20 Mayıs 2018 Pazar

DİASPORADA ÇERKES OLMAK

denemeler-makaleler-eski fotoğraflar

Süha Baytekin, 2017, Kuzgun Kitap, Bursa

Daha çok kişisel duygu ve düşünceler.
Bazı belgeler.
Temenniler.
Ve, hoş fotoğraflar.
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Sürgün/ Ne kadar da iç yakan bir kelime. Savrulacaksınız zoraki topraklara, dil bilmez, yol bilmez, üst yok, baş yok. Lanetli gemilere bin binecek yüz ineceksiniz... minik bedenleri... atmasınlar  kapkara sulara diye ninniler söyleyeceksiniz./ Şiş naniy, şiş naniy/.../ Önce bağrına basacak insanlar sizi, sonra yavaş yavaş "Sürgün gelmiş bu" diyecekler, süzecekler şöyle bir, acıma ile karışık, "Huzurumuzu kaçıracaklar" bencilce kaygısı ve gizliden gizliye küçümseme gözlerinde. Ellerini uzatırken iyi niyetle birileri, başka eller söküp alacak bir şeyleri. Ölmeden önce öldürecek onurlu insanları muhtaç olma sızısı./ Sürülmekle bitmez sürgün, tekrar tekrar sürülürsünüz oradan oraya. Orası olmaz şuraya, şurası olmaz buraya... Ailenizin bir kısmı bir yere bir kısmı çook uzaklara. Darmadağın olursunuz... Belki de... görmeyecek, öldüler mi kaldılar mı bilmeyeceksiniz./.../ Sürgünün doğasındandır, sallanmaya başlar görünmeyen parmaklar gittiğiniz her yerde. "Bizim dilimizi konuş, bizim kıyafetlerimizi giy, bizim hayatımız, bizim adımız, bizim ülkemiz, bizim, bizim, bizim." ve "Bizim için öl."... mecburen öleceksiniz" 31, 32
-"YENİ CAMİ ÖNÜNDE KAFKASYALILAR/ Bu fotoğrafla ilgili Osmanlı arşivlerinde bir yazıda şöyle yazmaktadır; "Çerkesya'dan hicret edip önce salgın hastalıklar nedeni ile dersaadete sokulmayan, ancak, bir şekilde şehre giren Abdzek kabilesi mensubu Çerkeslerin, Yeni Cami önlerinde ve Tahtakale civarında bir çoğu çarıksız vaziyette yerlerde yattıkları, bu perişan görüntünün Osmanlı'ya hicret etmek isteyen diğer muhacirlere kötü örnek olacağından derhal bulundukları yerlerden toplanıp kırsal alanlara yerleştirilmelerine."..." 35
-"Türkiye diasporası Çerkesleri.../.../ Nereye kadar bu vurdumduymazlık, bu atalet, hatta korkaklık?" 41
-"... sürgünler ve göçler sırasında kendilerine sahip çıkacak yakınları bulunmayan sayısını tam bilemediğimiz çocuklar olmuştur.../ "Devlet, kimsesiz kalan çocukların, ortada bırakılıp perişan olmalarına ve köle tüccarlarının eline geçmesine sıcak bakmamıştı. Bunlar "hüccet" harcını ödeyen kişilere "evlatlık" olarak verilmeye başlandı. Muhacirin komisyonu erkek çocukları askeri mekteplere ve sanayi bölüklerine yerleştirirken kız çocuklarını talep eden ailelerin yanına verdi." (Ömer Şen...)/.../ Bu uygulamalar köleciliği "resmen" ortadan kaldırabilmek için evlatlık alma uygulamasının bilinçli bir devlet politikası olarak teşvik edildiğini göstermektedir. Böylece... ev içi köleciliği eleştirilerden uzak bir biçime dönüşerek kısmen de olsa varlığını sürdürebilmiştir. (Ferhunde Özbay...)" 42, 43
-"Evet... İnsanlık tarihinin en acımasız, en planlı sürgün ve soykırımlarından birine uğramış bir halkız.../ Evet... Sürgünün ardından affedilmez bir süreç olarak asimilasyonu da yaşamışız, hızını almış olsa da sinsi sinsi hala yaşıyoruz.../ Evet... Asimilasyonun dışında kendi içimizde de kültürel anlamda karmakarışık olmuş her şey. Dejenerasyonun pençesinde kıvranıyoruz.../ Evet... Hepimizin içinde derin bir yara, sürgün, soykırım ve asimilasyon. Elbette ki zaman zaman ağlayacağız, nefretimizi de haykıracağız" 45
-"Rus zulmüne karşı... şanlı bir mücadele.../ Meseleye başka devletler karışır, Osmanlı, İngiltere, İran, biraz geri planda Fransa, Almanya. Kirli pazarlıklar, türlü desise, Türkçülük karışır bir de meseleye, müridizm de cabası. Karşıda dev bir güç. Namert bir savaş, katliamlar. Sonuç "Yenilgi." 152 yıl önce. Daha doğru bir ifadeyle "Yenildik" der birileri. Kabullenirsiniz./ Merhametli Rusya "Topraklarınızı terk edin, size göstereceğimiz şahane yerlere dağılın ya da halifenin ülkesine gidin" lütfunda bulunur. Halifenin çığırtkan mollaları çoktan başlamışlardır zaten halkın arasında dolaşıp "Gelin kardeşlerim gelin, sizi mutlu, müreffeh bir hayat bekliyor din kardeşlerinizin ülkesinde" propogandaları yapmaktadır.../ Gelince de ölmeye başlarlar sefaletten, açlıktan, hastalıktan. Çocukları kaybolur, esir pazarlarında satıldıkları bile söylenir. Evlatlık verilir, o çocuklardan bir daha haber alınamaz... "Bir daha eskisi gibi bir araya gelemeyecek şekilde dağıtılarak iskana" azami itina gösterilir. Anlaşma böyledir./ Hep geri dönme umudu vardır sürülenlerde, öyle söylendiği gibi "Aman ne iyi ettik de geldik, nasıl da mutluyuz" diyen yoktur... yavaş yavaş entegrasyon kisveli asimilasyona teslim olurlar, kaybetmemek için direndikleri değerlerini yitirmeye başlarlar... asimilasyonu düşünecek halleri yoktur. Yaşamaktır en önemli dertleri ve gayeleri. Tekrar sürülmemek./... Yeni rejim gelir, ULUS DEVLET oluşturacağım der. Türkleştirme genelgeleri yayınlar, dili yasaklar, isimleri değiştirir, adınıza leke sürülür, zar zor 150 kişiye tamamlanan hainler listesi hazırlanır.../.../... dört temel Çerkes tipi ortaya çıkar./ "O ne? Hiç duymadım..." diyen.../ "Asimile olduk... Bir ben varım..." diyen kibirli.../ "Neyimiz eksik, mutlu mesut yaşıyoruz..." diyen.../ "Evet, çok yıprandık, çok şey kaybettik, ama hala ayaktayız..." diyen azimli.../.../ İşte Türkiye Diasporası Çerkeslerinin son derece muhtasar tarihi budur" 48-50
-"Şehzade Mustafa da, annesi Mahidevran Sultan Kabardey olduğu için "Çerkes Şehzade" ilan edilmişti.../.../ "... Halkların gelişmesinin ve devamlılığının "Kan" ile değil, aidiyet duygus, emek, kültür ve beraberlik ile mümkün olduğunu hala anlayamadık..."..." 59
-"Tek şey vardır devletler için "Çıkar.".../ Duygu ise halklar içindir.../ Malum devletlerin kirli oyunları ve çıkarları neticesinde halkımız bu topraklara geldi. Daha doğrusu gönderildi./ Yine devletin kifayetsiz sevgi merhamet elinden çok halkın samimi sevgi eli uzandı uzanabildiğince.../ Kardeş dediler başlangıçta, dindaş dediler, mücahit dediler el uzattılar Çerkeslere. Bir lokma ekmeklerini bölüştüler... Bazı olumsuzluklar da yaşandı belki, kolay değildi her iki halk için de./... bu ülke... için Türkler ve Çerkesler birlikte öldüler./ Bu ülke birlikte kuruldu.../.../ Bu ülke hepimizin" 63
-"19. yüzyılın ilk yarısında Çerkesya'yı ziyaret eden Prof. Dr. Karl Koch, Çerkeslerin dini inancından şu şekilde söz eder./ "Bir Çerkes ailesinde üç dinsel inanışa birden rastlamak mümkündür. Dede doğa güçlerine, ağaçlara taparken, baba Hıristiyan, oğul ise İslam dinine inanabilmektedir. En önemlisi ise bunlar arasında herhangi bir çatışma ve sürtüşme olmamasıdır."..." 71
-"Günümüzde halkımızın temel sorunu inançsızlıktır. Dini inanç değil... ORTAK BİR DAVAYA İNANMAK... elinden geleni yapma azminden söz ediyorum" 78
-"Elimize diken batsa suçlusu belli "Asimilasyon."/.../... Ama insan olmanın gerektirdiği değerlerdeki olumsuz değişimler dejenerasyondur. Yani yozlaşma" 84, 85
-"Suriye'de Latin harfleriyle basılan Adigece alfabenin Türkiye'ye girişini yasaklayan karar" 86
-"Bir de "entegrasyon" var; Sosyolojik anlamda, farklı halkların kendi kültürlerini yitirmeden bir bütün oluşturması... Ama entegrasyon görünümlü asimilasyon yaşanır genellikle./.../ Cumhuriyetin ilk yıllarında... Dönemin yönetiminin idealleri doğrultusunda yalnız Çerkesler değil tüm etnik gruplara yönelik asimilasyon girişimlerinde bulunulmuştur. Malum nedenlerle de Çerkesler özellikle hedefe konmuştur.../... asimile etme girişimleri ve çabalarının süreç içinde bir tür teslimiyete ve asimile olmaya dönüştüğünü görüyoruz.../.../... Son zamanlarda hepimiz duymuyor, okumuyor muyuz "Yediğimiz kap" yüz kızartıcı ifadesini..." 87, 90
-"1930'da valiliklere gönderilen "TÜRKLEŞTİRME" GENELGESİNDEN BİR BÖLÜM.../.../ "XII. Kıyafetin, şarkıların, oyunların, düğün ve cemiyet adet ve ananelerinin de milliyet ve ırk hislerini daima uyanık tutan ve cemaatleri mazilerine (Topluluıkları geçmişlerine) bağlayan rabıtalar (bağlar) olduğu unutulmamalı, binaenaleyh lehçeyle beraber bu gibi aykırı adetleri de fena ve zararlı görmek bilhassa kötü göstermek ve hiç bir surette targib ve teşci edilmeyerek (rağbet edilerek yüceltilmeyerek) adi ve ibtidai mahiyetleri (basit ve ilkel nitelikleri) her vesile ile teşhir olunarak tahbih ve ta'yip edilmeli (kötülenip ayıplanmalı), o lehçeyi konuşan zümrelere mensup fertlerin ve ailelerinin isim ve lakaplarını Türkçeleştirmek, nüfustaki kayıtlarını ve künyelerini fırsat düştükçe tashih etmek ve kendilerine hiçbir surette mesela Boşnak, Çerkes, Laz, Kürt, Abaza, Gürcü, Türkmen, Tatar, Afşar, Pomak lakabı vermemek, köylerinin o lehçedeki isimlerini değiştirmek ve mesela Çerkes köyü ve saire gibi ayrılıklara müsaade etmemek ve ettirmemek ve kendilerini ve yerlileri buna alıştırmak, evlerinde ve aralarında Türkçe konuşturmak ve öz yüreklerinden kendilerine Türkim dedirtmek, hülasa dillerini, adetlerini ve dileklerini Türk yapmak, Türkün tarihine ve bahtına bağlamak, her Türk'e teveccüh eden milli ve mühim bir vazifedir."/ 2 TEMMUZ 1934 TARİHİNDE YÜRÜRLÜĞE GİREN "SOYADI KANUNU"..." 91, 92
-"Dejenerasyonun tek olmasa da en büyük suçlusu... biziz..." 101
-"Belli bir dönemde asimilasyon politikası uygulanmışsa demokrasiden söz edilemeyecek bir ülkede... Artık yapılması gereken tek şey, bir kenara çekilip hedefteki halkın kendi kendisini yok etmesini beklemekten ibarettir.../.../... Çerkesler birkaç kültürde asimilasyon yaşıyorlar./ Bunun yanı sıra kendi kültürleri içinde dejenere oluyorlar/.../ ateşlenmiş olan fitili "birlik olup" koparmazsanız, dinamit patlayana kadar... sürüp gidecektir bu durum" 105
-"YÜZYILIN SİLAHI ALGI OPERASYONU VE ÇERKESLER/ Algı operasyonu ve toplum mühendisliği... Sosyo-psikolojik manipülasyon olarak da adlandırılıyor./... büyük bir etkiye sahip./ Düşünmeden karar veren insanların seçimlerini etkilemek adına yapılan çalışmaların bütünüdür algı operasyonu.../ Algı operasyonunda kelimeler çok önemlidir. Kelimeler tehlikeli bir silaha dönüşebilir" 106
-"Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağına inandığı zihin durumudur" 110
-"Karaçaylar "Töre" Çeçenler "Ghıllık," Kumuklar "Kılık," Osetler "Iğdav" adını verirler Xabze'ye" 112
-"SAYGI.../ Bundan sonra her geleneğimizin ruhunu sorgulayacağım" 118
-"Geçmişte olanı anlatırız.../.../... biri çıkar.../.../ Diyebilir.../ ... inanmıyorum. Kendim de dahil, bizde varmış gibi söylediğimiz çok şeyin, olduğunu kesinlikle düşünmüyorum./.../ Anlattığımız, yazdığımız çok şeyin göstermelik bir özlemden veya gereklilikten kaynaklandığını düşünüyor ve birçoğunu da samimi bulmuyorum" 121  
-"Olmasını istediğimiz veya olması gerekeni söyleyip tam tersini yapmak gibi bir çıkmazın içindeyiz" 122
-"Özetle, kültür bugün çoğumuzun yeterli gördüğü gibi yalnızca veya daha çok şekilden ibaret bir kavram değil, ruh ve şeklin uyum içerisinde olmasıyla belirginleşen, anlam ve süreklilik kazanan bir kavramdır" 126
-"Kadim Çerkes inançları doğa ekseninde oluşturulmuştur. Kutsallık saygının en yüceltilmiş şeklidir diyebiliriz./ Adiğe'nin anlamı "Kutsal güneşin çocukları" dır./ Kafkaslar ile bağlantılı görülen Amazonlar "Kutsal Ay'ın kızları" dır. Amaze'den türeme" 144
-"Çerkes kadını hakkında  da çok şey anlatmıştır bu seyyahlar... Bundan dolayı olsa gerek bir dönem Avrupa'da "Taklit Çerkes kadınları" modası başlamıştır. Çok da komik olmuştur./.../ Necmettin Karaerkek diyor ki;/ "İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme haklarını 1920'lerde aldığı, 1960'lı yıllarda kadınların hala Paris Borsası'na girmesinin yasak olduğu düşünülürse, eğerleri altın üzengili Abhaz Kızları'ndan bahseden 18. yüzyıl Fransız seyyahlarının derin hayranlığını anlamak mümkündür."..." 154
-"BRİTİSH MUSEUMDA BULUNAN BİR ÇERKES BETİMLEMESİ/ 1750 TARİHLİ" 156
-"Bir yazımızda "Osmanlı İmparatorluğunun" "Çerkes Sultanlar Dönemi" olarak tanımlayabileceğimiz 1. Abdülmecid'den çöküşe kadar olan son dönemini dikkate almazsak, (Bu dönemde 70'den fazla Çerkes Kadınefendi ve Hanımefendi sayabiliyoruz.) Çerkes kızlarının sarayda giderek sayılarının artmaya başladığı yükseliş döneminde kadının adı yoktur... kadınların kaçırılması... satılması... yasal ve doğaldır./ Fakat nedense yıllardır daha çok, gerek gelenekler, gerekse kişilik özellikleri açısından bugün bile rastlayamayacağımız erotik, hatta pornografik yüklemelerle Çerkes kızlarının, aileleri tarafından satıldığından, köleliğinden ve adeta "sadece ve profesyonel cariye" olduklarından dem vurulur. Başka halklardan bir çok asil genç kız köle tüccarları tarafından kaçırılarak saraya cariye olarak gönderilirken onlardan söz edilmez" 177, 178
-"Osmanlı'nın özellikle yükseliş dönemiyle başlayarak... "Saraylı Çerkes Kızları" vardır. "TIPKI BAŞKA HALKLARDAN OLDUĞU GİBİ."/.../ Ama mesela Mahidevran Sultan asil bir aileye mensup olduğundan köle olarak alınmamış veya satılmamış, doğrudan Hafsa Valide Sultan tarafından, akrabalık münasebetleri de bulunması hasebiyle, Kanuni'ye eş olarak yetiştirilmek üzere himayesine alınmıştır" 188
-"FATMA GÜLÜSTÜ KADINEFENDİ, (D. 1831, ABHAZYA-Ö. MAYIS 1861, İSTANBUL), SON OSMANLI PADİŞAHI MEHMET VAHİDETTİN'İN ANNESİ VE SULTAN ABDÜLMECİT'İN EŞLERİNDEN BİRİYDİ. ABHAZ ASILLIYDI VE SON ABHAZ KRAL HANEDANI OLAN ÇAÇBA-ŞERVAŞİDZE'LERE MENSUPTU... 1854 YILINDA POLİTİK SEBEPLERDEN DOLAYI SULTAN ABDÜLMECİD'İN EŞİ OLDU" 189
-"PRENSES LEYLA GÜLEFŞAN AÇBA-ANÇABADZE (10 AĞUSTOS 1898-6 KASIM 1931)... ABHAZ-GÜRCÜ PRENSESİ... KIZI OLARAK DÜNYAYA GELDİ. AİLESİ KAFKASYA ARİSTOKRASİSİNE MENSUPTU. OSMANLI HANEDANI İLE TEYZESİ PEYVESTE HANIM VE KUZİNİ FATMA PESEND HANIM TARAFINDAN AKRABA İDİ. BU YÜZDEN 1919 SENESİNDE SULTAN VI. MEHMET HAN'IN İLK EŞİ EMİNE NAZİKEDA KADINEFENDİ'NİN NEDİMESİ OLDU. KADINEFENDİ'YEE OSMANLI HANEDANI'NIN 1924 YILINDA SÜRGÜNE GÖNDERİLMESİNE KADAR HİZMET ETTİ" 190
-"Çerkes kızlarının saraya köle olarak satılması meselesi incelenirken Çerkes geleneklerini ve kadim kurallarını da dikkate almak gerekir. Her Çerkes kızı ailenin rızası ile de olsa saraya satılamaz ya da her aile kızını saraya köle olarak SATMAZ, yani Çerkeslerin çoğunluğu bir in cahilce ve cinsel süslemelerle bezeyip ileri sürdüğü gibi, geleneklerine göre çok değerli olan kızlarını köle olarak satıp dünyalık edinme peşinde asla olamazlar. Ne yazık ki kızlarını satan ailelerin, Çerkes kültürüne uzak olmayanların anlayabilecekleri, genellikle ORTAK BİR ÖZELLİĞİ BULUNMAKTADIR. Şöyle bir değinip geçecek olursak, Çerkeslerin katı toplumsal hiyerarşik yapısında belli kademelerdeki ailelerin ve daha çok aslen Çerkes olmayıp "Çerkesleşmiş" ailelerin kızları köle olarak satılmaktadır saraya... O kızların çoğu da... bugünkü gibi sigortalı, maaşlı çalışma şekli olmadığından, saray hizmetleri için verilmektedirler ve saray hizmetlerinde çalışan herkesin adı "Köle"dir, Sadrazamların çoğunun olduğu gibi./... belirli bir süre görev yaptıktan sonra azad edilmekte, tazminatı ödenmekte, bir anlamda hizmet akitleri sona ermektedir. Kölelerin kahir ekseriyeti de bu statüde yer alır.../... Herkes kaçırılır ama Çerkesler kızlarını satar....???? Bir de deyim yerindeyse Çerkes diye "yutturulan" köleler vardır ki o meseleye hiç girmeyelim./ Devlet memuriyetlerinde önemli kademelerde bu Çerkes Sultanlar'ın erkek kardeşlerinin veya yakın akrabalarının yer almaya başladıkları görülür. Bu dönemde "Saraydaki Çerkes Kızlarından" köle olarak satın alınan veya hediye edilenler olsa da, önemli bir kısmı da sultanlardan birinin akrabalarıdır veya onun himayesinde yetiştirilen, özel eğitim verilerek devlet ileri gelenleri ya da saygın kişilerle evlendirilen kızlardır ve köle statüsünde değildir. Bir yandan da Valide Sultanların, Kadınefendilerin, Hanımefendilerin "Can yoldaşı" dır soylu ailelerden gelen bir kısmı. Ne yazık ki önyargılarımız ve hayallerimiz, bu Saraylı Çerkesleri de haremde salınan köleler gibi yansıtır dış dünyamıza./ Soylu Çerkes kızları, her Çerkes kızı gibi, genetik olarak nezaket, güzellik, asalet, saygılı ve medeni olmak gibi özellikler taşımaktadırlar. Sarayda okuma yazma, musiki, saray adabını öğrenirler. Gün gelince... evlendirilirler... saygın bir konumda hayatlarını devam ettirirler, neredeyse aile ferdi olarak kabul edilirler. Kendilerine Kadınefendiler "Kızımız" derler./.../ Osmanlı'nın son dönemleri, genel algıların değişmeye başladığı, Çerkes Sultanlar dönemidir. Gerek soylularla evlenme eğilimi ve Kadınefendilerin, Hanımefendilerin etkisi, gerekse siyasi nedenlerle hemen hemen her padişahın Çerkes eşleri bulunmaktadır. 1. Abdülmecid'ten itibaren çöküşe kadar yaklaşık yetmiş Kadınefendi ve Hanımefendi sayabiliyoruz" 191, 192
-"AYŞE LEYLA NEVVARE KADINEFENDİ YA DA AYŞE SÖNMEZLER (D. İZMİT 1901, Ö. İZMİT 22 NİSAN 1992) SULTAN VI. MEHMET VAHDETTİN'İN DÖRDÜNCÜ EŞİ. ÜÇÜNCÜ KADIN EFENDİ ÜNVANINI TAŞIYORDU... BİR ABHAZA... KÜÇÜK YAŞTAN İTİBAREN DOLMABAHÇE SARAYINDA YAŞAYIP EĞİTİM GÖRDÜ. SULTAN VAHDETTİN'İN ÜÇÜNCÜ EŞİ MEVEDDET KADIN EFENDİNİN AMCASININ KIZIDIR. MEVEDDET KADIN EFENDİ... YANINA NEDİME OLARAK ALDI. SULTAN VAHDETTİN'LE 20 TEMMUZ 1918 SENESİNDE EVLENDİ. NİKAHI VE DÜĞÜNÜ DOLMABAHÇE SARAYINDA OLDU. SULTAN VAHDETTİN'DEN ÇOCUĞU OLMADI" 193
-"HAYRİYE MELEK HUNC (D. 1896-Ö. 24 EKİM 1963) YAZAR" 198
-"ÇERKES NUMUNE MEKTEBİ MÜDİRESİ SEZA POLAR ÖLÜM TARİHİ: 20/11/1990... "ÇERKES KADINLARI TEAVÜN CEMİYETİ"NİN KURUCULARINDANDIR... ÇERKESLERİN AZINLIK OLARAK TANINMADIĞI LOZAN ANTLAŞMASINDAN BİR YIL SONRA "ÇERKES TEAVÜN CEMİYETİ" İLE "İSTANBUL ÇERKES KADINLARI CEMİYETİ" KAPATILDI./ 5 EYLÜL 1923'TE DE ÇERKES ÖRNEK OKULU KAPATILDI... SEZA HANIM TUTUKLANARAK... GÖZALTINA ALINMIŞ, BİRKAÇ AY SONRA GÜÇLÜKLE KURTULMUŞTUR" 200
-"NURİYE ULVİYE MELVAN CİVELEK:... MEVLAN... 1893 YILINDA GÖNEN'DE DOĞDU" 201
-"BÜYÜK BESTEKAR NEVESER KÖKDEŞ (KÖKDEŞ (D. 1904 İSTANBUL.Ö. 7 TEMMUZ 1962 İSTANBUL)" 203
-"Aynı Çerkes kızları gibi, Çerkes erkekleri de öncelikle ailesini temsil ettiğinden, ailesinin ve kendisinin onuruna leke sürecek en ufak bir davranışta bulunmamaya gayret eder. Bütün hayatı boyunca en önemli amacı budur... Kimseyi küçük görmez, böbürlenmez.../ İki erkeğin aralarında sözlü dalaşa girdikleri, birbirlerine hakaret ve küfür ettikleri, arkasından konuştukları görülmez. Böyle bir durum olursa, büyükler "Yoksa siz Çerkes değil misiniz?" derlermiş ki büyük bir utançmış. İftira atmaz, yalan konuşmaz, mert olur, olmalıdır daha doğrusu" 206
-"Çerkes erkeği elinden geldiğince her zaman şıktır, temizdir, bakımlıdır.../.../ Çalışkandır demek isterdim, ama diyemiyorum" 210
-"Koca özellikle başkalarının yanında eşini adıyla çağırmaz, eşi de onu... soyunun adıyla çağırır... veya bir lakap takar. Annem babama "Adam" derdi" 216
-"Baba evde herkese karşı son derece mesafelidir. Sadece kızları istisnadır... Yemeğini de yalnız yer./.../ Eşi ve kız çocuklar dışında, erkek çocuklar babanın yanında oturamazlar.../.../ Bazı durumlarda, mesela büyükbaba hayattayken doğan çocukların, babalarına "baba" demediklerine de rastlarız. Ben öyleyim mesela. Evlenene kadar babama "Abi" dedim" 218, 219
-"Bir hikaye mi duydun geçmişe dair, bir masal mı işittin, bırak Kırmızı Şapkalı Kız'ı, ya da Sindirella'yı onları anlat bebene" 235
-"AZAPSHEV KURGOKO MASHADOV VE OĞLU" 238
-"LYDIA KERTİEVA VE MAGOMED ALAKAİ" 241
-"Kaşenliğin tanımını yapacak olursak:/ "... kurallara bağlı olarak sürdürülen... arkadaşlık ilişkisi..."..." 242
-"Nartlar önceleri, yaşlıları Alegler'in evinde (*) ve yaşlılar dağında öldürürlerdi, ama daha sonra bundan vazgeçmişler/.../ (* Aleglerin evi kadın erkek yaşlıların, adından bile ürktüğü bir evdir. O dönemlerin kocayan ve elden ayaktan düşen, Nart Kurultayınca ölümüne karar verilen saygın yaşlılar, son ziyafetin verildiği Aleg'lerin 30 m boyunda ve her biri sekiz öküz tarafından çekilebilmiş çok sayıda iri sütunlar üzerinde yükselen büyük evindeki Ölüm Kurultayı sırasında öldürülmektedirler. Saygın ve ünlü Nart'lar bu evde kendilerine yaraşır şekilde öldürülür...)..." 249
-"... anneannem.../.../ Babası Sarıkamış'tan sonra Rusya'da yedi yıl esir kalmış.../... Dada hediye olarak kendisine buzağılı bir inek hediye etmiş... evlendiğinden itibaren ölümüne kadar Dada'nın yanına çıkmamıştı. Dada da onun sesini bile duymamıştı. Ya da öyle sanıyordu. (Dada, annemin dedesi Lafiş Aslanbey'dir.)/... kayınvalidesi... yani Nina... Kayınbiraderlerin ve görümcelerin hepsine isim takmıştı.../.../... Zaten hiç bir şey istemezdi" 264, 265
-"Thamade hiçbir zaman Nexij yani "Yaşlı" değildir. Nexij de Thamade değildir... James Bell'in dediği gibi Thamadeler kendilerini propaganda ile ya da para ile kanıtlamamışlar, pratikte gerçekleştirdikleri eylemlerle bu ünvana hak kazanmışlardır" 267
-"Bize göre 21. yüzyılın başdöndürücü gelişmeleri karşısında, Thamade-Ayhabı niteliklerinde de değişiklik olacağı kuşkusuzdur.../.../ Kabardey... Tjamade Qezanoque (Kanazuko) Jabağı (Jebağı, Cebağı)nın asalet ile ilgili yaklaşımı.../.../- Mert ve yiğit olan her bir birey, soylu sayılır" 272
-"HATUEKSHOKUE ASLAMBEK" 280
-"GRANDÜK HACI BERZEG" 281
-"Geçmiş nesillerin korkuları, mutlulukları, travmaları sonraki nesillere intikal ediyor. EPİGENETİK deniyor buna.../ Soydan gelen asalet dediğimiz şey bu mu acaba?" 282
-"ETHEM BEY" 298
-"PŞEVU (PŞOV) ETHEM BEY'İN KALEMİNDEN:/ 'BEN KİMİM?'/.../ Birinci Dünya Savaşı'nın ilk senesinde, büyük kardeşim Rait Bey'in kendi başına askeri ve siyasi bir maksadı hedef tutan, Kürtlerden ve başka milletlerden toplanmış Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri ile önce Ruslara karşı, daha sonra da İran'ın güneyindeki İngiliz bölgesinde ve Afganistan sefer heyetinde bulundum" 301
-"SOLDAN SAĞA: DEMİRCİ MEHMET EFE, REFET BEY (BELE), ETHEM BEY ALAŞEHİR KONGRESİNDE... AĞUST0S 1919..." 302
-"Belki çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler" 302
-"Ethem Bey'in maruz kaldığı haksız itham nedeniyle asıl mağdur olan Çerkes halkıdır.../.../ Biz Çerkes halkını bir bütün, tek bir beden olarak görürüz./ Uzunyayla'da mutlu mesut yaşayan bir Çerkes Gönen ve Manyas'taki soydaşları haksız bir tehcire uğrarken ve mağdur edilirken mağdurdur.../ 150'likler listesine adaletten uzak tıkıştırmalar yapılırken Sivas'ın bir köyündeki Çerkes mağdurdur:/.../ Eskişehir'de bir Çerkes "Çerkes düğünü yapmayın, mızıka çalmayın, başınıza ne geleceği belli olmaz" diye uyarıldığında (annemin dedesi), Türkiye diasporasındaki bütük Çerkesler mağdur edilmiş demektir" 304
-"Tük ülke için olduğu kadar Çerkesler için de unutulması zor bir yaradır Sarıkamış hezimeti. Aşağıdaki ağıt, Sarıkamış harekatından önce askere alınan binlerce Çerkes gencine ithafen Pınarbaşı... iki kız kardeş tarafından... okunmuştur.../.../ İşte bu hazin olayda esir düşenlerden biri de annemin dedesidir. Annesinin babası./.../ Bilinmez bir yere götürülmüş... "Şehid oldu" diye kabul edilmektedir.../ Bir gün evin kapısı çalar. 9-10 yaşlarındadır anneannem. Açar kapıyı. Üzerinde çuvaldan bozma bir giysi, saçı sakalı birbirine karışmış bir adamdır gelen... annesine seslenir./ Anne... Bir dilenci geldi./ Gelir annesi, "Dur sana birşeyler getireyim" der ve o sırada gözleri gözlerine ilişir kapıdaki adamın. İşte o anda ağzından "Ahh" diye bir çığlık çıkar anneannemin anlattığına göre. Karşısındaki... yıllardır görmediği, şehid olduğunu sandığı kocasıdır" 305, 308
-"Çerkes halkının Osmanlı döneminden başlayan bazı kırgınlıkları bulunmaktadır. Bu durum işgal kuvvetlerini... Çerkes halkından da yararlanabilecekleri düşüncesine itmiştir. Çerkes halkıyla ilişkilerini geliştirmişler, belki de kabul edileceği zannıyla bazı vaadlerde bulunmuşlardır./ Oysa ki işin gerçeği, Çerkes ileri gelenlerinin, bir yandan milli mücadeleyi yürüten liderlerle irtibat halindeyken, diğer yandan işgal kuvvetleri komutanları ile ilişkileri geliştirdikleridir. rollerini çok iyi oynarlar. Düşmandan bilgi almakta, onlara yanlış bilgiler iletmekte.../ Yani ülkenin kurtarılması için var güçleriyle mücadele eden Çerkesler... ciddi casusluk faaliyetlerinde bulunmuşlardır./ Mesela... Eskişehir'de de benzer bir durum söz konusudur... ben isim olarak bunlardan babamın dedesi ile annemin dedesinin anılarını ayrıntılı olarak biliyorum.../.../ Çerkes halkının geleneğinde ihanet yoktur ve iradeleri dışında kimsenin güdümüne girmezler. İşgal kuvvetleri bundan bihaber, Çerkesleri azınlıklarla bir tutmuşlardır" 314
-"Çerkeslerde "Dilenci ve dilenme" kavramları yer almaz" 328
-"Haşim Efendi 1780'li yıllarda... Ferah Ali Paşa'nın katibidir. Anılarından şöyle yazar: "Ferah Ali Paşa, Çerkes Hasan Beyi'n evine bir kervan dolusu hediye gönderdi. Bey bu hediyelerin hepsini halkına dağıttı, fakat bir yoksul vatandaşını unuttu. Bunun üzerine Bey derhal başındaki değerli kalpağını çıkartarak yoksul kişinin başına taktı..."/.../ diğer bir Çerkes atasözü de şöyle demektedir: "Saklarsan yitirirsin, hediye edersen kazanırsın."..." 330
-"Ben;/ İki büyük dedesi vatan toprakları için nalı ve canı ile savaşmış, köyü çok sayıda şehit vermiş biri... "Allah kimseyi vatansız bırakmasın" demişim.../ Uzak kalırsam... bu toprakları özleyen, döndüğümde "Vatanıma geldim" diyen biri./ Anavatan, onun yeri dolmaz" 332, 333
-"1860'lı yıllar. Kabardey... dört oğlu... İki kardeş Anavatanda kalmak istiyor. Diğer ikisi Osmanlı topraklarına gelmek istiyormuş... Vedalaşıp... oğlu... köpeği... istemiş. Köpeğin adı KUK. Köpeği vermiş amcası... aile, Uzunyayla bölgesine ulaşmış... Yeni bir yolculuk... Suriye... bir sabah bakmışlar ki Kuk yok... bulamamışlar./ Aradan aylar geçmiş. Bir gün, Hac için Kafkasya'dan gelen bir grupla aileye bir mektup ulaşmış... kardeş... yazıyormuş: Kuk vatana döndü. Siz neredesiniz?" 334
-""Hepimiz için ve ha deyince gerçekleşmeyecek" Anavatan'a dönüş amacı ve hayalinin bizi zaman zaman kısa vadeli hedeflerimiz ve amaçlarımızdan uzaklaştırdığını düşünüyorum.../ Özetle; Biz her neredeysek orada ne kadar kuvvetli ve kendimiz gibiysek, o kadar var olacağız" 336
-"Çıkarsam yurtdışına ağacını, denizini, ayını, yıldızını, köyünü, kentini, tozunu, toprağını özledim./.../ Şimdi diyorlar ki "Ben burada yabancıyım. Nefret ediyorum buradan. Benim değil bu vatan." Çok duydum. Çok okudum./.../ Anavatan sevdası başka.../ Ama düşman mı olmak gerek insana dair ne varsa yaşadığımız FİLANİSTAN'a?/ Sevmek için birini nefret etmek mi gerekir diğerinden?" 338, 341
-"Geri dönenlere sorun, büyük kısmı "Mutluyum" diyor, kalanların hemen hemen hepsi "Mutsuz" bir yaşam sürmek zorunda./... dönenler... en azından anavatanda bulunmanın ve bir arada olmanın manevi gücüne sahipler. Ya kalanlar?/ Annem; Suriyeli mültecileri en iyi bizim anlamamız gerekir" dedi ve devam etti./ "Baban... Almanya'ya gitti.../ Daha uçaktan inerken iliklerime kadar hissettim gurbeti. Sanki bulutlar bile daha karaydı.../.../... gördüğüm ne varsa yabancı.../.../ Bastığın yollar senin değildir gurbette. Herkes seni izliyormuş gibi gelir ilk günlerde. Anlamadığın bir dil... Bir ekmek alacak olursun, çekinerek girersin fırına. Parkta oturayım dersin iğreti bir misafir gibisindir, çiçekler bile sana yabancı yabancı bakarlar. Sanki her an bir hata yapacakmışsın gibi tedirginsindir.../ Bir gece.../ Nasıl sevindim... Gördüğüm ay köyümdeki, İstanbul'daki ay ile aynıydı.../ İşte ben, o günden beri, Kafkasya'dan sürülen halkımı çok daha iyi anlarım... Dönüş ümidi olmayanların acılarını düşününce ürperirim..."..." 348-350
-"... anneannem.../.../ Bizim köyün suyu gibisi var mı?.../.../... Sıla özlemi yani" 351
-"Travma Sonrası Stres Bozukluğu.../.../... Yaşanan travmalar sonraki nesillere aktarılır mı?/.../ "Kimlik Adına Öldürmek".../...New York... çalışmada ortaya çıkan şey; soykırımdan kurtulanların yaşadıkları travmadan meydana gelen genetik değişimlerin çocuklarına geçebiliyor olması" 354
-"KÜLTÜRÜMÜZ İÇİN CİDDİ BİR TEHLİKE:/ BAŞIBOŞ SOSYAL MEDYA/... birçok şirket "Sosyal Medya Uzmanı" çalıştırıyor bünyesinde" 359
-"Sihirli sözler söyleyerek yırtıcı hayvanların ağzını bağlamak... Çerkes geleneğinde de yer alıyor" 370
-"Eğer diasporada bir Çerkesin devlet ile.../ Resmi tarihin yalanları, sivil toplum kuruluşları... ile bir sorunları yoksa.../ O ülkede Çerkesler tükenmiştir" 371
-"Fransız gazeteci A. Fonvill "Çerkes Özgürlük Mücadelesinin Son Yılları" isimli kitabında... anlatıyor:/ "Bunca acı ve felaketin sonunda Osmanlı topraklarına ulaşabilenler hiç de bekledikleri ve kendilerine vaad edildiği gibi bir manzara ile karşılaşmamışlardı. İnsanlar aç açık, hasta ve çıplak bir vaziyette içler acısı bir durumda terkedilmişlerdi binbir vaatle davet edildikleri topraklarda. Sayıları onbinlerle ifade edilen cenazeler kalkıyor, insanlar yollarda, evsiz barksız ağaç altlarında ölüyorlar ve cesetleri dahi günler sonra defnedilebiliyordu. Osmanlı idaresinin ve halkın gücü böylesine bir trajedi karşısında yetersiz kalmıştı."..." 393, 394
-"ABHAZ KRALI PTU'NUN KAÇIRILMASI VE GÜNEŞ TANRISI İLE İLGİLİ MEKTUBUN BULUNDUĞU BİBLOS D. BRONZ TABLETİ (M.Ö.1900)" 405
-"Halkımızın küçümsenmeyecek bir kısmının, çağın hastalığına yakalandığını, Çerkesliğini değil insan olma erdemini yitirdiğini gördüm mesela./.../ Asimilasyondan şikayet ederken içler acısı bir dejenerasyonun pençesinde kıvranan ne kadar çok soydaşımızın olduğunu,/ Birlik, beraberlik ruhumuzun ve bir halk olma bilincimizin onarılması çok güç yaralar aldığını ne yazık ki yeni anladım./.../ Kültürden söz edebilmek için önce bir halkın varlığı gerekir ve ben ne yazık ki mevcut durumda o halkın varlığı konusunda ciddi tereddütler içinde kaldım./ İşte o yüzden... bundan sonraki hedeflerim değişti. Daha doğru bir ifade ile genişledi" 407, 408
*
20.5.2018

16 Mayıs 2018 Çarşamba

GENAR

KAFKASYA-1
ROMAN

Osman Çelik, Gül Matbaası, 1985, İstanbul


Bir tür, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı, gibi!
Önemli bir fark: Rus salon toplantıları yerine Kafkas köylerindeki meydanlarda yapılan düğünler var!
*
Arka kapak yazısında şöyle deniyor:
"Rusya, daha Çar IV. İvan zamanında Kafkasyaya gözünü dikmişti. İlk ciddi saldırı, 18. yüzyılın başında meydana gelmiş, Kafkas-Rus mücadelesi yüzelli yıldan fazla devam etmiştir. Kuzey Kafkasya, Rusya'nın sonsuz insan ve silah gücü karşısında yenik düşmüş. Halkın büyük bir bölümü, yurtlarını terketmek zorunda kalmıştır./ İlk karşılaşma ve bağımsızlık savaşları çok kanlı olmuş. Kuzey Kafkasya Halkı'nın direnme gücü kalmayınca, esaret hayatı ve zorunlu göç başlamıştır./ Yazar, Kuzey Kafkasya'nın dramını üç bölüm halinde romanlaştırmayı planlamış. KAFKASYA I.'de; İlk karşılaşmayı.. KAFKASYA II.'de; Bağımsızlık mücadelesini.. KAFKASYA III.'de; Göç olayını işlemeyi tasarlamıştır./ Elinizdeki kitap, birinci bölümü; KAFKASYA I.'i oluşturmaktadır. Diğer bölümler de, hazırlandığı zaman sırasıyla yayınlanacaktır."
*
Diğer iki bölüm yayınlanmış mı, acaba?
*
Bu kitap bir roman sayılır mı?
Bence, romandan çok, bir rapor...
Ya da bir tür hikaye etme!
Kurgu olmaktan ziyade, tarihten bilinen bir kesit ve kırsal bir toplum tipinin çok bilindik bir yaşantısı anlatılmış!
Ve, iyi ki, anlatılmış; ayrıca, her şeye rağmen, güzel anlatılmış!
Emek ürünü!
Kalemine sağlık!
*
Çocukluğumda bizzat yaşadığım köy yaşantısının bu denli ortak olduğunu bilmiyordum; öğrendim.
*
Dert edilip anlatılan iki temel konu:
Kafkasya'da islamiyetin kabul edilmesi.
Rus saldırılarına karşı direnme.
*
Metnin yazımı biraz özensiz olmuş!
Ve, yer yer, benzer-aynı şeyler tekrar tekrar anlatılmış; gelenekler ve düğünler gibi...
*
Mevcut olan kurgu kısmı ise, pek de hoş sayılmaz:
Gençler başarısız!
Uzmanlığı olmayan Ahmet Sena öğretiyor!
*
Mesaj güzel:
Geleneğe uy!
Bilinçli yaşa!
İyi insan ol!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Ahmet Sena.../... Varna.../... gün görmüş, bilgili insanlar arasında bulmuştu" 10
-"Sena Efendi'nin gölgesinde Yahudi durmadan servet biriktiriyor" 13
-"Bram'ın babası Bastı Dadu, Kırım'ın... bir Mirza'nın oğlunu p'ur (atalık) olarak almıştı. Karşılığında, Mirza'nın yanına oğlunu bırakmıştı.../ Bram.../... Ahmet Sena'ya hayran kalmıştı... İslam dinini... Sena'nın ağzından bir başka türlü tanıyordu. O Kırımlılar'a benzemiyordu./... O'nu memleketine davet etti.../ Ahmet Sena.../.../... kabul etti./... Kafkasya'ya böyle gelmişti" 15, 16
-"Daha önce belirttiğimiz gibi..." 19
-"O'nu bir bey gibi yetiştireceğine, kuvvetinden gurur duyan adi bir çoban yaptın" 57
-""O sadece, Kırım'da bir dostunun olmasını istiyor," dedi" 67
-"1722'de başlayan Osmanlı-İran savaşı aralıklı olarak devam ediyordu... Kaplan Giray, Osmanlı... destek olmak için, 1735 baharı Kafkasya'ya geçmişti... İran Ordusu'na arkadan vuracaktı. Batı Kafkasya Kabileleri'nden süvari birlikleri almıştı. 1707'de, ilk Hanlığı sırasında, Kabartay Bölgesi'nde uğradığı hezimeti unutmamıştı. Tahttan indirilmesine sebep olan Kabartaylar'a kızıyordu. Seferinin asıl amacını unutarak Kabartay Beyleri'ni ezmeye kalktı. Ancak, İran'a yardım etmek için Ruslar'ın Hazar Sahilleri'nden yeni bir cephe açmaları üzerine, yanlış yolda olduğunu anladı. Hemen tavrını değiştirdi... Kabartay'ın Kırım'a bağlı bir ülke değil, Kırım'ın dostu olduğunu söyledi. 1735... Ruslar'ın Kırım'a saldırmak üzere olduklarını öğrendi./.../... yurduna döndü" 75, 76
-"Laho, ırkının özelliklerini biliyordu. Kafkasya'da, Dadu gibi yüzlerce aile reisi vardı. Aşırı bir gururun esiri bu gibileri için yapılabilecek hiçbir şey yoktu... Kişilerin gururu herşeyin üstünde kalıyordu" 80
-"Kazanuko Jabağ isminde zeki bir adam, Kabartay Prenslerine danışmanlık yapıyor.../ Kabartay'da... fikir birliği... sonucu, daha önce Kırım Hanları'nın saldırıları püskürtülmüştü. Aynı şekilde, 1737'de Kabartay'a giren Rus Ordusu durdurulmuştu.../.../ Bram, mutlaka bir cami yapmak istiyordu... bir imam. Sırf bunun için batıya gitti... Kırımlı bir din adamı buldu... Adiğe Dili'ni bilmiyordu.../... Bir yıl içinde, sekiz aile yeni dini kabul etmişti./.../... yavaş yavaş... İslamiyet bütün ülkenin tek dini olacaktı. O zaman, Kafkasya'nın çehresi değişecekti. Birlik içinde olan, bir millet doğacaktı./.../ Bram'ın... Oğlu Genar ise, babasının geniş düşünce ufku içinde büyüyordu./.../ Kazanuko Jabağ öldükten sonra, Kabartay'da Prensler arasındaki iktidar kavgası büyümüştü.../.../ Hikayemizin başında tanıttığımız Ahmet Sena ile Bastı Bram işte bu yıllarda tanışmışlardı" 83-87
-"... o tatsız olay Natholar'ı da etkilemişti. Bastılar kadar olmasa bile..." 89
-"Şıble... bütün Bjeduğ kabilesine atar tutardı."Herifler Nogayların komşusu. Tatarlaşmış köpekler! Adiğe kim, onlar kim?" derdi.../.../... "Zeyide'nin çocukları" diyorlardı. Şıble, adeta unutulmuştu" 92, 93
-"Natuhay Kabilesi, Taman Bölgesi'ndeki Hatkoylar'ın güneyinde oturuyordu" 95
-"Limanlarda... katil... korsan.../.../ Sabe, Natuhay Sahili'nde bir tek şeyi beğenmemişti. O da, esir ticareti idi. Kendi soyundan insanların, gemilere bindirilerek götürüldüğünü gördüğü zaman korkmuştu.../... tartışmıştı. "Natuhay Beyleri, bu duruma neden engel olmuyorlar," diyerek... bakmıştı.../.../ Sabe, iç bölgelerden, güzel erkek ve kız çocuklarının kaçırılarak yabancılara satıldığını... görmüştü.../.../... Özellikle Osmanlı tüccarları, bu maksatla bir sürü ajan kullanıyorlardı. Çünkü, esir ticareti çok karlı bir işti... İstanbul'dan İskenderiye'ye... esir pazarları kuruluyordu. En değerli esirlerin alıcısı ise saraydı.../ Sabe... Bir yabancıyı gördüğü zaman şüpheyle bakıyor" 97-99
-"O şeytan gözlü Hatkoy..." 102
-"Şüphesiz kaçırma planını hazırlayan da, grubun başı olan yaşlı Hatkoy'du" 108
-"Alış-verişin, ticaretin kanunları acımasızdı. Onu meslek edinenlerin çoğu açgözlüydü" 110
-"Evlenmek amacıyla kız kaçırmak adetti... köle, cariye yapmak için birini zorla götürmek cesaretti.../... Yanında iki uşak vardı" 112
-"Paketlerin iplerini çözüp açtılar. Ortaya, yüzleri temizlenmiş iki insan kafası çıktı. Sabe, sakallı Hatkoy'u hemen tanımıştı./.../... Hatkoy Zepşi Taman Pazarı'nda ele geçirdiler. Kızınızı kaçırmaya kalktığını da itiraf ettirdiler" 113
-"O'nun bu hali, insanın büyük ruhi bunalımları atlattıktan sonra duyabileceği hesapsız bir iyimserlikti. Geçiciydi" 114
-"M.Ö. 8. asırdan itibaren Yunanlılar ilk ticari kolonilerini bu sahillerde kurmuşlardı.../ Roma... Bizans... Yunan ticari hayatını yok etmişti.../ Bizansın... Haçlı... içine kapandığı dönemde İtalyanlar sahneye çıkmıştı. Cenevizliler, Karadeniz'de ticeret yapma iznini 1170 yılında Bizans Kralı Emanuel'den almışlardı. O yıllarda Kırım'da Kaffa (Kefe) şehrini kurdular./... ticaret yapma izni alan Venedikliler, Cenevizlilerle büyük bir rekabete girşmişlerdi.../... Kafkasya sahillerinin tamamı Cenevizliler'in ticari tekeli altındaydı.../... ticari koloniler, Kafkasya'da yaşayan topluluklarla ticaret yapıyor.../ İç bölgelerle yapılan ticarette, Ermeniler kullanılıyordu.../... Kuzeyin... insanı... Fars, Arap, Türk sarayları bu insanlardan seçilen köle ve cariyelerle doldurulmuştu. Köleler, Mısır'da iktidarı ele geçirecek kadar çoğalmışlardı./ Moğol istilası, bir ara herşeyi alt-üst etmişti.../... 1453... 1475'de Kırım'ın Osmanlı... himayesine alınması yeni bir düzen getirmişti./.../... İtalyan Tüccarlarının yerini Yahudi ve Ermeni tüccarlar doldurmuştu... ticaret... izni alan Fransızlar... görünmeye başlamışlardı.../.../ Tsemez Kasabası ikiyüz metre kadar içerde idi... eski bir kale vardı... şimdi Türklerin elindeydi... Kale muhafızlarının, çevredeki yerli soylularla kurdukları özel dostlukları dışında, önemli bir faaliyetleri yok gibiydi./.../ Türkler, Tsemez'de bulunan palanga'ya, "Soğucak Kalesi" diyorlardı./.../ Tsemez ve çevresinde yönetim, yerli soyluların elindeydi" 122-126
-"Kafkasya'nın tamamı bir yana, Natuhay sahilinde bile, tek güçlü bir lider, bir idare merkezi yoktu.../... birlik sağlanamamıştır./ Şate, Tsemez önlerine gelen bir Fransız ticaret gemisini gördüğü zaman çok heyecanlandı. Bu geminin iki aylık yoldan geldiğini, bir saldırıya uğramadan yol alabildiğini... öğrenince çok şaşırdı" 128
-"Bizim bir devletimiz yok... suçlusu... biziz.../.../... Ben Kırım Hanlığının çok uzun ömürlü olmasını istiyorum. O yıkılırsa, biz de yokoluruz. Ruslar, Kırım engelini aşmadan bize bir şey yapamazlar./.../... "... Kırım Hanlarının da kırbacı üstümüzden eksik olmuyor," diyebilirsin... gelen tehlikenin çok daha büyük olduğunu göreceksin. Türkler, sahillerimizde birkaç kale yapıp gittiler. Nasıl yaşadığımıza karışmadılar. Ruslar öyle davranmayacak... Tatarları topraklarından kovup, yerlerine Kazakları, Rus köylülerini yerleştirdiler. İşte ben buna; "gerçek felaket" derim./.../... Kafkasya, birleşik bir devlet olabilir. Kırım Hanlığı öyle değil mi? Beş aile, Haan ailesini baş saymıyorlar mı?.../.../... köle ticareti... Kafkasya'yı da etkilemişti. Sahilde oturan bütün büyük soylular gibi, bu çirkin alış-verişe seyirci kalmıştı" 131-133
-"Toprak çok iyi işlenmiş, tarla ve bahçe haline getirilmişti" 139
-"... çitlerinin üzerinden, kendilerini gizlemeye çalışarak kadınlar bakıyordu" 144
-""Taktak" takma adıyla anılan genç..." 147
-"Subaneku..." 151
-"Gerçekte... ailelerin hiçbiri zannettiği kadar güçlü değildi. Bu aileler, birbirini kıskanan... güç adacıkları idi" 153
-"Ölçülü yemiş, ölçülü konuşmuştu" 156
-"Rostan'dan da ticaretten de nefret ediyordu" 159
-"Bu yolu gururum için seçtim. Yeni bir olay meydana gelmemesi için aza razı oldum" 162
-"İki yıldır, Bastıler'in yanındaa Ahmet Sena isminde bir Türk yaşıyor. Güngörmüş..." 163
-"... yüzlerce yerli sanatkar çeşitli alet ve silah yapıyorlardı. Fakat, dışarıdan gelenler daha üstün özelliklere sahipti" 165
-"Bastıler Müslüman olmuşlar, Natholar ise eski ata dininde ısrar etmişlerdi" 166
-"Ahmet Sena ne bir tüccar ne de başıboş bir gezgindi. Özel olarak davet edilmiş, Bastıler'in misafiri olarak gelmişti" 167
-"Bram... Kırım Türkçesini öğrenmişti" 168
-"Öğrenciler, kız-erkek karışık okuyorlardı... Müslüman ülkelerin hiçbirinde böyle bir şey yoktu" 170
-"Ahmet Sena... kadınları... erkeklerle birlikte günlük hayatın içinde bulunca çok şaşırmıştı.../... Bram'ın karısı... Libe'nin kendisine, "Kardeşim," dediğini öğrenince hayatının en büyük mutluluğunu duymuştu" 173
-"Batı Şapsığ... Anadoludan gelmiş bazı dervişlerin dolaştığını.../.../ Kırım'dan, Ubın vadisine bir grup din adamı geldi. Bunların arasında İstanbullu mollalar da var" 180
-""Adığeler, yeni bir inancın sancısını çekiyor," diyerek sonu gelmez düşüncelere daldı. "... Osmanlı, burayı neden bu kadar ihmal etmişti?... Bu insanlar yönetimde baskı istemiyorlar. Ancak, birşeyler öğretilmek istenseydi, itiraz etmeyeceklerdi..."/ "İnançlarına, gelenekleri yön veriyor. Bağımsızlıklarına toz kondurmak istemezler..."/.../ "... Kafkasya halkı, Anadolu insanına o kadar yakın ki!"/.../... bu adam Müslümanlığa karşı değildi... öğretilmediği için hala atavist idi. Şu anda, bir arayış içindeydi" 181, 182
-"Sena içinden... "İslamiyetin getirmek istediği mutlu hayat bu! Bu insanların gelenekleri güzel. Fakat, inançları batıl..."..." 184
-"Ahmet Sena, çok yer gezmişti... Ancak, şu anda gördüklerinin, hiçbir benzerini görmemişti./ Gördüğü herşeyde, vahşi bir güzellik vardı. yollar basit izlerden ibaretti...tabiat eldeğmemiş gibiydi" 185
-"Hacı Tahir ve Nazım Efendiler İstanbullu. Balahan ve arkadaşları Kırımlı" 188
-"Konyalıyım. İstanbul'da, Fatih Medresesi'nde okudum.../.../... Osmanlı topraklarından Kafkasya'ya birçok serüven adamı geliyordu" 190
-"Babam bilerek değil, bir inat uğruna Müslüman olmuştu... O'na, "Hayır!" diyemezdim. Ben de Müslüman oldum./.../ Kırım'da üç yıl kaldım. Oradan gerçek bir Müslüman olarak döndüm.../.../... halkımızın... inançlarından bir anda vazgeçebileceğine inanamıyorum. Eskiyi savunanlar olacak... bir terslik olmasından korkuyorum./.../... Kafkasya Müslüman olacak... Ama... Yavaş yavaş" 200, 201
-"Asil Vesteko! İzin verin önce dua edelim. Her işin başında dua etmek islami bir gelenektir.../... birkaç bin kişinin içinde, sadece yüz kadar Müslüman vardı./.../ Hacı Tahir Efendi... ellerini açarak kaldırdı... duasını içinden okudu.../.../ Türkçe bilenler yüksek sesle: "Amin!" dediler./.../ Atalarımız, Tha'nın (Allah'ın) huzurunda dua ettiler.../... Bugün ben Müslümanım! Tha'nın tek, eşi ve yardımcısı olmadığını kabul ediyorum.../.../ İslam dini, bize, yeni bir inanışın yeni bir hayatın kapılarını açacaktır.../... Yaşayışımızı büyük ölçüde değiştirecek, bu yeni dini kabul edip etmemek konusunu burada tartışacağız.../.../ Bize, Tha'yı en iyi şekilde tarif eden din, İslam Dini'dir" 203-205
-"Yerli hocalar bilgisiz. Yabancılar ise, dil bilmiyorlardı./.../ O'nun din adamlığına biraz da politika karışıyordu... en yetenekli Balahan, Adiğeler arasında İslam Dini'ni yaymak için Kırım Hükümeti tarafından görevlendirilmişti.../.../... Sert, emredici olmak istiyordu. Kafkasyalılar'a, Kırım Hanları'nın köleleri gözüyle bakıyordu.../.../ Kırımlı Hanzadeler gibi, Kafkasya'ya tepeden bakıyordu.../ Hacı Tahir Efendi.../.../ Osmanlı ülkesi, Kırım Hanlığı ve Kafkasya komşu ve kardeştir.../.../... yaşayan kuşağın gerçek dini görmesini istiyorum. Bunu... En büyüğümüz, İstanbul'daa oturan Sultanımız istiyor" 208-211
-"Balahan, Müslüman olmazsak, Kırım Hanı'nın dostluğunu... kaybedeceğimizi söyledi. Kırım Hanları, hiçbir zaman bizim dostumuz... olmadı.../ Kırım Hanları, canları sıkıldığı zaman ülkemize saldırıp yağma ettiler... Nogayları, Kalmukları üzerimize saldılar./.../ Kırım'da Han ne ise, Kafkasya'da da gelenekler odur. Gelenekler hem yöneticidir, hem de kanundur./ Geleneklerimiz yok olursa, biz de yok oluruz" 214
-"Çevrenizi saran iki büyük din var: Kuzeyde Hıristiyanlık, güneyde Müslümanlık... Batıp yokolmamak için... birine açılmak zorundasınız.../... İçinizdeki sıkıntıyı yüzünüzde gördüm... Bir arayış içindesiniz.../.../ Hacı Tahir Efendi, tipik bir Osmanlı Mollası idi. İyi niyetliydi.../... İstanbul'dan Kırım'a gönderilen "İyi niyet elçilerinden" biriydi" 216, 217
-"Ateşli silahlara heves büyüktü.../ Rus hükümetleri, doğu milletlerine her türlü ateşli silah satılmasını yasaklamışlardı" 228
-"Sena'nın belirli bir programı yoktu. O her şeyden bahsediyordu.../... öğrettiklerinde ilmi bir sistem yoktu" 229
-"Cesaret ve inanç birbirini tamamlayan şeylerdir" 232
-"Kafkasya'da bireyci bağımsızlık, din içinde geçerliydi. İnançlarından dolayı kimse kimseyi kınamıyordu" 233
-""İyi akşam," dileyerek çıktılar" 235
-"Yeni bir insan oldu. Sırıtarak değil, düşünerek konuşan bir adam oldu" 249
-"Ağam Dadu" 252
-"Geleneğin sert takipçisi Dadu: "Lanet olsun böyle adete!" diyen bir hali vardı" 253
-"... terbiye etmek istediği Bastı Ruhu'ydu.../... Ama, ciddiyeti bırakmıyordu" 262
-"Psıfabe Irmağı Elburuz'un karlı-buzlu yamaçlarından küçük bir kaynak olarak başlıyor. Sonra kollar alarak büyüyor. Köpürüp çağlıyarak Abzaah Bölgesi'ni aşıyor, Şapsığ Bölgesi'ne giriyordu... aşağılara doğru indikçe hafif hafif bulanıyor, Kuban nehriyle buluşuncaya kadar... ilerliyordu... Şapsığ Bölgesi'ne girdikten sonra... uysal bir tavır takınıyordu. Geçtiği her yerde ayrı bir müzik çalıyor. Bazen... tehdit ediyor, bazan da seviyor, okşuyordu" 279
-"Çifliğe mutlaka bir cami yapmalıyız. Din nedir?... öğretmeliyiz" 295
-"Osmanlı... Rusya'ya savaş ilan etmişti.../... Nogaylar, Don ve Volga boyundaki Rus askeri garnizonlarında bazı hazırlıkların yapıldığı haberini getirmişlerdi.../ Nogaylar... dolaşıyorlardı.../.../ Nogaylar çok başlı bir ulustu.../.../... her vadi, her köy savunma tedbirleri almağa başladı.../... o yaz, Don Kazaklarından bir grup, Mozdok kalesi civarına yerleştirilmişti.../.../... Kazaklar... büyük kısmı yoksul ve sefildi. Orduya asker veriyor, köle gibi çalışıyorlardı./... Bunlar için, Kafkasya'nın bakir toprakları bir cennetti. Göçetmek için can atıyorlardı./ Kabartay Bölgesine, Mozdok çevresine getirilenler bu tür Kazaklar'dı. Hepsi aç ve yoksuldu... yerleştikleri toprakları savunmaya... kararlı insanlardı./.../... gelişmeler... duyuldu.../.../ Her zaman öncülük eden Batı bölgesi, harekete geçmişti./... Anapa'da bir toplantı yapılması için karar verdiler" 347-349
-"Rus ordusunun Kırım'a nasıl girdiğini... defalarca anlattım. Şimdi de, Kabartay'da kök salmaya çalışıyorlar... "Bize ulaşamazlar!" demeyin. Önce, Kazak ve Kalmukları harekete geçireceklerdir. İmkan bulurlarsa, Nogayları kullanacaklardır.../.../... Yaşlılar endişeli, gençler heyecanlıydı... ortak duygu... Gerekirse savaşmaktı" 351
-"Karar verecek bir yönetim merkezimiz yok.../.../... Devlet olalım... diyorsunuz. Öyle değil mi?" 365, 366
-"Rusya güçlü bir devlet oldu. Kırım steplerinde durdurulmazlarsa, Kuban boylarına kadar inebilir" 377
-"Kırım Hanları'nın eski gücü kalmadı... Hanlar güçlü iken bizi soymak, can ve mal varlığımızı yağma etmek gibi çılgınlıklar yaparlardı... Buna karşılık Kazakları, Çar'ın Ordularını yurdumuzdan uzak tutarlardı. Han ve ordusu, yazın yağan dolu gibiydi. Her şeyi yakıp yıkar, kısa zamanda çekilir giderdi. Ama, Ruslar böyle davranmayacaklardır. Rus ordularının arkasında aç sürüler vardır. Ülkemize girerlerse bir daha çıkmazlar.../.../... birlik içinde olun! Bir baş seçin!... Hepimiz ondan emir alalım Bu ayıp değil! Tatarlar'ın Han'ı, Ruslar'ın Çar'ı var" 382, 383
-"Nenof! Bir Natho gibi hareket edeceğim. Korkma! Dedi./.../ Konuşulanları iyi dinleyin. Göreceğiniz her şeyi iyi değerlendirin" 385
-"Sena: "Siz toprağı, töresi olan bir kavimsiniz. Ama bölündünüz. Kabile ve soyluluk yarışına girdiniz...".../ İki büyük devlet savaşmaya karar vermiş. Kafkasya ise, arada ezilmemek için çare arıyordu... Kabartay ve Doğu Kafkasya nasıl bir hazırlığın içinde belli değildi" 389
-"Berzegler gibi mıntıkanın ileri gelen aileleri Müslüman olduklarından, artık meşe ağacına karşı duyulan saygı yavaş yavaş yok olmak üzereydi.../... Büyük çoğunluk, hala pagandı" 390, 391
-"Batı Kafkasya, Kırım'ın yoğun etkisi altındaydı... bu ilişkinin sonunda... müslüman olmuşlardı" 392
-"Taman yarımadasında... Hatukoy köyleri ile Tatar köyleri iç-içe, yanyana bulunuyordu.../... diğer Kuzey Kafkasya kabileleri kuşku içindeydi. Kırım Hanları'nın dostluğuna güvenmiyorlardı" 394
-"Kırım'la aramızda geçen olaylar, bir nevi aile içi kavgalardır. Hanlar, Kafkasya'yı Osmanlı ve Kırım mülkü saymışlardır... topraklarımıza gelip yerleşmeği düşünmemişlerdir./ Eğer Kırım engeli kalkarsa, Ruslar bunu yapacaklardır./.../... Jane ve Bjeduğlar, uzun zaman Nogay baskısı altında kaldı.../.../... Onlar bize, biz onlara alıştık. Çoğu, geleneklerimizi benimsedi... Akraba olduk./.../... Ruslar onlar gibi değil. Tatarlar ve Nogaylar bir vurunca, biz iki vurduk... Ama, Ruslar... Biz onların hakkından gelemeyiz" 398, 399
-"Osmanlı... safında yer alacağız.../... Bir ordu meydana getireceğiz.../.../ toplantının yankıları kısa zamanda bütün Kuzey Kafkasya'ya.. Kabartay'a, Çeçen-Avar yaylalarına... ulaştı" 401
-"Savaş ilan edildiğinde, Kırım tahtında Maksud Giray bulunuyordu.../... padişah tarafından Hanlıktan alındı. Yerine, Kırım Giray Han oldu./... İstanbul'a çağrıldı... anlatıldı.../ Kırım Giray'ın kış seferi için hazırlandığı haberi, kasım sonlarında Batı Kafkasya'ya ulaştı. Hanlığın açık bir daveti olmadığı halde.../.../... Batı Kafkasya... bir ordu hazırlayacak... Rusya seferine katılacak.../.../ Orta ve Doğu Kafkasya emniyet altında değildi... Mozdok ormanında bir Rus kalesi vardı... Kazak göçleriyle bir koloni oluşmuştu... iki yıl önce, 1767 yazında, alt tabaka halk soylulara isyan etmişti" 403, 404
-"Ruslar'ın Han Ordusu'na karşı çıkacaklarını sanmıyorum. Askerler, sınırı boşaltıp kalelere sığınacaklar... Karşınızda, sadece sefil köylüler kalacak" 410
-"Barışta, herkes başına buyruk yaşıyor. Ama, savaş kokusunu alır almaz birleşiyorsunuz.../... Çobansız bir sürü gibiyiz" 412
-"Kırım ordusu savaşa hazırlanmıştı./.../ Savaş, Rusya'nın Polonya'ya saldırmasından dolayı patlak vermişti" 413
-"Kafkasyalıların yardıma geldiklerini söylediği zaman, Kırım Giray memnun olmamış gibi bir tavır takındı.../.../... onları ordusuna kabul etmeyeceğini söyledi.../.../... biz size yardıma gelmedik... yurdumuzu savunmaya geldik. Ruslar... kale ve köyler inşa ettiler. Topraklarımıza yerleştiler.../ Kırım Giray... konuşmasını beğenmiş.../... düşündüren gelecekti. Kafkasya, küçük de olsa bir ordu hazırlıyor, topraklarının dışına çıkıyordu... ileride tehlikeli olabilirdi.../... düşündü. Sonra, Kafkas Süvari Birliği'nin, Kırım Ordusuna katılması için izin verdi./... Fransa'nın Kırım Konsolosu... Han'ın şeref misafiriydi.../... Kafkas... Tam bir disiplin içindeydiler" 414, 415
-"Tatar ve Nogaylar'ın kolay kurulup sökülebilen basit çadırları vardı.../ Kafkasyalılar'ın bazıları, Nogay çadırlarından edinmişti.../.../ Kafkas... Mevcudu yirmibinin üstündeydi" 418, 419
-"Kırım ordusunda hırsızlık olayları eksik olmuyordu" 422
-"Dinyester'in batı kıyısından hareket eden ordu, Balta şehrine doğru yürüdü./.../ Polonya Kralı III. Agust ölünce, Rus Çariçesi II. Katerina bu durumdan yararlanmak istemiş... Polonya'yı işgal etmiş.../.../... Bir Osmanlı şehri olan Balta... Türk halkını da kılıçtan geçirmişlerdi./.../ Kırım ordusu... yüzden fazla kasaba, sayısız köy yakılıp yıkıldı" 423-425
-"Şate'nin ölümü... bir daha hiçbir yağma hareketine katılmadı" 431
-"Yirmi binden fazla esir, sayısız hayvan ganimet.../... paylaşılacaktı... çeşitli hile..." 432
-"Han... hastalığı tekrar nüksetmişti./... Eflak Prensi'nin elçisi Rum asıllı Siropolo... Çariçe Katerina tarafından satın alınmış bir haindi./... Han, Siropolo'nun verdiği ilacı reddetmedi... öldü./.../... Han, Rusları korkutmuştu.../ Hanzadeler, gizliden gizliye iktidar savaşına başlamışlardır. Çoğu, Osmanlı yönetimine eskisi kadar bağlı değildi" 433
-"Psifabe Birliği, Şate dahil yirmi iki kayıp vermişti" 445
-"Yakın bir gelecekte... yeni bir inanç bulacağız.../.../... Çok tanrılı eski Adiğe dininde, ölüm ötesi aydınlık bir şekilde açıklanmıyordu... Tanrılar veren değil, daha ziyade isteyen durumdaydı.../ Eski Adiğe dini kurumlaşmamış, eğitimi olmayan basit kabile ve aile dini halinde can çekişiyordu.../.../ Bundan böyle bize müslüman olarak bakabilirsiniz. Dedi" 450, 451
-"Kafkasya'da, insanın nasıl bir ad, nasıl bir şöhret sahibi olacağı belli olmazdı. Hemen hemen herkesin, asıl adının yanı sıra, takma bir adı olurdu" 452
-"Nann, yeter! dedi" 456
-"Gubate... Sanki, iki ayrı kişiliği vardı. Biri sert, biri yumuşak. Biri vuruyor, diğeri okşuyordu" 464
-"Ruslar'ın Türkleri yenip bizi rahatsız edeceklerini sanmıyorum. Ancak, Don boyundaki Kazaklar'la, Volga boyundaki Kalmukları üzerimize salacaklar... Kanlı savaşlar olacak" 468
-"Osmanlı-Rus savaşı, Kuban boylarına kadar yayılacak... tedbir alalım.../.../... Rus ovalarına gittik... beş yüzden fazla Adiğe donarak öldü. Ne işimiz vardı orada?.../.../ Kabartaylar adam değil ki! Beyleri pis gururları yüzünden halkı paramparça ettiler. Bazıları... Ruslarla dost oldular.../.../ Bana iki bin kişi verin: Hem Demeley serserisini tepeleyeyim, hem de Mezdegü ormanındaki Rus köpeklerini kovayım./.../ Demeley önemli değil. Ruslar'a gelince artık çok geç. Terek nehri kenarına sağlam bir kale yaptılar... toplarla koruyorlar.../.../ Nogaylar... hiçbir yere yurt gözüyle bakmazlar.../.../... Yeter ki, sürülerini otlatacak bir yer bulsunlar./.../ Kalmuklar, tam anlamıyla Rus boyunduruğu altına girdi. Ruslar, Osmanlı'nın yaptığının aynısını bize yapabilirler. Kazaklarla kalmukları üzerimize salabilirler./.../... Bu adamların gözü Kırım'da, Kafkasya'da.. Gelirler, yurdumuzu işgal ederlerse bir daha çıkmazlar.../.../... hazırlıklı olmalıyız" 475-478
-"Dünyada dönen dolaplardan, milletler arasındaki siyasi oyunlardan haberi yoktu.../.../ Onu korkutan ne ölümdü, ne de yüzleri belirsiz düşmandı. Yapılması gerekeni bilmemekti" 482
-"... tedbir almalıyız.../.../... gelecek tehlikeye karşı bir savaş birliği kurmalıdır.../... vadimizin dışında olanları da bilelim... bütün Kuzey Kafkasya'yı birlik ve beraberlik içinde olmaya çağıralım" 484
-"Nogayların ne yapacağını Allah bilir. kul bilemez" 490
-"Uzun tartışmalardan sonra, savunma hazırlıkları yapılması için karar alındı.../.../... bir haber alma teşkilatı kurulacaktı./.../ Kaplu... serbest bir şehirdi./ Küçük anlaşmazlıkları Kale komutanı, Jane Beyi ve Osmanlı kadısı hallediyorlardı" 497, 498
-"Bu topraklar, bilinmeyen bir tarihten beri bizimdir. Zamanla Tatarlar geldi. Sonra, Osmanlı ortaya çıktı. Buraya ağaçtan bir kale yaptı. Kuzeyden gelen yağmacılara karşı bizi korurlar ümidiyle, atalarım onlara bağlılık yemini etti.../.../... Topu tüfeği olan Osmanlı kalelerini desteklemek başarının ilk şartı idi" 500
-"Mami" 504
-"Şayet bir Rus ordusu gelirse, karşı çıkılmamalı. Hatta, yerli halka dokunulmazsa, bu bölgeden rahat geçebilecekleri hususu da, kendilerine bildirilmeli./ Bu savaşta, asıl hedef biz değiliz. Ruslar, önce Osmanlı kalelerini düşürmek isteyeceklerdir.../.../ Bir Rus ordusu geldi. Bütün Osmanlı kalelerini düşürdü. Sonra da, bu kalelere yerleşti. Sahillerimiz bu şekilde el değiştirdi. O zaman ne yapacağız?" 506, 507
-"Onlara hayrandı. Çok uzakta, İstanbul'da oturan Padişahın emrini yerine getiriyorlardı. Kırımlılara imreniyordu. Han isteyince... beş kabile birden ayağa kalkıyordu. Galiba devlet olmak bu idi./.../... Kabartay prenslerini görmemişti. Lezgi ve Avar hanları hakkında ise hiç bir bilgisi yoktu" 514
-"Allah eksikliğini aratmasın, gereğinden fazla büyüğümüz var./.../... Birbirlerini dinlemeyen, birbiriyle anlaşamayan büyükleri ben ne yapayım?/.../ Ben, herkesin dinlediği bir büyük istiyorum: Tek.. Bir tane! Daha fazlasına gerek yok" 518
-"Erkeklerin büyük bir bölümü, savaşı Türkler'in kazanacağına inanıyordu" 519
-"Nan! (1)/.../ (1) Anne" 521
-"1741-1761 yılları arasında saltanat süren İmparatoriçe Elizabeth Petrovna, kendisinden sonra, Rus Tahtı'na Büyük Petro'nun soyundan birinin çıkmasını istiyordu. Fakat, Petro'nun soyundan Almanya'da Holstein Dükü ile evli kızı Anna'dan olan sadece bir prens vardı. Adı Karl-Peter Ulrich olan bu prens, daha on beş yaşındayken, 172'de (1742 mi?-Benim notum) Rusya'ya getirildi. Ortodoks yapıldı. Tahta varis gösterildi./ Prusya Kralı büyük Friedrich'in tavsiyesi ile, küçük bir Alman Prensliği olan Anhalt-Zerbst Beyi'nin kızı Sophia-Augusta ile 1745'de evlendirildi. Adı değiştirilerek Ortodoks yapılan Sophia'ya, Katerina Alekseyevna adı verildi./ Elizabeth (Elizaveta) Petrovna... kuşkulu idi. Tahtın varisi olarak ilan ettiği Karl Peter'i ve eşi Katerina'yı yönetimden uzak tuttu.../ Oldukça havai olan Veliaht Prens karısı ile geçinemiyordu... içki meclislerine devam ediyor, av peşinde koşuyordu./ Yalnız kalan Katerina, günlerini okumakla geçiriyordu.../.../... Elisabeth... ölümü üzerine; Karl Peter III. Petro adını alarak Rus Çarı, Katerina da Çariçe oldu./... saray erkanı Rus'tu... Tam bir Alman olan III. Petro, danışmanlarını Almanlardan seçti. Saray Almanlarla doldu. Çar ve çevresindeki Almanlar, Ruslar'ı hor görmeğe başladı./... geçen on altı yıl içinde sarayı ve Rus soylularını çok iyi tanıyan Katerina, gelişmeleri başka türlü değerlendirmişti. Ordu ve soylu çevrelerinde III. Petro aleyhine başlayan hoşnutsuzluğu çok iyi görmüştü./.../... Katerina... Soylu erkeklerle, özellikle Hassa Birlikleri'nin güçlü subaylarıyla ilişki kurmaktan çekinmez oldu.../ Saray içi bir devrimle, kocasını tahttan indirdi... öldürttü. Aşıklarından Aleksi Orlof ve arkadaşları bu işi çok iyi planlamışlardı./ Böylece Katerina, Rus Tahtı'nın tek sahibi oldu. Çariçe II. Katerina ünvanını aldı./... aşıklar edindi... otoriter bir saltanat sürdü./... ihtiraslı olduğu kadar yetenekli bir kadındı. Avrupa'daki Rus Elçilerini bir ajan gibi kullandı... dünyada olup biteni izledi./... tahta çıktığı günlerde, Fransa'da ilk Ansiklopedi hazırlanıyordu. Ansiklopediyi hazırlayan Diderot ve D'lambert ekibiyle ilişki kurdu. Avrupa'da çıkan bütün gazetelere... dergiye abone oldu.../.../... En yeni metodlarla Rusya'yı yönetmek istedi.../... 1768 sonbaharında savaş ilan edildiğinde, Katerina bilgili, tecrübe sahibi bir İmparatoriçe idi.../ Ayrıca şanslıydı. Zaman ve şartlar onun lehine çalışıyordu. Batı, özellikle Avrupalı aydınlar; Türkler'den... ne kadar nefret ediyorlarsa, o kadar da... Rusya'ya hayran idiler.../.../ Kırım Hanı, 1769 yılının ocak ayında Ukrayna'yı kasıp kavururken, Katerina onu izlemiş.../... karşı çıkmadı... Kışın ortasında... kolay olmayacağını hesaplamıştı. Orlov Kardeşler, Prens Potemkin, Suvarov gibi önde gelen generallerine, baharın yapılacak hareket için emir vermekle yetindi./.../... planı aynen uygulandı.../.../ Osmanlı tahtında padişah III. Mustafa vardı. 1757'de tahta çıktığı zaman, Avrupa'da yedi yıl savaşları devam ediyordu. Küçük Prusya Devleti'nin birkaç cephede başarılı savaşlar verdiğini, Avusturya ve Rusya gibi iki büyük devlete karşı varlığını koruyabildiğini görmüştü... öğrenmek istemiş.../... sarayın duvarları arasında kaldı./... savaş ilan edildiğinde; ordunun hiçbir hazırlığı yoktu" 523-527
-"Terek boyundaki Mozdok Kalesi, Orta Kafkasya'da gözcülük görevini yürütüyordu.../.../ Kazaklar, olur olmaz Ruslar tarafından savaşa sürülmelerini hazmedemiyorlardı.../ Bir Moğol Kabilesi olan Kalmuklar, iç sürtüşmeler yüzünden göçetmişler. 17. asrın ortalarında, Volga'yı geçerek Don Havzasında dehşet saçmışlardı... defalarca Kuzey Kafkasya'ya saldırmışlardı. Fakat bugün... Rus... denetimi altında idiler.../... Nogayların durumu daha karışıktı. Kuzeyde Ruslar, Kazaklar ve Kalmuklar vardı. Güneyde ise, Kuban ve Terek Nehirlerini geçmeleri mümkün değildi. Çünkü, asıl Nogay Kitlesi hiçbir zaman Kafkasyalılar'la iyi geçinmemişti.../.../ Rus askeri harekatı... nisan ortalarında başlamıştı.../.../ General Von Medeme, Don ile Kuban Nehirleri arasındaki Kuzeybatı Kafkasya'yı denetim altında tutacak. General Totleben ise, doğrudan doğruya Terek Nehri boyuna inecekti.../.../ Nogaylar... Ruslar'ın teklifini kabul ettiler" 531-534
-"On yıl kadar önce; Kabartay beyleri arasında... kanlı kavgalar olmuştu. Yenik düşen Pşı Kanşoko taraftarlarıyla Mezdegü ormanına yerleşmiş. Rus himayesini kabul etmiş, hıristiyan olmuştu. Ruslar Kanşoko'dan gördükleri yardım sayesinde Mozdok Kalesi'ni inşa etmişlerdi.../ Pşı Kanşoko artık hayatta değildi... taraftarları, Totleben Ordusu ve peşindeki göçmenleri görünce nasıl bir hata yaptıklarını anladılar./.../ İlk çatışma, Kabartay-Kazak çobanları arasında oldu" 536
-"Totleben, Kabartay Soylularını yatıştırdı... Kafkasyalılar'la bir alıp veremediği yoktu... Osmanlılar'la savaşıyorlardı... döneceklerdi.../.../ Hür köylülerden Mamsırıko Demeley isminde genç bir adam, eşitlik isteyen alt tabakanın lideri olarak ortaya çıkmıştı" 538
-"Rus ordusu... Asetin toprakları içinde kalan Daryal geçidine doğru yürüdü. Asetinler de, önemli bir tepki göstermediler./ Ruslar... Gürcistan'a ulaşmayı başardılar./... Demeley... yakalandı. Halkın arasına ayrılık soktuğu gerekçesiyle öldürüldü./ İran baskısı altındaki Doğu Gürcistan, özellikle Kehati ve Karthli Krallıkları, yüz yıldanberi Rus himayesine sığınmak istiyorlardı. Batıdaki İmereti Krallığı ise Osmanlı himayesi altındaydı.../ Ruslar... Gürcü Kralları tarafından iyi karşılandılar" 539
-"Zıbeko Hazeş ve arkadaşları Gubate'yi kaçırdılar./.../... Psifabe vadisi kana bulanmadan Bastıler'in şerefi kurtulmaz" 594, 595
-"Adiğeler töreyi unuttular. Sözlü bir kız evli bir kadın gibidir. Onu kaçırmak düpedüz namussuzluktur" 597
-"Zıbako Hazeş ve arkadaşlarını yargılayacak on Thamate seçildi.../.../... on yıl dönemeyeceklerdir" 600, 601
-"Arık, 'Bastıko Genar' değilim. Sadece, 'Genar'ım" 610
-"Kaplan Giray, Ruslar'ın alfatıcı sözlerine kanmış, Osmanlılar'dan habersiz, gizli tertipler içine girmişti. Kırım'ın bağımsız olabileceğini söyleyen Ruslar'a inanmış. Osmanlı Devletine sırt çevirmişti.../.../... Kırım-Osmanlı dayanışması yok olmuş gibiydi./ Genar... 1771 haziran sonlarında Kırım tarafına geçmeye karar verdi.../.../ Bazı Kırımlılar... Çariçe'nin, "bağımsız olabilirsiniz," sözüne inanmışlardı./... bazı Hanzadeler, Ruslar'ın gönüllü ajanı haline gelmişti" 624, 625
-"On Temmuz sabahı... Ruslar... Kırım'a girmişlerdi./.../... bazı Hanzade ve Mirzalar Osmanlı Ordusunu arkadan vurdular.../.../ Kırımlı yaşlı kuşak, 1736 Rus işgalini unutmamıştı... Tehlikenin büyüklüğünü bilenler korku içindeydi.../ Boğazın iki tarafında bulunan beş Osmanlı kalesi savunma tedbirleri aldı.../.../ Ruslar... Kendilerine yardım eden Sahip Giray'ı Han, kardeşi Şahin Giray'ı da Kalgay yaptılar./... Kefe üzerine yürüdüler./... Kefe Kalesi kısa zamanda düştü.../.../ Ruslar... halka yumuşak davranıyor. Taraftar toplamaya çalışıyorlardı./.../ 1771 Kasım... Şahin Giray başkanlığındaki bir Kırım Heyeti... Petersburg'a gitti. Kırım'ın bağımsızlığı... barışın şartları görüşülecekti./ Şahin Giray, zeki ve yakışıklı bir Hanzade idi. Fiziki yapısıyla Çariçeyi etkiledi. O kadar ki; Katerina Fransa'ya, Volter ve Diderot'ya yazdığı mektuplarında, ondan bahsetti.../ Rus politikası tutmuştu. Kırım, Osmanlı Devletinden koparılmıştı./.../ Polonya'nın cezalandırılması işi de... tamamlandı.../.../ Rus işgalinden kaçan Kırımlılar, Anapa civarında toplanmışlardı... Osmanlı... 1774 yazında Tsemez Koyuna bin kadar levent çıkarınca cesaretleri biraz daha arttı" 627-633
-"Osmanlı-Rus savaşı bitmiş... barış yapılmıştı... Kuban Nehri sınır kabul edilmişti./.../... Kuban Nehri'nin kuzeyindeki toprakları işgal edilen Jane ve Bjeduğ Beyleri ise, böyle bir kararı hiçbir zaman tanımıyacaklarını açıkladılar" 635
-"Küçük Kaynarca Antlaşması... Kırım'ın bağımsızlığını tanımışlardı./... Yarımadayı boşaltmışlardı./ Ancak, bu uygulama Rus gizli emellerinin küçük bir parçası idi. Kırım'dan çektikleri birliklerini Kuzey Kafkasya'ya naklettiler... Yekatarinograt kasabasını karargah olarak seçtiler.../.../ Prens Potemkin... Kalmuk ve Nogayları belli bölgelerde oturmaya mecbur etti.../... Kalmuklar, artan Rus gücünden korkmuşlardı. 1771... Hanları Ubaşi... uzaklaşmaya karar verdi... Çin Hududu'na ulaştı./.../ Kırım halkı, Sahip Giray... iktidarını istemiyordu.../ Devlet Giray evlilik yoluyla, Batı Kafkasyanın en ünlü ailelerinden Zanikolarla akraba olmuştu. Zaniko Mehmet Bey'in yardımıyla küçük bir ordu kurdu... Kırım'a geçti... Halk... coşkuyla karşıladı./... Giray Kardeşler, Kırım'dan kaçtı./ Devlet Giray... beş kabilenin beyleri tarafından Han seçildi... Osmanlı taraftarı olduğunu ilan etti./... Olaylar Kırım'ın bir iç meselesi şeklinde cereyan etmişti... müdahale etmemesi gerekiyordu./ Ancak... Potemkin; bu tertibe... aynı ustalıkla karşılık verdi... bir Nogay Hanlığı kuruldu. Başına Şahin Giray getirildi.../... Şahin Giray... Kırım'a girdi./ Devlet Giray'ın henüz bir ordusu yoktu... İstanbul'a sığındı./... Kırım... Nogay Hanlığı birleşmişti.../... Çariçe göçebeliğe son verdi, diyerek; Nogayların büyük kısmı Volga ötesine sürüldü. Direnenlerin çoğu kılıçtan geçirildi... kurtulan bazı küçük Nogay grupları, Kuban... güneyine sığındılar./.../ Şahin Giray... Rusya'ya sığınmaktan... başka çaresi yoktu./.../ Şimdi, Kuban ve Terek Nehirleri'nin kuzeyindeki çok geniş alanların iskan edilmesine sıra gelmişti./ Savaş içinde isyan eden Leçi Kazakları... sürüldü.../ Savaş içinde, Pugaçev isminde bir Don Kazak'ı... isyan etmişti... artıkları takipten kaçıyor... sığınacak yer arıyor.../.../... Deli Petro'nun rüyaları gerçekleşiyordu.../.../ Kafkasya'da, Osmanlı... ve Kırım'ın varlığı sıfıra inmiş gibiydi.../ Kuzey Kafkasya Osmanlı mülkü sayıldığı halde, hiçbir idari teşkilata sahip değildi.../ Bundan sonraki bir çatışmada, ateş hattına topyekun Kafkasyalılar girecekti.../... Ruslar'ın hazırlığı Kafkasya'ya yönelik bir hareketti.../.../... Kafkasya, kendi yarasını kendi sarmak durumundaydı.../.../ Kuban nehrini aşan gruplar... herkesi kılıçtan geçirdiler.../ Rus ordu birlikleri müdahale edince, zamanında çekilmesini bildiler... akınlarını sürdürdüler.../ Ancak, Ruslar da kararlıydı. Kazaklar inattı.../.../ Genar, işte bu ortam içinde yaşadı.../... Sadece vatanı için çarpışmak istiyordu./.../ Arık, ona göre yapılacak tek şey vardı. Savaşmak.../.../... gerilla grupları içinde, Genar'ın ekibi başı çekiyordu.../.../ Selim Giray'ı tahta çıkarmak için; 1778 yılının ocak ayında Canikli Hacı Ali Paşa yedi kalyonla İstanbul'dan Kırım'a gönderildi. Aynı yılın ağustos ayında, Kaptan Gazi Hasan Paşa kırk kalyonla Akyar'a çıkarma yapmak istedi. Her iki teşebbüs, Ruslar'ın sert tepkisiyle karşılaştı.../ Osmanlı... Kafkasya'da tutunmak istiyordu./... Zaniko Mehmet Bey, bir heyetin başında İstanbul'a gitti. Padişahtan yardım istedi. "'Kafkasya Mülkümdür' diyorsunuz. Onu korumuyorsunuz." dedi./ Padişah... bu açık daveti kabul etti. Ferah Ali Paşa 1782 yazında, Soğucak Muhafızı ve vali olarak Kafkasya'ya gönderildi... Tsemez koyunda çevrenin büyükleri tarafından törenle karşılandı./ Şahin Giray'ın muhalifleri... cesaret alarak ayaklandılar.../ Çariçe... böyle bir anı bekliyordu... Potemkin'e emir verdi... Rus ordusu, Kırım'ın tamamını işgal etti. Otuz bin kişiden fazla insan kılıçtan geçirildi.../.../ Genar 1782 yazı; Kırım kan ve ateş içindeyken, Kuban Nehri'nin kuzeyine bir baskın düzenledi" 636-646
-"Belirli bir kıyafeti olmayan Kazaklar, ölülerden çıkardıkları elbiseleri giydiler. Daha sonra Kafkasyalılar gibi giyinmeye başladılar./.../... kemikler dağıldı. Zamanı geldiğinde, tekrar dirilmek üzere vatan toprağına karıştılar" 660, 661
-"Genar... öldü./.../ Genar'ı, vatanını saran tehlike ve halkının perişan hali bitirmişti" 671, 672
*
17.5.2018