10 Ocak 2019 Perşembe

İNSANLIK

odatv'de şöyle bir haber var:

*

https://odatv.com/su-avrupada-insanligin-geldigi-noktaya-bak-08011940.html

Şu Avrupa'da insanlığın geldiği noktaya bak

Malta, İtalya ve İspanya iki kurtarma gemisinin limanlarına girmesine izin vermezken, gemilerdeki durum da giderek kritikleşiyor...


 

Karakter boyutu :

Malta, İtalya ve İspanya iki kurtarma gemisinin limanlarına girmesine izin vermezken, gemilerdeki durum da giderek kritikleşiyor. İki gemi Aralık ayında 49 mülteciyi boğulmaktan kurtarmıştı. Papa Avrupa devletlerini gemidekileri kabul etmeye çağırdı. Köşe yazarları bu çağrıya kulak verilmemesi karşısında dehşete düşmüş durumda.
EuroTopics'in derlemesine göre yazar ve gazeteci Paolo Di Stefano Corriere della Sera'daki yazısında, Avrupa'nın insan hayatına saygısını tamamen yitirmiş olmasından yakınıyor:
“Haftalardır 49 insanın hayatının uluslararası bir tartışmaya, karşılıklı suçlamalara, sayılara, diplomatik tedbire ve 'emsal oluşturmama' endişelerine indirgendiği tüyler ürpertici bir tiyatro izliyoruz. Savaştan ve ülkelerindeki yoksulluktan kaçan zavallıların kurtarılması, cömertçe Noel, yılbaşı ve Epifani Yortusunu kutlayan Avrupa devletleri için affedilmez bir emsal vaka olur. Çünkü bir insanın kurtarılması ilerde birçok insanın kurtarılması zorunluluğu doğurabilir ve böyle bir sorumluluğu şu anda üstlenmek isteyen hiç kimse yok. Yani, birçok insanı kurtarmak zorunda kalmaktansa, bir tanesini bile kurtarmamak.”
The Malta Independent öfkeli:
“Yeter artık. ... Malta bu 49 sığınmacıyı kabul ederse uluslararası arenada çok net belirlediği duruşundan taviz vermiş olmayacaktır. Aksine daha fazla insanlık gösterebilirsek, ülkenin ağır darbe almış imajı düzelebilir. 49 kişi Malta kıyılarında dalgalarla ve soğukla boğuşurken Katolik Malta'nın Epifani yortusunu törenlerle kutlaması düpedüz ahlaksızlık. (Gemideki) Umutsuzlardan biri öylesine çaresizdi ki, karaya ulaşmak için denize atladı.”
Público'ya göre sığınmacıların kaderiyle ilgili yaşanan siyasi çekişme çok manidar:




 



“Malta Başbakanı Joseph Muscat pazar günü gemilerin yanaşmasına izin vererek emsal oluşturmak istemediğini açıkça söyledi. ... Muscat on yıldır (Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu üyesi olan) sosyal demokrat Malta İsçi Partisi'nin lideri, radikal sağ bir partinin değil. Ama radikal sağın güçlendiği ve bir zamanlar hümanist değerleri paylaşan geleneksel partileri yuttuğu bugünün Avrupa'sında, radikal sağın tırmanışı karşısında duyulan korku diğer partileri de radikal sağa kaydırdı. Muscat'ın partisi de bunlardan biri. Avrupa seçimlerini beklemeye hiç gerek yok: Avrupa'yı felç ederek ve bilinçleri ele geçirerek, aşırı sağcılar çoktan zafer kazandı bile.”
Odatv.com
*
odatv, Avrupa'da insanlık demiş.
Peki, başka yerlerde farklı mı?
"Biz"de, "insanlık", daha da, beter bir halde değil mi?
*
9.1.2019
*
EK:

http://t24.com.tr/yazarlar/zeynel-lule/irkcilik-ve-dogru-bilinen-yanlislar,21315

Konuk Yazar

Irkçılık ve doğru bilinen yanlışlar

Bundan yaklaşık altı ay önce yine bu sütunlarda, “Türkiye’de konuşulmayan sorun: Irkçılık” başlığında bir yazı yazmıştım.
O yazıda şöyle bir tespitte bulundum:
“Dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan felaketlere ‘Vicdan’la bakamayan, ya da vicdansız insanların Türkiye’de giderek arttığını görüyorum.”
Üzülerek görüyorum ki, bu vicdan yoksunu bakış giderek artıyor. Vatandaşlarımın, yılbaşında bayraklarıyla kutlama yapan Suriyelilere tahammülü yok.
Sosyal medyada ‘yalan ve yanlış’ paylaşımlarla halkın Suriyelilere yönelik öfke ve kinini artırma eylemi yapılıyor. Teyit.org’un bizzat resmi kaynaklardan bilgi alarak yalanladığı bir çok paylaşım var.
Suriyeli bir sığınmacının doktor dövdüğüne yönelik görüntülerin, Rusya’da çekildiği, Konya Belediyesi’nin Suriyelilere maaş dağıttığına yönelik görüntülerin, belediyenin sosyal yardımı olduğu, Türk halkının dinden çıktığına yönelik Suriyelilerin Gaziantep’te yürüyüş yaptığı yönündeki görüntülerin de 2012’de Yemen’de ki bir görüntüye ait olduğu anlaşılmıştı. Bu ve buna benzer birçok örneklere yer verilmişti.
Görülüyor ki ortada bir kışkırtma var ve sosyal medya bunun için iyi bir mecra oluşturuyor.
Bir de ‘doğru bilinen yanlışlar’ var.
- Suriyeliler devletten maaş almıyorlar. Kızılaykart ile yapılan yardımların tamamı, (ayda 120 TL) AB ve AB ülkelerinden karşılanıyor. 
- Suriyeli gençlerin istedikleri üniversitelere sınavsız girdiği bilgisi yanlış. Yabancı ülke vatandaşı statüsündeler. 
- TOKİ’den bedava ev aldıkları, devlet memuru oldukları, seçimlerde oy kullandıkları tamamen asılsız. Bunun için TC vatandaşı olmak gerekiyor.
Geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıkladı. Bugüne kadar 76 bin 443 Suriyeliye vatandaşlık verilmiş. Suriyeli olup da çalışma iznine sahip olanların sayısı da 65 bin. Yani 3 milyon 650 bin civarındaki bir sayı için oldukça az rakamlar.
BBC Türkçe’den Selin Girit ve DW Türkçe’den de Burcu Karakaş bu konuda kapsamlı haber yayımladılar. Okumanızı  tavsiye ediyorum. Hatta, Selin Girit’in röportajını şuradan  izleyebilirsiniz. 
Hem Suriyelilerle birlikte yaşayan Türkler, hem Suriyeliler hem de bu konuda uzman isimlerle yapılmış söyleşiler var. Oldukça kapsamlı.
Durum aciliyet gösteriyor. Bir yılbaşı kutlamasının yarattığı tepki bunu gösterdi. Türkiye’de giderek yükselmekte olan ırkçı söylem, davranış ve tepki biçimleri var.
İşin garibi, kimse bu tavırların ‘ırkçı tavırlar’ olduğunun farkında değil. Rahatlıkla, -sosyal medyada da olsa- ‘Suriyeliler kısırlaştırılsın, çocuk doğurmasınlar’ denebiliyor. Buna benzer en ufak bir söz Avrupa’da Türkler için söylense, hemen soruşturma açılır ve bu kişi hakkında mahkûmiyet kararı çıkar. Üstelik davayı Türkler değil, insan hakları örgütleri açar.
Türkiye resmi rakamlara göre 3 milyon 650 bin Suriyeliyi bünyesinde barındırıyor. Son yedi yılda, ‘zorunlu’ olarak, ‘savaştan ve ölümden kaçmak’ amacıyla ülkemize gelişler oldu.
Bu durum daha sonra şekil değiştirebilir veya bu gelişler ‘suistimal’ edilebilir. Ama bu konu hiçbir zaman bir başkasına ‘Nefret’ bakışını beraberinde getirmemeli.
Irkçılık, hiç bir şekilde savunulamaz. İnsan şeref ve haysiyetine kasteden, insan onurunu zedeleyici, yok edici, toplumları birbirinden ayıran bölücü ve parçalayıcı; medeni milletlerin kabul edemeyeceği bir bakış açısıdır, duygu halidir.
Üstelik bundan en çok mağdur olanlar Avrupa’daki Türkler…
İnsanı, insan olarak kabul etmek, insanlığın bir gereğidir.
*



 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder