20 Ekim 2020 Salı

Kafkasya

Bir Tarih James Forsyth, İngilizceden Çeviren: Timuçin Binder, Birinci Basım: Eylül 2019, Ayrıntı Yayınları, İstanbul Kitabın İngilizcesi 2013 yılında yayınlanmış. Yazar Aberdeen Üniversitesi Rusça Bölümünde eski Doçent ve bu bölümün eski başkanı imiş. * Epeyce kapsamlı bir kitap: 854 sayfa. Süreli yayın dışında, kitap ve makalelerden oluşan kaynakçası ise, s. 855-889 arası, 34 sayfa. * Arka kapak yazısında şöyle denmiş: "Kafkasya'yı enine boyuna inceleyen büyüleyici bir çalışma. Avrupa, Asya ve Ortadoğu'nun sınırlarında yer alan bu karmaşık bölgenin tarih öncesinden bugününe ışık tutan, Kafkasya'nın tarihini bir bütün halinde sunan kitap, modern tarihçiliğin emsalsiz örneklerinden biri... Hem İngilizce ve Rusça kaynaklara hem de Farsça ve Arapça çevirilere dayanan bu yetkin çalışma, bölgenin... yerli toplulukları... üzerinde yoğunlaşmakta. Kitap bunun yanı sıra, Kafkas ülkelerinde Rus emperyalizminin rolüne ve yerli toplulukların büyük bir kısmının nazik dengelere dayanan bağımsızlık girişimleri uğruna umutsuz mücadelelerine eleştirel bir bakış açısı da sağlamaktadır." * Yayıncıdan Tarzla İlgili Not'ta ise şu ifade var: "Rusça, Fransızca ve Almanca çeviriler yazarın kendisine aittir; diğer dillerden çeviriler orijinal kaynaktandır." s. 19 * Bence, önemli bir yayın. Çok emek verilmiş. Çok bilgi var. Böyle bir yayın da ancak ve ancak bir İngiliz'in elinden çıkabilirdi, zaten, diyorum! Çünkü, gerekli altyapının yanı sıra bu kadar emek vermek için ayrılacak zaman ve dolayısıyla bunun sağlayacağı bilgi birikimi en çok İngilizlerde var-olabilir, gibi geliyor, bana! * Kitapta, Ağırlıklı olarak Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan var, Genelde Kafkasya var, ama, ayrıca, epeyce fazlası da var, Ortadoğu, Asya, Anadolu, ve dahası var. * İlgili halkların kökenlerini ele alan bölümden sonra, 7. yüzyıldan günümüze kadar olan dönemdeki olaylar bölümler halinde ele alınmış. * Bence bu bölümleme, yani planlama, yani kurgu, pek iyi olmamış. Kopukluklar ve tekrarlar oluşmuş. Anlatım uzamış ve karmaşıklaşmış. * Bir de, bazı cümleler çok uzun ve karmaşık olmuş; bu da, yer yer, okumayı bayağı zorlaştırmış! Bunda, çevirinin de payı var mı, acaba? Bence, muhtemelen vardır! Ve bazı, pek fazla önemli sayılamayacağını düşündüğüm, maddi hatalar ve yazım hataları da var. * İlk anda kitabın hacmini öğrendiğimde, muhtemelen laf olsun diye gerekli gereksiz birtakım bilgilerle sayfalar doldurulmuştur, diye düşünmüştüm, ama, yanılmışım; bence, çok farklı konularda, epeyce ilginç bilgiler var! Hem de epeyce renkli bilgiler! Ayrıca, bilgi dışında, epeyce, değişik konularda, bence çoğu özgün olan, yorum-değerlendirme de var. * Yorum-değerlendirmelerinden bazılarına katılamadım! Yani, yorum-değerlendirmelerden bir kısmını doğru bulmadım! Bu durumun ise, yazarın, çok farklı konulardaki çok çeşitli bilgileri yeterince özümsemeden aceleyle üstünkörü değerlendirip bu yüzden doğru olmayan sonuçlara varmış olmasından kaynaklanmış olabileceğini düşündüm! Başka bir ifadeyle, bazı değerlendirmeleri ham buldum, olgunlaşmamış buldum! * Sanırım sonuç olarak şu söylenebilir: Çok vahşi bir tarihsel geçmişten çok kanlı sahneler aktarılmış ve sonunda bugünün insanlığının en vicdani seslerinden biri ortaya çıkmış! * Benim açımdan en çarpıcı ve aynı zamanda en şaşırtıcı olan, kitapta, Rusların Çeçenlere yönelik vahşeti konusunda çok az rastlanan türden olan son derece vicdanlı bir anlayışı görmek oldu. Bilindiği üzere, tarihin karanlık dönemlerinde kaldığı düşünülen vahşet örneklerinden birini yakın bir geçmişte Çeçenistan'da Ruslar sergiledi. Çeçenler on yıllarca süren çok kapsamlı bir Rus katliamına maruz kaldılar. Ancak bazı bireysel tepkiler dışında genelde dünya bu vahşeti görmezden geldi, hatta zaman zaman vahşete destek oldu. Bu kitap ise bu konuda örneği çok az olan vicdanlı bir yaklaşımı içeriyor. Konunun gerçek özünü yakalayıp hakkı hak sahibine teslim ediyor. * Bu konuda kitapta söylenenlerden bazı örnekler şöyle: "Yeltsin'in Çeçenlere saldırısının ahlaksal savunulamazlığı barizdi ama Britanya basınında bile Rus hükümetinin eylemleri için geleneksel bahaneler bulunmuştu: "Uluslar kendi aralarında silahlı muhalefete hoşgörü gösteremez", sanki emperyal Rus Federasyonu Rus ulusuydu ve sanki Rusya "parlamentosu" kadar şüphe götüren bir otoriteye "karşı çıkmak", şu ana kadar epeyce tacize uğramış ufak bir ulusun tüm nüfusuna canice saldırmak için haklı nedenler olabilirmiş gibi. Fakat bazı Batılı gazeteciler... Rus basınında... Çeçenleri aşağılamak için kullanılan basmakalıp ifadeleri safça benimsemişlerdi: Bu "gangster devletin" insanları "kavgacı", "yasa tanımaz", "başa çıkılmaz" ve "sorunlu"ydu ve "korkusuz... hatta zalim olduklarına dair kötü bir ünleri" vardı; sanki son Rus hükümetleri bırakalım Kafkasya'yı, Moskova'da hukukun egemenliğini hayata geçirebilmişti! Bir sert eleştirinin vardığı sonuç "Çeçenistan'ın bağımsızlık iddiasının yasal geçerliliği olmadığıyla" kalmamış, "ahlaksal olarak iddiasının daha da geçersiz olduğunu" ileri sürmüştü; bunu söylerken Leninist-Stalinist iktidarın ortaya çıktığı andan itibaren açıkça ve utanmazca hukuk karşıtı olduğu (hukuksallık bir "burjuva" kavramı olarak bir kenara atılmıştı) ve SBKP'nin, Rus yurttaşlarına despotça davranışının hiçbir standarda göre yasal olmadığını göz ardı etmekteydi. Eğer yüzyıllarca sürmüş acımasız emperyal fetih, Bolşeviklerin tekrarladığı boyun eğdirme ve Sovyet rejiminin tehcir ve baskıları ahlaksal bir vakaya yol açmıyorduysa, başka neyin açabileceğini düşünmek epeyce zordur. Kafkasya'nın kan davası buyruğu bile... Rusya adına tabi olacakları, önceden planlanmış barbarlıktan daha saygıdeğer idi" 778, 779 "Çeçen ve İnguşların kendi kültürleri hakkında yazdıkları saygı sebebi olmaktadır.../ Birçok insan Vaynahların özelliklerinden birinin tez canlılık olduğunu düşünmektedir ki bu reddedilemez. Fakat belki de tam olarak bu yüzden Çeçenler ve İnguşlar sabır, sebat ve özkontrol gibi özelliklere her zaman hayran olmuşlardır... Vaynah toplumunda kolay öfkelenmek ve özkontrol yoksunu olmak, kendisine saygısı olan biri için yakışıksız bulunarak her zaman kınanmıştır. Zor şartlar, dayanıklı olmamak, rahatına aşırı düşkünlük ve açgözlülük Çeçenler tarafından iyi yetiştirilmemiş insan özellikleri olarak görülmüştür... diğer yandan, konfor ve yiyeceğe karşı talepkar olmamak, azla yetinmek, irade sahibi olmak ve zorluklara katlanmak... yüksek niteliklerdir... Bir Çeçen veya İnguş birisini "sabırlı bir insan" (sobare stag) olarak adlandırdığında bu büyük bir övgüdür" 783 "Lieven onu ağırlamış olan Çeçenler hakkında şöyle yazmaktadır: Onları çoğu kez "rahatsız edici ve korkutucu" bulmuşsa da, "… Çeçenler arasına gitmenin... soğuk ve fırtınalı ama aydınlık ve bir bakıma normal varoluşu aşan bir sabaha gitmek olduğu... anlamına geldiğini hiçbir zaman yitirmedim... Çeçen halkına, neredeyse sanki cesaretin kendisine bakıyormuş gibi bakmaya alıştım; herhangi bir şekilde adalet veya ahlaka gerekli ilişki olmadan ama sadece görmek güzel olduğundan."..." 784 "Putin, Çeçen halkını sonunda bir "terörizme karşı savaşla" ezmeyi kafasına takmıştı... Politovskaya'nın belirtmiş olduğu gibi, bunun "basit bir doğal sonucu vardı: Hiç kimsenin artık suçsuz olmaması. Bugünün Rusya'sında bu, güvenlik birimlerinin suç yüklemek istedikleri herkesin suçlu bulunması anlamına gelecekti. Hükümet bir 'terörist karşıtı' engizisyon, Beslan trajedisinden yararlanmaya çalışan Putin'in siyasi azgınlığı için bir terörist karşıtı terör hazırlamaktaydı."… okula saldırmaktan sorumlu tüm görevliler temize çıkarılmıştı.../... Putin... Acımasız Beslan "çocuk katillerini" kınarken, ikiyüzlüce bir şekilde, Çeçenlerin aksine, Rus birliklerinin acımasız çocuk katliamlarından suçlu olmadıklarını iddia etmiş, Rusya'nın... canice "temizleme" operasyonlarını göz ardı etmişti... En şaşırtıcı olan, "Çeçenistan'daki Rus politikaları ile Beslan'daki olaylar arasında bir bağlantı olmadığını" ileri sürmesiydi.../ Rus-Çeçen savaşı... İnguşya'yı... bir cehenneme çevirmişti... yoksun kalmış binlerce evsiz Çeçen 1999 Kış'ında Vaynah komşularına sığınmaya çalışmıştı. Onlara bir tür barınma seçeneği sağlanmıştı: "Mülteci kamplarında (tavuk ve eski hayvan yetiştirme çiftlikleri, mahzenler, çadırlar ve açıkta kamp ateşleri etrafında) geçirdikleri bir ay içinde, düzenli yemekleri veya yıkanacakları yerleri, herhangi bir işleri olmayan... çaresizce sadece sağ kalmaya çalışan binlerce insan hayata derinden küsmüştüler."… Karabulak yakınındaki bu yer, evsiz insanlara, Vladikavkaz ve Mozdok'tan fırlatılan, göğü yırtarak geçen ve günlük hedefleri olan Grozni'nin harap cadde ve kalabalık pazarlarında patlayan düzenli roket ve "Dolu" füzelerini seyretmelerini sağlamaktaydı" 811-813 *** (Aynı konuda, yani, Rusların Çeçenistan'daki vahşeti konusunda, araya, EK bir not: Aleksander Litvinenko ile Yuri Felştinsky'nin ortak çalışması olan “Rusya’yı Havaya Uçurmak” adlı kitabın giriş bölümünün bir yerinde şöyle söyleniyor: "… Günbegün, FSB ya da SBP’nin ajanı olarak çalışan veya casusluk yapan gazetecilerin ve basit arzuları için ahlaki değerleri hiçe sayan bir yazarlar ordusunun yardımıyla, Rus iş dünyasında yer alan az sayıdaki “oligark” hırsız, dolandırıcı ve hatta katil olarak ilan edildiler. Bu arada, hakiki oligark gücünü elde etmiş ve hiçbir banka hesabında görünmeyen milyonlarca ruble parayı ceplerine indirmiş gerçek ciddi suçlular, FSB, SBP, FSO, SVR, Merkezi İstihbarat Dairesi (GRU), Başsavcılık, Savunma Bakanlığı (MO), İçişleri Bakanlığı (MVD), gümrük birimleri, vergi polisi ve benzeri Rus devletinin baskı rejimi kurumlarında yönetici masalarının ardında oturuyordu. Rus iş dünyasının ve ülkenin siyasi hayatının gerçek oligarkları, gri kardinalleri ve gölge yöneticileri işte bu insanlardı. Kontrolsüz ve sınırsız gerçek güce sahiptiler. Çalıştıkları birimlerin kimlik kartlarının kendilerine sağladığı sağlam himayenin arkasında, gerçekten dokunulmazlardı. Muntazaman resmi pozisyonlarını suiistimal ediyor, rüşvet alıyor, çalıyor, astlarını suç faaliyetlerine bulaştırıyor ve haksız bir şekilde elde ettikleri tüm bu paraları biriktiriyorlardı. Bu kitap, modern Rusya’nın en mühim problemlerini, devlet başkanı olarak Yeltsin’in liberal dönemlerindeki radikal reformlarının sonuçlarından yola çıkarak değil, bu reformlara karşı Rus gizli servisleri tarafından açıkça ya da el altından gösterilen direnişleri açıklayarak ortaya koymaya çalışmaktadır. Rusya’yı demokrasi yolundan çıkararak diktatörlük, militarizm ve şovenizm istikametine sokmak için Birinci ve İkinci Rus – Çeçen Savaşlarını çıkaranlar da onlardı. Birinci ve İkinci Rus – Çeçen Savaşları için gerekli koşulları sağlamak için Moskova’daki ve diğer Rus şehirlerindeki bir dizi gaddar terörist saldırıları da operasyonlarının bir parçası olarak organize edenler onlardı. Eylül 1999’daki bombalamalar, özellikle 23 Eylül günü Ryazan’da engellenen terörist saldırı bu kitabın ana konusunu oluşturmaktadır. Bu patlamalar, esas amaçları mutlak iktidar olan Rus devlet güvenlik kurumlarının taktik ve stratejilerini takip etmek için en belirgin ip uçlarıdır. …" http://ickerya.com/yayinlar/rusya-yi-havaya-ucurmak/giris/ Yani, Çeçenistan'daki zulüm, tüm Rusya'da zulüm yapmak için gereken yapıyı oluşturmak için yapıldı, bunun için Ruslar tarafından terör saldırıları da gerçekleştirildi, deniyor. Dünya ise genelde, bunu, duymaz, bilmez oluyor, sessiz kalıyor. * Bence, söz konusu dönemde Çeçenistan'da yaşananlar, insan hakları konusunda turnusol kağıdı işlevi görecek niteliktedir. Öyle bir turnusol kağıdı ki, vicdanlı ile vicdan yoksununu apaçık bir şekilde ayırmaktadır. Çeçenistan'da yıllarca yaşanan o vahşete tepki göstermeyenlerin insan hakları lafını ağzına bile almaması gerekir, aksi durum apaçık bir çifte standart olur. Ve, onlarda vicdandan da eser yoktur! Ne yazık ki dünyada günümüzde geçerli olan yaklaşım budur: Vicdansızlık ve çifte standart.. Varsa yoksa reel politika! Ve, ikiyüzlülük! Çeçenistan'daki o yoğun vahşet karşısında dünyada örneği neredeyse hiçbir yer ve zamanda görülmeyen bir şekilde genelde sessizlik egemen oldu. Bu sadece Çeçenistan'da öyleydi. Başka yerlerde zulüm görenler, hep, az ya da çok yandaş veya destekçi bulmuşlardır, ama Çeçenler tamamen yalnız bırakılmışlardır. Çeçenistan'daki Rus vahşetine karşı sadece bazı bireysel sesler duyuldu. O kadar. Çeçenler bir yana insan hakları sahipsiz kaldı. İnsan hakları için mahkemesi olan Avrupa ve Amerika başta olmak üzere "Batı" sivil insanların yıllarca acımazsızca katledilmesine neredeyse hiç ses çıkarmadı. Aynı şey dünyanın diğer yerlerinde de oldu. Mesela, Türkiye çıt çıkarmadı. Arap dünyası da öyle. Hatta Çeçenlerin komşuları olan Kuzey ve Güney Kafkasyalılar da öyle yaptı, ve, onların diasporaları da büyük ölçüde aynısını yaptı; vahşete sessiz kaldı. Dolayısıyla, bence, günümüzde, insan hakları söylemi büyük ölçüde ikiyüzlülükten ibaret.. * Türkiye'de ana akım medya da, Rusların Çeçenistan'daki söz konusu vahşetine anlamlı bir tepki göstermedi, tersine, yer yer, Rusya'yı övgülere boğdu! Mesela, Türkiye'nin "büyük" gazetecisi Ertuğrul Özkök, şimdiki gibi pabucunun dama atılmadığı bir dönemde, Putin'in yalan yayıcısı Yastrejemsky'yi özel çabalarla överken, bir arkadaşıyla birlikte güya Putin'i anlatan bir kitap yayınlayan, yıllarca Moskova'da yaşamış acar gazeteci Cenk Başlamış, yukarıda değinilen Rusya'yı Havaya Uçurmak isimli kitap ve benzerlerinden haberi yokmuş gibi davranarak Putin'in insanlık dışı işlerini görmezden geliyor ve dolayısıyla o işler için örtü işlevi görüyordu!) *** Konumuz olan kitaba geri dönersek, Çeçenlerin bilinen bazı olumsuzlukları olmasına rağmen kitapta bunlara pek yer verilmemiştir; ama bu durum, bence, Rusların Çeçenistan'daki insanlık dışı davranışlarına ilişkin kitaptaki vicdanlı değerlendirmenin özünü etkileyebilecek nitelikte değildir, ve bu yönüyle, gerçek bir eksiklik sayılmamalıdır. * Kitapta bir de, belirgin olarak, Sovyetler konusunda genelde benim de katıldığım son derece olumsuz olan değerlendirmeler var. Daha çok da Stalin-Beria ikilisi konusunda, ki, ibretlik! Ve, akla şu geliyor: O kadar zalim olabilen birilerinden hiç iyi bir şey beklenebilir mi? * Kitapta benim ilginç bulduğum diğer bilgilerden bazı örnekler de şöyle: "1860'da... Şamil, 1506'da Rusların tarafına geçerek Ortodoksluğu kabul etmiş Altınordu Tatar prensi Arslan Murza Yermol'un soyundan gelen Yermolov'u ziyaret ederek saygılarını sunmayı ilk önceliği yapmıştı" 317 "Rus-Çerkez.../... yüzyıl savaşı 1763'te Rusların Mozdok'u inşa etmesiyle başlamış, bir yandan Türkiye'nin Kafkasya'yı kaybetmek istememesi, diğer yandan Rusya'nın Türkiye'nin zararına olacak şekilde Asya'ya yayılma kararlılığı yüzünden bu kadar uzun sürmüştür... Topyekun savaş, Dağıstan'ın üst beyi olarak İran, Türkiye kadar güçlü bir hasım olmadığından Doğu Kafkasya'da daha mümkün olmuştu. Ayrıca bu bölgenin ağırlıklı olarak Şii dini, Çerkezistan'daki Sünnilerden Osmanlıların bekleyebileceği kadar destek sağlamamıştı: Çerkezistan'da İslam, Rus baskısından dolayı 1800'de birçok Kabardey ve Batı Çerkez için "sömürgecilik karşıtı savaşın ideolojik sembolü" olmuştu./ Rus-Çerkez Savaşı açıkça bir soykırımdı... hemen hemen İngiltere büyüklüğünde bir ülkenin neredeyse tamamen yok olmasına sebep olmuştur" 323, 324 "Rus devlet hizmetinde olağanüstü bir kariyer yapmış... Oset... Musa Kundukh(ov)… 1836'da süvari subayı çıkmış, kısa sürede generalliğe yükselmiş ve en sonunda da... Çeçen Askeri Bölgesi'nin başı olmuştu. Fakat Kafkas Savaşı'nın sonunda Rus rejimini küçük görmeye başlayarak Çeçen göçmenlerle birlikte Türkiye'ye göç etmişti. Burada anayurdunun kurtuluşu için bir Kuzey Kafkas ordusu kurmayı ümit ederek Musa Paşa olmuştu./ Bu arada Rus yönetimi Dağıstan ve Çeçenistan'ın sorun yaratan yaşayanlarını da başından atmaktaydı. 22.000'den fazla Çeçen, 3.000 Kabardey ve Osetle birlikte Türkiye'ye gönderilirken... binlercesi ya idam edilmiş ya da Sibirya'nın cezai yerleşimlerine gönderilmişti./... Rusya'nın 1877'de giriştiği Türk karşıtı savaşta... Gazi Muhammed (Şamil'in oğlu) ve Oset Musa Paşa komutasında bir gönüllü ordusu Anadolu cephesinde savaşırken yaklaşık 1.000 Çerkez Sohum'a çıkmıştı" 333 "Rus Azerbaycanı olmuş bölgede, 19. yüzyılda Ruslar buranın fethine giriştiklerinde çok az ulusal kimlik farkındalığı vardı... klişe ve yanlış bilgilendirmesiyle Sovyet Rus ideolojisinin tipik bir örneği olan, Rusya'yı Kafkaslardaki savaşın kışkırtıcısı değil, haksız bir saldırıya karşı, İran ve Türkiye ittifakına rağmen kendisini kahramanca savunan masum bir taraf olarak gösteren bir yayına başvuracağız./... 1804... 1813... Coşkuyla Rusya'ya katılmak isteyen Güney Kafkasya toplulukları askeri operasyonlarda faal şekilde Rus birliklerini desteklemişti.../ Olayların bu versiyonu (1962'ye, Nikita Kruşçev zamanına... aittir) Sovyet Rusya tarihçiliğine özgü "birbirine karşıt düşünce üretme" pratiğini ve tarihsel gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını göstermektedir./... tarihsel çarpıtma... SBKP rejimiyle sınırlı değildi... etnik ad bile, Türk yanlısı bir çizgi beyanında bulunan Batılı bir yayının başlığında görüldüğü gibi siyaseten yüklü olabilirdi: The Azerbaijani Turks (Azerbaycan Türkleri). Bu Azerbaycanlıların... "Türk" olduklarını ima etmekteydi …/ 19. yüzyılın sonuna kadar Rus İmparatorluğu'nun Azerilerinin (veya daha önceki Şirvan hanlığının Müslüman, Tatar veya Türklerinin) nasıl adlandırılması gerektiği netleşmemişti.../ İlginçtir ki, benzer bir soru Türkiye'nin Türkleri için de belirmektedir; her ne kadar burada... çok azı Türk olduklarından şüphe etmekteyse de:/ Tarihte en kafa karıştırıcı olaylardan biri Türklerin gelmesinden sonra Anadolu'nun Türkleştirilmesidir... Orta Asya'dan Anadolu'ya sadece az sayıda Türk istilacı gelmiştir... Ama bir süre sonra... tüm nüfus Türk ve Müslüman olmuştur" 345, 346 * Bir yerde de benim bildiklerimle hiç uyuşmayan şöyle bir anlatım var: "1914'te Enver Paşa'nın komutasındaki Türkler... Rusları Ardahan'dan püskürtmüştü. Fakat Rus ordusu kendisini toparlayarak 1916'da... Erzincan'a ulaşıp Şubat Devrimi'ne kadar burada kalmıştı" 375 Oysa ben oradaki olayı Sarıkamış felaketi olarak biliyorum. Ve, şu: "Osmanlı... Türk donanmasına ödünç alınmış Alman savaş gemileri Ekim 1914'te Batum'u bombalayana kadar savaştan uzak durmuş" 376 Oysa benim bilgime göre, o bombalanan yer Batum değil, Sivastopol'dü. * Kitapta ilginç bulduğum bazı sözcüklerin yer aldığı şöyle bölümler de var: (Kert sözcüğü Çeçencede çit, avlu anlamlarında olup, günümüzde de kullanılmaktadır) -Tigranakert (Diyarbakır) 43 -Tigranakert 72 -Ağustos 1071'de Manazkert (Malazgirt) 123 -Manazkert 170 -"Petro... 1722.../.../ Çar, Astrahan'dan Kuzey Kafkasya'ya büyük bir ordu gönderirken, Volga'dan gemiler de Terek'in güneyindeki Vaynah Körfezi'nde bir koya başka birlikler getirmişti" 272, 273 -Manazkert 306 -"… isyan... komşu Gürcü dağ boylarına (Hevsurlar ve Kistler (İnguş)) yayılmıştı" 311 -"1812.../ En az itaatkar ulus, Terek Ovası ve Vladikavkaz'ın ormanlık tepe ve dağlarında yaşayan Çeçenler idi (Kuzey Kafkasya'da en kalabalık topluluk: 1897'de 226.500). Kendileri için kullandıkları isim Çeçen değil, "Nohço" idi ve İnguşlar ile Barsbilerle birlikte Vaynah dilleri ailesini oluşturmaktaydılar.28 Çeçen ve İnguşlar 19. yüzyılın başında diğer birçok Kafkas topluluğundan aralarında feodalizmin neredeyse var olmamasıyla ayrılmaktaydılar.../ 28 Rusların onlara verdiği isim Sunza'nın kolu Argun'daki Çeçen köyünden gelmektedir" 316 -"1791... Çerkezler... bir idari sistemin dayatılması olmuştu. Bu Mozdok komutanlığına bağlanmış "klan mahkemelerinin" oluşturulmasını da kapsamaktaydı. Bu mahkemeler, Müslüman toplulukları arasında güçlü bir örgütlenme unsuru olan şeriat yerine örfi yasaya (adah) dayandırılmıştı" 325 -"Temmuz 1990'da Kuzey Osetya egemenliğini ilan etmiş... bölgesel başkenti sahiplenme iddiaları da, Ruslaştırılmış Gürcü ismi "Orjonikidze"den "Vladikavkaz-Dzaudjiko"ya50 (buranın 1944-54'te kullanılmış Rus-Oset bileşik ismi) geri dönerek vurgulanmıştı. Birçok insan cumhuriyetin adını Ruslaştırılmış Gürcü biçimindeki "Osetya"dan "Alanya"ya değiştirmek de istiyordu; ataları olarak varsayılan, 14. yüzyıla kadar Alanlar olarak bilinmiş İran kökenli grubun adı olan bu topluluğu Osetler de, tüm ulusalcılar gibi, "büyük" ve güçlü düşünmekteydi. Kuzey Kafkasya bozkırının "onların" "her zaman" yaşamış oldukları (gerçi Vaynahlar da burası üzerinde en az Alanlar kadar iyi bir hak iddiasında bulunmaktaydılar) anayurdu olduğu varsayılmıştı.../ 50 Dzauji-kau adı muhtemelen "Dzawag'ın kenti" anlamına gelmekteydi" 742 (Dzauji-kau, D.'ın kenti anlamı içeriyorsa, Çeçence dil yapısıyla da uyumlu olur, sanırım!) -"Halife Mütevekkil'in naibi Türk Komutan Buğa" 63 * 11.10.2020