16 Kasım 2017 Perşembe

KARANLIK BİR DÜNYADA BİLİMİN MUM IŞIĞI

Carl Sagan, Çeviri: Miyase Göktepeli, 19. Basım Kasım 2010, Tübitak, Ankara

Bilim ve demokrasi öneriliyor!
Bir yerde şöyle deniliyor: "Bu kitap, bilim ile bir ömür sürmüş gönül ilişkimi yansıtan kişisel bir bildirge" s. 26
UFO konusunda olduğu gibi, eğlenceli sayılabilecek, örnekler eşliğinde, gayet güzel-hoş bilgiler ve yaklaşımlar var!
Ancak, okurken, bu güzellikler, 446 sayfalık bu kitap yerine, 50-100 sayfalık başka bir metinde aktarılamaz mıydı, acaba; ve, mevcut metnin çoğunluğu gazete yazısı kıvamında değil mi, bazı kısımlar bu kitapta olmasa, daha iyi olmaz mıydı, diye, düşündüm!
Kitabın sonunda gördüm ki, kitabın bazı bölümleri, gerçekten, ilk kez, pazar gazetelerinin eki Parade, The Washington Post ve The New York Times, gibi dergi-gazetelerde yayınlanmışmış. s. 441, 442
*
Daldan dala gezinmeler!
Tartışılabilecek bazı hususlar!
*
Engizisyon-Cadılık konusundaki, batı insanının geçmişiyle ilgili ve insanın ne denli acımasız olabildiğini gösteren bölümler, bence, özellikle çarpıcı!
*
Amerikan kurucularına ilişkin, başka örnekleri de hatırlatan, övgüler ise, bence, gülümsetici!
Yani, o övülenlerin eserlerinin bugünkü durumuna bakınca...
*
Her şeye karşın hoş-öğretici.
*
Kitaptan bazı notlar:
-"... bir köleye okuma yazma öğretmenin çok ciddi cezalarla yasaklandığı İç Savaş öncesi dönem..." 5
-"İslam dünyasında tıbbın hızla ilerlediği sıralarda, Avrupa'da karanlık çağ yaşanıyordu. Anatomi ve cerrahiye ilişkin çoğu bilgi yitirilmişti. Dua ve mucizeyle tedavi çok yaygındı" 7, 8
-"Hıristiyanlık Bilimi dediğimiz din, hastalıklara mikropların neden olduğu kuramını reddediyor" 9
-"Dinler her zaman sahte bilimi yuvalandırıp yayılmasını sağlayan, devlet korumasındaki barınaklar olmuştur" 15
-"Thomas Gilovich imzasını taşıyan How We Know What Isn't So: The Fallibility of Human Reason in Everyday Life (Olmayanı Nasıl Görüyoruz: Günlük Yaşamda İnsan Aklının Yanılabilirliği) isimli kitapta, insanların rakamları anlamakta sistematik olarak yanılgıya düştükleri, hoşlarına gitmeyen kanıtı reddetme eğilimi gösterdikleri ve başkalarının düşüncelerinden kolayca etkilenebildikleri anlatılıyor. Kuşkusuz, bazı yönlerimizin gelişmiş olması, her alanda kusursuz olduğumuz anlamına gelmiyor" 22
-"Geçerli eleştiri, bize yapılmış büyük bir iyiliktir aslında" 34
-"Bilim ve demokrasinin değerleri birbirleriyle uyumlu, birçok durumda ayrılmazdır. Uygar anlamda bilim ve demokrasi aynı yerde ve aynı zamanda, Yunan'da M.Ö. yedinci ve altıncı yüzyıllarda yeşerdi. Bilim, öğrenme zahmetine katlanan kişiye... güç verir... değerleri gizliliğe ters düşer" 40
-"Magazinler... yazarlarının merhametine kalmış olduklarını, yayımladıkları malzemenin doğruluğunu denetlemek gibi kurumsal bir sorumlulukları olmadığını belirtiyorlar" 60
-"Aslına bakılırsa, tüm UFO görme iddiaları, masaldan, yanılgıdan başka bir şey değildi" 71
-"Gökyüzünde UFO'ların olduğunu söylemek çok da yanlış değil: "UFO, Unidentified Flying Object: Tanımlanamamış Uçan Cisim" tanımlamasının kısa yazılışı. Kapsamı da "Uçan Daire"den daha geniş. Sıradan gözlemcilerin... anlayamadıkları saptamalar yapmaları kaçınılmazdır. Peki ama, ne olduğunu anlayamadığımız her şey neden yıldızlardan gelen bir uzay gemisi olsun? Üstelik çok daha sade olasılıklar söz konusuyken" 81
-"UFO'lar konusundaki kolay inanırlığın bir nedeni, halkın  refahı ve "ulusal güvenliğin" söz konusu olduğu durumlarda yalan söyleyebilen hükümete karşı insanların haklı güvensizliği" 82, 83
-"1956'da ABD keşif balonları Sovyetler Birliği üzerinde uçuşlar yapmaya başladı... Sonraları... yerini U-2... casus uydular aldı. Bu dönemde görülen birçok UFO'nun aslında keşif balonları olduğu çok açık" 85
-"Sessiz kalma ve sır saklama geleneği... Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA). Bu örgüt, Amerika'nın hem dostlarının hem de karşıtlarının telefon, radyo ve diğer iletişimlerini takip eder... Bazı dinleme noktalarını da o ülkenin komşuları (Rusya için Türkiye, Çin için Hindistan)... oluşturur" 89, 90
-"Valla'lı Lorenzo... Apostle's Creed'in (Havarilerin İmanı) dilbilimsel olarak bakıldığında, On İki Havari tarafından yazılmış olamayacağını söylediğinde, Engizisyon Lorenzo'yu dinsiz olarak ilan ederek ölüme mahkum etmiş, fakat Napoli Kralı Alfonso cezayı kaldırmayı başarmıştı... Lorenzo, 1440 yılında, Konstantin'in Bağışı'nın özensiz bir düzmece olduğunu gösteren bir yazı yayımladı. Londra ağzı seçkin İngilizler için neyse, Bağış'ın yazıldığı dil de dördüncü yüzyıl Saray Latincesi için oydu. Valla'lı Lorenzo sayesinde Roma Katolik Kilisesi, Konstantin Bağışı'nın bildirdiği üzere, Avrupa ülkelerini yönetmek konusunda artık ısrarlı değil. Soyağacında beş yüz yıllık bir gedik olan bu belgenin, papalığın (özellikle Papa I. Adrian'ın) kilise ile devletin birleşmesi için çabaladığı Şarlman zamanında, Kilise'nin Papalık divanına bağlı bir rahip tarafından hazırlanmış bir düzmece olduğu anlaşılmış durumda" 94
-"İblis saplantısı, Papa VIII. Innocentius'un 1484 tarihli şu fermanı ile çığrından çıktı:/... her iki cinsin üyeleri de kötü melekler olan dişi ve erkek ifritlerle cinsel ilişkiye girmekten kaçınmamakta.../ Bu kişiler... başka felaketlere de yol açmaktaydı. Ferman ile... tüm Avrupa'da, "cadılar"ın sistematik olarak suçlanması, işkence görmesi ve idam edilmesi sürecini başlatmış oldu. Suçları, Augustine'in tanımladığı gibi, "görünmez dünya ile kötü amaçlı işbirliği" idi.../ İzleyen yüzyıllarda, başta gelen Protestanlar da Katolik Kilise ile farklılıklar göstermekle birlikte, aynı görüşleri benimsediler... Erasmus ve... More gibi hümanistler bile cadılara inanıyordu. Metodizm mezhebinin kurucusu John Wesley, "cadılığın olmadığını söylemek, bir anlamda İncil'i inkar etmektir", diyordu... Blackstone, 1765 tarihli... şu savı öne sürüyor:/ Cadılık ve büyücülüğün bırakınız gerçekten var olduğunu reddetmeyi, olabilirliğini tartışmaya kalkışmak, Tanrı'nın hem Eski hem de Yeni Ahit'in çeşitli bölümlerinde tekrarlanan sözüyle düpedüz çelişmek anlamına gelir./.../ Papa, Kramer ve Sprenger'a... bir değerlendirme yazmaları görevini verdi. İkili... insanlık tarihinin en korkunç belgelerinden biri kabul edilen Malleus Maleficarum (Cadıların Tokmağı) adlı çalışmaya imza attı... Ady, bu belgeyi "rezil öğreti ve uydurmalar", "eşi görülmemiş zulümlerini dünyadan gizlemeye yarayan korkunç yalanlar ve olanaksız iddialar" şeklinde yargılıyor. Malleus'un vardığı sonuç, cadılıkla suçlanıyorsanız, cadı olduğunuz yolundaydı. İşkence de suçlamanın geçerliğini gösteren şaşmaz araçtı... İşkencecinin teknik elkitabı, öldürmeden önce... gerçekleştirilecek cezalandırma yöntemlerini de içeriyordu... cadı yargıçları Avrupa'nın her yerinde mantar gibi türemeye başladı./ Cadı avı, kısa sürede bir gider hesabı yutturmacasına dönüştü. Tüm soruşturma, dava ve infazların giderleri davalının kendisinden ya da akrabalarından alınıyordu... casusların ödülü, gardiyanların şarabı, yargıçlarının şöleni, başka bir kentten daha deneyimli bir işkenceci getirmek gerektiğinde... giderler arasındaydı. Mahkeme heyetinin üyelerine, yaktırdıkları her cadı için ikramiye de ödeniyordu... malvarlığı... Kilise ve Devlet arasında bölüşülüyordu.../... Her "cadı" diğerlerini ele vermeye zorlandığından, hüküm giyenlerin sayısı da katlanarak artıyordu... Böylece, sayısız kadın yakılarak öldürüldü*... tüyler ürpertici işkenceler yapıldı. Innocentius, üç erkek çocuğun yaşamına mal olan kan nakli tedavisi ve bir süt anne tarafından emzirilmesine karşın, 1492'de kurtarılamayarak öldü. Arkasında metresi ve çocukları kaldı./ Britanya'da "iğneci" de denilen cadı avcıları... yüklüce bir ödül alıyorlardı.../ * Bu infaz şekli, "Kilise kan dökmekten nefret eder" diyen kilise yasaları (Tours Konseyi 1163) ile uyum sağlamak amacıyla Kutsal Engizisyonca benimsenmişti" 119-121
-"Almanya'nın Würzberg kentinde, yalnızca 1598 yılında gerçekleştirilen infazların tutanağı... korkunç.../.../... her birinde 4 ile 6 arası kurbanın yakıldığı halka açık 28 infaz gerçekleştirilmiş... Toplam olarak kaç kişinin öldürüldüğünü kimse bilmiyor" 123
-"Dinsizlik... çok daha büyük... bir suçtu. On altıncı yüzyılda... Tyndale, Yeni Ahit'i İngilizceye çevirmeye kalkışmak gibi bir cüret göstermişti... boğazlandı" 124
-"Şeytan... iblis.../... Malleus'ta... "şeytanlar... insanlarla doğrudan çiftleşip gebe kalmak ya da gebe bırakmak; insan elde edip iblise dönüştürmek işleriyle uğraşırlar."... bu yaratıkların tümü, havanın üst katmanlarında yaşar./ Bu öyküler... günümüzün uzaylı öyküleriyle son derece benzeşiyorlar" 125
-"Bullard 1989'da şöyle yazıyordu:/.../ Bilim, hayaletleri ve cadıları inançlarımızdan çıkarmışsa da onların yerini hemen, aynı işleve sahip uzaylılar aldı" 132
-"Loftus, hipnotize edilmemiş deneklerin de görmedikleri bir şeyi gördüklerine kolayca inandırılabileceklerini bulgulamış" 140
-"Avrupa'da en çok görülen azize de Meryem Ana'dır... düş örnekleri... En iyi bilinen örnekler Fransa'da Jeanne d'Arc, İsveç'te Aziz Bridget... olsa gerek... en uygun olanlarını çoban, köylü ve çocuklarca görülen hayaletler ya da düşler oluşturuyor. Belirsizlik ve dehşetin hüküm sürdüğü bir dünyada, insanlar tanrısal dünya ile temas kurmanın özlemini duyuyorlardı" 142
-"Ortaçağ Avrupası genelinde, böylesi öykülerin Roma Katolik ulemasınca -özellikle Meryem'in sempatik bir dini simge olması nedeniyle- hemen kabullenildiği biliniyor... birkaç dokunaklı "işaret"... göstermek yeterliydi... on beşinci yüzyıldan itibaren, Kilise'nin tavrı değişmeye başladı... öyküler... kilisenin Tanrı ile kul arasında kurduğu köprüyü inkar etmiş oluyorlardı artık. Üstelik, Jeanne d'Arc gibi bazı hayaletlerin siyasi ve ahlaki sakıncaları vardı... tehlikeler, 1431 yılında, d'Arc'ın yargıçlarınca şu sözlerle açıklanmıştı:/ Böylesine haddini bilmez biri esinlemelere sahip olduğunu ortaya atıp Tanrı hakkında yalan söylüyor... dinsizlikleri kışkırtıyor./ Hem Jeanne d'Arc, hem de Girolamo Savonarola, düşleri nedeniyle kazıkta yakılarak idam edilmişlerdi./ 1516'da Beşinci Lateran Konseyi, "Havariler Makamı"na hayaletlerin gerçekliğini ve geçerliğini izleme görevi verdi. Gördüklerinin siyasi içeriği olmayan yoksul köylülerin cezası görece hafifti" 146
-"Protestanlık ve Aydınlanma'ya karşı giriştiği ölümcül savaşta Katoliklik..." 147
-"Meryem hayaletleri ve uzaylılarca kaçırılma öyküleri arasında... birçok koşutluk olduğu kanısındayım" 148
-"Gerçek anılar hayaletler gibiydi; sahte anılar ise öylesine inandırıcıydı ki gerçeklerin yerini aldı./ GABRIEL GARCIA MARQUEZ/ Garip Hacılar (1992)" 151
-"Ruh hekimlerinin... insan aklının kusurlarını bildikleri halde... bir tür sanrı ya da sahte anıya bağlı olabileceğini düşünmemeleri kanımca çok şaşırtıcı" 172
-"Talleyrand şöyle demiş: "Siyasetçiler için önemli bir sanat dalı da eski isimleriyle topluma iğrenç gelen kurumlara yeni isimler bulmaktır"" 219
-""Telepati"nin sözcük anlamı uzaktan hissetmek -"telefon"un uzaktan duymak, "televizyon"un uzaktan görmek anlamına gelmesi gibi. Sözcük, düşüncelerin değil, hislerin, duyguların iletişimi anlamına geliyor" 227
-"Bilim adamları, sırlarını güç de olsa ele veren, ama adil dövüşen doğa ile savaşmaya alışmışlardır. Genellikle de "doğaüstü" ile uğraşan ve farklı kurallarla dövüşen sahtekarlarla karşılaşmaya hazırlıksızdırlar. Sihirbazlar ise bizzat aldatmaca işinin ustasıdırlar. Saf bir gözlemcinin, yalan söylemenin yüce bir amaç uğruna yapıldığında toplumsal bir erdem sayıldığına inanabileceği birçok meslek -oyunculuk, reklamcılık, bürokratik din ve siyaset- konusunda bilgilidirler" 232
-"Tarihin en acı derslerinden biri şudur: Yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz. Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık. Aldatmaca bizi kafeslemiştir" 247
-"... kuantum mekaniğini... anlamak istiyorsunuz... matematiksel bir bilgi birikimi ... aritmetiği, Öklit geometrisini, ortaokul cebirini, diferansiyel ve integral hesabını, tam ve kısmi diferansiyel denklemlerini, vektör hesabını, matematiksel fiziğin özel fonksiyonlarını, matris cebirini ve grup kuramını bilmelisiniz" 254
-"SSCB'nin çöküşü, daha çok denetim altındaki ekonominin başarısızlığı, batıdaki yaşam standartı konusunda artan bilinç, can çekişen komünist ideolojiden gitgide uzaklaşma... ilgiliydi" 291
-"Güç her zaman kişiyi değer yitimine zorlar. Bu durumda, gizlilik kurumu özellikle tehlikeli, demokrasi de özellikle değerli hale gelir" 292
-"Şeytan'ın "Kitab-ı Mukaddes'e kendi kötü amaçları için gönderme yapabildiği" söylenir. İncil ahlaki çelişkiler içeren öylesine çok öyküyle doludur ki, her kuşak ensest, kölelik ve kitle cinayetlerinden saf sevgi, cesaret ve fedakarlığa kadar benimsediği hemen her davranışı İncil'in sözüyle haklı gösterecek bir kısım bulabilir. Üstelik ahlak alanındaki bu çifte standartlı yaklaşım Musevilik ve Hıristiyanlıkla sınırlı da değildir... her dinde bulmak olası... tüm insanlardır diyebiliriz" 294
-"Antropologlar insan... kültür... grubu incelediklerinde... şaşkınlığa düşüyorlar. Örneğin, Uganda'daki İk gibi, On Emir'in sistematik ve kurumsal olarak tümüyle görmezden gelindiği kültürler var. Yaşlılarını, yeni doğmuş çocuklarını terk eden, düşmanlarını yiyen, para karşılığı deniz kabuğu, domuz ya da genç kadınları satan kültürler bulunuyor. Öte yandan hepsinde güçlü bir ensest tabusu var; hepsi... doğaüstü bir tanrılar ya da ruhlar dünyasına inanıyor" 297
-"Kısa ve belirsiz bir yaşamda, bilim kederlerini dindiremezken, insanları inancın avutuculuğundan mahrum bırakmak yolunda bir tutum izlemek acımasızlık gibi görünüyor" 298
-"Çin uygarlığı baskı makinesini, barutu, roketi, manyetik pusulayı, deprem ölçeri, sistematik gök gözlemlerini ve gök olaylarının tarihini tutmayı buldu. Hintli matematikçiler, aritmetiği rahatlatmanın ve dolayısıyla niceliksel bilimin esası olan sıfırı keşfettiler. Aztek... Avrapa uygarlığınınkinden çok daha iyi bir takvim geliştirmişti... hiçbiri, diyor Cromer, bilimin kuşkucu, sorgulayıcı, deneysel yöntemini geliştiremedi. Bu yöntem tümüyle Eski Yunan'dan gelmeydi:/ Nesnel düşünmenin Yunanlılarca geliştirilmiş olması, birtakım özel kültürel etmenler gerektirmiş olmalı. İlki... meclislerdi. İkincisi... denizciliğe dayalı bir ekonomiydi. Üçüncüsü... Yunancanın yaygın kullanıldığı bir dünyanın varlığı idi. Dördüncüsü... bağımsız bir tüccar sınıfının varlığı idi. Beşincisi, kendi başlarına liberal akılcı düşünmenin özetleri sayılabilecek yazınsal başyapıtlar olan İlyada ve Odyssea idi. Altıncısı, rahiplerce yönetilmeyen edebi bir dindi. Yedincisi ve sonuncusu da bu etmenlerin 1000 yıldan fazla süre varlığını sürdürmüş olmasıydı./ Tüm bu etmenlerin büyük bir uygarlıkta bir araya toplanmış olması oldukça rastlantısal idi; ikinci bir kez de tekrar etmedi./ Bu tezi kısmen doğru buluyorum. Eski İyonyalılar, dünyanın düzeninden, hatta varlığından tanrılardan çok, doğa yasaları ve güçlerinin sorumlu olduğunu sistematik olarak savlayan ilk uygarlıktı... İyonyalıların yaklaşımı da Platon ve Aristoteles'ten sonra neredeyse tümüyle yitti" 310, 311
-"İyonya ve Eski Yunan'ın insan uygarlığına armağanları fazlaca buluş, teknoloji ya da mühendislik değil; sistematik sorgulama alışkanlığı, dünyayı kaprisli tanrılardan çok doğa yasalarının yönettiği yaklaşımıydı. Su, hava, toprak ve ateş, sırayla, Dünya'nın doğasını ve kökenini "açıklama" yolunda aday oldular... Homeros'ta hemen tüm önemli olayların, Heredotos'ta yalnızca birkaç olayın tanrıların keyfine tabi olduğunu; Thukydides'te ise tüm olayların tanrılardan bağımsız geliştiğini görüyoruz. Demek ki birkaç yüzyıl içerisinde tarih tanrı güdümünden çıkıp insan güdümüne girmiş./ Doğa yasalarına yakın bir kavram... Hıristiyan dinbilimcilerce ezildi" 318
-"İncil'de yazılı her şeyi sözcük anlamıyla alacak olursanız, Dünya düzdür. Aynısı Kuran için de geçerli... 1993 yılında, Suudi... Şeyh... dünyanın düz olduğunu ilan etti... Dünya'nın yuvarlak olduğunu apaçık ortaya koyan ve ikinci yüzyılda Greko-Mısırlı gökbilimci Claudius Ptolemaıos tarafından elde edilmiş kanıtın Batı dünyasına Müslüman ve Arap gökbilimcilerce ulaştırılmış olması ilginç bir zıtlık yaratıyor. Dokuzuncu yüzyılda, bu gökbilimciler Ptolemaios'un... kitabına Almagest, yani "En Büyük" adını vermişlerdi" 326
-"Amerika'da bilim konusunda en doğru bakış açısına sahip olanlar maddi olanakları iyi, yükseköğrenim görmüş, genç beyaz erkekler olarak çıkıyor karşımıza" 330
-"Eski Aztek ve Eski Yunanlıların "Tanrı" anlamında kullandıkları sözcük neredeyse aynı" 334
-"Çağdaş popüler bilimciler arasında aklıma ilk gelenler... Gould... Wilson... Thomas... Dawkins... Weinberg... Lightman... Thorne... Hoffmann... Hoyle... Asimov" 338, 339
-"... "güven, azim, dikkat, takım çalışması, sağduyu ve sorun çözme" olarak sıraladığı becerilerin geliştirilmesinin... önemli olduğu... kuşkucu düşünme ve merak duyma eğilimini ekle..." 349
-"... modern biyolojinin özünde yatan görüşü vurgulamaya hala çekiniyor: Evrim... Eskiye dayalı fosil kayıtlarında insanın yer almıyor olması hep hasır altı edilen gerçeklerden. İnsanlar ve şempanzeler ya da goriller arasındaki geçiş sürecimize ilişkin anatomik ve DNA özelliklerimizin bahsine hiçbir yerde rastlayamıyoruz"352
-"Bir zamanlar hafif beslenme yetersizliği sayılan durumun, bugün ömür boyu sürebilen bilişsel yetersizliklerle bağlantılı olabileceği anlaşılmış durumda. Kısa bir süre için yetersiz beslenmiş çocuklarda bile öğrenme kapasitesinde azalma görülebiliyor. Ne var ki her hafta açlık çekenler listesine eklenen milyonlarca Amerikalı çocuk var" 363
-"Zorbalar ve otokratlar, okuryazarlığın, öğrenme, kitap ve gazetelerin potansiyel tehlike taşıdığının hep farkında olmuşlardır... Virginia Kolonisi İngiliz Kraliyet Valisi 1671'de şöyle yazmış:/ Tanrı'ya özgür okul ve basım olmadığı için şükrediyor..." 365
-"... gerçek bilimin dünyanın başlıca televizyon kanallarında beceriyle ve cazip bir üslupla, düzenli bir şekilde sunulacağı umudunu taşıyorum./ Beysbol ve Amerikan futbolunun kökeni Aztekli atalara dayanıyor. Futbol avcılığın yeni versiyonu" 372
(Umut! Şaşırtıcı, değil mi?)
-"Işığın doğası... Maxwell'e borçluyuz. Radyo, televizyon ve radarı da tabii" 390
-"... elektrik ve manyetizma ışığın doğasıyla iç içeydi./ Işığın dalga gibi davrandığı, manyetik ve elektrik alanlardan kaynaklandığı anlaşılmış olduğundan, Maxwell buna elektromanyetik adını verdi" 393
-"Radyonun yeni geliştirilmiş olduğu zamanlarda "Yayında*" anonsunu yaparken düşündükleri eter idi. (Rusçada kullanılan v efir tam anlamıyla "eterde" demek oluyor.)... Radyo dalgaları yayılmak için havaya gereksinmez.../ *"Yayında" ifadesine karşılık olarak İngilizcede "havada" (on the air) sözcüğü kullanılır. (ç.n.)" 394
-"Başınızın çevresindeki boşluğu dolduran elektrik alanı ne karmaşık bir şey" 398
-"1992... umut vaat edici dünyadışı zeki yaşam arayışını (SETI) başlattık.../ Sadece bir yıl sonra, Meclis fişi çekiverdi... çok pahalıydı.../.../... 1995 yılında Phoenix Projesi adıyla kısa bir süre için tekrar yaşama geçirildi" 400
-"Amerikan şirketlerinin fon ayırdığı sanayi araştırma ve geliştirmeleri de son yıllarda düşüşe geçti" 401
-"Siyasetçiler korku ve yurtseverlik isterisinden yararlanarak yıpratmanın yolunu bulduğunda Haklar Yasası'nın mürekkebi henüz kurumamıştı. 1798'de... Federalistler... Fransız ve İrlandalı göçmenlerin... Amerikalı olmaya uygun düşmedikleri yolundaki yaygın korkudan yararlanarak Yabancılar ve İsyan Yasaları adıyla anılan bir dizi yasayı meclisten geçirmeyi başardılar" 409, 410
-"Sorun ne olursa olsun, bulunan pratik çözüm de Haklar Yasası'ndan biraz özgürlük tıraşlamak oluyor. Evet, 1942'de Japonlar Haklar Yasası ile korunuyordu, ama biz onları yine de hapsettik; çünkü ortada bir savaş vardı" 411
-"... Würzburg'da cadılık... Von Spee 1631'de, Kilise/Devlet'in masumlara karşı yürüttüğü bu terörist eylemin özünü ortaya koyan Cautio Criminalis (Yargıçlar İçin Önlemler) isimli bir kitap yayımladı.../ .../ 15 Bu davalarda kimseye avukat tutma ya da adil savunma hakkı tanınmaz; çünkü cadılık, tüm hukuk sürecinin bir kenara konulabileceği kadar büyük bir suç sayılır" 412, 413
(Ne kadar tanıdık bir mantık!)
-"Robbins'in... The Encyclopedia of Witchcraft and Demonology (Cadılık ve İblisbilim Ansiklopedisi, 1959) isimli derlemeden küçük bir alıntı:/ Bamberg'deki özel işkenceler arasında sanığa zorla tuzlu ringa balığı yedirilip ardından susuz bırakılması ve aynı anda içine kireç katılmış kaynar suya batırılması... tahta at, sıcak demir iskemle, bacak mengeneleri (İspanyol potinleri)... içine kaynar su ya da eritilmiş kurşun dökülen geniş deri ya da metal potinler... yutağının yırtılması... el ya da ayak başparmaklarının kökünden sıkıştırılıp parmağın yarılması..." 416
-"Aydınlanma'nın beşiği sayılan Hollanda'da son cadı 1610'da; İngiltere'de 1684'te; Amerika'da 1692'de; Fransa'da 1745'te; Almanya'da 1775'te; ve Polonya'da 1793'te yakıldı. İtalyâ'da Engizisyon... işkenceyi 1816'ya kadar sürdürdü" 418
-"Goebbels, "Kamuoyunun şekillenmesini denetlemek devletin mutlak hakkıdır" demişti" 419
(Bu da çok tanıdık bir anlayış değil mi?)
-"1990-1991... Saddam... aniden insan şeklinde bir şeytana dönüşüvermesi oldukça çarpıcıydı... Kamuoyunu yönlendirme ve belirleme gücü.../... hükümet ve cömert fonlarla desteklenen sivil gruplar..." 420
-"Amerikan medya uzmanı... tahminlere göre "gazete, dergi, televizyon, kitap ve sinema alanında küresel iş hacminin" yarıdan fazlasını iki düzineden az şirket elinde bulunduruyor.../.../ Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve milliyetçilik bu günlerde dünyanın birçok yerinde yaygın" 421
-"Fermi, "Siyasi liderlerin onları ne yapacağı benim işim değil". Ne var ki Fermi, Edward Teller'in savunuculuğunu yaptığı termonükleer silahı öylesine sakıncalı bulmuştu ki, Amerika... "şeytan oyuncağı" denen silahın yapımından vazgeçmeye çağıran ünlü belgeye imza atanlardan biri de kendisi oldu./... Stone... Teller'ı şu sözlerle tanımlıyor:/... önce kişisel, sonra da siyasal coğrafyaya ilişkin nedenlerle bir hidrojen bombası yapımında ısrar etti. Abartma, hatta lekeleme taktiklerini kullanarak siyaset sürecini elli yıl boyunca istediği yönde etkiledi.../ Onun H-bombası projesini duyan Sovyetler... kendi H-bombasını yaptı... dünya... bir yok olma riski almış olabilir" 424, 425
-"Amerikan Birleşik Devletleri'nin mimarları bilimsel tutum ve bulgulardan haberdar kişilerdi... yüksek otorite Özgürlük Bildirgesi'nde denildiği gibi "doğanın ve doğanın TANRISININ yasaları" idi... Amerikan devrimcileri... Avrupa Aydınlanma Çağı'nın çocuklarının çocuklarıydı./... Rossiter şöyle yazıyor:/ Bilim ve onun felsefi çıkarımları, belki de on sekizinci yüzyıl Amerikasının kaderini şekillendiren en önemli entelektüel güçtü.../..../ Jefferson... demokrasinin dünyada yayılmasında hemen herkesten büyük paya sahip.../.../ Jefferson bir tarih öğrencisiydi... Tarih ona zengin ve güçlülerin ellerine küçücük bir fırsat geçer geçmez çalmaya ve zulmetmeye başlayacaklarını öğretmişti. Fransa'da görevli Amerikan büyükelçisi olarak doğrudan gözlemleme olanağına sahip olduğu Avrupa ülkelerinin betimlemesini yapmıştı. Ona göre Avrupa ülkeleri, hükümet bahanesiyle uluslarını iki sınıfa bölmüşlerdi: Kurtlar ve koyunlar... yöneticilerin... halkın güvenini kötüye kullanacağını öğretmişti. Ona göre halkın kendisi, gücün tek kaynağıydı./... insanların kolayca yanlış yönleneceği konusunda endişe duyuyordu. Bu nedenle teminat ve sigorta politikalarını savundu. Birincisi güçlerin anayasal ayrımıydı... Denge mekanizmaları yasama, yürütme ve yargı organları; Beyaz Saray ve Senato; eyaletler ve Federal Hükümet idi.../... İnsanları yönetenlerin ellerine terk edildiğinde her hükümet dejenere olur. Bu nedenle halk hükümetin güvenli tek koruyucusudur" 429-432
(Peki, "halk", vicdansız ve adaletsiz ise, bilime karşı ve zulümden yana ise, ne olacak?)
-"Ulusumuzun kurucuları... Her biri Avrupa Aydınlanma Çağı'nın ürünü, iyi eğitimli tarih öğrencileriydi. İnsanın yanılabilirliğinden, zayıflığından ve kokuşabilirliğinden haberdarlardı.../ Anayasa ve Haklar Yasası insanın zayıflığına karşın, çoğu kez kendi yörüngesini düzeltebilecek bir makine oluşturmak gibi son derece önemli bir işleve sahip oldu" 433
(Amerika, çok mu iyi, yani?)
-"Amerika'da insanlara büyük özgürlükler tanınmıştı:/.../ Bireyler, eğer isterlerse... Hitler... Stalin ve Mao... gibi tartışmasız kitle katillerinin yaşamlarını ve siyasetlerini övgüyle anabilirler" 434, 435
(Amerikalılar kitleleri katletmiyor mu?)
-"Özgürlük, hassas bilim deneyini sürdürmenin bir koşuludur. Sovyetler Birliği'nin hem totaliter bir devlet olarak kalıp hem de teknolojik yeterliğe ulaşamamış olmasının nedenlerinden bir de budur... bilim de... özgürlük deneyini sürdürebilmenin önkoşuludur" 437
(Özgürlük; nasıl ve nerede?)
-"Haklar Yasası'nın tasarımcılarının önünde, din kapsamındaki dinsizlik suçunun ve laik kapsamdaki ihanet suçunun neredeyse birbirinden ayırt edilemez olduğu İngiltere örneği vardı. İlk kolonicilerden birçoğu dinin zulmünden kaçarak Amerika'ya gelmiş, öte yandan diğer insanlara inançları yüzünden işkence etmekten de büyük keyif almışlardı" 438
-"Rossiter'ın... düşüncesi.../ Kilise ve devletin ayrılmasını ve bireysel bilincin özgürlüğünü öngören ikiz öğretiler yalnız demokrasimizin özü değil, aynı zamanda Amerika'nın Batılı insanın özgür kılınması yolunda yaptığı en büyük katkıdır" 439
*

16.11.2017

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder