25 Kasım 2023 Cumartesi

YAPAY ZEKA-ALINTI

Bill Gates yazdı: Yapay zeka hayatımızı nasıl kolaylaştıracak?

 

‘Yazılım ve işletim sistemleriyle uğraşmayacaksınız’

Bilgisayarlarda Windows, macOS ve Linux gibi, akıllı telefonlarda da iOS ve Android gibi işletim sistemleri kullanıyoruz. Bu sistemlerin her biri farklı işlevlerde diğerinden üstün.

Aynı şekilde e-posta atmak için Gmail ve Outlook, metin yazmak için Microsoft Word ve Google Dokümanlar gibi farklı seçeneklerimiz mevcut.

Bill Gates, bu seçimlerin beş yıl sonra önemsizleşeceğini düşünüyor. Gates’e göre yapay zeka destekli asistan, bir işletim sistemi veya platform olarak işlev görecek ve biz sadece yapmak istediğimizi şeyi yapay zekaya anlatacağız. Yapay zeka da yapacak.

Gates, şöyle yazdı: “Farklı görevler için farklı uygulamalar kullanmanıza gerek kalmayacak. Cihazınıza günlük dilde ne yapmak istediğinizi basitçe söyleyeceksiniz. Ve onunla ne kadar bilgi paylaşmayı seçtiğinize bağlı olarak yazılım kişisel olarak yanıt verebilecek çünkü hayatınıza dair zengin bir anlayışa sahip olacak.”

Yapay zeka kulağımıza fısıldayacak

Şirketler, insanların yapay zekayla etkileşim kurması için uygulama, gözlük, kolye ve hologram dahil birçok şey geliştiriyor.

Gates, yapay zekanın artık ‘kulağımızda’ olacağını söylüyor. Ona göre çoğumuzun kulağında bir kulaklık asla eksik olmayacak. Asistanımız, gerektiği anda kulağımıza fısıldayacak.

Kişisel ilişkilerimize dahil olacak

Gates’e göre beş yıl içinde yapay zeka, arkadaşınızın doğum gününün yaklaştığını size hatırlatabilir, hediye önerilerinde bulunabilir, hatta ne istediğini arkadaşınızın yapay zekasına sorabilir.

Veya arkadaşınızla buluşmak istiyorsunuz diyelim. Arkadaşınıza mesaj atmak yerine ikinizin yapay zekası ikinizin de boş olduğunu günü bulup sizinle paylaşabilir.

Terapistiniz olabilir

Gates, yapay zekanın terapistimiz olabileceğini de düşünüyor. Ona göre terapi seansları pahalı ve ihtiyaç duyan birçok kişinin gücü yetmiyor.

Gates’e göre yapay zeka bu doğrultuda gelişip kişisel sorunlarınıza çözüm sunabilecek.

Bill Gates’e göre beş yıl içinde herkesin ‘kişisel asistanı’ olacak


*
VE BİR ALINTI DAHA
*

Hak vardır, sadece onun gerçekleştirilmesini isteme hakkınız yoktur ve ısrarcıysanız -muhtemelen ısrarınızın da kaynaklandığı- bozuk niyetiniz yüzünden, zaten hepsi askıya alınmıştır. (Kozağaçlı-Duvar, 7.12.2023)

*


 

8 Kasım 2023 Çarşamba

HAYAL BİLE DEĞİLDİ, GERÇEK OLDU!

2002'de başlayan AKP döneminin ilk yıllarında iktidarın icraatlarını anlatmak için sık sık, hayaldi, gerçek oldu, türü sözler söylenirdi.
İlk yıllardan sonra AKP döneminde hayal bile edilmeyen gelişmeler olmaya başladı.
*AYM AKP'nin yasa ihlal ettiğini tespit etti, ama partiyi kapatmadı,
*Terör davası denilen yargılamalarda Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmaktan suçlu bulunup hapse atıldı,
*İki farklı olayda mülki idare görevlileri fiilen yargı organlarının çalışmasını engelledi,
*Sonra gelen darbe teşebbüsü döneminde ülkedeki yargı mensupları, mülki idare amirleri, emniyet müdürleri ve generallerin yarıya yakın bir bölümü terör örgütü mensubu olarak suçlu bulunup hapse atıldı,
*Nas denilerek faize müdahale edilmesi üzerine kısa sürede kur katlanıp fiyatlar 5-10 kat seviyelerinde artış gösterdikten sonra nas bir yana bırakılarak faiz artışına başlandı,
*Dönüşüm için denilen bir metin yasalaşınca tapu delinmesi ve mülksüzleştirme sözleri işitilir oldu.
Bütün bunlar hayal bile edilmeyen icraatların sadece bir kısmı olarak gerçekleştikten sonra 8 Kasım 2023'te bir icraat daha oldu ki, hepsini geride bırakıp unutturdu: Yargıtay 3. dairesinin bu tarihteki, Anayasaya Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açan AKP düzenlemesinin oluşturduğu zeminde olgunlaşan gelişmeler sonucu sayılabilecek, bir kararında;
*Anayasaya Mahkemesinin hak ihlali olduğu yolundaki bir kararına "uyulmamasına",
*Uyulmayan bu AYM kararına oy veren Anayasa Mahkemesi üyeleri için "suç duyurusunda" bulunulmasına,
*AYM'nin hakkının ihlal edildiği kararını verdiği kişinin milletvekilliğinin düşürülmesi için durumun TBMM'ye iletilmesine,
karar verdi.
Gerçekten de, AKP döneminde ülkede, yalnız hayaller değil, hayal bile edilemeyenler gerçek oldu!
Bakalım, daha neler olacak!
*
9.11.2023

***
EK:

"Türkiye’nin son yirmi yılının, “AKP çağının,” karakteristik vasıflarından biri bu değil mi? Bazı kurumlar tamamen tasfiyeye uğradı; akla SEKA geliyor. Bazıları, birtakım torbalara tıkılıp hususiyetsizleştirildi; akla “vergi müfettişi” kalabalığına karıştırılan Maliye Hesap Uzmanları Kurulu geliyor. Birçokları tesirsizleştirildi; akla hepsinden önce TBMM geliyor. Bazıları fethine girişerek veya kadroları harcanarak veya ‘düzlenerek’ lime lime edildi; akla gelenekli liseler ve üniversiteler, fakülteler geliyor. Sadece kuruluşları düşünmeyin; “ana akım” medyanın çözündürülüp gaz formuna sokulması da kurumkırımın bir faslıdır." 

"Cihanda, neoliberal deregülasyon süreci işliyor: Sosyal refah devleti kurumlaşmasının tasfiyesi, Dünya Bankası lisanıyla “piyasalar için kurumlar yaratma” süreci – yani sermaye döngüsüne zorluk çıkarmayacak, alabildiğine ‘esnek,’ alabildiğine preker kurumlar – kurumların prekaryalaşması…[5] Ve kurum deyince, esasen şirketlerin anlaşılması." 

" Kurum dediğiniz, yapısal bir muhafazakârlığı içerir. Gelenekleriyle, prosedürleriyle, kuralcılıklarıyla, katı, katılaştırıcıdırlar. Yeniliklere karşı kuşkucu olmaya yatkındırlar. Ağırdırlar; hem yavaş, hem molla." 

"Zira kurumkırım, hükümetlerin, idarelerin, şirketlerin keyfîliğini namütenahi genişletiyor. Güvencesizliği, öngörülmezliği artırıyor. Çoğu alanda, vatandaşların karşısında sorumluluk sahibi bir muhatap kurum olmaması, olsa olsa bir “kurumsal”ın çağrı merkezi telefon numarasına emanet edilmeleri, bu durumun kanıksanmış alâmeti./ Kurumkırım, bilginin ve deneyimin biriktiği hazneler olarak kurumların aşınması, dağılması demektir." 

"Kurumların birçoğuna da bayılıyor değildik. Fakat kurumların kendi kıymetinden öte, mesele, kurumkırımdır. Kurumkırım siyasetinin, kurumkırımcı zihniyetin belâ taşıyor olmasıdır."

*

15.11.2023

***

EK:

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 3 Ocak 2024 tarihinde (E.2023/12611, K.2024/1), ‘hukuki değeri ve geçerliliği’ olmadığı iddiasıyla, AYM’nin Can Atalay hakkındaki kararlarına ‘uyulmasına yer olmadığına’ hükmetmiştir. Yüz küsur yıldır anayasal sorunlar üzerine tartışan ve hâlihazırdaki anayasası nicedir doğru dürüst uygulanmayan memleketimizde, bu durum, ilk kez yaşanmaktadır.

Kararları bağlayıcı bir Anayasa Mahkemesi yok imiş! - Diken

Murat Sevinç

*

Devamı da yeni hayal bile değildi aşamalarıyla şöyle geldi:

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay'ın ilgili dairesinin bir kere daha aynı nitelikte kararlar vermesinin ardından 30 Ocak 2024 günü konu TBMM’nde ele alınıp Yargıtay'ın Hatay Milletvekili Atalay hakkındaki yazısı/kararı okundu ve Atalay’ın milletvekilliği mümkün olup olmadığı tartışmalı olan bir şekilde düşürüldü. Yani açık anayasa hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi kararını TBMM de tanımamış oldu, Meclis anayasayı yok saydı.

1.2.2024

*

Mahkeme, Can Atalay'ın başvurusunda kararını verdi: AYM kararı bizi değil TBMM'yi bağlar

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Can Atalay'ın tahliye talebiyle ilgili yaptığı başvuruda kararını verdi. Mahkeme, AYM'nin kararının kendisini değil TBMM'yi bağladığını savundu.

10 Ağustos Cumartesi 2024   Saat: 15:27

Güncellenme: 10 Ağustos Cumartesi 2024   Saat: 15:45

https://www.gazeteduvar.com.tr/mahkeme-can-atalayin-basvurusunda-kararini-verdi-aym-karari-bizi-degil-tbmmyi-baglar-haber-1712112

*

7 Kasım 2023 Salı

ŞEYH ŞAMİL’İN 100 Mektubu

Dr. Fikret Efe, Mektuplar ve Açıklama Notları: DAM BRA, Mayıs 2002, Şule Yayınları, İstanbul


Kitapta açıklamalarıyla birlikte Dağıstan’da 1997’de yayınlanmış olan Şamil’in 100 mektubu ve bazı ek metinler yer alıyor. (Efe, s. 21)

Mektupların çoğunluğu ekonomik konularla ilgili olarak yazılan kısa notlar ve bazılarında da ölüm dahil cezalar verilmesi isteniyor.

Açıklamalar kısmında önemli bilgiler bulunuyor. Öyle ki buradaki bilgiler yazarın ve Gamzatov’un yorumlarında anlatılan bol övgülü Şamil profiliyle uyuşmayacak türden hususlar içeriyor. Açıklamalar kısmındaki bilgilerden Ruslarla ilişkide olan ve birbiriyle çekişen naipler bulunmasının yanı sıra birçok naibin de Şamil’den sonra Ruslara hizmet ettiği anlaşılıyor. 

Kanımca Dağıstan’da da bulunup konu hakkında epeyce emek verdiği anlaşılan ve mektupları Türkçe'ye kazandırmakla gayet iyi bir iş yapmış olan yazarın bazı konulardaki değerlendirmeleri gerçekçi ve haklı olmaktan ziyade daha çok temenni niteliğindeki hususlar sayılmalıdır.

Ölçüsüz övgüler eşliğinde diktatör ve baskıcı olduğu bile kabul edilmeden Şamil’in demokrat olduğu dahi söylenebiliyor. 

Müridizmin tüm Kafkasya'da birlik sağladığı ve toplumu iyileştirdiği gibi görüşler de tamamen subjektif ve temenni niteliğinde görüşler olup, kanımca hiç gerçekçi değildir.

Bazı bilgilerde de yanlışlıklar var.

Mesela Çeçenistan'da Şamil'in etnik Çeçen bilindiği belirtilmektedir, ki doğru değildir.

Bir yerde de Vorontsof'un seferinin tarihi 1844 olarak belirtilmektedir, ki bu da doğru değildir, bu tarihin seferi 1845'dir.

Kitaptaki açıklamalardan bazıları şöyle:

Şamil 1845 öncesinde katib, fakir, abd, miskin “gibi nefsi köreltici, tevazu ifade eden isim ve sıfatlar kullanmıştır. 1845’de “el İmam Şamil” ve 1845’den sonra “Emir el Mü’minin” şeklinde daha siyasi karakter taşıyan unvanlar kullanmıştır.” Mektuplarındaki kardeşim, dostum, oğlum gibi “iltifat sıfatları, onun “eli kılıçlı zalim” olmaktan ziyade adaletli, alçak gönüllü, samimi, şefkatli, merhametli bir karakter yapısına sahip olduğunu işaret etmektedir.” (Efe, s. 26)

İddiaların aksine Şamil diktatör, baskıcı ve zalim değil, iİşlerini müşavere ile yap an biriymiş. “Onun adalet anlayışında çifte standart ve ayrımcılık yoktur”. Atadığı kimselerde liyakat için gereken “özellikleri aramaktadır.” (Efe, s. 26, 27)

“Şamil bir kişiyi yöneticiliğe atarken gayet demokrattır.” “Şamil böylesine demokrat, adalet sahibi, dirayetli ve şefkatli bir yönetici” olduğu halde Müfti’nin “O birinci sınıf yönetici olduğunu ispatladı, ama davranışlarında kaba ve merhametsizdi, ve cellatları elde (kılıç) her zaman emirlerini bekliyorken, başları, elleri ve ayakları kesmekten çekinmedi” şeklinde sözleri “100 mektupta yalnızca 3 kişinin öldürülmesi kararını veren bir yüksek askeri hakem için maksatlı söylenmiş ifadeler olarak görünmektedir.” (Efe, s. 27, 28)

“Mektuplarda hain, münafık gibi kavramların sık denebilecek ölçüde kullanılması, toplumsal bölünmüşlüğü yansıtmakta” ve uzun süren “mürit savaşları Dağ halklarını… iyileştirmiş ve güçlendirmiş” imiş. (Efe, s. 29, 30)

Tercümede “üç farklı dil ailesinden üç ayrı alfabenin kullanılması özel isimlerin tam olarak doğru yazılması” güçlük oluşturmuştur. Mahalli “dillerden kelimelerin karşılıklarının bulunup tercüme edilmesi karşılaştığımız diğer güçlüklerden biriydi.” Ayrıca “birçok özel ismin zamanla değişmiş olması… bazı eksikleri” kaçınılmaz kılmıştır. Bu durum “farklı etnik topluluklardan olan katipler aynı özel ismi farklı şekillerde” yazdıklarından genel bir sorundur. (Efe, s. 30)

RBA üyesi G.G.Gamzatov’a göre, “Şamil’in şahsiyeti, önemli devlet adamlığı, komutanlığı, manevi liderliği, imamlığı, bilim adamlığı ve mütefekkirliği, kuvvetli bir etnik-politik devlet kurucusu oluşu, dünya kamuoyunun, başta bilim adamları olmak üzere, devlet adamlarının, politikacıların, demokratik güçlerin, geniş nüfus kitlelerinin uzun zamandan beri dikkatlerini çekmektedir.” (Efe, s. 35

Şamil “hemen herkes tarafından bir şahsiyet abidesi, zayıflamayan bir irade, cesaret, kahramanlık timsali ve… üstün özellikleri şahsında toplamış karizmatik bir lider olarak kabul edilmektedir.” Böyle olunca “her etnik grup onu kendinden görme gayreti içine girmektedir”, Türkiye’de yaygın kanaat “onun Çeçen ya da Türk ırkından olduğu yönündedir. Dağıstan’da Avar, Çeçenistan’da Çeçen olarak bilinmektedir.” “Şamil’in ilk adını aldığı dedesi Ali, Kafkaslar’da meşhur olan Kumuk Amir Han’ın oğludur.” “Şamil gerçek anlamda hiçbir zaman tarikat şeyhliği yapmamıştır. Zaten bu unvanı da hiç kullanmamıştır.” Onlarca etnik grubun birbirine karıştığı bölgede “Laklar’ın merkezi (Gazi) Kumuk hanlığının ve Türk Kumuklarının merkezi Temir Han Şura (Buynaks)’nın Avaristan hanlığı ile sınır olması… etnik grupların sıkı ilişki içinde bulunmaları, tarih boyunca birbirlerine üstünlük sağlama mücadelesi içinde olmaları” doğal olarak çeşitli kavram karışıklıklarına neden olmaktadır. Nitekim Dumas “Dağıstanlılara Çeçenler, Tatarlar ve Adolf Berje Lezgiler demektedir.” “Avarları Türk ırkından sayanlar vardır… Avarlar Kafkaslar’ın iber asli etnik gruplarındandır.” (Efe, s. 47-49)

Kumuk’da eğitim görmüş olan Şamil “Şeyh Cemalettin Gazi Kumuki’nin kızı Zahidat ile” evlenmiş ve “kızları Nafisat’ı ve Fatımat’ı Şeyh Cemaleddin’in oğulları Abdurrahman ve Abdurrahim ile” evlendirmiştir. (Efe, s. 51)

“Şeyh Cemaleddin ve Gazi Kumuklular Şamil’i aktif olarak ellerinden geldiği kadar desteklemişlerdir. Türk Kumuk Şamhallıkları ise Ruslara fazla bir direniş gösterememişlerdir.” “Kafkasya tarih ve mitolojide, tüm dünya masal ve destanlarında ulaşılmaz, afsunlu, gizemli, atlas renkli düşler ve mutluluklar ülkesi diye anlatılmaktadır.” “Adını Kafkas Dağları’ndan alan Kafkasya… Heredot zamanından beri kullanılmaktadır.” “Şamil’in mücadelesini dağlardaki topluluklar desteklemişlerdir. Düzlük platolardaki soydaşları ise, Rus hakimiyetini ilk kabul edenlerdir. 1803’de Dağıstan hanlıkları arasında Rusya himayesini ilk kabul eden Avar Hanlığı idi.” Batılı yazarlar “Kafkasya’nın coğrafi güzelliklerini anlatırken… Rusları medeni ve yerli halkı barbar göstermektedirler.” (Efe, s. 52)

Herhalde “dünyanın hiçbir yerindeki dağlar Kafkasyadaki kadar ihtişamlı değildir ve buradaki kadar kutsanmamıştır.” (Efe, s. 53)

“Rusların… 1556 yılında Astrahan Hanlığını ortadan kaldırmalarıyla, Kafkasların işgal süreci başlamış”, “19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin Rusya’ya ulaşmasıyla, hem yeni sömürge alanlarını genişletmek hem de sıcak denizlere ulaşmak isteyen Çarlık… silah sanayiini geliştirmiş ve… Kafkasların işgalini tamamen gerçekleştirmiştir.” Sadrazam Sokullu’nun kanal açarak Osmanlı’nın Orta Asya ile ilişki kurmasını sağlamaya yönelik anlayışı çerçevesinde “Astrahan’ı ele geçirmek amacıyla 1570’de yola çıkan Türk ordusu Ruslar tarafından yenilgiye” uğratılmış ve daha sonra Avrupa’daki olaylar Osmanlı’nın ilgisini Kafkasya’dan uzaklaştırmıştır. (Efe, s. 55)  

“Rusların 1791 yılında Anapa’da Osmanlı ordusunu ve 1775’de Derbend’de İran ordusunu yenilgiye uğratması, Dağıstan’ın düz alanlarında Rus hakimiyetini sağlamlaştırdı. 1813’de ise İran’dan tüm Dağıstan’ın kontrolünü aldı.” “Müridizm hareketinin başlangıcını İmam Mansur’a dayandıranlar vardır… Kanaatimizce bu iddialar pek doğru değildir”, “müridizm Dağıstan’da, Gazi Muhammed’in imamlığa seçilmesinden (1829) sonra başlamıştır.” (Efe, s. 56)

Tüm “Kafkasya’ya yayılan bu ilk özgürlük mücadelesi, müridizm hareketi olarak bilinmektedir”. (Efe, s. 57)

Müridizm ortaya çıktığında “Kafkas toplulukları sosyal ve siyasal karışıklıklar içindeydi. Kabileler arasında iç çekişmeler hiç eksik olmuyordu. Dağıstan’ın büyük kesiminde feodalite, Çeçenistan’da kabilecilik, Çerkesya’da, Kabartay’da ve Karaçay’da sınıf ayrımcılığı hakim durumdaydı.” Çok yerde örf ve adet kuralları geçerliydi. “Adet-Şeriat çatışması sürüp gitmiştir.” “Rusların Dağlılarla temasa geçmesiyle Kafkas topluluklarında yeniden bir parçalanma süreci başlamıştır. Bu seferki sebep Rus hakimiyetini kabul etme ya da son nefese kadar özgürlük için mücadele vermeydi.” Ruslarla işbirliği yapanlar yüksek statü ve görevlerle “işbirliğine yöneltilebilmişlerdi.” “Aslında adetlere dayalı örf, İslam hukukunun önemli tali kaynaklarından biridir. Kafkasya’daki örfler İslam’a aykırı olduğu için İmamlar tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.” (Efe, s. 58, 59)

Ruslar “kötü alışkanlıkları yerleştirmeye” çalışıp baskı yaptıklarında duyarlı dindarlar tepki göstermiş ve “Dağıstan’da Rus işgaline karşı başkaldırı hareketi, ilk kez Şirvan’da oluşan Nakşibendi sufi direnişten kaynaklanmıştır. Bu tarikatın Halidiye ekolü… onları bağımsızlıkları uğrunda mücadeleye çağırıyordu”, kurucu Halid “öğrencisi Şeyh İsmail’i tarikatı yayması için Dağıstan’a göndermişti”, Şirvani, Yaragi ve Kumuki “tarikatı Dağıstan’da yaymayı başarmışlardı”. “Kafkasların ilk Nakşibendi lideri… Şeyh Mansur’dur.” (Efe, s. 50, 61)

“Muhammed Emin’in 13 Mayıs 1854 tarihinde Şamil’e yazdığı… mektupta Osmanlı’nın Kafkasya müridizm hareketine iddia ve ithamların aksine yardım yaptığı açıkça yazılmakta; iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili önemli bilgiler verilmektedir.” Osmanlı’nın yardım etmediğini iddia edenler hiç şu soruyu kendilerine sormuyorlar: “Neden Osmanlı 1,5-2 milyon Kafkas göçmenini kabul etti de Kafkas savaşlarında onlara yardım etmedi?” “Baddeley ise bu konuda şöyle demektedir: “(Şamil) Türklerle yaptığı bir kaç görüşmeden sonra Ömer Paşa’nın O’na karşı gösterdiği tavırlardan dolayı ilişkisini keserek artık onlarla yapacak hiçbir şeyi olmadığını açıkladı.” İnsanların köleleştirildiğini gören müridizmin ilk lideri Gazi Muhammed “Dinden başka hiçbir gücün dilleri adetleri ve ırkları bu kadar farklı insanları birleştiremeyeciğini çok iyi tespit etmişti. Halkı önce din ve tarikatlar etrafında birleştirmeye çalıştı… 1824 yılından itibaren Gimri’de bu fikirlerini dile getirmeye başladı”. “Gazi Muhammed 1832 yılında Gimri’nin savunması esnasında şehit oldu… Onun ölümünden sonra, Avaristan ve Çeçenistan ileri gelenleri ve ulema Hamza(t)’yı Gazi Muhammed’in halifesi ve imam tayin ettiler.” “İmam Hamzat hayatta iken kendisinden sonra hilafet ve reisliğin Şamil’e geçeceğine dair kararını açıklamıştı. Bundan dolayı Şamil’in imamlığa seçilmesi ve yönetimi ele alması problemli olmamıştır.” Şamil’in ilk icraatı “bütün Dağıstan kabile ve etnik gruplarını tek bir ülkü ve bayrak etrafında birleştirmek oldu. Onların çekişmelerine… soy-soplarıyla övünmelerine, kan davaları ve kadim adetlerine son vermeye önemli ölçüde muvaffak oldu”, “Rus kuvvetlerine vur-kaç taktiği izleyerek on binlerce kayıp verdirdi”, Nizam denilen “Osmanlı kanunlarına benzeyen çeşitli konulardaki emir ve” talimatları 1845 yılında düzenlenerek naiplere gönderilmiştir. (Efe, s. 63-66)

“Dağlılar kadim adetlerinden vazgeçerek ancak onun imamlığı döneminde Nizama uymuşlar ve Şeriat kurallarına son derece bağlı kalmışlardır.” “Hunzah ve Ensallıları yanlarına alan Ruslar… 1839 yılında Ahulgoh’u muhasara altına aldılar… 80 günlük kuşatma sonunda binlerce kayıp vererek… ele geçirdiler.” “Şamil ve birçok müridi bu sefer de kaleden sağ olarak çıkmayı başardılar. Ahulgoh’un düşmesinden sonra Şamil’in mücadelesinde ikinci bir merhale Çeçenistan’da başlamaktadır. Oradaki Çeçen naipler ona sahip çıktılar.” (Efe, s. 66-68)

“Şamil, gayreti, yılmazlığı, zekası ve ünü sayesinde bir yıl içinde bütün Çeçenistan’ı ayaklandırmayı başarmıştı. Bu başarıda Rusların aynı tarihlerde Kara Deniz kıyılarında Çerkesler elinden çektikleri korkunç yenilgilerin Çeçenlere verdiği moral ve coşkunun da önemli payı vardır.” “1844 yılında Dargo’ya yürüyen… Vorontsof büyük bir hezimete uğradı.” Şamil “Dağıstan merkezli Birleşik Kafkasya devletini kurmaya çalıştı./ 1848-1856 yılları nispeten sessiz geçmiştir.” “Aslında Şamil bu sakin dönemi önemli ölçüde 1854’den Eylül 1855’e kadar süren Kırım harbine borçludur.” “Aslında bu dönem Şamil için çok uygun bir fırsattı ama o bunu değerlendiremedi. Yine Osmanlılar da Kuzey Kafkasya’yı yeterince değerlendirememiştir. Kanaatimizce bunun temel sebebi, Osmanlıların bu bölge hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları ve Kafkasya topluluklarının yeterince güven telkin edememesidir.” “Şamil 1850? yıllarında naibi Beşir’e yazdığı bir mektupta iç çekişmelerden, fitne ve fesattan usanmış görünüyor” ve bu mektupta “ben halkın davranışlarını uzun zamandır beri sınamaktayım ve onların çoğunu köpekler, kurtlar, tilkiler ve inatçı şeytanlar olarak gördüm” diyor. (Efe, s. 69, 70)

1859’da “Şamil’in durumu… zayıflamıştı… Gunib’e çekildi… 400 mürdidi kalmıştı. 9 Ağustosta kuşatılan Gunib’i müritler son kanlarına kadar savundular”, “Şamil ise şehit olmakta kararlıydı… Guniblilerin de ısrarı üzerine teslim olmaya razı oldu. El Karahi ise, Rusların Şamil’e İstanbul’a Halife-i Müslimin’e göndereceklerine dair söz vermeleri üzerine teslim olmaya razı olduğunu kaydeder. Bütün bunlar Şamil’in teslim olmaya razı olmasında etki etmiş olabilir. Kanaatimizce, o ne zaman savaş yapılacağını, ne zaman başır ve ne zaman teslim olacağını bilebilecek kadar büyük bir asker, mükemmel bir komutandı.” Şamil Muhammed Emin’e yazdığı mektupta “Rusların eline düşmesinin sebebini, yerli işbirlikçilerinin kendisine oyunları ve ihanetleri neticesinde olduğunu bildirmektedir. Hatta bu ihanetçiler kervanına en güvendiği katiplerinden Emirhan’ı bile katar.” Şamil takdiri ilahi dese de gerçekler değişmez. Rusya o zamanın güçlü bir devletidir, “sanayi devriminin vermiş olduğu teknolojik imkanların nimetlerinden yararlanmasını” bilmiştir. “Ruslardan rüşveti öğrenen Dağlılar Şamil’in imamlığında da bunu uygulamaya koyuldular.” “Şamil’in… ihlas ve cesaretine güvenmekten başka yapacak pek fazla bir şeyi yoktu. Kaçınılmaz son elbette bir gün gelecekti… o bu kaçınılmaz sonu üstün kabiliyet ve meziyetleriyle tam 25 yıl geciktirmiştir.” “Şamil ve Kafkasyalıları eleştirmek gerekirse, ilk eleştirilecekleri özellikleri aşırı şüphecilikleridir. Bu özellikleri yüzündendir ki, birbirlerine güven duyup bir türlü tam anlamıyla bir araya gelememişlerdir.” Savaş toplumunda şüphecilikte haklılık payı olmakla birlikte Şamil “en yakın silah arkadaşlarından dahi şüphe eder olmuş ve onları hainlikle itham etmiştir. Doğrusu, Amirhan da dahil bu kişilerin çoğu Şamil’e ihanet etmemişlerdir, ama Şamil kadar azim, irade ve cesaret gösterememişler ve hain olarak nitelendirilmişlerdir.” (Efe, s. 71, 72)

“Şamil’den sonra Müslümanlar için Kafkaslarda yaşamak her geçen gün zorlaştı. Yüz binlerce insan atalarının yurdunu terk etmeye mecbur edildi. Dağlılar dinlerini ve milli kimliklerini korumak ve özgürce yaşayacaklarını umdukları halifenin ülkesi olan Türkiye’ye akın akın göç ettiler. Öyle ki 1858’den 1865’e kadar sadece Batı Kafkasya’dan 418.000 Dağlı nüfus göç etmiştir. 1900’lere kadar 1,5-2 milyon Kafkasyalı göçmen Anadolu’ya gelerek yerleşmiş ve bundan Osmanlı toplumunun etnik ve sosyal yapısı önemli ölçüde etkilenmiştir.” Kafkasyalıların “en büyük düşmanları, belki Ruslardan önce kabileler arasındaki çekişmeler, bölünmeler ve birbirine bir türlü yeterince güven duyamama olmuştur. Ama Şamil ve İmamların başlattıkları müridizm hareketiyle Kafkas topluluklarına kazandırdıkları en önemli başarı, onlara ortak tarih, kültür, birlik ruhu, birlikte yaşama bilincini aşılamış olmalarıdır… bağımsız bir Kuzey Kafkasya Müslüman devleti kurma ülküsü ortaya çıkmıştır. Bu dönemde dini duygular gelişmiş… Arapça ortak anlaşma ve yazı dili olmuştur.” Bağımsızlık ülküsü her fırsatta ortaya çıkmış, 1917’de de dile getirilmiştir. “Müridizm hareketinin… bütün Rusya Müslümanları üzerinde derin etkisi olmuştur.” (Efe, s. 73, 74)

“1994’den bugüne kadar… Çeçenistan’da devam eden Çeçen-Rus savaşı, temelde müridizm önderlerinin ilkelerini hayata geçirmenin mücadelesinden başka bir şey değildir.” (Efe, s. 75)

*

Şamil’in Kaluga’dan Muhammed Emin’e mektuptan: “Emirhan… hainlik etti.” (Efe, s. 291)

*

Açıklamalardan:

“Şamil’e Baysulav’ın niyet ve konuşmalarını… bildirdiler Bundan dolayı, Baysulev oraya vardığında onu öldürdüler.” 1841’in ilk yarısında “Şamil güçlü zengin Andi’li Biy-Süleyman’ı öldürttü.” Naip “Galbaz Şamil’e sonuna kadar sadık kalmıştır… Çarlık yönetimi döneminde… Karata’da hakimlik yapmıştır. 1863’de hacca giderken İstanbul’da ölmüştür.” “Kadı Muhammed ikili oynamak zorunda kaldı… Şamil’in gazabından da çekiniyordu. Onun Ruslara olan sadakati Şamil ve en yakın silah arkadaşlarınca biliniyordu. Kadı Muhammed bundan dolayı imamlığa güvenmiyordu.” (Efe, s. 294)

Naiplerin bağlı olduğu müdür sayısı 3’tü, biri oğul Gazi Muhammed, biri de onun kayınpederi Danyal Sultan’dı. (Efe, s. 295)

“Şamil ona Andi kasabasını yakması… için emir verdi.” “6 Temmuz 1844’de Danyal Sultan kesin bir adım attı (Şamil’in safına geçti)”, “1845’de sultanlığına dönmeye niyetlendi… Şamil onu aynı yıl… müdür olarak atadı”, daha sonra “müdürlüğü damadı… Abdurrahman’a bıraktı.” (Efe, s. 296)

Abdurrahman’a göre “Danyal Sultan İrib vilayetinde Şamil’in naibiydi. Son zamanlarda Danyal Sultan Şamil’in gözünden düştü. Eğer Şamil’in oğlu Gazi Muhammed’in ve benim kayın babam olmasaydı onu öldürecekti. Birçok kişi onun Ruslara çalıştığı ve Şamil’e karşı savaşa girişeceğini Şamil’e ispiyonladılar. Onun en şiddetli düşmanları Hacı Murad ve Tilitl’li Kebed Muhammed’di.” Hronika’ya göre, “Savaştan sonra Danyal Sultan Nuh’a (bugünkü Azerbaycan…) büyükelçi oldu. Ama sultanlığını elde etme umudunu kaybedince 1869’da Türkiye’ye gitti ve 1870’de burada öldü.” (Efe, s. 297) 

“Akuşa kadısı Muhammed… 1847’de Şamil’e gönderdiği meşhur mektupta onu “sapık Müslüman sünni” diye isimlendirmişti.” “Gazi Muhammed Şamil’in ortanca oğludur. Nisan 1832’de doğmuştur. 18 yaşına ulaştığında İmam onu naipliğe atadı.” (Efe, s. 298)

“1852 yılı Sonbaharında bir grup mürit Caro-Belokan sultanlığına (Danyal Sultan’ın anayurdu) büyük bir saldırı yaptılar”. “1852- 1853 yıllarında çok sayıda Çeçen Rusların tarafına geçti. Hatta naiplerden geçenler dahi oldu. Bu durum büyük ihtimal Çeçenistan’da Ruslarla temas noktalarındaki (hatlarındaki) Dağıstanlı naipleri korumak içindi.” “Hamzat (Hamza)... 19 Eylül 1834’de… Hacı Murad’ın yeğeni olan Usman tarafından öldürüldü.” “İmam’ın en önemli arkadaşlarından biri olan Kebed Muhammed Tilitl… naibiydi… bir zamanlar (1840) Avarlar arasında en aktif, en ateşli şeriat taraftarlarından biriydi. Kendi akrabalarından yaklaşık 40 kişiyi öldürdü…Şamil onu en iyi naibi olarak sayıyordu. Savaş sonrasında… Ruslara çalıştı ve üst-teğmen rütbesi aldı. Daha sonra hacca gitmek için yola çıktı, bir daha geri dönmedi ve Türkiye’de öldü.” (Efe, s. 303, 304)

Hacı Murad’ın yeğeni naib Alburi Hacı Murad’ın görevden ayrılmış bulunduğu “1853’de Hacı Murad’ın akrabası olduğu gerekçesiyle ve onun Ruslara iltica etmesi de fırsat bilinerek kanlılarınca öldürüldü.” (Kan davası yüzünden adam öldürülen bir Çeçen köyündeki herkesi katlettiği anlatılan Şamil acaba bu olay sonrasında ne yapmış?) “Bu belge Şamil’in imamlığında bir kimse bu tür bir suç işlediğinde ona utandırıcı, küçük düşürücü cezalar verildiğini doğrulamaktadır. Suçlu toplum huzuruna getirilir, yüzü boyanır, eşeğe ters bindirilir ve suçunu ilan eder. Abdurrahman bu tür cezaların “tütün içenlere, alkol kullananlara…” verildiğini haber vermektedir.” Bu belge denen 41. sıradaki mektupta da Şamil muhatabına şunları söylüyor: “bu orta yaşlı kadını her türlü ta’zir cezasıyla cezalandır! Yani; yüzünü kömür ile siyaha boyayarak eşeğe ters bindirip köyünüzde dolaştır, bacak ve ayaklarla onu cezalandır ve sonra hiç müsamaha göstermeden aşağılık bir köpeğin kovulduğu gibi köy alanından onu kov!” (Efe, s. 306, 168)

Şamil’in naiplerinden olan “İsmail savaş bittikten sonra “yöreyi ve yöre halkını çok iyi tanıdığı için” Rus yönetimi tarafından Gazi Kumuklulara (Mukratl’da) Andalal yöresine naip olarak atanmıştır ve kendisine subaylık rütbesi verilmiştir.” (Efe, s. 307)

“Talhik, Hulhulau (şimdiki Veden ve Şalin rayonları) ırmağı kıyısında oturan Çeçenlerin naibiydi… oğlu Cemaleddin’in Rusya’dan dönüşünden sonra, Şamil onu Talhik’in kızıyla evlendirmişti. Bu evlilikle o Çeçenler ile ilişkileri güçlendirmeyi istemişti. Talhik de “yönetimindeki Çeçenleri isyan ve kargaşadan uzak tutnak ve hainlerin hilelerinden, entrika ve dolaplarından onları korumayı arzulamıştı”... Abdurrahman, Talhik’i Şamil’in Çeçenistan’daki en önemli naiplerinden biri diye tasvir eder.” Abdurrahman’a göre, Danyal Sultan’ın bölgesinde “yaşayan mültecilerin bir taraftan İmam’a faydaları oluyor diğer taraftan da zararları oluyordu”, zenginleri soyup para veriyorlar ve keskin nişancılar olarak çatışmalarda yer alıyorlar, “ama onlar imamlık sınırları dışına çıkıyor ve düşman kuvvetlerine (muhaliflere) de güvenlikle ilgili bilgileri bırakıyorlardı.” (Efe, s. 309, 310)

Şamil’in oğlu Muhammed Şafi “1839’da Çeçen köyü Beynoy’da (şuanki Hojayyurt rayonu) doğdu. Hayatının büyük kısmı Rusya’da geçmiştir… 1876’da albay oldu, Fransa ve İngiltere’yi ziyaret etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında cephede bulunmak istediyse de ona izin verilmedi. 1905 yılında Kislovodsk yakınlarında öldü.” “Dede ve İbrahim (İbrahim Şamil’in yeğenidir) İmam’ın silah arkadaşı ve onun müridiydiler. Onlara kamu otlağı tahsis olundu. Bu durum yöre halkını memnun etmedi ve onları sadece yerel naibe değil en yüksek otoriteye ve hatta Şamil’e karşı ayaklandırdı.” Bu açıklamay konu olan 8 Ağustos 1858 tarihli olup 70. sırada yeralan mektupta da Şamil muhatabına şunları yazıyor: “nehir yatağındaki yerden müracaat sahipleri Dede’nin elinde kalanı ona bırak” ve “Kardeşimiz İbrahim’e de nehir yatağındaki otluk yeri bırak. Oraya ihtiyacı olduğunu söylüyor.” (Efe, s. 310, 311, 226)

“Sogratl topluluğu… müritlere düşman olan Gazi Kumuk ile imamlık sınırları arasında bulunmaktaydı.” (Efe, s. 312)

Hacı Taşev “Çeçenistan’ın meşhur liderlerindendi.” Şamil’in ilk silah arkadaşlarından biri olan Gaziyev “İmam Hamzat’ın öldürmelerine mukabil on beş Hunzah’lıyı öldüreceğine nezretti ve de bunu gerçekleştirdi”. (Efe, s. 313)

Elde edilen “savaş ganimetinin beşte biri imama aitti”. “Musa isimli bir adamı… serbest bırakmanı rica ediyorum. O (adam) benim akrabam ve… şeriata uyar… Diğer tutsaklara cebir kullanmada daha sert ol! Ukilav ile Aşikav’ın evlerini Allah ve Resulü rızası için (gözetmeyi) bırakma”, “Şamil Galbaz’dan onların öldürülmelerini istiyor.” Bununla ilgili olan 90. sırada kayıtlı mektupta da şöyle deniyor: “bu mektubum sana ulaştığında hiç tereddütsüz Akilav ve Aşikav’ın öldürülmeleri gerekiyor.” (Efe, s. 314, 270)

94. sıradaki 17 Kasım 1849’dan sonra olmayan tarihsiz mektuptan: “merhum Hacı Taşev’in kızının öküzlerini çalana babasının hürmeti olsa da başkasına yapılan (cezai muameleyi) yap. O gerçekten bu hürmete layıktır.” (Efe, s. 278)

81. sıradaki 1838-1839 dönemi mektubundan: “Ahhal’lı adamı öldürmeleriyle ilgili Ahhal davasında kardeşimiz emin Kurban Muhammed’e yardım ediniz. Onlar ancak benim emrimle onu öldürdüler. Çünkü o, din bozguncusu ve müritlere zarar veren bir kimseydi.” (Efe, s. 250)

Muhammed Emin’in Şamil’e yazdığı 14 Şaban 1270/13 Mayıs 1854 tarihli olduğu belirtilen mektuptan: “bu iki çocuk (genç) vasıtasıyla şerefli mektubunuz… bana ulaşmıştı. Onları yol korkusundan dolayı hediyesiz olarak bu değersiz kağıtlar (mektuplar) ile size geri döndürdüm. Bu vilayetlere ilk geldiğimde halkın hepsi itaat ettiler… Bu iki yıl kadar sürdü… Daha sonra istemeyerek itaat edenler yeni yapılan Rus kalelerinden birine yaklaşınca… Bana karşı ordu oluşturdular… beni vilayette bir yerde oturtmak istemediler… Sözlerine iltifat etmedim… bir arkadaş bulamayacak kadar şiddetli meşakkatlerle karşı karşıyaydım. Canımdan emin değildim. Evimi yaktılar. Ancak onlara boyun eğmedim… halk aleyhimde olduktan sonra (tekrar) bana döndü. İkinci kez onlara bir bir yemin ettirdim. Münafıkların evlerini yaktık ve bazılarını öldürdük, bazılarını hapsettik ve bazılarını dövdük. Hatta orduyla dört kez dağa gittik. Hatta bir keresinde yaklaşık yetmiş mürtet (dinden dönmüş) Mecusi’yi öldürdük ve bu kadar da esir aldık… putlarını yaktık. Sonra iş ikinci kez tamam oldu… Halkın sayısı -Allah Teala daha iyi bilir- iki yüz bini bulur…/ Şimdiki durumumuza gelince, emrettiğin gibi çıktık, hatta bizimle Osmanlı askerleri var. (Gerisiyle de) inşallah Kabardey’de buluşacağız. Diğer taraftan geçen sene İstanbul’a elçiler göndermiştim, müjde ile döndüler. Onlardan (yalnızca) biriyle birlikte barut, mermi ve büyük baltayla dolu üç büyük savaş gemisi geldi. Bu Sefer ayında oldu. Sadrazam’dan, Şeyhulislam’dan, Serasker’den, Kaptan Paşa’dan ve Sadrazam Atik’ten sevgi ve muhabbet dolu mektuplar geldi, ama yeni bir emirle (talimatla) değil. Sonra Cemaziyülahır ayında melunlar kaleleri almaya başladılar. Şu mektubu yazdığım günlerde alınan kalelerin sayısı yirmi idi…/ Daha sonra 11 Şaban’da on altı büyük gemi dolusu İstanbul askeri (yola) çıktı… Deniz yoluyla gelen orudları sahilde karşılayacağız. Keşke seninle müşavere için buluşabilseydim. Çünkü onlara ne diyeceğimi bilemiyorum. Konuşmamda hata yapar mıyım?” “Bu mektubu yazdıktan sonra yukarıdan (dağlardan) yardım (imdat) çağrısı geldi. Ruslar aşağıdakilerle sulh yapanları zorla öldürüyorlar ve onlardan boyun eğmeyenleri de öldürüyorlar. Yardım istiyorlar. Bundan dolayı yukarı (dağlara) döndüm.” (Efe, s. 321-323)

*

7.11.2023  


5 Kasım 2023 Pazar

TARİHÇE-İ (GAZAVAT-I) DAĞISTAN

Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 2000, İstanbul


Beşten az olmayan hadiselerin tanığı kişilerce Arap harfleriyle Türkçe yazılmış olup Elyazması İstanbul/Bayazıt Kütüphanesinde bulunan 1824-1855 dönemine ilişkin bazı olayları anlatan eser.

Bir bölümü hikaye anlatımı şeklinde.

Genelde Şamil övgüsü yapılıyor.

Sunuş yazısında şunlar söyleniyor: “İslam Dini uğrunda Cihadı emreden “Nakşibendi Şeyhi ve İmam olan Dağıstanlı Ulu Kahramanımız’ın (ki Ataları, Kumuklar’dan gelip, Avarlar bölgesine yerleşmiş olduğu, tevatürle biliniyor) asıl adının… “Şamil” değil, bir (İsrail/’İbrani Peygamber’inden gelen) “Şamuil” olduğu, hep tekrarlanmıştır. Zaten, Hazret’in Elyazısiyle İmzası ve kullandığı… Mührü artasında da, adı böyle yazılı.” Eser’in Dili “Kumuk ve Terekeme Ağzı ile Temiz Türkçe’dir.” “Eser’de, bazı Şamhal ve Hanlar ile Zengin Kişiler’in, mülk ve mallarını korumak için, Rusya’dan; Rütbe, Madalya, hatta Aylık (Maaş) alarak, Mücahedeyi engelleyen “MÜNAFIK” (Nifakçı)larla da, amansız mücadele eden çelik iradeli ve “Şeri’at” hükümlerini yürüten İmam Şamuil Efendi’nin, sık sık “Şehid” olmayı gözealarak, beş on misli kalabalık ve teknik imkanları üstün Rus Orduları’nı yenmede, “Kerametli” bir “Veli” olduğu da, misallerle anlatılıyor.” “Bu yüzden, O’nun Mübarek-Şanlı Adı, bütün Dağıstanlılar’ın gönlünde… “Hür Yaşama ve Yüksek-Vatansevgisi Timsali” olagelmiştir.” (Kırzıoğlu, s. VII-IX, 71)

Ayrıca Sunuş’ta, “1909 Eylülünde icad edilen ve “Dağıstan Fethi’nin 50. Yıldönümü Şenlikleri Hatırası RUS-OYUNU olan “Şamil/Şeyh Şamil” adlı, bıçak ve kama ile oynanan dans’ın mahiyeti”nin “Revan ve Gümrü’den göçme Türk Ailelerinin Gençleri”nin “yalan ve uydurma haberleri” ile Şamil’e mal edildiğini, oysa Nakşibendilerde “Oyun/Raks ve Çalgı” olmadığını, sorduğunda Şamil’in torunu “Sa’id ŞAMİL/CHAMYL” Beğ (Pasaportunda, Soyadı böyle yazılıydı)”in Azerilerin “böyle bir raksı, Mübarek Dedemiz’in adıyla anmaları, cehaletlerinden olup, O’nun Aziz-Ruhu’na hakarettir” diyerek, bu Oyun’un 6 Eylül 1909’da Rusya’nın “Kafkasya Fethi’nin 50. YILDÖNÜMÜ Kutlama Şenlikleri hazırlığı sırasında” bestelenip Rus okul ve diğer kurumlarında benimsenip yayıldığını anlattığı, Şerafeddin EREL’in de sorduğunda aynı şeyleri söyleyerek “Hükümetimiz’in, Rus-Kazakları oyunu “Kazaska”yı da andıran bu oyunun, ülkemizde oynanmasını yasaklaması için, nasıl davranalım?” dediği de, belirtilmektedir. (Kırzıoğlu, s. X, XI)  

*

Aslında içler acısı bir durum var.

Tarihsiz bir tarih.

O kadar insanın öldüğü yıllarca süren bir mücadele yapılıyor, ve olanlar ancak bu kadar ve bu şekilde yazılabiliyor.

Gerçekten içler acısı!

Olanların derli toplu bir anlatımı dahi yok!

Anlatılanlara göre olan da Ruslarla savaştan daha çok din için, şeriat için denilerek yapılan bir iç savaş.

Mesela Gimri’ye Ruslarla gelen askerler Rus ya da Kazaklar’dan daha çok şu bölge halklarından oluyor: “Rusiyye, külli ‘Asker getürdi: Baki, Şeki, Şirvan, Karabağ, Baki, Kuba ‘Askeri’ni (ayrıca) Şamkhal ve Camaz (?) ve Ahmed Khan, külli ‘Asker cem’edüp, geldiler.” Gazi’nin “‘Askeri bozuldu, firar eyledi”, Gazi ile Şamil Gimri’de “evlere girdiler. Rusiyye (lü), (o evleri) muhsara eyledi.” Gazi “yıkıldı.” (Kırzıoğlu, s. 10, 11)

Mesela şöyle iç iskanlar yapılıyor: Gazi “Enderey Hhalkı’nı getürdi, o yerde sakin (iskan) eyledi. Bir zaman oturdular, sonra kaçıp Rusiyye’ye gitdiler… Hıyanetlik etdiler, Münafık oldular.” Derbend’e sefer yapılıyor. (Kırzıoğlu, s. 8)

Mesela Şamil yolda oturan kadınlara deynekle, içki içip eğlenenlere “şeri’at ölmedi” diyerek kama ile saldırıyor. (Kırzıoğlu, s. 12-15)

Keramet deniyor: Şamil’in evleri özellikle ateşe verilince de yanmıyor, “Ondan büyük keramet, ne olsun?” (Kırzıoğlu, s. 19, 20)

Ahulgoh’tan kaçışta, Şamil oğlu Gazi Muhammed’i “her kim çıkarsa, sonra ona çok eşya verürem” diyor, “Hiç, kes, (buna) cüret edemedi”, oğlunu kendi arkasına bağlıyor, kaçıp kurtuluyorlar, kurtulan 30 kişi oluyor, Şamil “ağladı: “Siz, meni koymadınız ki, o yerde Gazavat edüp, Şehid olaydım. Şimdi biz bu hal ile, ne yere gidek? Küllisi, bize düşmandur. Etmek (ekmek), ne yerden alak?/ Nice gündür, acdılar.” Gimri suyunun bir tarafındalarken suyun karşı tarafından “Karayul, tüfenk atdı. Suyun o tarafında, Gimrevi’den kim olduğunu, Şamuil Efendi bildi. O vakit, kılınç çıkardı”, üç aya kalmaz bu kılıcı boynuna vururum deyip gidiyorlar, arkadan Ahmed Han ve Hacı Murad geliyorlar, ama “Allah gözlerini kör eyledi (göremediler)”, döndüler, oğul Gazi güçsüzlükten-açlıktan başını tutamıyor, bir atlı ekmek veriyor. (Kırzıoğlu, s. 28-31)

Ahulgoh’tan kaçtıktan “Sonra, Veden’e geldükte, o yerde cem’-oldular. Şu’ayb Jumtari ve Cevad-Khan Dargı geldiler”, “biz sene kuluk (kuluz)... Bu yerde, üçminğ Refikler bulunur ki, her birisi, (yararlık gösterip) İgit ola” diyorlar, Şamil de ailesini “Şubud Kazası’nda sakit eyledükten sonra; herbirisini, bir tarafa Naib dikti. Ve emreyledi ki: “Dağ Kazası’ndan her kim gelse, zakhire almaka, öldürünğ ve atların, silahların alınğ”. Onlar da, geleni aldılar. O Kaza Şamil’den yana oldular. “Sebep, o iki adam oldu.” (Kırzıoğlu, s. 32)

“Akhılkoh Muharebesi’nde… bir günde, beş minğ Soldat kırılurdu. Hatta, Beler Muhammed Riküni, bir günde yüz Soldat öldürürdü.” Şamil Şubut’da zayıf bir durumda iken Cirgevi bir kadın gelip ben cariye değilim, bunlar beni satıyorlar, davamı gör diyor, Şamil’in “Şeri’at icra edesi iktidarı, yok idi”, ama yine de kılıç kuşanıp gidiyorlar, onu öyle görünce kadını bırakıp kaçıyorlar, halk gelip şeriatı kabul edip emrine giriyor, cihad başlıyor, o sırada “Dağıstan küllisi, Rusiyye(ye) tabi’ olmuşdur, Çaçan (Vilayeti, bile). Şubut Khalkı, gayretli khalkdur… Çaçan’dan adamlar gelürdü. Şamuil Efendi, onlara i’tibar edemeyürdü; çünkü, kuvveti az oldukuna göre… Sebep odur ki, Çaçan (Vilayeti), Russiye elinde idi”, orada çok Rus subayı vardı ve Rusya onlardan vergi ve on evden bir asker alıyordu ve Rus generali “müşavere edürler ki, onlardan Khatunlar alıp, Matuşka (Odalık/Metres) edeler.” Bu haberi işiten Çeçenler Kazan gibi yapacaklar diyerek Rus hainliğini anlayıp Şamil’e “çok geldiler: “Biz de, (sana) ita’at ederüz”, deyü. Şamuil Efendi, i’tibar edemedi; ve hem Şubut Khalkı, razı olmadılar./ Hasıl-ı kelam, Çaçan Khalkı-İgit ve hem gayretli adamlardır.” Rus hainliğini kabul etmeyip Şamil’e “çok geldiler. Sonra, Şamuil Efendi, onlara i’tibar edüp, va’ad verdi. Hikmet-i İlahi, Şamuil Efendi ‘aciz kalmıştı; bir kes ‘akıl edemezdi (düşünmezdi) ki, Çaçan Rusiyye’den yüzdöndüre”, kendileri ayağına geldiler. Şamil Ocak ayında Şubutluları Çeçene sefer için topluyor, onlar meyilli olmayınca siz gelmezseniz de ben adamlarımla giderim, “Çaçan, ita’at edür; onların ‘askerini getürüp, sizi terbiyye ederem!”, o zaman Şubutlular ekin ekmek için süre istiyorlar, ona razı oluyor, “Çaçan’a gittiler. Ahal-i Çaçan, geldi, küllisi Şeri’atı kabul eylediler ve emrine muti’ oldular”, Şamil ova köylerini “bu tarafa göçürünğ” deyince ona da razı oldular, Çeçene dört naib atıyor, Kikhi tarafına Hakverdi Muhammed, Kürmüşki tarafına Şu’ayb, Kermecik tarafına Cevad-Khan, Kürguhk tarafına Hacı-Taşo naib atandı, ahali de razı oldu. (Kırzıoğlu, s. 32, 33)

“Sonra, Veden’e geldükte, o yerde cem’-oldular. Şu’ayb Jumtari ve Cevad-Khan Dargı geldiler”, “biz sene kuluk (kuluz)... Bu yerde, üçminğ Refikler bulunur ki, her birisi, (yararlık gösterip) İgit ola” diyorlar, Şamil de ailesini “Şubud Kazası’nda sakit eyledükten sonra; herbirisini, bir tarafa Naib dikti. Ve emreyledi ki: “Dağ Kazası’ndan her kim gelse, zakhire almaka, öldürünğ ve atların, silahların alınğ”. Onlar da, geleni aldılar. O Kaza” Şamil’den yana oldular. “Sebep, o iki adam oldu.” “Akhılkoh Muharebesi’nde… bir günde, beş minğ Soldat kırılurdu. Hatta, Beler Muhammed Riküni, bir günde yüz Soldat öldürürdü.” Şamil Şubut’da zayıf bir durumda iken Cirgevi bir kadın gelip ben cariye değilim, bunlar beni satıyorlar, davamı gör diyor, Şamil’in “Şeri’at icra edesi iktidarı, yok idi”, ama yine de kılıç kuşanıp gidiyorlar, onu öyle görünce kadını bırakıp kaçıyorlar, halk gelip şeriatı kabul edip emrine giriyor, cihad başlıyor, o sırada “Dağıstan küllisi, Rusiyye(ye) tabi’ olmuşdur, Çaçan (Vilayeti, bile). Şubut Khalkı, gayretli khalkdur… Çaçan’dan adamlar gelürdü. Şamuil Efendi, onlara i’tibar edemeyürdü; çünkü, kuvveti az oldukuna göre… Sebep odur ki, Çaçan (Vilayeti), Russiye elinde idi”, orada çok Rus subayı vardı ve Rusya onlardan vergi ve on evden bir asker alıyordu ve Rus generali “müşavere edürler ki, onlardan Khatunlar alıp, Matuşka (Odalık/Metres) edeler.” Bu haberi işiten Çeçenler Kazan gibi yapacaklar diyerek Rus hainliğini anlayıp Şamil’e “çok geldiler: “Biz de, (sana) ita’at ederüz”, deyü. Şamuil Efendi, i’tibar edemedi; ve hem Şubut Khalkı, razı olmadılar./ Hasıl-ı kelam, Çaçan Khalkı-İgit ve hem gayretli adamlardır.” Rus hainliğini kabul etmeyip Şamil’e “çok geldiler. Sonra, Şamuil Efendi, onlara i’tibar edüp, va’ad verdi. Hikmet-i İlahi, Şamuil Efendi ‘aciz kalmıştı; bir kes ‘akıl edemezdi) ki, Çaçan Rusiyye’den yüzdöndüre”, kendileri ayağına geldiler. Şamil Ocak ayında Şubutluları Çeçene sefer için topluyor, onlar meyilli olmayınca siz gelmezseniz de ben adamlarımla giderim, “Çaçan, ita’at edür; onların ‘askerini getürüp, sizi terbiyye ederem!”, o zaman Şubutlular ekin ekmek için süre istiyorlar, ona razı oluyor, “Çaçan’a gittiler. Ahal-i Çaçan, geldi, küllisi Şeri’atı kabul eylediler ve emrine muti’ oldular”, Şamil ova köylerini “bu tarafa göçürünğ” deyince ona da razı oldular, Çeçene dört naib atıyor, Kikhi tarafına Hakverdi Muhammed, Kürmüşki tarafına Şu’ayb’ı, Kermecik tarafına Cevad-Khan’ı, Kürguhk tarafına Hacı-Taşo naib atandı, ahali de razı oldu. (Kırzıoğlu, s. 32, 33)

“Sonra, KHırıc Kazası’na geldi. O yerde, Münafıklar’dan on adam katleyledi.” (Kırzıoğlu, s. 34)

Başka bir yerde hiç yok denen, iki yerde daha farklı anlatılan bir olayın hikayesi daha farklı bir şekilde şöyle anlatılıyor: “Hiri canibine getmek taleb eyledi. Çünkü Hiri/Hirü, “Rusiyye gelen yoldur, dutarım” deyü… Onlar… razı oldular. Sonra onlar, dediler ki: “Bizde bir adam var: Fukaralara çok zulm-edür… Onu, sen öldürsen, biz çok razı oluruk!”/ O adamı getürdüler, ismine Gubaş derler. Sonra, Şamuil Efendi, “Sizden adam öldürmenem” demişdi; ona göre öldürmedi, gözlerini çıkharmağa emr-eyledi. Yedi kuvvetli adam geldi, o adamı yıkhamadılar. Sonra, kement ile vay ile yıkhup… gözlerini alup, yakhın yerde habseylemişler.” Sabah namazı vakti adam hançerle gelip “Oniki yerden Şamuil Efendi’yi mecruh eyledi”, yardıma gelen Aşir’i de öldürdü, sonra adamın “barmakların kesüp, khançeri aldılar; sonra öldürdüler.” (Kırzıoğlu, s. 34)

Irınlı’da Ali Beg’in “Khaneleri’ni yakdılar.” Ilık’ta Ahmed Han’ın “ne kadar tarlası, biçini varsa atlara yedürtdü.” Kilbakh’tan rehin aldı, “Kilbakh’ı (ve) bir niçe Karyeleri göçürdüp; gayri yerde vatan saldılar.” Ansal münafıkları Bumhıta’ya baskın yaptılar. Gimri’de iken Ruslar gelince Şamil kaçıp kurtuluyor. “Sa’idyurt”ta çok Rus öldürülüyor. “Sonra döndü, Eski-Dargı’da vatan saldı, sakin boldu.” Hakverdi “Müzlek üzerine gitdi”, oradan Rus generalinin sözlüsü olan hıristiyan bir kızı da “esir” getiriyor, müslüman olan bu kızı Şamil “kendine ‘akd (nikah) eyledi.” Kilbakhlılar eski yerlerine gidip münafıklar toplanıp kale yapıyorlar, Şamil onlarla savaşıyor, çok adam öldürüyorlar, Nasran’a gelip savaşıyorlar, Şamil’in askeri “bozuldu; Naibler, kaşdılar”, Şamil dönüp naiblere çok kızıyor. Ruslar Cizge’ye girip kale yapıyorlar, Andal naibi askerleri ile kaçıyor, Şamil naiplere kızıyor, orada “Galban Naibi ve Baysolo’yu öldürmek taleb etdi, gine öldürmedi”, naibleri görevden aldı, “hatta, Şu’ayb Naibi de, ‘zzl eyledi.”(Kırzıoğlu, s. 35, 36)

Şamil ve ulemalar görüşüp “Padişah-i ‘Alem-penah Sultan Mecid Efendimiz’e, kağız yazalar”, hikayesi uzun anlatılan bir yoldan mektup İstanbul’a getirilir, cevap için altı ay süre denir, “kağızları Derisa’adet’e” getiren “(Cizgevi) Şeykh” o arada “Hacc’a gedür”, dönerken ölüyor, mektuba cevap alınamıyor. (Kırzıoğlu, s. 38-41) 

(Cevap yok, ama Sunuş yazısında şunlar söyleniyor: Mektupla "Dağıstan'a Yardım" dileğinde bulunulunca bunun müsbet bir tesiri olarak "Osmanlı(gönderilen) Ca'fer-Usta" adlı bir yetkili'nin Dağıstan'a gelip" bir değirmen gibi çalışan barut fabrikası kurduğu anlaşılıyor. (Kırzıoğlu, s. IX)

Oysa, Cafer Usta'nın Dağıstan'da barut fabrikası kurduğu doğru olmakla birlikte, bu eserde anlatılanlardan Cafer Usta'nın Osmanlı "yetkilisi" olduğu ve ayrıca Osmanlı tarafından "gönderildiği" anlamı çıkmıyor. Bu konuda başka bir bilgi varsa o ayrı ve elbette olabilir.)

Şamil Emirhan’a “İstikhare eyle!” diyor, rüyayı yorumlayıp hareket ediyorlar, Kharaca tarafına gittiklerinde adamlarını yatar görünce Şamil “Ya Rabbi, men Din içün dolanuram; eğer razı değilsen, ‘Askerim(i) selameti çıkhar, men de gedüm” diyerek dua okuyor. Ansal alınıyor. (Kırzıoğlu, s. 42)

Bilik, Möküsükh, Jatanukh, Jatan, İkilic, Hujald alınıyor, esir ve ganimet elde ediliyor. Khunzakh “Kal’anın etrafında olan Ahali’yi, (yerinden) kaldırmakla, maslahat görüldü.” (Kırzıoğlu, s. 43)

Targu, Burandib, Avar alınıyor, ara yerde Hunzah kalıyor. Kazanış, Zıran, Cizgey, Kilbakh, Jubut, Miyat alınıyor, Khaydak ve Tabasaran itaat ediyor, sonra Khaydak Rusya’ya dönüyor. İrneli ve Karana alınıyor. Cizgey/Cirgey de. Ağkuşa, Judakar, Korada Ruslardan yana kalıyor. Danyal Beg “hicret eyledi.” Önemli yer Çokh alınıyor. (Kırzıoğlu, s. 45-48)

Rus askeri üzerine geldiğinde Şamil “Evvela, elinde (esir) olan Rusiyye Zabitleri’ni katl eyle(t)di”, ailelerinizi çıkarıp “karyeleri yakın” diyor, Zililer yakmaya razı olmuyor, “‘Andı’nı Bekülül’ü yakdı”, razı olmayan Zililileri bir “hile ile” evlerinden çıkarıp razı olmayanların “kılınç ile boynunu urdu”ktan sonra “karyeni yaktılar.” Ruslar Andı’ya gelirken Şamil’in askeri kaçıyor. (Kırzıoğlu, s. 49)

“Varansof” haber gönderip görüşelim dediğinde Şamil, ülkeme gelmişsin, cevabı kılınçdır, “Men, Çaçan’a gedürem, vaktına hazır bolsun” şeklinde cevap veriyor, ovalık “Çaçan’a gitdi. Naibler, Şamuil Efendi’ni görüp, ağladılar, o kadar şad boldular ki, dediler ki: “Biz ele bildük, sen bizi yad etmisen (un utmuşsun), gayri Dağ (Kafkas)-Naibleri’ne kıyas eyledünğ”, Şamil “yemin eyledi (Çaçanlar’ın sadakatini unutmadığına). Sonra Naibler, yemin eyledi ve gayri Neferatlar yemin eyledi: “(Ruslar ile) Muharebe etmege ve Gazavat etmege”. Naibler cem’ oldular.” “Varansof’un yanında , Münafık ‘Andılı Musa vardı.” Rus erzakı alınıyor. Ruslar Andı meydanında bir ay bekliyor. “Cevad-Khan, Dargı’ya yerüşdi.” Ruslar Dargı’ya yaklaştıklarında Şamil “Çaçan Naibleri’ne kağız yazdı”, firar etti demesinler dedi, “Dargı’ya yerüşdi”, çok çetin savaş oldu, “Dargı’nı, yakdı(rdı)”, Rus askeri çadır kurup meydanda bekledi, “Rivayet olunur ki, Varansof ve Dargı’ya gelen ‘Asker, yüz elli minğdür. Baki yerde(de) niçe ordu var./ Mukaddem esir al(ın)an Rusiyye Zabitanları’nı, katl-edüp, (cesetlerini de) Dargı’da bir yere atıvermişdi.” Bando çaldırılıyor, Rus erzakı ele geçiriliyor. “Suheyb (Şu’ayb) Naib rivayet edür ki”, hiç asker gitmeyen bir dereye abdest almaya gittiğinde orada “üç yüz Soldat (cesedi) tapdum (buldum), mecmu’unun başı kesilüpdür; hiç Bizüm ‘Asker’ünğ haberi yoktur; Hikmet-i İlahidir, bize veren Nusretdür… o günü, ele keramet (gaaib’den: Kırklar’ın, Erenler’in yaptığı işdi) göründü, zahir oldu; çok adam, (bunu öğrenip) bildi./ Varansof, Dargı’ya geldi”, askeri aç kaldı, ağladı, Jumteri ve Aları’da kaldılar, Şamkhalberdi’de savaş oldu, “o yerde Suhayb Naib, Eldar Naib, Şehid oldular”, Rus askeri aç-susuz kalıp ağaç yaprakları yediler. “Varantsof”a süt için bir inek varmış, yüz adamıyla karargahta olan “Mustaafa-Khan oğlu Cevad-Khan” aç kaldıklarında bu ineği kesip yemişler, rütbesi alınıp “hem, “Git” deyü izin verür./ Cevad-Khan, yüz altun verür bir Çaçanlı’ya, o da götürür yaman yollardan, vay (büyük sıkıntı) ile Şura-Kal’a’ya yerüşür; çok Refiki yolda telef olur.” O sırada Şamil’in karısının ölüm haberi gelir, naibler sen git deyince gider, “gitmese idi: Varansof, rayi’ olup, teslim olmak fikrinde varmış; kurtuldu.” Bu seferde 50 binlik Rus ordusundan 13 bini sağ kurtulmuş. Müslüman olan bir Rus generali yeminle söylüyormuş ki, o seferde gelen Rus askeri 150 binmiş, 100 bini Dağıstan’da “batdı”, 50 bini “Dargı’ya getürmişdi; o da, üç minğ kaldı.” (Kırzıoğlu, s. 49-54)

Çokh’da Şamil “yemin eyledi: Hansı Naib, uşal (gevşek) dursa, onu öldürsem (gerek)”. (Kırzıoğlu, s. 57)

Ocak ayında Rus askeri “Şalı’dan Çaçan’a yol aşmağa” geliyor, savaş oluyor. “O ilde (yılda, İstanbul’dan, Mücahidler’e yardımcı olmak üzere gönderilen) ‘Osmanlu Ca’fer geldi. Şamuil Efendi (ona) Barut Karkhanesi (İmalathanesi) yapdurdu, su ile (değirmen gibi) işliyür.” “Onsekiz yaşında Gaazi Muhammed, Naib oldu.” (Kırzıoğlu, s. 58)

Şamil yanına iki naib daha verip Hacı Murad’ı “Khaydak üzerine gönderdi”, o da Şamhal’ın kardeşini öldürüp ailesini “esir eyledi”, kadın “Camu Khan’(ın) Hemşiresi” idi, halkın ricalarına rağmen Hacı Murad kadını bırakmıyor, “kendi adeti üzere getdi”, Şamil onu oraya bir düzen sağlaması için göndermişti, “o kendi bildüğüne getdi. Ve hatta, Khalk’ın ricasını kabul eylemedi”, Şamil de onu “Na-iblik’ten saldı.” “Haci-Murad, Naiblik’den çıkhdı. Sonra, hile(ye) başladı. Çünki, gayretli adem idi, yüreği kabul etmedi Gayri Naib olmaka.” Hunzah’ta adam toplamaya çalıştı, “Bir niçe khiyanetliği, zahir oldu”, Şamil asker gönderdi, ulemalar gönderdi, savaş için toplananlar dağıldılar, Şamil affetti. “Sonra nemnamlar (nifakçılar) dil eylediler: “Şamuil Efendi seni, katledecek”. O da Ruslara kaçtı, ailesi kaldı. Şamil Şali’de Ruslarla savaşırken Hacı Murad Sunç-Kal’asından  mektup yazıp ailesini isteyince önce sessiz kalan Şamil ikinci mektuba göndereyim de senin gibi münafık mı olsunlar diye cevap veriyor, aileyi vermiyor. “Sonra Haci-Murad, (Şirvan’daki) Car-Tala’ya gitdi, pişman oldu”, Şeki’ye gitdi, dönüşte yanındakileri katledip “yeddi refiki ile firar eyledi”, yoldaki çatışmalarda otuz adem öldürüp kendileri de öldüler. (Kırzıoğlu, s. 59)

Khaydak ve Tabasaran halkından gelen taleplere Şamil onlara itibar etmediğinden uzun süre cevap vermiyor, sonunda bir naib gönderiyor, Şılahı’da tabyalar yaapmaya başlıyorlar, Rus askeri geliyor, onların yanında “Başlu ve Terekeme ve Tabasaran ve Derbend ve Küre ve Kuba ve Akhdı küllisinin ‘Askeri cem’olup, Rusiyye(lü) ile geldiler. Khaydak ‘Askeri cem’olup, ırakda durdular. İkiyüz adem (ile) Naib’e geldiler”, Ruslar yok ettiler. Car-Tala halkı da Ruslarla savaşırız diye Şamil’e çok haber gönderdiler, ama o “meyil vermezdi.” “Akhiri, Padişah-i ‘Alem Penah Efendimiz (Sultan Mecid, 14 Ekim 1853 günü Rusya üzerine) Sefer açdı”, oradan Gümrü’ye gelir diye Şamil naiblerini topluyor, “İndi (şimdi, Şirvan’daki) Car Kal’ası üzerine gitmek vakti geldi. Fikrinde var ki: İslam (Osmanlı) ‘Askeri’ne karşı giderem. Ona göre, çok tedarük ile Sefer eyledi, Car Kal’ası’na yerüşdi”, buradaki Rusları imha ettiler, sonra çok Rus geldi ve burada şiddetli savaşlar oldu, sonra Osmanlı Ordusu’nun 1 Aralık 1853 Başgedikler bozgununun haberi geliyor, “me’yus” oluyorlar, Car halkı da gelmiyor, “yağmur, sovuk da çok oldu”, Kedıkh’a geldiler, savaştılar, döndüler, sonra Ruslar Kedıkh kalesini kendileri yıkıyorlar. (Kırzıoğlu, s. 60, 61)

Çavçavadze ailesi esir ediliyor, Şılda’ya, sonra da Dargı’ya getiriliyorlar, Osmanlı’dan haber bekleniyor, 1854’de Osmanlı askeri Kars’da yeniliyor, ancak ondan sonra gidiliyor, esir aile fertleri 9 ay tutuluyor, görüşmelerden sonra “Şu’ayb-Yeri ile Uysungur-Kal’anın” orada sözleşilip Cemaleddin ile Miçik Nehri yakınında değiş-tokuş yapılıyor, Jantiye’de tutulan general da veriliyor, “(araba) akçası getürdiler”, Şamil oğluna kavuştuğu için “ağlıyurdu.” (Kırzıoğlu, s. 61-63)

*

Kitaptan diğer bazı notlar da şöyle:

Ruslar eşrafı elde edip Dağıstan’a hakim oldu, böylece “Din, zaif olup, bütün bütün Şeri’ate muhalif işleri duturdular.” (Kırzıoğlu, s. 1)

1824’ten itibaren şeriatı savunan Şeyh Gaazi Muhammed Gimrevi “Altı adem ile” Gimri’de halka şeriat vaaz etti, “Ba’zısı kabul etti ve etmiyenlere de, kılınç darbe ile kabul etdirdi; ve hem, orada oturdu.” (Kırzıoğlu, s. 3)

“Khunzakh”a saldırıldığında “Gaazi Muhammed Efendi, Kendelel ve Bakulul ‘Askeri’ni, Tilmizi ve hem khas olan Refiki Şamuil Efendi’ye verdi. (Ordu) Başı etdi.” Farklı noktalarda muharebe edilirken Gazi’nin “Askeri bozulup, firar etdiler. Şamuil Efendi’de olan Bakulul ve Kendelel ‘Askeri, onları firar eden görende, onlar da Khunzakh tarafı oldular. Ol vakit Şamuil Efendi, biraz adem ile kaldı. Sonra… Şamuil Efendi çıkmadı; mağrib vakti çıktı. Bakulul ‘Askeri üzerlerine hücume düp, refiklerinin silahlarını aldılar ve hem Şamuil Efendi’yi, öldürmeğe kasdettiler./ O vakit Şamuil Efendi’ye: Derviş Nur-Muhammed Alankhavi ve Mililti Kaadi oğlu (yardımcı oldu), öldürebilmediler”. (Kırzıoğlu, s. 5)

Sonradan İmam olan Hamzat’ın Gazi’nin emrinde mücadele ettiği dönemde Ruslar Hamzat’ı “da’vet eyledi, ta’zim ile Kal’a’ya götürdü, hiyanetlik edip, dutdı. Hamzat Beg’in (koruma) ‘Askeri, dönüp geldiler. O vakıt Rusiyye(lü)… Tiflis’e gönderdi. Bir zaman (orada) kaldılar. Sonra Hamzat Beg, iki rehine verdi; kendileri çıkhdı, Dağıstan’a geldi. Hiçbir işe karışmayıp… evünde oturdular, ta ki (Tiflis’te Rehine kalan) Oğlu’nun ölüm haberi geldi. O güni… (Gaazi-) Muhammed Efendi’nin yanına vardı.” Bu durum halka “acaib geldi. Ancak, Gaazi Muhammed Efendi’nin re’yi ile otururdı.” (Kırzıoğlu, s. 6)

Gazi “Enderey Hhalkı’nı getürdi, o yerde sakin (iskan) eyledi. Bir zaman oturdular, sonra kaçıp Rusiyye’ye gitdiler… Hıyanetlik etdiler, Münafık oldular.” Derbend’e sefer yapılıyor. Sonra Gazi “‘Asker cem’edüp, Çaçan tarafından Kızlar Şehri’ne ‘azimet eyledi”, “hikmet-i İlahi, karga kuşu ol kadar geldi”, “o şehrin mal-i ganimetini ve esirini götürüp çıkhdılar ki, hesabını kimseler bilmez.” Daha sonra da Rus askeri gelince Şeyh “El-Yıraki” “Rusiyye ile musaleha etmege ruhsat verdi.” (Kırzıoğlu, s. 8)

Gazi Şeyh “El-Yıraki (ile) beraber, Çaçan’a sefer eylediler. (Yolda) Rusiyye’de olan Karyeler (Ahalisi) kaşdılar, evlerini yakıp ateşledi.” Sonra Rus askeri geliyor ve Gazi’nin “‘Askeri, iki top da alıp, kaşdılar.” Rusya’dan gelen bir müslüman muhacir olan çok sevdiği Hasan Hüseyin’i Gazi “Çaçan’a geldükte… kendi yerine onu (Vekil koyup) geldi”, sonra Çeçenler’den haber geldi, “Hasan Hüseyin, (Siz Çaçan’dan ayrıldıktan sonra), Rusiyye’ye kaşdı; bizim üzerimüze, Rusiyye ‘Askeri getürüp, geldi; biz de onu, öldürdük ve hem gelen Rusiyye (lü) yi kırduk. Ol vakıt Gaazi… ağladı.” (Kırzıoğlu, s. 9, 10)

*

5.11.2023