28 Şubat 2021 Pazar

Yaratıcı Aklın Sentezi

FELSEFEYE GİRİŞ Server Tanilli, Dördüncü Basım: Şubat 1998, Adam Yayınları, İstanbul Yararlandım. Bazı bölümlerini sevdim. Özellikle, yalan ve doğru konusundaki, aşağıda aktardığım kısımları öğretici buldum. * Kitaptan birkaç not: -"Felsefenin, insan zekasının bulduğu bu en anlamlı uğraşın amacı, doğa, toplum ve insan, giderek evren üstüne tutarlı, sistemli ve bütünlüğüne bir göüşe varmaktır. Bir yerde dinden bağımsız yürütülen bu uğraş, "özgür aklın sorgulanması"na dayanır... eski Yunan'dan beri sürüyor... çağımızda, daha insanca bir düzen kurmanın kaygısı da eklenmiştir.../... "yerleşik düzen"... sahipleri, bu arada din, felsefeye karşı daima dişlerini göstermiştir" 9 -"... gerçeğin er ya da geç... yalana karşı zafer kazanacağı inancı... Derrida'ya göre, biraz safdillik olabilir./.../ Derrida'nın... deyimiyle "Yalanın yeni, modern sınırlarını, daha doğrusu sınırsızlığını tanımlamak gibi bir görvle karşı karşıyayız." Çünkü söz konusu olan, kişilerin değil devletlerin yalanı... devletin halkı aldatması yahut gerçekleri çarpıtması sözkonusu./ Derrida... Arendt'i örnek verdi. Gerek Nazi... gerekse... Vietnam politikasındaki yalanlara dayanarak, Arendt'in "modern politikada yalan" üzerine geliştirdiği teoriyi ele aldı./ Arendt'e göre, modern politikada yalan "tam, kesin ve mutlak" hale gelmiş; bir bakıma tarih mutlak yalana dönüşmüştür. "Yalanın bu mutlaklığı, olguların modern kitlesel propaganda teknikleriyle tahrif edilmesinden kaynaklanır".../... Politika aracı olarak yalan, artık gerçeği gizlemekle yetinmemekte, gerçeği bozmakta yani yok etmektedir./.../... "Devlet her yalan söylediğinde... sınırlı bir çıkar grubunu temsil ediyor..." dedi./... "Modern politikada yalan, tarihi yaşamış olanların gözünün içine bakarak tarihi yeniden yazmaktır. Kurgu artık... gerçekliğin yerini alıyor...".../ (Nilüfer Kuyaş, "Yalancının Mumu Sönmeyebilir", Milliyet, 15 Mayıs 1997)" 243-245 -"İnsanlar doğanın kölesi olmaktan kurtulduktan sonra, toplumda şiddetin yerine de hukuk kuralları koymuşlar" 251 -"İnsanı rahatlatan bir yanılgıdan çok, rahatsız eden bir doğrunun arkasından koşmak niçin? Bizi avucunda tutan yalana, gözümüzdeki perdeyi kaldıran doğruyu yeğlemek de neden? Doğru, ama ne o? Ölçütleri neler? Yanlışla yalan nerede bitiyor, doğru nerede başlıyor?.../ "Doğru", gerçeğe uygun olan, mantıkta da düşünme yasalarına uygun olan demek; "gerçek" ve "gerçeklik" ise, düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan, bilinçten bağımsız, nesnel anlamına... Yunanca... doğru... aynı zamanda "bir şeyin üstündeki örtüyü kaldırma" anlamına. Böylece doğru, gerçeğin, gerçekliğin olduğu gibi ortaya çıkışı, dile getirilişi!" 463 -"Doğru, önce Platon'da ve mutlak bir görünüş altında belirir. Ne var ki, bir tarihten sonra, "göreceleşme"ye yönelir: Bu yöneliş Kant'da ve Nietzsche'de çok açıktır; çağdaş felsefe de aynı çizgi üzerinde yürüyor" 464 -"Ortaçağ'daki anlayışa göre, doğruyu oluşturan, nesneyle düşüncenin denkliğidir... Aslında doğru, gerçekliğin bir fotoğrafı değil, bir kuruluş, bir "inşa"dır... 18. yüzyılla beraber... doğrunun eleştirisi gündeme gelecektir./.../ Descartes... bir dönüm noktası olur... kuşkudan... sarsılmaz bir apaçıklığa... varır: Doğru, apaçıklıktadır... Leibniz... karşı çıkar buna: Ona göre, apaçıklık ve kesinlik, kişiden kişiye değişeceği için, özneldir.../ 18. yüzyılın sonlarından başlayarak, bir başka dönüm noktasına gelinir; doğrunun görecelleştirilmesi yolunda bir büyük hareket uç verir. Yolu da Kant... açar... doğruyla ilgili bütün klasik modelleri bir yana atıp bilginin kutbunu düşüncenin yapısına doğru kaydırır. Doğru, zihnimizde kimi biçimler ve kategoriler arasından geçerek oluşur: İnsan zekasının a priori ve evrensel yapısına bağımlı olduğu için de, görecedir. Mutlak doğru diye bir şey yoktur. Kant, Tanrı ve ruh gibi bir bilinemezlik alanını sisteminde saklı tutsa da, ona göre doğrunun alanını oluşturan, olaylardır. Böylece bir göreceliliğe varılmıştır; ama herşeye karşın, olayla kendinde şey (chose en soi) ikiliği sürmektedir./ Bir ideal ve mutlak gerçekliğin ürünü anlamına doğru düşüncesinin mezarını asıl kazan Nietzsche'dir... İdeal doğruyla varlığımızın güvenlik ihtiyacını birbirine yeniden bağlayan odur./.../ Felsefe tarihinin akışı boyunca, ideal, mutlak ve evrensel olmaktan çıkan doğru, bizim için, düşünceyle eylemin buluştuğu yolağzında yerini alır... bilimler eylemimiz için bize araçlar sağlarlar; doğru ise, bir koruyucu açıdır, insansoyunun ayakta kalıp yaşamını sürdürmek için yarattığı bir şeydir. Doğru yaşamsal, sosyal ve ahlaksal görevlerini yerine getirerek, kaygılarımızı giderip rahatlatır bizi ve korur. Öte yandan, tek bir doğru yok, çoğul ve görece doğrular vardır. Ancak, bu görececiliği kuşkuculukla da karıştırmamalı.../.../ Doğru, gerçeklikten başka bir şeydir ve nitelemek, açıklamak ya da yargılamak ister... Spinoza'nın (1632-1677) dediği gibi, doğru, düşüncelerin ve yargılamanın bir niteliğidir./.../ Genellikle, bir düşüncenin bir nesnenin kopyası olduğu sanılır... Oysa, bir görünümle bir tablo, ikisi de görülebilir şeylerdir, ama düşüncelerimiz nesnelerden kökten farklı bir nitelik taşırlar./ Algılanabilir gerçeklikte, yalnız somut ve tekil nesneler bulunur; oysa düşüncelerimiz, zihnimizin ürettiği soyutlamalardır.../.../... Düşüncelerimiz, zihnimizin ürünleridir: Kelimeler, simgeler, rakamlı formüller biçiminde ortaya çıkarlar ve bütün bunlar, elle tutulur dünyada var değildirler... biz gerçekliği, olduğu biçimiyle değil, zihnimizin, elindeki biçimler ve aletlere dayanıp anlattığı biçimiyle tanırız. Buradan kalkıp diyeceğiz ki, doğru, dünyayı tanımak amacıyla, zihnimizin bir kurgusudur bir yerde.../ Ve bir alan vardır ki, düşünce kendi kendisiyle tutarlı kaldığında, tartışılmaz bir doğruya varılır: Matematiktir bu alan./ Peki, ya bilimin öteki alanları?/ Dış dünyada nesneler nedir ne değildir, matematik uğraşmaz bunlarla; ilgilendiği, onları düzene sokmak, ölçüp hesaplamaktır. Matematik doğru çelişmeme demektir. Matematik düşünceler, insan zekasının serbestçe yarattığı sayı ve biçimler dünyası için geçerlidirler ve bu dünya içinde tam anlamıyla doğrudurlar. Peki, fizikte ya da biyolojide de aynı yolla doğruya varmak mümkün olacak mı?/ Deneysel bilimlerde, dış gerçeklik işin içine girer, orada doğruya varmanın yolu pek farklıdır: Söz konusu gerçekliğe deneyden deneye, gözlemden gözleme giderek yaklaşıyoruz. Zihin, gerçekliği anlamak için kuramlar koyuyor ortaya... kuram, daha açıklayıcı güçte bir başka kurama yerini bırakmadığı sürece, doğru olarak görülecektir... geçicidir o.../ Toplum halinde yaşayan insanları anlamak söz konusu olduğunda, daha da karmaşıklaşır işler... sosyal gerçeklikler esrarlı şeyler değildirler... Ne var ki... bir başka alana, insan davranışlarının yorumlanmasına geçeriz; sosyolojiden tarihe kadar, bütün bu bilim dallarında söz konusu olan doğru yorumlayıcı doğru diye adlandırılır./ Peki.../... sanatta?/ Sanatın da doğruların üretilmesinde yer almasında şaşırtıcı bir yan yoktur... her sanatçı, insan yaşamının bir görünüşünü aydınlatır.../.../ Ahlakın, kişinin keyfine terkedilemeyecek doğruları barındırdığı söylenir... "dinin doğruları"ndan söz etmek, doğru kavramının saptırılmasıdır, çünkü birer dogmadır bunlar ve... denetlenme ve doğrulanmaya kapalıdırlar./ Kuşkuculuk gibi dogmatizm de, doğrunun önünde bir engeldir./ Doğru, eleştirici aklın ve diyalektiğin alanında gezinir./... Doğruya, inançlar değil bilgi götürür; ve doğru, başta aklın ve deneyin çocuğudur... hazır olarak bize sunulmaz... çabaların ve araştırmaların ürünüdür.../ Doğru, gerçekliğin bir kopyası değildir ama... nesneldir... nesnel olarak var olan dünyayı yansıtır.../... bilgi yoluyla ulaşılan doğru, gerçekliğin belli ve somut bir alanına aittir ve... somut koşullarda gelişip durmaktadır... süreci yansıtan doğru da değişikliklere uğruyor. Bir süre için doğru olan şey, yeni koşullarda yanlış olabilir.../.../... diyeceğiz ki, doğrunun belki tek ölçütü vardır ki, o da pratiktir" 465-470 * 28.2.2021

19 Şubat 2021 Cuma

ZAPT ET YA DA YOK ET

Son Başkanın Çeçenistan Hatıraları Ahmed Zakayev, Rusçadan Çeviren: Batuhan Sagun, 1. Baskı/ Aralık 2020, Koyusiyah Yayıncılık, Ankara Son Başkan, kim, anlayamadım! * Ama kitap benim Çeçenistan konusunda okuduğum en bilgilendirici kitap. Esas olarak, 1990-2000 ama özellikle, 1994-2000 dönemiyle ilgili. Benim açımdan epeyce aydınlatıcı oldu. Tercümesi de bence epeyce iyi. Gayet ilgili olduğum konu hakkında beni bilgilendiren bu kitap için yazarına ve başta tercümanı olmak üzere Türkçe yayında emeği geçenlere teşekkürler. * Genelde, kitabın içeriği, bende epeyce olumsuz duyguya yol açtı. Umutlarımı aşındırdı. Başlangıçta, tıpkı, kitapta hemen şu aşağıdaki ifadelerle ender iyilerden biri olarak anlatılan Şeyh Fathi'nin niyetinde olduğu gibi, ata vatan için her türlü özveride bulunmaya hazır biri olan bende, başlangıçtan buyana çokça biriken hayal kırıklıkları, bu kitabı okuyunca daha da arttı. * -"Şeyh Fathi'nin gizemli ölümünden sonra bu cemaatin emiri, tüm Vahhabilere... hükümet yapılarına karşı direnme emri veren Abdurrrahman oldu./... 90'lı yıllar... Ürdünlü bir Çeçen olan Şeyh Fathi ortaya çıkmıştı... göç eden Çeçenlerin torunlarından birçoğu... dönmeye başladı ve... normal kabul edildi. Buna rağmen İÇC Ulusal Güvenliği Fathi'ye CIA ile işbirliği yapmaktan dolayı dava açtı... nedeni, Afganistan'da... savaşmasıydı... Ancak... kimse Fathi'nin peşine düşmedi ve... engellemedi.../... Argun'da küçük bir İslam Okulu açtı... kendi askeri cemaatini kurdu... genç Çeçenlerden oluşuyordu ve... özverili bir şekilde savaştılar.../ O sıralarda... Dudayev'i... devirmek isteyen Amerikalı bir Çeçen'in ortaya çıktığı konuşuluyordu... Fathi... Cohar ile görüşmek için ısrarda bulundu... Fathi... Çeçenistan'a... halkına yardım etmek... üzere geldiğini ve başka hiçbir amaç peşinde olmadığını söyledi... Dudayev'e bağlılık yemini etti.../... sık sık görüştüm, onunla arkadaş oldum ve ona büyük saygı duydum. Fathi, dindar ve iyi bir adamdı... tam bir Çeçen'di.../ Çeçenlerin kendi aralarında dini konular yüzünden ayrışmalarına kesinlikle karşıydı... büyük bir otorite kazandı./... Ortadoğu'dan gelen başkaları da vardı. Bunlardan Hattab 1995'te ortaya çıktı... dini eğitim faaliyeti yürütmedi" 360-364 * Konu, yani Çeçenistan, hakkında, genel olarak bilgim olduğu halde, kitapta anlatılanlar karşısında epeyce şaşırdığımı söylemeliyim. Bu kadar da olmaz, diyorum! Yani olmamalıydı! * Neler-kimler yok ki? -Karizmatik, fedakar, halk desteğine sahip, ancak toplumdaki mafyatik kargaşayı ve bölünmeyi önleyemeyen, Başkan Dudayev, -Çeçen olduğu halde Çeçenistan'daki olumsuzluklarda en çok pay sahibi ve baş provokatör olduğu ifade edilen, Rusya Yüksek Sovyeti Başkanı Hasbulatov, -Provokatif, yalancı, entrikacı, bölücü, karanlık, halk tarafından sevilmeyen, sonradan dinci, kifayetsiz, ancak hırsı sınırsız, hiç makul olmayan bir tavırla ülkeye çok yararlı AGİT'i-Tim Goldimann'ı ülkeden resmen kovan, önce başkan yardımcısı, sonra Başkan Yandarbiyev, -Önceleri, sakin, makul, ama ilk başkanla bile anlaşamayan, sonradan, halk desteğine sahip, dincilere göz de kırparak mevki için taktik peşinde koşan, yandaş ve akrabalara mevki ve makam dağıtarak toplumda bölünmeyi derinleştiren, ancak kararlı bir icraatla suç dalgasına son verip toplumdaki kargaşayı önleyemeyen, Avrupa ile ilişkileri neredeyse baltalayan, önce genelkurmay başkanı, sonra Başkan Mashadov, -Kullanışlı beceriksiz, başkan yardımcısı Abumuslimov, -Hırslı, ancak kifayetsiz, Avrupa ile gelişmesi muhtemel ilişkileri neredeyse tamamen bitiren, başkan yardımcısı Arsanov, -Önce, dünyaya örnek fedakarlığıyla halkının ve dünyanın gönlünü fetheden, ancak sonradan, halkın sevgisini taşımayı bilmeyerek, bir nevi dincilerin oyuncağı haline gelip, gerçeklikten de koparak, toplumun iç savaş şartları içinde yaşar hale gelmesinde, ve ayrıca, dış düşmanın terörist yaftasıyla bir askeri saldırı başlatmasına bahane yaratmakta, en çok paya sahip olanlardan biri olduğu düşünülebilecek olan, komutan ve Başbakan Basayev, -Para, güç, iktidar için yalan dahil her yol mübah dercesine her tür şaibeli ilişkiye giren, bu yolda sanki gözleri dönmüşçesine hırslı, ancak bir o kadar da kifayetsiz olan, bakan, komutan, dinci cemaat lideri sıfatlı, Udugov ile onun üvey kardeşi İsa Umarov ve Barayev başta olmak üzere birçok kişi, ve, bunları yakınlarında tutup onlara prim veren liderler, -Ağustos 1996'da Grozni'nin ele geçirilmesinde, ve özellikle de, 30 ve 31 Ocak 2000'de Grozni'den çekilme sırasında, organize olmayı reddedip başına buyruk hareket ederek, ve ayrıca, hemen sonrasında Şubat/2000'de Saadi Kotor'da emrindeki güçleri başıboş ve hareketsiz bırakarak, zaman zaman son derece ölümcül sonuçlara yol açan davranışlarda bulunan, komutan Gelayev, -Başkan aleyhine şaibeli çabalar içine giren Grozni'nin genç Belediye Başkanı Leça Dudayev, -Hep şov peşinde koşup toplumdaki anarşi ateşine odun atan ve bu arada silahlı eylemleri ile devlet görevlilerini dahi öldüren, ancak Mashadov tarafından cezasız bırakılan, Raduyev, -Sonuçta, seçilmiş devlet başkanına mürtet diyebilecek seviyelere kadar da varmak suretiyle, topluma fitne tohumları saçtıkları söylenebilecek davranışlarda bulunan Ortadoğulu cemaatçi görünümlü, Çeçen kökenli Suriyeli Abdurahman ile Abu Umar ve Hattab ve benzeri dinci finansör ve militanlar, ve aynı nitelikteki Dağıstanlı Bagauddin ve arkadaşları, -Her tür fitne fesadı organize edip, cinayet işleyen ve katliam yapan entrikacı Rus siyasetçi ve istihbaratçıları ile Çeçen işbirlikçileri, -Ve, Apaçık Rus katliamları, var. * Ve, bir de kitapta yazılanların bir örneği olması açısından, şu var: -"Cohar'ın... hayatta olduğu... kendi yokluğunda en çok Zelimhan'a güvendiğinden onu kendi yerine bıraktığı söyleniyordu.../ Bu söylentilerin, tedavisinin ardından Türkiye'den Çeçenistan'a dönen... Raduyev gibi çok ünlü figürler tarafından yayıldığını... öğrenmek fazla zaman almadı.../.../ Ofisine ilgiyle baktığımı fark eden Salman, Zelimhan'ın bu binayı... tahsis ettiğini söyledi.../.../ Daha sonra Raduyev'in söylediği her şeyin... Yandarbiyev'in seçim stratejisinin bir parçası olduğunu öğrendim... Zelimhan'ın kendisiyle konuşmak zorunda kaldım... neden Cohar'ın ölümü hakkında resmi bir açıklama yapmadığını... sordum... böyle bir açıklama yapmayacağını ve "insanları gerçekten üzdüğü için"… cevap verdi. Ancak... asıl nedeni... Dudayev ve... Yandarbiyev'i "Birlikte sonuna kadar!" sloganıyla tasvir eden bir reklam posteri yayınlandığında ortaya çıktı./... Zelimhan'a... Mashadov'u halef ilan etmesini önerdim... Yandarbiyev'e... minnet borcu olduğunu düşünürdü... Zelimhan... görüşlerime katılmadı... Mashadov... minnettarlık hissini sadece kampanyasının bir parçası olanlara karşı besledi. Onun kampanyasında çalışan herkes... bağımsızlık destekçisi değildi. Bazıları Rus istihbaratındaki amirlerinden aldıkları emirleri yerine getirmeye çalışırken kendi iç çatışmalarımızı körüklüyorlardı. Çok sonraları, tek aday üzerinde neden anlaşamadığımızı anlamıştım. Rus istihbarat servisleri Çeçenistan'daki tüm ajanlarını ve tüm kaynaklarını bunun olmasını önlemek için kullanmışlardı./... Mashadov'u, 1995'ten, yani müzakere sürecinin başlangıcından itibaren ajanlar aracılığıyla kuşatmaya başlamışlardı. Örneğin, müzakerelerin başlamasından bir hafta sonra hükümetimizin parasıyla birkaç ay önce Moskova'ya kaçan Lom Ali Alsultanov ortaya çıkmıştı. Fakat parayı, savaştan önce her fırsatta o benim "idolüm" dediği... Dudayev'e değil, kendi Teip'inden olan... Mashadov'a getirmişti. Kısa süre sonra... Terek Bank... Müdürü Alhazur Abdulkadirov da Aslan'la... görülmeye başlandı... bugün itibariyle onların Rus istihbarat... etkisi altındaki ajanlar olduklarına hiç şüphe yok./ Başka bir örnek ise... Basayev'in... en önemli sponsor ve destekçisinin, KGB'nin kuruluşundan bu yana bir Lubyanka ajanı olan Ruslan Atlangeriyev olmasıydı... Yandarbiyev'in kampanya merkezindekiler de bu konuda saf ve günahsız değildi. Rus yanlısı Zavgayev hükümetinin eski bakanlarına koalisyon hükümetindeki pozisyonları herkesin gözü önünde satan Hamzat İdrisov'un varlığı bile tek başına yeterliydi. Yani... Rus istihbarat servisleri tüm ajan kaynaklarını... Mashadov'u göreve getirmek için kullandılar... Rusya, dürüst ve cesaretli ancak bir o kadar da siyasi deneyimden yoksun olan Aslan'ı etkilemelerinin daha kolay olacağını hesaplamıştı./ Aslan'ın seçim zaferinden sonra, kendisine... karşı olan muhalefet, otomatik olarak bağımsız Çeçen devletine karşı bir muhalefete dönüştü... bu... muhalefetin liderleri... bağımsızlığımız için savaşan... insanlardı. Durum … Basayev ve... Yandarbiyev'in... kendi emeklerini küçümsediklerini düşündükleri tüm Çeçen halkına da kin gütmeleri nedeniyle daha da kötüleşti. Onların daha sonraki davranışları, Çeçen halkına ve kendi devletlerine zararlı olmak dışında başka bir şekilde tarif edilemez... bir Sovyet dönemi fıkrasını hatırlatıyor... (Lenin) annesine, kardeşi Aleksandr'ın niçin asıldığını sorar. Annesi, "Rus halkı için." diye cevap verir... "Dert etme anne," der, "büyüyünce bunu Rus halkına ödeteceğim." Seçimleri kaybeden Şamil ve Zelimhan da işte bu şekilde Çeçen halkına "ödetmeye" karar verdiler" 195-199 * -Öte yandan, yetenekli, becerikli, fedakar, özverili, halkı ve özgürlüğü için her tür çabayı gösterip, sonunda halkının özgürlüğü uğruna canını da veren, Komutan Aslanbek İsmailov (Cim Aslanbek), Komutan Hunkar İsrapilov, İstihbarat Başkanı Abu Movsayev, Komutan Aslanbek Abdulhacıyev (Vok Aslanbek), Ve, diğer birçok kahraman ve fedakar Çeçen evladı, var. * Bir de, kısaca da olsa, Vaynah halkının yiğit evladı, İnguşetya Başkanı Auşev, var. * Ve, Gantemirov'un Rus yanlısı Çeçenleri dahil, Çeçen, İnguş, Oset ve Gürcüleri kapsayan Kafkas dayanışması denebilecek dayanışma örnekleri var. * Ayrıca, İran'ın realpolitik tavrı ve parası ile Ortadoğuluların parasının yol açtığı son derece olumsuz sonuçlar var, fitne var. * Ama, nedense, Türkiye yok! Bu, bence, eksiklik! * Bu arada, bazı isimlerin açıkça yazılmış olması bazı insanlar için risk oluşturmamış mı, acaba, diye düşündüm! * Birçok ayrıntı var, onlar anlaşılıyor, ama, özünde-genelde, yazar, ne diyor, doğrusu öz olarak tam anlayamadım! Yazarın kendisi, ve, "Beni bu çağda yarattığı, Cohar Dudayev ve Aslan Mashadov gibi olağanüstü insanların yoldaşı yaptığı için Yüce Allah'a ömrümün sonuna kadar şükredeceğim", 47, ifadesinde olduğu üzere çok olumlu bulduğu Dudayev ile diğer bazı istisnalar dışında, Mashadov da dahil Çeçen yetkililerin neredeyse tamamı, hırslı, bencil, entrikacı, veya, başka bazı olumsuz özelliklere sahip, gibi! Ama yine de Çeçenistan'daki olumsuzluklarda asıl kabahat hep Ruslar'da, Rus istihbaratında! Böyle olur mu? Evet, bunu tam olarak anlayamıyorum! * Kitap, sonuçta, bana, şunları da düşündürdü: -Çeçenistan'a yönelik son dönemdeki Rus askeri saldırılarının ikisi de, Çeçenler için nimettir, demek, doğru sayılmaz mı? Zira, aksi halde Çeçenler birbirlerini daha çok öldüreceklerdi, Ruslar gelip, Çeçenlerin birbirlerine yapacaklarının, yani birbirlerini öldürmelerinin, hiç olmazsa bir kısmını kendileri yapıp, Çeçenlerin birbirlerini öldürmelerini bir ölçüde azaltmak suretiyle, hiç olmazsa, iç savaşın yoğunluğunu azalttılar, ki, bu da, bir nimet sayılır, denemez mi? -Şamil Dağıstan'a sefer yapıp Bagauddin'in köyüne gitmekle iyi bir iş yapmadı, diye düşünürdüm, oysa işin aslı başka, yani, Bagauddin'in Çeçenistan'a gelip, sanki benzin döker gibi, iç savaş ateşini büyütmeye çalışması, değil miymiş? -Rusların 31 Ekim 1999 günü akşamüzeri özellikle en kalabalık olduğu saatlerde Grozni pazar yerine beş füze atarak 250'den fazla sivil insanı öldürmesi örneğinde olduğu gibi, Çeçenistan'da yıllarca süren ağır insan hakları ihlalleri karşısında Batı nasıl sessiz kalabiliyor diye düşünürdüm. Meğer, Avrupalılar insan hakları dedikçe, sanki uğraşmayın dercesine tavırlar takınıp onları bezdirerek, Rusların çok ağır hak-hukuk ihlalleri karşısında onların sessiz kalmalarına yol açanlar Çeçenler değil miymiş? -Baştan itibaren baba Kadirov en haklı olan, ve en sonunda da, gayet hayırlı bir iş yapıp, iç ve dış savaşları bitiren oğul Kadirov, değil miymiş? -Bir de, kaynağı büyük ölçüde Moskova olup Çeçenistan'dan da fışkıran o inanılması zor vahşeti yaratan insanları üretmeyi ya da muhafaza etmeyi Sovyetler nasıl başarabildi? * Böyle bir kitabın yazılması bence çok iyi olmuş! Keşke başkaları da yazsa! * Bazı değerlendirmelere katılamadım. * Bir de, benim dahi görebildiğim bir bilgi yanlışı var! Şöyle yazılmış: "İlk kaçırılma olayı kurbanlarından biri de Çeçen kökenli Türk vatandaşı Ali Cunid oldu. İlk savaşta Çeçen direnişine yardım etmek için para toplayan ve aynı zamanda Türkiye'nin büyük şehirlerinde Çeçenistan'ı desteklemek amaçlı bilgi ve ideolojik çalışmalar yürüten komiteler kurulmuştu. Bu komiteler... dergiler yayınlayıp dağıtmışlardı. Bu komitelerin kurucusu ve yöneticisi Ali Cunid Çeçenistan'da kaçırıldı ve birkaç ay esir tutuldu" 343, 344 Belirtilen olay doğru, ama isim yanlış. Ve eksik. Türkiye'de Çeçen destekçisi olan bir değil iki kişi Mart/1997'de Çeçenistan'da kaçırıldı ve 8 ay kadar sonra Çeçen yönetimi tarafından kurtarıldılar. * Fehim Taştekin'in sunuş yazısında da, bence, bazı ilginç noktalar vurgulanmış. Mesela, şunlar: -"Kopenhag'daki kongre... Hasbulatov... Duma'nın başkanlık koltuğunda oturan bir Çeçen idi. Muktedir bir Çeçen. Ruslara direnen bütün Çeçenlerin düşmanıydı... Zakayev... provokasyonlardan Hasbulatov'u sorumlu tutuyor. Hasbulatov, Çeçen-İçkerya devlet başkanlığı ve parlamento seçimini geçersiz ilan eden Duma'daki oylamanın kahramanıydı. Bunu büyük bir gururla yapmıştı. Hasbulatov sohbetimiz sırasında Çeçen halkına en büyük kötülüğü Şamil Basayev ve arkadaşlarının yaptığını söyledi... Zakayev de silah arkadaşı Basayev'i bağımsızlık mücadelesini yolundan çıkarmakla suçluyordu" viii, ix -"Mütercimim 18 yaşında bir Çeçen'di... Çeçen lidere ismiyle "Zelimhan" diye seslendi... tuhafıma gitmişti. Ama insana ismiyle hitap etmek kesinlikle saygısızlık değildi. Eşit olmanın, kendini özgür hissetmenin getirdiği bir davranış tarzıydı" x -"Kafkasyalı farklı kaynaklardan dinlemiştim... Kalmuk Yura... Dudayev'i Tataristan'a verilen statünün bir benzerine razı ederek Moskova'ya dönüyor. Çernomirdin... "… Güvenlik Konseyi bu savaşın başlatılması yönünde bir karar aldı. Bunun dönüşü yok artık." diyor.../... Çeçenler bulunmaz savaşçılardı ama barış zamanında sistem kurmak... için ne kadroları ne tecrübeleri ne de mali kaynakları vardı. Fikir birliği de yoktu. Ülkeyi bağımsızlık yolunda ilerletecek bir stratejinin olduğu da söylenemezdi./ Rusya... koşulları hazırlamaya koyuldular. Çeçen savaşçılar da Rus istihbaratının işini ziyadesiyle kolaylaştırdı. Fidye için adam kaçırma olayları çığırından çıktı" xi -"… direniş, 1990'larda ulusal ve milliyetçi bir çizgideydi. Bunun yerini "radikal İslamcı" hareketlerin alması Rusların işini kolaylaştırıyordu... Bu işin kahramanları... Suudi Arabistan doğumlu Emir Hattab (Samir Salih el Suveylem) ile Dağıstanlı Selefi İmam Bagauddin Muhammed idi. Arap savaşçılar ve finansörlerle köprü görevi gören Hattab Çeçenistan'daki savaşın ardından Karamahi köyüne yerleşmişti./ Yeltsin, Şeriat ilanı karşısında "Bırakın yapsınlar" diyen bir hoşgörü abidesi kesilmişti. Basayev'e göre cihat Dağıstan'a sıçradığında gücünü yitirmiş olan Rusya aciz kalacaktı. Bu yüzden Dağıstan'ı fethetmek üzere askeri güç göndermekte tereddüt etmedi.../ Direniş bundan böyle hep "Vahhabi terörü" olarak karakterize edilecek...ti./.../ Tarihçilerin gözünde Çeçen direnişini besleyen manevi damar Kafkasya'ya özgü Sufilik'ti. Ama küresel cihat ağı Çeçen direniş kültürünü geleneksel köklerinden sökmeyi başardı" xii, xiii -"Kunta Hacı... Şamil, onu Mekke'ye sürgüne göndermişti" xiv -"Ruslar... Kunta Hacı'yı Novgorod zindanına atmıştı. Çeçenler 18 Ocak 1864'te Kunta Hacı'nın bırakılması için 4 bin kişilik zikir halkası kurmuştu. Tek silahları ellerindeki teflerdi. Ruslar yaylım ateşiyle 160-200 müridi halkadan düşürmüştü. Kunta Hacı üç yıl sonra hapishanede ölmüş, asi müritler sürülmüştü.../... Savaşçılar Çeçenistan dışındaki savaşların da birer parçasına dönüşüverdi" xv -"1992-1993'te Basayev, Rusya'nın göz yummasıyla Kafkasya'dan gönüllüleri toplayıp Abhazya'da savaşa katılmıştı... İkinci Çeçen-Rus Savaşı'nda Basayev'in adamları bölündü... Basayev'in eski adamları Suriye'de de karşı karşıyaydı./ Ayrıca Suriye'de 19. yüzyılda vatanlarından sürülüp Suriye'ye yerleştirilmiş Kafkasyalılar da akrabalarıyla cephenin hasım taraflarında karşılaşıyordu. Bu da apayrı bir trajediydi... bazı saldırılara Çeçenler öncülük ederken Sere Kaniye'deki yerleşik Çeçenler kendilerini savunmak için Kürtlerle güç birliği yapıyordu./.../ Ben Radikal Gazetesi'ndeki bir yazımda Çeçenleri düştüğü ya da düşürüldüğü bu durum için "Kırık Milletler" ifadesini kullanmıştım... Parçalanan ve dört bir tarafa dağılan Çeçenler artık kayıp bir davanın kırılmış halkaları... Çeçenler büyük acılar çekti ve o acıların içinde kayboldu. Hepimize dokunan acılar" xvii * 17.2.2021

2 Şubat 2021 Salı

BARIŞ

O çok sevdiğim genç bir adam. Sağlıklı. Yakışıklı. İki yabancı dili, İngilizce ve Almanca'yı, iyi derecede biliyor. Avrupa'da çok iyi bir ortamda iyi bir üniversitede eğitim görüyor. Ayrıca, bence, fazlasıyla da akıllı. Dolayısıyla, birçok şeyi benden daha iyi bileceğinden ve düşüneceğinden hiç kuşkum yok. Ama bir konudaki hareket tarzı bence iyi değil. O da şu: Gece değil gündüz uyuyor ve çok az hareket ediyor. Bunu alışkanlık edinmiş ve sanki elinden geldiğince hareket etmekten kaçınıyor. Benden daha iyi düşünüp, daha iyi bileceği konusunda kuşkum olmamasına rağmen, ona, yaşamında yararlı olabileceği düşüncesiyle, bu konuda ısrarla birkaç kez akıl verip tavsiyede bulundum: Sağlığını ve dolayısıyla yaşam performansını olumlu yönde etkileyeceğini düşündüğümden, gece karanlık saatlerde uyu ve bolca hareket etmeye çalış, dedim. O ise, tamam, dedi, ama, tavsiyemi dinlemedi, eski hareket tarzını sürdürmeye devam etti. İnsan, ne kadar akıllı olsa da, zaman zaman, basiretinin bağlanması durumu söz konusu olabilir, ve, özellikle de, gençlikte, kendine çok fazla güvenip, ben her şeyi bilirim, diyebilir, gibi geliyor bana, ve bunun sonucunda da, kendi zararına olan alışkanlıklar edinip sürdürebilir. Ben de, bu yaklaşımı doğru bulduğum için, onun performansına olumlu yönde etkili olabileceğini düşüncesiyle, o tavsiyede bulunmuş ve ısrar etmiştim, ama o dinlemedi. Umarım ve dilerim, gelcekte tavsiyemi dinlemediği için pişman olmaz, ve ayrıca, performansı mevcut hareket tarzı yüzünden olumsuz etkilenmez ve kapasitesine uygun şekilde başarılı olur! * 2.2.2021