1839’dan 1859’a kadar olan dönemin tamamında ve özellikle de eylemliliğinin zirvede olduğu dönem olan 1840’lı yıllarda Şamil’in en önemli silahlı gücünü direnişlerini günümüze kadar aralıksız her fırsatta olduğu gibi o dönemde de sürdüren Çeçenler oluşturmuştur. Dolayısıyla kendisi aslen Avar ya da Kumuk asıllı ise de Şamil eylem itibariyle sevabıyla günahıyla en çok Çeçenlere aittir.
Ancak buna rağmen birbiriyle de çelişen anlatımlar içeren aşağıdaki örneklerden de görüleceği üzere Şamil ile ilgili bazı anlatımlarda bir ölçüde şaşırtıcı bir şekilde Şamil’in açık bir Çeçen-İnguş karalaması ve düşmanlığı görülmektedir.
Ve bir sosyal medya mesajındaki ifadelere bakılırsa Şamil’in Çeçen düşmanlığı sonraki nesillerden gelen biri kanalıyla fiilen günümüze de yansımıştır. O sosyal medya mesajındaki ifadeye göre, Ruslarla birlikte yaşadığı dönemde Şamil’in kendisi, Çeçenleri korkutarak yenemezsiniz, onları yenmek için onlardan en iyi olanları öldürüp kafalarını asar ve cesetlerini de gömmek için vermezseniz psikolojileri bozulur ve onları o zaman yenersiniz, şeklinde Ruslara tavsiyede bulunmuş ve Şamil’in Yuriy Lapin ile evli olan kadın torunu da Çeçenistan’a son Rus saldırısının sürdüğü 1994 sonrası dönemde Yeltsin’e mektup yazıp, bu Çeçenler benim dedemin de baş ağrısıydı, bu ağrıyı bitirmek lazım, şeklinde mektup yazmıştır.
*
Şamil’in çok acımasız bir uygulamasında bir İnguş’un gözünün çıkarılması olayı çeşitli kaynaklarda farklı şekilde şöyle anlatılmıştır.
Çeçen ile Gürcistan arasında "Çukmuklu Köyü'nde Uyaş namında bir herif vardı ki yol kesmek, adam öldürmek ve mal gasp etmek ile dem-güzar olurdu. Köylüler bu şeririn katlini talep eylediler. Şamil ise katli muvafık görmeyip, görmekten mahrum bırakılmasına emir verdi... 7 kişi müşkülat ile tutup yatırdılar ve kollarını bağladıktan sonra gözlerini çıkarıp bir eve bıraktılar." Uyaş gece kurtulup Şamil'e saldırıyor ve iki kişiyi öldürmesine rağmen öldüremediği Şamil'i 12 yerinden yaraladıktan sonra öldürülüyor. Baddeley'de ise bu olay şöyle anlatılıyor: "Nazran'dan çok fazla uzak olmayan bir İnguş köy halkı... Müridizm'i kabullenmekte tereddüt ediyorlardı. Köylülerden birisinin esir olarak tuttuğu iki Çeçen'in geri verilmesi istendi. Adı Gubiş... olan İnguş bu esirleri vermeyi reddedince Şamil, saldırı emrini verdi ve Gubiş yakalanarak sağ gözü çıkarıldı... Gubiş, gece hapsedildiği yerden kurtularak... Şamil'i üç yerinden... bıçakladı. Gubiş'i korumaya çalışan iki kardeşi de öldürüldü." (El-Karahani, 92, 93)
“İnguşların bölgesinde Ruslar ve müridler arasında devamlı olarak el değiştiren bir avul vardı. Köyün yaşlısı Gubiş’in iki Çeçen casusunu iyi niyetlerini göstermek üzere Ruslara teslim edeceği haberini Şamil alır almaz her zaman olduğu gibi yıldırım gibi gitmiş ve bir süvari grubunun başında köye saldırmıştı. Onun bir gözünü oymuş, onu bağlamış ve esir çukuruna atmıştı. Geceleyin ailesinin yardımıyla esir çukurundan kaçırılmıştı. Şamil’in çadırına kadar gelmiş ve… onu ağır yaralamıştı…/ Şamil… Gubişi derhal öldürüldü. Fakat bu yetmemişti. Ona yardım eden iki kardeşi de öldürüldü ve geri kalan ailesinin sekiz üyesi mahzende hayatlarının sonuna kadar tutuklandılar.” (Blanch, s. 199)
”İnguş topraklarında Ruslarla Müritler arasında kararsız kalan bir avul vardı. Şamil’in muhbirleri, elinde iki Çeçen casus bulunan köyün ihtiyarlarından Gubiş’in, bu casusları iyi niyetinin göstergesi olarak Ruslara vermek üzere olduğunu haber verdi… köyü basan Şamil, Gubiş’i ele geçirdi. Bir gözü oyulan Gubiş, elleri bağlandıktan sonra zindanda bir çukura atıldı. Gece vakti ailesinin yardımıyla zindandan kaçmayı başardı. Şamil’in çadırını bulan Gubiş muhafızları alt etti. Acı ve nefretle gözü dönmüştü; uyuyan Şamil’in üzerine çullandı ve onu ağır yaraladı. Şamil silahsızdı. Elleriyle adamın kafasını kavrayan Şamil, dişleriyle yüzünü parçaladı. Çadırın içine giren muhafızlar, yerde baygın yatan adamı sürükleyerek götürdü./… Gubiş derhal öldürüldü. Fakat bu yeterli değildi. Kaçmasına yardım eden iki kardeşi parçalara ayrıldı. Ailesinin geriye kalan sekiz mensubu… diri dir yakıldı.” (Blanch, ŞŞE, s. 289-301)
Nazran’a yakın bir İnguş köyü halkı “Müridizm’i kabullenmekte tereddüt ediyorlardı. Köylülerden birinin esir olarak tuttuğu iki Çeçen’in geri verilmesi istendi. Adı Gubiş olan İnguş, bu esirleri vermeyi reddedince Şamil, saldırı emri verdi ve Gubiş yakalanarak sağ gözü çıkarıldı”, gece hapsedildiği yerden kurtulan Gubiş “muhafızın kinjalını kaparak Şamil’in odasına daldı ve Müridler yetişinceye kadar kendisiyle mücadele eden Şamil’i üç yerden bıçakladı. Gubiş’i korumaya çalışan iki kardeşi de öldürüldü.” (Baddeley, s. 333)
*
Bu bir İnguş’un gözünün çıkarılması olayı başka bir kaynakta daha farklı bir şekilde, Şamil’in çok acımasız başka bir vahşi uygulamasında 100 Çeçen ailenin çocuklarıyla birlikte katledilmesi şeklindeki başka bir olayla birleştirilerek şöyle anlatılmaktadır:
“Şamil, demir bir elle hüküm sürüyordu... Dağıstan'da çok kuvvetli olarak yerleşmiş bulunan "kan davalarını" ortadan kaldırmakta da başarılı oldu. Bir köyde böyle bir ölüm olayı meydana gelince, kendi emirlerinin hilafına böyle bir olaya sebep olan kişileri tutuklamak üzere iki yüz atlı gönderdi. Katilleri destekleyen köy halkı, Şamil'in adamlarını köyden sürdü. Bunun üzerine bizzat Şamil'in kendisi, büyük bir kuvvetin başında olay yerine geldi ve halkı teslim olmaya ikna ettikten sonra kadın, çocuk ve erkeklerden oluşan yüz aileyi, bir daha otoritesinin ihlal edilmemesi için idam etti." Bu anlatıma tercüman (s.ö) şöyle bir dipnot yazıp itiraz etmektedir: "Özellikle kaynaklar vererek... açıkladığı kısımlarda doğru bilgiler veren yazar, belgeleri kullanmadığı yerlerde hayali olaylar anlatmakta ve gerçeklerden sapmaktadır. Burada iddia edildiği gibi bir olay asla olmamıştır. Çünkü Şamil bu sıralar, bir devlet adamı gibi davranmakta ve Şeriat kurallarını uygulamaktadır. Yukarıdaki olayın meydana gelmesi imkansızdır ve hiç bir kaynakta buna rastlanmamaktadır. Zaten Müridleri yarı vahşi olarak değerlendiren yazarın bu tür fantezilere inanması doğaldır. Böyle bir kan davasının en tabii sonucu katillere kısas uygulanmış olması olabilir. Resul Hamzatov, "Benim Dağıstan'ım" adlı eserinde buna benzeyen, fakat son derece farklı bir muhtevaya sahip bir olay anlatmaktadır. Köylüler, etrafa dehşete boğan bir hayduda karşı Şamil'den yardım isterler. Şamil adamlarıyla gelerek haydudu yakalar ve mahkeme edilerek gözlerine mil. Gece haydut, kapatıldığı yerden kaçmayı başarır ve Şamil'i ağır şekilde yaralar." (Luxembourg, s. 206-208-Dipnot: 236)
*
Burada görüldüğü üzere bölge konusunda bilgili olduğu kuşkusuz olan tercüman Sedat Özden yazarın bir olayla ilgili anlatımına itiraz edip dipnot yazmıştır. Bu dipnotta yukarıdaki olay farklı bir şekilde anlatılırken yazarın anlattığı diğer olayla ilgili olarak yapılan itiraz bambaşka bir karmaşaya neden olmaktadır. Aslında burada tercümanın kendisi hata yapmaktadır. Çünkü burada anlatılan tercümanın itiraz ettiği olayın anlatımına başka sadece bir kaynakta değil aşağıda gösterildiği üzere en az iki kaynakta daha rastlanmaktadır. Ayrıca kabul edilmelidir ki anlatılan her iki olay da eşi az bulunur vahşet örnekleridir ve ne yazık ki başka bazı anlatımlardan tercümanın o sırada “devlet adamı gibi davranmakta” olduğunu belirttiği Şamil’in yanında celladıyla gezip başka vahşetlere de imza attığı anlaşılmaktadır.
Çeçen bölgesinde 1844’te gerilla savaşı sürerken yaşanan ve belki de daha sonraki zayıflamasında önemli bir rol oynayan kanlı bir olay Şamil’in otoritesini pekiştiriyor, Şamil’in en yakın Naiblerinden olan “Şuayib Molla, bir kan davası yüzünden Tsonteri’de öldürüldü. Şamil 200 Andiliyi oraya göndererek bu öldürme olayına engel olmadıklarından dolayı köyün ileri gelenlerinin esir alınarak getirilmelerini emretti. Fakat bu davranış Çeçen adetlerine ters idi ve silahlanan köylüler, karşı koyarak Müridleri püskürttüler. Bunun üzerine Şamil, şahsen harekete geçti. Dağları süpürerek köyün üstüne geldi. Onların direnişini kırarak 100 haneli köy halkını kılıçtan geçirdi.” O yılın en önemli olaylarından biri de Danyal Sultan’ın Şamil’e katılması oluyor, Tuğgeneral olarak uzun yıllar Rus ordusunda sadakatle hizmette bulunan Elisu’nun bu kudretli yerli yöneticisi General Neidhart’ın yetkilerini kısmak istemesi nedeniyle Ruslarla çıkan anlaşmazlık üzerine kaçıp Şamil’e katılıyor. (Baddeley, s. 359)
“Şamil merhametin zafiyet getireceği kanısı yüzünden bazan çok korkunç işlere kalkıyordu. Sütkardeşi Şuayıp kan davasından dolayı Zonteriji avulunda öldürülünce müridlerden ikiyüz kişiyi bu ölüme mani olmadıklarından dolayı avulun elebaşılarını tutuklamak üzere göndermişti… avulun elebaşıları… mukavemete kalkmışlar ve tam bir savaş gelişmişti. Şamil bunu işitince hemen avula gitti… “avulda yaşayan erkek, kadın ve çocukların hepsi yüz ailenin öldürülmesini” emretti… memnun olarak… ibadet etmek ve oruç tutmak için geri döndü.” (Blanch, s. 199)
*
Bu iki olay bir ölçüde farklı da olarak şöyle de anlatılmaktadır:
“İki despot güç arasında çaresiz kalan Kafkas halkı, uzun yıllar boyunca acı ve dehşet içinde yaşayacaktı… Şamil, korkunç işlere kalkıştı. Can dostu Şuayb, Tsonteri avulunda kan davası yüzünden öldürülünce, bölgeye iki yüz müridini yollayan Şamil, cinayetin önüne geçmedikleri için yörenin önde gelenlerini tutuklattı. Fakat Kafkasya töresine göre kan davası sadece tarafları ilgilendiren meseleydi. Şuayb Şamil’in arkadaşı diye olaya müdahale etmek kimsenin aklına gelmemişti. Halk, Müritlere direndi ve şiddetli bir çatışma yaşandı… Şamil, atına atladığı gibi avulun yolunu tuttu… direnenlerin öldürülmesini emretti.” ”Avulda yaşayan tek bir kişi dahi sağ bırakılmayacak; erkek, kadın, çoluk çocuk demeden yüz ailenin tamamı öldürülecekti.” ”Oldukça nadir de olsa, kurbanların can vermeden önce misilleme yaptığı olaylar da yaşanıyordu. İnguş topraklarında Ruslarla Müritler arasında kararsız kalan bir avul vardı. Şamil’in muhbirleri, elinde iki Çeçen casus bulunan köyün ihtiyarlarından Gubiş’in, bu casusları iyi niyetinin göstergesi olarak Ruslara vermek üzere olduğunu haber verdi… köyü basan Şamil, Gubiş’i ele geçirdi. Bir gözü oyulan Gubiş, elleri bağlandıktan sonra zindanda bir çukura atıldı. Gece vakti ailesinin yardımıyla zindandan kaçmayı başardı. Şamil’in çadırını bulan Gubiş muhafızları alt etti. Acı ve nefretle gözü dönmüştü; uyuyan Şamil’in üzerine çullandı ve onu ağır yaraladı. Şamil silahsızdı. Elleriyle adamın kafasını kavrayan Şamil, dişleriyle yüzünü parçaladı. Çadırın içine giren muhafızlar, yerde baygın yatan adamı sürükleyerek götürdü./… Gubiş derhal öldürüldü. Fakat bu yeterli değildi. Kaçmasına yardım eden iki kardeşi parçalara ayrıldı. Ailesinin geriye kalan sekiz mensubu… diri dir yakıldı.” (Blanch, ŞŞE, s. 289-301)
*
Ruslarla bir arada yaşamak istemediği hususunda olduğu gibi Şamil’in barışla ilgili yaklaşımı konusunda da gerçek durum apaçık ortada olduğu halde fiili durumun tam tersi olduğu halde aynı anda hem Şamil övgüsü ve hem Çeçen karalaması için malzeme yapılan aşağıdaki anlatımlar da yapılabilmektedir.
Mesela, barış demenin Şamil nezdinde idamlık bir suç sayıldığı ve barış isteyen bir Çeçen grubun rüşvetle annesini aracı yapması üzerine üç gece camiye kapanıp ilahi emir bekleyen Şamil’in sonunda kendisine gelen “Allah’ın bu konudaki emri”ne uyarak bu idamlık suçu dile getiren annesinin yerine kendisini kırbaçlatmayla yetindiği şeklindeki bir hikaye Şamil’e Allah’ın emrinin geldiği de doğru kabul edilerek ve çok şaşırtıcıdır ki hiç itiraz edilmeden büyük bir marifet ve kerametmiş gibi üstelik farklı şekillerde şevkle anlatılmaktadır.
*
1843 yılında Şamil dağlarda iken ovalık bölgelerde yaşayan Çeçenler savunma için tamamen kendi imkanlarıyla başbaşa bırakılmışlar daha fazla kayıp vermişlerdir, bu yüzden umutsuzluğa kapılan Çeçenler Şamil’den koruma ya da Ruslarla barış yapmalarına müsaade edilmesini istemeye gidiyorlar, cezası idam olan bu teklifin İmam’a nasıl duyurulacağı sorun oluyor, 4 kişi olan görüşmecilerden Tepi para da vererek Şamil’in annesinin yakını olan Kasım ile görüşüp durumu anlatarak bu teklifin Şamil’e annesi tarafından iletilmesini sağlıyor, Şamil halkı toplayıp durumu açıklıyor ve camide inzivaya çekilip “Allah’tan bir ilham gelinceye kadar öyle kalacağını” söylüyor, üç gün üç gece sonra “Allah’ın bu konudaki emri, bu teklifi bana getiren ilk insan”a 100 kırbaç vurulmasıdır diyerek annesinin kırbaçlanmasını istiyor, beşinci vuruştan sonra annesi bayılınca Şamil dua sözleri ile “Ey Cennette yaşayanlar, sizler… zavallı annemin başına düşen bu cezanın geri kısmını, kendi üzerime almama izin verdiniz” diyerek kalan 95 kırbacı kendisine vurdurup annesinin böyle utanç verici bir cezaya çarptırılmasına neden olan insanları sorunca, “Çeçenler, korkudan titreyerek ileri sürüklenerek İmam’ın ayakları dibine fırlatıldılar”, Şamil onlara memleketinize dönüp gördüklerinizi anlatınız diyor, Rusların bir oyun olarak gördüğü bu olay müridlerinin ona daha fazla bağlanmasına neden oluyor. (Baddeley, s. 352-355)
Aynı sahneyi Blanch tiyatral halini ve Şamil’in “en ufak bir olaydan dramatik sahneler yaratma ustalığı”nı ve “efsanelerin yaratılmasında daima yenileriyle” beslediğini vurgulayarak, daha doğrusu sahnenin tamamen tiyatro olduğunu belirterek, ve ayrıca Şamil’le ilgili değerlendirmede, “Belki onun başlangıçta fikri gelişmesi kibarca bir dolandırıcılıktı, belki davranışı ile itibar kazanmış ve önemsiz bir işle altın tahta oturmuş olabilir” de diyerek, daha farklı bir şekilde şöyle anlatmaktadır:
“Şamil’in çok çekici kuvveti ve hatipliğinin dağ kabilelerine kuvvetli etki yapmasına şaşılamazdı… Bersek bey Şamil için “gözlerinden ateşler fışkırmakta ve dudaklarından çiçekler dökülmektedir” diyordu. Söylemeye değer en ufak bir olaydan dramatik sahneler yaratma ustalığı vardı. Bu sebepten efsanelerin yaratılmasında daima yenileriyle besliyordu … Şamil’in çekici kuvvetinin… en azından savaşın başlangıçta şuurlu olarak planlanması ve iyi hesabedilerek tatbik edilmesinin ne derece isabetli olduğu hakkında hüküm verilememektedir. Ne olursa olsun bunlar amaçlarına ulaşmışlardı. Belki onun başlangıçta fikri gelişmesi kibarca bir dolandırıcılıktı, belki davranışı ile itibar kazanmış ve önemsiz bir işle altın tahta oturmuş olabilir. Bir şey biliniyordu ki, Şamil kendi şahsını dramatize ediyor ve olaylardan faydalar çıkarıyor ve bunlar az bir fantazi oyunu ile çok feci sonuçlar verebilirdi./ Dramatik sahneler için Şamil’in hayranlığını göstermek üzere bir örnek olarak büyük ve küçük Çeçenistan’ın kabilelerini Ruslar çevirdikleri 1843 yılına dönmeliyiz. Şamil’in birlikleri başka bir cephede çok sert savaşlara girmişler ve hiç yardım gönderemiyorlardı. Çeçenler savaşa devam için hiç bir imkan göremiyorlardı. Evleri tahribedilmiş, ürünleri yakılmış ve durum umutsuzdu. Yardım gelmezse teslim olacaklardı. Fakat Şamil’in hiddetinden de korkuyorlardı… izni ile savaşa son vermeyi bildirmeyi kararlaştırdılar. Fakat bu Avarlar veya Lezgiler kadar fanatik olmasalar bile teslim olma kelimesini de söylemiyorlardı. Herkes biliyordu ki, Şamil’in bu dünyada Allah’ın onlara gazabından evvel dillerinin kesilmesi veya kafalarının yarılması tehlikesi yaratmıştı./ Nihayet bir plan hazırlandı… Şamil annesine saygı duyuyor… Belki bu suretle İmam nezdinde onun lütfuna mazhar olunabilirdi… Müridler için on defa yaptıkları yemine göre bu söylenen ölüm olabilirdi, fakat Çeçenlerin çoğu bu sarsılmaz imana sahip değildiler, onların bahtlarına bir sınır lazımdı.” Bahu-Messadu “Çeçenlerin ricalarını dikkatle dinledi ve oğluna onların lehinde konuşacağına söz verdi.” Şamil annesini dinledi ve.”bütün geceyi yalnız başına camide geçirdi. Ertesi gün annesi… imamın Çeçenlerin bu ricasını kabule cesaret edemediğini söyledi. Allah hükmünü verir demişti. Bu sebepten oruç ve dua ile Allah’ın emrini beklemek üzere camiye gitmişti. Ertesi günü Şamil Dargo’nun bütün halkını Allahın emrini beklemek üzere camiye çağırmıştı. Şamil üçgün üçgece camide kaldı, halbuki halk ağlayarak uykusuz ve aç dua ediyordu…/ Ansızın caminin kapıları açıldı ve Şamil yüzü soluk, yarı kapalı parlayan gözleriyle göründü… tam bir sessizlikte halk Şamil’in emrini bekliyordu… Bir anda iki mürid Bahu-Messadu’yu öne kadar getirdiler ve anne oğulun önünde hüsranla diz çökmüştü. Şamil sol kolunu kaldırdı, “kudretli peygamber, senin istediğin olacaktır. Senin sözün hizmetkarın olan Şamil için kanundur”. Sonra yerde çömelen halka dönerek, “Dargo halkı, hem size kötü haber getiriyorum. Sizin kardeşiniz olan Çeçenler, alçakça gavurlara teslim olmayı istiyorlar. Onlar kendi utanmazlıklarını imana olan kusurlarını ve şerefsizliklerini biliyorlar. Fakat bunu bana bildirmeye cesaret edemiyorlar, bilakis annemi ve onu kadın olarak zafiyetinden ve bana yakınlığından faydalanmak istediler. Ona olan aşkım, ona olan bağlılığımın bir takdiri olarak Allahın peygamberi olarak Muhammed’in emrini dinledim. Üçgün üçgece peygamberimizin hükmünü aradım ve bekledim. Nihayet benim dualarıma cevap olarak bu hükmü bana ulaştı. Allahın emri ile bana teslim olmaktan bahseden ilk şahıs benim annemdir”./ Bu konuşmanın etkisi çok heyecan verici idi. Bahu-Messadu hıçkırıklarla oğlunun ayaklarına çöktü. Halk bu sahneden çok duygulanmış ve dağlardan yansıyan avazeler çıkarmıştı. En cesaretli müridler Şamil’in ayaklarına sessiz yalvarışlarıyla eğildiler. Fakat o kararlıydı. Annesi bağlandı ve Şamil’in kendisi celladın elinden kırbaçı aldı ve bağırmakta olan kadına vurmaya başladı. Beş kırbaç sonra annesi bayılınca Şamil kendisini annesinin üzerine attı ve ağlamaya başladı… fırladı./ “Allahü ekber” diye bağırdı ve “Muhammed onun ilk ve ben ikinci peygamberiyim”. Benim duam kabul edilmiş. O anneme verilen cezanın geri kalanını benim üzerime bırakmıştı. Bunu sevinçle kabul ediyorum. Gelsin kırbaçlar. Peygamberim, bu senin lütfunun nişanesidir” diye bağırdı ve kaftanını çıkardı, gömleğini söktü ve… geri kalan doksanbeş kırbaçı kendi sırtına vurmaları için emir verdi… Doksanbeş kırbaçtan sonra ayağa kalktı, gömleğini giydi ve hayretten dona kalmış diz çökmüş halkın arasına karıştı./ “Nerede bu hain Çeçenler? Nerede anneme bu cezayı çarptıran heyet?” diye her zamanki sakin hali ile sordu. Talihsiz Çeçenler… önüne sürükleyerek getirdiler. Çeçenler yerde yatıyorlar ve ağızlarında duayı fısıldıyorlardı. Affedilmelerini dilemiyorlardı./ Ancak tiyatro henüz bitmemişti… Çeçenleri ayağa kaldırdı… “Memleketinize dönün. Burada gördüklerinizi ve işittiklerinizi halkınıza anlatınız. Sakin olun. Allaha güvenin, sağolun” diye konuştu./ Çok tabii böyle bir olay bütün Kafkasya’da duyulmuş ve bütün bozguncular üzerine iyi bir etki yapmıştı. Teslim olmadan artık hiç konuşulmuyordu… Bu iki türlü satranç oyunu idi. Birinde Bahu-Messadu’nun işe karışmasından dolayı onun cezalandırılması ve ikincisi halk için korkunç bir ders olmasıydı… Kafkasya’da ebeveynler ve yaşlı insanlar dokunulmaz sayılırlardı. Allahın emri ile kendi annesine el kaldırması halka daha çok etki yapmıştı. Bu Çeçenlerin tekliflerine Allahın gazabının izharının derecesiydi… Artık hiç bir kimse Şamil’in hakikaten dünya üzerinde Allahın bir peygamberi olduğunu bu gibi olaylardan sonra şüphe etmiyordu. Onun sözü kanun kuvvetinde idi.” (Blanch, s. 128-132)
*
Blanch’ın aynı eserinin diğer bir tercümesinde ve Yaşurka’da ise aynı konuda bir ölçüde farklı olarak şu ifadeler yer almaktadır:
“Yükümlülüğünü yerine getirmeyen bir aşiret için af talebinde bulunan annesi, Şamil’in emriyle bayılana kadar dövüldü.” ”1843 yılı… Büyük ve Küçük Çeçenistan aşiretleri, Ruslar tarafından kuşatılmıştı… Şamil Çeçenistan’a destek gönderemiyordu. Çeçenlerin mücadeleye devam imkanı kalmamıştı. Evleri yerle bir edilmiş ve mahsulleri yakılmıştı. Durum umutsuz görünüyordu. Eğer destek gelmezse, Rusya’ya teslim olmak zorunda kalacaklardı. Bu halde dahi Şamil’in korkunç gazabından korkuyorlardı… Dargi’ye bir heyet göndererek teslim olmak için izin istemeye karar verdiler ancak hiç kimse… bu vazifeyi üstlenmeye yanaşmadı. Avarlar ya da Lezgiler kadar fantastik bir topluluk olmasalar da kimse teslimiyet kelimesini söylemeye cesaret edemiyordu… dilinin kesilebileceğini ya da kafasının yarılabileceğini biliyordu./ Sonunda bir plan yaptılar. İhtiyar bir alim olan Tepi Molla, annesinin Şamil’in üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olduğunu söyledi… Dargi’ye gönderilecek heyet meseleyi ona açacak, ayrıca muhtaçlara dağıtılmak üzere cömert bir hediye de götürecekti. Böylece annesinin İmam’la aralarında aracılık yapması sağlanacaktı. Neticede talepleri korkaklıktan kaynaklanmıyordu. Ne yani, orada öylece vurulmayı ya da açlıktan ölmeyi mi bekleyeceklerdi. Ant içen Müritler, böyle bir akibeti zaten kabul ediyordu. Ancak Çeçenlerin çoğu, onlar kadar sarsılmaz bir imana sahip değildi. İtaatin de bir sınırı vardı./ Dargi’ye ulaşan heyet, ilk iş Bahu Mesedu’yla arası iyi olan Haşim Molla’nın evine gitti. Ancak bu kurnaz adam kendisiyle paylaşılan fikre karşı çıktı. Bu alçak, şerefsiz ve korkakça hareketin gerçek bir mümine yakışmayacağını söylüyordu… Ancak altının sesini duyunca endişeleri birden kayboldu… pazarlıklar sonucu… koşar adımlarla Bahu Mesedu’nun yolunu tuttu./ Arif bir kadın olan Bahu Mesedu… merhamet ve itidal tavsiye ederdi… eşsiz ve bağımsız bir tavra sahipti. Çeçenler… adına oğluyla konuşmayı kabul etti…/ Bahu Mesedu, aynı gece Şamil’in huzuruna çıkmayı talep etti. Naiplerle Ruslara cephe arkasında bir baskın planlayan… Şamil, teslim olma talebine zaman ayıracak durumda değildi. Yine de gece yarısına kadar annesini dinledi. Odadan çıktığında yüzünde esrarengiz bir ifade vardı… camiye girdi ve geceyi orada geçirdi… Hüküm Allah’ın demişti Şamil. Daha sonra camiye kapanmış, namaz kılıp oruç tutarak Allah’ın emrini beklemeye başlamıştı. Bütün Dargiye halkının cami önünde toplanıp ilahi hükmü beklemesini söyledi. Şamil, üç gece camide kaldı. Dışarda aç biilaç bekleyen kalabalık dualar ediyor ve çıkacak sonucu bekliyordu. Hayat durmuş gibiydi…/ Caminin kapısı birden açıldı ve Şamil göründü… İki mürit, Bahu Mesedu’yu getirdi. Bahu Mesedu oğlunun önünde diz çöktü… Şamil şöyle dedi: ”Kudretli Peygamber, istediğin yapılacaktır. Senin sözlerin hizmetkarın Şamil için kanundur.”… şöyle devam etti: ”Dargiye sakinleri!.. Kardeşleriniz Çeçenler, utanmadan gavura teslim olmaktan bahsediyor ama onlar da taleplerinin ne kadar arsız ve rezil olduğunun, imansızzlıklarının farkındalar. Bizzat karşıma çıkmaya cesaret edemediler. Bana yaklaşmak için annemi ve onun zafiyetini kullandılar. Allah’ın emriyle, bana teslim olmaktan bahseden ilk kişi yüz kırbaçla cezalandırılacaktır. Ve bu kişi benim annemdir!”/ Bu konuşma, son derece çarpıcı bir etki uyandırdı. Bahu Mesedu, gözyaşları içinde oğlunun ayaklarına kapandı… halkın feryatları dağları inletti. Merhamet dilemeye cesaret eden bazı Müritler, Şamil’e yalvardı ancak o kararlıydı. Annesi bağlandı. Kırbacı eline alan Şamil, bizzat çığlıklar içindeki kadını kırbaçlamaya başladı. Kadıncağız, beşinci kırbaç darbesinde bayıldı. Annesinin yanına çöken Şamil, hüngür hüngür ağlamaya başladı ancak birden her zamanki kudretli ve zarif haliyle doğruldu. Yüzü parlıyor, gözleri “ateş saçıyordu.”/ “Allah-u Ekber!” diye bağırdı. Dualarım kabul oldu. Perişan annemin cezasının kalanını benim üstlenmeme müsaade etti. Kırbaçlanmayı seve seve kabul ediyorum. Ey Peygamber! Bu, senin lütfunun bir nişanesi.” Sırtındaki çerkeska’yı ve gömleğini yırtıp çıkardı. Naiplere, kalan doksan beş kırbacı kendisine vurmalarını emretti. Yeterince sert vurmazlarsa onları idamla cezalandıracağını söyledi. Şamil, baygın yatan annesinin yanına diz çöktü. Sırtına kırbaç darbeleri iniyordu ancak Şamil hiç kıpırdamadan duruyordu. Sırtı kan revan içinde kalmıştı… kalabalık dehşet içindeydi./ Her zamanki sakin ve ölçülü üslubuyla “Nerede o Çeçen hainler?..” diye sordu. Talihsiz Çeçenler ve Haşim Molla yanına getirildi. Naipler, şaşkalarını çekmiş ceza kesilir kesilmez uygulamaya hazır bekliyordu. Yere kapanan Çeçenler, son dualarını ediyordu. Aman dilemeye dahi kalkmamışlardı./ Ancak iş daha birmemişti. Asıl can alıcı sahne şimdi yaşanacaktı. Öne çıkan Şamil, secdeye kapanan Çeçenleri ayağa kaldırdı. Cesaretlerini toplamalarını ve iman etmelerini söyledi. ”Evinize dönün. Halkınıza burada duyduklarınızı ve gördüklerinizi anlatın…”/ Bu olay, bütün Kafkasya’da yankılandı. Müritçiliğe şüpheyle yaklaşanlar üzerinde büyük etki uyandırdı. Bir daha kimse, teslimiyet kelimesini ağzına almayacaktı. Bu olay sayesinde Şamil, teslimiyetten bahseden herkesi susturmuştu. Ayrıca Allah’ın iradesini uygulayan biri olarak kendi esrarengiz havasını da güçlendirdi… Kafkasya halkına müthiş bir ders verdi. Çeçenlerin teklifinin Allah’ı ne kadar hiddetlendirdiğini göstermişti… Çeçen heyete merhamet göstermesi herkesi hayrete düşürdü ve hayran bıraktı. Bu olaydan sonra kimse, Şamil’in Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğundan şüphe etmezdi. Sözü kanundu.” (Blanch, ŞŞE, s. 25, 187-190)
“Çeçenlerden bazıları Ruslara teslim olmak” isteğiyle altınla birlikte Şamil’in annesine başvuruyor, böyle bir davranış idamı gerektiriyor, ama söyleyen Şamil’in annesi olunca Şamil kendisini kırbaçlatmakla yetiniyor. (Yaşurka, s. 168)
*
Baddeley’de sadece bir kısım Çeçenlerle ilgiliyken burada tüm Çeçenleri kapsamına alan kaynağı belirsiz bu tiyatral sahne için söylenenlere en azından Şamil’in kendisi teslim olmamış mı denilerek bugün dahi itiraz edilmemekte ve hatta bu anlatım Şamil övgüsü için kullanılmaktadır.
Oysa, barış istemenin idamlık suç sayıldığı belirtilerek tekrar tekrar bu tür hikayeler anlatılmasına karşın Şamil ihtiyaç duyduğu hallerde kendisi barış görüşmeleri yapmıştır ve hatta bu görüşmelerden 1839’daki birisinde oğlu Cemalettin’i Ruslara rehine olarak vermeyi dahi içine sindirebilmiş ve vermiştir.
Aslında kaynaklarda barış konusunda bu söylenenlerin tersi de yazılmaktadır:
*
Müridizmi yaymak istediği 1837’lerde Şamil “zaman kazanmaya karar vermişti… Rus karargahına şu mektubu gönderdi: “İmam Şamil, Taşof Hacı, Kibit, Mahoma, Muhammed Ömer oğlu ve diğer Dağıstan’ın hörmet edilen ve bilgin adamlarından. Biz rehineler koyuyor ve Rus Çarı ile barış yapmak istiyoruz. Bu barışı içimizden hiç kimse bozmayacaktır…” Anlaşmayı yaptıktan sonra Şamil dağa çekildi… Ruslar tuttukları kadar buna riayet etmek istiyordu… Netekim mevkiini kuvvetlendirdi… O söz verebilir ve bunu yine tutmayabilirdi, zira hakiki hiç bir mutekit bir dinsize kendini bağlı hissetmezdi… Ruslar da aynı yolda idiler, yani onlarca bu yabanilerle yapılan bir anlaşma… onları bağlamamıştı.” (Blanch, s. 133-136; ve ayrıca, Baddeley, s. 294, 295)
”1837 yılına dönelim… General Fese, Şamil’in nihayet bozguna uğratıldığını, Ahulgo’nun yerle bir edildiğini… teşkilatlı direnişin son bulduğunu bildiriyordu. Ayrıca Şamil’in barış istemek zorunda kaldığını ve kendisinin ateşkesi kabul ettiğini de ekliyordu böbürlenerek… Şamil, zaman kazanmaya çalışıyordu.” ”Şamil, kendisine itaat edilmesini bekliyordu. Allah’ın iradesini yerine getirmek için dünyaya gelmişti”, ”zaman, Şamil’e kendi kuvvetlerini eğitip donatmak… için imkan tanıyordu. Bu nedenle zamana oynamaya karar verdi. Naipleriyle istişare ettikten sonra Rus karargahına aşağıdaki mektubu gönderdi:/ İmam Şamil, Taşof Hacı… Muhammed Ömeroğlu ve… alimlerinden. Esirler verdiğimiz bu mücadelede Rus Çarı’yla yaptığımız barışı, iki taraf da birbirine herhangi bir yanlış yapmadığı müddetçe bozmayacağız…/ Anlaşmanın sonuçlanmasının ardından Şamil dağlara döndü… avulları tamir ettirdi… barış anlaşması yaptığı için itibarını kaybettiğini düşünmüyordu. Neticede söz konusu olan Kur’an üzerine edilen yeminlerde olduğu gibi şerefli değildi. Müminler, kendilerini kafirlere karşı yükümlü hissetmediğinden istediği gibi söz verebilir ve sözünden dönebilirdi. İnancı, böyle durumlarda büyük kolaylık sağlıyordu. İlginçtir ki Ruslar da benzer görüşlere sahipti. Kafkasyalı vahşilere verdikleri sözlerin, büyük devletlerle yaptıkları anlaşmalar kadar bağlayıcı olmadığını düşünüyorlardı.” ”Çar, Kafkasya’da… zafer turunu atmaya hazırlanıyordu.” ”Fese, Çar’a umut vermişti… Peki kim Şamil’i Tiflis’te ikna etmeye çalışacaktı?.. Fese… Klugenav’ı müzakereleri yürütmek üzere kuzeye gönderdi.” ”İki lider saatlerce konuştu. Klugenav, İmam’ı ikna edebilmek için sabırsızlığını dizginlemeye çalışıyordu.” ”Eğer iki lider anlaşmaya varabilseydi binlerce hayat kurtarılmış olacak… Ahulgo düşmeyecek ve Şamil’in oğlu Cemaleddin o acıklı kaderi yaşamak zorunda kalmayacaktı.” ”Ağustos ayı ortaları…/ Şamil köşeye sıkıştığının farkındaydı. Sadece bir avuç askeri hayatta kalmıştı… Grabbe, Şamil’in Rus hükümetine teslim olmasını ve müzakereler esnasında iyi niyet göstergesi olarak oğlu Cemaleddin’i rehin vermesini talep etmişti… Ne Ruslar Ahulgo’yu ele geçirebiliyordu ne de Şamil mücadeleyi sürdürecek imkana sahipti…/ 18 Ağustos’ta Şamil teslim bayrağını çekti. Küçük oğlu (büyük oğlu olmalı, değil mi?) Cemaleddin’i menfur kafirlere rehin vermeyi kabul etti.” ”Yanında babasının en güvenilir naipleri Yunus, Taljik ve Eski Naip’le birlikte Ahulgo’yu terk eden Cemaleddin Rus mevzilerine doğru yola çıktı.” ”Şamil sabaha kadar düşündü. Kendisi asla teslim olmazdı… Ertesi gün müzakerelere başlayacaktı./ General Pullo ve kurmayları kaleye alınmıştı… Şamil, her zamanki gibi mağrur ve sakindi. İki şartla teslim olurum, dedi: memleketi Dağıstan’da yaşamasına müsaade edilmesi ve oğlunun yakınlardaki Çirkey avulunda aşiret reisinin himayesine verilmesi… Müzakereler birkaç gün boyunca devam etti… Grabbe… Kısa ve öz bir cevap gönderdi. Şamil, Çar nerede isterse orada yaşayacaktı. Çocuğa gelince, o çoktan St. Petersburg’a gönderilmişti… Rusların bu hareketi açıkça kalleşlikti… savaş kaidelerini çinemişlerdi… Şamil’e bir savaşçıdan ziyade bir eşkiya muamelesi yapmışlardı./ Haberi alan Şamil yıldırım çarpmışa döndü… tek umudu kaçmaktı… Kafkasya’nın bağımsızlığı ve Cemaleddin’in hürriyeti için mücadeleye devam etmeliydi./ Ertesi gün… sessizlik hakimdi… Ruslar Yeni Ahulgo kalesine girdi… Eski Ahulgo’yu ayıran uçurumun diğer tarafında kaçmaya çalışan çok sayıda asker gördüler… Rus askerler, kaçanları izlerken birden bir grup köylünün saldırısına uğradılar. Şamil’in İlahisi’ni söyleyen köylüler, avullarını savunmaktan ziyade Allah yolunda şehit olmaya kararlıydı.” ”Kuşatma 29 Ağustos’ta sona erdi… Hevesi kursağında kalan Grabbe, Şamil’in Gimri’de düşmanlarının üzerinden atlayarak ortadan kaybolması kadar efsanevi bir kaçış gerçekleştirdiğini kabul ediyordu./ Ruslar, uzun süre gerçeği öğrenemedi… Şamil, 21 Ağustos gecesi cüretkar bir plan yapıp uygulamıştı… kaçmak üzere tehlikeli bir yolculuğa çıktı./… Tam Cevheret… geçecekti ki tepedeki Rus nöbetçiler ateş açtı. İkisi de oracıkta can verdi. Grubun elinden bir şey gelmiyordu. Onları defnetmek için tekrar karşıya geçmenin manası yoktu. Ayrıca kendileri de Rus ateşinin tehdidi altındaydı. Yola devam etmeye karar verdiler… Rus keskin nişancılar gidene kadar kayaların arasında saklanan grup sürünerek aşağıya indi ve nehre ulaştı. Kütükleri birbirine bağlayarak yaptıkları salın üzerine, içine ot doldurdukları kuklaları koydular. Amaçları Rusların dikkatini salın üzerine çekmekti. Şafak vakti akıntıya bıraktılar. Ateş açan Rus askerleri, akıntı boyunca salın peşinden koşturmaya başladı. Bu fırsatı değerlendiren Şamil ve arkadaşları, nehrin yukarısına doğru ilerleyip yamacı tırmanmaya koyuldu… Rus nöbetçilerle karşılaştılar. Çıkan çatışmada Şamil yaralandı ve bir naip can verdi… Şamil, şaşkasıyla Rus teğmenin hakkından geldi. Komutanları öldürülen nöbetçiler, arkalarına bile bakmadan kaçtı./ Bütün gün Çeçenistan’ın kayalarla dolu dağ geçitlerinden… ilerlediler… mola verdiler. Rusların safına geçen bir grup Gimrili onları aramaya çıkmıştı. Şamil ve arkadaşlarını gören Gimrililer ateş açtı. Ama kötü nişancıydılar… Şamil karşısındaki hainleri tanımıştı… bunun intikamını alacağım, diye bağırdı. ”Gimrililer, yine görüşeceğiz” diye kükrüyordu… Gimrililer… kurşun yağdırıyordu ama peşlerinden gitmeye cesaret edemediler… hain Ahmet Han… saklandıkları yerin birkaç adım yakınından geçti… Şamil’i bulamayan Ahmet Han ve adamları Rus üssüne geri döndü. Şamil, bir kez daha mucizevi bir şekilde kaçmayı başarmıştı.” ”Kafkasyalı savaşçılar, silahlarını vermektense ölmeyi yeğlerdi.” (Blanch, ŞŞE, s. 190-196, 229-239)
"İlgi çekici diğer bir nokta, iki bildiride de Şamil'in Kırım Savaşı sırasında Ruslarla yaptığı görüşmelere değinilmesiydi. Bu görüşmelere dair yirmi dört belge ve mektup 1882'de... ve bunlardan iki mektubun Arapça metni yeni ve düzgün bir çeviriyle 1935'de yayınlanmış olmasına karşın, bunlara Sovyet tarihçiliğinde tümüyle ilgisiz kalınmıştı... Hadaşev'in bildirisi yalnızca bu görüşmeleri ele aldığı için değil... Ruslarla kendisi arasında bir uzlaşma görüşmesi olmayışının Şamil'in hatası olmadığı açık gerçeğini ima ettiği için önemlidir. Neden, tek taraflı olarak kayıtsız şartsız teslim dışındaki herhangi bir şeyi görüşmeyen Rus reddidir." (Gammer, s. 46-57)
*
Kaldı ki sonuçta Şamil’in kendisi Ruslara teslim de olmuştur.
Bu teslimiyetin hikayesi de her nedense hiç bir tutarlılık endişesi taşınmadan on binlerce insanın ölmesinde en çok pay sahibi olduğu kuşkusuz olan Şamil’in kendisiyle birlikte olan eşlerini ve ölmek istemeyen müritlerini düşünmesi türünden çeşitli mazeretlerle süslenerek ve kayıtsız şartsız olduğu halde gerçeğe aykırı bir şekilde şartlı olduğu belirtilerek anlatılmaktadır. Oysa isteseydi yanındakileri teslim olmaları için gönderip onların ölmemelerini sağlayabilir ve kendisi teslim olmayıp savaşabilirdi.
*
Şamil “ailesine ve onun yanında kalmış taraftarlarına olan sevgisi yüzünden bu duruma düşmüştü.” Bu Allahın isteğiydi. (Blanch, s. 364-367)
Şamil aracılık tekliflerini reddedip savaşarak ölmeye karar veriyor, Şamil yalnız olsaydı Gazi Muhammed’in Gimri’de ölmesi gibi burada çarpışarak can verirdi, fakat kendisiyle birlikte eşleri ve vefakar Gunibliler vardı, yakın iki adamını Ruslara yolladı, kayıtsız şartsız teslim olması istendi, Lazaref hayatlarının bağışlanacağını söyleyerek onu ikna etti. (Baddeley, s. 439-450)
“Şamil’i cesaretsizlik ve çıkarcılıkla suçlamak mümkün değil… halkın onurlu evladıydı./… son anlarda bile… teslim olmak istemiyordu. Ancak ‘ölümü istemeyen müritlerin’ baskısı altında ve ‘oğlunun ricası ile’ Şamil’i Baryatinskiy’nin huzuruna gitmeyi zorladı. Orada… Şamil ve ailesi zengin hediyelerle karşılandılar.” “Baryatinskiy, Şamil ve ailesini razı etmek için her yola başvurdu… ‘5 Ağustos 1859 tarihinde Şamil’in esir düşmesinden sonra prens Baryatinskiy, çar İkinci Aleksandr’a coşku içinde: ‘Gunib fethedildi. Şamil esir edildi…’ yazmıştı./… Dağıstan ve Çeçenistan, Rusya imparatorluğunun kelimenin tam anlamı ile sömürgeleri olmuştu.” (Yaşurka, s. 169-173)
Şamil'e sulh teklif edip red cevabı alınca "Sizi Halife-i Müslimin'e gönderelim" dediler, "Şeyh Şamil İstanbul'a yollanılmak şartıyla ve 20 kadar sadık arkadaşıyla Rus kumandanına teslim oldu... 1859... Ağustos ayının ortaları idi", "vaadedilenin hilafına Rusya'ya gönderilip 1286/1870 tarihine kadar muhterem bir esir halinde kaldıktan sonra aynı sene İstanbul'a yollandı." (El-Karahani, içinde Abdülhamid, s. 172-175)
"Şamil 100 kadar sadık refikiyle... 1859 Muharreminin başı"nda bu dağın tepesine çıktı, "iltihak edenlerle mücahidlerin adedi üçyüze baliğ oldu." "Ruslar... hile yoluna başvurdular." "Şamil... maiyetiyle beraber köyün mescidine girdi ve oradan müdafaaya devam etti." (El-Karahani, içinde Hedanlı Muhammed, s. 180-182)
"Vaynağhların, şöhretli liderlerinden Bienouyn Boysaghar, teslim törenine giderken, Şamil'i geri döndürüp vurmak istemiş! Vaynağh'ların, sırtından adam vurmadıklarından emin olan Şeyh Şamil, tüm ısrarlara rağmen, Rus Generaline doğru ilerlerken yönünü geri çevirmemiş! Boyun eğmenin ifadesi olarak kılıcını Rus Generaline teslim etmiş!/ Nakşibendi tarikatından olan Şeyh Şamil'in, 1859 yılındaki beklenmedik teslimiyeti, Vaynağhlar arasında tarikat boşluğu yaratmış... bu boşlukta... Kunta Hacı (Kişi Hacı adlı Kumuk bir baba ile Haıda adlı Vaynağh bir annenin oğlu) ortaya çıkmış! " (Öztürk, Vaynağh, s. 29, 30, ve Kunta Hacı konusunda ayrıca s. 53-55)
*
Gerçekler apaçık ortada dururken gerçeklerle hiç uyuşmadığı halde farklı kaynaklarda tekrarlanagelen Şamil döneminde barış istemenin suç sayıldığı şeklindeki Çeçen karalaması içeren bu anlatımlar aslında tiyatral gösteri niteliğindeki diğer bazı sahneleri çağrıştırmaktadır.
Şamil’in teslimden sonra Rusya'da yaşadığı döneme ait aşağıdaki anlatımlar da ilginçtir: Buna göre Şamil’in en sevmediği iki millet, şaşırtıcıdır ama, Türkler ve özellikle de Çeçenler olmuştur ve Çeçenlerle başetmeleri konusunda Ruslara tavsiyelerde dahi bulunmuştur.
*
“Özellikle Türkleri hiç sevmiyordu, çünkü sultan... halini hatırını sormamıştı ve kendisinin eski destekçisi ama daha sonra terk etmiş olan Daniel-Sultan'dan nefretini de açıkça dile getiriyordu.” Şamil’in “Runovski'ye... oluşturduğu sistemi anlatma fırsatı oldu.” “Çeçenlere karşı belli bir garaz duyuyordu.../ Dağlık Çeçenistan'ın bölgelerinden birisi olan Tadburti'de şeriatı uygulamaya koymadan önce toplumda, evlilik dışında doğan çocukların evlilik içinde doğan çocuklardan daha değerli olduğu hakkında yaygın bir inanış vardı. Birbirlerinin karılarını, kızlarını kaçırıp onları esir olarak tutuyorlardı. Bu durum bu kadınları da mutlu ediyordu; kendilerini esir alanlardan evlilik dışı hamile kalıp "Dünya çapında kahramanlar ve yiğit savaşçılar doğuruyorlardı"./ Dağlı Çeçen toplumu, imama göre beş katlı kulelerde yaşıyordu; en alt katta ahırlar vardı, onun üstünde depolar, onun üstünde aile, onun üstünde ailenin malları ve en üst katta da esir alınmış kadınlar. Daha küçük binalarda bu kadınlar çoğunlukla ailenin yanında kalıyorlardı. Şamil'in deyişiyle bu insanlığın yüz karası insanlarda utanma arlanma yoktu. Şamil, şeriat kurallarını uygulamaya koyup bu kuleleri yıktığını ama tüm bunların yıllar süren çabalar sonucu olduğunu söyledi./ İmam dobra dobra, "Bütün dünyada bu pislikten daha kötü bir şey yok. Ruslar onları bir parça yola getirdiğim için bana teşekkür borçlular. Bu olmadan, onlarla yalnızca tek biçimde baş edecektiniz: hepsini silahla taramanız lazımdı. Aynı vahşi saldırgan hayvanlara yapıldığı gibi. Aslında Tadburi'deki insanların huyunu kırmakla kalmadım; Şatoy ve İçkerya'dakileri de yola getirdim. Onların Ruslara bağlılığı konusunda değildi benim savaşım. Biliyorsunuz böyle bir bağlılıkları olmadı. Onların kötü karakterleri ile ve hırsızlık ve haydutluk eğilimleriyle savaşımı sürdürdüm... eminim ki siz de onlarla savaşacaksınız, onların bana olan bağlılığı ile değil, onların haydutluk eğilimleriyle; hiçbir zaman bırakmak istemiyorlar bu eğilimlerini," dedi./ "Bu dağlıların alışkanlıklarını kırmak için çok sert önlemler aldığımı itiraf ediyorum. Benim emirlerim doğrultusunda birçok insan öldü, fakat... başka yolu yoktu... Allah'ın huzurunda bunun cevabını vermekten de hiç korkmuyorum."” (Bullough, s. 298-311)
*
"Çeçenler ihtilale hazır bulunuyorlardı. Şamil de uzaklarda değildi. Çeçenler onu çağırdılar, gitmedi, yalvardılar, tereddüt etti... gitmeye karar verdi." (Kaflı, s. 159)
"Şamil tarafından 1842'de hapsedilmiş olan teğmen Orbeliani'nin, 1943 Şamil imamlığının dini, sivil ve askeri yönetimi ile ilgili raporu”ndan: "Şamil Dargo'da uzun süre kalmaz." "Çeçenistan'a geldiği zaman, genellikle Dağıstan'lı bir muhafız grubu bulundurur. Dağıstan'a da bir Çeçen muhafız grubuyla gelir." (Bennigsen, s. 327-343)
*
Başka bir karalama anlatımı da şudur:
*
”Kafkasya’da kan davaları nesiller boyunca sürerdi… sürekli azalan Kafkasyalılar, mücadelelerini sürdürecek oğullar istiyordu. Eşini kaybeden kadınların birkaç ay içinde tekrar evlenmesi bekleniyordu. İnguşlar gibi bazı kabileler ilginç önlemlere başvurdu. Bekar ve dul kadınlar, geceleri yüzlerini peçeyle örtüp eşiğe uzanırdı. Davetlerini kabul eden erkeklerse görevlerini ifa ederdi. Bu birleşmeden doğan çocuğu bütün toplum sahiplenir ve birlikte yetiştirirdi./ İntikam bu toprakların kuralıydı.” (Blanch, ŞŞE, s. 165-180)
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder