16 Temmuz 2025 Çarşamba

ÇEÇENLERE DAİR 4: OSMANLI'DA ÇEÇENLER

1700’lerin başında başlayıp özellikle 1780-1860 döneminde yoğunlaşarak süren Rus saldırılarına karşı direnmelerinin yenilgiyle sonuçlanması üzerine Çeçenlerin bir kısmı Osmanlı’ya göç etmiştir. Gelenler Osmanlıda dağınık bir şekilde iskan edilmişler ve 1. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, Ürdün, Suriye ve Irak sınırları içinde kalmışlardır.

Çeçenler Osmanlı’ya esas itibariyle 1860 ve 1865 yılları ile 1900 yılı civarlarında gelmişlerdir.

Muhtemelen 1876-1879 döneminde de Çeçen göçleri olmuştur!

*


"Çeçenler Osmanlı... başka yerlerine yerleştirilmişlerdi... Bugünki Ürdün topraklarına 1901 yılında vardılar ve burada harabeler ve göçebe Araplar'la karşılaştılar./... seksen yedi yaşındaki Abdul Baki Jamo.../ "Kültürümüzü koruduk... Çeçenler buradaki halktan bağımsız hayatlar yaşadılar."/... safkan Çeçen şehri Zarka'daki evine gittiğimde Çeçenlerin kimliklerine nasıl bağlı olduklarını gördüm. Çeçenlerin gırtlaktan çıkardıkları sesler etrafta, caddelerde konuşulan tek dildi.../ İngilizce yazılmış bu yazı "Dikkat! Çeçen Bölgesi," diyor.” “Jamo, babasının 1899'un sonunda Kafkasya'yı terk ettiğini söyledi... adını Süleyman Al-Gilani diye söylediği Sufi lider... İslam'ın Kafkasya'da öleceği ve göçmenlerin inançlarını koruyarak tehlike ortadan kalkınca tekrar vatanlarına bu inançlarını geri götürebileceklerini öngörmüştü.” “Sufilik, Çerkeslerden daha iyi bir şekilde kültürümüzü korumamız için yardımcı oldu.../ Ürdün'de... Çerkes ve Çeçenler... 5.000 ile 10.000 arasında bir nüfus oluşturuyor.” (Bullough, s. 321-324) 


"Abdülhamid'in Çerkesleri ve Kürtleri Ermenilere karşı kullanması, Çerkeslerin Arap ve Dürzilere karşı kullanılmasında da olduğu gibi, işgal altındaki halklara arka çıkmak üzere büyük batılı güçlerin işe karışmasını engellemiş, aşırılık ve gaddarlıkların tüm sorumluluğu, "vahşi ve savaşkan dağlı aşiretlerin" sırtına yıkılmıştı. Balkanlarda da görülen bu uygulama... Çerkeslerin bu bölgeden uzaklaştırılmasıyla... son bulmuştu... "Osmanlılar, Ermenilere yöneltilen şiddete ilişkin tüm sorumluluğu Kürtlere ve Çerkeslere yıkarak kendilerini suçsuz gösteriyorlardı. Halbuki Osmanlı hükümeti, Ermenileri sıkıştıran ve öldüren Kürt beylerine hamilik ediyordu..."/ Son olarak, Çerkes unsurunun... panislamizm doktrini ve de Rus etkisinin önünü kesme amacıyla doğrudan bağlantılı olduğunu da gözden kaçırmamak yerinde olacaktır... II. Abdülhamid, panislamizm fikirlerinin hem İngiltere, Fransa ve Rusya'nın boyunduruğu altındaki milyonlarca Müslümanın dini duygularını harekete geçireceğini hem de kendi müslüman tebaası içinde olası karışıklıklardan koruyarak Türkiye'nin konumunu güçlendirmeye yarayacağını... iyi kavramıştı... asıl önemli olan Rusya'nın tavrıydı. Çünkü asıl tehlike tehdidi onun yönünden geliyordu. II. Abdülhamid bu nedenle, panislamizm fikrinin Rusya'nın Müslüman nüfusu arasında... yaygınlaştırılmasına önem veriyordu. Kafkasya ve Orta Asya'ya sayısız Türk ajanı yollanmıştı.../ Panislamizm propagandası en çok taraftarı Kafkasya'da topladı... Kuzey Kafkasya'da... Rus yönetimine karşı koymayı sürdürdükleri için Türkiye'nin yardımına muhtaçtılar. Bu yardımın panislamizm, pantürkizm veya başka herhangi bir kisve altında olması çok da önemli değildi." (Avagyan, s. 119-121)

*


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder