25 Temmuz 2017 Salı

Otobiyografi Charles Darwin

Editör: Nora Barlow, Çeviren: Serda Brauns, Birinci Basım: Mayıs 2017, Pinhan Yayıncılık, İstanbul

Kitabın yarısı kadarı, 1876'da, s. 7,  Darwin'in kaleminden,  Darwin anlatımı.
Öğretici.
Yararlandım.
*
Dili de hoş.
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Cambridge'deyken en heves duyduğum şey böcek toplamaktı. Hiçbir şey bana bundan daha büyük zevk vermedi" 57
-"Bilimle ilgilenen tüm lisans öğrencileri ve üniversitenin birçok kıdemli üyesi haftada bir akşam Henslow'un evinde buluşurlardı... ben de bir davetiye aldım... katılmaya başladım" 59
-"Henslow inancına derinden bağlı bir ortodokstu. Öylesine bağlıydı ki bir gün bana Otuz Dokuz Şartın bir kelimesi bile değiştirilecek olsa bunun kendisini kahredeceğini söylemişti. Ahlaki nitelikleri her yönüyle takdire değerdi... Bir gün Cambridge sokaklarında Henslow'la birlikteyken ancak Fransız İhtilali esnasında karşılaşılabilecek türde korkunç bir olaya tanık oldum... Henslow'un yüzünü saran hiddetin benzerini hayatım boyunca başka kimsenin yüzünde bir daha asla görmedim" 60
-"Humboldt'un Kişisel Öyküsü'nü dikkatle ve büyük bir ilgiyle okudum. Bu eser ve Sör J. Herschel'in Doğa Felsefesi'ne Giriş'i doğa bilimlerinin soylu yapısına mütevazı da olsa bir katkıda bulunmak için yanıp tutuşmama neden oldu. Başka hiç kimse ya da başka hiçbir kitap beni bu ikisi kadar etkilemedi... bir defa Tenerife'nin güzelliklerini övmüştüm.../ Yaz tatillerimi böcek toplamaya, okumaya ve kısa gezintilere çıkmaya ayırdım" 62, 63
-"... bilimin, tanımladığı belli ilkelerden yola çıkarak genel yasalara ya da çıkarımlara ulaştığını derinlemesine kavradım./... Bu gezide bir hadisenin, ne kadar aşikar da olsa, kimse tarafından fark edilemediği için kolayca dikkatten kaçabildiğini gösteren bir olay yaşadım" 64
-"Sonrasında yaşadığım tüm gelişmeleri seyahat günlüğüme de not ettim" 67
-"Fitz-Roy'u... elimde olmadan incittim ve barışmamız imkansızdı. İlerde Türlerin Kökeni gibi dine aykırı bir kitap yayınlamış olduğum için (çünkü son derece dindar bir adam olmuştu) bana çok içerlemişti.../ Ciddi kusurları olmasına rağmen... karakteri itibariyle tanıdığım en asil insandı" 71
-"Tazı ile çıktığım yolculuk hayatımda yaşadığım en önemli olaydır ve kariyerimin bütün seyrini bu yolculuk belirledi.../... Lyell'in Jeolojinin İlkeleri'nin ilk cildini yanıma almıştım ve dikkatle çalıştığım bu kitap bana pek çok açıdan büyük fayda sağladı" 72
-"Günümün belli bölümlerini seyahat günlüğümü yazmaya ayırdım. Gördüğüm her şeyi dikkatlice ve canlı bir biçimde tasvir etmek için büyük bir çaba sarf ettim ve bu da benim için iyi bir alıştırma oldu.../... meşgul olduğum her şeye karşı büyük bir çaba ve yoğun bir dikkat gösterdim... Üzerine düşündüğüm ya da okuduğum ne varsa hepsinin gördüklerimle ve görebileceklerimle hep bir bağlantısı oldu... Bilim alanında gerçekleştirdiklerimi sahip olduğum bu yaklaşıma borçluyum./... bilime duyduğum sevginin aşama aşama geliştiğini ve diğer ilgi alanlarıma kıyasla daha baskın hale geldiğini görüyorum... Farkında olmayarak da olsa gözlem ve akıl yürütmenin verdiği zevkin el becerisi ve sporun verdiği hazdan çok daha üstün olduğunu keşfettim. Bir yabaninin ilkel içgüdüleri medeni bir insanın zamanla kazandığı zevklere yavaşça teslim oldu. Uğraşlarımın zihnimi geliştirmiş olması muhtemeldi ve usta bir gözlemci olan babam da durumu fark etmiş olacak ki konu ile ilgili kendisi de bir yorumda bulundu... yolculuğun sonunda beni görür görmez kız kardeşlerime dönerek "Baksanıza, kafasının şekli bayağı değişmiş" diye haykırdı./... 11 Eylül'de (1831) Fitz-Roy ile Plymouth'ta... 24 Ekim'de Plymouth'a yerleştim ve Tazı ile 27 Aralık'ta dünyanın çevresini dolaşmak için İngiltere'den ayrılana dek de orada kaldım.../... Tropik bölgelerde karşılaştığımız bitki örtüsünün görkemini şu anda bile capcanlı olarak hayal edebiliyorum. Patagonya'nın muazzam çöllerinin ve Tierra del Fuego'nun ormanlarla kaplı dağlarının uyandırdığı hayranlık duygusu belleğimde derin izler bıraktı. Kendi anayurdunda çıplak bir yerli görmek unutamayacağım bir anı oldu benim için... Bilimsel çalışmalarımdan bir kısmı... beni çok mutlu etti" 73-75
-"1837... 1 Temmuz'da üzerinde uzun zaman kafa yormuş olduğum Türlerin Kökeni için gerekli olan bulguları not almak üzere defterimi açtım. Bunu takip eden yirmi yıl boyunca da bu çalışmamı aralıksız sürdürdüm./.../... O zamanki bilgi seviyemiz dahilinde başka bir açıklama mümkün olmadığından denizin hareketi kuramını savunmuştum ve bu hatam bana bilime asla diğer olasılıkları göz ardı edecek kadar güvenmemem gerektiğini öğretti./.../ Bu iki yılda din üzerine de bayağı kafa yordum. Tazı ile yolculuk ettiğim dönemde epey dindardım. Bir gün ahlaki bir mesele ile ilgili olarak eleştirilemez bir otoriteymişçesine İncil'den alıntı yapmam subayların çoğunu (kendileri de dindar olmalarına rağmen) güldürmüştü... zamanla Eski Ahit'e asılsız bir dünya tarihi içermesi... ve Tanrı'ya kindar bir zorbaya ait olan duyguları atfetmesi dolayısıyla Hinduizm'in kutsal kitaplarından ya da bir ilkel insanın sahip olduğu inançlardan daha fazla güvenemeyeceğimi anlamaya başlamıştım... Hristiyanlığın Eski Ahit'le ilişkilendirilmesi de... mümkün olamazdı./... Hristiyanlığın ilahi bir vahiy olduğuna inancım giderek azaldı... Yeni Ahit'teki ahlak ne denli güzel olursa olsun, Yeni Ahit kusursuzluğunu kısmen de olsa içerdiği mecaz ve alegorilerin günümüzde yapılan yorumlarına borçludur, bu inkar edilemez./ İnancımdan vazgeçme konusunda pek de istekli değildim... kanıt icat etmekte zorlanıyordum. Böylece inançsızlık yavaş yavaş çöktü üzerime. Bu öyle yavaş oldu ki herhangi bir endişe duymadım ve çıkarımımın doğruluğundan bir an olsun şüphe etmedim" 76-80
-"Doğal seleksiyon mükemmel işlemez" 83
-"Deist sıfatını hak ediyorum" 85
-"Hayatımın ikinci yarısına septisizm ve rasyonalizm hakimdi. Nişanlanmadan önce babam şüphelerimi dikkatlice gizlememi öğütledi bana, çünkü taşıdığım şüphelerin evli çiftler için mutsuzluk kaynağı olabileceğini biliyordu" 88
-"... her bilim insanının altmış yaşında ölmesi iyi olur zira o yaştan sonra her biri tüm yeni öğretilere karşı çıkar dediğimi bana hatırlattı" 92
-"Babbage bu olayı anlattıktan sonra dindarlıktan daha çok nefret ettiğim tek bir şey var, o da vatanperverliktir deyiverdi" 99
-"Henüz genç ve kuvvetliyken insanları yürekten sevmeye muktedirdim. Ancak son yıllarda, birçok kimseye karşı dostça duygular beslememe rağmen, hiç kimseye derinden bağlanabilme gücüm kalmadı... Bu elim duygu yitimi üzerime adım adım çöktü. Karım ve çocuklarım hariç bir başkasıyla bir saat görüştüğümde peşinden hissettiğim bitkinlik ve acının insanlarla yakınlaşmama engel olduğunu sanıyorum. Bilimsel çalışmalarım hayatım boyunca başlıca zevk kaynağım ve yegane meşguliyetim oldular. Bu işin verdiği heyecan günlük sıkıntılarımı geçici olarak unutturuyor... hayatımın kalan kısmında yazdığım birkaç kitabın yayımlanması dışında hedeflediğim başka bir şey yok" 106
-"1838 Ekim'inde... keyif için Malthus'un Nüfus üzerine çalışmasını okudum... uzun zamandır gözlem yaptığım için her yerde sürmekte olan varoluş mücadelesini takdir etmeye çoktan hazırlıklıydım. Fakat birden belli koşullara uyum sağlayabilen varyasyonların yaşamına devam edeceği ve sağlayamayanların ise yok olma eğilimi göstereceği aklıma geldi. Bu tür bir sürecin sonunda yeni bir canlı türünün oluşması gerekir" 109
-"Kitap 1859 Kasım'ında Türlerin Kökeni başlığı ile yayımlandı. Sonraki baskılarda önemli oranda eklemeler yapılmış ve düzeltilmiş olsa da kitap esasen aynı olarak kaldı./ Bu kitap kuşkusuz hayatımın başyapıtıdır... (1876) İngiltere'de on altı bin nüsha satılmıştır... tüm Avrupa dillerine çevrilmiştir... Hatta ortaya attığım kuramın Eski Ahit'te de yer aldığını gösteren İbranice bir makale dahi yayımlanmıştır! Eleştiri yazıları da çok sayıdadır" 111, 112
-"... türlerin sürekliliğinden şüphe etmeyen tek bir kişiye bile rastlamadım... inandığım şey şu ki doğa bilimcilerin zihinleri sayılamayacak kadar çok ve iyi gözlemlenmiş olguyla yüklüdür ve bu olgular onları kucaklayan herhangi bir kuram yeterli derecede açıklandığı an kendilerine ayrılmış yerleri kapmak için hazır beklerler" 113
-"1838'de, türlerin değişebilir ürünler olduğuna ikna olur olmaz, insanın da aynı yasaya tabi olduğu inancının önüne geçemedim" 118
-"... zihnim iyice zayıflamadan önce ölürüm diye umuyorum... Kendimi açık ve kısa bir biçimde ifade etme konusunda hala her zamanki gibi güçlük çekiyorum... Ancak aynı güçlüğün beni her cümle üzerinde uzun uzun ve dikkatlice düşünmeye sevk etmesi... zararı telafi eden bir avantajdı./... Kelimelerin yarısını atarak sayfaları çalakalem doldurduktan sonra dikkatle düzeltmenin bana zaman kazandırdığını keşfettim.../... Kitaplarımın birçoğunda başkalarını gözlemlediği olguları sıkça kullandım ve her zaman birçok ayrı konuyu aynı anda ele aldım. Bu nedenle metnin içine herhangi bir referansı ya da bir notu çabucak ekleyebilmem için etiketlenmiş şekilde çekmecelerde duran otuz ile kırk adet arası dosyam var. Çok sayıda kitap satın alırım ve bunların sonlarına çalışmalarımla ilgili olan tüm olguları içeren bir dizin eklerim. Eğer kitap bana ait değilse ayrı bir özetini yazarım ve bu tür özetlerle dolu olan geniş bir çekmecem var. Herhangi bir konu üzerinde çalışmaya başlamadan önce tüm kısa dizinlere bakarak geniş kapsamlı ve bölümlere ayrılmış bir dizin oluştururum. Konuya uygun olan bir ya da birden fazla dosyayı elime alarak hayatım boyunca topladığım tüm bilgileri kullanıma hazır halde bulurum./... Otuz yaşına kadar... farklı türlerdeki şiirleri okumak bana büyük zevk verirdi... Fakat yıllardan beri tek satır şiir okumaya katlanamıyorum. Geçenlerde Shakespeare okumaya çalıştım ve bunu öyle dayanılmaz derecede sıkıcı buldum ki midem bulandı. Resim ve müzikten neredeyse hiç tat almaz oldum... kurgu yazısı olan romanlar... benim için yıllardır fevkalade bir rahatlama ve zevk kaynağı oldular... Benim zevkim doğrultusunda bir roman baştan sona sevilebilecek bir karakter içermediği sürece -ki bu güzel bir kadınsa daha ala- birinci sınıf sayılamaz./.../... zayıf bir eleştirmenim. Bir makale ya da kitabı ilk okuduğumda genellikle hayranlık duyarım ve sadece üzerinde uzun bir süre kafa yorduktan sonra zayıf yönlerinin farkına varırım.../.../... Olguları gözlemleme ve toplama konusunda oldukça hünerliyim. Daha da önemlisi doğa bilimlerine olan sevgim daimiydi ve güçlüydü" 123-127
-"Alışkanlıklarım metodiktir ve bu durum seçtiğim iş kolunda bana çok fayda sağladı. Son olarak, ekmeğimi kazanmak zorunda olmadığım için bol miktarda serbest zamanım oldu. Hastalığım bile... beni insanlardan ve eğlenceden uzak tutarak dikkatimin dağılmasını önledi./... bilim aşkım... sabırla düşünebilmem, olguları gözlemleme ve toplamadaki çalışkanlığım, gerektiği kadar yaratıcılık ve sağduyuya sahip olmamdır" 130
-"Kanıtlar fikirleri etkiler./... olgusal kanıtlarla desteklenen genellemeyi yaşamının sonuna doğru saygıdeğer bir şey olarak gördü... Olgu arama ve kuramlaştırma zihninde neredeyse tek süreç olarak kenetlenmişti ama yine de bunları bazen birbirinden açıkça ayırdı. İyi gözlemlenmiş olguların eksikliğinde kuram değersiz de olsa, kendilerini kabul edecek bir kuramın yokluğunda olgular da işe yaramazdı. Buffon'ın o iyi bilinen şeylerin Neden değil de Nasıl olduğunu araştırma konusundaki tavsiyesine katılırdı.../... tüm bilimsel çalışmalar hem kurama hem de olguya ihtiyaç duyar.../... "... Doğrudan gözlem yapmaktan öyle çok keyif alıyorum ki..."..." 140, 141
-"Butler, Charles Darwin'in evrim kuramını tasarlamak adına her şeyin tesadüf sonucu oluştuğu düşüncesine aşırı önem atfettiğini düşünüyordu" 157
-"Butler eski kuramları yeni bir kılıfta sundu ve ölümünden sonra 18. yüzyıl fizikoteologlarının "yaramaz çocuğu" olarak mazlum rolünü üstlendi. Butler'in bilimsel alana bu şekilde bilim ve felsefe karışımı bir tutumla müdahale etmesi... hoş görülemezdi" 198
-"... insan erkenden evlenmezse saf mutluluğu kaçırabilir" 210
-"1946'da Dr. Hubble şöyle yazmış: "Charles Darwin'in hastalığına acı veren bir duygunun bastırılması ve kabul edilmemesi yol açmıştır. Böyle bir duygu daima korku, suçluluk ya da nefretten kaynaklanır... Charles Darwin'de ise bu duygu babasıyla olan ilişkisinden kaynaklanmaktadır."..." 216
*

26.7.2017-Ankara
*
Ek: (http://haber.sol.org.tr/toplum/maymunla-akraba-olma-cesareti-207722)'nden:

Maymunla akraba olma cesareti


“Türlerin Kökeni” adlı yapıtını oluşturana dek hayli engebeli yollardan geçer Darwin. Uzun deney ve gözlemleri için defterler doldurur. Sonucunda doğal seleksiyon ve evrim kavramları gelişir, günümüze dek varlığını sürdüren kuramı ortaya koyar. Evrimden Darwin öncesinde de söz edilmiştir, bilginin özelliği bunu ayakları üstüne oturtmasıdır. Yapıtını ortaya koyduğu günden bu yana ve belki bir süre daha din çevrelerinin lanetini üstünde taşımaya devam edecektir. Kimse kolayca maymunla akraba olmayı benimseyemez!
​Ali Erdenur
Pazartesi, 28 Ağustos 2017 12:19
Charles Darwin ilk gençliğini aylak biçimde, av meraklısı biri olarak geçirirken, babası tarafından bir süre endişeyle izlenmiş. Çevresince sevilen ve iyi bir hekim olan baba Darwin oğlunun da mesleğini paylaşmasını ummaktadır. Lâkin Charles hekim olabilecek merakı, direnci taşımaz. Eğitim gereği girdiği bir ameliyat sırasında kararını verir, asla hekimliğe uygun biri değildir. Her genç gibi mi demek gerekir, emin değilim, biraz kaderin cilvesi, çokça talihle yolunu seçer. Tüm bunları ömrünün son döneminde kaleme aldığı, yayınlamaktan ziyade, çocukları, torunları için bir anı olsun istediği “otobiyogrofi”sinden okuyoruz.
Charles Darwin hekimlikten vazgeçtiği sırada, düştüğü boşluğu doldurmak için din adamı olmayı gözüne kestirir. İlerleyen yıllarda böyle bir olasılığı aklından geçirmiş olmasından dolayı şaşkınlığa düşer. İnatla inançlı biri olmayı ister aslında, ancak doğaya ilgisi, yer bilimi, bitki bilimine merakı her zaman büyüyen bir kuşkuyu içinde taşımak anlamına gelir. Tanrının tartışılmaz varlığı, her yerde gözü kulağı olduğu fikri, buyruklarını sorgusuz kabul etme zorunluluğu Charles’in kişiliğini zorlar. Öteden beri böceklere meraklı bir toplayıcıdır. Bir kez gözlem yapmaya koyuldu mu insan, artık uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkmış demektir ve orada tepeden gelecek emirlere yer yoktur.
UZUN BİR YOLCULUK
Kendisinden öğreniyoruz, yaşamı Tazı Yolculuğu ile biçimlenir. Uzun, zorlu, fakat hayli önemli gözlem yapma olanağı sunacak bu yolculuk için kaptan Fitz-Roy gönüllü bir doğa bilimci aramaktadır. Charles bu bulunmaz fırsatı kaçırmak istemez, lâkin hekim baba karşı çıkar. Sözü saygın amca araya girer ve Charles Darwin insanlığı etkileyecek buluşlara zemin yaratacak yolculuğa çıkar. Kaptanın kamarasını birlikte paylaşırlar. Dindar bir adam olan Fitz-Roy’u da bir yandan izler Charles. Tanrı buyruğuna sorgusuz boyun eğmeyi reddeden herkes ilkin kendiyle, sonra yakın çevresiyle ve nihayetinde tüm dünya ile çatışmaya girer. Aşağıdaki satırlar Charles Darwin’in kaleminden. Şu notu da eklemek gerek, kitap ölümünden sonra yayına girecektir (Otobiyografi), eşi Bayan Darwin son satırların sertliğinin metinden çıkarılmasını istemiştir. Eşinin emeklerinin, insanlığa hizmetinin köktendincilerin saldırısıyla gölgelenmesini istemez. Talihliyiz ki özgün metin artık elimizde. (Otobiyografi/Charles Darwin/Pinhan Yayınları)
“Doğanın değişmeyen kanunları hakkındaki bilgimiz arttıkça mucizeler de bir o kadar inanılmaz görünmeye başlar. İnsanların o zamanlar cahil ve neredeyse bizim kavrayamayacağımız ölçüde saf olduklarını, İncil’deki mucizelerde bahsedilmekte olan olayların yaşanır yaşanmaz yazıya geçirilmiş olduklarının kanıtlanamayacağını ve görgü tanıkları arasında birçok önemli detayın birbirlerinden ciddi biçimde ayrıldıklarını düşündüm. Bu gibi şeyler düşününce de, ki bunları en ufak bir yenilik ya da değer taşıdıkları için paylaşmıyorum, Hristiyanlığın ilahi bir vahiy olduğuna inancım giderek azaldı. Birçok asılsız dinin fırtınada çıkan bir yangın misali dünyanın büyük bir kısmına yayılmış olması bana ağır geldi. Yeni Ahit’teki ahlak ne denli güzel olursa olsun, Yeni Ahit kusursuzluğunu kısmen de olsa içerdiği mecaz ve alegorilerin günümüzde yapılan yorumlarına borçludur, bu inkâr edilmez.
İnancımdan vazgeçme konusunda pek de istekli değildim. İstekli olmadığıma eminim çünkü sık sık seçkin Romalıların birbirlerine yazdıkları eski mektupların, Pompei’de ya da başka bir yerde bulunan el yazmalarının İncil’de yazan her şeyin doğru olduğunu net bir biçimde kanıtladığına dair gündüz düşleri kuruyordum. Hayal gücümün sınırları geniş de olsa kendimi ikna etmeye yetecek türden bir kanıt icat etmekte zorlanıyordum. Böylece inançsızlık yavaş yavaş çöktü üzerime. Bu öyle yavaş oldu ki herhangi bir endişe duymadım ya da çıkarımımın doğruluğundan bir an olsun şüphe etmedim. Herhangi biri Hristiyanlığın hakiki olmasını nasıl umut ediyor anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Şayet hakikiyse metin yalın bir dille inanmayan insanların, ki bu babamı, ağabeyimi ve en iyi dostlarımın hemen hepsini kapsayacaktır, ebediyen cezalandırılacağına işaret etmektedir.
Ve böylesi bir öğreti lanet edilesi bir öğretidir.”
YARATILIŞIN KONFORU BOZULUYOR
“Türlerin Kökeni” adlı yapıtını oluşturana dek hayli engebeli yollardan geçer Darwin. Uzun deney ve gözlemleri için defterler doldurur. Sonucunda doğal seleksiyon ve evrim kavramları gelişir, günümüze dek varlığını sürdüren kuramı ortaya koyar. Evrimden Darwin öncesinde de söz edilmiştir, bilginin özelliği bunu ayakları üstüne oturtmasıdır. Yapıtını ortaya koyduğu günden bu yana ve belki bir süre daha din çevrelerinin lanetini üstünde taşımaya devam edecektir. Kimse kolayca maymunla akraba olmayı benimseyemez!
Meseleyi maymun üzerinden tartışmak biraz mizahi ya da magazinel sayılabilir. Kolayca bir başka hayvan adı da verilebilirdi türlerin ardışık biçimde ilerlemesine ve doğanın kendi ritmini açıklamaya yönelik. Maymunun beden, tavır olarak insana en yakın varlık olması, bununla beraber insan davranışının karikatürleşmiş hali olarak gözlemlenebilmesi işin ciddiyetini ortadan kaldırmak isteyenler için iyi bir koz kuşkusuz. Darwin’e dek ‘yaratılış’ fikriyle zihinsel konfor süren insanlık ve elbette iktidar/kilise derin yara almıştır. Bugün halen inatla sürdürülen tartışmanın zemini bu iktidar sorunudur bir yanıyla.
Charles Darwin yaşamın, pek çok felsefi yaklaşımda sunulduğu gibi “acı çekmek” üstüne kurulu olmadığını söylüyor. Eğer öyle olsaydı canlılar türlerini sürdürmek direnci göstermezdi diye ekliyor. Düşünme yetisine sahip olan insanın özel bir konumu olduğu savını kenara koyarak eğer diğer varlıklar bedensel acıya mahkûm kabul edilirse, inatla çoğalmaz, varlıklarını sonlandırırdı diyor. Hadi insan pek de açıklanamaz bir bilinçle, inadına yaşamak ister, peki diğer canlılar niçin bu azmi göstersin, diye düşünenlere dair tartışmaya açık bir yanıt. Hepimizi gözleyen, gözeten bir tanrı/baba fikri derinden sarsılıyor bu süreçte. İrkiltici soru ve sözleriyle Darwin sahne alıyor yeniden;
“Tanrı inancının duygularla değil de mantıkla ilişkisinin kurulması bana etkileyici geliyor. Uzak geçmişe ve uzak geleceğe bakma yetisi ile insan da dâhil olmak üzere, böylesine uçsuz bucaksız ve harikalarla bir evrenin kör bir tesadüfün ya da zorunluluğun bir sonucu olduğunu düşünmek insana aşarı zor hatta imkânsız gelebilir. Bu şekilde düşündüğümde ilk ortaya çıkışımıza vesile olanın belli bir oranda insan zihnine benzeyen akıllı bir varlık olduğuna inanmaya mecbur hissediyorum kendimi ve bu nedenle Deist sıfatını hak ediyorum.
Hatırladığım kadarıyla vardığım bu sonuç Türlerin Kökeni’ni yazarken zihnimde güçlü bir yer edinmişti fakat zamanla yaşadığım bocalamalar nedeniyle giderek zayıfladı. Sonra başka bir şüpheye kapıldım. İnsan zihninin başlangıçta en alt sınıftaki hayvanlara ait bir zihinden yola çıktığını ve zamanla geçirdiği gelişim sonucunda bu hale geldiğine olan inancım tam. Peki, bu şekilde gelişmiş olan bir zihnin yaptığı bu muazzam çıkarımlara ne kadar güvenilebilir ki? Bu tür çıkarımlar bize gerekli gibi görünse de büyük ihtimalle salt kalıtsal tecrübeye bağlı olarak kurulan sebep ve sonuç ilişkisinin bir neticesi olamazlar mı? Ya da kendilerine sürekli aşılanan Tanrı inancının çocukların henüz gelişmemiş beyinlerinde çok güçlü ve hatta kalıtsal bir etki bırakıyor olma ihtimalini görmezden mi gelmeliyiz? Tıpkı bir maymunun yılanlara karşı beslediği içgüdüsel korku ve nefretten kurtulmasının zor olduğu gibi, insanların da Tanrı inancından kurtulması zor olabilir.”
Eş Emma Darwin’in özellikle son satırların yayınlanmasından nasıl kaygı duyduğunu tahmin etmek güç değil kuşkusuz.
*Boyun Eğme dergisinin 88. sayısından alınmıştır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder