Dr. Fikret Efe, Mektuplar ve Açıklama Notları: DAM BRA, Mayıs 2002, Şule Yayınları, İstanbul
Kitapta açıklamalarıyla birlikte Dağıstan’da 1997’de yayınlanmış olan Şamil’in 100 mektubu ve bazı ek metinler yer alıyor. (Efe, s. 21)
Mektupların çoğunluğu ekonomik konularla ilgili olarak yazılan kısa notlar ve bazılarında da ölüm dahil cezalar verilmesi isteniyor.
Açıklamalar kısmında önemli bilgiler bulunuyor. Öyle ki buradaki bilgiler yazarın ve Gamzatov’un yorumlarında anlatılan bol övgülü Şamil profiliyle uyuşmayacak türden hususlar içeriyor. Açıklamalar kısmındaki bilgilerden Ruslarla ilişkide olan ve birbiriyle çekişen naipler bulunmasının yanı sıra birçok naibin de Şamil’den sonra Ruslara hizmet ettiği anlaşılıyor.
Kanımca Dağıstan’da da bulunup konu hakkında epeyce emek verdiği anlaşılan ve mektupları Türkçe'ye kazandırmakla gayet iyi bir iş yapmış olan yazarın bazı konulardaki değerlendirmeleri gerçekçi ve haklı olmaktan ziyade daha çok temenni niteliğindeki hususlar sayılmalıdır.
Ölçüsüz övgüler eşliğinde diktatör ve baskıcı olduğu bile kabul edilmeden Şamil’in demokrat olduğu dahi söylenebiliyor.
Müridizmin tüm Kafkasya'da birlik sağladığı ve toplumu iyileştirdiği gibi görüşler de tamamen subjektif ve temenni niteliğinde görüşler olup, kanımca hiç gerçekçi değildir.
Bazı bilgilerde de yanlışlıklar var.
Mesela Çeçenistan'da Şamil'in etnik Çeçen bilindiği belirtilmektedir, ki doğru değildir.
Bir yerde de Vorontsof'un seferinin tarihi 1844 olarak belirtilmektedir, ki bu da doğru değildir, bu tarihin seferi 1845'dir.
Kitaptaki açıklamalardan bazıları şöyle:
Şamil 1845 öncesinde katib, fakir, abd, miskin “gibi nefsi köreltici, tevazu ifade eden isim ve sıfatlar kullanmıştır. 1845’de “el İmam Şamil” ve 1845’den sonra “Emir el Mü’minin” şeklinde daha siyasi karakter taşıyan unvanlar kullanmıştır.” Mektuplarındaki kardeşim, dostum, oğlum gibi “iltifat sıfatları, onun “eli kılıçlı zalim” olmaktan ziyade adaletli, alçak gönüllü, samimi, şefkatli, merhametli bir karakter yapısına sahip olduğunu işaret etmektedir.” (Efe, s. 26)
İddiaların aksine Şamil diktatör, baskıcı ve zalim değil, iİşlerini müşavere ile yap an biriymiş. “Onun adalet anlayışında çifte standart ve ayrımcılık yoktur”. Atadığı kimselerde liyakat için gereken “özellikleri aramaktadır.” (Efe, s. 26, 27)
“Şamil bir kişiyi yöneticiliğe atarken gayet demokrattır.” “Şamil böylesine demokrat, adalet sahibi, dirayetli ve şefkatli bir yönetici” olduğu halde Müfti’nin “O birinci sınıf yönetici olduğunu ispatladı, ama davranışlarında kaba ve merhametsizdi, ve cellatları elde (kılıç) her zaman emirlerini bekliyorken, başları, elleri ve ayakları kesmekten çekinmedi” şeklinde sözleri “100 mektupta yalnızca 3 kişinin öldürülmesi kararını veren bir yüksek askeri hakem için maksatlı söylenmiş ifadeler olarak görünmektedir.” (Efe, s. 27, 28)
“Mektuplarda hain, münafık gibi kavramların sık denebilecek ölçüde kullanılması, toplumsal bölünmüşlüğü yansıtmakta” ve uzun süren “mürit savaşları Dağ halklarını… iyileştirmiş ve güçlendirmiş” imiş. (Efe, s. 29, 30)
Tercümede “üç farklı dil ailesinden üç ayrı alfabenin kullanılması özel isimlerin tam olarak doğru yazılması” güçlük oluşturmuştur. Mahalli “dillerden kelimelerin karşılıklarının bulunup tercüme edilmesi karşılaştığımız diğer güçlüklerden biriydi.” Ayrıca “birçok özel ismin zamanla değişmiş olması… bazı eksikleri” kaçınılmaz kılmıştır. Bu durum “farklı etnik topluluklardan olan katipler aynı özel ismi farklı şekillerde” yazdıklarından genel bir sorundur. (Efe, s. 30)
RBA üyesi G.G.Gamzatov’a göre, “Şamil’in şahsiyeti, önemli devlet adamlığı, komutanlığı, manevi liderliği, imamlığı, bilim adamlığı ve mütefekkirliği, kuvvetli bir etnik-politik devlet kurucusu oluşu, dünya kamuoyunun, başta bilim adamları olmak üzere, devlet adamlarının, politikacıların, demokratik güçlerin, geniş nüfus kitlelerinin uzun zamandan beri dikkatlerini çekmektedir.” (Efe, s. 35
Şamil “hemen herkes tarafından bir şahsiyet abidesi, zayıflamayan bir irade, cesaret, kahramanlık timsali ve… üstün özellikleri şahsında toplamış karizmatik bir lider olarak kabul edilmektedir.” Böyle olunca “her etnik grup onu kendinden görme gayreti içine girmektedir”, Türkiye’de yaygın kanaat “onun Çeçen ya da Türk ırkından olduğu yönündedir. Dağıstan’da Avar, Çeçenistan’da Çeçen olarak bilinmektedir.” “Şamil’in ilk adını aldığı dedesi Ali, Kafkaslar’da meşhur olan Kumuk Amir Han’ın oğludur.” “Şamil gerçek anlamda hiçbir zaman tarikat şeyhliği yapmamıştır. Zaten bu unvanı da hiç kullanmamıştır.” Onlarca etnik grubun birbirine karıştığı bölgede “Laklar’ın merkezi (Gazi) Kumuk hanlığının ve Türk Kumuklarının merkezi Temir Han Şura (Buynaks)’nın Avaristan hanlığı ile sınır olması… etnik grupların sıkı ilişki içinde bulunmaları, tarih boyunca birbirlerine üstünlük sağlama mücadelesi içinde olmaları” doğal olarak çeşitli kavram karışıklıklarına neden olmaktadır. Nitekim Dumas “Dağıstanlılara Çeçenler, Tatarlar ve Adolf Berje Lezgiler demektedir.” “Avarları Türk ırkından sayanlar vardır… Avarlar Kafkaslar’ın iber asli etnik gruplarındandır.” (Efe, s. 47-49)
Kumuk’da eğitim görmüş olan Şamil “Şeyh Cemalettin Gazi Kumuki’nin kızı Zahidat ile” evlenmiş ve “kızları Nafisat’ı ve Fatımat’ı Şeyh Cemaleddin’in oğulları Abdurrahman ve Abdurrahim ile” evlendirmiştir. (Efe, s. 51)
“Şeyh Cemaleddin ve Gazi Kumuklular Şamil’i aktif olarak ellerinden geldiği kadar desteklemişlerdir. Türk Kumuk Şamhallıkları ise Ruslara fazla bir direniş gösterememişlerdir.” “Kafkasya tarih ve mitolojide, tüm dünya masal ve destanlarında ulaşılmaz, afsunlu, gizemli, atlas renkli düşler ve mutluluklar ülkesi diye anlatılmaktadır.” “Adını Kafkas Dağları’ndan alan Kafkasya… Heredot zamanından beri kullanılmaktadır.” “Şamil’in mücadelesini dağlardaki topluluklar desteklemişlerdir. Düzlük platolardaki soydaşları ise, Rus hakimiyetini ilk kabul edenlerdir. 1803’de Dağıstan hanlıkları arasında Rusya himayesini ilk kabul eden Avar Hanlığı idi.” Batılı yazarlar “Kafkasya’nın coğrafi güzelliklerini anlatırken… Rusları medeni ve yerli halkı barbar göstermektedirler.” (Efe, s. 52)
Herhalde “dünyanın hiçbir yerindeki dağlar Kafkasyadaki kadar ihtişamlı değildir ve buradaki kadar kutsanmamıştır.” (Efe, s. 53)
“Rusların… 1556 yılında Astrahan Hanlığını ortadan kaldırmalarıyla, Kafkasların işgal süreci başlamış”, “19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin Rusya’ya ulaşmasıyla, hem yeni sömürge alanlarını genişletmek hem de sıcak denizlere ulaşmak isteyen Çarlık… silah sanayiini geliştirmiş ve… Kafkasların işgalini tamamen gerçekleştirmiştir.” Sadrazam Sokullu’nun kanal açarak Osmanlı’nın Orta Asya ile ilişki kurmasını sağlamaya yönelik anlayışı çerçevesinde “Astrahan’ı ele geçirmek amacıyla 1570’de yola çıkan Türk ordusu Ruslar tarafından yenilgiye” uğratılmış ve daha sonra Avrupa’daki olaylar Osmanlı’nın ilgisini Kafkasya’dan uzaklaştırmıştır. (Efe, s. 55)
“Rusların 1791 yılında Anapa’da Osmanlı ordusunu ve 1775’de Derbend’de İran ordusunu yenilgiye uğratması, Dağıstan’ın düz alanlarında Rus hakimiyetini sağlamlaştırdı. 1813’de ise İran’dan tüm Dağıstan’ın kontrolünü aldı.” “Müridizm hareketinin başlangıcını İmam Mansur’a dayandıranlar vardır… Kanaatimizce bu iddialar pek doğru değildir”, “müridizm Dağıstan’da, Gazi Muhammed’in imamlığa seçilmesinden (1829) sonra başlamıştır.” (Efe, s. 56)
Tüm “Kafkasya’ya yayılan bu ilk özgürlük mücadelesi, müridizm hareketi olarak bilinmektedir”. (Efe, s. 57)
Müridizm ortaya çıktığında “Kafkas toplulukları sosyal ve siyasal karışıklıklar içindeydi. Kabileler arasında iç çekişmeler hiç eksik olmuyordu. Dağıstan’ın büyük kesiminde feodalite, Çeçenistan’da kabilecilik, Çerkesya’da, Kabartay’da ve Karaçay’da sınıf ayrımcılığı hakim durumdaydı.” Çok yerde örf ve adet kuralları geçerliydi. “Adet-Şeriat çatışması sürüp gitmiştir.” “Rusların Dağlılarla temasa geçmesiyle Kafkas topluluklarında yeniden bir parçalanma süreci başlamıştır. Bu seferki sebep Rus hakimiyetini kabul etme ya da son nefese kadar özgürlük için mücadele vermeydi.” Ruslarla işbirliği yapanlar yüksek statü ve görevlerle “işbirliğine yöneltilebilmişlerdi.” “Aslında adetlere dayalı örf, İslam hukukunun önemli tali kaynaklarından biridir. Kafkasya’daki örfler İslam’a aykırı olduğu için İmamlar tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.” (Efe, s. 58, 59)
Ruslar “kötü alışkanlıkları yerleştirmeye” çalışıp baskı yaptıklarında duyarlı dindarlar tepki göstermiş ve “Dağıstan’da Rus işgaline karşı başkaldırı hareketi, ilk kez Şirvan’da oluşan Nakşibendi sufi direnişten kaynaklanmıştır. Bu tarikatın Halidiye ekolü… onları bağımsızlıkları uğrunda mücadeleye çağırıyordu”, kurucu Halid “öğrencisi Şeyh İsmail’i tarikatı yayması için Dağıstan’a göndermişti”, Şirvani, Yaragi ve Kumuki “tarikatı Dağıstan’da yaymayı başarmışlardı”. “Kafkasların ilk Nakşibendi lideri… Şeyh Mansur’dur.” (Efe, s. 50, 61)
“Muhammed Emin’in 13 Mayıs 1854 tarihinde Şamil’e yazdığı… mektupta Osmanlı’nın Kafkasya müridizm hareketine iddia ve ithamların aksine yardım yaptığı açıkça yazılmakta; iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili önemli bilgiler verilmektedir.” Osmanlı’nın yardım etmediğini iddia edenler hiç şu soruyu kendilerine sormuyorlar: “Neden Osmanlı 1,5-2 milyon Kafkas göçmenini kabul etti de Kafkas savaşlarında onlara yardım etmedi?” “Baddeley ise bu konuda şöyle demektedir: “(Şamil) Türklerle yaptığı bir kaç görüşmeden sonra Ömer Paşa’nın O’na karşı gösterdiği tavırlardan dolayı ilişkisini keserek artık onlarla yapacak hiçbir şeyi olmadığını açıkladı.” İnsanların köleleştirildiğini gören müridizmin ilk lideri Gazi Muhammed “Dinden başka hiçbir gücün dilleri adetleri ve ırkları bu kadar farklı insanları birleştiremeyeciğini çok iyi tespit etmişti. Halkı önce din ve tarikatlar etrafında birleştirmeye çalıştı… 1824 yılından itibaren Gimri’de bu fikirlerini dile getirmeye başladı”. “Gazi Muhammed 1832 yılında Gimri’nin savunması esnasında şehit oldu… Onun ölümünden sonra, Avaristan ve Çeçenistan ileri gelenleri ve ulema Hamza(t)’yı Gazi Muhammed’in halifesi ve imam tayin ettiler.” “İmam Hamzat hayatta iken kendisinden sonra hilafet ve reisliğin Şamil’e geçeceğine dair kararını açıklamıştı. Bundan dolayı Şamil’in imamlığa seçilmesi ve yönetimi ele alması problemli olmamıştır.” Şamil’in ilk icraatı “bütün Dağıstan kabile ve etnik gruplarını tek bir ülkü ve bayrak etrafında birleştirmek oldu. Onların çekişmelerine… soy-soplarıyla övünmelerine, kan davaları ve kadim adetlerine son vermeye önemli ölçüde muvaffak oldu”, “Rus kuvvetlerine vur-kaç taktiği izleyerek on binlerce kayıp verdirdi”, Nizam denilen “Osmanlı kanunlarına benzeyen çeşitli konulardaki emir ve” talimatları 1845 yılında düzenlenerek naiplere gönderilmiştir. (Efe, s. 63-66)
“Dağlılar kadim adetlerinden vazgeçerek ancak onun imamlığı döneminde Nizama uymuşlar ve Şeriat kurallarına son derece bağlı kalmışlardır.” “Hunzah ve Ensallıları yanlarına alan Ruslar… 1839 yılında Ahulgoh’u muhasara altına aldılar… 80 günlük kuşatma sonunda binlerce kayıp vererek… ele geçirdiler.” “Şamil ve birçok müridi bu sefer de kaleden sağ olarak çıkmayı başardılar. Ahulgoh’un düşmesinden sonra Şamil’in mücadelesinde ikinci bir merhale Çeçenistan’da başlamaktadır. Oradaki Çeçen naipler ona sahip çıktılar.” (Efe, s. 66-68)
“Şamil, gayreti, yılmazlığı, zekası ve ünü sayesinde bir yıl içinde bütün Çeçenistan’ı ayaklandırmayı başarmıştı. Bu başarıda Rusların aynı tarihlerde Kara Deniz kıyılarında Çerkesler elinden çektikleri korkunç yenilgilerin Çeçenlere verdiği moral ve coşkunun da önemli payı vardır.” “1844 yılında Dargo’ya yürüyen… Vorontsof büyük bir hezimete uğradı.” Şamil “Dağıstan merkezli Birleşik Kafkasya devletini kurmaya çalıştı./ 1848-1856 yılları nispeten sessiz geçmiştir.” “Aslında Şamil bu sakin dönemi önemli ölçüde 1854’den Eylül 1855’e kadar süren Kırım harbine borçludur.” “Aslında bu dönem Şamil için çok uygun bir fırsattı ama o bunu değerlendiremedi. Yine Osmanlılar da Kuzey Kafkasya’yı yeterince değerlendirememiştir. Kanaatimizce bunun temel sebebi, Osmanlıların bu bölge hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları ve Kafkasya topluluklarının yeterince güven telkin edememesidir.” “Şamil 1850? yıllarında naibi Beşir’e yazdığı bir mektupta iç çekişmelerden, fitne ve fesattan usanmış görünüyor” ve bu mektupta “ben halkın davranışlarını uzun zamandır beri sınamaktayım ve onların çoğunu köpekler, kurtlar, tilkiler ve inatçı şeytanlar olarak gördüm” diyor. (Efe, s. 69, 70)
1859’da “Şamil’in durumu… zayıflamıştı… Gunib’e çekildi… 400 mürdidi kalmıştı. 9 Ağustosta kuşatılan Gunib’i müritler son kanlarına kadar savundular”, “Şamil ise şehit olmakta kararlıydı… Guniblilerin de ısrarı üzerine teslim olmaya razı oldu. El Karahi ise, Rusların Şamil’e İstanbul’a Halife-i Müslimin’e göndereceklerine dair söz vermeleri üzerine teslim olmaya razı olduğunu kaydeder. Bütün bunlar Şamil’in teslim olmaya razı olmasında etki etmiş olabilir. Kanaatimizce, o ne zaman savaş yapılacağını, ne zaman başır ve ne zaman teslim olacağını bilebilecek kadar büyük bir asker, mükemmel bir komutandı.” Şamil Muhammed Emin’e yazdığı mektupta “Rusların eline düşmesinin sebebini, yerli işbirlikçilerinin kendisine oyunları ve ihanetleri neticesinde olduğunu bildirmektedir. Hatta bu ihanetçiler kervanına en güvendiği katiplerinden Emirhan’ı bile katar.” Şamil takdiri ilahi dese de gerçekler değişmez. Rusya o zamanın güçlü bir devletidir, “sanayi devriminin vermiş olduğu teknolojik imkanların nimetlerinden yararlanmasını” bilmiştir. “Ruslardan rüşveti öğrenen Dağlılar Şamil’in imamlığında da bunu uygulamaya koyuldular.” “Şamil’in… ihlas ve cesaretine güvenmekten başka yapacak pek fazla bir şeyi yoktu. Kaçınılmaz son elbette bir gün gelecekti… o bu kaçınılmaz sonu üstün kabiliyet ve meziyetleriyle tam 25 yıl geciktirmiştir.” “Şamil ve Kafkasyalıları eleştirmek gerekirse, ilk eleştirilecekleri özellikleri aşırı şüphecilikleridir. Bu özellikleri yüzündendir ki, birbirlerine güven duyup bir türlü tam anlamıyla bir araya gelememişlerdir.” Savaş toplumunda şüphecilikte haklılık payı olmakla birlikte Şamil “en yakın silah arkadaşlarından dahi şüphe eder olmuş ve onları hainlikle itham etmiştir. Doğrusu, Amirhan da dahil bu kişilerin çoğu Şamil’e ihanet etmemişlerdir, ama Şamil kadar azim, irade ve cesaret gösterememişler ve hain olarak nitelendirilmişlerdir.” (Efe, s. 71, 72)
“Şamil’den sonra Müslümanlar için Kafkaslarda yaşamak her geçen gün zorlaştı. Yüz binlerce insan atalarının yurdunu terk etmeye mecbur edildi. Dağlılar dinlerini ve milli kimliklerini korumak ve özgürce yaşayacaklarını umdukları halifenin ülkesi olan Türkiye’ye akın akın göç ettiler. Öyle ki 1858’den 1865’e kadar sadece Batı Kafkasya’dan 418.000 Dağlı nüfus göç etmiştir. 1900’lere kadar 1,5-2 milyon Kafkasyalı göçmen Anadolu’ya gelerek yerleşmiş ve bundan Osmanlı toplumunun etnik ve sosyal yapısı önemli ölçüde etkilenmiştir.” Kafkasyalıların “en büyük düşmanları, belki Ruslardan önce kabileler arasındaki çekişmeler, bölünmeler ve birbirine bir türlü yeterince güven duyamama olmuştur. Ama Şamil ve İmamların başlattıkları müridizm hareketiyle Kafkas topluluklarına kazandırdıkları en önemli başarı, onlara ortak tarih, kültür, birlik ruhu, birlikte yaşama bilincini aşılamış olmalarıdır… bağımsız bir Kuzey Kafkasya Müslüman devleti kurma ülküsü ortaya çıkmıştır. Bu dönemde dini duygular gelişmiş… Arapça ortak anlaşma ve yazı dili olmuştur.” Bağımsızlık ülküsü her fırsatta ortaya çıkmış, 1917’de de dile getirilmiştir. “Müridizm hareketinin… bütün Rusya Müslümanları üzerinde derin etkisi olmuştur.” (Efe, s. 73, 74)
“1994’den bugüne kadar… Çeçenistan’da devam eden Çeçen-Rus savaşı, temelde müridizm önderlerinin ilkelerini hayata geçirmenin mücadelesinden başka bir şey değildir.” (Efe, s. 75)
*
Şamil’in Kaluga’dan Muhammed Emin’e mektuptan: “Emirhan… hainlik etti.” (Efe, s. 291)
*
Açıklamalardan:
“Şamil’e Baysulav’ın niyet ve konuşmalarını… bildirdiler Bundan dolayı, Baysulev oraya vardığında onu öldürdüler.” 1841’in ilk yarısında “Şamil güçlü zengin Andi’li Biy-Süleyman’ı öldürttü.” Naip “Galbaz Şamil’e sonuna kadar sadık kalmıştır… Çarlık yönetimi döneminde… Karata’da hakimlik yapmıştır. 1863’de hacca giderken İstanbul’da ölmüştür.” “Kadı Muhammed ikili oynamak zorunda kaldı… Şamil’in gazabından da çekiniyordu. Onun Ruslara olan sadakati Şamil ve en yakın silah arkadaşlarınca biliniyordu. Kadı Muhammed bundan dolayı imamlığa güvenmiyordu.” (Efe, s. 294)
Naiplerin bağlı olduğu müdür sayısı 3’tü, biri oğul Gazi Muhammed, biri de onun kayınpederi Danyal Sultan’dı. (Efe, s. 295)
“Şamil ona Andi kasabasını yakması… için emir verdi.” “6 Temmuz 1844’de Danyal Sultan kesin bir adım attı (Şamil’in safına geçti)”, “1845’de sultanlığına dönmeye niyetlendi… Şamil onu aynı yıl… müdür olarak atadı”, daha sonra “müdürlüğü damadı… Abdurrahman’a bıraktı.” (Efe, s. 296)
Abdurrahman’a göre “Danyal Sultan İrib vilayetinde Şamil’in naibiydi. Son zamanlarda Danyal Sultan Şamil’in gözünden düştü. Eğer Şamil’in oğlu Gazi Muhammed’in ve benim kayın babam olmasaydı onu öldürecekti. Birçok kişi onun Ruslara çalıştığı ve Şamil’e karşı savaşa girişeceğini Şamil’e ispiyonladılar. Onun en şiddetli düşmanları Hacı Murad ve Tilitl’li Kebed Muhammed’di.” Hronika’ya göre, “Savaştan sonra Danyal Sultan Nuh’a (bugünkü Azerbaycan…) büyükelçi oldu. Ama sultanlığını elde etme umudunu kaybedince 1869’da Türkiye’ye gitti ve 1870’de burada öldü.” (Efe, s. 297)
“Akuşa kadısı Muhammed… 1847’de Şamil’e gönderdiği meşhur mektupta onu “sapık Müslüman sünni” diye isimlendirmişti.” “Gazi Muhammed Şamil’in ortanca oğludur. Nisan 1832’de doğmuştur. 18 yaşına ulaştığında İmam onu naipliğe atadı.” (Efe, s. 298)
“1852 yılı Sonbaharında bir grup mürit Caro-Belokan sultanlığına (Danyal Sultan’ın anayurdu) büyük bir saldırı yaptılar”. “1852- 1853 yıllarında çok sayıda Çeçen Rusların tarafına geçti. Hatta naiplerden geçenler dahi oldu. Bu durum büyük ihtimal Çeçenistan’da Ruslarla temas noktalarındaki (hatlarındaki) Dağıstanlı naipleri korumak içindi.” “Hamzat (Hamza)... 19 Eylül 1834’de… Hacı Murad’ın yeğeni olan Usman tarafından öldürüldü.” “İmam’ın en önemli arkadaşlarından biri olan Kebed Muhammed Tilitl… naibiydi… bir zamanlar (1840) Avarlar arasında en aktif, en ateşli şeriat taraftarlarından biriydi. Kendi akrabalarından yaklaşık 40 kişiyi öldürdü…Şamil onu en iyi naibi olarak sayıyordu. Savaş sonrasında… Ruslara çalıştı ve üst-teğmen rütbesi aldı. Daha sonra hacca gitmek için yola çıktı, bir daha geri dönmedi ve Türkiye’de öldü.” (Efe, s. 303, 304)
Hacı Murad’ın yeğeni naib Alburi Hacı Murad’ın görevden ayrılmış bulunduğu “1853’de Hacı Murad’ın akrabası olduğu gerekçesiyle ve onun Ruslara iltica etmesi de fırsat bilinerek kanlılarınca öldürüldü.” (Kan davası yüzünden adam öldürülen bir Çeçen köyündeki herkesi katlettiği anlatılan Şamil acaba bu olay sonrasında ne yapmış?) “Bu belge Şamil’in imamlığında bir kimse bu tür bir suç işlediğinde ona utandırıcı, küçük düşürücü cezalar verildiğini doğrulamaktadır. Suçlu toplum huzuruna getirilir, yüzü boyanır, eşeğe ters bindirilir ve suçunu ilan eder. Abdurrahman bu tür cezaların “tütün içenlere, alkol kullananlara…” verildiğini haber vermektedir.” Bu belge denen 41. sıradaki mektupta da Şamil muhatabına şunları söylüyor: “bu orta yaşlı kadını her türlü ta’zir cezasıyla cezalandır! Yani; yüzünü kömür ile siyaha boyayarak eşeğe ters bindirip köyünüzde dolaştır, bacak ve ayaklarla onu cezalandır ve sonra hiç müsamaha göstermeden aşağılık bir köpeğin kovulduğu gibi köy alanından onu kov!” (Efe, s. 306, 168)
Şamil’in naiplerinden olan “İsmail savaş bittikten sonra “yöreyi ve yöre halkını çok iyi tanıdığı için” Rus yönetimi tarafından Gazi Kumuklulara (Mukratl’da) Andalal yöresine naip olarak atanmıştır ve kendisine subaylık rütbesi verilmiştir.” (Efe, s. 307)
“Talhik, Hulhulau (şimdiki Veden ve Şalin rayonları) ırmağı kıyısında oturan Çeçenlerin naibiydi… oğlu Cemaleddin’in Rusya’dan dönüşünden sonra, Şamil onu Talhik’in kızıyla evlendirmişti. Bu evlilikle o Çeçenler ile ilişkileri güçlendirmeyi istemişti. Talhik de “yönetimindeki Çeçenleri isyan ve kargaşadan uzak tutnak ve hainlerin hilelerinden, entrika ve dolaplarından onları korumayı arzulamıştı”... Abdurrahman, Talhik’i Şamil’in Çeçenistan’daki en önemli naiplerinden biri diye tasvir eder.” Abdurrahman’a göre, Danyal Sultan’ın bölgesinde “yaşayan mültecilerin bir taraftan İmam’a faydaları oluyor diğer taraftan da zararları oluyordu”, zenginleri soyup para veriyorlar ve keskin nişancılar olarak çatışmalarda yer alıyorlar, “ama onlar imamlık sınırları dışına çıkıyor ve düşman kuvvetlerine (muhaliflere) de güvenlikle ilgili bilgileri bırakıyorlardı.” (Efe, s. 309, 310)
Şamil’in oğlu Muhammed Şafi “1839’da Çeçen köyü Beynoy’da (şuanki Hojayyurt rayonu) doğdu. Hayatının büyük kısmı Rusya’da geçmiştir… 1876’da albay oldu, Fransa ve İngiltere’yi ziyaret etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında cephede bulunmak istediyse de ona izin verilmedi. 1905 yılında Kislovodsk yakınlarında öldü.” “Dede ve İbrahim (İbrahim Şamil’in yeğenidir) İmam’ın silah arkadaşı ve onun müridiydiler. Onlara kamu otlağı tahsis olundu. Bu durum yöre halkını memnun etmedi ve onları sadece yerel naibe değil en yüksek otoriteye ve hatta Şamil’e karşı ayaklandırdı.” Bu açıklamay konu olan 8 Ağustos 1858 tarihli olup 70. sırada yeralan mektupta da Şamil muhatabına şunları yazıyor: “nehir yatağındaki yerden müracaat sahipleri Dede’nin elinde kalanı ona bırak” ve “Kardeşimiz İbrahim’e de nehir yatağındaki otluk yeri bırak. Oraya ihtiyacı olduğunu söylüyor.” (Efe, s. 310, 311, 226)
“Sogratl topluluğu… müritlere düşman olan Gazi Kumuk ile imamlık sınırları arasında bulunmaktaydı.” (Efe, s. 312)
Hacı Taşev “Çeçenistan’ın meşhur liderlerindendi.” Şamil’in ilk silah arkadaşlarından biri olan Gaziyev “İmam Hamzat’ın öldürmelerine mukabil on beş Hunzah’lıyı öldüreceğine nezretti ve de bunu gerçekleştirdi”. (Efe, s. 313)
Elde edilen “savaş ganimetinin beşte biri imama aitti”. “Musa isimli bir adamı… serbest bırakmanı rica ediyorum. O (adam) benim akrabam ve… şeriata uyar… Diğer tutsaklara cebir kullanmada daha sert ol! Ukilav ile Aşikav’ın evlerini Allah ve Resulü rızası için (gözetmeyi) bırakma”, “Şamil Galbaz’dan onların öldürülmelerini istiyor.” Bununla ilgili olan 90. sırada kayıtlı mektupta da şöyle deniyor: “bu mektubum sana ulaştığında hiç tereddütsüz Akilav ve Aşikav’ın öldürülmeleri gerekiyor.” (Efe, s. 314, 270)
94. sıradaki 17 Kasım 1849’dan sonra olmayan tarihsiz mektuptan: “merhum Hacı Taşev’in kızının öküzlerini çalana babasının hürmeti olsa da başkasına yapılan (cezai muameleyi) yap. O gerçekten bu hürmete layıktır.” (Efe, s. 278)
81. sıradaki 1838-1839 dönemi mektubundan: “Ahhal’lı adamı öldürmeleriyle ilgili Ahhal davasında kardeşimiz emin Kurban Muhammed’e yardım ediniz. Onlar ancak benim emrimle onu öldürdüler. Çünkü o, din bozguncusu ve müritlere zarar veren bir kimseydi.” (Efe, s. 250)
Muhammed Emin’in Şamil’e yazdığı 14 Şaban 1270/13 Mayıs 1854 tarihli olduğu belirtilen mektuptan: “bu iki çocuk (genç) vasıtasıyla şerefli mektubunuz… bana ulaşmıştı. Onları yol korkusundan dolayı hediyesiz olarak bu değersiz kağıtlar (mektuplar) ile size geri döndürdüm. Bu vilayetlere ilk geldiğimde halkın hepsi itaat ettiler… Bu iki yıl kadar sürdü… Daha sonra istemeyerek itaat edenler yeni yapılan Rus kalelerinden birine yaklaşınca… Bana karşı ordu oluşturdular… beni vilayette bir yerde oturtmak istemediler… Sözlerine iltifat etmedim… bir arkadaş bulamayacak kadar şiddetli meşakkatlerle karşı karşıyaydım. Canımdan emin değildim. Evimi yaktılar. Ancak onlara boyun eğmedim… halk aleyhimde olduktan sonra (tekrar) bana döndü. İkinci kez onlara bir bir yemin ettirdim. Münafıkların evlerini yaktık ve bazılarını öldürdük, bazılarını hapsettik ve bazılarını dövdük. Hatta orduyla dört kez dağa gittik. Hatta bir keresinde yaklaşık yetmiş mürtet (dinden dönmüş) Mecusi’yi öldürdük ve bu kadar da esir aldık… putlarını yaktık. Sonra iş ikinci kez tamam oldu… Halkın sayısı -Allah Teala daha iyi bilir- iki yüz bini bulur…/ Şimdiki durumumuza gelince, emrettiğin gibi çıktık, hatta bizimle Osmanlı askerleri var. (Gerisiyle de) inşallah Kabardey’de buluşacağız. Diğer taraftan geçen sene İstanbul’a elçiler göndermiştim, müjde ile döndüler. Onlardan (yalnızca) biriyle birlikte barut, mermi ve büyük baltayla dolu üç büyük savaş gemisi geldi. Bu Sefer ayında oldu. Sadrazam’dan, Şeyhulislam’dan, Serasker’den, Kaptan Paşa’dan ve Sadrazam Atik’ten sevgi ve muhabbet dolu mektuplar geldi, ama yeni bir emirle (talimatla) değil. Sonra Cemaziyülahır ayında melunlar kaleleri almaya başladılar. Şu mektubu yazdığım günlerde alınan kalelerin sayısı yirmi idi…/ Daha sonra 11 Şaban’da on altı büyük gemi dolusu İstanbul askeri (yola) çıktı… Deniz yoluyla gelen orudları sahilde karşılayacağız. Keşke seninle müşavere için buluşabilseydim. Çünkü onlara ne diyeceğimi bilemiyorum. Konuşmamda hata yapar mıyım?” “Bu mektubu yazdıktan sonra yukarıdan (dağlardan) yardım (imdat) çağrısı geldi. Ruslar aşağıdakilerle sulh yapanları zorla öldürüyorlar ve onlardan boyun eğmeyenleri de öldürüyorlar. Yardım istiyorlar. Bundan dolayı yukarı (dağlara) döndüm.” (Efe, s. 321-323)
*
7.11.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder