4 Kasım 2021 Perşembe

YAŞAMAK

YAŞAMAK Yu Hua, Çince Aslından Çeviren: Bahar Kılıç, 5. Baskı: Eylül 2018, Jaguar Kitap, İstanbul Fugui, kendisiyle birlikte altı insanın hayatını ve ülkesi Çin’den bazı olayları anlatıyor. “Basit bir anlatım, güçlü bir anlatı…” Yayımlandığında ülkesinde yasaklanıyor. Okurları, “bir hayat öyküsü okumamış da sanki bir hayat yaşamış olduklarını” söylüyor. Kitap bir “modern klasik”e dönüşüyor. (Arka Kapak yazısından) * Çok güzel bir anlatım. Muhtemelen çeviri de öyle olmalı. İçerik de yaşam. * Çin’de Mao öncesi dönemde fakirliğin ne denli yaygın olduğu ve özellikle fakir insan hayatının ne denli önemsiz olduğu, Mao sonrası dönemde de farklı bir anlayışla insan hayatına nasıl önem verilmediği, ve, bazı komik görünen dramatik haller, var. * “Çok geçmeden yemek pişirdiğimiz tencere ve tavaların da komüne verileceğini kim bilebilirdi ki? Demir elde etmek için eritileceklerini söylediler. Bir gün Yoldaş Başkan kapı kapı dolaşıp bütün demir tencere ve tavaları toplayıp parçaladı” 91 Yemek herkes için bir yerde pişirilecek, şeklindeki gayet güzel görünen bir fikir, sonradan bir tür fiyasko haline geliyor, gerçekleşemiyor. * Kitaptan diğer birkaç not şöyle: “Bir iki aydır sofradan karnımız tok kalkmaz olmuştuk” 118 “Kasabada bile kimse yiyecek bir şey bulamıyordu” 120 “Youqing’in yaptığı tek şey gölete gitmek ve açlığını bastırabilmek için ağzını şapırdatarak su içmekti” 123 “Köylüler gittikten sonra, başkan kapıyı kapattı… şöyle söyledi: “… eğer yiyecek bir şeyiniz varsa bana da bir lokma verin!”/…/ Pirinç hasadına kadar günler böyle geçip gitti” 129 “Yoldaş Başkan iyi bir adamdı” 145 “Kültür Devrimi başladıktan sonra ortalık karıştı. İnsanlar her gün şehrin caddelerine doluşuyor ve kavga ediyordu. Kimi zaman ölenler oluyordu. Köylüler şehre inmeye cesaret edemiyordu. Köyler… şehirlere göre daha sakin ve huzurluydu. Geceleri güven içinde uyuyamamız dışında, her şey eskiden olduğu gibiydi. Çünkü Büyük Başkan Mao’nun emirleri hep gecenin bir yarısında gelirdi. Yoldaş Başkan toprak alan gider ve var gücüyle düdüğünü çalardı. Düdük sesini duyunca yataklarımızdan fırlar, duyuruları dinlemek için toprak alana koşardık. Yoldaş Başkan bağırırdı: “Herkes toprak alana! Saygıdeğer Başkan Mao’nun size talimatları var!/ Hepimiz sıradan insanlardık. Elbette ülke sorunlarına ilgisiz değildik, sadece olanları anlamıyorduk… Baştakilerin buyurduğu şekilde düşünür, her şeyi onların buyurduğu şekilde yapardık” 150 “Fakir olduğumuz için hiçbir zaman kazak giyme lüksüne sahip olamadık” 165 “Kültür Devrimi şehirde her geçen gün daha da şiddetleniyordu. Bütün caddelerin duvarları dazibao’larla* (benim notum: * dazibao’lar: 1978-79 yıllarında önemli işlevler gören posterler) donatılmıştı. Onları yapıştıranlar bir düzine aylak insandı…/… her yerde, lavaboda bile, Büyük Başkan Mao’nun sözleri yazılıydı…/… Kasabada her zaman kavga ve kargaşa vardı; birkaç kere bazı insanların ölesiye dövüldüğünü, yerden kalkamadıklarını gördüm. Yoldaş Başkan’ın kasabadaki toplantılara artık gitmiyor olması boşuna değildi… bir gün…” Çok korkuyorum…”/ Yoldaş Başkan köyde saklanıyor, hiçbir yere gitmiyordu. Ama sadece birkaç ayı huzur ve sükunet içinde geçirebildi. O gitmese bile, gelip onu alacaklardı… bir gün, uzaklardan kırmızı bir bayrağın dalgalanarak geldiğini gördük. Şehirden bir grup Kızıl Muhafız geliyordu. Yoldaş Başkan da tarladaydı…/ kızıl Muhafızların başında genç bir kız vardı…/…/ Kız en fazla on altı on yedi yaşlarındaydı, ama Yoldaş Başkan’ın karşısında kendini çok beğenmiş bir tavrı vardı…/…/ Kız… “… aranızda kapitalist yolcu var mı?”/…/ “Kim bilir,” diye kükredi kız. “Belki de kapitalist yolcu sensin!..”/…/ Kız…/… muhafızlara dönüp elini salladı. “Götürün onu!”/…/… bağırıp çağırsa da yararı yoktu… onu alıp götürdüler… Üç gün geçmeden geri döneceğini kim bilebilirdi? Gözü şişmiş, burnu morarmış bir halde, evine doğru tökezleyerek yürüyordu…/…/ Chunseng’ın başının dertte olduğunu bilmiyordum…/ Kollarına kırmızı bant takmış birkaç çocuk hemen ona doğru koştu. Onu tekmeleyip döverken küfrediyorlardı: “… Seni şerefsiz kapitalist yolcu!”/… Öyle dövdüler ki, artık sesi çıkmaz olmuştu… “Yalvarırım vurmayın,” dedim./…/ İçlerinden biri Chunsheng’i işaret edip, “Onun kim olduğunu biliyor musun?” dedi. “Bu eski vali bir kapitalist yolcu.”…” 168-173 * Çok acıklıydı. Okurken gözümden yaş eksilmedi. Duygulandım. Etkilendim. * 28.8.2021 Bir de, bir not: Yu, Çeçence’de dişiller için var anlamında, Hu da, ne anlamında, iki sözcük. Yazarın adının bu sözcüklerden oluşması ilginç değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder