikteler ama, içten içe birbirleriyle çekişiyorlardı. İtalyanlarla Yunanlılar, İngilizlerle Fransızlar arasında bir rekabet vardı./ Bursa'da Fransız yedek subay Briso bulunuyordu... Ankara bütün yabancı subayların tutuklanmasını emretmişti. O güne dek bize yardımları bulunan ve Bekir Sami ile çok dost olan Briso'yu kumandan tutuklamadı. Adam... Fransızlarla aramızda bir yakınlaşma sağlamaya çalıştı... yaşlı bir Fransız amirali Bursa'ya geldi; kumandanla görüştü." (Selçuk, s. 152)
"Büyük savaş mütarekesinde düşman devletlerinin elinde altı bin kadar subay, üç yüz elli bin kadar nefer esir bulunuyordu./ Ankara hükümetinin ilk Bursa valisi olan Hacim Muhittin Bey" "Ankara'dan tavsiye edildiğimi söyleyerek beni görmek istemiş./ Birkaç gün sonra gittim; iltifatlarla karşılandım. Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşaların benle işbirliği yapmalarını kendisine tembih ettiklerini söyledi... Aramızda bir dostluk doğdu./ ÇERKEZ ETHEM/ Balıkesir ve Bandırma isyan bölgesini temizlemekle uğraşan Ethem Bey'in... Lefke'ye hareket etmesi Ali Fuat Paşa tarafından emredildi; biz bu emri yerine aktardık./ Çerkez Ethem altı yüz süvari, yedi yüz piyade ve dört toptan oluşan birliğiyle 16 mayıs akşamı Bursa'ya geldi." "Halis bana, Yüzbaşı Tevfik Bey'i tanıttı.../ Ethem'in Süvari Kumandanı Tevfik, Bekir Sami'nin Tümen Yaveri Yüzbaşı Selahattin'le lütfen görüştü. Ben kendisine aldığımız düzeni, birliklerin kente girişi için gerekli programı verdim. Esasen parça parça ve bir sürü gibi gelen birlikler kente sokulmamış ve şehir dışında durdurularak düzene sokulmaya başlanmıştı. Tevfik bu durumdan alınmış, gazaba gelmişti. Benim verdiğim tören programını alınca:/ -Biz Bursa'ya misafirliğe mi geliyoruz, hapse mi? diye öfkesini belli etti./ Bu soru benim için garipti. Çünkü bizim yaptığımız iş, gelenlere en büyük saygı ve askerlik gereğiydi./ Cevap verdim:/ -Hayır, sizi hapsetmek için değil saygı göstermek için bu programı yaptık." "Sonunda Ethem gözüktü./ Ufak tertip bir padişah azamet ve şevketiyle gelen bu süvari çavuşu, hepimizi selamlamak lütfunda bulundu. Ve yanındaki karşılayıcılarla birlikte kente girdi./ Her yandan:/ -Yaşasın Ethem Bey... sesleri yükseliyordu./ Biz de Ethem'in birliklerinin kente bir düzen içinde girmesini sağladık.../ Bütün birlikler belediye önünde vali, Bekir Sami ve Çerkez Ethem huzurunda geçit töreni yapacaklardı. Ben atımı sürdüm... üçünü tören yerine davet ettim./ Ethem yorgunluğundan söz ederek geçit törenine gelmedi. Vali de doğal olarak Ethem'i yalnız bırakmak istemedi." "-Ethem Bey'in süvarileri Merkez Kumandanı Binbaşı Eşref Bey'i yakaladılar, sürükleyerek götürdüler.../ Ben hemen fırladım." "Çerkes Ethem'in iki eri silahlarını Eşref Bey'in göğsüne doğrultmuş duruyorlardı./ Tevfik Bey'i görüp olayın sebebini sordum. Eşref, Tevfik geçerken ayağa kalkıp selam vermemiş./ Aramızda sert bir tartışma başladı./ Yüzbaşı Tevfik:/ -Biz istersek şimdi sizi de tutuklarız, dedi./ Ben:/ -Denemenizi hiç istemem, böyle bir girişim ömrünüzün sonu demektir... diyerek elimi tabancama götürdüm:/ Tevfik:/ -Biz birbirimize silah çekersek düşmanlar bize güler./ O zaman dedim ki:/ -... görev ve yetkilerinizin dışına çıkmayınız./ Geldim Bekir Sami Bey'e durumu anlattım./ Eşref Bey derhal serbest bırakılmazsa bizim askerin Ethem Bey kuvvetlerine silah çekeceğini söyledim./ Gece yarısına kadar bir sürü konuşma ve tartışma süregeldi." "Şerefimizle oynayan bir sürü ahmak karşısında ne yapacaktık? Bir ders vermek gerekiyordu. Kumandanın yanına girdim, durumu bir daha anlattım. Ya Ethem Bey'in emir vermesini ya da herkesin kaderine razı olmasını söyledim. Kumandan çok üzülmüştü, elinden bir şey gelmez duruma düşmüştü./ Kalktı Ethem'in yanına gitti. Uzun konuştular. En sonunda Ethem yaverini benim yanıma verdi. Birlikte gittik. Eşref'i otelden alıp evine götürdük./ Ne var ki, bu işin bir art nedeni vardı./ Binbaşı Eşref'in anlattığına göre olayın asıl nedeni kin güdüsü idi. Eşref, 1913'te... öldürülen Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın yaveriymiş; suikast sırasında sadrazamın yanındaymış. Silah atanları görmüş ve sonradan bunlar arasında bulunan Yüzbaşı Kazım adında birinin asılmasına sebep olmuş./ Asılan Yüzzbaşı Kazım da Çerkes Ethem'in ağabeyi Yüzbaşı Tevfik'in akrabası oluyormuş./ Demek ki, yedi yıl sonra intikam almak istemişti Tevfik." "16 mayıs akşamı Bursa'ya gelen Ethem kuvvetleri, 18 mayıs sabahı Bursa'dan ayrıldılar", "bu kısa sürede birçok namusa saldırıldı; birçok adam öldürüldü; birçok dükkan yağma edildi./ Derbeder Ethem birlikleri dükkanlara girip istediklerini alıp savuştular, Bursa belediye ve hükümeti halka 180 bin lira ödedi./ Ve 18 Mayıs 1920'de şehirden ayrılan Ethem, bir yıldırım hızıyla Lefke'ye, oradan Sapanca'ya ve Adapazarı'na hücum etti. 21 Mayıs günü Adapazarı, Bolu, Düzce elimize geçti, isyan bastırıldı. Bu olaydan sonra hemen bir bildiri basıp İstanbul'a dağıttık./ Adapazarı... yağma ve katleden serseri eşkiyaların... 24 Mayıs 1920 tarihinde tedip... tenkillerine başlanmış... kamilen bu şakilerden temizlenmiştir", "idam edilmişlerdir." (Selçuk, s. 153-158)
"Bursa İstanbul'la Anadolu arasında tam bir köprü başı olmuştu.../ Büyük savaşta Irak Ordusu Kumandanı olan Nurettin Paşa da geldi. Nurettin Paşa'nın büyük savaşta Bekir Sami'yle arası açılmıştı. Ama ben kendisine çok saygı gösterdim. Yalnız Ankara'ya karşı durumu bir tuhaftı. Padişah ile Anadolu hükümetinin arasını bulmak istiyordu." (Selçuk, s. 160, 161)
"O sırada Bursa'da bulunan... Mahmut Celal ile arkadaşları birçok entrika çevirerek Bekir Sami ile Hacim Muhittin'in arasını açtılar... 22 Haziran 1920'de Eskişehir'de Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Hacim Muhittin ve Bekir Sami buluştular:/ Mustafa Kemal beni de çağırdı./... Bana çok iltifat etti.../ konuşma sonunda valiyle kumandan barıştırıldı." "Ne var ki entrika devam ediyordu. Sinirler de gergindi." (Selçuk, s. 162)
Konser ve parasal durumla ilgili bir konuşma sonrasında "Bekir Sami Bey beni çağırdı." "Bana bir süre olanca şiddetiyle baktıktan sonra:/ -Sen söylediğinin manasını biliyor musun? Ve askerliğin temeli olan itaate aykırı olduğunu biliyor musun?/ Cevap verdim:/ -Yaptıklarımı biliyorum, bana hakaret edildi./ Bekir Sami şiddetle:/ -Ben adamın beynini patlatırım, diye önce üzerime, sonra tabancasını almak üzere masaya yürüdü. Hiç kuşkusuz beni öldürecekti. İlk adımını atarken elimi tabancama götürüp:/ -Bir adım daha atarsanız, tereddütsüz hayatınıza son veririm, dedim./ Bekir Sami bana döndü, görevi, şefkati, cesareti, sevgisi, öfkesi, onuru birbirine karışan bu kahraman adam şiddetli bir bunalımla taş gibi yere yuvarlandı./ Ben şaşırdım, yardım çağırdık, doktor, ilaç ve Bekir Sami Bey'i en aşağı bir inmeden kurtardık. Ben tarifsiz pişmanlık ve üzüntü içine düştüm. Ama iş böylece kapandı. Bunda Bekir Sami'nin büyüklüğü rol oynadı." (Selçuk, s. 164)
"1 temmuzda... Bursa paniğe uğramış muhacir kafileleriyle dolmuştu. 2 temmuzda Bekir Sami Bey... Tümenlere Bursa'ya hareket emri verdi", "3 temmuzda tümenler yola çıktıklarını bildirdiler. Ama akşam üzeri önce Mustafa Kemal Paşa'dan ve sonra Ali Fuat Paşa'dan gelen emirde, bu tümenlerin Bozüyük ve İnönü bölgelerinde kalmaları ve Bursa'dan muharebesiz çekilmemiz emrediliyordu./ Bekir Sami, emri birliklere iletti; ama savaşmadan Bursa'daki kuvvetlerle çekilemeyeceğini Ankara'ya haber verdi./ Bunun bir nedeni vardı./ Bursa'da tümen namına sekiz yüz kişi kalmıştı; bunlar Bursalı idiler. Hiç olmazsa bu kuvvetle bir zaman kazanmak... gerekli görülüyordu." "7 temmuzda 56'ncı Tümen'le düşman karşı karşıya geldiler. Sıkı bir savaşa girişmeden İnegöl yönüne çekilme emri verdi." "Bekir Sami, odasında bir aşağı bir yukarı geziniyor, artık hiçbir şey görmüyordu.../ -Düşman şehre girmiş, tümen çoktan çekilmiş, neredeyse esir düşeceğiz./ Hazır duran atlara atladık." "Biz karargah olarak şehri en son teslim ettik./ Yunanlılar girdiler", "şu raporu yazdık:" "Tabur efradının yarısının müsellahan (silahlı olarak) firar etmiş olmaları... muharebesiz Bursa'yı terk ederek elde kıt'a bulundurmaya arzu ve imkan bırakmıyordu." "Ne bir top ne de bir makineli tüfek kurtarılamamış ve hepsi firar eden efrat yüzünden yollara terk edilmiştir." (Selçuk, s. 167-170)
"Daha Eskişehir'de kendimize bir düzen vermeden şu emri aldık:" "14.7.1920" "Büyük Millet Meclisi'nce izhar edilen arzuyu şedit (şiddetli arzu) üzerine vekiller heyeti kararıyla K. 20 Kumandanı Miralay Bekir Sami Bey'in vazifesine hitam (son) verilmiştir."/ "Müdafaai Milliye Vekili/ Ferik Fevzi" "Bekir Sami bunun üzerine Mustafa Kemal'e başvurarak hemen Kafkaslar'da çalışmak üzere yollanmasını ve ülke böylesine acı içindeyken boş bırakılmamasını istedi./ Mustafa Kemal.../ -Meclis'teki saldırı, size değil, bana ve hükümetedir. Sabırlı olunuz her şey düzelecektir." "Yunanlılar 22 Haziran 1920'ye dek Milen hattında durmuşlardı. Bu tarihte genel saldırıya geçmişlerdi." "Biz Eskişehir'e kadar çekildik./... Yunanlılar 26 ağustosta Uşak'ı zeptederek ilerlediler." "Meclis'te 13 Temmuz 1920 günü", "Bekir Sami... niçin Divanıharbe gönderilmiyor? diye..." (Selçuk, s. 171, 172)
Ali Fuat ve İsmet paşalar Ağustos'ta Meclis'te Bekir Sami'yi savunuyorlar, Mustafa Kemal de "Bekir Sami Bey Bursa'yı bırakmamıştır. Ve ben... emir verdim... doğrusu Bursa'yı terk etmekti" diyor ve Bekir Sami aklanıyor. "Mustafa Kemal Paşa'nın düşüncesine göre... iç düşman yok edilmeden, dış düşmanın istilasını durdurmaya çalışmak yanlıştı", "iç düşmanlar dize getirildikten sonra dış düşmanın herhangi bir başarısı... geçici olmaktan ileriye gidemezdi", "asilere karşı gönderilen kuvvetler, cephede Yunana karşı bırakılsa gene sonuç değişmezdi." (Selçuk, s. 174-177)
"İstanbul Sevr Antlaşması'na doğru gidiyordu. Ankara kaynıyordu./ Bekir Sami Bey işten çekilince... söylentiler yaymaya başlamışlar ve bizi... meşhur hırsızlar düzeyine çıkarmışlardır." "Oysa.../ 1. Bekir Sami Bey'in muharebe yeri Bursa değil, Eskişehir'di. Sırf yurtsevrliğinden orada kalmıştı." "Bu (s)ırada 7 eylül günü Bekir Sami Bey'in Antalya ve Muğla Bölge Kumandanlığı görevine atandığı emri geldi./... yola çıktık." "Kastamonu", "eşkiyanın... üç mebusu soyup bir adam öldürdüklerini işittik." "Antalya'da her şeyden çekinen yetkisiz bir mutasarrıf bulduk." "İşte bu sırada idi ki Konya isyanı başladı. Delibaş... Çumra'yı bastı. 3 ekim sabahı Konya'yı da işgal ederek yönetime el koydu... Bursa'da idam edilmekten zor kurtulan Yarbay Osman Bey... geri aldı./... çok sertti./ Anlatıldığına göre", "üç saate kadar teslim olmazsa, köyü insanlarıyla birlikte yakarım./ Ve üç saat sonra köy cayır cayır yanıyor, bu dehşetin haberi Konya ovasına yayılınca Delibaş'ın korkusu ve şöhreti... uçuyordu." "Hocalar askerin karargahına girdikleri zaman 42 adet darağacının hazırlandığını görüyorlar" "ve asıyorlar tümünü." (Selçuk, s. 179-183)
"6 Aralık 1920'de Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa'dan aldığımız telgrafta kendisinin "Moskova Sefiri Kebiri" olduğu yazılıyor, Bekir Sami'nin Şimali Kafkas Askeri Murahhaslığı'na, benim de murahhas muavinliğine tayinimiz haber veriliyor", "bu emir üzerine 8 Eylül 1920'de Antalya'dan yola çıktık." "Ankara istasyonunda... Ali Fuat Paşa bizi karşıladı", "Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat'a... anlatarak:/ -... bize yardım edilmesini Moskova'dan isteyeceğiz. Asker sorunu, Rusya'da bulunan Müslümanlardan birlikler kurarak Türkiye'ye getirmektir./ Bunun üzerine Rusya'da Müslümanlardan kurulacak askerleri bulmak, birlikleri kurmak ve yurda getirmek işini becerebilecek subaylar saptanmış; ilk bölüm olarak Kuzey Kafkasya için Bekir Sami Bey uygun bulunmuş. Şimdi oraya Kuzey Kafkas halkından bir kolordu meydana getirmek üzere gidecektik./HAZIRLIK/... iki bin beş yüz lira vermişlerdi./... Ankara'dan Kastamonu'ya yola çıktık." "Ilgaz'ın doruğunda bir karakol vardı... kapıları... açmıyorlardı... yola devam edersek donacağımızı anlamıştık./ Kapıları zorla açtırdık... Karakolun çevresinde oraya kadar gelip donakalmış dört nefer bulduk. Jandarmayı sıkıştırdık. Eşkiyadan korktukları için gece kimseye kapı açmadıklarını söylediler." "Bekir Sami Bey Kastamonu'da evinde kaldı." "Şubat 1921", "İnebolu'ya doğru" "yolculuk başladı." "Karadeniz'de, Fransız, İngiliz, Yunan donanması vardı. Yollarda vapurları çevirip "millici" olanları alıyorlardı. Ama İtalyanlar bizi sağ salim Trabzon'a götürmek konusunda teminat vermişlerdi." "12 Şubat 1921 akşamı Trabzon'a vardık." "Batum yoluyla buradan hareket edeceğiz. Yollarda hiçbir emniyetsizlik yok." (Selçuk, s. 184-187)
"Rusya'daki açlık konusunda... duyuyorduk... Rusya tam anlamında anarşi ve yağma ülkesi olmuştu./ Trabzon'da duyup gördüklerimize... göre... inkılap, uygulama biçiminde zararlı bir niteliğe bürünmüş, gittikçe zalimleşmişti", "Rusya'da proletarya egemenliği, can, mal, namus bırakmamış, halk bir sürü halini almıştır", "görevimiz... bu inkılaptan ülkemize yarar getirip zarar getirmemek ve Rusya'nın Türk ve Müslümanlarına faydalı olmaktı." "Bekir Sami Bey yaptığı incelemelerde bugünkü Rusya'nın anarşi içinde yüzdüğü ve orada çalışma olanağı bulunmadığı kararına vardı. Ve... istifasını sundu." "Kazım Karabekir", "Size sagı ve içtenliğim çoktur. Emrederseniz sizi Kars Müstahkem Mevki Kumandanlığı'na inha edeyim, gene beraber çalışırız./ Kumandan bu öneriyi:/ -Peki, diye karşıladı./ Beklemeye başladık./ Mart sonuna doğru Kazım Karabekir'den yazı geldi. Bekir Sami Bey'in... tayinini Ankara'da Milli Müdafa'nın kabul etmediği bildiriliyordu./ Bunun üzerine kumandan tedavi için izin istedi." "Ankara hükümetinin o zamanki politikası Bekir Sami Bey'in etkin bir göreve atanmasını uygun görmüyordu. Ben de kumandandan ayrılmadım." "5 Ekim 1923'te beni... Bölük Kumandanlığı'na tayin ettiler." "Kurmay sınavlarına girdim... kopya çekildiği kuşkusu üzerine topyekun iptal kararı verildi... büyük bir öfkeye kapılarak... istifa ettim./... 11 Nisan 1926'da yüzbaşılıktan emekli oldum", "bir çiftlik kurarak geleceğimi düzenlemey karar verdim." "Zaten... 20 Eylül 1920'de... söylüyordum:" "Şu sırada İtalyan ve Fransız başvekilleri, Anadolu hükümetiyle İstanbul'daki Feritçileri barıştırmaya ve Türk hükümetine azami yardımı yapmaya karar vermişler... düşüncem... çiftlik haline getirmektir." "Sebzecilik yapacağım arazı beş yüz dönüm kadardı." (Selçuk, s. 184-193)
*
ARA NOT:
Canını ortaya koyup çabalayan Bekir Sami bu şekilde görevden atılıyor.
Nutuk konusundaki bir youtube videosunda Ahmet Kuyaş Bekir Sami’nin görevden alınmasını çok masumane bir şekilde doğal gösterircesine o Rauf’un adamıydı, Çerkez’di diyor.
*
"1932... Gümrük ve Muhafaza Genel Komutanı General Seyfi Düzgören ile görüştüm. Ve İstanbul'da "Kaçak İstihbarat Amirliği" görevini 200 lira net ücretle kabul ettim." "Trakya, Çanakkale, İstanbul... güçlü ve ciddi bir örgüt oluşturmaya çalıştım./ Ne var ki 1932-1933 yılları gerekli randımanla çalışan bu örgüt, 1934 yılında içinden bozulmaya başladı. Bozulma nedenleri belliydi. Bu iş... çok zenginlikler sağlayabilirdi... Kısa zamanda zenginlik hevesleri yarattı", "benim aleyhime bir blok oluşturdular. Aralarına Ankara'daki... ortaklarını da aldılar", "Düzgören, çevrenin etkisiyle beni İstanbul'dan uzaklaştırmak istedi ve "Cenup İstihbarat Müfettişliği"ne verdi./ Onuruma vurulan bir darbe saydığım bu karar karşısında çekilmek istedim./ Bir rastlantıyla Saffet o sırada İstanbul'daydı. Ve hükümetin Maarif Bakanı'ydı. Beni Dolmabahçe Sarayı'na çağırdı... önerdiler." "Seyfi Paşa beni bırakmadı", "Güney sınırları... anarşi", "İsmet Paşa... sorunca", "Selahattin... ne yapmak gerektiğini o bize söyler, demiş", "Seyfi Paşa... bana böyle yansıtınca, çekilmek ayıp olacaktı... gerçekten böyle mi olmuştu?/ Bilemiyordum./ 1935 yılının 1 ekiminde... yola çıktım." (Selçuk, s. 198-200)
"23/24 Ekim 1935 gecesi, Maraş gezisi", "Beş ilin en medenisi Antep'tir. Maraş düşünülemeyecek kadar geri durumdadır. Urfa ve Mardin'de yiyecek ve yatacak konusu benim için bile zor." "6 Kasım 1935... Antep'ten otomobille hareket ettim... Narlı istasyonuna... geldim... Maraş'a ulaştım", "1935'te Maraş! Simsiyah ve tek bir lamba bile yok", "Maraş, bir dağ yamacına yaslanmış harap bir kasabaydı. Malatya ise daha derli toplu ve güzeldi", "Urfa'ya girdiğim zaman Bekir Sami'yi andım. Otuz beş yaşında tümen kumandanı olan Bekir Sami Bey'in önünden geçit resmi yaptığım yere gittim", "Göz yaşlarımı tutamadım./... yazdım:" "Hayatta alacak hiçbir nasibim kalmamıştır". "Benim aldığım maaş... yüksekti. Buna rağmen üç çocuklu bir ailenin masraflarına yetişmek zordu." (Selçuk, s. 203-206)
"Abidin Özmen Bursa'da polis müdürüyken yetersiz sayılarak Bekir Sami Bey tarafından görevden alınmış, bir ilçeye kaymakam olarak gönderilmişti. Sonradan Milli Eğitim Bakanı oldu." "Mahmut Celal'i yolda görmüştüm, konuştuk", "-İktisat vekiliyim./ Şaşırmıştım ve "Ne günlere kaldık?" diye düşünmüştüm." "Ankara'da karanlık geceler ve günler geçirdim." 1936'da görev değişikliği gündeme geliyor, "hor görülen emeklerim" deniyor, alay itihbaratı görevi veriliyor. "Güney kaçakçılığı, güney sınırlarımızdaki devletlerin bir iktisadi taarruz hareketidir." "Konu, hırsızlarla mücadeledir." "1938/... Gümrük Muhafaza Kaçak Müfettişi oldum." "1940'ta Nimet'i kaybettim." (Selçuk, s. 208-215)
Eşinin tedavisi ve para sıkıntısı anlatımı. (Selçuk, s. 217-219)
"14 Mayıs 1950... Celal Bayar ise Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne taşınmışlardı", "cumhurbaşkanlığı forsunu dalgalandıran bir siyah araba, Selahattin'in evinin önünde durdu. Mahmut Celal, Albay Bekir Sami'nin yaverini ziyarete geliyordu./ Geliş o geliş oldu... bağlar tazelenemedi." "Yüzbaşı Selahattin'in Romanı gerçekte bir kişinin değil, bir kuşağın romadır." "Kişisel mutluluğun toplumsal mutluluktan soyutlanamayacağını öğrenmek kolay değil." (Selçuk, s. 243-247)
*
9.6.2025
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder