28 Ocak 2021 Perşembe
ROMALILAR
Reginald H. Barrow, Çeviren: Ender Gürol, 2. Baskı, 2006, İz Yayıncılık, İstanbul
Çeşitli başlıklar altında Romalılar hakkında değişik bilgiler veriliyor.
*
Şehir devleti imparatorluğa dönüşüyor.
Bunu sağlayan en önemli etken, kitabın arka kapağında, Romalıların kendilerini "bir amaca, hatta tanrısal denebilecek bir amaca adama duygusudur", deniyor.
Bu görev duygusu da, temeli Roma dinine dayanan çeşitli anlayışların ürünü, olarak ifade ediliyor.
*
Kitabın içeriğine göre,
Roma İ.Ö. 753'te kurulmuş, kuranlar da Truvalılarmış.
Romalılar pratik.
Constantinople'de 500'lü yıllarda derlenen Roma hukuku önemli.
Ayrıca başka bazı ilginç bilgi ve değerlendirmeler var.
*
Mesela şöyle:
-"Yahudiliğe... Roma... her türlü ayrıcalık tanımıştı... Roma'nın Yahudilerden bütün istediği, haraç vermeleri ve komşularıyla, yabancılarla, özellikle Suriyeli Yunanlılarla iyi geçinmeleriydi... Roma din konusunda tebaasına özgürlük tanımıştı. Ama hoşgörünün karşısına milliyetçilik ve taassub çıktı... Yahudiler... dünyaya hükmedeceklerine inanıyorlardı.../.../ Otuz yıl kadar bu özgürlükten Hıristiyanlık da faydalandı... İlkin müridler Kudüs'te Yahudi yasasını dinlemeğe devam ettiler... birçok Yahudi din değiştirmişti. Hıristiyanlığı yayanlar, Yahudiler tarafından çok geçmeden Kudüs'ten, Samarya ve Suriye'deki havralara sürüldü... İncil Yahudi olmayanlara va'z edilmeğe başlandı.../ St. Paul... yola çıkmıştı... arasıra düzensizliğe sebep oluyorduysa da, buna sebep Yahudilerdi. Romalılar onu başka mezhepten diye koruyorlardı.../... halk... Yahudilikten daha tehlikeli... bir şey olduğunu düşünüyorlardı. Nero zamanındaki kovuşturma tarihi olan İ.S. 64'den önce, hükümet işin farkına varmıştı... Roma'nın hoşgörü şartlarına karşı geliyordu./... O zamanın Romasına, Hıristiyanlar insan ırkından nefret ediyorlarmış gibi geliyordu. Kendilerinden başka herkesin mahvolması için Mesih'in bir an önce gelmesini istiyorlardı; bu faciada "Sonsuz Roma" ortadan kalkacak ve insanlık kurulacaktı. İkinci yüzyılda... bu zihniyet kendini başka türlü ifade etmeğe başladı... şehit-aziz olabilmek için düşmanlık yaratmağa başladılar... Gizli toplantılar perdesi altında korkunç işler beceriyorlardı-ahlaksızlıklar, yamyamlıklar almış yürümüştü... Aile hayatını bozuyorlardı.../ Roma'nın türlü dinler üstündeki kontrolü, Hıristiyanlara da uygulanacaktı... yasaya aykırı geldikleri takdirde ortadan kaldırıverirler, biterdi.../ Hıristiyanlar bu sadakatı göstermiyorlardı; devlet de ısrar ediyordu... Romalı için İmparatorluğun birliği hayati önemi haizdi... Roma ve Augustus'un tanrısallığına saygı göstermek Hıristiyanlık inancıyla bağdaşmayan dinsel bir inançtı. Bu yüzden anlaşmazlık çıktı... taraflardan biri dinsel, öteki siyasal açıdan bakıyordu işe... Hıristiyanların evrensellik amacı devlet içinde bir devlet düşünüyordu, propagandasını da gizliden gizliye yapıyordu.../.../... üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda... ilişkiler... başka bir kılığa büründü... Kilise üyeleri hem artmış, hem de itibarları yükselmişti... Şimdi günün en kabiliyetli ve iyi okumuş kimselerinin dini Hıristiyanlıktı... uzun barış devreleri, arasıra kovuşturmalarla kesiliyordu... kovuşturma din uğruna değil, devletin birliği ve refahı için yapılmaktaydı... Hıristiyanlar, başlangıçtan beri... başka dinlerin varlığını kabul etmemişlerdir... devlet birlik sorunuyla yakından ilgilenmek zorundaydı./... Diocletianus... çalıştı... İ.Ö. (Benim notum: S olmalı, değil mi?) 303'de... devlet içinde bir devlet olduğuna karar verdi. Aldığı tedbirler, o ana kadar görülmemişti. Hiçbir Hıristiyan, Roma vatandaşı olamıyordu... hiçbir işe giremiyordu.../ Böylece, İmparatorluğun birliği uğruna Hıristiyanlık yok edilecekti. Bu fermanlar İmparatorluğun birliğini sağlamadıysa da, Kilisede ayrılığa sebep oldu./ Bunu izleyen yıllarda, İmparatorluğun birliğini sarsan rakip imparatorların çatışmasıydı. İ.S. 311'de Kilise ile İmparatorluk arasındaki ilişkilerde, yeni bir safhaya girilmiş oldu. "… Hıristiyan kalmalarına müsaade ediyoruz..."… meseleye yeni bir veçhe veren İ.S. 313'deki Milano fermanı dedikleri ferman olmuştur-bu da devletin dine karışmamasını sağlamıştır. Böyle bir ferman, aslında ferman olarak yoktur... İmparator Constantinus tarafından İ.S. 311-13 yılları arasında memurlarına gönderdiği talimattan çıkarılmaktadır... "… herhangi bir dini veya üyelerini hor görmüyoruz." Kilisenin bütün malı mülkü... geri verilecekti. Aynı zamanda İmparator Constantinus Hıristiyanlığını ilan etti ve putperestleri kovuşturmadan Hıristiyanlık tarafını tuttu./ Roma Hükümeti Hıristiyanlık karşısında şaşırmıştı. Yeni inancı anlamak için epey zaman geçmesi gerekiyordu... çare dine karışmamaktı, bu durum altmış yıl aynı şekilde sürmüştür... İ.S. 378'de... laikliği kabul edip putperestliği yasak etmiştir (Benim notum: ?)... putperestlik bayramlarına dayanan takvim değiştirilmiştir... Tanrıların yok olduğu ilan edilmiştir. Geçen yüzyılda aleyhine kullanılan aleti bu kez Devlet, Hıristiyanların lehine kullanmıştır... Nasıl eskiden İmparatorluğun birliğinin bozulmaması için Hıristiyanlar kovuşturuluyorsa, bu kez de aynı amaçla Hıristiyan olmayanlar kovuşturulmağa başlanmıştır. İmparatorluğun bekası, bir zamanlar İmparatorluğun birliğini tehdit eden şeye bağlanmıştı. Üyelerinin az sayıdaki bir kısmının dini olan Hıristiyanlığa sığınmıştı şimdi Devlet.../... Bu değişiklik bir kişi tarafından yapılmıştır, karakteri çağa uymayan... yepyeni ve beklenmedik bir dili olan bu kimse Constantinus'tur.../.../... kaçınılmaz gördüğü bir görevi olduğuna inanıyordu, Hıristiyan Tanrısı onu kulu olarak seçmişti... kendisini "dışarıdakiler"i Katolik Kilisesine sokmakla, özel olarak görevlendirilmiş görüyordu./... saldırma da putperestliğin temellerine balta indirmişti. Putperest... eserlerine karşı önce insafsızca davranıldı... Birtakım vicdan çatışmaları sonucu, kilisenin en kabiliyetli üyeleri, putperest edebiyatının putperestlik olmadığını ve Hıristiyanlığın bu gibi bilim ve edebiyat eserlerinden faydalanabileceğini düşündüler... Hıristiyanlık yeni bir hayat anlayışı getiriyor ve bütün dil ve düşünce biçimlerini değiştiriyordu... Kilise sırasıyla kovuşturmadan, önce ilgisizliğe sonra da başarıya; hoşgörüden, saygılılığa ve vakara; kör inançtan felsefenin en güçlü mantıki düşüncelerine varılan bir inanca; bilgisizlikten bilime ve alimliğe geçmişti. Bundan böyle Hıristiyan kilisesi tarihinin ikinci devresine, Greko-Romen uygarlığıyla baştan aşağı mücehhez bir şekilde geçiyordu. Bu devre aslında Roma tarihinin devamı denebilirse de, Orta Çağlardır" 189-200
-"Diocletianus'un saltanatı ve devletçiliği, Cato veya Cicero'nun, hatta Plinius'un Roma'nın temel özelliği diye gördüğü her şeyi yok etmişti./ Augustus ve Senatonun ortaklığı yavaş yavaş bozulmuştu … Senato... bazı ayrıcalıkları olan bir "toplum sınıfı" haline gelmişti... İmparatorun yetkisi mutlaktı.../ Roma vatandaşlığı bir zamanlar değerli bir şeydi... İmparator Caracalla, bütün dünya Roma vatandaşlığının verdiği vergiyi ödesin diye, bütün Roma dünyasını vatandaşlığa kabul edince, vatandaşlığın değeri kalmamağa başladı. Derken vatandaşlık ülküsü ortadan kalktı... Hıristiyanlık Kilisesine bağlı insanlar... bir vatandaşlık duygusu duyuyorlardı.../... şimdi hükümet memurundan nefret ediliyordu, çünkü görevi zorla vergi almaktı... baskı altında bulunanlar, güvenlerini devletin bir yargıcında değil, Kilisenin piskoposlarında buluyorlardı. Halk seçtikleri kimseye veriyordu piskoposlukları... Kilise yoksulluk ve sefaleti azalttı.../... eskiden... vatandaş olarak döğüşmek, Romalının bir ayrıcalığıydı. İlkin süvari, sonra da lejyon askerleri ön plana geçmişti... ihtiyaçları, bunu değiştirmişti; ilkin muvazzaf ordu, sonra Romalı olmayan elemanların askere alınması, en sonunda da ordunun barbarlaşması yer aldı. Artık, sınırı bir ücret karşılığı savunan barbar krallardı... Romalılaştırıcı bir unsur olan asker ve subay, şimdi Roma dünyasının en kaba ve uygar olmayan kimseleriydi... disiplin çok sıkı ve şiddetliydi... süvari, ordunun en gözde birliğiydi.../ Toprak küçük mal sahipleri ve çiftçilerin elinden gidiyordu. Devlet... el koyuyordu... ahlak bozukluğu ve rüşvet, almış yürümüştü.../ … Gözde olan edebiyattı, felsefe suya düşmüştü.../... Roma'nın savaşı haklı bir temele dayanıyordu, barışında kibir yoktu ve geniş kaynaklarına şeref ilave olunmuştu... Hıristiyan... arasında bir fikir ayrılığı ortaya çıkmıştı... Beşinci yüzyıla kadar bu çatışma genellikle halledildi; Hıristiyan önderler çoğu zaman günün en iyi okumuş kimseleriydi. Bu merkezlerde hayat kaynıyordu.../.../ İmparatorluk, Akdeniz bölgesini de içine alacak kadar genişleyince, yeni dinsel törenler, felsefeler, bir uçtan öteki uca kadar yayılmıştı... bir sürü tanrı daha vardı tapılan... Bütün bu inanç ve törenler -yüzlercesi vardı- Hıristiyan İmparatorluğu adı altında dahi devam ediyordu... Roma'nın asil aileleri, Cumhuriyetin tanrılarını elden bırakmak istemiyordu... eski Roma dinlerini... muhafaza ediyordu, Roma devletinin devamının, Roma tanrıları ve onlara tapma sayesinde olacağına inanıyordu... Geleneksel kültürü aralarında birbirlerine geçirirken, asil aileler birbirlerini izleyen dinlerin moda oluşunu görmüşlerdi … bu dinlerin sonuncusu Hıristiyanlıktı, ama devam etmesi ille de gerekmezdi... Karşı oldukları şey; Hıristiyanlığın... eski Roma dinlerinden nefret etmesiydi./... Roma'nın kanadı altına aldığı bütün Akdeniz uygarlığı, artık Greko-Romen uygarlığıydı, bunun sürmesinden de Roma sorumluydu.../.../ … İ.S. 410'da Got'ların kralı Alarik, İtalya'yı istila etti, Roma'yı ele geçirdi, sonra da çekildi... uygarlık mahvolmak üzere gibi görünüyordu. Roma'nın hala ayakta durmasına devam ettiği... görülünce panik hafifledi; çünkü şehre büyük zarar yapılmamıştı, barbarlar ümit edilemeyecek kadar itidalle hareket etmişlerdi.../ İ.S. 413'de St. Augustine.../... Sadece eski dinlerin ve kültürün uygarlığı kurtarabileceği yaygın ve güçlü inancıyla savaşıyordu./.../... kuruluşunu ve düşüncesini toptan mahkum etmek kolaydı... bu yolu seçmedi. Seçseydi tarih başka türlü yönelirdi./.../... Hıristiyanların putperest düşüncesini tenkit etmelerine sebep, bunların insanın kendi kendiyle yetinebileceği, dünyanın dünyayla açıklanabileceği inançlarıydı; kendileriyse, insan kendi dışında bir ilkeye baş vurmadan sorunlarını çözemez diyorlardı.../.../ Barbar istilaları ne feci olmuştur, ne de ani, yıkıcı ve bozucu da olmamıştır. Roma hiçbir zaman düşmemiştir, başka bir kılığa bürünmüştür. Siyasi iktidarın kaynağı haline gelen Roma, bir fikir halinde daha bir üstünlük kazanmıştır; Roma Latin dilinde ölümsüzlük kazanmıştır" 203-216
*
Dili pek hoş değil.
Bu durum, sanırım, orijinal yazımdan değil, muhtemelen tercümedendir.
*
27.1.2021
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)