27 Ağustos 2017 Pazar

KOPENHAG

İ ile gittim. 20 Ağustos'ta gidip bir gün sonra döndüm.
Gidişte İstanbul'da çıkışta çok kalabalık vardı, kuyrukta epeyce bekledik. Üstüne üstlük bir de yeşil pasaport için getirilen ön sorgu için ikinci bir sırayı bekledik.
*
Kopenhag'ı daha önce görmüş, biraz dolaşmıştım, ama bana pek özellikli gelmemişti, bu defa şehri çok beğendim. Temiz ve geniş caddeler, hoş meydanlar... Yoğun bisiklet kullanımı... Güzeldi!
Bir de Tivoli. Şehir merkezinde çok hoş bir eğlence mekanı! Bana Paris'in Disneylend'ından daha güzel geldi.
Havaalanından trene binip gittiğimiz merkezdeki istasyon binası da hoştu!
İstasyondan üç beş dakika yürüme mesafesindeki Richmond otelde kaldık, otel de idare eder cinsindendi, rahat, temiz ve merkezde...

28.8.2017-Ankara

BİR ŞEHRİ YOK ETMEK

İSTANBUL'DA KAZANMAK YA DA KAYBETMEK

Emine Uşaklıgil, 1. basım: Mart 2014, Can Yayınları, İstanbul

İstanbul'un ve bir ölçüde de Türkiye'nin "inşaat işleri" anlatılıyor!
Genelde bilinen şeyler, ama, burada daha derli toplu anlatılmış, ve, bence, daha iyi ve öğretici olmuş!
Asıl olan rantmış!
Hak önemsiz...
*
Güçsüzler kamu gücü kullanılarak şehir merkezlerinden atılıyor,
Mülkiyet hakkı bile gözetilmiyormuş!
*
Ekonomi inşaat odaklı hale gelmiş!
*
Şehir yaşanabilir halde olacak mı?

28.8.2017-Ankara

15 Ağustos 2017 Salı

HESAPLAŞMA

"Hitler, Churchill, Stalin ve Roosevelt'in bilinmeyen hesaplaşması..."

Atakan Büyükdağ, Haziran 2017, Destek Yayınları, İstanbul

2. Dünya Savaşı sırasındaki atom bombası yapma yarışına ilişkin bazı olaylar anlatılıyor.
Bombanın yapımı için gereken ve Norveç'te üretilen ağır suyun Hitler'in eline geçmemesi çabası roman tadında uzun uzun anlatılmış, Japonya'ya Amerika tarafından 2 atom bombası atılmasının ibretlik ürkütücü hikayesi de kısaca.
Bol resimli.
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Almanlar, adadaki topların 50 yıllık olması... bölgeyi "tehlikesiz" olarak nitelendirmişlerdi. Bu küçümsenen savunma sistemleri şimdi Oslo'ya giden amiral gemisini batırmış..." 34
-"Roosevelt.../ "... Siz bilimadamları! Ordunun kullanabileceği teknolojik silahları keşfetmelisiniz demiyorum, keşfetmek zorundasınız diyorum. Aksi halde yaşanacak bir dünyamız kalmayacak."..." 54, 55
-"... ağır su... tek bir adres vardı: Norveç'teki Vemork şelalelerinin yanında kurulu olan Norsk Hydro şirketine ait Vemork Ağır Su Tesisi./... elektrik... hidrojen... suni gübre üretimi.../... bir yan ürün daha üretilmeye başlanmıştı. Kimyasal ismi deteryum oksit, bilinen ismi "ağır su" olan bu yan ürün normal suyun içerisinde oldukça az miktarlarda bulunan, bünyesindeki fazla hidrojen atomu (nötron) nedeniyle "ağır" sıfatına sahip olan bir üründü.../ Hitler... ilkönce... ağır suyu satın alma yolunu tercih etmişti./.../... ne var olan stoklarını satmayı kabul etmişti ne de aylık 100 litre ağır su üretmeyi./... Fransızlar... "... ağır suya ihtiyaç... nedeni ne olabilir?" sorusunu araştırmaya başlamışlardı... cevabı bulan... Joliot-Curie "Ağır su, atom enerjisi üretme sürecinde... kullanılabilir" demişti. Cevabı duyan Fransızlar hemen soluğu Norveç'te almışlardı./ Fransa'nın nüfuzlu bankerlerinden Jacques Allier, Fransızların bir gizli servis birimi ile birlikte mart ayının başında Norveç'e gitmiş.../.../... ağır suları... Paris'e taşındı" 58-62
-"Hitler, Fransa'nın Almanya'yı fiilen savaştan çektiği ve İtilaf Devletleri'ne yem ettiği vagonda bu sefer Fransa'nın yem edileceği bir imza töreni düzenleyecekti.../.../ Hitler, 11 kasım 1918'de Mareşal Foch nerede oturuyorsa tam olarak oraya oturdu" 67, 68
-"Ulleroy adası..." 81
-"Bismarck 2200'den fazla personel ile operasyona gidiyordu. Kısacası Bismarck sanki bir gemi değil, fabrikaydı" 87
-"1938 yılının Aralık ayında Alman bilimadamı Otto Hahn ve yardımcısı Fritz Strassmann... bir keşfe imza atıp uranyum atomunu parçaladılar./ Bu keşifle dünya tarihinde ilk kez insanoğlu kendi eliyle atomu parçalamayı başarmış oldu... hayal bile edilememiş bir enerji ve ortaya saçılan nötronlar" 147, 148
-"Poulsson.../ 1941 yılında... kayarak İsveç'e geçmiş... içerisinde Türkiye'nin de olduğu bir güzergah ile dokuz aylık bir yolculuk neticesinde Britanya'ya varmıştı" 163
-"İnsanların uzun süre aynı ortamda aynı şartlar altında kalmaları sonucunda oluşan ve insanları bir anda farklı bir ruh haline sokup en iyi arkadaşları en nefret edilen düşman haline getirebilen azılı bela kutup hastalığı..." 236
-"2 Aralık 1942... İtalya'dan kaçıp Amerika'ya göçen... Enrico Fermi dünya tarihinin ilk yapay nükleer reaktörünü oluşturmuş ve başarılı bir şekilde test etmişti" 319
-"16 Haziran 1945... ilk insan yapımı nükleer patlama resmen sağlanmış oldu./.../ Amerika, bu nükleer yarışa Almanya'dan korunmak için girmişti" 354
-"İşin özünde ne Dresden'e fosfor bombası atıp savaş suçu işleyen, Hamburg'u baştan sona yakıp insanların asfalta yapışmalarını sağlayan İngiltere'nin, ne de Japonya... atom bombaları atacak olan Amerika'nın dünyayı Hitler'den korumak veya intikama doyamamak gibi bir durumu vardı" 356
-"Tarihin ilk uranyum bazlı atom bombası Little Boy 3,2 metre uzunluğu, 0,7 metre genişliği ve çevresindeki zırh ve metal gövdesi nedeniyle 4,4 ton ağırlığı ile oldukça ürkütücü görünüyordu./.../... bomba Enola Gay'e yüklenmişti" 370, 372
-"Ve 8 Ağustos saat 22.00'de Fat Man Bock's Car adlı plütonyum bazlı atom bombası B-29 bombardıman uçağına yüklendi./... uçağa "Bock'un arabası" anlamına gelen "Bock's Car" ismini vermişti" 386, 387
-"2 Eylül 1945'te... ana muharebe gemisi Missouri'de Japon temsilcilerin imzaladığı teslimiyet anlaşması ile II. Dünya Savaşı resmen sonlandı" 389
*

15.8.2017-Ankara

BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI

John Perkins, Türkçesi: Murat Kayı, 25. Baskı: 2017, A.P.R.I.L Yayıncılık, İstanbul

Kapakta, "ABD'de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehditlerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler", deniyor, hemen arkasından da, New York Times, Publishers Weekly ve Amazon.com'da, Bestseller, olduğu belirtiliyor; ikisi bir arada nasıl olabilmişse?
Arka kapakta da, Güngör Uras, Özdemir İnce ve Özcan Yeniçeri'nin kitap hakkındaki övgüleri yer alıyor.
*
Yukarıdaki ifadeler bana abartılı geldi, hiç "tüyler ürperten gerçek" göremedim, kitapta, çok çok, bilinen bazı hususlar anlatılmış; hatta, bazı sayfalar gereksiz ifadelerle doldurulmuş!
Güzel tarafı, bilinen dünya düzeninin bir kez daha vurgulanması, o kadar!
Ancak, bence, yanıltıcı olabilecek değerlendirmeler de var!
*
Tehdit, rüşvet sözcükleri de kullanılarak, kitabın önemi niçin abartılıyor? Bunu hiç anlayamadım!
Sadece pazarlama için mi?
Yoksa, başka amaç da var mı?
*
Kitabın serisi oluşmuş!
Bildiğim kadarıyla 4 tane var!
Ayrı bir sektör mü?
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Sonunda beni tehditleri ve rüşvetleri görmezden gelmeye ikna eden ne oldu?/... torunlar.../... Amerikan devletine olan sorumluluğum" 7
-"İşin, dünya liderlerini, ABD'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük ağın bir parçası olmaya teşvik etmek" 8
-"ABD'de 12 milyon aile bir sonraki yemeğini nasıl elde edeceğini düşünüyor.../.../... neredeyse Tanrı kelamı haline gelmiş bir kavram... Ekonomik büyümenin tüm insanlık için yararlı olduğu..." 9, 10
-"Bizi, bir şeyler satın almanın toplumsal bir görev olduğuna.../ İşte, sistemin çıkarları doğrultusunda çalışmaları için benim gibi insanlara da inanılmaz maaşlar ödeniyor. Eğer bizler tökezlersek, daha hain bir tetikçi türü olan çakallar ortaya çıkıyor. Ve çakallar da başarısız olursa, iş askerlere düşüyor" 11
-"Biz... uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz... 'iyilik' de yaparız: Bunlar genellikle... borçlar şeklindedir... İşin aslı, paranın çoğu ABD'yi terk etmez bile... bankalardan... mühendislik ofislerine aktarılır" 16
-"Biz ET'ler cin gibiyizdir" 22
-"1945... dünyaya geldim... Ebeveynlerim... Yankee soyundan... ırkçı atalarının tüm özellikleri..." 27
-"On dördüme geldiğimde Tilton Okulu'na ücretsiz kabul edildim. Ailemin baskıları sonucu kasabayla ilgili her şeyi reddettim ve eski arkadaşlarımı bir daha hiç görmedim. Yeni arkadaşlarım tatil boyunca malikanelerine gittiklerinden, okulda yalnız kalıyordum. Onların kız arkadaşları 'yüksek sosyeteye takdim edilmiş' genç kızlardı. Benimse hiç kız arkadaşım olmamıştı. Tanıdığım bütün kızlar 'sürtük' idi; ben onları hayatımdan atmıştım, onlar da beni zaten çoktan unutmuştu. Yalnızdım. Ve çok öfkeliydim./ Annemle babam insanları ikna etmekte çok ustaydı... beni inandırdılar. Yüksek ahlaki değerlerimize uygun mükemmel eşi bulacaktım. Ama içten içe köpürüyordum. Kız arkadaşım olması için kuduruyordum; bir sürtük ise tam istediğim şeydi./ Yine de isyan etmek yerine, mükemmelliği yakalamak için öfkemi bastırdım... İftihar listesindeydim, okulun iki takımının da kaptanıydım ve okul gazetesinin editörüydüm.../.../ Middlebury... Kız-erkek karma eğitim veriyordu. Ama ben yoksul, benim dışımda herkes ise varlıklıydı... Kendime güvenim yoktu... sıkıntıdan perişandım. Okulu bırakmak, en azından bir yıl ara vermek için babama yalvardım. Hayatı ve kadınları tanımak için Boston'a gitmek istediğimi söyledim./ Kulak bile asmadı.../ Hayatın bir dizi rastlantıdan oluştuğunu anlamaya başlamıştım. İşin aslı, o olguları nasıl karşıladığımız... kim olacağımızı... yaptığımız tercihler belirler... iki raslantı... Biri Şah'ın özel danışmanlığını yaapan İranlı bir generalin oğlu olarak çıktı karşıma. Diğeri ise... güzel bir kızdı: Ann./.../ Ferhat beni içkili partilere katılmaya ve ailemi göz ardı etmeye teşvik etti. Ders çalışmayı bilinçli olarak bıraktım. Akademik ayağımı kırarak babamla ödeşmek istedim. Notlarım baş aşağı  gitti, sonunda bursumu kaybettim. Ve son sınıfın ikinci yarısında okulu bırakmaya karar verdim. Babam beni evlatlıktan reddetmekle tehdit etti. Ferhat ise, "Diren!" diyordu. Bir gün dekanın odasına hışımla dalıp okulu bıraktım. Hayatımın en önemli dönüm noktalarından biriydi bu./ Şehirdeki son gecemi Ferhat ile barda kutladık" 28-31
-"... en geniş casus ağı olan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA).../... NSA'da... bana bir tam gün yalan makinesine bağlı olarak yapılan aşırı yorucu bir mülakatın da dahil olduğu bir dizi görüşme ayarladı.../.../ Bana, en başta son derece olumsuz görünen şeylerin, NSA'ya kabul edilmemi engelleyeceğini düşünürken, mülakatlar tam aksini gösterir şekilde devam etti. Olumsuz saydığım noktaların, NSA açısından aslında birer artı olduğunu farketmem için yıllar geçmesi gerekti. Değerlendirmeler ülkeme sadakatten çok, hayatımdaki düş kırıklıkları üzerineydi... hırsım ellerine oltayı vermişti: Yoldan çıkarılabilirdim... Çok sonraları öğreneceğim üzere, Ferhat'ın babası İran'da Amerikan gizli servisleri için çalışıyordu, dolayısıyla Ferhat ile olan arkadaşlığım da artı bir puan getirmişti./... casusluk sanatında eğitime başlamak üzere iş teklif ettiler bana... Ama işi resmen kabul etmeden önce... bir Barış Gönüllüleri görevlisinin üniversitede verdiği seminere katıldım. NSA'da olduğu gibi Barış Gönüllüleri'nde çalışmak da askerliğin ertelenmesini sağlıyordu./ O seminere katılma kararım, ilk anda çok önemsiz görünmesine rağmen, aslında insanın hayatını değiştirebilecek sonuçlara yol açacak rastlantılardan biri olacaktı.../.../ Frank amcayı aradım. Ve o da Barış Gönüllüleri'ne katılmam konusunda beni beklemediğim bir şekilde yüreklendirdi... Amazon'un çok önemli bir bölge konumuna geleceğini söyledi./ "Petrol dolu," dedi. "Orada iyi ajanlara ihtiyacımız olacak; yerlileri anlayan insanlara yani." Barış Gönüllüleri'nin mükemmel bir eğitim yeri olacağını söyleyerek... "Sonunda kendini hükümet yerine, özel sektörde çalışır halde bulabilirsin," dedi kıkırdayarak./... o zaman anlamamıştım... 'casusluk'tan 'ET'ye terfi ettiriliyordum.../.../... 1968... Ekvador'a doğru yola çıktık.../... Einar Greve... dikkat çekmekten özellikle kaçınan uluslararası danışmanlık firması Chas T. Main'in (MAIN) genel müdür yardımcısı idi.../ Benimle MAIN gibi bir şirkette çalışmanın yararları hakkında konuşmaya başladı.../... raporlar göndermemi istedi... Bir yıl boyunca ona en az on beş uzun mektup yazdım.../.../... 1971 ... MAIN'den bir ekonomist olarak iş teklifi almış oldum" 32-37
-"MAIN.../... Personelimizin büyük çoğunluğu mühendisti... şirketteki ilk aylarım boyunca ben bile ne yaptığımızı anlayamamıştım.../.../ Esmer ve çekici bir hanım... Claudine.../... "Eğitimine yardımcı olmam istendi," dedi./... görevinin beni bir ekonomik tetikçiye dönüştürmek olduğunu belirtti./.../... işimin iki temel amacı olduğunu söyledi. Birincisi, parayı devasa mühendislik ve inşaat projeleri aracılığıyla MAIN ve... diğer Amerikan şirketlerine geri döndürecek büyük uluslararası kredilerin alınmasına bahane yaratacaktım. İkincisi, bu kredileri alan ülkeleri iflas ettirmek için... uğraşacak, böylece sonsuza kadar borçlu kalıp... kolay hedef olmalarını sağlayacaktım./ İşim bir ülkeye milyarlarca dolar yatırım yapmanın etkilerini tahmin etmekti... Her durumda kritik faktör, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) idi" 39, 41-43
-"... mesleğin tarihçesi.../.../... CIA ajanı (ve Theodore Roosevelt'in torunu) Kermit Roosevelt'i İran'a gönderme... Roosevelt insanları para ya da tehditle kendi tarafına çekmekte üstün başarı gösterdi... Sonunda Musaddık devrildi... Rıza Şah da tartışmasız diktatör oldu. Kermit... yeni bir mesleğin temellerini atmıştı./.../... hükümetler, şirketler ve çokuluslu örgütler arasında çıkara dayalı bir ilişki oluştu./... ABD istihbarat örgütleri... muhtemel ET'leri belirleyecek, çokuluslu şirketler de bunları işe alacaktı... meclis gözetimine ve kamu incelemesine de girmeyecekti" 46-49
-"Endonezyalılar... 1949'da... Hollanda bayrağını indirerek egemenliği... halka iade etti.../... 17 bin 500 civarında adadan oluşan bu takımada, aşiretçilik... kaynayan bir kazandı" 50, 51
-"Ayrıca üniversitedeki profesörlerimin makroekonominin gerçek doğasını anlamamış olduğunu da farkettim" 58
-"Öğrenilmesi kolay bir dil yaratmak... Sukarno 350'den fazla dil ve lehçenin konuşulduğu takımadalarda... ülkesinin ortak bir dile gereksinimi olduğunu anlamıştı" 70
-Endonezya'da kuklacı "dalang"... "Nixon'un kuklası olan bir kukla çıkarttı.../... haritaya gitti ve Vietnam'ı kancasından çıkartarak ağzına attı... Sonra... diğer ülkeler için de aynı şeyleri yapmaya başladı./ Seçtiği ülkeler... Hepsi... ve Türkiye gibi Ortadoğu ülkeleriydi" 75, 76
-Endonezya'da 1970'lerin ilk yarısında bir "Kız.... "Çünkü Batı... Başarılı olmaya da çok yakın. Yolunun üzerinde şimdilik Sovyetler Birliği var. Ancak onun da fazla zamanı kalmadı. Toynbee bunu görmüştü. Dinleri, inançları yok; ideolojilerinin arkasında bir temel, öz yok. Tarih, ruha ve yüce -sonsuz- bir güce inancın gerekli olduğunu gösteriyor. Biz Müslümanlar'da bu var... Onun için de bekliyor ve gittikçe güçleniyoruz" 77, 79
-"Paine... İngiliz monarşisine... karşı olan bir hürriyet ve eşitlik dini. Müslümanların sunduğu da çok farklı değildi... Gönüllü sömürge milisleri gibi Müslümanlar da hakları için mücadele etmek tehdidinde bulunuyordu ve İngilizler'in 1770'lerde yaptığı gibi, biz de o tür hareketleri terörizm olarak sınıflandırıyorduk" 83
-"McNamara... Ford Motor Şirketi... 1960'da... şirket başkanlığına, kısa bir süre sonra da Kennedy'nin savunma bakanlığına./.../... sonra... Dünya Bankası Başkanı" 120, 121
-"Suudi... diplomat, 1974... "Kendine saygı duyan hiçbir Suudi çöp toplamaz," dedi. "O işi hayvanlara bırakırız."/ Keçiler!" 123
-"Görevim, altyapı için büyük miktarlarda paralar harcandığı takdirde, Suudi Arabistan'da neler olabileceğine dair tahminler oluşturmak ve o paranın sarf edilmesi için senaryolar üretmekti" 128
-"Kendi hazine bakanlığımız bizi, Suudi parası ile tüm Arap Yarımadası'nda altyapı projeleri ve hatta komple şehirler yapmak üzere işe alacaktı" 135
-"Kendisinin iyi bir Vahabi olduğunu söyleyen Prens W.../... bir zaafı vardı; güzel sarışınlar" 137, 138
-"Prens W.../ 'Sally', Boston'da.../ Şansıma, her ikisi de diğerinin beklentilerini karşıladı./.../... Prens W... Sally'nin Suudi Arabistan'a gidip, oradaki villasında kendisiyle birlikte yaşamasını ayarlamamı istedi.../.../... bir başka Sally kontratı imzalamıştı" 139-141
-"... daha zarar verici olan, Suudi Arabistan'ın uluslararası terörizmi finanse etmede oynamasına izin verilen roldü. ABD'nin, 1980'lerde, Usame nin Ladin'in Sovyetler Birliği'ne karşı yürüttüğü Afgan savaşını, Suud ailesinin finanse etmesini istemesi, gizli bir şey olmadığı gibi, Riyad ile Washington, beraberce, mücahitlere yaklaşık 3.5 milyar dolar vermişti" 143
-"Suudi Arabistan... bir şekilde terörist finansının 'merkez üssü' haline gelmişti.../... para, 20 kadar ülkede, yarı askeri eğitim kampları işletmek... için kullanıldı" 144
-"MIT'den genç bir matematikçi... bütçe verdim...ekonometrik modelleme için Markov yönetimini geliştirdi.../... Hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olarak, aslında ülkelere iyilik yaptığımızı bilimsel olarak "ispat eden" bir araç" 150
-"Washington'un muhafazakar kaleleri ve dindar sağ kesimin kürsüleri öfke ile çınlıyordu" 151
-"Washington ve iş dünyası el ele verip, Şah'ı bir kalkınma sembolüne dönüştürmek için işbirliği yaptılar./.../ Görünüşte Şah, yoksulların ilerici arkadaşı idi" 159
-"Emin.../..../... "Çöl bizim ortamımızdır. Yeşeren Çöl projesi bizim temel yapımızın yok olması tehdidini getiriyor..."..." 162, 163
-"... eski Amerikan Cumhuriyeti ile yeni Küresel İmparatorluk arasındaki ayrım... Cumhuriyet, dünyaya umut olmuştu.../ Küresel İmparatorluk ise Cumhuriyet'in can düşmanı idi. Bencil, çıkarcı, açgözlü ve maddiyatçı, merkantilist bir sistemdi" 184
-"... resmi belgelere tapan bir kültürde... Açık yalanlar çürütülebilir... gerçek kırıntılarına dayanan... belgeleri çürütmek imkansızdır./.../... Aldatmaca... söylenilmeyendeydi" 191
-"Bush yönetimi... Chavez'i... devirmeyi aylardır tartıştıklarını kabul etti" 275
-"Bir şehri bombalayıp onu yeniden inşa ettiğinizde... ekonomik büyüme verilerinde büyük bir fırlama olmuş gibi gösterebilirsiniz" 295
-"Gazetelerimizin, dergilerimizin ve yayınevlerimizin büyük çoğunluğunun mülkiyeti -ve idaresi- büyük uluslararası şirketlerin elindedir. Medyamız, şirketokrasinin bir parçasıdır" 301
-"... yapılabilecekler... birçok şeyi küçültün.../.../... katılımcı olun" 302, 303
*

14.8.2017-Ankara

9 Ağustos 2017 Çarşamba

EGE AKDENİZ TURU

İ evde benimle yalnız vakit geçirmekten sıkıldığı için yapılacaklarda alternatif ararken, daha önce gördüğüm yerleri içeren bir güzergahı olan böyle bir turun iyi olacağını düşündüm ve katılmaya karar verdik. A Tur'da 29 Temmuz çıkış tarihli olanına kayıt yaptırdık. Sonra E ile B de bize katıldı ve İ buna çok sevindi.
Kaydolduğumuz, özellikle seçtiğim, tur "Ankara çıkışlı" idi  ve hareket saati de 21.00'di. Ancak telefonla hareketin bir saat gecikmeli olacağı söylendi. Ne var ki, buna da uyulmadı, bir yerine iki saat kadar gecikmeli olarak hareket ettik. Otobüse bindikten sonra öğrendim ki, turumuz, "Ankara çıkışlı" olacakken, "Ordu çıkışlı" olmuş, otobüsümüz Ordu'dan geliyormuş ve gecikme olmuşmuş. Ve ayrıca, turumuz, Antalya'dan başlayıp Bodrum'a doğru olacakken, tersine çevrilmiş, Bodrum'dan başlayacakmış.
Neyse, yola çıkmış bulunduk, dedik, ses etmedik.
Otobüsümüz, Eskişehir merkeze girip, buradan ve başka yerlerden yolcu alarak, yoluna devam etti, Çayyolu'ndan saat 23.10 sıralarında binerek başladığımız yolculuğumuzda, rehberimiz de Muğla civarlarında bir yerde bize katıldı, ertesi gün saat 13.00 civarlarında Bodrum'a ulaştık.
Ankara-Bodrum 14 saat!
Ve, doğru tekneye!
Tekne turu sonrası Bodrum ile  Gümbet arasındaki tepede fotoğraf çekimi için verilen kısa bir molanın ardından, programda adları yazılanlardan farklı olan, Gümbet'teki Royal Panencea adlı otele gittik.
Akşam da Bodrum'da, epeyce kalabalık olan sokaklarda yürüdük!
Bir sonraki gün Gökova körfezine gidip tekne turuna katıldık, güzel koylarda yüzdük, sonra Azmak çayında tekne turu yaptık, daha sonra da Aşıklar yolundaki fotoğraf molasının ardından, yine programda adları yazılanlardan farklı olan ve Marmaris yerine İçmeler'de bulunan Navy isimli otele gittik.
Akşam Marmaris merkezde yürüyüş yaptık.
Programda, "Marmaris merkeze geçiyoruz. Marmaris Şehir Turunun ardından otelimize yerleşiyoruz", yazıyordu, ama, böyle bir tur yapmadık, arka-ara sokaklardan geçerek otele gittik ve dönüşümüz de benzer şekilde oldu, bunun sonucunda, akşam ekstra tur kapsamında şehir merkezine gitmemiş olsak, arka-ara sokaklar dışında, neredeyse Marmaris'i hiç görememiş gibi olacaktık!
Bir sonraki gün, önce Dalyan'dan tekne ile gittiğimiz Caretta Caretta kaplumbağalarının mekanı İztuzu plajında, sonra da Fethiye-Ölüdeniz'de yüzdük ve Fethiye'de Kayaköy'ü ziyaret ettikten sonra da Aymes isimli otele gittik.
O akşam Fethiye'de bir bara gidelim dendi, biz de katılalım dedik, hareket saati olan saat 23.00'de İ uyuyakalınca organizatör-rehbere katılamayacağımızı ilettim, ilgili kişi, önceden bildirseydiniz deyip bazı şeyler söyledi ve sonuçta, rezervasyon yaptırdığımız için ücretini ödemelisiniz, dedi, garip buldum, geliriz denince barda sandalye ayırtılmış, iki saat sonra gelemeyeceğiz dediğimizde, bar ücreti isteniyor, ama, itiraz etmedim, peki, dedim, sonra da söylediği rakamı ödedim. E bunu öğrenince, bir şey söyleme ikazıma karşın, ilgili kişiden fatura istemiş, esas kişi ile tatsız bir konuşmadan sonra, alınan para bir şekilde sonradan iade edildi, bu hikayenin her tarafı laubali geldi bana, sanki dolandırılmışım, hissine kapıldım!
Sonraki gün dalgalı bir denizde oniki adalar tekne turu yapıldı, güzel koylarda yüzdük, dönüşte bir saat kadar Fethiye merkezde kaldık, kalamar yedik.
O akşam şehir turu planlandı, ama, rehberlerimiz, nedense isteksiz davrandılar, ve son anda turu iptal ettiler.
Bu çok isabetli bir iş olmuş oldu, zira, akşam otelin olduğu, ismi Çalış olarak belirtilen bölgede, yürüyüş yaptık, güzel ve uzun bir plajı olan o bölge gitmeyi düşündüğümüz Fethiye merkezden daha hoş geldi bize, önceki akşam bara gitmeden önce dinlenelim diye otelde kalınca göremediğimiz yöreyi görmüş olduk, çok hareketli, kafeleri bol olan caddede yürüdük, İ canlı müzik olan bir yeri görünce dinlemek istedi, orada oturduk, İ piste çıkıp dans etti, en hoş gecemiz oldu!
Plajı görünce sabah saat 06.00'da yüzelim dedik, İ ile ben öyle de yaptık.
Sonra da Saklıkent'e gittik, İ isteyince, İ ile birlikte, zip line, ağaca çıkıp orada yürünen ve kayılan bir etkinlik, yaptık, kanyonda bir süre yürüdük.
Oradan, Kalkan ve Kaputaş plajı ile fotoğraf molası verilen Kaş'ı da görüp,  Kekova'ya geldik, güzel koylarda yüzdük.
Sonra da Antalya'ya geldik, Grida City adlı otelde kaldık.
Programda, "Antalya'nın simgesi olan Kaleiçi bölgesinde yer alan Yivli Minare ve tarihi surları görerek" diye yazılmış olmasına karşın, buraları göremedik ve hatta hiç sözü bile edilmedi!
Akşam, bari, Antalya'yı kendimiz görelim, biraz yürüyelim dedik, ama, pişman olduk, doğru dürüst oturacak deniz gören bir kafe bulamadık, taksiye binip bizi merkezde bir kafeye götür dediğimizde, taksi sürücüsü, "nargile mi içeceksiniz?", diye sordu, merkezde yürüyüp baktığımızda da oturup bir şeyler içeceğimiz uygun bir yer bulamadık, daha önceden bildiğim bahçe içindeki kafe olan mekanlar ise, tadilat denilerek, deniz de görünmeyecek şekilde kapatılmıştı, pes dedik, vazgeçip otele döndük!
Ertesi gün, Serik-Manavgat yöresinde, Düden şelalesini ve Aspendos antik tiyatrosunu gördükten sonra, Köprülü kanyona gidip buz gibi suda rafting yaptık, İ ve B raftingi çok sevdiler!
Saat 17.00 civarlarında, hareket edip 18.00 gibi Antalya'ya geldik ve oradan da Ankara'ya doğru yola çıktık, gidişte olduğu gibi, Eskişehir'de ve başka yerlerde yolcu indirerek, bir sonraki gün saat 04.30 civarlarında Ankara-Çayyolu'na ulaştık.
Antalya-Ankara 10,5 saat!
Cumartesiden cumartesiye... 29.7.2017-5.8.2017
Bu arada, bu şekildeki tur için, tur firması, memnuniyet anketi de yaptı, ama ben doldurmadım, tur firması için de, yöreye ilişkin güzel bilgiler arasına, olur olmaz, bana saçma sapan gelen birtakım görüşlerini sıkıştırıp anlatan rehber için de, hiç olumlu bir düşüncem olmadı, yazmak da istemedim!
Biz indik, otobüsümüz Ordu'ya devam etti, haberini aldık, salimen ulaşmışlar.
*
Bu turda, Marmaris ile Antalya'yı "görememek" ilginçti!
*
Gittiğimiz yerler genelde güzel yerlerdi, dolayısıyla, tur firması ile rehberinin olumsuzluğuna rağmen, seyahatten memnun ayrıldık!


9.8.2017-Ankara