17 Eylül 2017 Pazar

Çerkesler

EDEBİYAT VE KÜLTÜR TARİHİ

Turabi Saltuk, İkinci Basım: Eylül 1998, Berfin Yayınları, İstanbul

Önce genel olarak kültür, sonra da Çerkes kültürü konu edinilmiş.
Çoğu bölüm bana yabancı olmadığından, tamamını okumadım, sadece, göz attım!
Gördüğüm kadarıyla gayet kapsamlı bir çalışma.
Üstelik, niçin bu kadar yoğunlaşma ve çalışma ihtiyacı hissetmişse, "Çerkes olmayan bir yazarın dilinden". s. 8
*
Kitaptan notlar:
-"1917 büyük Ekim Devriminden sonra "Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı" ilkesi, Kuzey Kafkasya'da hayata geçirildikten sonra, yeni bir özgürlük ortamı doğar. Bu ortamda Özerk Bölge ve Cumhuriyetlerde halkların dil ve kültürlerinin gelişmesi, alfabelerinin oluşturulması sağlanır" 103
-"1897 rakamlarına göre... Çeçenistan'da 153 okul 12.800 öğrenci... bulunuyor (du.)" 103, 104
-"Kuzey Kafkasya'da sosyalist iktidarın başa gelmesini istemeyen karşı-devrimci ve milliyetçi Çerkes unsurlar Adiğe, Kabardey ve Kuzey Kafkasya'da sosyalist yönetimlere -Sovyet Komitelere- saldırır ve bir çoğunu da yok ederler. Karşı-devrimci bir hükümet kurarlar. don Nehri boylarında Kızıl Ordu, karşı-devrimcileri bozguna uğratır ve yener. Mihail Şolohov'un, Durgun Akardı Don eserini okuyanlar bu süreç içerisindeki gelişmeleri iyi bilirler. Çerkes gerici ve milliyetçileri, Osmanlı ile ilişki kurarlar. 11 Mayıs 1918'de kendi bağımsızlıklarını ilan ederler. Ve 1918 yılının 30 Ekiminde Osmanlı devleti savaştan yenik çıkınca yerel Çerkes karşı-devrimcileri yalnız kalırlar./... karşı-devrimci hükümetin başbakanı Mihail Halilov, başkomutan sıfatıyla Denikin'e iltihak eder. Kuzey Kafkasya'da Rusya'nın Beyaz Ordusunun Genel Askeri Valisi olarak görev yapar./ kuzey Kafkasya Çerkes coğrafyası, Kızıl Ordu ile karşı-devrimci Beyaz ordu arasında kanlı çatışmaların merkezi olur. Bu çetin mücadele sosyalistlerin zaferiyle sonuçlanır. 1920 yılında sosyalist iktidar Adiğe'de ve Kuzey Kafkasya'da kurulur. İktidara gelen Adiğe sosyalistleri "Ulusların kendi geleceklerini saptaması hakkı" ilkesi uyarınca, Adiğe halkı da özerkliğe kavuşur./... yasalarını kendileri yapar" 107, 108
-"Tarihin kaydettiği ilk Abhaz Alfabesi İ.Ö. 2000 yılında yazılan Kuban Yazıtlarındaki alfabedir" 122
-"Çeçen yazın tarihi ve edebiyatı 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi sonrasında doğmuştur. 1920 yılına kadar tam anlamıyla yazılı alfabeleri halka mal edilebilmiş değildi... Çeçenler arasında sosyalist devrimden önce de yazılı alfabe çalışmaları yapılır. Çeçenlerde alfabe çalışması yapan "Rus subayı ve dilbilimcisi Pert Karloviç Uslar olmuştur. (...) Uslar, Rus Kiril alfabesine Gürcü ve Latin harfler katarak Çeçen bir alfabe vücuda getirmiştir. 37 harf vardır. 20. yy'ın başlarında Arapça kökenli alfabe oluşturulmuştur. (...) 1927 yılında Latin alfabesine geçtiler. (...) 1938 yılına kadar kullandılar."/... sonra Rus Kiril alfabesine geçilir. Yazılı Çeçen edebiyatının ilk öncüleri ve ilk aydınları, sosyalist yeni yaşam döneminden sonra bir araya gelirler. Günlük gazete olan Serto (Işık, Aydınlık) etrafında toparlanırlar" 130
*

17.9.2017

KUŞLAR DA GİTTİ

Yaşar Kemal, YKY'de 23. baskı: Ocak 2004, İstanbul

İlk baskısı 1978 yılında yapılmışmış.
*
Romanmış... Ama, bence, daha çok masal tadında...
Kurgu, tip, var mı?
İnsan sevgisi, var, elbette!
Ama, bütünlük, tutarlılık, var mı?
Halk ağzı bir dil, şiirsel, sanki...
*
Arka kapak yazısında, şunlar da var: ""... bir başyapıt."/ La Croix (Fransa)", ""Batı Avrupa'da neden böyle romancılarımız kalmadı?"/ New Statesman (İngiltere)".
Ben bu övgülerin nedenini anlayamıyorum!
O kadar övülecek nesi var ki?
*
Yine de, kolay okudum, ve, ilgiyle...
*
Kitaptan birkaç not:
-"Yüzünden bir sevinç çığlığı koptu, her bir yanı aydınlığa battı. Ben... böylesi ta yürekten... gülen, yanındakini de kendi sevincinin içine alıp yoğuran, sevinçten çılgına döndüren böyle tatlı bir insan görmedim... yüreğim pır pır etti. Şu İstanbul'un... kötülüğünden sıyrıldım... Yaşşa be Mahmut..." 36
-"Azgın suratlı, bereli adamlar, gözleri velfecr okuyan, camiden Allahla yaman bir dövüşten çıkmışçasına, yüzlerinin olanca nurunu orada, içerde bırakmış çıkan insanlar, mümin mi bunlar, bu öfkeden bastıkları yeri çatlatanlar, bunlar mı mümin?" 39
-"Belki fabrika önleri işçiler dağılırken... Belki sebze hali, oradaki Kürt hamallar. Kürtler, dil bilmezler ama kuşlara bayılırlar" 40
-"Ali Şah Dolapderenin racunudur" 49
-"Mido erkek kızdır" 50
-"Şehir insanla dolu.../ Saklanmışlar kendi içlerine burunlarının ucunu görmüyorlar. Saklanmışlar, yumulmuşlar kendi karanlıklarına. Bunlar... çırpınan kuşçukları mı görecekler?" 52
-"Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda insanlık, binbir yönden açan bir ışık-umut çiçeğiyle birden aydınlanıverir" 54
-"İstanbul şehrinin acımasızlığının, yitmişliğinin, kendi kendini, insanlığını unutmuşluğunun, çok şeyler yitirmişliğinin bir anıtı, yüzlerce kuş başından dikilmiş bir anıtı duruyordu" 79
*

17.9.2017

16 Eylül 2017 Cumartesi

Kırmızı Pelerinli Kent

Aslı Erdoğan, 18. Basım: Mayıs 2017, Everest Yayınları, İstanbul

Beni sarsan bir kitap!
Benim hiç bilmediğim bir dünya, Rio de Janeiro'nun, muhtemelen, bir yüzü anlatılıyor!
Daha çok, sanırım, o yüze yazarın kendi bakışı!
Cinayet ve uyuşturucu ile iç içe geçmiş bir "yaşam"!
*
Sarsıyor, düşünmeye zorluyor!
Yaşam ne ki?
Ne yapıyorum?
*
Kitap, romanmış!
Oysa, bana, romandan daha çok, otobiyografik yazılar gibi geldi!
*
Kelime oyunları, laf cambazlıkları, çok fazla benzetme...
Farklı yerlerde, farklı sözlerle aynı şeylerin tekrarları...
Bu yönlerini sevmedim!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Corcovado... (şu ünlü, devasa İsa heykelinin bulunduğu tepe)..." 10
-"Rio de Janeiro (İsminin "Ocak Irmağı" anlamına geldiğini..." 12
-"Que color! (Ne sıcak!) Rio'yu baştan başa saran reklam afişlerinde, İskandinav görünümlü kızlar, diz boyu karlar içinde, ışıl ışıl, sarışın gülücükler saçarlardı. Bedevilerin yeşil tutkusu gibi, Rio'luların yüreğinde kar tutkusu yatar" 12
-"Bana gereksinim duyan tek bir kişiden, hatta bir gözlemciden bile yoksun olmanın mutlak, dört başı mamur, cehennemsi özgürlüğü... İstediğim yalanı savurabilir... en korkunç suçları işleyebilirim" 19
-"Mevsimlerin değişimini özlüyorum... Şu cehennemsi şubat ayında, hep nefret ettiğim karı bile özlüyorum... bir tabancanın korkusunu duymadan, canım çektiğince yürümeyi özlüyorum" 19, 20
-"Yüzeysellik harikası şarkının yüreğine işlediğini..." 21
-"İçine bir-iki damla Akdeniz suyu katılmış Kafkas kanı..." 23
-"Ölüm korkusu, yoğunlaştıkça siliniyor olmalıydı, mutsuzluk gibi" 25
-"İnsan kanının erotik tadını almıştı Rio'da. İçinde boğulduğu batağın korkunç boyutlarını bilmekte yatıştırıcı bir yan vardı üstelik. Aritmetiğe indirgenen ölüm, kişisel bir trajedi olmaktan çıkıyordu" 26
-"Yazmak, her şeyden önce düzene koymaktı ve Rio, tek sözcükle tanımlanabilseydi, KAOS'ta" 30
-"Belleğine kazınmış, göçmenliğin bütün hüznünü yankılayan Avrupalı adlar... "Yeryüzünde yüzeysellik salgın halde ama bu kentte bir din olmuş," derdi... "Şu koca dünyada nereye ayak bastıysam, karşıma hep yüzeysellik çıktı, ama burada bir sanata dönüşmüş."... Mara... Bu çelik iradeli... akademisyeni bile yere sermişti Rio... çalışmasını yarıda kesmiş, kendi değerlerinden kuşkuya düşmüş bir durumda, apar topar, sisli puslu Londra'sına dönmüştü... İnsan, gerçekte gereksinim duymadığını tüketmeye bir türlü doyamıyordu" 30, 31
-"Kirpi gibi dikenli bir sessizlik... farkına varmıştı ana-kız. Hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey söylememek için konuştuklarının" 33
-"Kıdemli bir göçmendi, insan için "vazgeçilmez" olanın bir çantaya sığabileceğini, geriye kalan her şeyin gözden çıkarılabileceğini çoktan öğrenmişti" 38
-"Oğlak dönencesinin tam üstündeki bu kentte, insan soyunun bütün olasılıkları gözler önünde... Latin Amerika'ya çöl ezgilerini ve içli köfteyi taşıyan "El Turco"lar, yani Suriyeli Araplar... İnsan teninin alabileceği her renk ve ton.../ Bedenin baş döndürücü anarşisi... Giz diye bir şeyi hiç öğrenmemiş, kalın kazakları, çizmeleri, ahlakın bin bir hapishanesini tanımamış gövdeler... Cinselliğin buharında soluk alıp verebilen bir kent: Rio de Janeiro. Hep çırılçıplak eme hep maskeli... Hep doygun ama hep aç..." 44
-""Para bir baston gibidir, insanın dik durmasını sağlar."... her Allahın günü anımsıyordu. Her eğilip bükülüşünde... "İyi yetiştirilmiş" insanların en temel ilkelerini çiğneyişinde..." 47
-"Erdemlerden daha vazgeçilmez şeyler vardır. Çaydaki limon gibi..." 48
-"... bazen "bellek"... bir kavram gibi görünüyordu. Yalnızca bir sözcük... Gerçeğin karşısında en güvenli sığınak..." 53
-"Portekizli göçmenler, yüzyıllar boyunca iliğine, kemiğine dek sömürdükleri bu topraklarda ayak işlerine bakmayı bir türlü kabullenemez, hınçlarını öteki yabancılardan çıkarırlardı... geçici bir parasızlık onunki... yalnızca bir mola vermiş... Dünyayı, ancak kendi koşullarıyla kabul etmekten vazgeçtiği, ufak tefek ödünlerle durumu kurtarmayı öğrendiği gün yuvasına dönecek, kolayca çarçur ettiği ayrıcalıklarına yeniden kavuşacak" 57
-"Mutsuzluğunu kimseye bulaştırmayan yarı-canlı bir hüzün anıtı" 61
-""Yaşam bir budala tarafından anlatılan hikayedir," dedi.../ "Hiç... hiçbir anlamı olmayan."..." 70
-"... sözcükler... bütün yaşamımı dolduruyorlar. Hatta onu bir kenara itip yerine geçiyorlar" 71
-"Odalarını Che posterleri ile süsleyen, ülkelerinde ölmeye değer bir ideal kalmadığı için bataklıklara koşan iflah olmaz romantikler... en uzak kıtaların özlemiyle yaşayanlar..." 74, 75
-"Aynı olguların farklı dizilişlerle bambaşka gerçeklikler doğurduğunu görecektir... Hiçbir ego kendi gerçeğiyle baş edecek denli küçük değildir" 77
-"Kendini kandırma sanatının doruklarında telefona sarılıyor" 79
-"Rio'da... sıradan bir ölümlü olduğunu çoktan kavramış; herhangi bir sokakta kafasına sıkılacak tek kurşunla kaldırıma serilebileceğini kabullenmişti. Tarihöncesinden beri süregel bir trajedide kendi kısacık rolü için sıraya girmişti ve sözcükler ona yalnızca ödünç verilmişti" 80
-"Rio... Metallere kesinlikle basmazdı; uğursuzluktan korunmak için geliştirdiği nice kişisel törencikten biriydi bu. Daha bir yıl öncesine dek, Brezilyalıların boş inançlarına, karman çorman ettikleri sayısız dine, yarım yamalak anlayıp bağlandıkları her tür mistik düşünceye, astroloji, fal, ikon, ilah ve büyüye burun kıvırırdı. Tek bir tanrının tutunamayacağı denli kaotik kentte, çeşit çeşit din, mezhep, söylence iç içe geçmişti. Bir eliyle yakarken ötekiyle kutsayan Katolik kilisesi; tropiklerin cümbüşünde soluk bir yama gibi duran Protestanlık; sokaklara taşan gürültüsü, patırtılı, sambalı ayinleriyle Vaftiz Kilisesi; artık yalnızca kara büyü işlevi gören candomble; bitpazarı tanrılarına dönüşmüş Kızılderili totemleri; her türlü denge arayışına açık, ekolojik kaygıları olan yeni-kuşak orta-sınıfın gözdesi Zen-Budizm; cehennem sıcağında bile takım elbise giyip favela'lara tırmanan Mormonlar; karnaval maskeli Hare Krişna'cılar... İnsan hayatını har vurup harman savuran bu kentte, hiç kimse tanrısız sağ kalamıyordu" 85
-"Güneşten etkilenmeyen tek canlı türü varoş çocukları, kovandan fırlamış arı sürüleri gibi sağa sola koşuşurdu" 86
-"Akar su yoktu; elektrik yüzde yüz kaçaktı; pencerelere kartonlar, muşambalar yapıştırılmıştı ve her odada bir televizyon vardı. Ne sınırları belliydi evin, ne kapıları, ne de giren çıkanı. "Mülkiyet", "özel hayat" gibi kavramları, enseste ilişkin tabuları geçersiz kılan bir yaşama biçimi egemendi favela'da" 89
-""Dürüstlük gibi bir erdemi yoktu insan belleğinin" 90
-"Rio'da uyuşturucu bütün söylencelerinden sıyrılmış, herkese eşit uzaklıkta bir tüketim nesnesine dönüşmüştü. Ekmekten bile daha kolay ulaşılıyordu" 92
-"Bir Rio karnavalını çiğnenmeden, ezilmeden, soyulmadan, bıçaklanmadan, tecavüze uğramadan atlatmayı başarmıştı" 93
-"Başka hiçbir yalnızlığa benzemeyen karnaval yalnızlığına dayanamaz olunca da, karşısına çıkan ilk kucağa salmıştı kendini. Seçim yapmaksızın" 94
-"... köşebaşlarında kokain dağıtan polisler ve devriye gezen gangsterler; hayat kadınlarına öykünen ev hanımları ve rahibelere öykünen hayat kadınları..." 95
-"Salt gövdeye, bedenin ağırlık merkezine dönüşmüş yüz binlerden bir güç yayılıyor, dipten kabaran bir dalga gibi. Yaşamın tarihten de, sözden de eski itici gücü... Köle efendisini yeniyor" 96
-"Ceza, suç işlemenin verdiği zevki pekiştirdiği gibi, onu şehitlik mertebesine ulaştırmıştı" 97
-"... sorular soruyor... kuşkuya düşürüyordu. Bir hınzırlıktan çok, kavramları bölünemeyen en temel birimlerine dek çözümleme saplantısıydı bu... küçük kız, öğrencileri gibi afallamadı, cevabı anında yapıştırdı./ "Siyah benim rengimdir."..." 100
-"Uygarlık çarkının merkezkaç kuvvetiyle, insanlık alanının dışına fırlatılmış binlerce, on binlerce küçük rulet topu... Birlerce, on binlerce insan.../... gelip geçenlerin temsil ettiği insanlığa küfürler... savuran dırdeliler... "Namusuyla çalışan" orta-sınıf" 102
-"Avrupa'nın en vahşi metropolü, Rio'nun yanında izci kampı gibi kalıyordu" 104, 105
-"yalnızlığı, odak noktası belirlenemeyen bir ağrı gibi gövdesine yayılır, sevme ve sevilme gereksinimi ölüm kalım sorunu haline gelirdi... Yalnız insanlar hep fazla konuşur" 107, 108
-"Dünyayı döndüren gücün sevgi ve iyilikseverlik olduğuna inanan Tolstoy'du, değil mi?" 109
(Olamaz!)
-"Bir de polisler gelip giderdi Yeni Dünya'ya. Pazar payı yüzünden ölesiye kapıştıkları "suçlu"lardan tek ayrımları, silahlarını uluorta sergilemeleriydi. Aynı karanlık, aynı mezar gibi gözler, iktidar zevkiyle sarhoş, insan kanıyla gırtlağına dek doymuş bakışlar... Düzenle düzendışılığın etle tırnak kadar ayrılmaz olduğunu Rio göstermişti ona. Bir zamanlar, filmlerden kapma bir romantizmle yücelttiği yasadışı dünya, artık gündelik yaşamının tiksindirici, sıradan bir ayrıntısıydı yalnızca" 110
-"Adam öldürmenin serbest olduğu bir kentte beni kötülük yapmaktan ne alıkoyabilir ki? Savaş koşullarında her şey mubahtır" 112
-"Hiçbir zaman yırtık, hazırcevap, taşı gediğine koyan biri olmamıştı zaten. Bütün sıkılgan ya da açık yürekli insanlar gibi, kendisinden kat kat aptalların elinde kolayca oyuncağa çevrilirdi" 114
-"Onda belli belirsiz bir Ortadoğululuk seziyordu... belki de zenci atalarının arasına, yüzyıl başlarında Latin Amerika'ya göçen Suriyelilerden, "El Turco"lardan biri karışmıştı" 116
-"Açlıktan ölmek üzereydi... Gücünün son kırıntısıyla, kendi kusmuklarına uzanmaya çalışıyordu. Yeniden, bir kez daha yiyebilmek için" 118
-"Baldırı çıplak bir halk bu, yalnızca kendi parıltısıyla giyinen... Kaynağı belirsiz bir yaşama sevinciyle yetinen... Oysa yaşam diye belledikleri bir kandırmaca. Genelgeçer bir mutluluk yutturmacası" 120
-"Çetin cevizdir Rio'nun melez kadınları... Tek odada üç kuşak büyüdüklerinden, cinsellikleri utanma sıkılma tanımaz... Kadından başka bir şey olmalarına izin verilmeyen bu kentte, onlar da sonuna dek kadın olmuşlardır, SALT-KADIN..." 123
-"Deborah... kırkına merdiven dayamış bu akademisyen kadını hayatta en az ilgilendiren şey bilimdi herhalde. Onun dehasını konuşturabildiği alan hazlardı" 132
-"İngiliz... Darren, sokak çocukları cinayetleri üstüne bir belgesel çekmek için Rio'daydı. Hayatını işine, yani I. Dünya'nın sulugözlü röntgenciliğine adamış bir iletişim çağı misyoneriydi" 133
-"Güpegündüz kentin en işlek caddesinde bir cinayet kurbanıyla karşılaşınca ne yapması gerektiğini bilmiyordu" 138
-"Her kapı aralığında dans edilebilir, her kuytulukta sevişilebilirdi" 142
-"Yalnızca gerçeğin yerine koymak için seçtiğim olgular, yaralarımı yıkayan yalanlar" 147
-"... granitten oyulmuş bir yontu gibi duran... Delilerde bile böylesine bir boşluk, anlam yoksunluğu görmemişti. "Bütünüyle ruhsuz olmalı bu adam. Bir katil... Para ya da zevk için değil de, bir varoluş, kendini dile getiriş biçimi olarak öldüren bir katil. Kırmızı Pelerinli Kent'ten fırlamış gibi."... Polisti herhalde" 150
-"Yaşamı sevmeyi, yalnızca yaşam adına sevmeyi hiçbir zaman başaramamıştı. Onunla uzlaşmamıştı da; ama sonunda, Sıfır Noktası'nda gözlerini açtığında onu kutsayabilmişti" 152
-"Göçmenliğe özgü bir duygusallık, sulugözlülük benimki. Yalnızlığımız çok fazla can yaktığında, acıyı kaptan kaba aktarıyor, aslında zerre kadar anlam içermeyen hayata ne derinlikler yüklüyoruz" 153
-"O bir turist değil, yersiz yurtsuz bir göçmendi" 156
-"Aslında tam istediği gibi ölmüştü" 159
*

16.9.2017

14 Eylül 2017 Perşembe

"O"

Stephan King, Türkçesi: Gönül Suveren, 5. Basım: Nisan 2006, Altın Yayınevi, İstanbul


Kapak yazısında, "King korku-gerilim dalında bir klasik olmuştur... tüm dünyada bestseller olmuş otuzdan fazla kitabın yazarıdır", deniyor.
Yazar, bu ölçüde popüler, ama, benim için, bu kitap, niçin yazıldığını ve niçin alınıp okunduğunu anlamadığım kitaplardan biri; muhtemelen, açıklaması olmalı, ancak, ben anlayamıyorum.
Ayrıca, bence, olay örgüsü saçma, kurgu da sevimsiz...
*
Kılıktan kılığı giren "O"; palyaço, mumya, canavar, yaratık, kurt adam, kuş, iblis, vampir, Drakula, Frankestein, örümcek ve daha neler...
Bir de, saldırgan büyükler ve zorba çocuklar...
*
Kitaptan bazı notlar:
-"... insanların aşağılık yanlarına hitap eden korku hikayeleri yazarak zengin olan..." 32
-"... hiç arkadaşım olmadığını bilmiyor, diye düşündü. Demek ki bizim çocuklar konusunda da sandığı kadar fazla fikri yok. Ama böyle bir şeyi annesine hiçbir zaman söyleyemezdi" 103
-"Palyaço.../ Çocuk, mumya..." 111
-""Bu biziz!..."/... onlar doğmadan çok, çok önce çekilmiş olan eski... fotoğrafa baktılar" 141
-""... Palyaço George'un biçimine girmişti..."/ "... Ben palyaçoyu gördüğüm zaman mumya kılığına girmişti. Eddie'ninki hasta serseri kılığındaydı."/ "C-c-cüzzamlı..."..." 143
"... tehlikeli yaratıklar... en tehlikelisi de Henry..." 146
-"Bunları eski fotoğrafta yürüyen çocuklara bağladı" 151
-"Lavabonun deliğinden bir ses yükseldi. "Bana yardım et...".../.../... Delikten yine kanlar fışkırdı. Damlalar lavaboya, aynaya ve zevksiz bir kağıtla kaplı duvarlara sıçradı" 167, 168
-"Beverly hem ağlıyor, hem gülüyordu" 174
-""O... 1715 yılından beri burada o yaratık! Yirmi yedi yılda bir ortaya çıkıyor. Bir süre cinayetler işliyor..."..." 200
-"İnsan yazı yazdığı zaman daha iyi düşünür" 207
-"'Grup iradesi' diyebileceğim bir güçten yararlandık" 208
-"... kadının gözleri fiyord'lar kadar maviydi. Belki de ataları İskandinav ülkelerinden gelmişti" 226
-"Ama çocuk, öldürmenin verdiği zevki tatmıştı bir kere" 305
-"Çiklet çiğneyen bir kız sigara da içer. Sigara içen bir kız içki de içer. Ve içki içen bir kızın neler yapacağını da herkes bilir" 326
-"Ne kadar çabalarsam çabalayayım, babam yine de kaygılanırdı... Tom da benim için kaygılanıyordu. Biri benim için kaygı duyduğu sürece kendimi güvende hissediyordum" 338
-"Ama küçükler bir arada korkutucu bir sırrı keşfetmişlerdi. 'O'nun bile bilmediği bir sırrı. İnancın, iki yanı da keskin bir bıçak gibi olduğunu. Orta çağda yaşayan on bin köylü, vampirlerin gerçek olduğuna inanarak onları yaratmıştı. Belki bir vampir öldürmek için kalbine kazık çakılması gerektiğini bir tek kişi düşünmüştü. Herhalde bir çocuktu bu" 391
-"ALAADDİN-GELECEĞE YOLCULUK" 437
*

14.9.2017

10 Eylül 2017 Pazar

KAFKASYA'DA SAVAŞ VE BARIŞ

Rusya'nın Sorunlu Hududu

Vicken Cheterian, Türkçesi: Erol Kaplan, Birinci Baskı: Şubat 2017, Belge Yayınları, İstanbul

Emek ürünü bir çalışma.
İlgiyle okudum.
Çeçenistan ile yakından ilgilenmiş biri olduğum halde, Çeçenistan konusunda dahi, yeni şeyler öğrendim.
Yararlı buldum!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"... askeri güce başvurdular... iktidar mücadelesi sırasında "iç" politik birliği sağlamak amacıyla "dış" savaşları kullanma isteği... rol oynadı" 49
-"Tarih... hareketlerin ve düşmanlıkların ideolojisi haline geldi... tarihçiler... daha incelikli bir tez geliştirdiler... politik eylemciler haline geldi" 51
-"Sovyetler... Pipes'ın... sözleriyle, "federal yapısının temellerine ulusal ilkeyi yerleştiren ilk modern devlet" oldu. Bolşeviklere göre Rus imparatorluğunun eski sömürge halklarının ulusal haklarının tanınması, sınıfsız gelecek toplumunda ulusal farklılıkların ortadan kaldırılabilmesi için atılması gereken ilk adımdı" 57, 58
-"Sovyet devleti projesi, sosyalist enternasyonalizm ile ulusalcılık... arasında belli bir gerilimi barındırıyordu... Rus olmayan etnik gruplara yönelik Sovyet politikaları genellikle pragmatikti ve politik olarak belirlenmişti, başka bir ifadeyle, çok sayıda çelişkiyi barındırıyordu... "Çok uluslu Sovyet devletinin niteliği, yöneticileri için bile oldukça muğlak kaldı."... Sovyetler... ilk ütopik projeden farklı bir şeye dönüştü... "Sovyetler Birliği, farklı ulusları bir potada eritmek yerine yeni ulusların kuluçka makinesi haline geldi."..." 58, 59
-"Etno-politik bir hiyerarşi oluşturmaya yönelik başlangıçta geçici olan politikalar kalıcı hale geldi... Etnik hiyerarşinin değişik düzeyleri vardı; Rus ulusu yeni Sovyet vatandaşlığının temeli olurken... ulus cumhuriyetleri... Birlik cumhuriyetleri... etnik azınlıklar... Etnik grupların bu hiyerarşisi kendisini en iyi biçimde... dağıtılan konumlarda gösteriyordu... Kafkasyalılar... Kızıl Ordu'nun üst kademelerinde nadiren temsil edildiğini görürüz" 60, 61
-"Sovyet... etno-bölgesel yapılar... yaratıldıktan sonra bu yapılara "ulus"un ayırıcı niteliklerini de giydirmek gerekiyordu: tarih, edebiyat, dil, alfabe ve kültür... tutarlılık... her zaman göz önünde bulundurulmadı" 62
-"Grousset, Urartu Krallığı'nı "Ermeni öncesi Ermenistan" olarak adlandırır" 65-Dipnot 19
-"Ermeni... yaklaşık M.S. 301 yılında Hıristiyanlığı benimsemeleri... Ermeni alfabesinin 5. yüzyılda Papaz Mesrob Mashdots tarafından yaratılması..." 66
-"Bazı tarihçiler, Anadolu'da kurulan Hitit Uygarlığı'nı ve Hazar Denizi'nin doğu kıyılarında yaşayan Kafkasya Arnavutları'nı "Türkleştirmişlerdi."..." 66
-"Sovyetler döneminde, "yerli" statüsü, Sovyet uluslar hiyerarşisi içinde politik statü ve meşruiyet kazanabilmek için oldukça önemliydi... Sonuç, tarihin, arkeolojinin ve dil biliminin politikleşmesi oldu./ Ermeni ve Azeri tarihçiler arasındaki mücadele, Kafkasya Arnavutları'nın kökenleri, doğası ve evrimine odaklandı. Ermenistan ve Gürcistan'ın doğu sınırlarıyla Hazar Denizi arasında... yaşamış bu halkla... ilgili pek az bilgi vardır. Ermenicede Aghvank, Acem ve Arap dillerinde Arran, Yunan ve Bizans kayıtlarında Albania olarak adlandırıldılar. Eski bir Kafkas halkının artık soyu tükenmiş durumda... tarihleri... politik amaçlara alet ediliyor" 66, 67
-"Ermeni kaynakları... Azerbaycanlıları 11. yüzyıldan itibaren Transkafkasya'ya göç eden Türk aşiretlerinin torunları olarak tanımlar" 68
-"Karabağ'ın (aynı zamanda Nahçivan'ın) Azerbaycan topraklarına dahil edilmesi Mustafa Kemal'in önderliğindeki ulusalcı Türkiye'yi memnun etmeyi amaçlayan Sovyet dış politikasının bir sonucuydu ve bu... yerel komünistlerin ilk kararının bizzat Stalin'in kişisel müdahalesiyle tersine çevrilmesi olarak açıklanır./ Sovyet Azerbaycanı tarihçileri, tarih yazımını Sovyet devletinin politik gereksinimlerine uyarlamak gibi zor bir görevle karşı karşıyaydı. Bizzat Azerbaycan fikri, Sovyetler Birliği kurulduğunda oldukça yeni bir fikirdi... Ayrıca II. Dünya Savaşı'nın sonunda, İran'a dönük Sovyet politikalarının basıncı altında Azerbaycan tarihi, Stalin'in arzularını meşrulaştıracak ve haklı kılacak bir rol de oynamalıydı... Azerbaycan'ın toprak birliğinde ısrarcı olmak..." 69, 70
-"Sovyet dogması, Sovyet yönetim sistemini haklı kılacak ve meşruiyet kazandıracak "ulusal tarihlere" ihtiyaç duyuyordu ve bu yönetim sisteminde birlik cumhuriyetleri, Rusya'nın kültürel ve uygarlaştırıcı önder rolüne açıkça sadık kalırken, etno-bölgesel varlıklarına meşruiyet kazandırmaları gerekiyordu" 70
-"Abhazya Krallığı, Tiflis ve Doğu Gürcistan'ın büyük bölümü Arap yönetim altındayken, batıda kuruldu. Abhazya'nın 19. ve 20. yüzyıldaki etnik bileşimi, Stalin dönemi politikaları ve özellikle Abhazya'da doğan bir Megrel olan Beriya'nın kişisel rolüyle... tartışma konularıdır" 80
-"1930'larda, diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi Gürcistan'da da tarihçilere resmi bir tarih hazırlamaları emredildi.../ çalışma... Javakhisshvili... tarafından hazırlandı... 1941'de yayınlandı... kabileden Gürcü ulusunun oluşumunda teolojik gelişmenin ve geçmişe doğru "genişlemeciliğin" bir anlatısıydı; "Hitit-İber" atalarına... sahip çıktı; Urartu Devleti bir Gürcü devleti olarak sunuldu... Gürcü temelinin Pontus Rum Krallığı'nda da bulunduğunu ileri sürdü ve ilk Gürcü yazısının varlığının Hıristiyanlık öncesi çağlara kadar uzandığını iddia etti.../.../ İlk kez Stalin ve Beriya döneminde geliştirilen tarihsel anlatılar, Gürcistan hakkında tarih yazılarında 20 yıl boyunca etkinliğini sürdürdü. Bir Gürcü tarihçi... Abhazya ve Abhaz, Gürcistan ve Gürcüler anlamında kullanıldı... Acar... Ahıska... 16. yüzyılda Osmanlı işgali altında zorunlu Müslümanlaştırma politikasının bir sonucudur, der" 80, 80-Dipnot 50, 81, 82
-"Kızıl Ordu'nun müdahalesiyle Gürcü ve Abhazlar arasındaki güçler dengesi değişti. 31 Mart 1921'de Abhazya bağımsız bir SSC olduğunu ilan etti ancak Sergo Ordzhonikidze'nin baskıları sonucu Gürcistan ve Abhazya "özel bir birlik antlaşmasıyla" birbirine bağlandı. Abhaz kaynaklarına göre Stalin'in Kafkaslar'daki sağ kolu Lavrenti Beriya'nın Sovyet yönetimi altındaki halklara çile çektirme ve bölgelerine Gürcü egemenliğini dayatan politikaların uygulanması gibi özel bir sorumluluğu vardı.../... Abhaz tarihçiler, Gürcistan'ın tarihiyle çelişen kendi tarihlerini yazdılar" 86, 87
-"Çeçenler de... Ruslar bu steplere ayak basmadan önce tartışmasız yerli halklardı.../.../... Ermeni ve Gürcü tarihçiler gibi Çeçen tarihçiler de köklerini Hurrilere ve Urartu Krallığı'na dayandırdılar.../.../... Rusya, Osmanlı ve Kaçarlar karşısında kazandığı zaferlerin ve sonrasında imzalanan barış antlaşmalarının bir sonucu olarak, Kafkas halkları üzerinde yasal yönetim hakkını elde ettiğini düşündü./... Çerkesler ve... Çeçenler... hakimiyetin Osmanlı'dan Rusya'ya geçmesine karşı çıktılar... Rusların Kafkasya'nın Hıristiyan halklarını özgürleştirme hedefi, bölgenin Hıristiyan olmayan halkları üzerinde etkili olamazdı. Ruslar geldiği zamanlarda, İslam, Kuzey Kafkasya... hızla yayılıyordu. Rus işgali ve İslamın işgalciler karşısında birleştirici bir ideoloji olarak rolü, İslamın Çerkesler arasında yayılmasını hızlandırdı; hatta Çeçenler ve İnguşlar arasında çok daha hızlı yayıldı./ Rus bakış açısından Çeçenler, hem halk kültüründe hem de Rus edebiyatında genellikle cani, hırsız, tehlikeli ve acımasız düşmanlar olarak tanımlandı. Puşkin, Lermontov ve Tolstoy... Çeçen savaşçıların gaddarlığından söz ettiler.../ Kafkasya'nın Dağ Halkları'yla ilgili resmi Sovyet tezi zamanla değişime uğradı. 1920'lerin antiemperyalist ruhuyla Bolşevikler dağlı yerleşimcilere geniş bir iç özerklik tanıdılar ve geçmişte sömürgecilik karşıtı bir mücadele verdiklerini kabul ettiler. Bu dönemde, Şamil ve naiblerinin portrelerinin yerini Lenin portreleri aldı ve dönemin Sovyet tarihçiliği, Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya'daki direnişi Çarlık karşıtı bir ulusal kurtuluş hareketi olarak niteledi. Daha sonra zorunlu kolektifleştirme başladı. Kuzey Kafkasya bölgesi, kolektifleştirmenin tam olarak uygulandığı, kulakların bir sınıf olarak "tasfiye edildiği" ilk yerdir. Bu saldırgan politika, Kuzey Kafkasya'da yeni isyanları ateşledi; en şiddetli ve yaygını ise Çeçenistan'da yaşandı... Sovyet yorumuna göre bu isyanlar, "molla-milliyetçi ideolojilerin" önderlik ettiği karşı devrimci isyanlardı./... 1994'te... dağ halklarına ilişkin eski söylem yeniden hortlamıştı.../.../... Şeyh Mansur ve İmam Şamil'in savaşları İslam bayrağı altında yürütüldü ve yalnızca Rus işgalcilere karşı değil aynı zamanda şeriat (İslam hukuku) yerine adet'i (geleneksel hukuk) uygulayan Çeçenlere, İnguşlara, Dağıstanlılara ve diğer Kafkas halklarına karşı da savaşıldı./ Çeçenlere ya da Çeçen görüşüne yakınlık duyan Batılı yazarların daha sonraki yorumları, çatışmayı sömürgeci baskıdan kurtuluş mücadelesi olarak anlatır.../.../ İlk büyük isyana, Uşurma adında biri tarafından önderlik edilmiştir... daha sonra Mansur (Arapça anlamı muzaffer) adını almıştır... imansızlara karşı dinsel savaş ya da gaza çağrısı yapan ilk kişiydi... Sovyet döneminde İmam Şamil'in sömürgecilik karşıtı "ilerici" bir lider olarak resmedilmesine hoş görüyle yaklaşıldığı... Şeyh Mansur ise perestroika'nın son dönemine kadar ya sansürlendi ya da olumsuzlandı./.../ Ancak Şamil yalnızca Kuzey Kafkasya direniş tarihinin bir parçasıdır. Kazandığı bütün başarılar Doğu Kafkasya'daydı. Çerkeslerin Batı Kafkasya'daki direnişi, en az onun direnişi kadar önemlidir. Çünkü ilk direnişi başlatan onlar olduğu gibi (Benim ara notum: hani ilk direniş önderi Uşurma idi- ve, bence, direnişle ilgili buradaki anlatım bunun yanısıra başka yanlışları da içeriyor) direnişleri daha uzun sürdü ve özgürlüğünü savunmak için savaşanlar için çok daha yıkıcı oldu./.../... Bir başka tahlilin ileri sürdüğü gibi "19. yüzyıl Kafkasya Savaşları'nda Ruslara karşı savaşma kararları Kafkas ulusal gruplarınca değil, aksine aşiret federasyonlarca alındı." Ayrıca, Çeçenlerin İnguşlardan bir etnik grup olarak ayrılması, Rusya karşıtı mücadeleye katılma ya da katılmama kararının bir sonucudur. Kuzey Kafkasya bölgesinin halkları modern dönemde kendilerini tanımlarken derin değişimler geçirdi ve bunlardan en önemlisi ulusal kimliklerin oluşumuydu/" 87, 87-Dipnot 74, 88-92, 94-96
-"Tarihçilerin rolü, temsil ettikleri ulusların rolünün baskın olduğu ve komşu ulusların rolünün küçümsendiği bir tarih görüşü geliştirmekle sınırlı değildi. Sovyet politikalarının belirlediği çalışma ortamında politikleşmiş ve çelişen bir geçmiş görüşü hazırlamakla da sınırlı değildi... politik konumların ve taleplerin dile getirilmesinde de doğrudan rol oynadılar ve başlangıçta, bunlar Moskova'daki Sovyet liderliğine hitaben yapıldı... Politikleşmiş tarih çalışmaları... Sovyet geleneğiyle de uyumluydu... 1980'lerin sonunda birçok tarihçi tarihçiliğe ara verdi ve... politik mücadele alanına girdiler" 98
-"Sovyet basınında çıkan haberler, habercilikten çok politik makalelerdir, olayların uzağında ofislerde politik organlarca yazılır ve çelişkilerle doludur... gölge yazarlarca..." 122
-"Şubat 1988'in son üç gününde Sumgayıt'ta yaşanan kanlı olaylar, Karabağ çatışmasında da benzer bir rol oynadı" 117
-"Sumgayıt, Bakü'nun kuzeyinde, Hazar Denizi kıyısında yer alan bir sanayi kentidir... "28 Şubat'ta bir grup holigan Sumgayıt'ta karışıklık yarattı.."... Pravda ölü sayısının 31 olduğunu açıklar" 120, 121
-"Shelkov'un sözlerini aktarır: "Şiddet, Azerbaycan'ın her yerinden Sumgayıt'a gelen Azerilerin işiydi." Ordu, katliam başladıktan "üç beş gün" sonra Sumgayıt'a gelmiş görünüyor; oysa küçük bir güç, 50 kişilik suç şebekesinin birkaç gün boyunca her yeri yakıp yıkmasını engelleyebilirdi... Nolyain'e göre Sumgayıt'taki olaylar örgütlüydü ve devlet başkanının bilgisi dahilinde, merkezden izlendiği apaçık ortadaydı... "Bu durum, Moskova'nın iki gizli amacını gözler önüne seriyor: olayları lanetlerken Ermenileri sakinleştirmek ve Azerileri, KGB provokatörlerinin değil de 'etnik nefretin' harekete geçirdiğini sızdırmak." Bu tavrı da Rusya'nın sömürgelerine yönelik daha genel politikasına benzetir:/ Birçok muhabir ve sosyolog, anlaşıldığı kadarıyla, SSCB "öncesi çatışma tarihinde" Kafkasya halklarını birbirine karşı kışkırtmak için aynı yöntemin kullanıldığını bilmiyor. 18. ve 19. yüzyıllarda da çarlık, Kafkasyalılara boyun eğdirmek için aynı yöntemi kullanmıştı" 122, 123
-"Sumgayıt... Adil Baguirov... bu işi KGB'nin örgütlediğini ekler" 126
-"Manukyan, "Sumgayıt örgütlü bir işti... iki halk arasında nefret yoktu..." der" 128
-"Manucharyan da Sumgayıt'in örgütlü bir iş olduğunu söyler ancak onun tahlili... farklıdır... çatışma Sovyet gizli servisince, Gorbaçov'un siyasi projesine karşı "bir iş olarak" örgütlendi" 129
-"İsa Kamber'e göre Sumgayıt, Moskova'nın, hem Ermeniler hem de Azerbaycanlılar üzerinde baskısını sürdürebilmesi için tezgahlanmıştı... "... suç delillerini bulmak da mümkün değildir; bu servisler, günahlarını nasıl gizleyeceklerini bilirler."..." 130
-"Sovyet gizli servisleri bireyleri ve örgütleri bükmek, itibarsızlaştırmak ya da şantaj yapmak, hatta olayları provoke etmek için politik alana müdahale ederdi ve bunlar da "etkin tedbirler" ya da "özel görevler" olarak bilinirdi. Bu bildik yöntemler, bu dönemde de Sovyet liderliğinin emriyle KGB tarafından kullanıldı. Andrew Wilson, Sovyet liderliğinin faaliyetlerini KGB ajanlarının muhalif grupları yönlendirme, ajanların denetiminde sahte "muhalif" partiler yaratma ve dolayısıyla her bağımsız politik inisiyatifi zayıflatma ve politik eylem alanını daraltma girişimlerine göre inceler... KGB... Jirinovski'nin önderlik ettiği... parti oluşturdu" 130
-"... onlarca yıldır süren Sovyet otoriterliğinin, yozlaşmış sosyal ilişkilerin ve verimsiz ekonominin ardından Ermeni toplumundaki değişim isteğinin bir ifadesiydi" 144
-"Ermeni Ulusal Hareketi, Ermenistan politik kültüründe bir devrimdi... günümüz Ermeni düşüncelerini geleneksel Ermeni partilerinin saplantılı halinden kurtardı: Türkiye'den korkma ve bu nedenle Rus korumasına, Çarlık ya da Sovyetler Rusyası'na güvenme. Bu, Diyaspora Hınçakyan (sosyal demokrat) ve Ramgavar (liberal) partisinin çizgisiydi, Taşnaksutyan (milliyetçi) partisi ise hem Türkiye'ye düşman hem de SSCB'ne muhalifti... farklılık... Ermeni Ulusal Hareketi'nin Türkiye ile normal ilişkilerin kurulabilmesini mümkün görmesiydi. Bu, Ermenistan'ın Rusya'ya tarihsel bağımlılığından kurtulmasının tek yoluydu... Yeni ekol, Moskova'nın Kafkasya politikalarının asla "arkadaşlığa" ve benzer duygulara değil, aksine Reelpolitik'e dayandığını... göstermek amacıyla arşivleri incelemeye koyuldu" 146, 147
-"Muttalibov, siyasi olarak bölünmüş ve parçalanmış bir ülkeyi yönetiyordu. Azerbaycanlıların bu dönemde iki görüşü birbiriyle çelişiyordu... "iki büyük rakip politik tez", yani "muhalefetin Türkçü ideolojisi ile hükümetin Azerbaycancı ideolojisi" kolay kolay bir arada bulunamazdı... Türkçü ideoloji, 1992 ortalarında... bir yıl gibi kısa bir süreliğine iktidara geldi" 148, 149
-"366. Motorize Piyade Birliği... Aralık 1991'de Karabağ'dan çekilmeye başladı ve Şubat 1992'de geri çekilme tamamlandı. Ağır silahlar da dahil olmak üzere bütün silah gücünü geride bıraktı" 151
-"Şuşi'nin düşmesi hala bir tartışma konusudur. Azerbaycan'da birçok insan, Azerbaycan liderliğinin bu yenilmesi zor kenti "sattığını" düşünüyor... değişik askeri gruplar askeri hiyerarşiye itaat etmiyordu" 156
-"Muttalibov'un konumu, Moskova'daki Ağustos darbesinden beri sallantıdaydı... ilk saatlerde Muttalibov darbeyi destekleyen açıklamalarda bulunmuştu... Ağustos darbesi, Moskova ile Transkafkasya arasındaki jeopolitik dengeyi yeniden biçimlendirdi... Sovyetler Birliği'nin ölümüyle, Moskova artık Transkafkasya'da statükoyu korumaya gerek duymuyordu... Yeltsin... "demokratlar" olarak adlandırılan Ermeni liderliğiyle aynı politik akımdan geliyordu" 158, 159
-"Ermenilerin askeri zaferlerinin çoğu, Azerbaycan içindeki çatışmalarla aynı döneme denk düşer... Azerbaycan kimliğinin parçalanmış doğası... bölgesel aidiyetler üzerine kuruluydu, büyük imparatorluklarla birleşmiş ya da Bakü, Şirvan, Gence gibi büyük kentler çevresinde kurulmuş hanlıklara bölünmüş toprakların tarihinin gerçek bir yansımasıydı" 160
-"1993... Hüseyin'un Bakü'ye yürüyen askerleri... kimse onları durdurmaya kalkışmadı... isyan ordusu Bakü'nun 30 kilometre uzağındayken, Azerbaycan Komünist Partisi eski başkanı Haydar Aliyev, Nahçıvan'dan Bakü'ye geri döndü ve büyük bir ustalıkla iktidarı Elçibey'den devraldı" 163, 164
-"Aliyev... saldırı emri verdi... Saldırı, Azerbaycan ordusunun gençlerin ulusal orduya alınacağını ve yabancı askeri uzmanlar ve savaşçıları saflarına katacağını ilan etmesinden sonra mümkün olmuştu. Bu uzman ve savaşçılar oldukça değişik ve olağandışı taraflardan geldi: ABD'li eğitmenler, Türk ordusunun eski subayları, Afgan Mücahitler" 165
-"Amerika'nın Sovyetler sonrası dönemde Rusya'nın rolü üzerine görüşlerinin biçimlenmesinde büyük etkisi olan Goltz... Rusya'nın politikasının "Moskova'nın yörüngesinden ayrılmak isteyen devletleri" parçalamak olduğunu düşünüyordu" 171
-"Sovyetler Birliği dağılırken... Kafkasya'da hala askeri güçleri vardı... Bu üslerin çoğu yapayalnız bırakıldı... askerler... açlıkla yüz yüze bırakıldılar... Bu nedenle silahları sattılar, paralı askerlik yaptılar. Tüm bu olanların ardında bilinçli, yönlendirici bir "el" görmek yalnızca bir kuruntudur./... 1991... 1992... Rusya'nın Kafkasya konusunda belirgin bir politikası bile yoktu... Rus Ordusu, Baltık Donanması'na kadar silah ve cephane satıyordu ve bunlar daha sonra Kafkasya'daki savaş cephelerine gönderilecekti" 173, 174
-"Gürcistan... Stalin'in... doğduğu yerdi. Stalin, Sovyetler Birliği'nin biçimlenmesinde diğer bütün şahsiyetlerden daha etkili olmuştu. Gürcistan, Stalin ve bu geniş ülkeyi 1920'lerden 1950'lere kadar yöneten Lavrenti Beriya, Sergo Ordzhonikidze ve Abel Yenuzide gibi diğer birçok Sovyet liderinin Gürcü kökenli olmasının büyük yararını gördü... ayrıcalıklardan yararlandı... Stalin... Gürcü yazarlarca "bir devlet adamı ve askeri lider" olarak savunuldu.../.../ 1950'ler... Gürcistan... görece ekonomik özerklik, parelel bir "gri" ekonominin gelişmesine, devlet bürokrasisi, parti üyeleri ve hatta yerel KGB görevlileri arasında rüşvetin yaygınlaşmasına yol açtı... Nizharadze'ye göre "(...) altmışlarda, de-Stalinizasyon sonrasında, Komünizm, Gürcistan'da artık bir ölüydü... gri ekonomiye yönlendirdi."... bir karaborsa pazar oluştu... hayat tarzı... üstündü" 181-183
-"1977'de muhalifler şiddetle bastırıldı... Gamsakhurdia, Sovyet televizyonunda açıkça "hatalarını" itiraf etti: "Samimi olarak... işlediğim suçu kınıyorum..."... bunları anlatıyordu... hafif bir ceza aldı; komşu Dağıstan'da bir dağ köyüne sürgüne gönderildi... birçoğu onu asla affetmedi ve bir "korkak" olarak niteledi" 186, 187
-"1990.../... Chanturia açıklama yaptı:/ Zviad Gamsakhurdia ve onun başkanlığını yaptığı Helsinki Birliği (...) ulusal hareket içinde Truva atı rolü oynuyor... cumhuriyetteki bütün haber basınını kontrol ediyor" 195, 196
-"Gamsakhurdia'nın zor kişiliği, aşırı gergin politik atmosferi daha da gerdi... Kutsal Kase'nin gerçekte Gürcistan'da olduğunu bile ileri sürdü... otokrat bir yönetici gibi davrandı" 198
-"Gamsakhurdia... dillere destan tutarsızlığı..." 204
-"Gürcü-Abhaz çatışması... "kaçınılmaz" değildi... Abhazya'da "küçük ama muzaffer bir savaş" Ocak darbesiyle işbaşına gelen liderliğin konumunu güçlendirebilirdi. Abhazya en kolay hedef olarak seçilmiş görünüyor... Gürcistan liderliğinin sert açıklamaları... Tiflis'in kendi gücüne duyduğu aşırı güvenin bir yansımasıydı" 220
-"Savaş, Kafkasya Halk Federasyonu ve birkaç bin Kuzey Kafkasyalı gönüllüyü Abhazları desteklemeye sevk etti. Kafkasya Halk Federasyonu, Sohum'daki merkezini Gürcü işgalinin ardından Grozni'ye taşıdı ve oradan Kuzey Kafkasya kaynaklarını Abhazların mücadelesini desteklemek için harekete geçirdi" 222
-"Mayıs 1992'de Gürcistan, Sovyetler'in konvansiyonel silahlarının yeni bağımsız devletler arasında paylaşımına ilişkin Bağımsız Devletler Topluluğu Taşkent Antlaşması'na imza koydu. Bu antlaşmanın ardından Rus ordusu Gürcistan silahlı güçlerine Sovyet silahlarından payına düşeni teslim etmeye başladı" 235
-"Moskova, Abhazya çatışmasında oynadığı ikircikli rolle geçici bir başarı kazanmıştı. Gürcistan yenildi ve gururu incindi ve sonra da Rusya'dan yardım istedi. Siyasi olarak Şvardnadze sonunda Rusya'nın eski Sovyet cumhuriyetleri üzerinde yeniden egemenlik kurma aracı BDT'ye katılmaya razı oldu... Rusya... Gürcistan ordusunun... eğitimini de üstüne aldı" 238
-"2003 "Gül Devrimi", Gürcistan... umutlarını yeniden canlandırdı... Şaakaşvili... Şvardnadze ile işbirliğini sürdürmenin kariyerlerine zarar vereceğini anladıkları anda, 2001 sonlarında "Beyaz Kurt" rejimiyle bağlarını kopardılar... Şvardnadze... yolsuzluklarını gündeme taşıdı ve Gürcistan'ın bütün sorunlarının kaynağı olarak yarı-suç rejimini suçladılar; devrim... sorunlarını... çözeceği sözünü verdi" 242
-"2004 gibi erken bir tarihte Şaakaşvili... Gamsakhurdia'yı bağımsız Gürcistan'ın "ilk başkanı" olarak andı. Nisan 2007'de Gamsakhurdia'nın cesedinden kalanlar Grozni'den Gürcistan'a getirildi" 244
-"Kasım 1994 işgali... "İkinci Çeçenistan Savaşı"... Kafkasya'da yaşanan bu iki savaşla birlikte Rus politik sistemi, siyasi muhalefete ve basın özgürlüğüne yer olmayan yeni bir otoriter yapıya dönüştü... Sovyetler sonrasının açıkça en kanlı ve en uzun süren savaşı oldu" 247, 248
-"Vaynak, Çeçen ve İnguşların eski zamanlarda ortak adıdır. Ayrı Çeçen ve İnguş kimliklerinin oluşumu Rusların 19. yüzyılda Kuzey Kafkasya'yı işgaline dayanır. Vaynak azınlığı temsil eden bir yaşlılar grubu, Rusya yönetimini kabul etti ve daha sonra İnguş olarak tanınmaya başladılar. Vaynak çoğunluğu ise Rus yönetimini tanımadı ve Çeçen olarak bilindiler" 249-Dipnot 2
(Burada iki eksik var: 1. Nohçi-Ğalğay adları, ve, 2. Vaynahklar'ın üçüncü kolu olan Tuş-Batsoy, anlatımda yok. Ayrıca, bence, bir de yanlış var: Çeçen-İnguş ayırımının anlatılan şekilde oluştuğuna dair, benim bildiğim, hiçbir bilgi yok, tersine, Vaynahklar, çok daha öncesinden, üç kolu olan bir halk!)
-"Rus... ayrılıkçı bir çizgiye yönelmesi Sovyetler... nihai darbeyi indirdi. Rus liberal elitine göre Gorbaçov politikaları anarşi ve kaosa yol açıyordu... Birçok Rus, Orta Asya... sübvanse edilmesinden bıkmıştı... Rusya kendini kolonyal geçmişinden kurtarırsa, Rusya'da daha iyi sonuç verebileceği kanısındaydılar. Rusya içindeki bu güçlü akımlar, Rusya... Meclisi'nin Haziran 1990 gibi erken bir tarihte "bağımsızlık" lehinde bir bildirgeyi kabul etmesine yol açtı. Haziran 1991'de... Yeltsin'in seçilmesi, Rus "ayrılıkçı" akımlarını daha da güçlendirdi... Yeltsin SSCB'ye karşı Rusya'yı koyan iki devletli bir durum yarattı.../ Yeltsin, kendi politik amaçları uğruna Sovyetlerin merkezine karşı azınlıkların mücadelesini, Rus olmayan etnik grupları ve Birlik Cumhuriyetleri'ni kullandı. Mart 1991'de... RSFSC içindeki etnik yapıları "kullanabilecekleri kadar çok egemenlik almaya" teşvik eden bir açıklama yapmıştı" 250, 251
-"Kuzey Kafkasya'da yaşanan 19. yüzyılın çatışmaları ile 1990'lı yılların savaşları arasında büyük farklılıklar vardır. Çeçenler "Şamil'in seçkin ordusunu" kurmuş olsa da 19. yüzyılın "Kafkasya Savaşları"... birleştirici rol oynayan İslam bayrağı altında bir kabile ittifakının isyanıydı. (Benim notum: isyan doğru sözcük değil). Çeçenler... yalnız değillerdi.../... Dudayev'in önderliğindeki Çeçen isyanı (Benim notum: isyan doğru sözcük değil)... SSCB'nin yıkılmasının ardından başlayan milliyetçi hareketlenmenin bir parçasıydı. Çeçen ulusal hareketi... yalıtılmış olarak kaldı" 253
-"1996 başkanlık seçimleri... Çeçenler... Komünist Parti adayı Züganov'u destekleyebilirdi. Ancak direniş liderliği görüşmelere başlamaya karar verdi.../... Çeçen isyancılar (?) görüşme önerisini kabul ederek Yeltsin'in yeniden seçilmesini etkin biçimde desteklediler. Çeçen komutanı (Aslan Maşadov...) halkına yaptıkları nedeniyle, özellikle 1944'te bütün Çeçen ulusunun Orta Asya'ya sürgün edilmesi nedeniyle Komünistlere asla güvenemeyeceğini söyleyerek neden görüşmelere başlanması çağrısına olumlu yanıt verdiklerine açıklık getirdi" 256, 257
-"Yeltsin, Birlik Cumhuriyetleri'nin politik bağımsızlığını teşvik etti... bu... Rusya'nın eğer "normal" bir ulus olmak ve Batı dünyasıyla bütünleşmek istiyorsa, ağır Sovyet mirasından kurtulmak dışında bir seçeneğinin olmadığına dair gerçek bir kanıyı yansıtıyordu. Bununla birlikte Gorbaçov, Tataristan ve Çeçenistan gibi RSFSC içindeki özerk cumhuriyetlerin daha çok özerklik elde etmesini teşvik ederek Yeltsin'in başını ağrıtmayı denerken..." 258
-"Bir diğer örgütün adı İslami Yol'du ve eskiden içişleri bakanlığı güçlerinde subay olarak görev yapmış Beslan Gantemirov liderlik ediyordu. Bu örgüt paramiliter bir güçtü ve daha sonra kendisini "Ulusal Muhafızlar" olarak ilan edecek askeri birimlere dönüştü. Bu yeni siyasi örgütler, 25 Kasım 1990'da Çeçenistan'ın başkentinde toplanan Birinci Çeçen Ulusal Halk Kongresi'nde bir araya geldi. Kongreye bini aşkın delege katıldı... Dudayev, Türkiye ve Ürdün'deki Çeçen diyasporası da dahil olmak üzere yurtdışından kongreye davet edilen ve tartışmalara katılan misafirlerden biriydi... bir sonuç bildirgesi yayınlandı.../ İkinci Çeçen Ulusal Halk Kongresi, Temmuz 1991'de toplandı ve daha da radikalleştiği gözlemlendi. Kongre... kendini... yürütme komitesi olarak tanımladı ve amacını... "ayrılmak" olarak ilan etti. Kongrenin başkanı olarak da Dudayev seçildi" 259, 260
-"Hasbulatov, 14 Eylül'de Grozni'ye uçtu... Hasbulatov ile Dudayev arasında Çeçenistan'daki eski parti bürokrasisinden kurtulmak için uzlaşmaya varılmış gibiydi... Yeltsin liderliği... darbecilerin müttefiki... Zavgayev'den kurtulmak amacıyla Çeçen Ulusal Kongresi'ni destekledi... geçici bir Yüksek Sovyet oluşturuldu... Bir Rus analist Ruslan Hasbulatov'un... "Dudayev'i Çeçenistan'da kendi vekilliğine dayanak olması umuduyla iktidara getirmek için herkesten daha çok şey yaptı, ancak hesapları yanlıştı ve daha sonra 'Çeçen ulusuna ihanet eden bir hain' damgasını yedi."..." 262
-"Rusça motamot çevirisi "Kafkasya'yı yönet" demek olan Viladikavkaz, Kuzey Kafkasya'da 1784'te inşa edilen ilk Rus kalelerinden biridir" 266-Dipnot 42
-"İnguşların hareketlenmesine ivme kazandıran Rusya Yüksek Sovyeti'nin Nisan 1991'de kabul ettiği "Zulmedilen Halkların Rehabilitasyonu" yasasıydı... İnguşlar arasında umudun yeniden canlanmasına yol açtı. Hem Yeltsin hem Rutskoy... İnguşlara... söz vermişti" 268
-"Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti'nde İnguşlar azınlıktı ve Çeçen milliyetçiliği... zamanla İnguş azınlığı daha da marjinalleştirdiler... İnguş çıkarlarını göz ardı etti ve etnik ayrılıkçılığı körükledi... Haziran 1992... İnguşetya Cumhuriyeti'ni kurdu.../ 31 Ekim 1992'de silahlı İnguş gruplar, Oset-İnguş nüfusunun birlikte yaşadığı... Chermen köyüne saldırdıklarında çatışmalar başladı... 500'ü aşkın insan bu çatışmalarda hayatını kaybetti. Kuzey Osetya'nın İnguş yerleşimcileri, yaşadıkları topraklardan kovuldu... Güney Osetya'nın silahlı güçleri... oldukça vahşi davrandılar... Rus yetkililer... taraflı bir duruş sergiledi" 269, 270
-"1992 sonlarında Rus liderliği artık ahlaki sorunlar için zaman harcamıyordu... "böl ve yönet" politikaları üzerine kafa patlatıyor, hatta açık askeri müdahaleyi kullanabileceği araçlar arasında sayıyordu" 271
-"Kafkasya Halklar Konfederasyonu.../... kurucu konferansı, Ağustos 1989'da Sohum'da yapıldı... İkinci konferans, Ekim 1990'da Nalçik'te yapıldı... kendisini 1918 Dağ Cumhuriyeti'nin meşru halefi ilan etti... "devlet" kurma amacındaydı.../... iki kurum oluşturdu: İlki... başkanlığını daha sonraki süreçte Çeçen devriminde önemli rol oynayacak Çeçen militan Yusuf Soslanbekov'un üstlendiği "Kafkasya Parlamentosu"ydu. Diğeri ise... silahlı... "savunma komitesi" idi.../.../ Moskova... gücü ve yönelimindeki radikalleşme nedeniyle endişeye kapıldı. Şanibov... Eylül 1992'de tutuklandı... gösterilere Nalçik'te 30.000'den fazla katılım oldu... Çatışmalarda 40 kişi hayatını kaybetti... 28 Eylül'de Rus yetkililer Şanibov'un "kaçtığını" açıkladı. Şanibov, Nalçik'e geldi... durum sakinleşti./... Aralık 1994'de... gerileme sürecine girmişti... Çeçen direnişine katkı sağlayamadı... farklı açıklamalar vardır... Üçüncüsü, birçok Kuzey Kafkasya halkı Çeçenlerden korkuyordu ve bölgede Rus yönetiminin yerini Çeçenlerin alması fikrine sıcak bakmıyordu... 1994'de siyasi gerçeklik değişmişti... Konfederasyon'un kendisi bile kullanılmış bir güçtü. Çeçenistan'daki savaş, romantik Kafkasya birliği idealinin sona erdiğinin ilanıydı" 271-275
-"1992 ortalarında Grachev, Çeçen liderliğiyle görüşerek bir uzlaşmaya vardı; Çeçenistan'daki askeri ekipman ve silahlar yarı yarıya bölüşülecekti... Grachev, daha sonra Rus askeri mühimmatını Çeçen "düşmanına" sattığı yönünde ağır eleştirilere maruz kaldı. Belki de o koşullarda... askeri mühimmatı Çeçen topraklarında bırakmaktan başka çareleri yoktu" 277
-"Dudayev, dış politikada da hamleler yaptı ancak... bir yararı olmadı... Arap ve İslam ülkelerine sayısız ziyarette bulundu... yalnızca 1994 başlarında Ankara'da yarı-resmi bir temsilcilik açmayı başarabildi. (Benim notum: Ankara'da temsilcilik açılmadı, bu açıklama yanlış). Bu ziyaretler Çeçen dış politikasına pek bir şey kazandırmadı... Her dış gezisinden ve yabancı bir gazeteciyle her görüşmesinden sonra Dudayev, artan psikolojik dengesizliğini göz önüne seren tavırlar sergiledi.../ İç siyasi durum, bilinmeyen bir grubun Grozni'deki televizyon binasına saldırı düzenlediği Nisan 1992 gibi erken bir tarihte gerilimin işaretlerini vermeye başlamıştı bile. Siyasi durum, parlamentoya egemen olan ve devlet başkanının istifasını isteyen muhalefet ile devlet yönetimi arasında iyiden iyiye kutuplaştığı 1993 başlarında daha da kötüleşti. Nisan 1993'te Çeçen başkentine gelen ziyaretçiler ayrı ayrı yapılan iki gösteri görebilirdi... Her biri 5-10 bin insan topluyordu. Dudayev halihazırda en yakın işbirlikçilerini en şiddetli düşmanlarına dönüştürmüş durumdaydı... Nisan 1993'te parlamentoyu feshetti ve kabineyi görevden aldı, ardından da başkanlık sistemine geçildiğini açıkladı. Muhalefetin üstün olduğu parlamento... bunun bir darbe olduğunu açıkladı. 19 Nisan'da Çeçenistan Anayasa Mahkemesi... başkanlık statüsünün anayasaya aykırı olduğuna hükmetti./ Parlamento toplantılarına devam etti ve Dudayev'i yargılamak için süreç başlattı. Muhalefet, haziran başında bir referandum yapmayı planladı... referandumdan bir gün önce Dudayev'e bağlı silahlı gruplar muhalefetin ofislerine saldırdı... Çatışmalarda Çeçenistan başkanının yeğeni Şamil Dudayev... de dahil olmak üzere 50 civarında insan hayatını kaybetti. Çeçen devriminin kahramanı ile yoldaşları arasında artık... kan davası ve intikam da işin içine girmişti... bu "mini iç savaşın" ardından Dudayev... üç bölge üzerinde denetimi yitirdi... Nadterechny, Gudermes ve Urus-Martan bölgeleri Dudayev'e karşı olduklarını açıkladılar ve değişik muhalif silahlı gruplar tarafından kontrol ediliyorlardı. Gerçekten de 1993 ortalarında Dudayev'in Grozni dışında herhangi bir yerde otoritesi yoktu" 277-279
-"1994 baharında Yeltsin... Dudayev'le görüşmeye hazır görünüyordu... Bir diğer arabulucu Kalmikya Devlet Başkanı Kirsan İlyumzhinov'du: "28 Nisan 1994'te Dudayev'le bağlantı kurmamı isteyen Yeltsin'le buluştum. Yeltsin kan dökülmemesini istiyordu (...) Ancak nihayetinde her şey çöpe gitti. Anladım ki, Yeltsin'in çevresi askeri çözüme çoktan karar vermişti bile." 27 Mayıs 1994'te Dudayev'in konvoyuna düzenlenen bombalı araç saldırısı da iki lider arasında doğrudan görüşme girişimlerini kesintiye uğrattı... İçişleri Bakanı Magomed Eldiyev, onun yardımcısı ve şoförü hayatını kaybetti. Çeçen yetkililer saldırıdan Rus gizli servisini sorumlu tuttu... bir Rus televizyon kanalıyla söyleşisinde Dudayev, Yeltsin'e kişisel saldırılarda bulundu... "ayyaş" diyerek aşağıladı" 283, 284
-"1993'te... Jirinovski... oyların %22,9'unu aldı... bir uyarıydı. Batılı analizciler "halkın yatıştırılamayan öfkesi, kamu düzeninin bozulması ve son olarak da diktatörlük" konusunda kaygılarını gizlemediler. Rusya yönetimi, 1996 seçimleri öncesinde Yeltsin'in imajını güçlendirmek için bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. (Benim notum: O şey Çeçenistan'a silahlı saldırı mı oldu?) 1994 yazında önemli devlet kademelerindeki görevlilerin değişimiyle, sertlik yanlıları, Yeltsin'in çevresinde karar verme mekanizmalarına hakim oldular./ Bu dönemde bölgede de jeopolitik değişimler yaşandı. Çeçenistan'daki kriz Rusya'nın konumuna zarar verecek gibi göründü. Batı petrol endüstrilerinin Hazar hidrokarbon yataklarına artan ilgisi, Kafkasya bölgesine jeopolitik önem kazandırdı. Eylül 1994'te... Azerbaycan... "yüzyılın anlaşması" imzalandı... Rusya... karşı çıktı... Batı ile Rusya arasında Hazar bölgesi için yaşanan rekabetin, Rus liderliğinin Çeçenistan sorununda hızla çözüme ulaşma kararında etkili olmuş olabileceği kanısı uyandırmaktadır./ Moskova... Çeçen muhalefetini silahlandırarak ve destekleyerek Dudayev yönetimini yıkmayı denedi... O günlerde Çeçenistan'ın 14 bölgesinden 7'si muhalefetin kontrolü altındaydı.../ Dudayev'e muhalif Çeçenlerin bir araya gelerek 1993'te kurdukları "Geçici Çeçenistan Konseyi" etkili ama çok heterojen bir gruptu.../ Muhalefet... Moskova'dan bekledikleri destek konusunda da derin bir ikilem içindeydiler... topyekun bir Rus askeri müdahalesine karşı çıktılar.../.../ Muhalefet kalın çizgilerle birbirinden ayrılmıştı ve özerk bir politik güce ilişkin hiçbir projeleri yoktu.../... Dudayev de Hasbulatov... hain olarak tanımlayarak "Çeçen yurttaşlığından" çıkardı.../ Hükümet birlikleri Labazanov'un komuta ettiği silahlı gruplara saldırdı... Argun'dan çekilmek zorunda bıraktı... Labazanov... Hasbulatov'un bulunduğu Tolstoy Yurt'a sığındı. Ancak Dudayev yanlısı güçler köye de saldırdı... birçok Çeçen doğal olarak Geçiçi Konsey'i cumhuriyetteki eski Sovyet bürokrasisinin çıkarlarını temsil eden Moskova'nın bir aparatı olarak değerlendirdi. Dışarıdan (yani Moskova'dan) Dudayev'e yapılan baskı Çeçenlerin saflaşmasını, dolayısıyla Dudayev hükümetine desteğin artmasına yol açtı... Çeçen askeri kaynakları Rus askerlerinin... 24 nükleer savaş başlığı bıraktığı söylentisini yaydı./ Moskova... doğrudan askeri müdahalede bulunmayı seçti. Aslında 1994'te Rus liderliği... yalnızca bölgede hakimiyetini yeniden tesis etmenin peşindeydi... 26 Kasım 1994'te "muhalefet" birlikleri Grozni'ye girdi... yenilerek geri çekildiler... yenilgi Yeltsin yönetimi için çok ağırdı... sonucu topyekun işgaldi./... 6 Aralık'ta General Grachev ve Dudayev, İnguşetya'da buluştu... Rus tutsaklar serbest bırakılsa da, diğer sorunların çözümünde herhangi bir ilerleme kaydedilemedi" 285-290
-"Rus ordusu askeri müdahale konusunda gönülsüzdü. Çünkü onlara emri veren politikacıların hiçbir sorumluluk üstlenmediğinin farkındaydılar" 292
-"Savaşa karşı çıkan... eski başbakan ve en büyük parlamento grubu Rusya'nın Seçimi'nin lideri Yegor Gaydar... Çeçenistan'ın işgalini "bir suç" olarak tanımladı" 293
-"Askeri hatalar o kadar büyük... sonuçlar öyle yıkıcıydı ki... egzotik açıklamalar bulma arayışına düştüler... Lebed'e göre yasadışı silah ticareti Çeçenistan savaşının nedeniydi...:/ Burlakov... 1600 tank çaldı ve bunları Riga'da sattı... Savcı bunu araştırıyordu. Merhum gazeteci Kholodov gerçeğe yaklaşmıştı. (...) Bu nedenle, askeri çatışma gerekiyordu. Rusça'da bir söz vardır -savaş her şeyi siler" 296
-"23 Şubat'ta Grozni kuşatma altına alındı... 400.000 insanın yaşadığı kent, II. Dünya Savaşı sonrasındakine benzer enkaz yığınlarına dönmüştü" 297
-"Aralık 1995... Komünist Parti oyların %22'sini alırken... 1996 başkanlık seçimlerinde aday olacak Yeltsin'in oy oranı... düşüktü... Çeçenistan'da süren savaş... Komünist Parti'nin olası zaferinde rol oynayacak en önemli faktördü. Bu bağlamda Yeltsin yeni bir "barış planı" başlatmaya girişti.../ 31 Mart 1996'da... üç aşamalı bir barış planının varlığından söz etti" 304
-"Yandarbiev'in... sert söylemi, onu Mayıs 1996'da Çeçenistan'daki AGİT gücünün lideri İsveçli diplomat Tim Guldimann aracılığıyla Kremlin'in yaptığı daveti kabul etmekten alıkoymadı... 27 Mayıs'ta, Yeltsin ateşkes görüşmeleri için Yandarbiev'i sarayında kabul etti. O gün Çernomirdin ile Yandarbiev arasında, Rusların Çeçenistan'a atadığı başkan Zavgayev'in huzurunda bir anlaşma imzalandı... Yeltsin Eylül 1996'ya kadar... Rus birliklerinin Çeçenistan'dan çekilmesini emretti. Bu onun en büyük seçim vaadiydi" 305
-"Rus birliklerinin... çekilmesi 1996'nın sonunda tamamlandı... Hemen sonrasında Çeçenistan unutulmaya çalışıldı. Hiç kimse hayatını kaybeden binlerce insan ve savaşın yol açtığı yıkım konusunda bir tek söz etmedi. Lebed artık işlevini yitirmişti... kovuldu... generaller de vakit kaybetmeden intikam planları yapmaya giriştiler.../... Dudayev'in ayaktakımı ordusu..." 308
-"1994... Siyasi gündem, Yeltsin yönetiminin zaten bozulan imajını daha da bozacaktı. Bir Çeçen araştırmacı, Çeçenistan'daki savaşın Sovyet mülklerinin Rusya'daki bir avuç oligark arasında dağıtıldığı döneme rast geldiğinin altını çizer. Bu değerlendirme ... 1993-1996'da... kısa bir sürede... ekonominin özelleştirilmesi sırasındaki suiistimali yansıtıyor" 310
-"Çeçenistan bir askeri demokrasi toplumuydu... Çeçenistan'da feodal bir sistem asla söz konusu olmamıştır... diğer askeri demokrasilerden farklı olarak Çeçenlerin bir başkomutanlık kurumu vardı. Barış zamanında o komutanın hiçbir suretle bir gücü, yetkisi yoktu... ulus yüzlerce rakip aşirete bölünebilirdi./ Bunun bir sonucu olarak Çeçenler, katı bir hiyerarşik askeri komuta sistemine gerek duymadan savaşı sürdürebildiler... Maşadov... planlamayı yaptı... ancak Çeçen gençlerini... savaş alanına gitmeleri için asla zorlamadı... Bu "askeri demokrasi"... başarılı olduğunu etkileyici biçimde kanıtlamış olsa da Çeçenlerin 1996-1999 arasındaki ateşkes döneminde kurumlarını inşa etmelerini de engellemiştir. Merkezi bir askeri komuta kademesi olmadan... Maşadov... devlet kurumlarını inşa edemedi... devlet inşası... deneyimleri yoktu" 314, 315
-"Rusya Federasyonu'nun yıkılacağı korkusu, Çeçenistan'da savaşın patlak vermesinde ciddi rol oynadı. Birçok analist, Rus liderliğinin "küçük bir muzaffer savaş" yapma isteğini öne çıkarsa da yıkılma korkusu... göz ardı edildi... Rusya... daha da zayıflama tehlikesi 1994'de geniş ölçüde azalmıştı... yıkılma korkusu... doğrudan bir nedeni değildi ancak Rus karar mercilerinin zihinlerinin gerisinde bu korku yatıyordu./... Rusya'nın parçalanacağı tehlikesi başka politik amaçlar için kullanıldı. "... Çeçen ayrılıkçılığı, ülke için Yeltsin ve Putin'in resmettiği kadar tehlike arz etmiyordu." 1994'te Çeçenistan savaşı, seçimler öncesinde Kremlin'in liderinin elini güçlendirmek ve Hazar Denizi kaynaklarını ele geçirme yarışında Rusya'nın jeopolitik konumunu pekiştirmek için başlatılmıştı (aynı şey 1999 savaşı için de söylenebilir)... Rusya'nın 1994'teki stratejisinin (yine aynısı 1999 için de söylenebilir) Kuzey Kafkasya'daki sorunlara çözüm bulmaktan çok Moskova'daki politik sorunlara (Yeltsin'in 1996'da yeniden seçilmesi ve 1999'da iktidarın Yeltsin'den Putin'e geçişi) bir çözüm bulma girişi olduğu açıktır. Çeçen savaşının politik hedefleri Kafkasya'da değil, Moskova'da aranmalıdır./... algılanan tehlike ile... araçlar arasındaki orantısızlık... kent merkezlerinin harabeye çevrilmesi... sivillerin katledilmesi... çatışmanın bir devletin iç sorunlarını çözmek için başvurduğu polis operasyonundan çok 19. yüzyılda Kuzey Kafkasya'da Rusların yaptığı... gibi geçmişin sömürgeci savaşlarına benzediğini göstermektedir" 315-317
-"... düşünce-provoke edici çalışmalardan biri, Yeltsin'in kabinesinde milliyetler bakanı olarak hizmet etmiş bir antropolog olan Valery Tishkov'un çalışmasıdır... kimi "Batılı" yazarları Çeçen... taraf tutmakla eleştirmektedir.../... Bir varlık olarak "Çeçen halkı" gibi terimlerin kullanılmasına da karşı çıkar... sürekli vurgulanan, Ruslar ile Çeçenler arasında büyük farklılıkların gerçek olmadığında ısrar eder... Sovyetlerin son dönemlerinde, modern kent kültürünü benimsediğini ve Rus halkının geri kalanıyla benzerliklerinin altını çizmek için de Çeçenlerin büyük bölümünün ateist olduğunu söyler.../... ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı fikrine eleştirel yaklaşır... olumsuz, saldırgan ve yıkıcı bir söylemdir" 318, 319
-"Günümüzde uluslararası sistem, ulusların kendi kaderini tayin hakkıyla çatışan ya da çoğu durumda güçlü devletlerin toprak bütünlüğü ilkesi nedeniyle, statükoyu koruyan muhafazakar bir güçtür... Sovyet yetkilileri, Birlik'ten yasal bir ayrılma hakkı tanıyarak parçalanma sürecini yavaşlatmayı denediler: 3 Nisan 1990'da onaylanan ayrılma hakkı yasası... Ayrılma kararı için cumhuriyet çapında yapılacak referandumda oyların üçte ikisinin alınmasını zorunlu kılıyor... Baltık cumhuriyetleri bu yasaya hemen karşı çıktılar" 329
-"Teorik olarak Moskova'nın... Çeçenistan'ın bağımsızlığını kabul etmesinin imkansız olduğunu söylemenin bir anlamı yoktur. Dudayev'in politikalarına karşı... Çeçen politik güçlerinin güç kazanma olasılığı da göz ardı edilemez. Ancak Moskova ne Çeçenistan'a zaman tanıdı ne de seçme hakkı. Moskova, Çeçenistan'a kendi hakimiyetini dayatmak istedi" 336
-"Silahlı Çeçen gruplar, cumhuriyetin Çeçen olmayan yerleşimcilerini sık sık taciz ettiler... etnik İnguş yerleşimcilerin büyük çoğunluğu da dahil olmak üzere "Rusça konuşan" 200 bini aşkın insanın Çeçenistan'dan göç etmesine yol açtılar" 352
-"Kenneth Waltz'a göre bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olan devletler savaş başlatmaya eğilimlidir: "Savaşlar... devletin içerde birliğini pekiştirir."... iç sorunlar yaşayan devletler, birliği dış askeri maceralarla sağlamaya eğilimlidirler ve bu süreçte ulusal kimliği biçimlendirdiği gibi ulusal sınırları da çizer" 352, 353
-"1990'larda Batı Kafkasya'daki çatışmalardan uzak durmak istiyordu... Kafkasya'da istikrarın sağlanması işini Rusya'ya bırakmıştı" 373
-"4 Ekim 2001'de Çeçen savaşçılar ve Gürcü gerillalardan oluşan bir güç Kodori boğazını geçerek Abhazya'nın başkenti Sohum'a ilerlemeye çalıştı. Tarihin garip bir cilvesi olsa gerek ki saldırıya Çeçen savaşçı Ruslan Gelayev komuta ediyordu. Gelayev, 1992-1993 Abhazya savaşında bir dönüm noktası olan 1992 Gagra savaşında Abhazya için savaşan Çeçen Müfrezesi'nde çarpışmıştı -Kafkasya savaşlarında değişik ittifakların başka bir örneğidir bu. Gelayev, ikinci Çeçen savaşında Rus birliklerine direndikten sonra yaklaşık 7.000 etnik Çeçen'in evi haline gelen kuzey Gürcistan'ın Pankisi vadisine göç etmişti. Güçlerini orada yeniden örgütlediği söylendi. Gelayev'in komuta ettiği birkaç yüz Çeçen savaşçının Tiftis'in emir ve desteğiyle savaşa katıldığı kesindir. Aksi takdirde, Pankisi vadisinden Gürcistan topraklarını geçerek Abhazya'ya gidemezlerdi... amaçların ne olduğu hala muğlak olmasına rağmen... Gelayev'in güçleri de geri çekilmek zorunda kaldı" 377
-"1991 Çeçenistan devrimi sırasında devrimin gerçek amaçları noktasında bir belirsizlik vardı. Çeçenistan bağımsızlığı... Kafkasya federasyonu... mıydı? Bu belirsizlik Cahar Dudayev'de onun çelişkili açıklama ve beyanlarında somutlaşır. İki ideoloji gündeme geldiğinde Çeçenlerin seçimi açıkça kendi kaderini tayini hedefleyen seküler ulusalcı çizgide olmuştu. 12 Mart 1992'de kabul edilen ilk Çeçenistan Anayasası... dine sınırlı bir yer ayırır ve "Dinsel birlikler devletten ayrıdır" der. Çeçen milliyetçiliği idealist Kafkasya'yı birleştirme çizgisiyle bağlantılı olsa da bu taliydi. Kafkasya'yı birleştirme hedefi Dudayev ve diğer Çeçen liderlerce nüfuzlarını bütün Kuzey Kafkasya'da güçlendirme aracı olarak görüldü. Örneklersek, Çeçen ulusal hareketi 1991 yılında İnguşların duyarlılıklarını tümüyle göz ardı etmiş (Benim notum: acaba?) ve onları Çeçen Ulusal Halk Kongresi'ne davet etmemişti... 1990 başlarında söz konusu olan Çeçen milliyetçiliğinin esinlediği hayallerdi, Kafkas birliğinin korunması ve genişletilmesi değildi" 379, 380
(Acaba?)
-"Savaş Çeçen politik mücadelesini de değişime uğrattı: Kafkas dayanışması hayali suya düştükten sonra ulusal kendi kaderini tayin talebinden vaz geçtiler... Rus ordusunun çekilmesi modern Çeçen tarihinde görülmemiş bir zaferdi.../ Ancak Çeçenlerin Ruslara karşı uzun bir direniş geleneği olsa da modern tarihte devletleşme konusunda hiçbir deneyimleri yoktu. Çeçen toplumu esas olarak kabilelerin bir birliğinden ibaretti. Bu durum... Khozh med Nukhaev'in "temel bir sorun olarak merkezi bir devlet modeli yerine klan politikalarını benimsemeleri Çeçenlerin acizliğidir" saptamasını yapmaya sevk eder. Ancak, Nukhaev... modern devletin reddini savunur. Bu bölünmeler... Maşadov hükümetinin Çeçenistan'ı iki savaş arası... istikrarlı kılamamasının ana nedenleridir./... Maşadov... farklı bir yol izledi... 1997 Ağustosunda... Tiflis'i ziyaret etmesidir. Bu ziyarette... Çeçenlerin Abhazya savaşına katılmasını... "kara bir leke" olarak tanımlamıştır.../ Başlangıçta, İslam Sovyetlerin son döneminde patlak veren çeçen politik hareketinde hiçbir önemli rol oynamamıştı... seküler bir ulusal hareketti. Elbette ki, bu İslama kamuoyu ilgisinin olmadığı anlamına gelmiyordu... İslam Çeçen ulusal kimliğinin bir parçasıydı... temas kurmak zorunda kalacağı Ortadoğunun cihatçı İslamından farklıydı. Politik İslamın ilk unsurları 1995'ten itibaren (Benim notum: 1996 olmasın? Bu konuda, asıl belirleyici nokta, Dudayev'in ölümü değil mi?) esas olarak Arap ülkelerinden gönüllü savaşçıların gelmesiyle görülmeye başlandı ve bu... radikalleşme sürecine denk geldi. Cihatçıların en ünlüsü Ameer Hattab olarak bilinen Suudi Arabistan doğumlu bir militandı.../... gerçek adının Samir Saleh Abdullah al-Suwailem olduğu söylenir. Ünlü bir "Afgan Arabı'dır... 1969'da... Arar'da doğar... 1998'de Afganistan'a gider... 1995 yılında... Çeçenistan'a bir keşif ziyareti yapmaya karar verir ve 12 gönüllüsüyle... Dağıstan dağlarını geçerek (Benim notum: Dağıstan'da yerleşip orada üs edindikten sonra, değil mi?) Çeçenistan'a ulaşır. Görünüşte bu "Afgan gazisi" Çeçenler üzerinde büyük bir etki bırakır. Orada yabancı gönüllülerin komutanı olur ve Şamil Basayev'le oldukça yakın olurlar. Hattab Çeçen tarihinde derin izler bırakacaktır... ikinci Çeçenistan savaşının çıkmasında büyük rol oynayacaktır./... Çeçen seçmenlerin Aslan Maşadov'u seçmesi Çeçen halkının istikrar tercihini, devrimci ruhun sonunu ve Sovyet döneminden niras kalan idari yapılara dayalı bir devlet inşa etme projesini yansıtır. Maşadov liderliğinin işlevsel devlet kurumları yaratmada ve temel hizmetleri karşılamadaki başarısızlığı kitleleri Çeçen ulusal bağımsızlığı konusunda hüsrana uğrattı. Maşadov en başarısız olduğu nokta Çeçenistan'ı sürekli bir savaş devleti halinde tutan eski alan komutanlarını silahlandıramamasıdır. Militanlar halk desteğini yitirse de Çeçenistan başarısız devletlerin en kötü örneklerinden biri oldu. Eski savaşçılar militan Selefi cihatçılığı gibi daha radikal fikirlere kaydılar. Bu küçük ama güçlü grup öyle etkili oldu ki 1999 başlarında Maşadov şeriat hukukunu kabul etmek zorunda kaldı. Çeçen savaşçıların... sınır boyunda süren saldırıları Kremlin'in Çeçenistan'a yönelik 1999'da ikinci bir operasyonu başlatmasının yeterli gerekçesini sunacaktı./ 1991 Çeçen devrimi... devlet kurumlarını... yıkmıştı. 1994-96 savaşı sosyal dokuyu ve Çeçen toplumunun saygı gösterdiği son kurum olan kabile yaşlıları meclisini de yıktı... Rus işgalcilerle masaya oturan yaşlılar meşruluklarını ve saygınlıklarını yitirmişlerdi... yüzyıllardır süre gelen geleneksel Çeçen kabilelerinin yasaları, adat artık paramparça olmuştu. Bu durum Çeçen toplumunu... geleneksel arabulucu, yargıç ve ahlaki zeminden yoksun bıraktı. Bunun sonucunda kaçınılmaz olarak şiddet ve anarşi arttı. Örneğin, bütün Kafkasya'da bir ziyaretçi korunacağını sanırken Çeçen haydutlar yabancıları... rehin aldı. Bu karlı bir sektördü.../ Direniş döneminde silaha sarılan gençler... yönetimin üst düzey koltuklarına yerleştiler. Bunun bir sonucu olarak Dudayev rejimini ayakta tutan ve Rus saldırısına direnmeyi sağlayan idari hizmetler eski savaşçıların yönetiminde sona erdi./ Maşadov, klasik yunan trajedilerindeki karakterlere benziyordu. Çeçen devletini kurmayı denedi ama başaramadı... silahsızlandırmadaki başarısızlığı... normalleşememesinin başlıca nedenidir... Çeçen lider bir röportajda... ülkesinde düzeni sağlama çabalarını yoğunlaştıramamasının tek nedeninin Ruslar ve amaçlarından duyduğu kaygı olduğunu belirtir... bir iç savaşa yol açmasından korkuyordu. Ancak... Aushev gibileri, Maşadov'u "kararsızlığı" nedeniyle eleştirdiler./... 1997-99 sürecinde Çeçenistan devlet başkanı dört suikast girişinin hedefi olmuştu... Şevardnadze'ye yönelik suikast girişimi... Raduyev hakkında cezai soruşturma başlatıldı... O dönemin Başbakan yardımcısı Şamil Basayev "Cumhuriyetçi Çeçen Direniş Hareketi Kongresi"nin (Benim notum: tam olarak İslami bir kongre değil miydi?) toplanmasına ön ayak oldu ve 21 Şubat 1998'de Raduyev'in kaderine karar verilmesi amacıyla yaklaşık 10 bin savaşçıyı Grozni futbol sahasında bir araya getirdi... kalabalık Raduyev'i yargılamak yerine... bir kahraman gibi karşıladı... Çeçenistan hükümeti... eski alan komutanlarından oluşuyordu... Arsanov... Basayev... Udugov ve benzerleri. Bu şahsiyetler hükümet makamlarını işgal ederken her fırsatta da Çeçenistan Devlet Başkanı'na komplo kurmaktan geri durmadılar./... Çeçenistan'da boru hatlarından petrolün yasadışı çalınması ve 20 yy'da dünyanın başka bir yerinde görülmesi mümkün olmayan bir ölçekte rehin alma endüstrisinin gelişimiydi./ Çeçenistan'ın meşru devlet kurumlarını kuramamasının son nedeni, her türlü radikal güç için, Vedeno bölgesinde büyük bir eğitim kampına sahip Hattab'ın cihadistlerinden... mafyavari... Nadir Khachilev'e kadar, bir sığınak haline gelmesiydi. NewYork'taki İkiz Kuleler'e... saldıran uçakları kaçırmakla suçlanan 19 kişiden 6'sı bilgilere göre Çeçenistan'da savaşmak amacıyla evleri terk etmiş Suudi Arabistan vatandaşlarıydı. Bu radikal güçler yerel savaş ağalarıyla ittifaklar yaptılar ve ideolojileri, para ve bağlantıları çekirdek Çeçen savaşçıları daha da radikalleştirdi. Ayrıca, Çeçen savaşçılar başka çatışma bölgeleri de buldular, ya Afganistan... ideolojik... ya da... Gelayev'in... Sohum... 2001... saldırı... paralı asker olarak... Arutyunov'un sözleriyle radikal İslam yeni kuşağın geniş kesimleri için... "gerçekten mevcut bağımsızlık"tan hiçbir beklentisi yoktu. Yalnızca doğa üstü kurumlara ihtiyaçları vardı ve İslamiyetin radikal bir mezhebi olan Vahhabizm tam da bu ihtiyacı karşılayabilirdi. Diğer bir ifadeyle Selefi cihadizm Çeçenistan'da Çeçenistan devletleşmesinin başarısızlığından ve sorunlardan kaçmanın bir yoluydu./.../ Geleneksel Sufiliği ve yeni Wahhabi İslamı destekleyen Şamil Basayev gibi alan komutanlığına düşmanlığı Çeçenistan eski müftüsü Ahmet Kadirov'un Rus otoritelerle işbirliğine sevk etti. Kadirov Çeçenistan'ın ikinci büyük kenti Gudermes'e hakim oldu ve 1999'da Rus askerlerine karşı direnmediler./ Rus yetkililerinin 1999 yılında Çeçenistan'da son askeri müdahaleyi başlatmaları için iki bahaneleri vardı. İlki, Basayev ve Hattab'ın komutasındaki çeçen militanların orta Dağıstanı işgal etmeleri... Çeçen güçler Rus ayısını neden kışkırttılar?/ Çeçenistan'da İslamın yalnızca yüzeysel bir varlığı söz konusuydu. İslam Çeçenistan'a görece geç bir tarihte 16. yüzyıl civarında girmiş ve başlangıçta pek bir etkinliği olmamıştı. Çeçenler, 18. ve 19. yüzyıllarda Ruslara karşı mücadeleye önderlik eden İslamın Sufi kardeşlik formunu benimsemişti. Gerçekte, İslam Kuzey Kafkasya'da, Rus İmparatorluğuna karşı savaşan ve Kuzey Kafkasya'nın değişik etnik gruplarını ve aşiretlerini bir bayrak altında birleştiren bir ideoloji olarak hizmet ettiği sürece yayıldı. Çeçenlerle yakın akraba olan İnguşların 19. yüzyılda yalnızca yarısı Müslümandı, diğer yarısı ise Hıristiyan ya da animistti. Aynısı Çeçenler ve Abhazlar için de geçerlidir... Tek istisna Dağıstan'dır... Bu "dağlar ülkesi" İslamla doğrudan Arap işgalleri sonucunda temas kurmuştu. 9. yüzyıla kadar İslam Dağıstan'da yayıldı, tarihi kent Derbend İslami eğitimin bir merkezi haline gelmişti. Bu nedenle, Çeçenistan'daki İslami emirlik hareketi yüzünü Dağıstan'a dönmek zorundaydı./ Dağıstan'ın çeçen savaşçılar ve müttefikleri cihadistler tarafından işgali ideolojik tercihlerin (Çeçen milliyetçiliğinin yerini İslamcı radikalizmin alması) bir birleşimi ve Çeçen devletleşmesinin başarısızlığından doğan bir ileri sıçramaydı. Eğer Çeçen savaşçılar Dağıstan'ı "özgürleştirme" görevini üstlenmemiş olsalardı bizzat Çeçenistan'da geniş ölçekli bir iç savaş patlak vermeden uzun süre ayakta kalamazlardı"381-387, 387-Dipnot 47, 388, 389
-"Ocak ayında Ruslan Gelayev ve yaklaşık 1000 savaşçısı Grozni'deki mevzilerini terk ettiler... basayev... sağ bacağını (Benim notum: bacağını değil, ayağını)  kaybetti" 390
-"Belki de birinci ve ikinci Çeçenistan savaşları arasındaki en büyük fark hem Rusya hem de Çeçenistan'daki kamuoyunun fikirlerinin değişimiydi.../... İkinci savaş başladığında Rus elektronik ve basılı medyası Kremlin'in denetimi altına alındı... rehine alma... nedeniyle yabancı gazeteciler Çeçenistan'dan uzak durdu... insanlar yalnızca Kremlin'in onayından geçmiş bilgi ve haberlere ulaşabilirdi./ Çeçen arasında Rus yanlısı bir milis gücü oluşturmak için Yeltsin... hapishanede olan... Gantemirov'u affetti... bir milis gücü oluşturdu... ancak Rus tarafı onlara pek güvenmedi... Rus yetkililer denetleyemeyecekleri Gantemirov'u uzaklaştırdılar ve 2001Temmuzunda yerel yönetimin başına Ahmet Kadirov'u atadılar. Kadirov 1995-99 yılları arasında Çeçenistan müftüsü olarak görev yapmıştı... direnişe katılmıştı. Geleneksel Sufiliğin bir taraftarı olarak Kadirov, Maşadov'la ve Çeçen geleneklerine aykırı olarak giderek daha çok Selefi İslamı benimseyen daha radikal komutanlarla bağlarını koparttı" 391
-"İki Grozni çarpışması kent savaşlarının askeri incelenmesinde bir klasik haline geldi. Grozni II. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en önemli kent savaşıydı" 393
-"Ancak birinci ve ikinci Çeçenistan savaşları arasında gerçekten değişen tek şey Çeçen savaşçıların eskiden sahip olduğu desteğin azalmasıydı. Hatta belki daha da önemlisi, Çeçen direnişinin savaşacağı bir politik projesi yoktu. Muğlak... cihadist çağrılar radikal gençliğin yalnızca küçük bir kesimini harekete geçirebildi. Halkın çoğunluğu ise uzak durdu ve hatta Basayev gibileri yeni felaketlerin yaşanmasının sorumlusu olarak suçladılar. Maşadov... görüşmelere hazır olduğunu sayısız kez yineledi... Çeçen balığı suyun dışında kalmıştı" 394
-"... bölgeye Washington'un ilgisi arttı... medyanın... "Yeni Büyük Oyun" olarak tanımladığı uluslararası rekabete yol açtı" 398
-"Bu yeni stratejik rekabette Batı, Kafkasya'yı küresel jeopolitik öneme sahip bir bölge gibi gördü. Özellikle ABD... Kafkasya'ya daha büyük bir rol biçmişti. Güney Kafkasya yeni boru hatlarının Hazar'a ulaşabileceği bir bölgeydi" 399
-"Sayısız ABD yetkilisi Hazar'ın Amerika'nın "ulusal güvenliğinin" bir parçası olduğunu ve enerji kaynaklarının çeşitlenmesinin Batı'nın istikrarsız Ortadoğu'ya bağımlılığını azaltacağını açıkladı" 401
-"Bugün, enerji uzmanlarının büyük bölümü Hazar bölgesinin Basra Körfezi'yle yarışamayacağı noktasında hem fikirler. Ancak önemli bir oyuncu olarak sahneye çıktı" 403
-"... ilk soru bu petrol ve doğal gazın sevk edileceği rotaları kimin denetleyeceği idi. En basit, en hızlı ve en ucuz rota... Bakü'den... Novorossiysk... Bu rota Rusya'nın en iyi seçimiydi ve "kuzey hattı" olarak adlandırıldı. Önerilen ikinci bir rota... Hazar yataklarını Basra Körfezi'ne bağlamaktı... İran'dan geçecekti... maliyetinin düşüklüğü... Bu rota "güney hattı" olarak adlandırıldı. Üçüncü bir öneri... Bakü... Karadeniz... Ceyhan... Bu rota da "batı hattı" olarak adlandırıldı" 403, 404
-"Güç-iktidar oyununun sonraki aşaması çok daha sert geçecekti... 1994 sözleşmesinin ardından Washington tümüyle Hazar oyununa dahil olmuştu. 1994'e kadar ABD... Kafkasya'nın "küçük savaşlarını" idare etmekle Moskova'nın yükümlü olduğunu düşünmüştü... 1992'de ABD Kongresi yeni bağımsız olmuş cumhuriyetlere yardım etmek amacıyla Özgürlüğü Destekleme Yasası'nı kabul etmişti" 405
-"Azerbaycan Uluslararası İşletim Şirketi... (AIOC)... ikna oldu. 2 Ekim 1995'te "... Washington'la örtülü yeni ittifakıyla güç kazanan Aliyev bir hafta sonra yeni rotayı onayladı." Çok daha işlevsel olmasına gerek duyulan mevcut Bakü-Batum boru hattı günlük 115 bin varil kapasiteye sahipti.../... 1998... boru hattı rotası üzerinde tercihlerini açıklamak üzere Ankara'da toplandılar: Gürcistan üzerinden geçerek Bakü'den Ceyhan'a ulaşan boru hattı rotası... 2005'te tamamlandı.../... AB'nin Nabucco... desteklemesi... Rusya 2007 yılında Nabucco'ya rakip "Güney akım".../ 2008... Rusya... Nabucco projesinin bir adım önüne geçti" 407-409
-"Bakü petrol politikasıyla her şeyi değiştirmeyi hedefliyordu. Aliyev, Azerbaycan yanlısı politikalar izlemeleri için petrol anlaşmalarını Amerika, İngiltere, Fransa, Türkiye ve İran şirketleri arasında pay etmişti. Azerbaycan petro-dolarları Beyaz Saray'da amacına ulaşmak için... üst düzey lobicilere harcadı./... bazı başarılar elde etti... Ancak... bir sınırı vardı" 410
-"Ermeni kamuoyuna göre Karabağ sorunu Stalin'in ürünü tarihsel bir adaletsizliğin sonucuydu... savaşı kazanmıştı... Karabağ sorunu "çözülmüştü." Ancak komşu halk için hiç de öyle olmadığını unutuyorlardı" 411
-"Gürcistan zaten eğitim ve ekipman biçiminde Amerikan yardımı da alıyordu. 11 Eylül olaylarının ardından 2002'de Kuzey Gürcistan'ın Pankisi Boğazı'na kamp kurmuş Çeçen ve Arap cihatçıları yok etmek amacıyla Amerika 64 milyon dolar bütçeli "eğitim ve ekipman" programı başlatmıştı ve Amerika'nın Gürcistan'a 2007'deki askeri yardımı 34 milyon dolardı. ABD-Gürcistan işbirliğinin bir sonucu olarak 16.000 Gürcistan askeri yıllarca Amerika'da eğitim gördü" 415
-"Ancak... petrol... rekabeti de keskinleştirdi, böylece Kafkasya'daki çatışmalar da "donduruldu."... Batı'nın petrol çıkarlarının ateşkes anlaşmalarıyla çizilmiş egemenlik paylaşımları üzerinde ciddi etkileri olacak" 426
*

10.9.2017-Ankara 

5 Eylül 2017 Salı

İçimizdeki Şeytan

Sabahattin Ali, YKY'de 46. baskı: İstanbul, Şubat 2017, YKY, İstanbul

Yazarın 1940 yılında yazılan ikinci romanıymış.
*
Kolay okudum.
İçeriği ve mesajı, bana göre, güzel, sevimli.
Ancak, buna rağmen, kitabı sevmedim!
*
Çünkü, bence,
Kurgu, olaylar, yapay gibi!
Karakterler tutarsız...
Sanki bazı görüşleri anlatmak amacıyla ve aceleyle yazılmış gibi!
Anlatılan görüşler de, hiç gerçekçi ve tutarlı değil, fazlasıyla abartılı!
İçimizdeki şeytan ifadesi-anlatımı da hiç anlamlı değil!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Belki de İktidardaki Şeytan/.../... Galatasaray Lisesi'nin büyük konferans salonunda toplanılmış; Nazım Hikmet'in şiirlerini okuyan bir öğrenciyi ihbar ettiği için bir başka öğrenciye ödül verilmiş, artık uydurmuyorsam, madalya gibi bir şey takılmıştı.../.../... 1960'ların görece özgürlüğünde Sırça Köşk orijinal haliyle yayımlanamamış... bazı metinlerin çıkartılması uygun bulunmuştu./.../... Kuyucaklı Yusuf... Ali'nin öykülerindeki isyan çığlığı bu romanda doruğa çıkar... İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna sadece çığlık açısından Kuyucaklı Yusuf'la akrabadırlar. Yoksa, bu son ikisi kentsel ortamda geçer ve Kuyucaklı Yusuf'un Anadolu romanına denk ortamından çok ayrıdırlar./... Alangu... siyasal... mücadelenin yazınsal çabayı... geri plana ittiğini belirtiyor./.../... 1960'ların sonlarına doğru Papirüs... Sabahattin Ali'nin gelgitli yaradılışın daima ikili ve ikici bir akış gösterdiği öne sürülüyordu./.../... dönemin herkesi birbirine kırdırma politikasından Sabahattin Ali de nasibini alıyor; trajik sonu birtakım söylentilerle adeta hafifletiliyordu.../.../ Oysa Kuyucaklı Yusuf... gibi, edebiyatımızda örneğine az rastlanılan bir romandır. Burada gerçekçilik... iç dünya gözlemlerinde aranmalıdır.../.../ İçimizdeki Şeytan'ı okuduğumda, romana yönelik eleştirilerin hiçbirini okumamıştım. Bu yüzden de, Sabahattin Ali'nin 'birtakım gerçek kişiler'i 'hedef' aldığını bilemez, düşünemezdim./ Sonradan öğrendiğime göre, İçimizdeki Şeytan'da, Peyami Safa, Atsız gibi gerçek kişiler ağır ithamlarla yeriliyormuş./ Bu türden sözlerin, söylentilerin geçersizliğini öğrenmek için de zamana ihtiyacım varmış: Bugün, roman sanatının, 'kurmaca'dan ötesiyle değerlendirilemeyeceğini bildiğimden.../ Tam tersine, hem Atsız'ın hem Sabahattin Ali'nin, gerçek yaşamda birer trajedi kişisi olduğuna inanıyorum. Dönemin müthiş baskısında, düşünsel inançları dolayısıyla handiyse cinnete sürüklenmiş kişiler.../ İçimizdeki Şeytan bu açıdan bir ibret kitabi gibi okunabilir. Karanlık siyasetin insanları birbirlerine nasıl kırdırtabileceğine işaret eden pek çok sayfası vardır.../.../... Ömer'in içindeki "sanatkar" şeytana, siyasetin ve iktidarın şeytanı yaşama, var olma hakkı tanımayacaktı.../ Selim İleri" 7-12
-""Hayat beni sıkıyor..." dedi.../.../ "Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor..."/.../ "... hakikaten yapabileceğimiz bir tek iş vardır, o da ölmek..."/.../ Arkadaşı bütün bu sözlere, belki onuncu defa dinlediği için pek kulak asmamış.../.../ "Ömer" dedi. "Paran var mı? Bu akşam bir rakı içelim."/.../ "Yok ama, birini kafesleriz..."/.../ "... hepimizde... bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır.... talihin varsa, bir iki lira borç alırsın... ciltlerle kitabın, saatlerce tefekkürün yapamadığı işi iki kirli kağıt başarır... cebimize giren iki lira sayesindedir ki havanın biraz açıldığını görmek... mümkün olmuştur..."..." 14-17
-"Senin kuş beynin insanlar arasındaki karanlık ve derin münasebetleri anlayamaz" 20
-"... uzun müddet İstanbul'da oturan Anadolulara mahsus bir kibarlıkla..." 21
-"Fakat içimizde, bizim "ahlak" tarafımızda hiçbir şekilde münasebete geçmeyerek hadiseleri muhakeme eden, neticeler çıkaran ve tedbirler alan bir "hesabi" tarafımız vardı ve lafta değilse bile fiilde daima o galip çıkıyor ve onun dediği oluyordu" 22
-"Başka bir şey olamaz. Hayatta fevkalade hiçbir hadise yoktur" 23
-"... kendisini kısa zamanda ümmilikten okuryazarlığa çıkaran iri Latin harflerini..." 24
-"Piyasa, bilhassa yağ ve sabun ticareti; kurnaz, bilgili, genç ve bilhassa zengin kimselerin elindeydi" 25
-"Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı?... Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?/... günler orağın biçtiği saplar gibi üst üste yığılıp..." 41
-"İlerde, caddeye yakın tarafta sakallı bir softa bozuntusu nargile içiyor ve kurnaz gözlerle etrafı süzüyordu" 43
-"... hele geçen gün yanındaki tatar suratlı herifi hiç beğenmedim" 44
-""Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz!" dedi./.../ "... Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez... Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hakim olmak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak"..." 45
-""Siz burada mısınız?... "Ne saçma sual, değil mi?" diye ilave etti: "... Türkçenin kendine mahsus bir manasızlığı... Dünyada hiçbir lisanda bu kabiliyet yoktur... Saatlerce konuşup hiçbir şey ifade etmemek kabiliyeti!"..." 46
-"... daha çok manalı bir hayat istiyorum... Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız" 47
-"Halinde henüz atamadığı bir masumluk ile henüz tamamıyla benimseyemediği bir pişmanlık ve hilekarlık birbirine karışıyordu" 50
-"İçinde bir türlü aslını öğrenemediği bir kainat bulunduğuna kanidir" 52
-"Onlar da... nereye ait olduklarını bulamamışlardı. Onların içinde de besmele levhasıyla Sonya plağı yan yana duruyordu" 56
-"... düşünmeyi unutan kafası..." 58
-"... bu şehrin de yamalı bir şey olduğunu düşündü. Tabiatla teknik yüz sene öncesiyle bugün burun buruna gidiyordu. Güzelle yapmacık, lüzumlu ile özenti birbirine sürtünerek yaşamaktaydı" 62
-"Riyakarlık tesellide son haddini bulur. Bu anda çehrelerin aldığı yalancı teessür ifadesi..." 66
-"Acaba kendimi kapıp koyuversem mi?... Ne zaman irademe müracaat edersem büyük bir yorgunluk duyuyorum... Kendimi hadiselerin eline bırakayım mı?" 68
-"Kendisini postaneye yerleştiren ve orada mühimce bir mevkii olan uzak akrabadan biri vardı.../ Aydan aya kırk iki lira yetmiş beş kuruş ücret aldığı vazifesinin adını bile bilmiyordu. Muhasebede oturuyor ve hemen hemen hiçbir şey yapmıyordu. Ara sıra veznedar Hafız Hüsamettin Efendi onu yardıma çağırır ve birtakım manasız defterlere manasız rakamlar yazmasını rica ederdi. Bu, ona hiç de sıkıcı gelmiyordu" 70
-"Bütün hareketleri ve sözleri, hiç endişesi ve hiçbir şeyden korkusu olmayan bir adam gibi açık ve tek manalıydı... Okutulanlara ve bilhassa okutanlara karşı içinde yenilmez bir itimatsızlık, sebepsiz bir lakaytlık vardı... asıl illetin kendi acayip kafasında olduğunu biliyor... masallar uyduruyordu./ Hafız.../ "... İnsan bir kere öğrenmeye başladı mı, artık peşini bırakmamalı. Araya azıcık soğukluk girdi mi bu ilim dedikleri namert, adamı ürkütür. Hayat ile fazla ünsiyet muayyen bir yaştan sonra insanları çok şey öğrenmekten... uzaklaştırıyor.../.../... çoluk ve çocuğa karıştık, sürüklenip gidiyoruz. Hayat dediğin başka nedir zaten? Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız. Her hadisenin insanı eğlendirecek bir tarafı vardır... Hayatta hiçbir şey bizim arzumuza tabi değildir... Bazen çocuklara kitap parası kalmaz... Ben onları karşıma oturtur, kitap dedikleri şeyin lüzumsuzluğuna dair vaaz ederim. Dersleri zihninize nakşedin, derim, sonra benim bile ciddi kastetmediğim bu laflara onların nasıl inanarak kulak verdiklerini gördükçe hem gülesim hem ağlayasım gelir. Bu dairede de böyle: Birkaç kurnaz ve işbilirin yanında bir sürü de Allah'ın mübarek koyunları var... Yaşamak ve yeryüzünde üç adımlık bir yer işgal etmekle mühim bir iş yaptıklarını zannederler. Kimisi gençliğine mağrurdur; kimisi ihtiyarlığına ve tecrübesizliğine dayanıp böbürlenir..."/ Ömer onunla konuşmaktan garip bir zevk alıyordu. Hiçbir şeye inanmamak hususunda mutabık gibiydiler. Yalnız Hafız... Ömer'in içini şekilsiz bir surette dolduran ihtiraslardan da kurtulmuştu. Bugünkü halin devamından başka bir şey istemiyordu. Ara sıra, Ömer'i hayrete düşüren bir tabiilikle ve hiç küçülmeden, hiç ezilmeden, genç adamdan bir lira borç ister ve Ömer ondan borç isteyince de, tereddüt bile etmeden cebinde ne varsa çıkarır verirdi" 72-74
-"... neşe ve saadetten korkmak... itiyadını yaratmıştı.../.../ "... Belki ihtiyarlık, bu manasız sürüklenmeyi sona yaklaştırmış olmak bakımından, daha da iyidir.../... insan patlayacak gibi oluyor. Evde karıdan sakla, dairede herkesten sakla, bir gün sapıtıvereceğim."..." 75, 76
-"Vapurda sizi görür görmez: İşte, dört tarafa koşup aradığın, yanına sokulup sessizce yürümek istediğin, işte, hayatın müddetince istediğin insan! dedim" 89
-"Şimdi, bir küçük işaretiyle derhal ölebileceğimi yüzde yüz bildiğim bir karım olacak" 107
-"... bütün patavatsızlığına rağmen, kendisinden bir şey isteyen bir insana ret cevabı vermeyi hemen hemen asla beceremeyen kimselerdendi" 117
-"Ben Hafız'a, karar vererek tabi olsam yüreğim yanmazdı... ben onunla kalmayı münasip bulduğum için değil, herkesin teklifine razı olmayı itiyat edindiğim için o meyhaneye girdim. Beni istenilen yere çekip götürmek ne kadar kolay? İrademi bu hususta kullanmaya hiç alışmamışım" 121
-"Hikmet Bey... insanı korkutacak kadar mükemmel olan çirkinliği... Maraşlı idi; etrafında daima birkaç hemşerisiyle beraber gezer, onlara iş bulur, yardım eder" 122
-"Ömer.../ "... Beş on lirası gitsin, ne ehemmiyeti var? Kendisine bir minnettar daha kazanacak... Etrafında daha çok iyiliğinden bahsolunacak, onun da zevki bu!... Seyyar fazilet abidesi halinde gezmek istiyor..."/... Macide.../ "... Ben onun bu ahbaplarından hoşlanmadım. Bir tanesi pek çirkindi... insana ne kadar yapışkan gözlerle bakıyor... Öteki de öyle, onun bakışlarını da beğenmedim. İnsanı satın alacak gibi seyrediyor..."/.../... birbirlerini tanıdıklarından beri ilk defa olarak düşündüklerini söylememeyi tercih ettikleri için..." 129, 130
-"... gizli bir el tarafından daima gıdıklanıyormuş gibi kıvrılıp fıkırdayarak dondurmalarını yalayan genç kızlar ve suratlarının kaba, küstah ve aptal ifadelerinden sporcu oldukları anlaşılan delikanlılar... her kelimeden sonra ortalığı saygısızca dolduran kahkahaları..." 133
-"... bırakıp dışarı fırlamak istiyor, bütün iradesine rağmen buna muvaffak olamıyordu... avucunda çorap bulunan sağ elini pantolonunun cebine sokarak... biraz evvel çaldığı... uçan çorabın..." 140, 141
(Ne yapaylık!)
-"Herkesten korkuyorum... herkesten şüphe ediyorum... Macide'nin samimi olmaması ihtimalini nasıl oldu da aklıma getirdim? Benimki aptallık! Kız ne bilsin? Benim ne çirkef olduğumu, ne haltlar karıştırdığımı, ne tehlikeler atlattığımı nereden bilsin? Her mücrim ruhlu insan gibi ben de vehimlerimin oyuncağı olmaya başlıyorum. Mağazadaki herif benim yaptığımı görmüş, hatta şüphelenmiş olsa derhal yakama sarılırdı" 143
-"Sonra içimdeki bu melun şeytan... Her şeyi imkansızlığı nispetinde bana cazip gösteren, beni olmayacak şeylerin hasretiyle kavuran bu korkunç his... Ben ki bütün ömrümde hiçbir maddi arzu duymamayı kendime gurur vesilesi yapmak isterdim... Bir kadın çorabı... Aman yarabbi... benim elimde olmayan bir şey oldu... Muhakkak ki ruhumun benim gözümden kaçacak kadar uzak köşelerinde bir şeytan saklı... Beni oyuncak gibi kullanıyor... Bunları Macide'ye nasıl anlatayım?" 144
-"Dünyaya bizim gibi insanlar kendi kafalarında tasavvur ettikleri şekli vermeli ve koyun sürüsünden farkı olmayan halk ise sadece tabi olmalıdır" 146
-"Bence insanlara hükmetmek arzusu manasızdır... Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir!" 147
-"Hayatta kendine layık olan mevkii almak için her türlü çareye başvurmak meşrudur. Modası geçmiş ahlak kaidelerini unut" 149
-"Ömer, bu adamın, bir müddetten beri Nihat'la sıkı fıkı ahbaplık eden mahut Tatar suratlı herif olduğunu gördü... Onu yakından tanıyan biri, umumi harpten sonra dünyanın muhtelif yerlerinde teşekkül eden ve birkaç ay veya birkaç sene sonra batan küçük ve uydurma devletlerden birinde reislik, yahut nazırlık yaptığını ve o zamandan beri sergüzeştler içinde şurada burada dolaştığını anlatmıştı. Ömer, Nihat'ın bu adamla ne alışverişi olabileceğini düşünerek evin yolunu tuttu" 150
-"Sanat bir ifadedir; her devir, her medeniyet başka türlü duyar ve pek tabii olarak başka türlü ifade eder. Bence en iptidai zenci müziği bile sanat eseridir" 158
(!)
-"Kocası her şeyden evvel bir anlık arzuların zavallı bir oyuncağıydı" 161
-"Yalnız insanlara itimadım yok... Hele dostluğa, hele arkadaşlığa... Asla inanmıyorum... defol" 171
-"Hüsamettin Efendi... "... Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin. Böyle biri mevcut olsa o sen olurdun... Beni boş hayallerle avunmaktan, yaptığıma pişman olmaktan kurtardın. Ben de kendimi adam tanır bir şey zannederdim. Senin suratına bakınca melanet dolu ruhunu göreceğime yüreği çarpan bir insan görüyordum. Nah, bunak kafa..."..." 184, 185
-"Nihat.../ Bu sefer birtakım garip delikanlıları da beraber getiriyordu. Darülfünunun muhtelif kısımlarında okudukları rivayet edilen ve bağıra bağıra konuşmayı, geniş hareketler yapmayı itiyat edindikleri ilk anda göze çarpan bu gençler... toplanıyorlar... gürültü ediyorlar, bazı meseleleri münakaşa ve Nihat'ın fikirlerini tamamen kabul ettikten sonra dağılıyorlardı" 187
-"Yazıları... muhasımlara küfürden ibaretti. Ömer, Nihat'ın hatırı için bazen bunların yanında oturur, hatta bu ateşli yazıları biraz da zevk alarak dinlerdi. Bu gençlerin iddialarına bakılacak olursa memleketteki bütün aklı başında fikir adamları birer türlü lekeydi... mücadele ettikleri adamlar ve fikirler hakkında, hiçbir malumatları olmadığını hayretle tespit etmişti... bir gün Nihat'a:/ "... Etrafına daha aklı başında insanlar toplayabilirdin!" dedi./ Fakat o, kurnaz bir gülümseme ile mukabele etti:/ "Lüzumu yok. Aklı başında insanlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım..."... ilave etti:/ "Hayat bir katakulliden ibarettir!"..." 188
(Gerçekçi mi? Böyle midir?)
-"... senin neler istediğini sayayım: Evvela, bütün muvaffakiyetinin başı olarak büyük bir iltimas arayacaksın... Ondan sonra memleketin göz önünde bir yerine tayin olunmak... İhtisas yapmak imkanlarını elde etmek... Sonra para kazanmak: Bol bol, avuç avuç, çılgınlar gibi kazanmak... Sonra güzel bir karı almak... Sonra otomobil, apartman... Daha sonra göbek, poker vesaire... Fakat bu istikbale hazırlanırken şu yaptığınız işler tarzındaki bir mukaddemeye ne lüzum var?" 189, 190
-"Hikmet... Son günlerde Profesör'e bir de evlenme merakı gelmişti.../.../... hem güzel, hem tahsilli, hem de iyi aileden bir şey arıyor ve nihayet ilminin kendisine bütün bu meziyetleri istemek hakkını verdiğini sanıyordu" 191
-"Profesör Hikmet'in gitgide yüzsüzleşen sarhoş halleriydi" 192
-"Ömer'in kati hareketlerden ve kararlardan kaçmak ve hoş olmayan her meseleyi olduğu gibi bırakarak el sürmemek yolundaki temayülünü öğrenmişti. Herhangi bir işe kendini vererek uğraşmak, bir meseleyi, tatlı veya acı bir neticeye bağlamak genç adamı ürkütüyor" 193
-"Kendilerinde bir şeyler bulunduğunu vehmeden bütün acizlerin hiç şaşmadan bu basit çareye: Karanlık ve karışık olmak suretiyle derin ve manalı görünmek hilesine başvurduklarını..." 199
-"İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır" 200
-"Profesör Hikmet de, tabiatın kendisine lüzumundan fazla miktarda verdiği ihtirasları köreltmek için en ufak bir meziyete bile sahip olmayan, hayatı kadın düşüncesiyle geçerken yüzü her kadında... istikrah uyandıran bir zavallı" 201
-"... eski zamanlarda, muhtelif milletlere mensup insanların... pazarlık ve münakaşalarını anlatıyordu. Evvela Arnavut'la işe başladı... sonra gelen tipler: Arap, Laz, Çerkez, Yahudi, Ermeni, Rum, Kürt..." 204
-"Eski Şeyhlerden Ali Haydar Bey.../.../... onu dinlemekten garip bir zevk duyuyor, pek alışık olmadığı bu sesler kulağına hiç de fena gelmiyordu" 207
-"Hiçbir şey yapmaya karar veremiyor... İnsan bir karar vermekten bu kadar korkar mı?" 211
-"Hissizleşmeye başlayan ağızlarına arka arkaya rakı döküyorlardı" 219
-"... gözleri dayak yemiş bir kedininkiler gibi ağır ağır kımıldıyor.../.../... Müsamereden evvel birbirinden yüksek mevzularda konuşan... büyük üstatlar, derece derece alçalarak aç bir hayvan haline gelmişler... bir insanı insan yapan şeylerden en küçük zerresinin bile, şu anda önünde dikilen bu herifte mevcut olmadığını görüyor... insan kafasına doldurulan ve orada eriyen şeylerin ruhumuza ve en küçük hüceyrelerimize kadar gireceğini, bizi böyle hayvan olmaktan kurtarıp daha başka, daha temiz bir şeyler yapacağını sanmıştı" 221, 222
-"Acaba şu senin her zaman bahsettiğin ve her hareketinin kabahatini kendisine yüklediğin şeytan mı? Son günlerde ben de bundan korkmaya başladım. Şimdiye kadar daima, düşünüp doğru bulduğum şeyleri yapmaya alışmıştım... Bu sefer hiçbir doğru ve akıllıca bulmadığım bu hayata beni bağlayan kuvvetin, içimde saklı bir şeytan olması sahiden mümkündü" 228
-"Nihat ve etrafına topladığı delikanlılar... memleket ve millet sevgisini inhisar altına alıp etrafa küfür ve iftira yağdırmaya başlamışlardı" 239
-"... mahiyetleri tamamen anlaşılamayan birtakım maceraperest ve esrarlı heriflerle düşüp kalkıyorlardı. Bunlardan biri... o tatar suratlı herif de mevkuflar arasında... bu coşkun gençler... bir ağın içine düşmüşler... Kendi fikirlerimizi söylüyoruz ve yazıyoruz sanırken yabancı ve barbarca kanaatlerin tercümanı, zavallı birer oyuncağı olmuşlar... memlekette kendilerine muhalif bildikleri insanların listeleri yapılıp perde arkasında kalan esrarlı ellere verilmiş..." 240
-"Yalnız Nihat'ın ve avenesinin haline acıyorum. Kahramanlar uyuz kedilere döndüler. Her biri kabahati ötekinde buluyor. Daha bugünden kavgaya tutuştular" 242
-"... hepsi birden iyi olmaz bir büyüklük deliliğine yakalanmış bulunan bu cahil ve korkak gençler..." 243
-"Bu adamların hepsi büyük bir tezat ve ikilik içinde çırpınıyorlar. Hiçbiri sırtında taşıdığı ve muhafazaya mecbur olduğu mevki ve paye ile ahenk halinde yaşamıyor. Kafaları, zeka itibarıyla olsun, yarım yamalak bilgileri itibarıyla olsun, merhamete muhtaç halde. Şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibi. Her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatleri iğreti" 246
-"Hiçbiri insanı insan yapan şeyin şahsiyet olduğunu, bütün ilimlerin, bütün tecrübelerin yalnız bunu temine yaradığını anlamamıştır... sekiz yaşındaki bir çocuk, eğer ailesi tarafından gayret edilip daha bu yaşta kuşa benzetilmemiş ve tabii halinde inkişafa bırakılmamışsa, benim gözümde birçok büyük muharrir ve mütefekkirlerden daha alaka verici bir mahluktur" 247
-"Hayatta hiçbir şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı? Son zamanlara kadar 'Fena bir şey yapmıyorum ya!' der ve kendimi temize çıkarmaya çalışırdım. Fakat hadiseler gösterdi ki, fena olmayışım tesadüf eseriymiş, fırsat düşmemiş, zaruret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvarlanıverdim. İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Bende bu cevher fazla miktarda mevcutmuş... benim gibi eş dost arasında akıllı geçinen bir insanın nasıl olup da bu kadar manasız ve bomboş bir gençlik geçirdiğine herkesten evvel kendimin hayret ettiğimi söyleyeceğim... mukaddes ve mağrur bir aptallığa sırtımı vererek yaşıyor ve sırf bununla mühim bir şey yaptığımı sanıyordum. Ne gayem, ne düşüncem vardı. Zekam bütün kuvvetini, içinde bulunduğu ana sarf ediyordu. Yerinde bir cevap, keskin bir nükte bütün hakikatlere bedeldi. Böyle günübirlik bir fikir hayatının tabii bir neticesi olarak tezatlara, manasızlıklara, hatta edepsizliklere düşüyordum. İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz./... Hayvan taraflarımı avuçlarıma almaya, kafamla hareket etmeye alışmamıştım. Basit, çocukça birtakım hürriyetleri insan olmaktan daha ehemmiyetli buluyordum" 249, 250
-"Adam olmak değil, enteresan olmak; bir şey yapmak değil, bir şey yapana istihfafla bakacak bir yere çıkmak istiyordum" 252
*

6.9.2017