23 Mart 2022 Çarşamba

İTTİHAT VE TERAKKİ TARİHİNDE ESRAR PERDESİ

YAKUP CEMİL NİÇİN VE NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?


Balkan muharebesinden Umumi Harp sonlarına kadar İttihat ve Terakki Komitesinde gizli ihtilaflar


Mustafa Ragıp, İkinci Baskı, 2004, Örgün Yayınevi, İstanbul


Yazar, 1896 yılında Rumeli'nin Taşlıca ilçesinde dünyaya gelmiş, 1958 yılında Nişantaşı'ndaki konağında hayata gözlerini kapamışmış. (s. 5)

Mustafa Ragıp (Esatlı) imzalı Söze Başlarken başlıklı metin 1933 tarihli. (s. 7-9)


Esas olarak, Osmanlıdaki 1912-1916 döneminin bazı olayları ve İttihatçılar arasındaki çekişmeler anlatılıyor.

Bu anlatım için de, hiç makul olmayacak bir yol seçilip, kitapta söz konusu edilen neredeyse her ferdin düşüncesine vakıf olunmuşçasına, her ferdin her olaydaki "düşüncesi" ayrıntılı olarak açıklanmış. 

Bu da hiç gerçekçi bir durum olmadığından, anlatılanlar da, gerçeğin hikayesi olmaktan ziyade, büyük ölçüde bir kurgu niteliğine bürünmüş.

Dolayısıyla da subjektif değerlendirmeler halini almış!

*

Kitapta anlatılan kişiler genelde olumsuz resmedilmiş.

Anlatılanlara göre, ülke için çok önemli olaylar yaşanırken, yönetimi elinde bulunduran İttihatçıların asıl dertleri ve uğraşıları birbirleri ile mücadele etmekmiş.

Özellikle de liderler: Entrikacı Talat, kibirli Cemal, kifayetsiz muhteris çeteci bir zorba Enver. 

*

Anlatılanlardan ortaya çıkan tablo, İttihatçıların silahlı kuvvetler içinde görevli eli silahlı bir grubunun tam bir zorba çete olarak hareket ederek yönetimi ele geçirdiği ve başta farklı düşünen kendi arkadaşlarınınki olmak üzere, başka hiç bir görüşün, yaşaması bir yana, doğru dürüst ifade edilmesine bile imkan tanımayarak, istibdat dönemi denen Abdülhamit dönemini çok çok aratacak uygulamaları gerçekleştirmeleri, sonuçta da hiç gereği yokken dünya savaşına girerek ülkeyi kan deryasına boğup imparatorluğun sonunu getirmeleridir.

Bütün bunlara karşın, farklı bir anlatımla, o İttihatçılar, günümüzde hala kahraman sayılıyorlar!

Şaşırtıcı değil mi?

*

İttihatçıların çekişmelerinin anlatımlarından bazı örnekler şöyle:

"Fırkanın... prensiplerden ayrıldığı... zaman itiraz... eden, İttihat ve Terakki ailesi içinde, bir zümre vardı... kendilerinde bir murakabe kudreti... bulurlardı./ On beş, yirmi kişiden ibaret olan bu zevatın fırkada nüfuzları çoktu... genç idiler.../... 1908 inkilabının ilanında büyük rol oynamışlar... bir çok fedakarlıklara katlanmışlardı./.../ İttihat... komitacılık sahasındaki... faaliyeti işte bu gençler vasıtasıyla yapılmıştı... Bu zümrenin... eli silahlı, sopalı bir takım maiyetleri vardı.../ Mebus, nazır, merkezi umumi azası olan İttihatçılarla bu gençlerden başka cemiyete mensup askeri bir zümre daha vardı: Enver bey ile arkadaşları... askerliği terketmemişler, meslekleri dahilinde yükselip sivrilerek... hükümetin başına geçmek gayesini takip etmişlerdi" 168-176

Mustafa Kemal ve diğer bazılarının tasfiye edilmeleri ya da uzaklaştırılmaları konuşuluyor, çekişmeler oluyor, hesaplar yapılıyor, Fethi bey Sofyaya gönderiliyor, Cemal Paşa bahriye nazırı oluyor, 25 Şubat, 1329 (1914) 221-230

Çekişmeler sürüyor, Mümtaz, Ali... Atıf, Sapancalı Hakkı, Süleyman Askeri, İhsan, Yakup Cemil, Hüsrev Sami, Reşit, Eşref beylerin katıldığı bir toplantı yapılıyor, bunlar, merkezi umumi Talat beyin tesirinde kalmağa mahkumdur, bugünkü merkezi umumi ile tehlikeli bir istikbal muhakkaktır, kararına varıyorlarlar, merkezi umumiyi iskat edelim, diyorlar, Enver Paşa Mümtaz ile Hakkı beyleri çağırıp bu kararlarını Süleyman Askeri ve Yakup Cemil beylerin Talat beye haber verdiğini söyleyip, kararlarından vazgeçmelerini, merkezi umuminin ıslah edileceğini belirtiyor, anlıyorlar ki Talat bey başına iş açan zümreyi dağıtmak isteyince Süleyman Askeri'yi yanına çekiyor, bir müddet sonra da Talat bey onu ilk esasları hazırlanan Teşkilatı Mahsusaya salahiyetle memur ediyor 234-238

"Merkezi umumi... birbirine yan bakan iki zümre meydana gelmiş bulunuyordu:/... Başta Talat bey... Kara Kemal beyin riyaseti altında... İstanbul teşkilatı./... Enver Paşaya taraftar.../... ileri gelen azası, Mümtaz, Hüsrev Sami, Sabancalı Hakkı, Topçu İhsan, Nail, Atıf, Süleyman Askeri, Yakup Cemil beylerdi" 247

"Avam tabakası arasında... dedikodular şu mealde idi:/-Sait Halim Paşanın parası, serveti çoktur. İttihatçılar prensin parasından istedikleri gibi istifade etmek için onu sadarete getirdiler! Şöhrete, mevkie haris olan bu zatı, işlerine yaramadıkları gün başlarından atacaklardır" 296, 297

"Mustafa Kemal Paşanın İstanbuldan uzaklaşmasile Talat ve Enver Paşalar, büyük bir sevinç duydular... bu büyük adamın daha fazla hükümet merkezinde kalmasını... kendi hakimiyetleri... için bir tehlike olarak görüyorlardı" 298

"Talat bey... İttihat... mensup... her ferddi... kendi muarızları aleyhine... çevirmek istiyor... Enver Paşanın nasıl eli kanlı taraftarlara istinat ettiğini ileri sürmekle... Enver Paşanın nüfuzunu tesirsiz bırakmak... gayretinde bulunuyordu" 446

"Avrupada Terakki ve İttahat namile ilk hürriyet ve inkılap fırkasını tesis ederek senelerce Abdülhamide karşı şiddetle mücadele eden... Ahmet Rıza bey, bir kaç senedenberi... eski arkadaşlarile arası açılmış ve meclisi ayanda hükümetin en kuvvetli muhalifleri arasına geçmişti./.../... herkesin sustuğu bir devirde, Ahmet Rıza beyin mecliste tek başına hükümete karşı alenen hücum ve müahezede ısrar etmesi; bütün gözleri, İttihat ve Terakkinin bu eski müessisinin şahsiyeti üzerine tevcih etmişti" 455, 457

"Diğer taraftan kabine erkanı da... anlaşamıyorlardı. Bilhassa hükümetin üç mühüm rüknü (lideri), Talat bey ile Enver ve Cemal Paşalar birbirlerile daimi bir ihtilaf ve rekabet sahasında bulunuyorlardı... sadrıazam Sait Halim Paşa, derin bir acz içinde kalmıştı" 468

"Hüsrev Sami bey... Talat beye Trabzonda idaresizlik ve asayişsizliğin son haddine geldiğini... izah etmiş.../... bu şikayetlerinin nazarı itibare alınmadığını görünce dahiliye nazırı Talat beyi çok ağır bir lisanla... muaheze edecek bir tarzda protesto etmiş ve telgrafla Trabzon İttihat ve Terakki müfettişliğinden istifa etmişti" 498

"Yakup Cemil bey, harbiye nazırının kendisini hakikaten fırka kumandanlığına tayin etmek üzere... emir verdiğini zannederek doğruca Şevket beyin yanına girdi... Şevket bey... vaziyeti kavramış, harbiye nazırının Yakup Cemil beyi başından savdığını anlamıştı... amirini küçük düşürmemek için muhatabına bir şey sezdirmedi. O gün için işi tatlılıkla idare etti" 504

"Hakkı bey için... Romanyadan geldiği gündenberi hükümetin... takip ettiği tarzı hareket... hüsnü suretle... telakki edilecek bir vaziyette değildi... en basit bir vesileden istifade edilerek kendiisinin ve arkadaşlarının imha edilmesi için tertibat alındığını biliyordu" 518

"Hakkı bey İstanbula avdet ettikten sonra... Bükreş... orada Hakkı beyin kimlerle temas ettiğini... tahkik etmişler" 524

"Kara Kemal bey gayet kurnazlıkla hareket ediyordu... Yakup Cemil bey aleyhinde delil ve şahit tedarik ettiriyordu" 527

"Yakup Cemil bey... nihayet hükümeti devirmek... üzere bütün... anlaştıklarile Babıali caddesinde Meserret otelinde toplanmağa... karar vermiş ve bunun için de bir gün tayin edilmişti: 23 Eylül, 1332 (1916)" 541

"Enver Paşa.../-... Yakubu alıp bana... getiriniz. İranda bir teşkilatı askeriye yapacağım, oraya göndereyim, isterse İranda Salarüddevle (devlet başkanı) olsun" 552, 553

"Hüsrev Sami bey... askeri kuvvetler ile mülki makamların birbirinden ne kadar ayrı istikametlerde çalıştıklarını, daha doğrusu Talat beyle Enver Paşa arasındaki rekabetlerin ne kadar had bir devreye girdiğini görüyor... çok muzır neticeler vereceğini anlıyordu" 560

"... memleketin çok tehlikeli anlar geçirdiği bir zamanda, hükümet ve merkezi umumi nazarında en mühim dahili mesele; kendi fırka arkadaşları aleyhine tertibat almaktan ibaretti" 563, ve 574

"Fırkamız için ne söyleniyor bilir misin? "Merkezi umumi ile hükümet erkanı elele vermişler, icrayı ticaret ediyorlar!" diyorlar" 609

"Yakup Cemil.../.../... Ben ötedenberi iki yüzlü bildiğim Talat beyin vaziyetine muarızdım" 628, 629

"Mümtaz bey... Yakup Cemil bey hakkında yapılan takibatın nasıl entrikaların mahsulü olduğunu göstermiş oluyordu" 646

"Harbiye nazırı, o dakikadan itibaren büyük bir entrika karşısında kaldığını keşfetmişti" 650

"Enver Paşa... Yakup Cemil beyin... kullanıldığına kanaat getirmişti./... Talat beyi... harbiye nezaretine çağırdı./.../ Enver Paşa.../-Yakup Cemil meselesi... ne kadar entrikalı... bir vaziyete sokulmuş!/ Talat bey... işi laubaliliğe vurarak şu cevabı verdi:/-Canım ne yapalım? Bu iş de böyle oldu. Bu meseleyi bitirmek için bir sizden gider, bir de bizden... / Enver Paşa.../-Ne demek istiyorsunuz?/ Talat bey.../-Bir Yakubu asarız, bir de Hakkıyı" 706, 707

"Talat beyle Enver Paşa... şahsen birbirlerinin en büyük rakibi idiler" 708

*

Genellikle Türkiye'de kontr-gerilla bir Nato örgütlenmesi olarak anlatılır, oysa, çok önceden, daha Nato yokken, İttihatçılar tarafından kurulan Teşkilatı Mahsusa tam bir kontr-gerilla değil mi?

"Teşkilatı Mahsusa... Osmanlı... dahili, harici siyaseti... tahakkuk ettirecekti... çeteler düşman topraklarına akınlar yapacaklar, ordunun vazifesini kolaylaştıracaklar" 279

"İttihat ve Terakki o zamana kadar... Türkten gayri unsurları... bir tek milli mefkureye bağlamağa imkan göremiyordu... sırası geldikçe Osmanlılık ve gene sırası geldikçe İslamcılık politikası takip ediyordu!/ İşte harbi umumi seferberliğinin vücuda getirdiği Teşkilatı Mahsusa... bu üç politikayı, ayrı ayrı sahalarda, ayrı ayrı maksatlarla takip ve tatbik edecekti" 281

"Bunun için yalnız hariçte değil, memleket dahilinde de Türkün haricinde kalan bir çok unsurları elde etmek, ordunun ileri hareketinden evvel bazı hazırlıklara girişmek lazımdı./.../... Talat bey, Süleyman Askerri beyi Teşkilatı Mahsusanın başına geçirdi" 282

"Kafkas mıntıkası, hükümet ve cemiyet için birinci derecede ehemmiyeti haiz olan bir yerdi. Osmanlı ordusunun Kafkas cephesinde Rus ordusuna yapacağı tecavüzi hareketin muvaffakiyeti için Kafkasya'da, Çarlığın mağduru olan muhalif unsurları ayaklandırmak lazımdı. Ömer Naci bey, bu itibar ile Kafkas cephesine izam edildi. Aynı maksatla bu cephe için... Bahattin Şakir ve Ruşeni beyler de Erzuruma hareket ettiler./.../... Yakup Cemil beyin kumandasında iki bin kişilik bir kuvvet teşkil edildi.../ Kafkas mıntıkasına sevkedilenler arasında en büyük çeteyi teşkil eden Yakup Cemil beyin bu müfrezesi, İstanbuldan hareketle doğruca Trabzona çıktı... Batumu Ruslardan alan kuvvetlerin içinde... büyük muvaffakiyetler kazanmıştı... Yakup Cemil bey... kendisini Batumun fatihi... ilan ettirmek gayretine düşmüştü./ Muhtelif unsurlara mensup kimseler arasında milli ihtirasların kaynaştığı ve Türkün haricinde kalan muhtelif ekalliyetlerin istiklal davası ile hareket ettikleri bir sırada bunu tamamile anlıyamıyan Babıali ve İttihat ve Terakki Cemiyeti, hala Osmanlılık camiasını teşkil eden millet ve cemaatlerin ya taltif ve yahut tehdit ile devlete merbut kalacaklarını zannediyordu" 283, 284

*

Kitapta olumlu olarak anlatılanlar da var: İsmet (İnönü) ve Fethi (Okyar) beyler.

Olağanüstü olumlu olarak anlatılan da bir tek kişi var: Mustafa Kemal (Atatürk) bey.

31 Mart hadisesi sonrası herkes şaşkınken bir tek Mustafa Kemal bey tereddütlere kulak asmıyor, Hareket Ordusunu hazırlıyor, hazırlıklar sonrasında hareketin başarılı olacağını gören Mahmut Şevket Paşa hareketi tehir ettirip kendisinin beklenmesini emrediyor, "Mahmut Şevket Paşa, İstanbul üzerine yürümek, Abdülhamidi devirmek şerefini, zeka ve kudret itibarile ne kadar yüksek olursa olsun, rütbesi küçük bir zabite bırakamazdı" 25-28

"Anafartalar kahramanı.../.../... herkes Mustafa Kemal beyi görmek, alenen alkışlamak... istiyordu... bu milli ve umumi sevgi karşısında hükümet erkanı kuşkulanmağa başaladılar. Bu kuşkulanmada Enver Paşa ile beraber Talat bey de aynı derecede hissedardılar" 289, 290

"Sakallı Tevfik bey... Nişantaşındaki konağında bir şükran ziyafeti verdi./ Bu ziyafette Mustafa Kemal bey... vatanın çok fena idare edildiğini... emsalsiz ve kudretli bir görüşle tahlil etmiş, Talat beyle Enver ve Cemal paşaları... şiddetle tenkit ve muahaze eylemiş" 291, 292

*

Genelde yazılanlar çok subjektif gibi görünse de, dönemin çok bilinen olaylarından bazıları hakkında ayrıntılı açıklamalar yapılmış. 

Dönemin önemli olaylarından biri Enver beyin başında bulunduğu bir grup İttihatçı tarafından Ocak 1913'de hükümet merkezinin basılıp harbiye nazırının öldürülmesidir.

"... hükümetin iskatı lüzumu ileri sürüldü... Talat bey... söz söylemiyor.../ Çünkü... Enver bey olmadan... bir karar verilemeyecekti.../.../ Tam bu esnada Fethi bey... itiraz etti.../-Henüz sulh olmamıştır... bu sırada hükümeti devirmek demek, iktidar sandalyesi peşinde koşmak demektir!/.../ Aradan on gün geçti, Talat bey... Enver beyin İstanbula gelmesinden istifade ederek arkadaşlarının fikrini yokluyor.../... gizli bir içtima daha yaptılar.../.../ Enver bey.../-Yanımda bulunacak altmış, fedakar arkadaşla ben bu işi... yaparım./.../... ertesi günden itibaren merkezi umumi faaliyete geçti.../... Sadaretle harbiye nezaretine Mahmut Şevket Paşa getirilecekti... yedi ay evvel İttihat ve Terakki tarafından uzaklaştırılan Mahmut Şevket Paşadan daha münasibini bulamıyorlardı" 315-318

"İsmail Hakkı bey dedi ki:/-Paşa hazretleri... Hükümeti devireceğiz... başımıza geçerek sadaretle harbiye nezaretini deruhte etmenizi ricaya arkadaşlar bendenizi memur ettiler.../ Mahmut Şevket Paşa biraz düşündü.../.../-Teklifinizi bir şartla kabul ederim oğlum! Talat bey girmemek şartiyle kabineyi... teşkil ederim" 320, 321

"Nazım Paşa sert... bir tavırla:/-... münasebetsizlik ediyorsunuz!.. dedi./ Enver bey... nezaketle mukabele etmeği... muvafık gördü.../-Efendim millet sizi.../ Enver bey szölerini bitirmeğe vakit kalmadan birdenbire bir silah patladı. İiri cüsseli, uzun boylu Nazım Paşa yere serildi!/ Nazım Paşanın solunda Yakup Cemnil bey durmuştu... Enver beyin szölerinin sonunu dinlemeden birdenbire cebinden tabancasını çıkardı. Ani bir hareketle elini harbiye nazırının arkasından dolaştırarak silahını Nazım Paşanın sağ şakağına sıktı" 328, 329

"Mahmut Şevket Paşanın... artık her dediği yapılacak, teklifleri fazla münakaşa edilmeden kabul edilecekti.../... Talat bey ile arkadaşları sadrazama... fazla ısrarda bulunmanın faydasız olduğunu anladılar. Artık hükümete, vaziyete hakim olan yegane şahsiyet Mahmut Şevket Paşa idi" 353

"İttihat ve Terakki fırkasında milliyet mefhumu muhaliflerinden daha çok kıskanç bir telakkiye tabi bulunuyordu" 356

"11 Kanunusani (Ocak), 1328 (1913) cuma günkü gazeteler Babıali baskınını milletin bir galeyanı eseri olarak gösteriyorlardı" 357

"... birinci rivayet baskın hadisesinin bizzat Nazım Paşa tarafından tertip edilmiş olduğu halde İttihatçılarca benimsenerek istifade edilmiş olması... Güya... Nazım Paşa... sadrazam olmağa karar vermiş, bu baskını... Çerkezlere tertip ettirmiş, fakat bilahare, İttihatçılar meseleye vakıf oldukları  için... hükümeti devirmeğe muvaffak olmuşlar; diğer bir şayiaya nazaran da Nazım Paşa ile uyuşmuşlar... fakat Nazım Paşanın ortaya çıkarak bir iddia ileri sürmemesi için de İttihatçılar paşayı -daha evvelce merkezi umumide varilen karar mucibince (?)- hemen öldürmüşlermiş" 359, 360

"Babıali vakası üstündeki bu esrar perdesi... tamamiyle sıyrılmış değildir" 361

"Babıalinin cümle kapısından içeriye kolayca girmelerinde buradaki polis memurlarının büyük yardımı görülmüştür" 362

"İttihatçıların... en ziyade husumet besledikleri... dahiliye nazırı Reşit beydi.../... haber Babıali vakasından on beş gün evvel dahiliye nazırı Reşit beye gece yarısı bildirilmişti... şehremini... Cemil Paşa da... dahiliye nazırını tenvir etmişti./.../ Reşit bey.../-.../... Nazım Paşanın İttihatçılara karşı gevşek... davranmasından dolayı, ciheti askeriyeye söz dinletemiyoruz" 364-366

"Nazım Paşa Enver beyin bu teklifini muvafık gördü. Ve İstanbuldaki askeri istediği gibi talim ettirmekte mezun bulunduğunu söyledi" 369

"İttihatçılar; düşündüler... Kamil Paşa kabinesi erkanı arasında kendilerinin emellerine göre sevk ve tahrik edilmesi en müsait haleti ruhiyede bulunan nazır, Nazım Paşa idi./ Çok mağrur ve ı nispette temiz kalpli olan Nazım Paşa, mizacına göre hitap edildiği takdirde istenilen maksada sevedilebilir bir adamdı./... İttihatçılar lehinde bir tahavvül (değişiklik) vücuda getirebilmek vazifesini, prens Sait Halim Paşa üstüne aldı" 371

"Halaskar grupuna mensup zabitler, Nazım Paşayı kendilerine tabii bir lider addediyorlardı" 377

"Talat bey... Maksadı... harbiye nazırını ümitler içinde uyutup oyalamak... paşayı istedikleri gibi sevk ve idare edebilmek için bol keseden vaitler vermekti" 379

*

Dönemin önemli olaylarından bir diğeri, İttihatçı yönetimin sadrazamı Mahmut Şevket Paşa'nın Mayıs 1913'te suikastla öldürülmesi oluyor, o sıradaki durum hakkında şöyle söyleniyor: "Talat bey... pişkin ve tecrübeli idi... teessür ve hiddete kapılanlar vardı... cemiyetin kurnaz ve tecrübeli reisi Talat bey, arkadaşlarının imdadına yetişti ve:/-Ne telaş ediyorsunuz arkadaşlar, dedi, unutmayınız ki bazı hadiseler vardır, hayır getirir... Yese, şaşkınlığa kapılmayınız!../... bu sözler... binbir tefsire yol açmıştı:/ "Acaba Mahmut Şevket Paşayı öldürenler arasında bazı İttihatçıların da parmağı var mı idi?/.../ Yoksa İttihat ve Terakkinin bu yılmaz komitecisi vicdanının bir köşesini sıyırmış, emeline kavuşmağa mani müthiş bir rakibinden kurtulduğunu mu ima etmek istemişti?" diye düşünenler eksik değildi" 18, 19

Bununla kalmıyor, İttihatçıların istediklerini yaptıramadıkları ve özellikle Talat bey ile hiç anlaşamıyan bu bildiğinden şaşmayan paşa ortadan kaldırıldıktan hemen sonra, İttihatçıların sözünden hiç çıkmayan Prens Sait Halim Paşa Sadrazam yapılıyor.

"Talat bey... sadaret kaymakamlığına hariciye nazırının tayini lüzumunu bildirmiş... Sultan Reşat, derhal... yazdırtmış.../ Gazeteler, Sait Halim Paşaya hitap eden bu hattı da neşretmişlerdi" 32, 33

Ve, bu da, tam olarak Talat beyin dediği gibi, onun için "hayırlı" bir durum sayılmış olmalıdır!

Ve ayrıca, takip eden dönem tam olarak İttihatçılara muhalifler olanların hepsinin sahneden yok edildiği bir dönem olmuştur, ki bu da, elbette, ayrıca hayırlı görülmüştür!

"Cemal bey... Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi etrafındaki tahkikatla durmadan, dinlenmeden uğraşıyor... o günkü idareye muarız... olarak tanınan, hükümetçe hareketleri şüpheli bir çok kimseler de -vakada alakadar olsunlar, olmasınlar- yakalanarak top yekün divanı harp kararile Sinopa gönderilmişlerdi./ İttihatçı zimamdarları (ileri gelenleri) kendi aralarında biribirleriyle uğraşırken mevkilerini büsbütün sağlamlaştırmak... yeni bir ihtilal ihtimalini uzaklaştırmak için Mahmut Şevket Paşa hadisesini vesile addetmişler, hariçteki muhaliflerini sıkı ve şiddetli takibata tabi tutmuşlardı./ Cemal bey, yaptığı tedhiş ve tenkil icraatile çok mağrurdu" 41, 42

"Şimdi İttihat ve Terakki... kendi aralarındaki münakaşaları, ihtilafları unutmuşlar, suikast katillerile mürettiplerini cezalandırmak... düşmanlarını ezmek üzere çalışmağa başlamışlardı... müttehit bir kitle halinde harice karşı gözükmeğe çalışıyorlardı" 48

"Hiç bir fert... muhafızlığın icraatına dil uzatamıyor... hükümetin işlerine karşı tenkit ve itiraz sesi yükseltmeğe cesaret edemiyordu. Suikastten sonra halkta... umumi bir kanaat hasıl olmuştu: İttihat ve Terakkiye muhalif tanınanlar, ya Mahmut Şevket Paşanın katlile yakından, uzaktan alakadar oldukları töhmetile lekelenecekler, yahut alınlarına "hain", "meşrutiyet düşmanı" damgası vurulacaktı! Bu cezaların fiili tezahürlerinden en ağırı ipe gelmek, en hafifi de Sinopa sürülmek!.. İnsanların sürülüp, sefil, perişan kalması için Abdülhamit istibdadının "Fizan"ı yerine, İttihat ve Terakki meşrutiyetinin "Sinop"u kaim olmuştu" 49

"Divanı harpte cereyan eden muhakeme ve tahkikat safahatının mahkumiyet kararları müstesna olarak hulasaten olsun gazetelere verilmemesi, halk nazarında facia katillerini bile masum ve günahsız gösterecek zan va tahminlere imkan vermişti" 50

"Artık anlaşılmıştı ki... İttihat... aleyhine... büyük bir suikastın başlangıcı idi./ Çünkü hadisenin daha ilk günlerinde cinayetin kimlerin tertip ettikleri... başka daha kimlerin öldürülmesinin kararlaştırıldığı belli olmuştu. Yalnız ortada karanlık kalan... bir nokta vardı: Suikast tertibi, muhafız Cemal bey tarafından hadiseden bir kaç gün evvel Mahmut Şevket Paşaya haber verildiği halde, neden esaslı tedbirler alınmamış, faciaya mani olunamamıştı?" 51

"İstanbul muhafızı Cemal bey, suikast tertibatile doğrudan doğruya alakadar olanları tevkif etmediği halde... Kamil Paşayı payitahttan uzaklaşmaya mecbur etmek gibi hareketlerde bulunmuş, hatta cinayetten bir saat evvel, akşama, sabaha bir ihtilal ve suikast teşebbüsünün muhakkak surette vukua geleceğine dair malumat aldığını bizzat Mahmut Şevket Paşaya söylemişti./... ihtilalcilerin hüviyeti evvelden malum olduğu halde, neden cinayetin vukuuna meydan vermişler, bunları vaktinden evvel tevkif ettirmeyerek serbest bırakmışlardı?" 52

"Kulaktan kulağa deniyordu ki:/ "Mahmut Şevket Paşa, bir çok genç İttihatçıların ikbal mevkiinde yükselmelerine, devleti istedikleri gibi idare etmelerine mani olan adamdı.../ Acaba el altından muhalifler tahrik edilerek Mahmut Şevket Paşa öldürülmüş mü idi?..."/... suikast teşebbüsünün hükümetçe daha evvel malum olduğuna dair çıkan haberlerin tafsilatsız ve izahsız kalması yüzünden, bu kanaati, günden güne İttihatçılar aleyhinde kökleştirmiş" 53

Münire sultan, tutuklanacağına hiç ihtimal vermeyen, ancak aldatılarak tutuklanıp idam edilen eşi Salih Paşaya hitaben İttihatçıları kastederek şöyle diyor: "Bu adamların ne kadar hilekar olduklarını bilmez gibi söylüyorsunuz" 58, 61

Suikastçilerden otomobili kullanan Abdurrahman, "on sekiz yaşında, Galatasaray Sultanisine devam eden bir lise talebesi idi.../... Çerkez Hacı Nazmi Paşa isminde eski bir askerin oğludur.../.../... meşrutiyetin ilanından sonra Nazmi Paşa İttihatçılardan mükafat göreceğini ümit ettiği yerde feci bir hakarete uğradı... Yemene gönderdiler!../.../ Bu muamele, küçük yaştanberi oğlu Abdurrahmanın ruhunda sönmez intikam hisleri uyandırmıştı" 61, 63, 64

"... suikastte en büyük cüreti gösteren Ziya.../.../... Çerkez beylerinden birinin oğlu idi. Büüyük kardeşi Arif bey... Beyoğlunun... cesarile... tanınmış külhanbeyilerindendi.../ Arif bey... Arnavut tüfekçilerin halka tahakkümlerinden... sinirleniyordu!/ Bir akşam, Tüfekçi Mustafa isminde birinin... sarhoş bir halde şuna, buna sataştığını görenler, Arnavut tüfekçinin elinden silahını alamamışlar... Arif bey vaka mahalline yetişmiş, Tüfekçi Mustafanın elinden palayı almış ve Tüfekçiyi Galatasaray karakoluna hapsetmişti. Bu hadise, Tüfekçiler arasında büyük bir infial uyandırmış... intikam almak hevesine düşmüşlerdi. Fakat padişah, Çerkezlerle Arnavutlar arasında kanlı bir vaziyete imkan vermemek için... barıştırmış, ve zahirde işi kapatmıştı./... bu barışma, Arnavutları besledikleri intikam hissinden uzaklaştırmış değildi./ Bir akşam.../.../... Mustafa... Arif beyi kanlar içinde yere sermişti./... Mustafa... mahkemeye verilmişti... saray mahafili de Arnavut Tüfekçileri memnun etmek için, katili kurtarmağa çalışıyorlardı!/ Mahkemenin karar celsesinde... Ziya... ağabeysini öldüren adamın beraet ettğini işitince... mahkeme huzurunda Mustafayı öldürmüş ve intikamını almıştı.../.../ Meşrutiyete kadar binbir sefalet içinde ömrünü geçiren Ziya... aftan istifade ederek İstanbula gelmiş... kardeşinin... kabadayılık mevkiine geçmek istemiş" 66-68

Suikastçilerden Çerkez Yüzbaşı Kazım'ın hemşerilerine teslim olabileceğini tahmin eden Muhafız Cemal bey "Çerkez Kuşçubaşızade Eşref ve kardeşi Sami beylere müracaat etti" 71

"Mazbatanın... vazıh ve canlı bir şekilde yazılamaması ve maznunlardan bir kısmının cürümlerini isbat edecek kati ve esaslı deliller gösterilememesi, efkarı umumiyede hasıl olan şüphe ve tereddütleri zannedildiği kadar kaldıramamıştı!/... hadisedeki rolleri... birbirinin aynı bulunan bir kısım maznunların idam, bir kısmının... beraet ettirilmeleri halk arasında bazı dedikodulara sebebiyet vermişti" 84

"İttihat ve Terakkiyi devirebilmek için... geniş bir ihtilal hareketinin başarılması lazım geldiğini de düşündüler. Taraftar ve adam bulmak, Kazım efendinin temin ettiği Çerkezleri bu işe sevketmek için onları İstanbulda barındırmak... paraya mütevafıktı. Fakat bu para nereden temin edilecekti?... muhalif zenginleri tasarladılar./... senelerdenberi Avrupada yaşayan Kürt Şerif Paşa... İttihat ve Terakkiyi düşürmek için... binlerce lira para sarfetmişti./.../... Pertev Tevfik beyin, Şerif Paşa namına verdiği bin yedi yüz küsur lira ile hemen işe başladılar. Bu para ile silah... tedarik edilecek... İzmitten... getirilecek Çerkezlerin İstanbulda masrafları temin edilecekti" 87-89

"Ziya, Topal Tevfik, Şevki, Mehmet Ali, Abdullah Safa, Nazmi, Abdurrahman, Cevat, Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesini üzerlerine aldılar. Kavaklı Mustafanın idaresinde... Nesim Roso efendiyi; jandarma Kemal, Kazımın kardeşi Hikmet ile İzmitten gelen Çerkezler Talat beyi;... Mehmet bey ile gene Kazım efendinin temin ettiği Çerkezler İstanbul muhafızı Cemal beyi öldüreceklerdi" 90 

"Rahmi, Fehmi, Mustafa, Vasfi efendiler namında dört kişi de bu gizli cemiyete girmişler, fakat sonradan suikast ve ihtilal hazırlıklarının bütün safhalarından muhafızlığı haberdar etmişlerdi" 92

"Tahir Hayreddin ve Mehmet Hayreddin beylere gelince: Salih Paşanın idamından sonra son derece asabileşen Fransız sefareti bu iki kardeş hakkında müdahale etmek istedi. Fakat hükümet, işi uzatmamak için, her ikisini de Türkiyeyi terketmeleri şartile bırakmağa razı oldu. Bu suretle aslen Çerkez olarak vaktile Tunusa yerleşen Hayreddin Paşanın oğullarından biri asılmış, diğer ikisi de İstanbuldan çıkmağa mecbur olmuşlardı" 93

*

Acaba, bu suikast, bugün için dahi inandırıcı bir şekilde aydınlatılmış mıdır?

*

Dönemin önemli olaylardan bir diğeri de, Enver beyin zorbalıkla kendini terfi ettirip paşa olması ve harbiye nazırlığına tayin ettirmesi, buna parelel olarak onun nesi eksik dercesine hareket edilerek benzer bir terfi ve görevlendirmenin Cemal bey için de yapılmasıdır.

"Lakin bu gurur ve şeref müsabakası içinde... hiç bir fert... temayüz etmek... iddiasında değilken, bu muvaffakiyeti münhasıran kendi şahsına inhisar ettirmek isteyen yalnız bir kişi çıktı: Enver bey./... bütün mühim işlerde, kendi namına, en büyük şeref ve gurur hissesini ayırmasını bilen Enver bey, Edirnenin istirdadından sonra artık bulunduğu vaziyeti ve mevkii küçük görmeğe başlamış, kendine... yeni bir saha aramak ihtirasına kapılmıştı./... İstanbula döndüğü zaman bu ihtirasların hummaları içinde yanıyordu" 181

"Süleyman Askeri... Enver beye anlatmağa başladı:/-... Talat bey hemen hemen zorla dahiliye nazırı oldu. Biz arkadaşlarla Talatın yalnız başına kabineye girmesini doğru bulmadık. Bu esnada Cemal beyde hem harbiye nazırlığı ve hem de bahriye nazır vekilliği arzusu doğdu... Talat bey, Cemal beyin arzularını yapmak isteyecektir... siz dururken Cemal bey harbiye nazırlığına nasıl geçebilir? Biz Talat beyin tahakkümünden şikayet ederken bir de inatçı, mağrur tanınan Cemal; kabineye girerse Talatla istediklerini yapacaklar, diktatörlük tesis edecekler... Edirneyi kurtaran sizsiniz, harbiye nazırlığı sizin hakkınızdır!/... Enver bey cevap verdi:/-Hele bakalım... Ben size vaziyeti söylerim, bütün arkadaşlar birleşir... öyle hareket ederiz./.../ Süleyman Askeri bey, Enver beyi ziyaret ettiği gün... gitti ve Cemal beyi gördü./... şöyle hitap etti:/-Biz karar verdik: Arkadaşlar sizi harbiye nazırı görmek istiyorlar.../..../ Son aylarda... gururu artan Cemal bey... bu sözlerine kanmıştı.../... şöyle bir cevap verdi:-... Hakkınız var, orduyu yeniden tensik etmek lazımdır... artık kabineye girmeliyim.../.../... Süleyman Askeri bey, ilk defa o gündü ki arkadaşlarile istişare etmeksizin tek başına hareket ediyor... kendisine iyi bir mevki temin etmek yolunu araştırıyordu.../.../... iki gün sonra.../ Enver bey, hastalığına rağmen, ziyaretçilerini büyük bir neşe ile kabul etti.../-Ben, artık karar verdim: Harbiye nezaretine gelmek istiyorum. Orduyu tanzim etmek, yeniden canlandırmak lazımdır.../... Bütün Almanyada benim harbiye nazırlığına geçeceğim şayi olmuş!../ Enver bey... her teşebbüse atılmaktan yılmayan muhataplarına, istinat etmek lüzumunu hissediyor... bu arkadaşlarının müzaheretinden vareste (uzak) kalamıyordu.../.../... devrin sadrazamı, Mısır hanedanına mensup Prens Sait Halim Paşadır./.../ Enver bey... sadrıazama resmi, askerce bir selam verdikten sonra... sert ve kati bir lisanla:/-... ben artık... kabinenize girerek harbiye nazırı olmak istiyorum! demişti./... Sait Halim Paşa... ne söyleyeceğpini şaşırmıştı./.../-Siz, daha pek gençsiniz... bir müddet sabretseniz fena olmaz! dedi./ Enver bey, asabileşmişti.../-... kabinenizde harbiye nazırlığını deruhte etmem mukarrerdir! Bu karar ve arzu o kadar umumidir ki (?) yalnız dahilde değil, hariçte de duyulmuş... şimdiden Almanyada vesair memleketlerde söylenmeğe başlanmıştır! Genç olmaklığım bir mani değil, bilakis idare başına geçmek için en mühim bir sebeptir... bu karara razı olmayacağınızı ben ve arkadaşlarım tahmin edemezdik./ Parlamenter usullerle kabinesini teşkil etmek mesuliyetini deruhte eden İttihat ve Terakki hükümet reisi, gene aynı fırkanın el üstünde tutulan mühim bir rüknü tarafından tehdit ediliyordu!/ Sait Halim Paşa... biraz yumuşadı ve:/-Gelin razı olunuz, şimdilik erkanı harbiyei umumiye reisliğini kabul ediniz! dedi./... Enver bey... sadrıazama bir ders vermeğe kalkıştı:/-... Ben, bizzat orduyu idare etmek lüzumunu hissediyorum!.. Maruzatım katidir: Nihayet bir hafta sonra kabinede bir arkadaşınız sıfatile elinizi sıkacağım!/ Enver bey, sadrıazamın yeni bir şey söylemesine imkan bırakmadan... çıkıp gitti./.../... Prens, Enver beyin... ziyaretini Talat beye anlattı.../ Talat bey şu cevabı verdi:/-Enver beyin bu zamanda harbiye nazırı olmasında hiç bir sebep yoktur... Bendeniz arkadaşlarla görüşeyim, işi hallederim.../.../... Talat bey... Cemal beyi... davet etti./.../-... Enver, sadrıazamı... tehdit etmiş... harbiye nazırı olmağa karar verdiğini söylemiş.../.../... Enver bey nazır olmasa bile nezarete mutlaka biri tayin edilecekti... Talat beyin bu sözleri Cemal beyi yeniden ümide düşürdü.../ Cemal bey.../-Sen merak etme, ben Enveri ikna eder, nazırlıktan vazgeçiririm... dedi./.../... şoföre:/-Beşiktaşa sür, Enver beyin evine! Emrini verdi./.../-... hastasınız. Biz, sizin ameliyat olmak üzere Almanyaya gitmenizi doğru buluyoruz... sonra geliniz, harbiyeye geçiniz. Ben şimdilik harbiye nazırlığını vekaleten, bahriyeyi de asaleten alıp idare edeyim.../... Enver bey, Cemal beyi şahsen sevmemekle beraber, zahiren ona çok hürmetkar davranıyordu... sözü kısa kesti:/-Bakalım hele, hastalığım o kadar ilerlemiş değildir. Almanyaya gidip gitmemekte henüz müteredditim!/ Cemal bey... daha ziyade ileriye gidemedi./.../ Cemal bey... ezeli rakibi olan Enver beyi güzellikle atlatıp kendisi nazır olmak hevesinde idi... orduda... Talat bey kendisine rakip olamazdı... Enver beyden ziyade Talat beyle uyuşabilirdi!../.../ Enver bey, daha o gece doğruca Alman hastanesine gitti... Artık lazımsa ameliyat olmasını istiyordu./.../... Cemal bey, Enver beyin hastanede bulunmasından istifade ederek harbiye nazırlığına geçmeği kurmuştu... Talat beye gitti ve:/-Artık Enverin Almanyaya gitmeyeceği anlaşıldı... Hazır hasta iken bu işi halledelim. Ben bahriyeye geçerek harbiye nezaretini de vekaleten deruhte edersem Enver sesini çıkarmaz... pek ileri gitmemesi için rütbesini iki derece terfi ettirir ve livalıkla bir kolordu kumandanı yaparız!/ Talat bey cevap verdi:/-Dostum hakkın var... Fakat sen birdenbire harbiye nazırı olursan itirazlar, dedikodular olur... Sen şimdilik vekaleten nafıayı deruhte et.../.../... sen nafıa nazırlığına vekaleten gelirsen Enver de kuşkulanmaz, harbiyeye geçeceğini zannederek bekler, durur. Sonra bir kolayını buluruz.../-Peki.../ Cemal bey, Talat beyin sözlerine kanmıştı.../.../ Enver bey bir hafta içinde tamamile iyileşmiş, hastaneden çıkmıştı. Artık... harbiye nazırlığı meselesini katiyetle halletmeye... karar verdi.../.../... arkadaşlarını bu... kararda birleşmiş gördü ve onlara şu talimatı verdi:/-Talat beyi göreceksiniz! Enver, harbiye nazırı olacaktır diye tebliğ edeceksiniz.../ Enver bey, Cemal beyden ziyade, kabinede kuvvetli bir arkadaş istemeyen Talat beyin kendi nazırlığını istemediğine emindi.../... Bu kararın Talat beye tebliği vazifesini Atıf, Yakup Cemil, Hakkı, İhsan beyler üzerlerine aldılar./.../ Talat bey... genç ihtilalcileri... kabul etti.../-... Gene ne emriniz var?.. dedi./ Atıf bey... atıldı:/-Biz kati olarak karar verdik: Enver bey harbiye nazırı olacaktır! Bunu size tebliğ ediyoruz.../.../ Talat bey.../... Enver beyin harbiyeye gelmesine daha vakit vardır./ Yakup Cemil bey.../-Muhakkak gelecektir; bizim kararımız katidir. Sonra karışmam ha! Pişman olursunuz!/ Talat bey... asabileşmişti.../-Hödrü meydan!.. dedi./.../... Hakkı bey...Artık mesele bitmiştir, burada durmağa lüzum yoktur.../ Çok kurnaz ve tecrübeli bir inkilapçı olan Talat bey, vaziyetin ciddiyetine derhal intikal etti, işi tamire... lüzum gördü... anlamıştı ki... onları memnun edecek bir şekil bulmazsa iş karışacak... kendisile Enver bey taraftarları akibeti meçhul bir mücadeleye girişeceklerdi./.../-... biraz bekleyiniz!.../ Talat beyin bu ricakar ricatı muhataplarına tesir etmedi... Hakkı bey.../-Artık sizinle münakaşaya lüzum yoktur, düşüncenizi anladık./ Ve sonra hep birden... odadan çıktılar./.../ Talat bey... Enver beyin evine gitti.../-Senin harbiye nazırlığına gelmeni can ve gönülden arzu ederim. Halbuki benim maksadımı şimdi bana gelen arkadaşlar başka türlü anladılar.../ Bilmazsin, ben ne müşkül mevkideyim! Cemal, harbiye nazırı olmakta ısrar ediyor, nafıa nazırlığı vekaletini beğenmiyor! Fethi de nafıaya gelmek istiyormuş. Benim fikrimce sen bunlarla bir arada olamazsın... Bilirsin ki Cemal paraya, şöhrete çok haristir!.../.../... Mademki sen mahzur görmüyorsun, istediğin olsun: Cemali de kabinede bırakalım, dedi./.../ Talat bey tekrar Babıaliye döndü, sadrıazamın yanına girdi.../.../-Evet, Enver beyle görüştüm. Ben kanaat getirdim: Harbiye nazırlığına gelmesi zaruridir... Orduyu idare edecek Enver beyden başka bir zat yoktur.../ Sadrıazam.../-Peki, hayırlı olsun! Ya Cemal beyi ne yapacağız? dedi./ Talat bey cevap verdi:/-Onu da bir müddet sonra nafıa nezaretine asaleten tayin ederiz" 183-210

"Ötedenberi harbiye nezaretine tayin edilen askeri erkanın rütbelerinin mirilivalıktan aşağı olmaması adeta bir anane hükmünü almıştı. Henüz daha kaymakam rütbesinde bulunan... Enver beyin unvanını paşalığa tahvil etmek zaruri görüldü./... altı senelik bir müddeti geçirmesi kanunen lazımdı... buna da bir kulp bulundu: Bingazi... için kıdemine üç sene ve Balkan... için de üç sene zammedilerek rütbesi livalığa terfi edildi... İzzet Paşanın istifasının ertesi günü harbiye nezaretine resmen tayin edildi: 21 Kanunuevvel (Aralık), 1329 (1913)/.../ Cemal ve Enver... ezeli birer rakiptiler... daha küçük rütbede bulunan Enver beyin iki derece rütbesini terfi ettirerek paşalığa çıkarmak Cemal beyi de miralaylıkta bırakmak Cemal beyin kin ve istirkabını büsbütün körüklemek demekti... Cemal beyin de Balkan... hizmetinden dolayı rütbesi livalığa terfi edildi.../.../ Enver Paşanın, nezaret sandalyesine oturduğunun beşinci günü... tatbik ve ilan ettiği bu tasfiye.../ 1500 kişi... ordu kadrosu haricinde bırakıldı.../.../... bu tasfiye... dedikoduya yol açtı.../... Avrupa matbuatında... Türkiyenin yeni bir harbe girmeğe karar verdiğini iddia etmeğe başladılar" 217-220

"Enver Paşanın livalıktan ferikliğe terfi ettiğini haber alan Cemal Paşa, derhal apoletine feriklik işaretini koyarak kendi kendini terfi ettirdiğini adeta emir verir gibi "berayı malumat" (bilgi edinilmesi için) resmen İstanbula bildiriyordu" 469

*

Dönemin bir önemli olayı da son zamanlarında hükümeti devirip sulh yapacağım diyerek, bu konuda bazı girişimlerde bulunan İttihatçı Yakup Cemil beyin Eylül 1916'da idam edilmesidir.

"Yakup Cemil meselesinin tafsilatı da düşman eline geçmişti./... Yorgiki İzmirde bu malumatı alınca bunu o zaman orada bulunan bir İngilize vermiş ve bu İngiliz de bu tafsilatı Çerkez Hasan isminde birinin uşağı Yargikiye tevdi etmiştir... sahile bir motor gelmiş... götürmüştür./.../ İşte Yakup Cemil meselesinin düşman matbuatı tarafından bu suretle tafsilatile neşredilmesi, tayyarelerle atılan beyannamelerle Alman askerinin kuvvei maneviyesinin sarsılmak istenmesi Mareşal Makenzeni bu meseleyi yakından takip etmeğe sevketmişti... Almanlara karşı zevahiri kurtarmak için Yakup Cemile hıyaneti vataniye cürmü isnat edilmek isteniyordu" 754, 755

"Yakup Cemil bey hala "İttihatçılık" sırrını her endişeden üstün telakki ediyor ve mahkemede geçen bu sözleri kendi fırkasının haysiyetile mütenasip görmüyordu!/ Satvet Lütfi bey:/-Beni bu hadiseye niçin karıştırdınız? Ben Talat beyle ayrıca anlaşmıştım. Prens sulhe tavassut edecekti.../ Bu sözler hiç de hoşa gitmedi. Mahkeme, İttihat ve Terakkinin harp siyasetine mugayir olan bu noktayı deşmek istemedi.../.../ Dıvanıharp kararını vereceği gün harbiye nazırı Enver Paşanın müstacelen Alman karargahı umumisine gitmesi icap etti... Berline gidecekti.../... nasıl bir karar verilirse verilsin, kendisi dönünceye kadar hükmün tatbik edilmemesini emretmişti./.../... mahkeme, Yakup Cemil bey hakkında ekseriyetle karar verdi:/ İDAM!/... divanıharp hiyaneti harbiye kanunu... tevkifan idamına hükmetmiş" 758, 759

"Yakup Cemil... ölüm cezası... Talat bey, fırka sahasındaki kendi programının tahakkuku için bunu zaruri telakki ediyordu" 763

"Yakup Cemil.../-... memleketimi felaketten kurtarmağa çalıştım. Memleketi mahvedenlerin yakın zamanda benim akibetime uğrayacaklarını görürsünüz" 767, 768

"Birdenbire keskin bir düdük öttü. Bir an içinde on dört silah birden patladı ve Yakup Cemilin ağır vücudu kazıktan aşağı yere doğru yıkıldı!../.../ 29 Ağustos, 1332, 11 Eylül 1916 Pazartesi" 769

"Yakup Cemil beyin idamı, İttihat ve Terakki içindeki muarız zümreye ağır bir darbe olmakla beraber bu, tam bir muvaffakiyet değildi... bir müddet sonra Hüsrev Sami ve Hakkı beylerin bir arada bulunmaları doğru görülmemiş ve Hüsrev Sami bey Kastamonudan Yozgata gönderilmişti./ Talat bey, bilahare birer fırsatını bularak bunları mahallinde ifna etmeğe teşebbüs etmiş... fakat muvaffak olamamıştı" 771

*

Fransızlar ve İngilizler sürekli barış arayışında iken, memlekette sulh yapalım demek neredeyse yasak hale getirilmiş ve sulhu konuşup aradığı için Yakup Cemil bey için de hain denmiş.

"Fakat harpten ve harbin meydana getirdiği musibetlerden alelade surette bahsetmek bile vatan hiyaneti olarak telakki edildiği için halk... memnuniyetsizliğini izhar etmek cesaretinde bulunamıyordu" 435

"Cemil Paşa, iki sene İsviçrede kaldıktan sonra... dönmeğe karar verdi... Fransız diplomatı.../-Fransa hükümeti, Türkiye ile münferit sulh müzakeresine girişmek arzusundadır... tavassut ve delaletinizi rica ediyorum... Osmanlı arazisinden hiç bir fedakarlık yapılmaması şartile Paris kabinesi sizinle sulh yapmak istiyor.../... bu teklifini 1916 martında yapıyordu.../.../...İstanbula dönen... Cemil Paşa.../.../... Talat beyi bir kenara çekerek dedi ki:/-... bir Fransız diplomatı... hükümetinin bizimle sulh yapmak istediğini... teklif etti.../... Talat bey kati bir tavırla.../-... bu mösyöye... söyle: "... Türkiyenin sulhu münferit yapmasına ihtiyacı yoktur..."/... muhavere burada kesildi" 451-454

"Osmanlı hükümetinin harbe girdiği dakikadanberi, Fransızlar Türklere sulh teklif etmek... suretile Türkiye ile anlaşmak için her çareye başvurmuşlardı" 475

"M. Motu... Hakkı beyin delaletiyle... Fransa lehine bir sulh temayülü vücuda getirmek mümkün olduğunu tahmin ediyordu" 476, 477

"Hakkı bey Bükreşteki Fransız sefirile görüştüğü takdirde... İstanbulda çok fena tefsirlere imkan vereceğini biliyordu" 479

"Fransız sefiri tarafından yapılan müracaatın menfi surette neticelendiğini haber alan Bükreşteki İngiliz sefareti bu sefer kendi vasıta ve kanallarile Türkiyeyi sulhe yanaştırmanın çarelerini aramağa başladı" 483, 485

"Yakup Cemil bey... Hakkı beyi ziyaret etti.../.../-Ben artık İtilafçı oldum!../.../... Bu Almanlardan hayır yok! Bu harpten bir şey çıkmayacak! İtilaf devletlerile anlaşmalı ve artık sulh yapmalı. Benim temas ettiğim kimseler hep bu fikirde" 513, 514

"Hakkı bey için... Romanyadan geldiği gündenberi hükümetin... takip ettiği tarzı hareket... hüsnü suretle... telakki edilecek bir vaziyette değildi... en basit bir vesileden istifade edilerek kendiisinin ve arkadaşlarının imha edilmesi için tertibat alındığını biliyordu" 518

"Memduh Şevket bey.../-Efendi (Kara Kemali kastediyor) hasta olduğu için gelemedi... bana anlatabilir misiniz?/ Yakup Cemil bey.../-... memleket meselesidir... İtilaf devletlerile sulhu münferit yapalım" 522, 523

"Satvet Lütfi bey... "Prens Sabahattin bey, bir sulhu münferit akti için kendisine İsviçrede bir teklif vaki olduğunu ve size bunu arzetmekliğimi bana bildiriyor..." demişti./ Bunun üzerine Talat bey... çağırmış" 600

"O tarihlerde harbin vaziyeti... iyi bir şekilde değildi: Bağdat, Erzurum... düşman istilasına maruz kalmıştı. Buna rağmen başta Enver Paşa... bir "sulhu münferit" yapması fikrine şiddetle muarızdı./... Yakup Cemil beyin hareketi... düşman hesabına çalışmak şeklinde telakki ediliyordu" 624

"Fakat sulhu münferit... Yakup Cemil bey gibi İttihat ve Terakkinin en sadık... bir ferdine bile cazibeli... olan bu fikrin memlekette artık umumi bir arzu haline geldiğine şüphe yoktu" 715

*

Ama nedense dönemin en önemli olayı olan dünya savaşına Osmanlının nasıl dahil olduğu konusuna hiç değinilmemiş.

Bence çok şaşırtıcı!

*

Kitaptan diğer bazı notlar:

"... muhalif mebusların hazırladıkları şiddetli bir istizah (gensoru) takririni... İttihatçı mebuslar da imza etmişler. Mahmut Şevket Paşa... Bu umumi istizaha rağmen... itimat reyi alarak mevkiini muhafaza etmişti./ Paşanın ordudaki nüfuzu da pek büyüktü... şahsan fevkalade namuslu olması paşayı mevkiinden kolay, kolay uzaklaştıramıyordu./ Halbuki başta Talat bey olduğu halde, fırkaya mensup siviller, bilhassa mebuslar paşayı çürütmek, mevkiinden atıp kendilerine istedikleri gibi mümaşat edecek (ayak uyduracak) bir harbiye nazırı intihap etmek sevdasına düştüler./ Mahmut Şevket Paşanın şöhreti, şahsi nüfuzu, bütün diğer nazırların şahsiyetlerini siliyor, kendisine istenilen şeyler yaptırılamıyordu. Talat beyle arkadaşları artık fırsat geldiğine kani olmuşlardı... alyhinde alttan alta hafif tertip propaganda yapmağa başladılar" 108, 109

"İlk darbe... Talat beyle arkadaşlarının planı üzerine... Mahmut Şevket Paşaya indirilecekti./.../... mebuslardan Emanoel Karasu efendi ile İsmail Canbulat bey, fırka grupuna... bir takrir verdiler... bu takrir, Talat beyin tensip ve ısrarile verilmişti./... İsmail Hakkı Paşanın suistimali etrafındaki dedikodular hakkında müzakere açılmasını istiyorlar... takrir okundu, İsmail Hakkı Paşa yüzünden Mahmut Şevket Paşa aleyhine cereyan kuvvetlendi./... alenen... hırpalanması... hariçte... çirkin zehap ve iftiralara vesile olabilirdi./... istizaha imkan vermeden harbiye nazırlığından istifa etmesi lüzumunu kendisine anlatmak daha iyi bir tedbirdi. Bu karar... muvafık görüldü, kararın tebliği vazifesini... Hacı Adil ve... Seyit beyler deruhte ettiler. Mahmut Şevket Paşa ile son zamanlarda, aralarındaki geçimsizlik ve münaeret olan Talat bey, bu heyete dahil olmak istemedi./... çekilmesi lüzumunu fırka namına tebliğ ettiler./... hiç bir müşkülata uğramaksızın, paşanın muvafakat cevabını almışlar" 110-112

"Sultan Reşadın Mahmut Şevket Paşaya merbutiyetini gösteren... halk arasında dolaşan gülünç bir dedikoduyu buraya kaydediyorum: Eski bir saray ananesine göre padişah, ramazanda Kadir gecesi yapılan Kadir alayından sonra saraydaki mevcut cariyelerden bir bakireyi o gece zifafına kabul edermiş! Bunun için de güzel ve genç Çerkez kızları, padişahın yatak odasına giden koridorda sıralanırlarmış. Hünkar geçerken, elindeki tespihi hangisinin önüne atarsa, o genç kız, padişahı takip eder, yatak odasına girermiş!/ Sultan Reşat... tespihi atmış, fakat tespih, o gece için, padişahın arzu etmediği diğer birinin önüne düşünce, birden bire bulunduğu mevkii ve vaziyeti unutan ihtiyar padişah:/-Yanlış oldu, Mahmut Şevket Paşaya haber veriniz!.. demişmiş./... halk... sıkı rabıtayı, böyle uydurma bir hikaye ile karikatürize ediyordu!" 111

"İstanbuldaki muhalif gazeteler, o günlerde büsbütün azgın bir hale gelen Arnavut asilerden bir kısmının Manastıra firar ve iltica etmelerini ileri sürerek: "Firarilerin arzusu yerine geldi, Mahmut Şevket Paşa sukut eyledi" şeklinde neşriyat yapıyorlar" 114

"İttihatçılar, Mahmut Şevket Paşadan daha uysal olan Nazım Paşayı sırf bu sebepten dolayı harbiye nezaretine getirmek istediler. Talat bey, fırka ve sadrıazam namına Nazım Paşayı ziyaret etti. Ve harbiye nazırlığı teklif etti" 115

"İttihatçılar arasında fırsatı kaçırmamak için fikirler birleşti: Çünkü Rumeliyi taksim edemiyenlerden Sırplar, Yunanlılar ve hatta Romanyalılar, Bulgarlar aleyhine ittifak etmişler, Bulgarlarla harbe tutuşmuşlardı.../... İki ateş arasında kalan Bulgarların üzerine yüklenince Trakya kurtulacak, Edirne geri alınacak" 163

"Fırkanın... prensiplerden ayrıldığı... zaman itiraz... eden, İttihat ve Terakki ailesi içinde, bir zümre vardı... kendilerinde bir murakabe kudreti... bulurlardı./ On beş, yirmi kişiden ibaret olan bu zevatın fırkada nüfuzları çoktu... genç idiler.../... 1908 inkilabının ilanında büyük rol oynamışlar... bir çok fedakarlıklara katlanmışlardı./.../ İttihat... komitacılık sahasındaki... faaliyeti işte bu gençler vasıtasıyla yapılmıştı... Bu zümrenin... eli silahlı, sopalı bir takım maiyetleri vardı.../ Mebus, nazır, merkezi umumi azası olan İttihatçılarla bu gençlerden başka cemiyete mensup askeri bir zümre daha vardı: Enver bey ile arkadaşları... askerliği terketmemişler, meslekleri dahilinde yükselip sivrilerek... hükümetin başına geçmek gayesini takip etmişlerdi./.../ Edirne üzerine yapılacak istirdat hareketinin gecikmesi, en ziyade bu fedai... İttihatçılar üzerine tesir yaptı... hükümeti... Edirneyi kurtarmağa icbar edeceklerdi.../ Sait Halim Paşa kabinesinin teşkili sırasında Talat beyin kabinede münferiden hareket etmemesini temin için kabinenin genç ve kuvvetli şahsiyetlerle takviye edilmesini isteyen bu İttihatçılar, tekrar toplandılar. İçlerinden Sabancalı Hakkı, Hüsrev Sami, Yakup Cemil, Süleyman Askeri, İhsan, Atıf beyleri murahhas intihap ettiler. Ve bunlar istirdat hareketinin başlaması için... merkezi umumideki arkadaşlarına bildirecekler.../... Enver bey, kendi emir zabiti Mümtaz beyi İstanbula gönderdi... Mümtaz bey... Cemal beyle ve istirdat hususunda... karar veren İttihatçı arkadaşlarile görüştü./... müştereken çalışacaklar.../.../ Hüsrev Sami, Yakup Cemil, Süleyman Askeri, Sapancalı Hakkı, Atıf ve İhsan beyler... merkezi umumiye gittiler.../.../... merkezi umumi de kendileri gibi düşünüyordu./... Babıaliye gittiler... muhafız Cemal bey de sadaret dairesine gelmişti.../.../... Hacı Adil bey girdi./... Cemal bey eski nazırı görünce:/-... Benim kanatime... göre, İttihat ve Terakki iki zümreden mürekkeptir. Biri, şahsi menfaat peşinde koşup mevki teminine çalışanlar, diğer... hiç bir menfaat takip etmeyip vatan için mücadele edenler... Şimdi ben, bu dakikadan itibaren, bu ikinci zümrenin başına geçiyorum! Eğer hükümet, bir saate kadar ileri harekete karar vermezse o vakit ben, bu arkadaşlarla bildiğimizi yapacağız! Lütfen meclise giriniz ve bunu kabine azasına anlatınız!/... Enver beyden de Babıaliye bir telgraf gelmişti./.../ Bu suretle hükümet... tazyik ve tehdit hücumlarile karşılaşmış.../ Hükümetçe bu tehditli taleplerin reddi imkansızdı.../ Meclisi vükela salonunu ilk terkeden dahiliye nazırı Talat beydi. Talat bey, neşeli... koşa koşa Cemal beyle arkadaşlarının bekledikleri odaya girdi ve:/-Sizi biraz bekletmeğe mecbur olduk. Fakat hayırlı bir karar verdik... Bu akşam hareket başlıyor... dedi./.../... Ve o akşam askeri hareket başladı: 30 Haziran, 1329 (1913)/ Türk ordusu, yolda düşmanın büyük bir mukavemetine tesadüf etmedi. Çünkü Bulgarlar bir müddet evvel Türk cephesini hemen hemen terketmişler... Sırplarla, Yunanlılarla harbe tutuşmuşlardı... Hafif piyade müsademelerinden sonra şarki Trakyadaki kasabalar ve şehirler kısa bir zamanda işgal edildi... onuncu günü ordumuz... Edirne... girdi: 9 Temmuz" 168-176

"Muahedenin imzasını müteakip, İttihat ve Terakki Cemiyetinin tensibile Süleyman Askeri, Çerkez Yüzbaşı Reşit, Kuşbubaşı Eşref ve kardeşi Sami, Sapancalı Hakkı, Yüzbaşı Fehmi beylerin garbi Trakyada tesis ettikleri ve ancak iki ay kadar devam edebilen garbi Trakya hükümeti müvakkatesi (Batı Trakya Geçici Hükümeti) de dağıldı" 180

"Lakin bu gurur ve şeref müsabakası içinde... hiç bir fert... temayüz etmek... iddiasında değilken, bu muvaffakiyeti münhasıran kendi şahsına inhisar ettirmek isteyen yalnız bir kişi çıktı: Enver bey./... bütün mühim işlerde, kendi namına, en büyük şeref ve gurur hissesini ayırmasını bilen Enver bey, Edirnenin istirdadından sonra artık bulunduğu vaziyeti ve mevkii küçük görmeğe başlamış, kendine... yeni bir saha aramak ihtirasına kapılmıştı./... İstanbula döndüğü zaman bu ihtirasların hummaları içinde yanıyordu" 181

"Süleyman Askeri... Enver beye anlatmağa başladı:/-... Talat bey hemen hemen zorla dahiliye nazırı oldu. Biz arkadaşlarla Talatın yalnız başına kabineye girmesini doğru bulmadık. Bu esnada Cemal beyde hem harbiye nazırlığı ve hem de bahriye nazır vekilliği arzusu doğdu... Talat bey, Cemal beyin arzularını yapmak isteyecektir... siz dururken Cemal bey harbiye nazırlığına nasıl geçebilir? Biz Talat beyin tahakkümünden şikayet ederken bir de inatçı, mağrur tanınan Cemal; kabineye girerse Talatla istediklerini yapacaklar, diktatörlük tesis edecekler... Edirneyi kurtaran sizsiniz, harbiye nazırlığı sizin hakkınızdır!/... Enver bey cevap verdi:/-Hele bakalım... Ben size vaziyeti söylerim, bütün arkadaşlar birleşir... öyle hareket ederiz./.../ Süleyman Askeri bey, Enver beyi ziyaret ettiği gün... gitti ve Cemal beyi gördü./... şöyle hitap etti:/-Biz karar verdik: Arkadaşlar sizi harbiye nazırı görmek istiyorlar.../..../ Son aylarda... gururu artan Cemal bey... bu sözlerine kanmıştı.../... şöyle bir cevap verdi:-... Hakkınız var, orduyu yeniden tensik etmek lazımdır... artık kabineye girmeliyim.../.../... Süleyman Askeri bey, ilk defa o gündü ki arkadaşlarile istişare etmeksizin tek başına hareket ediyor... kendisine iyi bir mevki temin etmek yolunu araştırıyordu.../.../... iki gün sonra.../ Enver bey, hastalığına rağmen, ziyaretçilerini büyük bir neşe ile kabul etti.../-Ben, artık karar verdim: Harbiye nezaretine gelmek istiyorum. Orduyu tanzim etmek, yeniden canlandırmak lazımdır.../... Bütün Almanyada benim harbiye nazırlığına geçeceğim şayi olmuş!../ Enver bey... her teşebbüse atılmaktan yılmayan muhataplarına, istinat etmek lüzumunu hissediyor... bu arkadaşlarının müzaheretinden vareste (uzak) kalamıyordu.../.../... devrin sadrazamı, Mısır hanedanına mensup Prens Sait Halim Paşadır./.../ Enver bey... sadrıazama resmi, askerce bir selam verdikten sonra... sert ve kati bir lisanla:/-... ben artık... kabinenize girerek harbiye nazırı olmak istiyorum! demişti./... Sait Halim Paşa... ne söyleyeceğpini şaşırmıştı./.../-Siz, daha pek gençsiniz... bir müddet sabretseniz fena olmaz! dedi./ Enver bey, asabileşmişti.../-... kabinenizde harbiye nazırlığını deruhte etmem mukarrerdir! Bu karar ve arzu o kadar umumidir ki (?) yalnız dahilde değil, hariçte de duyulmuş... şimdiden Almanyada vesair memleketlerde söylenmeğe başlanmıştır! Genç olmaklığım bir mani değil, bilakis idare başına geçmek için en mühim bir sebeptir... bu karara razı olmayacağınızı ben ve arkadaşlarım tahmin edemezdik./ Parlamenter usullerle kabinesini teşkil etmek mesuliyetini deruhte eden İttihat ve Terakki hükümet reisi, gene aynı fırkanın el üstünde tutulan mühim bir rüknü tarafından tehdit ediliyordu!/ Sait Halim Paşa... biraz yumuşadı ve:/-Gelin razı olunuz, şimdilik erkanı harbiyei umumiye reisliğini kabul ediniz! dedi./... Enver bey... sadrıazama bir ders vermeğe kalkıştı:/-... Ben, bizzat orduyu idare etmek lüzumunu hissediyorum!.. Maruzatım katidir: Nihayet bir hafta sonra kabinede bir arkadaşınız sıfatile elinizi sıkacağım!/ Enver bey, sadrıazamın yeni bir şey söylemesine imkan bırakmadan... çıkıp gitti./.../... Prens, Enver beyin... ziyaretini Talat beye anlattı.../ Talat bey şu cevabı verdi:/-Enver beyin bu zamanda harbiye nazırı olmasında hiç bir sebep yoktur... Bendeniz arkadaşlarla görüşeyim, işi hallederim.../.../... Talat bey... Cemal beyi... davet etti./.../-... Enver, sadrıazamı... tehdit etmiş... harbiye nazırı olmağa karar verdiğini söylemiş.../.../... Enver bey nazır olmasa bile nezarete mutlaka biri tayin edilecekti... Talat beyin bu sözleri Cemal beyi yeniden ümide düşürdü.../ Cemal bey.../-Sen merak etme, ben Enveri ikna eder, nazırlıktan vazgeçiririm... dedi./.../... şoföre:/-Beşiktaşa sür, Enver beyin evine! Emrini verdi./.../-... hastasınız. Biz, sizin ameliyat olmak üzere Almanyaya gitmenizi doğru buluyoruz... sonra geliniz, harbiyeye geçiniz. Ben şimdilik harbiye nazırlığını vekaleten, bahriyeyi de asaleten alıp idare edeyim.../... Enver bey, Cemal beyi şahsen sevmemekle beraber, zahiren ona çok hürmetkar davranıyordu... sözü kısa kesti:/-Bakalım hele, hastalığım o kadar ilerlemiş değildir. Almanyaya gidip gitmemekte henüz müteredditim!/ Cemal bey... daha ziyade ileriye gidemedi./.../ Cemal bey... ezeli rakibi olan Enver beyi güzellikle atlatıp kendisi nazır olmak hevesinde idi... orduda... Talat bey kendisine rakip olamazdı... Enver beyden ziyade Talat beyle uyuşabilirdi!../.../ Enver bey, daha o gece doğruca Alman hastanesine gitti... Artık lazımsa ameliyat olmasını istiyordu./.../... Cemal bey, Enver beyin hastanede bulunmasından istifade ederek harbiye nazırlığına geçmeği kurmuştu... Talat beye gitti ve:/-Artık Enverin Almanyaya gitmeyeceği anlaşıldı... Hazır hasta iken bu işi halledelim. Ben bahriyeye geçerek harbiye nezaretini de vekaleten deruhte edersem Enver sesini çıkarmaz... pek ileri gitmemesi için rütbesini iki derece terfi ettirir ve livalıkla bir kolordu kumandanı yaparız!/ Talat bey cevap verdi:/-Dostum hakkın var... Fakat sen birdenbire harbiye nazırı olursan itirazlar, dedikodular olur... Sen şimdilik vekaleten nafıayı deruhte et.../.../... sen nafıa nazırlığına vekaleten gelirsen Enver de kuşkulanmaz, harbiyeye geçeceğini zannederek bekler, durur. Sonra bir kolayını buluruz.../-Peki.../ Cemal bey, Talat beyin sözlerine kanmıştı.../.../ Enver bey bir hafta içinde tamamile iyileşmiş, hastaneden çıkmıştı. Artık... harbiye nazırlığı meselesini katiyetle halletmeye... karar verdi.../.../... arkadaşlarını bu... kararda birleşmiş gördü ve onlara şu talimatı verdi:/-Talat beyi göreceksiniz! Enver, harbiye nazırı olacaktır diye tebliğ edeceksiniz.../ Enver bey, Cemal beyden ziyade, kabinede kuvvetli bir arkadaş istemeyen Talat beyin kendi nazırlığını istemediğine emindi.../... Bu kararın Talat beye tebliği vazifesini Atıf, Yakup Cemil, Hakkı, İhsan beyler üzerlerine aldılar./.../ Talat bey... genç ihtilalcileri... kabul etti.../-... Gene ne emriniz var?.. dedi./ Atıf bey... atıldı:/-Biz kati olarak karar verdik: Enver bey harbiye nazırı olacaktır! Bunu size tebliğ ediyoruz.../.../ Talat bey.../... Enver beyin harbiyeye gelmesine daha vakit vardır./ Yakup Cemil bey.../-Muhakkak gelecektir; bizim kararımız katidir. Sonra karışmam ha! Pişman olursunuz!/ Talat bey... asabileşmişti.../-Hödrü meydan!.. dedi./.../... Hakkı bey...Artık mesele bitmiştir, burada durmağa lüzum yoktur.../ Çok kurnaz ve tecrübeli bir inkilapçı olan Talat bey, vaziyetin ciddiyetine derhal intikal etti, işi tamire... lüzum gördü... anlamıştı ki... onları memnun edecek bir şekil bulmazsa iş karışacak... kendisile Enver bey taraftarları akibeti meçhul bir mücadeleye girişeceklerdi./.../-... biraz bekleyiniz!.../ Talat beyin bu ricakar ricatı muhataplarına tesir etmedi... Hakkı bey.../-Artık sizinle münakaşaya lüzum yoktur, düşüncenizi anladık./ Ve sonra hep birden... odadan çıktılar./.../ Talat bey... Enver beyin evine gitti.../-Senin harbiye nazırlığına gelmeni can ve gönülden arzu ederim. Halbuki benim maksadımı şimdi bana gelen arkadaşlar başka türlü anladılar.../ Bilmazsin, ben ne müşkül mevkideyim! Cemal, harbiye nazırı olmakta ısrar ediyor, nafıa nazırlığı vekaletini beğenmiyor! Fethi de nafıaya gelmek istiyormuş. Benim fikrimce sen bunlarla bir arada olamazsın... Bilirsin ki Cemal paraya, şöhrete çok haristir!.../.../... Mademki sen mahzur görmüyorsun, istediğin olsun: Cemali de kabinede bırakalım, dedi./.../ Talat bey tekrar Babıaliye döndü, sadrıazamın yanına girdi.../.../-Evet, Enver beyle görüştüm. Ben kanaat getirdim: Harbiye nazırlığına gelmesi zaruridir... Orduyu idare edecek Enver beyden başka bir zat yoktur.../ Sadrıazam.../-Peki, hayırlı olsun! Ya Cemal beyi ne yapacağız? dedi./ Talat bey cevap verdi:/-Onu da bir müddet sonra nafıa nezaretine asaleten tayin ederiz" 183-210

"Ötedenberi harbiye nezaretine tayim edilen askeri erkanın rütbelerinin mirilivalıktan aşağı olmaması adeta bir anane hükmünü almıştı. Henüz daha kaymakam rütbesinde bulunan... Enver beyin unvanını paşalığa tahvil etmek zaruri görüldü./... altı senelik bir müddeti geçirmesi kanunen lazımdı... buna da bir kulp bulundu: Bingazi... için kıdemine üç sene ve Balkan... için de üç sene zammedilerek rütbesi livalığa terfi edildi... İzzet Paşanın istifasının ertesi günü harbiye nezaretine resmen tayin edildi: 21 Kanunuevvel (Aralık), 1329 (1913)/.../ Cemal ve Enver... ezeli birer rakiptiler... daha küçük rütbede bulunan Enver beyin iki derece rütbesini terfi ettirerek paşalığa çıkarmak Cemal beyi de miralaylıkta bırakmak Cemal beyin kin ve istirkabını büsbütün körüklemek demekti... Cemal beyin de Balkan... hizmetinden dolayı rütbesi livalığa terfi edildi.../.../ Enver Paşanın, nezaret sandalyesine oturduğunun beşinci günü... tatbik ve ilan ettiği bu tasfiye.../ 1500 kişi... ordu kadrosu haricinde bırakıldı.../.../... bu tasfiye... dedikoduya yol açtı.../... Avrupa matbuatında... Türkiyenin yeni bir harbe girmeğe karar verdiğini iddia etmeğe başladılar" 217-220

Bu arada Mustafa Kemal ve diğer bazılarının tasfiye edilmeleri ya da uzaklaştırılmaları konuşuluyor, çekişmeler oluyor, hesaplar yapılıyor, Fethi bey Sofyaya gönderiliyor, Cemal Paşa bahriye nazırı oluyor, 25 Şubat, 1329 (1914) 221-230

Çekişmeler sürüyor, Mümtaz, Ali... Atıf, Sapancalı Hakkı, Süleyman Askeri, İhsan, Yakup Cemil, Hüsrev Sami, Reşit, Eşref beylerin katıldığı bir toplantı yapılıyor, bunlar, merkezi umumi Talat beyin tesirinde kalmağa mahkumdur, bugünkü merkezi umumi ile tehlikeli bir istikbal muhakkaktır, kararına varıyorlarlar, merkezi umumiyi iskat edelim, diyorlar, Enver Paşa Mümtaz ile Hakkı beyleri çağırıp bu kararlarını Süleyman Askeri ve Yakup Cemil beylerin Talat beye haber verdiğini söyleyip, kararlarından vazgeçmelerini, merkezi umuminin ıslah edileceğini belirtiyor, anlıyorlar ki Talat bey başına iş açan zümreyi dağıtmak isteyince Süleyman Askeri'yi yanına çekiyor, bir müddet sonra da Talat bey onu ilk esasları hazırlanan Teşkilatı Mahsusaya salahiyetle memur ediyor 234-238

"Merkezi umumi... birbirine yan bakan iki zümre meydana gelmiş bulunuyordu:/... Başta Talat bey... Kara Kemal beyin riyaseti altında... İstanbul teşkilatı./... Enver Paşaya taraftar.../... ileri gelen azası, Mümtaz, Hüsrev Sami, Sabancalı Hakkı, Topçu İhsan, Nail, Atıf, Süleyman Askeri, Yakup Cemil beylerdi" 247

"Teşkilatı Mahsusa... Osmanlı... dahili, harici siyaseti... tahakkuk ettirecekti... çeteler düşman topraklarına akınlar yapacaklar, ordunun vazifesini kolaylaştıracaklar" 279

"İttihat ve Terakki o zamana kadar... Türkten gayri unsurları... bir tek milli mefkureye bağlamağa imkan göremiyordu... sırası geldikçe Osmanlılık ve gene sırası geldikçe İslamcılık politikası takip ediyordu!/ İşte harbi umumi seferberliğinin vücuda getirdiği Teşkilatı Mahsusa... bu üç politikayı, ayrı ayrı sahalarda, ayrı ayrı maksatlarla takip ve tatbik edecekti" 281

"Bunun için yalnız hariçte değil, memleket dahilinde de Türkün haricinde kalan bir çok unsurları elde etmek, ordunun ileri hareketinden evvel bazı hazırlıklara girişmek lazımdı./.../... Talat bey, Süleyman Askerri beyi Teşkilatı Mahsusanın başına geçirdi" 282

"Kafkas mıntıkası, hükümet ve cemiyet için birinci derecede ehemmiyeti haiz olan bir yerdi. Osmanlı ordusunun Kafkas cephesinde Rus ordusuna yapacağı tecavüzi hareketin muvaffakiyeti için Kafkasya'da, Çarlığın mağduru olan muhalif unsurları ayaklandırmak lazımdı. Ömer Naci bey, bu itibar ile Kafkas cephesine izam edildi. Aynı maksatla bu cephe için... Bahattin Şakir ve Ruşeni beyler de Erzuruma hareket ettiler./.../... Yakup Cemil beyin kumandasında iki bin kişilik bir kuvvet teşkil edildi.../ Kafkas mıntıkasına sevkedilenler arasında en büyük çeteyi teşkil eden Yakup Cemil beyin bu müfrezesi, İstanbuldan hareketle doğruca Trabzona çıktı... Batumu Ruslardan alan kuvvetlerin içinde... büyük muvaffakiyetler kazanmıştı... Yakup Cemil bey... kendisini Batumun fatihi... ilan ettirmek gayretine düşmüştü./ Muhtelif unsurlara mensup kimseler arasında milli ihtirasların kaynaştığı ve Türkün haricinde kalan muhtelif ekalliyetlerin istiklal davası ile hareket ettikleri bir sırada bunu tamamile anlıyamıyan Babıali ve İttihat ve Terakki Cemiyeti, hala Osmanlılık camiasını teşkil eden millet ve cemaatlerin ya taltif ve yahut tehdit ile devlete merbut kalacaklarını zannediyordu" 283, 284

"Anafartalar kahramanı.../.../... herkes Mustafa Kemal beyi görmek, alenen alkışlamak... istiyordu... bu milli ve umumi sevgi karşısında hükümet erkanı kuşkulanmağa başaladılar. Bu kuşkulanmada Enver Paşa ile beraber Talat bey de aynı derecede hissedardılar" 289, 290

"Sakallı Tevfik bey... Nişantaşındaki konağında bir şükran ziyafeti verdi./ Bu ziyafette Mustafa Kemal bey... vatanın çok fena idare edildiğini... emsalsiz ve kudretli bir görüşle tahlil etmiş, Talat beyle Enver ve Cemal paşaları... şiddetle tenkit ve muahaze eylemiş" 291, 292

"Avam tabakası arasında... dedikodular şu mealde idi:/-Sait Halim Paşanın parası, serveti çoktur. İttihatçılar prensin parasından istedikleri gibi istifade etmek için onu sadarete getirdiler! Şöhrete, mevkie haris olan bu zatı, işlerine yaramadıkları gün başlarından atacaklardır" 296, 297

"Mustafa Kemal Paşanın İstanbuldan uzaklaşmasile Talat ve Enver Paşalar, büyük bir sevinç duydular... bu büyük adamın daha fazla hükümet merkezinde kalmasını... kendi hakimiyetleri... için bir tehlike olarak görüyorlardı" 298

"... hükümetin iskatı lüzumu ileri sürüldü... Talat bey... söz söylemiyor.../ Çünkü... Enver bey olmadan... bir karar verilemeyecekti.../.../ Tam bu esnada Fethi bey... itiraz etti.../-Henüz sulh olmamıştır... bu sırada hükümeti devirmek demek, iktidar sandalyesi peşinde koşmak demektir!/.../ Aradan on gün geçti, Talat bey... Enver beyin İstanbula gelmesinden istifade ederek arkadaşlarının fikrini yokluyor.../... gizli bir içtima daha yaptılar.../.../ Enver bey.../-Yanımda bulunacak altmış, fedakar arkadaşla ben bu işi... yaparım./.../... ertesi günden itibaren merkezi umumi faaliyete geçti.../... Sadaretle harbiye nezaretine Mahmut Şevket Paşa getirilecekti... yedi ay evvel İttihat ve Terakki tarafından uzaklaştırılan Mahmut Şevket Paşadan daha münasibini bulamıyorlardı" 315-318

"İsmail Hakkı bey dedi ki:/-Paşa hazretleri... Hükümeti devireceğiz... başımıza geçerek sadaretle harbiye nezaretini deruhte etmenizi ricaya arkadaşlar bendenizi memur ettiler.../ Mahmut Şevket Paşa biraz düşündü.../.../-Teklifinizi bir şartla kabul ederim oğlum! Talat bey girmemek şartiyle kabineyi... teşkil ederim" 320, 321

"Nazım Paşa sert... bir tavırla:/-... münasebetsizlik ediyorsunuz!.. dedi./ Enver bey... nezaketle mukabele etmeği... muvafık gördü.../-Efendim millet sizi.../ Enver bey szölerini bitirmeğe vakit kalmadan birdenbire bir silah patladı. İiri cüsseli, uzun boylu Nazım Paşa yere serildi!/ Nazım Paşanın solunda Yakup Cemnil bey durmuştu... Enver beyin szölerinin sonunu dinlemeden birdenbire cebinden tabancasını çıkardı. Ani bir hareketle elini harbiye nazırının arkasından dolaştırarak silahını Nazım Paşanın sağ şakağına sıktı" 328, 329

"Mahmut Şevket Paşanın... artık her dediği yapılacak, teklifleri fazla münakaşa edilmeden kabul edilecekti.../... Talat bey ile arkadaşları sadrazama... fazla ısrarda bulunmanın faydasız olduğunu anladılar. Artık hükümete, vaziyete hakim olan yegane şahsiyet Mahmut Şevket Paşa idi" 353

"İttihat ve Terakki fırkasında milliyet mefhumu muhaliflerinden daha çok kıskanç bir telakkiye tabi bulunuyordu" 356

"11 Kanunusani (Ocak), 1328 (1913) cuma günkü gazeteler Babıali baskınını milletin bir galeyanı eseri olarak gösteriyorlardı" 357

"... birinci rivayet baskın hadisesinin bizzat Nazım Paşa tarafından tertip edilmiş olduğu halde İttihatçılarca benimsenerek istifade edilmiş olması... Güya... Nazım Paşa... sadrazam olmağa karar vermiş, bu baskını... Çerkezlere tertip ettirmiş, fakat bilahare, İttihatçılar meseleye vakıf oldukları  için... hükümeti devirmeğe muvaffak olmuşlar; diğer bir şayiaya nazaran da Nazım Paşa ile uyuşmuşlar... fakat Nazım Paşanın ortaya çıkarak bir iddia ileri sürmemesi için de İttihatçılar paşayı -daha evvelce merkezi umumide varilen karar mucibince (?)- hemen öldürmüşlermiş" 359, 360

"Babıali vakası üstündeki bu esrar perdesi... tamamiyle sıyrılmış değildir" 361

"Babıalinin cümle kapısından içeriye kolayca girmelerinde buradaki polis memurlarının büyük yardımı görülmüştür" 362

"İttihatçıların... en ziyade husumet besledikleri... dahiliye nazırı Reşit beydi.../... haber Babıali vakasından on beş gün evvel dahiliye nazırı Reşit beye gece yarısı bildirilmişti... şehremini... Cemil Paşa da... dahiliye nazırını tenvir etmişti./.../ Reşit bey.../-.../... Nazım Paşanın İttihatçılara karşı gevşek... davranmasından dolayı, ciheti askeriyeye söz dinletemiyoruz" 364-366

"Nazım Paşa Enver beyin bu teklifini muvafık gördü. Ve İstanbuldaki askeri istediği gibi talim ettirmekte mezun bulunduğunu söyledi" 369

"İttihatçılar; düşündüler... Kamil Paşa kabinesi erkanı arasında kendilerinin emellerine göre sevk ve tahrik edilmesi en müsait haleti ruhiyede bulunan nazır, Nazım Paşa idi./ Çok mağrur ve ı nispette temiz kalpli olan Nazım Paşa, mizacına göre hitap edildiği takdirde istenilen maksada sevedilebilir bir adamdı./... İttihatçılar lehinde bir tahavvül (değişiklik) vücuda getirebilmek vazifesini, prens Sait Halim Paşa üstüne aldı" 371

"Halaskar grupuna mensup zabitler, Nazım Paşayı kendilerine tabii bir lider addediyorlardı" 377

"Talat bey... Maksadı... harbiye nazırını ümitler içinde uyutup oyalamak... paşayı istedikleri gibi sevk ve idare edebilmek için bol keseden vaitler vermekti" 379

"Fakat harpten ve harbin meydana getirdiği musibetlerden alelade surette bahsetmek bile vatan hiyaneti olarak telakki edildiği için halk... memnuniyetsizliğini izhar etmek cesaretinde bulunamıyordu" 435

"Talat bey... İttihat... mensup... her ferddi... kendi muarızları aleyhine... çevirmek istiyor... Enver Paşanın nasıl eli kanlı taraftarlara istinat ettiğini ileri sürmekle... Enver Paşanın nüfuzunu tesirsiz bırakmak... gayretinde bulunuyordu" 446

"Cemil Paşa, iki sene İsviçrede kaldıktan sonra... dönmeğe karar verdi... Fransız diplomatı.../-Fransa hükümeti, Türkiye ile münferit sulh müzakeresine girişmek arzusundadır... tavassut ve delaletinizi rica ediyorum... Osmanlı arazisinden hiç bir fedakarlık yapılmaması şartile Paris kabinesi sizinle sulh yapmak istiyor.../... bu teklifini 1916 martında yapıyordu.../.../...İstanbula dönen... Cemil Paşa.../.../... Talat beyi bir kenara çekerek dedi ki:/-... bir Fransız diplomatı... hükümetinin bizimle sulh yapmak istediğini... teklif etti.../... Talat bey kati bir tavırla.../-... bu mösyöye... söyle: "... Türkiyenin sulhu münferit yapmasına ihtiyacı yoktur..."/... muhavere burada kesildi" 451-454

"Avrupada Terakki ve İttahat namile ilk hürriyet ve inkılap fırkasını tesis ederek senelerce Abdülhamide karşı şiddetle mücadele eden... Ahmet Rıza bey, bir kaç senedenberi... eski arkadaşlarile arası açılmış ve meclisi ayanda hükümetin en kuvvetli muhalifleri arasına geçmişti./.../... herkesin sustuğu bir devirde, Ahmet Rıza beyin mecliste tek başına hükümete karşı alenen hücum ve müahezede ısrar etmesi; bütün gözleri, İttihat ve Terakkinin bu eski müessisinin şahsiyeti üzerine tevcih etmişti" 455, 457

"Diğer taraftan kabine erkanı da... anlaşamıyorlardı. Bilhassa hükümetin üç mühüm rüknü (lideri), Talat bey ile Enver ve Cemal Paşalar birbirlerile daimi bir ihtilaf ve rekabet sahasında bulunuyorlardı... sadrıazam Sait Halim Paşa, derin bir acz içinde kalmıştı" 468

"Enver Paşanın livalıktan ferikliğe terfi ettiğini haber alan Çemal Paşa, derhal apoletine feriklik işaretini koyarak kendi kendini terfi ettirdiğini adeta emir verir gibi "berayı malumat" (bilgi edinilmesi için) resmen İstanbula bildiriyordu" 469

"Osmanlı hükümetinin harbe girdiği dakikadanberi, Fransızlar Türklere sulh teklif etmek... suretile Türkiye ile anlaşmak için her çareye başvurmuşlardı" 475

"M. Motu... Hakkı beyin delaletiyle... Fransa lehine bir sulh temayülü vücuda getirmek mümkün olduğunu tahmin ediyordu" 476, 477

"Hakkı bey Bükreşteki Fransız sefirile görüştüğü takdirde... İstanbulda çok fena tefsirlere imkan vereceğini biliyordu" 479

"Fransız sefiri tarafından yapılan müracaatın menfi surette neticelendiğini haber alan Bükreşteki İngiliz sefareti bu sefer kendi vasıta ve kanallarile Türkiyeyi sulhe yanaştırmanın çarelerini aramağa başladı" 483, 485

"Hüsrev Sami bey... Talat beye Trabzonda idaresizlik ve asayişsizliğin son haddine geldiğini... izah etmiş.../... bu şikayetlerinin nazarı itibare alınmadığını görünce dahiliye nazırı Talat beyi çok ağır bir lisanla... muaheze edecek bir tarzda protesto etmiş ve telgrafla Trabzon İttihat ve Terakki müfettişliğinden istifa etmişti" 498

"Yakup Cemil bey, harbiye nazırının kendisini hakikaten fırka kumandanlığına tayin etmek üzere... emir verdiğini zannederek doğruca Şevket beyin yanına girdi... Şevket bey... vaziyeti kavramış, harbiye nazırının Yakup Cemil beyi başından savdığını anlamıştı... amirini küçük düşürmemek için muhatabına bir şey sezdirmedi. O gün için işi tatlılıkla idare etti" 504

"Yakup Cemil bey... Hakkı beyi ziyaret etti.../.../-Ben artık İtilafçı oldum!../.../... Bu Almanlardan hayır yok! Bu harpten bir şey çıkmayacak! İtilaf devletlerile anlaşmalı ve artık sulh yapmalı. Benim temas ettiğim kimseler hep bu fikirde" 513, 514

"Hakkı bey için... Romanyadan geldiği gündenberi hükümetin... takip ettiği tarzı hareket... hüsnü suretle... telakki edilecek bir vaziyette değildi... en basit bir vesileden istifade edilerek kendiisinin ve arkadaşlarının imha edilmesi için tertibat alındığını biliyordu" 518

"Memduh Şevket bey.../-Efendi (Kara Kemali kastediyor) hasta olduğu için gelemedi... bana anlatabilir misiniz?/ Yakup Cemil bey.../-... memleket meselesidir... İtilaf devletlerile sulhu münferit yapalım" 522, 523

"Hakkı bey İstanbula avdet ettikten sonra... Bükreş... orada Hakkı beyin kimlerle temas ettiğini... tahkik etmişler" 524

"Kara Kemal bey gayet kurnazlıkla hareket ediyordu... Yakup Cemil bey aleyhinde delil ve şahit tedarik ettiriyordu" 527

"Yakup Cemil bey... nihayet hükümeti devirmek... üzere bütün... anlaştıklarile Babıali caddesinde Meserret otelinde toplanmağa... karar vermiş ve bunun için de bir gün tayin edilmişti: 23 Eylül, 1332 (1916)" 541

"Enver Paşa.../-... Yakubu alıp bana... getiriniz. İranda bir teşkilatı askeriye yapacağım, oraya göndereyim, isterse İrandaa Salarüddevle (devlet başkanı) olsun" 552, 553

"Hüsrev Sami bey... askeri kuvvetler ile mülki makamların birbirinden ne kadar ayrı istikametlerde çalıştıklarını, daha doğrusu Talat beyle Enver Paşa arasındaki rekabetlerin ne kadar had bir devreye girdiğini görüyor... çok muzır neticeler vereceğini anlıyordu" 560

"... memleketin çok tehlikeli anlar geçirdiği bir zamanda, hükümet ve merkezi umumi nazarında en mühim dahili mesele; kendi fırka arkadaşları aleyhine tertibat almaktan ibaretti" 563, ve 574

"Satvet Lütfi bey... "Prens Sabahattin bey, bir sulhu münferit akti için kendisine İsviçrede bir teklif vaki olduğunu ve size bunu arzetmekliğimi bana bildiriyor..." demişti./ Bunun üzerine Talat bey... çağırmış" 600

"Fırkamız için ne söyleniyor bilir misin? "Merkezi umumi ile hükümet erkanı elele vermişler, icrayı ticaret ediyorlar!" diyorlar" 609

"O tarihlerde harbin vaziyeti... iyi bir şekilde değildi: Bağdat, Erzurum... düşman istilasına maruz kalmıştı. Buna rağmen başta Enver Paşa... bir "sulhu münferit" yapması fikrine şiddetle muarızdı./... Yakup Cemil beyin hareketi... düşman hesabına çalışmak şeklinde telakki ediliyordu" 624

"Yakup Cemil.../.../... Ben ötedenberi iki yüzlü bildiğim Talat beyin vaziyetine muarızdım" 628, 629

"Mümtaz bey... Yakup Cemil bey hakkında yapılan takibatın nasıl entrikaların mahsulü olduğunu göstermiş oluyordu" 646

"Harbiye nazırı, o dakikadan itibaren büyük bir entrika karşısında kaldığını keşfetmişti" 650

"Yakup Cemil... Enver Paşanın... kendisini himaye edeceğini zannediyordu" 657, 658

"Kara Kemal bey, Yakup Cemil bey üzerinde ümidinden fazla tesir yaptığını anlamıştı" 668

"Enver Paşa... Yakup Cemil beyin... kullanıldığına kanaat getirmişti./... Talat beyi... harbiye nezaretine çağırdı./.../ Enver Paşa.../-Yakup Cemil meselesi... ne kadar entrikalı... bir vaziyete sokulmuş!/ Talat bey... işi laubaliliğe vurarak şu cevabı verdi:/-Canım ne yapalım? Bu iş de böyle oldu. Bu meseleyi bitirmek için bir sizden gider, bir de bizden... / Enver Paşa.../-Ne demek istiyorsunuz?/ Talat bey.../-Bir Yakubu asarız, bir de Hakkıyı" 706, 707

"Talat beyle Enver Paşa... şahsen birbirlerinin en büyük rakibi idiler" 708

"Fakat sulhu münferit... Yakup Cemil bey gibi İttihat ve Terakkinin en sadık... bir ferdine bile cazibeli... olan bu fikrin memlekette artık umumi bir arzu haline geldiğine şüphe yoktu" 715

"Yakup Cemil meselesi memleket efkarı umumiyesinden saklı tutulmakla beraber, memleket haricinde çok fena akisler yapmıştı... Türkiyenin harp safından çıkacağına, "Binbaşı Yakup Cemil... idaresindeki bir ihtilal komitesinin hükümeti devirerek bir hafta içinde müttefiklerle anlaşacağına" dair neşriyata tesadüf ediliyordu" 716

"Fransız maliye nazırı M. Kayyo ile Prens Sabahattin bey arasındaki... dostluğu yakından bilen İttihat... hükümeti, Mahmut Şevket Paşa meselesinden dolayı gıyaben idama mahkum olarak Pariste oturan Sabahattin beyin, istikraz lehinde, tavassutunu temin etmeği faydalı gördü.../.../... Sabahattin bey de bu tavassutu kabul ederek M. Kayyoyu kandırmış ve Cavit bey de 15 Nisan, 1914 te 35 milyon liralık bir istikrazı imzaya muvaffak olmuştu" 717, 718

"Prens Sabahattin bey... telgraflarında, İngilizlerle Fransızların tarihi dostlarımız olduklarını... sulh temin edilebileceğini... ilave ediyordu" 720, ve 722, 724, 725, 727

"Yakup Cemil bey.../-.../ Talat bey işe yarar bir adamdır, büsbütün yabana atılmaz. Fakat onu kabineye sokmak caiz değildir. Ben muvaffak olsaydım, Talat beyi kabineye getirmeyecektim; tecrübesinden istifade edilir: Merkezi umumide bırakacaktım. Fakat Talat beyin merkezi umumide fırıldak çevirmesi ve İttihat ve Terakkiyi oyuncak yapmaması için eski arkadaşlarını merkezi umumiden tamamile çıkaracaktım. Doktor Nazımı, Baha Şakiri, Kara Kemali, bunların hepsini merkezi umumiden atacaktım. Hacı Adil beyi her yerden uzaklaştırarak tekaüde sevkedecektim" 734, 735

"Sadrıazam Sait Hali Paşa.../.../ Merkezi umuminin, hususile kabinesindeki belli başlı nazırlarının talimatı haricine hiç bir zaman çıkamıyan devrin sadrıazamı bu tehlikeli meseleye müdahale etmek istemiyor, hakikati inkar etmeği tercih ederek... bildirmekten çekiniyordu" 744, 745

"İttihat ve Terakki dahilindeki ikiliği... göstermek itibarile mühimdi. Doktor Nazım bey... Yakup Cemil ve Hakkı beyleri şiddetle ittiham ediyordu" 747

"Yakup Cemil bey.../... ağır bir ceza vermemek lazımdı.../... bu halde iken niçin o ortadan kaldırılmak... isteniliyordu? Bunun iki sebebi vardı: Birincisi... rakiplerinin bu tehlikeli şahsiyetten ilelebet kurtulmak istemeleri... ikinci amil... Alman karargahı umumiyesinin bu işten fena halde kuşkulanması" 753

"Yakup Cemil meselesinin tafsilatı da düşman eline geçmişti./... Yorgiki İzmirde bu malumatı alınca bunu o zaman orada bulunan bir İngilize vermiş ve bu İngiliz de bu tafsilatı Çerkez Hasan isminde birinin uşağı Yargikiye tevdi etmiştir... sahile bir motor gelmiş... götürmüştür./.../ İşte Yakup Cemil meselesinin düşman matbuatı tarafından bu suretle tafsilatile neşredilmesi, tayyarelerle atılan beyannamelerle Alman askerinin kuvvei maneviyesinin sarsılmak istenmesi Mareşal Makenzeni bu meseleyi yakından takip etmeğe sevketmişti... Almanlara karşı zevahiri kurtarmak için Yakup Cemile hıyaneti vataniye cürmü isnat edilmek isteniyordu" 754, 755

"Yakup Cemil bey hala "İttihatçılık" sırrını her endişeden üstün telakki ediyor ve mahkemede geçen bu sözleri kendi fırkasının haysiyetile mütenasip görmüyordu!/ Satvet Lütfi bey:/-Beni bu hadiseye niçin karıştırdınız? Ben Talat beyle ayrıca anlaşmıştım. Prens sulhe tavassut edecekti.../ Bu sözler hiç de hoşa gitmedi. Mahkeme, İttihat ve Terakkinin harp siyasetine mugayir olan bu noktayı deşmek istemedi.../.../ Dıvanıharp kararını vereceği gün harbiye nazırı Enver Paşanın müstacelen Alman karargahı umumisine gitmesi icap etti... Berline gidecekti.../... nasıl bir karar verilirse verilsin, kendisi dönünceye kadar hükmün tatbik edilmemesini emretmişti./.../... mahkeme, Yakup Cemil bey hakkında ekseriyetle karar verdi:/ İDAM!/... divanıharp hiyaneti harbiye kanunu... tevkifan idamına hükmetmiş" 758, 759

"Yakup Cemil... ölüm cezası... Talat bey, fırka sahasındaki kendi programının tahakkuku için bunu zaruri telakki ediyordu" 763

"Yakup Cemil.../-... memleketimi felaketten kurtarmağa çalıştım. Memleketi mahvedenlerin yakın zamanda benim akibetime uğrayacaklarını görürsünüz" 767, 768

"Birdenbire keskin bir düdük öttü. Bir an içinde on dört silah birden patladı ve Yakup Cemilin ağır vücudu kazıktan aşağı yere doğru yıkıldı!../.../ 29 Ağustos, 1332, 11 Eylül 1916 Pazartesi" 769

"Yakup Cemil beyin idamı, İttihat ve Terakki içindeki muarız zümreye ağır bir darbe olmakla beraber bu, tam bir muvaffakiyet değildi... bir müddet sonra Hüsrev Sami ve Hakkı beylerin bir arada bulunmaları doğru görülmemiş ve Hüsrev Sami bey Kastamonudan Yozgata gönderilmişti./ Talat bey, bilahare birer fırsatını bularak bunları mahallinde ifna etmeğe teşebbüs etmiş... fakat muvaffak olamamıştı" 771

***

21.3.2022

 

22 Mart 2022 Salı

UZUN GECELER ÜZERİNE

Abuzar Aydemirov, Çeçence'den çeviren: Ali Bolat, 2007, Yalın Yayıncılık, İstanbul


Daha önce okuduğum bu kitabı, General Musa Kundukhov'un Anıları'nı okuduktan sonra, bir kez daha okudum.

Kundukhov ile Aydemirov bu iki kitapta esas olarak aynı konuyu ele alıyorlar: 1865 Çeçen göçünü.

Kundukhov anılarında çok genel anlamda kendisinin organize ettiğini belirterek sözkonusu göçün organize edilişini kendi açısından anlatırken, Aydemirov Uzun Geceler'de, Kundukhov'un hiç değinmediği bu göçün ayrıntılarını göçenler açısından ele alıp, 1860'lı yıllarda Çeçenlerin göçe hangi koşullarda ne şekilde karar verdiklerini ve geldikleri yerde ne ile karşılaştıklarını epeyce ayrıntılı olarak anlatıyor ve geçmişe yapılan atıflarla birlikte göç öncesi dönemde Çeçenistan'da mevcut olan toplumsal yaşamın genelde nasıl olduğuna da değinerek, göç edilen Türkiye topraklarında Ekim 1865'e kadar olan dört aylık dönemdeki yaşamlarından kesitler aktarıyor.

*

Uzun Geceler bir roman, ve dolayısıyla, elbette kurgusal.

Ama romandan daha çok sanki bir tarih!

Yani tarihi bir roman.

Ancak, bazı bölümleri kurgusal bir roman olmaktan daha çok, sanki gerçek mi gerçek bir tarih; hatta 1860'lı yılların Çeçen tarihi dense yeri, gibi!

*

Kitapta bazı tekrarlar, çelişkili ifadeler, tartışılacak görüşler, kabul edilemeyecek anlatımlar ve abartmalar var; tercümesinde de bazı sözcük ve yazım sorunları.

Ama, bütün bunlara ve herşeye rağmen, bence, kitap olağanüstü emek ürünü bir çalışma ve çok güzel.

Tercümesi de öyle.

Yazarına ve tercümanına teşekkürler.

*

Kitap, ayrıca, bilgilendiriyor da.

Bence, kitap Savaş ve Barış'tan, yazarı da Tolstoy'dan çok daha iyi!

*

Kitapta Çeçenlerin yaşadığı zorluklar yürek dağlayıcı bir şekilde anlatılmış.

Bir ölçüde abartı varsa da dönemin tablosu iyi bir şekilde canlandırılmış, gibi.

Anlatılanlar gözyaşı dökmeden okunamayacak nitelikte.

Bolca,

Ruslar ile işbirlikçilerinin zulmü ve baskılardan başka yoksulluk,

Gelinen yerde de hayal kırıklığı ve açlık ve her gün açlıktan yüzlerce ölüm.

*

Kitapta Kundukhov epeyce önemli bir karakter olarak yer almış, anlatılanların bir kısmı Kundukhov'un anılarındaki anlatımıyla örtüştüğü halde bazı yönlerden de farklı anlatım var, bu kitapta temelde Kundukhov Çeçenleri kandıran biri olarak resmedilmiş.

*

Kitapta, esas olarak, çeşitli bölümlerde, Rusların Çeçenleri Rusya içlerine sürgün etmeyi kararlaştırdıkları, Kundukhov'un Melikov ile konuşmasında, Çeçenlerin kendi rızalarıyla Türkiye'ye göçmelerini sağlamak gerektiğini, bunun da, satın alınacak insanlar vasıtasıyla başarılabileceğini, Türk Sultanının Çeçenleri çağırdığı ve onlara çok güzel yerleşim yerleri hazırlandığı konusunda Tiftis'te kendilerince hazırlanacak bildirilerin de dağıtılarak satın alınan adamlar vasıtasıyla Çeçenler arasında burada Hıristiyanlar arasında yaşamlarının çok zor, Türkiye'de dindaşlarının arasında çok güzel olacağı şeklinde propagandalar yaptırılması gerektiğini, Çeçenlerin kendisine güvendiğini, bu işi kendisinin başarabileceğini, söylediği, ve bu söylenenlerin aynen gerçekleştirildiği, ve ayrıca, Kundukhov'un tam aksini ifade etmesine karşın, Rusya'nın İstanbul'daki elçisinin bu göç ile ilgili işleri kolaylaştırdığı, anlatılıyor. (s. 34-36, 108, 112, 131-135, 141-151, 157, 159)

*

Çok temel bir nokta olan Kundukhov'un göç etmek istemesinin gerçek nedeni de kitaptaki kurguda şöyle ifade ediliyor: "Kundukhov... Çeçenlerin göç ettirilmesi konusunu Loris Melikov'la görüşürken bu işle Rusya'nın yararına ve Çeçenlere acıdığı için uğraştığını söyledi. Bunun doğru olmadığını akıl ve izan sahibi herkes biliyordu. Kundukhov Rusya'da başlayan sosyal hareketlenmeleri ve değişimleri de iyi gözlüyordu. Kafkas savaşı bitmiş, Rusya buralarda artık iyice tutunmuştu. Bu durumda Oset soylusunun durumu ordudaki eski itibarı devam eder miydi acaba? Hayır! Çar yönetimi ihtiyaç kalmadığı zaman Gürcü asillerini de Abxaz liderlerini de bir kenara itmişti. Kundukhov aynı şekilde kendisinin de bir kenara atılacağından korkuyordu. Her ne kadar zeki ve yetenekli bir general olsa da gelecek için umudu azalmıştı. Ayrıca Rusya'da sınır bölgelerindeki köylüler yerlerinden çıkarılmıştı. Şimdi şu anda güney Kafkasya'da bu oluyor. Yakında bu yasalar Kafkas dağlarında da uygulanacaktı. Elinin altında kölesi olmayan nasıl bey olabilirdi ki? Üstelik de çalışacak adamı olmadıktan sonra iki üçbin desyatin toprağı ne yapacaktı? Belki de devletin özgürlük verdiği işçiler ve köylüler, ellerinden her şeyi alabilirlerdi. Böyle olayların olduğu yer ve zamanlar olmuştu. Bütün bunları anlayan Kuban'daki feodaller ve beyler, sahibi oldukları köylüleriyle birlikte Türkiye'ye göç etmişti. Fakat Kundukhov böyle kaçar gibi gitmek istemiyordu. Kimbilir orada durumlar düşündüğü gibi olmazsa geri dönmek gerekebilirdi. Bu yüzden Rus devleti ile iyi ilişkiler içinde ayrılmalı, ayrıca da toprağını malını mülkünü iyi bir fiyata devlete devretmeliydi./ Kendi mülkiyetindeki köyün halkıyla gitmeyi düşünmüyordu. O bir askerdi. Köylüler ise toprakla uğraşmaktan başka iş bilmezlerdi. Türkiye'de onları çalıştıracağı toprağı olmayabilirdi. O toprakla uğraşan çiftçiler yerine Çeçenlerin Rus devletinden ziyadesiyle nefret eden, savaş alanlarında pişmiş bin kadar savaşçısı ile Osmanlı ordusuna geçerse istediği her şeyi elde edebilirdi. Çeçenlerin bir iki alayı ile orda ünleneceğini düşünüyordu. Kimbilir kendisi ile gelenler birkaç bine ulaşabilirdi. Birkaç bin kişilik süvari birliği ne kadar muhteşem olurdu. O böyle bir birliği dünyanın hiçbir ordusu ile değişmezdi. Böyle bir askerle Anadolu'da, Balkanlar'da ne işler başarırdı. Hele Osmanlı bir savaş başlatsa Mezopotamya, Mısır, Arabistan'dan geçer giderdi. Sonra Rusya ile bir savaş olsa Çeçenistan'ı, Kafkasları, Rus ordusunu ve stratejilerini iyi bilen general ne kadar işe yarardı./.../ Şu son bir yıldır Musa bunları çok düşünmüştü" 133, 134

Bu kurgusal anlatım, aynı konuya ilişkin Kundukhov'un anılarındaki anlatımdan çok daha tutarlı değil mi?

*

Kitapta, bence, açıkça yanlış anlatılan bir konu var: O da, gelen Çeçenlerin tamamının geri dönmek istediği ve çıkan çatışmada Osmanlı ordusunca top atışına tabi tutulup bir çoğunun öldürüldüğü.

Daha önce gelip Sivas'a yerleştirilenlerden 1865 yılında geri dönmek isteyen 103 aile örneğinde olduğu gibi, gelen Çeçenlerden bir kısmının bu konuya ilişkin anlatımdakine benzer durumlarla karşılaştığı tarihi bir gerçek olmakla birlikte gelenlerin tamamının bu şekilde bir muamele ile karşılaştıkları bence doğru değil.

Bu anlatım Sovyetik bir bakış açısının ürünü mü, acaba?

Benzer bir anlatım bir Abhaz eseri olan Son Ubıh'ta da var.

*

Kitapta 1865 yılında fiilen göç eden Çeçen aile sayısı 5.000 olarak belirtiliyor, ki, bence bu da doğru değil.

Çeşitli kaynaklardan anlaşıldığına göre, o dönemde toplam 5.000 ailenin göç etmesi öngörülmüşse de, bu sayıya ulaşılamadığından olmalı, fiilen göç eden aile sayısı 3.000 aile ile sınırlı kalmış, gibi.

(EK NOT: Bu kısımda yazılanlar yanlış olmuş, Kundukhov'un Anıları ile Habiçoğlu'nun kitabındaki bazı bilgiler yüzünden yanışmışım, doğrusu şu ek nottaki gibi olacak:

Bütün bunların dışında, sözkonusu kitap (yani Kundukhov'un Anıları) çok temel açık bir yanlışı da içermektedir. Kitabı yayına hazırlayan Alihan Kantemir Bir Kaç Söz başlıklı sunuş yazısında, “Kundukhov, ailesi (... akrabaları ve aşağı yukarı 3000 hane kadar olan kabilesiyle) Kafkasyayı terkederek Erzurum yoluyla Türkiyeye geçti” demektedir, (Anılar, s. 11), ki, buradaki 3000 hane bilgisi, daha sonra başka yayınlarda da haklı olarak esas alınan açıkça yanlış bir bilgidir, zira, sonradan ortaya çıkan belgelerden bahse konu tarihte göç eden aile sayısının 5000 kadar olduğu anlaşılmaktadır.)

*

Diğer taraftan, 1865 yılında göç eden Çeçen sayısı 23.000 olarak verilmiş.

Bu konuda farklı rakamlar ifade edilmekle birlikte, bence bu rakam gerçeğe yakın bir rakam olmalı!

*

Bunların dışında, kitapta, ayrıca:

Çeçen tarafına geçen Rus askeri Vasal ile bir arkadaşı  ve onların Çeçenler arasındaki yaşamlarından kesitler, (s. 68-74, 85-88)

Çeçen naib Boysağar'ın, Ruslara teslim olan Şamil'e o esnada söylediği sözler, (s. 75-83)

Sambi adlı bir oğlunu Sibirya'ya sürgün ettiren ve diğer oğullarından biri olan Lovda tarafından öldürülen Rus işbirlikçisi Çeçen "ağa"sı Osi, (s. 85-94)

Çeçenistan'daki iç göçün yerinden ettiği, ancak Çeçenler arasında olmasına rağmen yeni yerinden memnun olmayıp kendi köyünü özleyen göçmenler, ( s. 87, 88)

Şeyla'da Kunta Hacı taraftarları, (s. 96, 97)

Çeçen gençlerine verilen eğitimler, (s. 99, 100)

Yabancıyı lider yapma, ( s. 104-106)

Yermolov zamanında çocukken Rusya'ya götürülüp orada büyüyen ve daha sonra Rus subayı olan Çeçen Bersa, (s. 95-112, 281-290)

Genelde çok acımasız olan Şamil'in olumsuz uygulamaları, (s. 121, 129, 130, 295-297)

Bir Rus subayı olan Çeçen Aleksandr ve Çeçen ressam Zaxarov Petr ile onların vatan hasreti, (s. 128, 129)

Göçün hazırlanması konusundaki çeşitli sahneler, (s. 132-135, 143-151, 154-164, 230-232, 241, 251-254)

Tiflis'ten çok renkli bir görüntü anlatımı, (s. 153-155)

Osmanlı'nın Çeçene bakışı ve onları isteyişi, ama menfaatini herşeyin önünde tutması, ( s. 165-174)

İstanbul'da Ali Paşa ile İgnatev, Londra'da Marks ile Bakunin görüşmeleri, (s. 165-177)

Göç için yapılan propagandalardan örnekler ve bir örnek olarak Maçig'in bu propagandalar karşısındaki durumu, (s. 182-186)

"Yoksul adam yok sayılır", ifadesi, (s. 189)

Bir Çeçen köyünün çok canlı bir anlatımı, (s. 198-202)

Bir çok yerdeki insancıllık içeren anlatımlara örnek olan şu ifade: "İnsanoğlu... Ne kadar gereksiz yere ne kadar çok kan döktürüyor. Halbuki dünya ne kadar büyük ve ne kadar çok boş toprak var. Şimdikinin yüz katı insan olsa bile doyurmaya yeter. Ama insanoğlu doymuyor. Birbirlerinin gırtlağını kesmezse tatmin olmuyor. Herkes kendinden güçsüzü ezmeye çalışıyor. En çok adam öldüren ödüllendiriliyor. Ona rütbeler madalyalar ve toprak veriliyor... Keşke o madalyalar insanlık için yararlı işler yapana takılsa da, insan öldürenlerin göğüslerine de katil olduklarını gösteren işaretler taktırsalar.", (s. 200) 

Bir Rus yüzbaşısının yazdığı bir kitapta, Şamil'in Çar'ın atadığı bir devlet görevlisi olduğunun yazıldığı, ancak bunun inandırıcı olmadığı, (s. 206, 207) 

Çeçenlerin göç etmeye nasıl karar verdiğine bir örnek de olabilecek, Maçig'in göç etmeye nasıl karar verdiği, (s. 218-223)

Bir Şamil'in yanında, bir Rus tarafında olan Çeçen Bota ve Şamil'in bazı uygulamaları, (s. 224-229)

Abrek Vara'nın ölümü, (s. 235-240)

Vladikafkas'taki bir Rus toplantısı, (s. 241-247)

Kafkaslar ve Çeçenistan'da 18. yüzyılda durum, (s. 248-250)

Rus zulmüne dair Maçig'den bir anlatım, (s. 251)

Şahbi, Gati ve Eyset, (s. 260-268)

Bieno'da bir toplantı ve Çeçen tarihinden bir parça, (s. 269-280)

Yurtsever molla Makkal, (291-298)

Çeçen yursever Arzu, (298-300)

Örnek doğa anlatımı, (s. 300, 301, 317)

Eyla ile Ayza, (s. 301-307)

Göçmenler, (s. 308-325)

Genç Çeçen Albeg, (319, 325)

Göçen 5.000 Çeçen aile, (s. 327, 332, 333, 366, 403, 442)

Rusların Kafkas kahramanı generalleri ile diğer bazı ileri gelenlerinin Petersburg'daki kutlama toplantıs, (s. 327-330) 

Göçmen Çeçenler Türkiye'de, (s. 331-464)

Toplam olarak sayıları 23.000 bin olan göçmen Çeçenlerin 18.000'i Muş'ta, 5.000'i Erzurum'da, (s. 333)

Tercümanın görüşü: Çeçenler gelmekle iyi etmişler, (s. 346)

Dença'nın vasiyeti: Dönün, (s. 349)

Hasta annesi arzu ettiği için bir salkım üzüm almak üzere girdiği Muş'taki bahçenin sahibi Niyazi Bey tarafından Çeçen çocuk Soip'in öldürülmesi, (s. 375-379)

Zengin Çeçen Şahbi'nin ölen kardeşi Gati'nin eşi Eyset'e kendisiyle evlenmesini teklif etmesi, (s. 380-383)

Bolat'ın Soip'in cesedini bulması, (s. 398-402, 410)

Toza'nın kendini imam ilan etmesi, (s. 408, 409)

Çeçenlerin ülkelerine geri dönmek üzere yola çıkmaları üzerine Osmanlı askerinin onları engellemesi ve ısrar etmeleri üzerine çatışma çıkması, Çeçenlerin üzerine top atışı yapılması ve birçok kişinin yanısıra Arzu'nun ölmesi, (s. 446-464)

gibi konular da var.

*

12.3.2022



10 Mart 2022 Perşembe

ÜLKESİZ BİR ADAM

 Kurt Vonnegut, Türkçesi: Algan Sezgintüredi, 1. Baskı: Şubat, 2020, APRIL  Yayıncılık, İstanbul


Adı çok ilginç gelmişti, içeriğinde adıyla ilgili özel bir anlatım yok, ama genelde anlatılanlar ile bu ad çok uyumlu olmuş, gibi!

Yazar, Alman kökenli sosyalist bir Amerikalı imiş.

Farklı tasarlanmış bir kitapçık, kolay okunur kısa yazılar ortaya çıkmış, ama sonuçta insanın ve dünyanın pek çok gerçeği kolay anlaşılır bir biçimde, özet olarak ve formüller halinde gibi, anlatılmış.

Sevdim.

Bence sevilmesi için tek başına şu ifade bile yeterli: "Tüylerinizi dimdik edebilecek bir reality TV fikrim var: Yale'in Vasat Öğrencileri./ George W. Bush etrafına ne tarih ne de coğrafya bilen, üst sınıfa mensup vasat mezunları, beyaz ırkın üstünlüğüne inandıklarını pek gizlemeyenleri, yani Hıristiyanları ve en ürkütücüsü, akıllı, cana yakın ve vicdansızlara verilen tıbbi adla 'psikopatik kişilikleri' yahut PK'leri topladı./.../ Ülkemizi bitmeyen bir savaşa sokmanın, yapılabilecek ve nihai sonuca ulaştıran bir iş olduğunu düşünmüş olabilirler. Bunca PK'nin şirketlerde ve şimdi de hükümette bu kadar yükselmesine yol açan, çok kararlı olmalarıdır. Her Allah'ın günü bir şeyler yapıyorlar ve zerre korkmuyorlar. Normal insanların aksine, ne olacağını hiç umursamamaları yüzünden hiçbir zaman kuşkularla dolup taşmıyorlar. Yapamıyorlar. Şunu yap! Bunu yap! Yedekleri göreve al! Devlet okullarını özelleştir! Irak'a saldır! Sağlık sigortasında kesinti yap! Herkesin telefonunu dinle! Zenginlerden vergi alma!.../ Kıymetli anayasamızda feci bir kusur var ve nasıl düzeltilir, bilmiyorum. Kusur şu: Sadece çatlaklar başkan olmak istiyor. Lisede bile böyleydi. Sadece sorunlu tipler sınıf başkanlığına oynardı" (s. 85-87)

*

Kitaptan bazı notlar:

-"Bütün büyük eserlerin... hepsinin insan olmanın ne boktan bir şey olduğu hakkında olduklarının farkında mısınız?.../ Evrimin canı cehenneme bence. Ne büyük bir hatayız biz... bu güzelim gezegeni... yüz yıllık taşıma manyaklığıyla ölümüne yaraladık. Hükümetimiz uyuşturucuyla savaşıyor, değil mi? Sıkıyorsa petrolle savaşsınlar" 20

-"İngiliz edebiyatı bölümlerinin... mühendislik bölümlerinden... korkmayı öğrettiklerini biliyorum.../.../ 1968'de... nihayet Dresden bombardımanı hakkında yazacak kadar büyüdüm. Avrupa tarihinin en büyük katliamıydı... 13 Şubat 1945'te, Dresden'de yaklaşık 135.000 kişi, tek bir gecede İngiliz yangın-bombardımanıyla öldürüldü./ Baştan aşağı saçma, amaçsız bir yıkımdı. Şehir baştan sona yakıldı ve gaddarlık bize değil, İngilizlere aitti. Gece yolladılar bombardıman uçaklarını; geldiler ve yeni model yangın bombalarıyla tüm kenti ateşe verdiler... Bir şehrin yangın bombalarıyla baştan aşağı yakılıp yakılamayacağını görmeyi amaçlayan askeri bir deneydi./ Tabii savaş esirleri olarak ölü Almanlarla uğraştık" 24, 25

-"Sanat... Hayatı katlanır kılmanın son derece insani bir yoludur. Ne kadar iyi veya kötü yaptığınıza aldırmaksızın sanatla uğraşmak, ruhunuzu büyütmenin bir yoludur" 29

-"Hamlet... başyapıt.../ Shakespeare bize gerçeği söylemiştir... Gerçek, hayata dair çok az şey bildiğimiz ve iyi haber hangisi, kötü hangisi, gerçekte bilmediğimizdir" 41

-"... sonun başlangıcı neydi? Kimileri Adem ve Havva ve bilgi elması diyecektir... Bana sorarsanız Yunan mitolojisinde Zeus'tan ateşi çalıp insanlara veren tanrıların evladı Titan Prometheus'la başladı derim. Tanrılar öyle kızmış ki Prometheus'u çırılçıplak soyarak, kıçı açıkta diyorum, bir kayaya zincirleyip karaciğerini kartallara yedirmişler./ "Kızını dövmeyen, dizini döver."/ Tanrıların haklı oldukları bugün anlaşılıyor. Goril... kuzenlerimiz bunca zaman çiğ sebze falan yiyerek gül gibi geçinip giderken bizler sırf yemek pişirmekle kalmadık, yaşam destek sistemi sunan bu cömert gezegenin, esasen fosil yakıtlarla termodinamik cümbüş yaratarak iki yüzyıldan kısa sürede canına okuduk" 47

-"Freud kadınların ne istediğini bilmediğini söylemişti. Ben biliyorum ne istediklerini: Konuşacak bir sürü insan. Ne hakkında konuşmak istiyorlar peki? Her şey hakkında./ Erkekler ne istiyor peki? Bir sürü arkadaş.../ Neden bugün boşanmalar artıyor?/ Çünkü çoğumuzun artık geniş aileleri yok. Eskiden bir erkekle bir kadın evlendiğinde gelin, her konuda konuşacak bir sürü insan kazanırdı. Damatsa saçma sapan fıkralar anlatacak bir sürü arkadaş./.../ Ama çoğumuz, bugünlerde evlenirsek diğer kişi için sadece bir kişi daha oluyoruz.../ Evli çiftler bugün kavga ettiklerinde... aslında hiç bilmeden birbirlerine söyledikleri şudur: "Sen yeterince kalabalık değilsin!"/.../... George ve Laura Bush'u ele alalım. Hepimizde olması gereken, geniş mi geniş bir aileyle çevrililer. Yargıçlardan, senatörlerden, gazete editörlerinden, avukatlardan, bankerlerden bahsediyorum. Yalnız değiller. Bu kadar rahat olmalarının sebeplerinden biri, geniş bir aileye mensup olmaları.../ Alman asıllı bir Amerikalıyım ben... bugün bile Alman asıllı Amerikalılarla İngiliz asıllılar arasında bir çeşit San Andreas fay hattı var ama gittikçe zayıflıyor./.../ Atalarım, İngiliz asıllı egemen sınıfın, bugünün bir sürü dil bilen şirket oligarkları gibi, dünyada bulabilecekleri en ucuz ve en uysal işçileri istedikleri bir dönemde gelmişlerdi. Bu tür kişilerde aranan özellikler, bugün olduğu gibi, 1883'te Emma Lazarus tarafından listelenmişti: "bitkin", "fakir", "kalabalık", "perişan", "evsiz" ve "fırtınada savrulmuş." Böyle insanlar o dönemde ithal edilmek zorundaydı. Çok büyük mutsuzluk çektikleri yerlere iş götürülemiyordu. Evet ve buraya her yoldan geliyordu on binlercesi./ Ama bu dalganın ortasında... İngiliz asıllılara bir Truva Atı gibi görünmüş olabilecek... yatırım yapacak paraya sahip orta sınıf Alman işadamları ve aileleri vardı.../ Önlerine bakir bir kıta açılmasını sağlayan soykırımlar ve etnik temizliklerde de parmakları yoktu ayrıca./ Evde Almanca, işte İngilizce konuşan bu vicdanı rahat insanlar... başarılı işler kurmakla kalmamış... İngiliz asıllıları... "E, kimin be bu ülke?" demek zorunda bırakmışlar" 51-54

-"Ned Ludd, tonla yeni zımbırtının ortaya çıktığı on dokuzuncu yüzyıl başlarında, İngiltere'de yaşayan bir tekstil işçisiydi. Mekanik tezgahlar onu işsiz bırakacak, becerileriyle ailesini besleyemez... duruma sokacaktı. 1813'te İngiliz hükümeti, on yedi kişiyi, ağır suç sayılan ve "makine kırmak" adı verilen suça istinaden astı" 57

-"Bizler dünyada aylak aylak dolanmak için bulunuyoruz" 60

-"Araplar salak mı sanıyorsunuz? Bize sayılarımızı onlar verdi. Roma rakamlarıyla kalanlı bölme yapın da görelim" 61

-"Ama artık Amerika'nın insancıl ve makul olma şansının bulunmadığını biliyorum. Çünkü güç bizleri bozar ve mutlak güç bizleri mutlak ölçüde bozuyor. İnsanlar, güç şarhoşu şempanzelerdir" 66

-"İnsanoğlu geçtiğimiz milyon küsur yıl boyunca hemen her şeyi tahmin etmek zorunda kaldı. Tarih kitaplarımızdaki öncü karakterler en etkileyici ve bazen en ürkütücü tahmincilerimizdir./ İki tanesinin adını verebilir miyim?/ Aristo ve Hitler./ Biri iyi, biri kötü iki tahminci./ Ve çağlar boyunca insan kitlelerinin... şu veya bu tahminciye inanmaktan öte pek bir seçeneği olmamıştır./ Mesela Korkunç İvan'ın tahminlerinden pek hoşlanmayan Rusların kalpaklarının kafalarına çivilenme olasılığı pek yüksekti./... bugün Svyetler Birliği'nde kahraman sayılan Korkunç İvan.../ Ama tahminciler aslında... sıradan bir insan kadar ve bazen daha az şey bilirler" 74

-"Sanayilere canlarının istediğini yapma izni verilmelidir; rüşvet, çevreye azıcık zarar verme, fiyat belirleme, salak tüketiciyi kazıklama, rekabeti engelleme ve iflas edince hazineyi talan etme gibi./ Doğru./ Buna serbest girişim denir./.../ Sahiden eğitimli, düşünen biriyseniz Washington'da hoş karşılanmazsınız.../ İlk hidrojen saldırısını biz yapsak ve düşmanımız karşılık vermese bile yayılacak zehir tüm gezegeni peyderpey öldürecek" 76

-"Hıristiyanlar... genellikle gözlerinde yaşlarla On Emir'in kamu binalarına asılmasını talep ederler. Tabii onlar İsa'ya değil, Musa'ya ait. Tepe'deki Vaaz'ın herhangi bir yere asılmasını isteyene rastlamadım hiç./.../... Tüylerinizi dimdik edebilecek bir reality TV fikrim var: Yale'in Vasat Öğrencileri./ George W. Bush etrafına ne tarih ne de coğrafya bilen, üst sınıfa mensup vasat mezunları, beyaz ırkın üstünlüğüne inandıklarını pek gizlemeyenleri, yani Hıristiyanları ve en ürkütücüsü, akıllı, cana yakın ve vicdansızlara verilen tıbbi adla 'psikopatik kişilikleri' yahut PK'leri topladı./.../ Ülkemizi bitmeyen bir savaşa sokmanın, yapılabilecek ve nihai sonuca ulaştıran bir iş olduğunu düşünmüş olabilirler. Bunca PK'nin şirketlerde ve şimdi de hükümette bu kadar yükselmesine yol açan, çok kararlı olmalarıdır. Her Allah'ın günü bir şeyler yapıyorlar ve zerre korkmuyorlar. Normal insanların aksine, ne olacağını hiç umursamamaları yüzünden hiçbir zaman kuşkularla dolup taşmıyorlar. Yapamıyorlar. Şunu yap! Bunu yap! Yedekleri göreve al! Devlet okullarını özelleştir! Irak'a saldır! Sağlık sigortasında kesinti yap! Herkesin telefonunu dinle! Zenginlerden vergi alma!.../ Kıymetli anayasamızda feci bir kusur var ve nasıl düzeltilir, bilmiyorum. Kusur şu: Sadece çatlaklar başkan olmak istiyor. Lisede bile böyleydi. Sadece sorunlu tipler sınıf başkanlığına oynardı" 85-87

-"Shekespeare'in çok önceden bize söylediği gibi: "Şeytan, amaçlarına ulaşmak için İncil'den alıntı yapabilir."/.../ Amerikan halkı... hala Bush'un seçildiğini, bizi umursadığını ve ne yaptığını bildiğini zannediyor. İnsanları öldürüp ülkelerini mahvederek nasıl "kurtarabiliriz"? Yakında saldırıya uğrayacağımıza inanarak nasıl ilk saldıran olabiliyoruz?" 94

*

3.3.2022