29 Aralık 2021 Çarşamba

Milena’ya Mektuplar

*Franz Kafka, Çeviren: Semih Uçar, 1. baskı/ Şubat 2021, Doğan Egmont Yayıncılık, İstanbul 

 *Giriş sayfasındaki yazıda, Kafka, 1883’te Çek asıllı Yahudi oğlu olarak doğdu, bir katip olarak çalıştı, Dönüşüm 1915 Ekim’inde yayınlandı, 1924 3 Haziran’da gırtlak vereminden öldü, dostu Max’tan yazdığı her şeyi yakmasını istemişti, deniyor. 
*Arka kapak yazısında da, “Milena’nın, “Giyinik insanlar arasında çıplak biri” diye tanımladığı Kafka, sadece bu aykırı kadına yazdığı mektuplarda kendini ifşa eder. Kafka’nın tutkulu aşkının ürünü olan Milena’ya Mektuplar, çaresizlikle, endişe ve korkuyla sarmalanmış bir yazarın itiraflarıdır aynı zamanda”, denmiş.  
*
*Prag ile Viyana ve civarları. 
*1920 ila 1923 arası yıllar. 
*37 yaşındaki Kafka’nın 23 yaşındaki evli Milena’ya çoğunluğunu 1920 yılında yazdığı, ancak kitapta cevapları olmayan, mektuplar. 
*Niye kitaplaştırılmış? 
*Niye çevrilmiş? 
*Bence, olmasa da eksiklik sayılmazdı! 
*Ve, ayrıca, yine bence, sanki çeviri de iyi değil ve kitabın gereksizliği hissiyatına katkıda bulunuyor! *Acaba görülecek bir şey var mı, diye, ısrarla, inatla uğraşıp sonuna kadar okumakla ben de gereksiz bir iş yaptım! 
*Tabii bundan kitabı okuyup bitirince emin oldum! 
*** 
*29.12.2021

23 Aralık 2021 Perşembe

DORIAN GRAY’İN PORTRESİ

DORIAN GRAY’İN PORTRESİ OSCAR WILDE, İngilizce aslından çeviren: NİHAL YEĞİNOBALI, 10. Basım, Ağustos 2012, CAN Yayınları, İstanbul *Sanki bir tür aforizmalar kitabı! *Hatta aforizmaların zıddının kitabı! *** * Muhtemelen 1800’ler sonlarında Londra’daki asiller yaşamından kesitler. *Gece yemekli salon toplantıları, av partileri. *Bir yandan da batakhaneler, uyuşturucular. *** *Baştaki iç kapak yazısından: *“1880’lerin başında estetikçiliğin Londra edebiyat çevrelerinde öfke ve düş kırıklığı yarattığı dönemde Wilde, zekası ve pırıltılı kişiliğiyle bu çevrelerde önemli bir yer edinmiştir. Dorıan Gray’in Portresi adlı tek romanı, 1891’de ilk basıldığında ahlaksızlık suçlamalarıyla karşılaşarak büyük tepki çekmiş, buna karşılık sanatın özünde ahlakdışı olduğunu vurgulayan Wilde, romanın üç ana karakteri için şöyle demiştir: “Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda…” Wilde yaşamı boyunca baskı görmesine ve parasızlık çekmesine karşın… “ruhunun yenilmez neşesi”ni her zaman koruyabilmiştir” *** *”Sanatçı güzel şeyler yaratandır” 9 *** Bir yönüyle fantastik bir eser: Kendi kendine değişime uğrayan bir resim, resme bıçağı saplayınca kendisi ölen bir adam, gibi yönleriyle. * Dünya coğrafyasının ve tarihinin bir çok yerinden imge ve nesne anlatımlarına yer verilmesi ile de bir tür İngiltere anlatımı. Ve her biri özel uşağa sahip İngiliz asillerinin günlük yaşamından kesitler. Özellikle de yemekli akşam toplantıları… *** Kitaptan birkaç not: *”Bu ülkede insan biraz seçkin, biraz kafalı olmaya görsün, hemen avam tabakasının diline düşer… bizler ikiyüzlülüğün anavatanı olan bir ülkede yaşıyoruz./… İngiltere’nin kötü yönleri olduğunu bilmez değilim. İngiliz toplum yapısı da temelden bozuk… Senin arkadaşların tüm onur kavramlarını, iyilik, temizlik kaygılarını yitiriyorlar sanki. Onlara zevk ve sefa çılgınlığı aşılıyorsun. Hepsi de birer uçurumun dibine düşüp kalmışlar. Sen sürükledin onları oraya…/…/… Senin yakınlık kurduğun herkesin ahlakını bozduğunu söylüyorlar” 289, 290 *”… tuvalden… sırıtan iğrenç yüz… Dorian Gray’in yüzüydü. Portreye dadanan ürkünç etki –ne olabilirdi bu?- o şahane güzelliği henüz tümüyle bozamamıştı…/… resim onun yaptığı resimdi… Neden böyle değişime uğramıştı bu resim!” 194, 195 *”İngiltere’de her yıl, neredeyse her ay, onun yaptığı bu iş yüzünden adam asılıyordu” 200 *”İzmir’deki küçük kahveyi anlatan satırları okudu… oturmuş kehribar teşbihlerini çeken hacıları… sarıklı tüccarları” 205 *”Uzun, sinsi adımlarla yürüyordu” 207 *”Çifte yaşam sürmenin müthiş zevkini bir an olanca keskinliğiyle tattı” 217 *”Saf, köy yaşantısı. Sabahleyin erkenden kalkıyorlar, çünkü yapacak pek çok işleri var; akşamleyin de erkenden yatıyorlar, çünkü düşünecek hiçbir şeyleri yok” 218 *”Bir görenin bir daha asla anımsayamadığı tipik İngiliz yüzüyle rüküş, donuk bir kız. Ve kocası, sınıfından olan birçok kişi gibi, akıl fukaralığının açığını aşırı neşeyle kapatabileceğini sanan kırmızı yanaklı… bir yaratık” 219 *”Kadınlar kusurlarımızdan ötürü severler bizi” 222 *”Bir erkek herhangi bir kadınla mutlu olabilir, yeter ki onu sevmesin./…/… Geleceği olan erkeklerle geçmişi olan kadınlardan hoşlanırım…/…/… Ilımlılık felakettir. Yeter kavramı yavan bir yemek, fazla kavramıysa nefis bir şölendir” 223 *”Irkının soydan geçme budalalığının –o buna sağlam İngiliz sağduyusu diyordu- toplum için en iyi siper olduğunu kanıtlamaya çalıştı” 224 *”… çılgın yaşama arzusu, insanoğlunun bu en ürkünç iştahı… Tek gerçek çirkinlikti. Adi kavgalar, iğrenç izbeler… unutabilmek için gereksindiği şeyler işte bunlardı” 230 *”… bütün günahların kaynağı… büyük sözünden çıkmaktır” 235 *”İngiltere’mizi bugünkü durumuna getiren, bira, İncil ve yedi ölümcül erdem olmuştur./…/… Yurttaşlarımız tanımlardan hiçbir şey çıkartamazlar./…/ Pratikten çok kurnazdırlar. Hesap defterlerini tutarken budalalığı servetle dengelerler, kötü huylarını da ikiyüzlülükle” 241 *”Ancak yırtıkların ayakta kalabildiğinin resmidir, bizim ırk./…/… sanat…/ Bir illettir./ Aşk./ Yanılsama. / Din?/ İnancın yerini tutan günün modası./…/ Tanımlamak kısıtlamaktır” 242 *”Ben Troyalılardan yanayım. Bir kadın uğruna savaştı onlar” 244 *”Gündelik olgular dünyasında ne kötüler ceza görüyor ne de iyiler ödüllendiriliyordu. Başarı güçlülere veriliyor, yenilgi zayıfların eline tutuşturuluyordu” 247 *”Dünyada tek feci şey can sıkıntısıdır… Hiç bağışlanmayan tek günah odur… Kaderin bizlere önceden haberci göndermek gibi bir huyu yoktur” 251 *”Her skandalın dayanağı ahlakdışı bir güvendir./…/… sevmenin ne olduğunu da unutmuştum” 253 *”Bilmek her şeyin sonu olur. Çekici olan bilmemektir. Sis her şeye harika bir güzellik katar./ Ya da insana yolunu şaşırtır” 254 *”İyi şeyler yapmaya dün başladım./…/… Kent dışında herkes uslu oturur. Baştan çıkarıcı bir şey yok ki orada. Kent dışında yaşayan kimselerin uygarlıktan iyice uzak olmaları da bu yüzdendir ya. Uygarlık, ulaşılması hiç de kolay olan bir şey değildir. Kişi ancak iki yoldan ulaşabilir uygarlığa. Biri kültürlü olmak, öbürü de ahlaksız olmak. Kent dışında yaşayanlar bunların ikisine de fırsat bulamadıkları için durgun sular gibi yosun tutup giderler” 258 *** 21.12.2021

17 Aralık 2021 Cuma

PETROL FIRTINASI

PETROL FIRTINASI *Raif Karadağ, Üçüncü Baskı, 1979, Adak Yayınları, İstanbul, (Divan Yayınları) *Kitabın Önsöz’ünde şunlar var: *“Dünyada her şey, ama akla gelebilen her şey, hammadde kaynaklarına bağlıdır…/… Son asır… mücadelenin mihrakını ise, petrol teşkil etmektedir. Yirminci asrın başlangıcı… devletlerin mücadelesine şahid olmuştur…/… Denilebilir, ki dünya bugün eğer teknik sahada korkunç bir ilerleme kaydetmiş ise, bu ilerlemeyi petrole borçludur… 1880 yılından beri bu madde etrafında cereyan eden mücadeleler bu hususu teyid etmektedir./ Halen dünya’da petrol’a sahip iki beynelmilel dev şirket, büyük ve çok ciddi bir mücadelenin içindedirler… mücadele… her ne pahasına olursa olsun… bütün gücü ile devam etmektedir. Bu mücadele Amerikalı… Rockfeller’in… STANDART OIL Co. İle İngiliz-Hollanda… ROYAL DUTCH – SHELL Grupu ve Rusya arasında devam etmektedir. Bu kitapta okuyacağınız her şey, hakikatın tam ifadesidir diyemeyiz. Amma hakikata en yakındır diyebiliriz…/ Yapılan bu çalışmanın hatasız olduğunu iddia etmiyorum. Elbette bir çok hatalar olabilecektir. Büyük mikyasta noksanlar olacaktır. Bunu biliyor ve daha derine inemediğim için cidden esef ediyorum. Fakat buna rağmen, 30 yıllık bir çalışma sonunda meydana konan bu kitap, iddia ediyorum ki hakikate en yakın olanıdır…/ Raif Karadağ/ Pendik/İstanbul/18/6/1969” *Arka kapak yazısında da şunlar: *“Bu gün medeniyetin teknik inkişafında hala en mühim hareket ve enerji kaynağını teşkil eden petrol, aynı zamanda, dünya siyasetinin de açık-kapalı mücadele mevzularından biri ve belki başlıcasıdır. Petrolün bu siyasi mahiyeti üzerinde uzun zaman çalışan ve esrarı hala çözülemiyen bir ölümle Ankara’da bir otel odasında ölen merhum Raif Karadağ bey’in bu eseri cihan-şumul bir mücadelenin bir safhası ile ilgilidir./…/ DAĞITIM:/ DİVAN YAYINLARI” * Kitabın ekindeki bir kitap tanıtım ilanında ise şunlar yer alıyor: *“Osmanlı Devletinin yıkılmasına matuf isyanların başlangıcı ile, bugünkü anarşik ortam ve ihtilal gayretleri arasındaki şaşırtıcı benzerlikler. Bu belgesel eseri okuduktan sonra, bilinmezliğe terkedilen TARİHİ GERÇEKLERİN ışığında ‘Batılılaşma ihaneti’ ile sahte kahramanları daha iyi tanıyacak, kararı siz vereceksiniz./ DİVAN YAYINLARI/ Sultan İkinci/ ABDÜLHAMİD/ ve Osmanlı İmparatorluğunda/ KOMİTACILAR/ ÜÇÜNCÜ BASKI/ Nizameddin Nazif Tepedelenlioğlu” *** *İlginç bir kitap. *Sanki bir gizli servis işler romanı. *Yazarın önsözde belirttiği gibi, yazılan her şey doğru değil, ama doğrular var ve düşünmeye teşvik edici. *Zaman kaymaları yapan ve zamandan kopuk bir eser. Bilinçli bir anlayışın ürünü olduğunu düşündüğüm bu durumsa yanıltıcı çıkarımlara neden olabilecek nitelikte. *Bütün bir yakın tarih tamamen petrole bağlanıyor, ki bence, bu görüş, başka bazı görüş ve değerlendirmeleri gibi, bir ölçüde de olsa, abartılı bir değerlendirmenin ürünü. *** *Kitaptaki anlatıma göre, dönem tarihinin dinamiği sanki Amerikalı Standard ile İngiliz Shell şirketlerinin, başka bir ifadeyle Rockfeller ile Deterding’in rekabetinden ibaret. Ve bu ikisi de, bir dönem biri, başka bir dönem diğeri olmak üzere, zaman zaman diğerine karşı Ruslarla, yani komünistlerle, bilinçli olarak, müttefik olup, ittifak kurup, iş birliği yapıyor. *İran’da da, hem Musaddık hem de Fedaiyanı İslam Cemiyeti güya komünistlerin müttefikleri imişler ve komünistler yararına iş görüyorlarmış. *Ve yoğun bir komünizm karşıtlığı var. *Ayrıca, İkinci Abdülhamid’e övgü, İttihat ve Terakki’ye antipati ve Cumhuriyet’e soğukluk var. *** Kitapta Osmanlı döneminde Musul petrolleri için imtiyazı verilmesi konusunda şunlar söyleniyor: *“CAHİD BEYİN LONDRA SEYAHATİ VE ELDEN ÇIKAN PETROLLER/…/ 1914 yılı Mart ayının 10 na takaddüm eden günlerde, Londra’da hummalı bir faaliyet vardı… Osmanlı Maliye Nazırı Cavid Beyin Londra’da giriştiği bir takım faaliyetler başlıca amil olmuştu./… Yanında Düyun-u Umumiyede mühim bir mevkii olan ve kendisine Ermeni hanedanına mensup bulunduğu süsünü vererek kendi kendine prens diyen Kalust Gülbenkyan vardı… müzakereler yaparken… Cavid Bey… acele… İstanbul’a döndü… Gülbenkyan’ı müzakerelere Osmanlı Devleti adına devam etmek üzere orada bıraktı… İngilizlerin ellerine muazzam bir fırsat geçmiş oluyordu… Gülbenkyan ile bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşma ile de İngilizler, sonradan zorla girdikleri Musul’dan bir daha çıkmayacaklar ve Orta- şark petrollerini diledikleri gibi kullanacaklardı. Bu anlaşma, bir eski Türk vatandaşını “Mister Yüzde Beş” olarak dünyanın en büyük zenginleri arasına soktu. İngilizler aynen İranda olduğu gibi, Irak petrollerini de akla gelmedik bir yolla ellerine geçirdiler./… 19 Mart 1914… takaddüm eden günlerde Londra’da… Doyçe Orient Bank ile Royal Deutch-Shell grupları arasında… aktedilen anlaşmada, en büyük rolü İngilizler tarafında bulunan… Gülbenkyan ile Sir E. Cassel oynamıştır. Bu tarihte… anlaşmayı imza ettiler, ve (The Turkish Petroleum Company Limited) teşekkül etti… hisseleri şöyle tesbit edildi… yüzde elli… İngiliz… D’Arcy grubu adı ile faaliyet gösteren gruba, yüzde yirmi beşi İngiliz… Anglo Saxon Petroleum’a ve… yüzde yirmi beşi de Doyçe Orient Bak’a aitti./…/ The Turkish Petroleum… anlaşmanın üzerinden 11 gün geçtikten sonra, 30 Mart 1914 de Osmanlı… Ticaret ve Ziraat Nezaretine müracaat ederek bütün Irak’a şamil olmak üzere petrol imtiyazı talebinde bulundu. Cavid Beyin hatası yüzünden meydana gelen bu emrivaki karşısında, İttihat ve Terakki ister istemez bu imtiyazı verdi ve böylece İngilizler Irak petrol sahalarına yerleşiverdiler./ Gerek İngilizler gerek Almanlar… işletme imtiyazlarını, Osmanlı… fiilen harbe girinceye kadar ellerinde ancak tutabildiler… harbe girdiği andan itibaren… hakları işlemez oldu. Fakat… imtiyaz anlaşması mevcuttur… harp sonrası, Türkiye Cumhuriyetine çok pahalıya mal olan bir takım neticeler meydana gelmişti. Bu neticelerin başıKitaptan diğer bazı notlar da şöyle: D’Arcy’nin İran petrol imtiyazını alması bambaşka bir şekilde anlatılıyor. s. 36-44 “Yirminci asrın başından itibaren Avrupa kıt’ası… büyük bir mücadele…/ … mücadele Bankalar ve gizli ajanlar vasıtasıyla yürütülüyordu” 51 -“… huzur, insanlık için seraptan başka bir şey değildir” 57 İngilizler Birinci Dünya Savaşı sonrasında Romanya’da petrolün millileştirilmesi fikrini propaganda edip benimsettiler, bunun sonucunda 1921’de petrollerinin %60’ı Romenlerin oldu. 58 “… asrın en büyük siyasilerinden olan İkinci Sultan Abdülhamid Han…” 61 ve ayrıca 64 “Osmanlı İmparatorluğunun adeta zorla Almanlar safına itilerek Birinci Dünya Savaşına katılması…” 63 “1908 yılı Osmanlı… için en kritik ve nazik bir devredir. Bu devre ile birlikte iç ve dış tavizler başladı… Bu tarihte “Hareket Ordusu” adı altında İstanbulu işgal ve yağma eden Rum-Bulgar-Sırp Hırvat ve Arnavut çetelerinin de kadrosu içinde bulunduğu Üçüncü Ordu, bütün memlekete hakimdi. Mahmut Şevket Paşa ve İttihat ve Terakki Fırkası, ilhamını nereden aldığı bilinmeyen bir ta’viz siyasetine giriverdi./ Sultan İkinci Abdülhamidin bütün tazyik ve tehditler karşısında titizlikle muhafaza etmesini bildiği petrol havzası da İttihat ve Terakki haydutlarının kurbanı oldu… Sultan Abdülhamidin hal’ine kadar Memalik-i Şahane olarak ilan edilmiş bulunan petrol sahaları, 1824 yılının 24 Temmuzunda ilan edilen Meşrutiyetle birlikte Ticaret ve Ziraat Nezaretine intikal ediyordu” 69 “Dokotovsky’nin… söyledikleri…./ “… menfaatlerini korumak hususunda Rusya, Türkler ile daima uyuşabilecektir…”…” 81 -“İttihat ve Terakki, gaflet, hatta ihanet içersinde hükümet ediyordu” 88 nda Musul’un Türkiye hudutları dışında bırakılması yer alır" 104-107 *Oysa, daha sonra yazılan çeşitli kaynaklarda bu konuda çok farklı anlatımlar var. *** 17.12.2021 *** Kitaptan diğer bazı notlar da şöyle: D’Arcy’nin İran petrol imtiyazını alması bambaşka bir şekilde anlatılıyor. s. 36-44 “Yirminci asrın başından itibaren Avrupa kıt’ası… büyük bir mücadele…/ … mücadele Bankalar ve gizli ajanlar vasıtasıyla yürütülüyordu” 51 -“… huzur, insanlık için seraptan başka bir şey değildir” 57 İngilizler Birinci Dünya Savaşı sonrasında Romanya’da petrolün millileştirilmesi fikrini propaganda edip benimsettiler, bunun sonucunda 1921’de petrollerinin %60’ı Romenlerin oldu. 58 “… asrın en büyük siyasilerinden olan İkinci Sultan Abdülhamid Han…” 61 ve ayrıca 64 “Osmanlı İmparatorluğunun adeta zorla Almanlar safına itilerek Birinci Dünya Savaşına katılması…” 63 “1908 yılı Osmanlı… için en kritik ve nazik bir devredir. Bu devre ile birlikte iç ve dış tavizler başladı… Bu tarihte “Hareket Ordusu” adı altında İstanbulu işgal ve yağma eden Rum-Bulgar-Sırp Hırvat ve Arnavut çetelerinin de kadrosu içinde bulunduğu Üçüncü Ordu, bütün memlekete hakimdi. Mahmut Şevket Paşa ve İttihat ve Terakki Fırkası, ilhamını nereden aldığı bilinmeyen bir ta’viz siyasetine giriverdi./ Sultan İkinci Abdülhamidin bütün tazyik ve tehditler karşısında titizlikle muhafaza etmesini bildiği petrol havzası da İttihat ve Terakki haydutlarının kurbanı oldu… Sultan Abdülhamidin hal’ine kadar Memalik-i Şahane olarak ilan edilmiş bulunan petrol sahaları, 1824 yılının 24 Temmuzunda ilan edilen Meşrutiyetle birlikte Ticaret ve Ziraat Nezaretine intikal ediyordu” 69 “Dokotovsky’nin… söyledikleri…./ “… menfaatlerini korumak hususunda Rusya, Türkler ile daima uyuşabilecektir…”…” 81 -“İttihat ve Terakki, gaflet, hatta ihanet içersinde hükümet ediyordu” 88 ***

8 Aralık 2021 Çarşamba

KÖRLÜK

KÖRLÜK *Portekizli yazar Jose Saramago'nun eseri. *Künyesini not etmeyi unuttuğumdan buraya yazamıyorum. *İnsan anlatılıyor, insanın iyi ve kötü yönleri vurgulanıyor. *Bu pandemi günlerine denk düşen de bir içeriği var: Herkese körlük mikrobu bulaşmaya başlayıp yaşam allak bullak olunca meydana gelen karmaşada insanın ne denli kötü, ancak bazı insanların da ne denli özverili-fedakar olabileceği güzel bir şekilde anlatılmış. *Bir yerde, kötülük çok kolay yapılabilen bir şeydir, anlamında bir ifade vardı ki, bence, çok çarpıcı ve doğru bir tespitti. *Kitabı sevdim. *Paragraf içinde nokta ve virgül kullanılmayan, ama büyük harf kullanılan alışılmamış-değişik bir anlatımı var. Bu anlatım şeklini de güzel buldum. *** 8.12.2021

7 Aralık 2021 Salı

OBLOMOV

OBLOMOV *İvan Aleksandroviç Gonçarov, Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu-Erol Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nda XXXII. Basım: Mart 2021, İstanbul *Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi XXVI *Arka kapak yazısında şöyle deniyor: “İvan Aleksandroviç Gonçarov (1812-1891): Rusya’nın 19. yüzyılda yetiştirdiği en önemli romancılardan biridir. Yazarın… ikinci romanı Oblomov’sa (1857), yalnız Rusya’da büyük bir etki yaratmakla kalmamış, dünya edebiyatına da son yüz elli yıldır hem trajikomik bir karakter hem de adıyla özdeşleşmiş bir insanlık durumu kazandırmıştır.” *Önsöz’de de şunlar var: “Doğu, belki de ilk defa olarak Gonçarov’un bu büyük eserinde kendi kendini tanımaya, Batı’dan farkını anlamaya başlamıştır./…/ Oblomov, yıkılmakta olan bir toplum düzeninin, Rus derebeyi sınıfının çocuğudur…/ Oblomovka… eski Rusya’dır… Oblomovka’da köylülerin hazırlayacağı ekmeği yemek için büyütülmüş Oblomov, ekmeğini kendi kazanan insanlar arasında ne yapacağını şaşırır… sonunda toplumdışı bir insan… bir yük olur./… Tembel, işten kaçan ve işsizlikte mutluluğu bulan adamdır. Oblomov’sa hiçbir zaman işe giremeyen, işsizlikten de zevk alamayan bir adamdır…/… derebeyleri için mutluluk çalışmakta değil, işsizlikte; değer, çalışanda değil, çalışmayanda idi… derebeyleri, çocuklarını yeni hayata, Rusya’ya yeni giren endüstrinin yarattığı çalışma yollarına sokamıyorlardı… çocuklarını Alman öğretmenlere göndermeye razı oluyorlardı. Ama gene de bunun için eski rahatlıklarından bir şey feda edemiyorlardı. Oblomov işte bu değişen hayat koşullarının ve bu kararsız aile eğitiminin kurbanıdır…/… yeni hayatın mümessili Ştolts’dur… Ştolts, derebeyi, hatta Rus bile değildir… Rusya’yı Avrupalaşma yoluna götürecek insanların temsilcisi olduğu içindir ki… refahı kolayca elde ediyor…/ Oblomov’un ruhu Ştolts’unkinden daha zengin, daha derindir… Rusya’nın Ştolts gibi bayağı, ama güçlü, çalışkan insanlara ihtiyacı vardır./ Büyük Petro’dan beri Rusya’da devam eden büyük Rusya-Avrupa kavgasında, Gonçarov… Avrupa’nın tarafını tutuyor. Diğer büyük Rus romancıları bu yolda o kadar ileri gidemiyorlar. Gogol, Dostoyevski, Tolstoy Avrupa’dan çekiniyorlar, Rusya’nın… değerleri korumaya çalışıyorlar… büyük bir işadamı olan Ştolts, Dostoyevski’nin, hele Tolstoy’un nefret ettiği insanlardan biridir./ Gonçarov, Ştolts-Oblomov karşıtlığında eski ve yeni Rusya’yı, Doğu’yla Batı’yı karşı karşıya koymuştur…/… büyük romancılarda görülen bu dram karşısında gülümseme, bu humor olmasaydı, Oblomov… sıkıcı bir kitap olabilirdi… ikinci plan tasvirlerinde realist edebiyatın her zaman veremediği doyulmaz tablolar vardır… ilk bakışta tekrar gibi görünen belirsiz renkleri biriktirerek canlı bir bütün yaratıyor./… Avrupa, hayallerini gerçekleştirmek üzere kuran insanların ülkesidir. Orada gerçekleşemeyen hayal bir acı kaynağı, bir tragedya konusudur. Doğu’da ise hayal bir keyif, bir gerçekten kaçma vesilesidir. Doğulu… hedefsiz, başıboş hayaller kurar. Oblomov’da gerçeğin yerini tutan hayal, Ştolts’da bir teşebbüsün hazırlığı, ilk adımıdır./… Avrupalılaşma yolunu tutan her Doğu milletinde Oblomovluk kolay kolay ruhlardan çıkmayacaktır…/… Fransızca çevirisi Oblomov’un Fransa’da ne kadar az anlaşıldığını gösteren bir laubalilikle yapılmıştır…” v-x *Bir yerde de şu var: -“Onda sevdiğin şey zekadan daha değerli bir şeydi; onun dürüstlüğünü, vefalı yüreğini sevdin… bu değer onun doğuşunda vardı, hayat o yanını hiç değiştirmedi. Birçok zorlukla karşılaştı, donuklaştı, uyuştu, neşesi, zevki bozuldu, yaşama gücünü yitirdi. Ama yüreği hiçbir sahteliğe düşmedi, lekesiz kaldı. En çekici kötülük onu ayartamaz, hiçbir güç onu doğru yoldan çıkaramaz. Bütün kötülükler etrafını alsa, dünyanın altı üstüne gelse Oblomov kötülüğün ardından gitmez, her şeye rağmen temiz, dürüst ve iyi kalır… Ruhu her zaman pırıl pırıldır. Onun gibi insanlara dünyada az rastlanır; kalabalıklar içinde birer inci gibidirler… insan her zaman, her yerde ona güvenebilir” 588, 589 *Zevkle okudum. Sevdim. *Genel bazı ifadelerden Oblomov’u sadece tembellik sanıyordum, yanılmışım, çok daha fazlası imiş. Mesela, felsefe var, kültür var ve dahası var. *Bence çok hoş bir üslubu var, bazı tiplemeler harika bir şekilde anlatılmış, Dickens’in İki Şehrin Hikayesi’nden sonra en keyif alarak okuduğum kitap oldu, Gonçarov’u, Dostoyevski’den ve Tolstoy’dan çok daha fazla güzel buldum. * 7.12.2021

The Great Gatsby

* However, of all the characters, I liked Gatsby the most. He is a man that embodies the American dream of coming from nothing and achieving wealth and success through ambition and hard work. From a young age Gatbsy despised poverty and longed for wealth and riches. He also wanted to become wealthy so that he could marry his love Daisy, whom he has loved for many years. Gatsby is a tragic hero however. Gatsby is not in love with Daisy but the idea of her. For him Daisy represents everything he has worked hard for - wealth, money and status. Gatsby is also a man stuck in the past. He cannot let go of Daisy no matter what and this ultimately leads to his tragic demise. In short I liked the novel a lot because of its characters, its setting, the story’s meaning and its themes. Fitzgerald narrates the story through Nick exceptionally well which gives the story a more personal feel. The author uses the story as a way to highlight the lack of morality in 1920s America, as everyone is obsessed with money and wealth. * Ancak, tüm karakterlerden en çok Gatsby'yi sevdim. O, Amerikan rüyasını yoktan var etme ve hırs ve sıkı çalışma yoluyla zenginlik ve başarıya ulaşma hayalini somutlaştıran bir adam. Gatbsy genç yaştan itibaren yoksulluktan nefret etti ve zenginlik ve zenginlik için can attı. O da uzun yıllardır sevdiği aşkı Daisy ile evlenebilmek için zengin olmak istiyordu. Ancak Gatsby trajik bir kahraman. Gatsby, Daisy'ye değil, onun fikrine aşıktır. Onun için Daisy, uğruna çok çalıştığı her şeyi temsil ediyor - servet, para ve statü. Gatsby aynı zamanda geçmişe saplanmış bir adamdır. Ne olursa olsun Daisy'den vazgeçemez ve bu, sonunda trajik ölümüne yol açar. Kısacası ben romanı karakterleri, kurgusu, hikâyenin anlamı ve temalarıyla çok sevdim. Fitzgerald, hikayeyi Nick aracılığıyla son derece iyi anlatıyor ve bu da hikayeye daha kişisel bir his veriyor. Yazar, hikayeyi, herkesin para ve zenginliğe takıntılı olduğu 1920'lerin Amerika'sındaki ahlak eksikliğini vurgulamanın bir yolu olarak kullanıyor. * İ'in sunumuyla ilgili anlatımından bir bölüm ve Türkçesi bu metin. *Öğrendim. *Yararlandım. *Sevdim. * 7.12.2021