15 Ekim 2017 Pazar

yeşil mürekkep

Bir "Sabahattin Ali" Romanı
Ela Gözlü Pars Celile'nin Yazarından

Osman Balcıgil, Kasım 2016, Destek Yayınları İstanbul

Emek ürünü bir çalışma.
Roman denmiş, ama, gerçek kişi ve olaylar anlatılıyor, ve, dolayısıyla, bence, daha çok, bir tür belgesel niteliğinde!
Bir tür biyografi!
1928-1948 Türkiye'sinden kesitler...
O dönem yönetimlerinin ne denli baskıcı ve acımasız oldukları...
Düşünme ve söylemenin ne denli kısıtlandığı...
Bir ölçüde göz önüne serilmiş.
İbretlik uygulamalar, anlatılmış!
*
Başlangıcı öyle olan bir ülkenin bugün böyle olması sürpriz sayılabilr mi?
Sol yan yok edilirse, eksiklik sayılmaz mı, sağlıklı kalınabilir mi?
*
Kitaptan bazı notlar:
-"1928 yılının kasımı... Sirkeci Garı.../.../ Sabahattin... bir elini Pertev'in ötekini Nihal'in omzuna koydu" 11, 13
-Almanya, 1929, "Gençler "insanlığın en yüksek değerinin ırk olduğunu" ağızlarına sakız yapmış, "ırkların eşit olmadığını" tekrarlar olmuşlardı" 43
-"Bakımsızlığın öteki adı olan verem, ülkenin dört bir yanında kol gezmeye devam ediyordu" 78
-"Sabahattin... İstanbul'da, bir sabah... polisleri karşısında görünce çok şaşırdı./.../ "Yok" dediler. "Aydın'a gidiyorsun..."/.../ Savcı onu ve ötekileri "... komünizm propagandası yapmakla" suçluyordu" 80, 81
-"İnsanlara yeni bir yaşam tarzının nimetlerinden söz ediyorsanız, halihazırdakini savunanlardan korkmanız gerekir" 82
-"Konya'da.../.../... Yeni Anadolu'nun sahibi ve yazarı.../ Cemal Bey (Kutay)... Sabahattin'e saygıyla yaklaştı. Derhal iş teklifinde bulundu" 86, 87
-"Çok sevdiği arkadaşlarından Nihal'in "Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır" mottosuyla çıkartmaya başladığı Atsız Mecmua için de bir şeyler yazmalıydı./.../... Nihal Atsız" 87
-"... şehir Orta Anadolu'nun bozkırlarında bir cilt yarası gibi intizamsız... yayılıyordu./... nasıl dolaşıp hareket ettiklerine hayrette kaldığım, hayatla alakası olmayan insanlardan başka bu şehrin hususiyetleri yoktu" 89
-"Anadolu insanı ise beğendiğini söyler, beğenmediğini bir kenarda dinlenmeye alır. Bir başka deyişle biriktirmeye koyulur" 90
-"Üzerinde "İhtarname" yazan zarfı alıp açtı. Maarif Vekili S. Zeki imzasıyla geldiğini görünce canı sıkıldı. Yazının başına 6 Temmuz 1932 tarihi atılmıştı" 102
-"1932-1933 ders yılı.../ 26 Aralık... okuluna giden Sabahattin, polisler tarafından gözaltına alındı... Konya Hapishanesi'ne sevk edildi.../... "Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya hakaret" cevabını aldı./.../... Savcı... bir ev toplantısında, Sabahattin'in ettiği bazı lafları ileri sürüyordu./... Öğretmen... tanık.../.../... her üçü de Yeni Anadolu gazetesinin müdavimleriydi. Üçü de Cemal Kutay'ın yakınıydı./.../... Cemal Bey de... şahitlik yapmaya hazırdı./.../... Kuyucaklı Yusuf'un tefrika edilmesine izin vermediği Cemal Bey'in kendisine düşmanlık ettiğini... söyledi" 107, 108
-"Konya Hapishanesi'nde beş ay kalan Sabahattin, 12 Mayıs 1933 tarihinde günü Sinop Hapishanesi'ne nakledildi" 113
-""Zavallı babam" diye düşündü genç adam. İkide bir intihara teşebbüs eden sinir hastası bir eş, kekeme bir çocuk" 115
-"Çıkarken eline bir de belge tutuşturulmuştu.../ "Siyasi mahkum Ayvalıklı Salahattin oğlu Sabahattin Ali'nin, af kanunundan istifade ederek bugün tahliye edildiğine dair vesikadır. 30.10.1933."..." 127
-"60. Resimli Ay'ın ortakları arasında, yayın politikası nedeniyle 1931'de anlaşmazlık çıktı. Ocak 1931'de yayımlanan sayı, yetmiş sekizinci ve son sayısı oldu. Efsane dergi, beş yıl sonra Mart 1936'da tekrar yayımlanmaya başlayacaktı" 129-Dipnot
-"Kaçak göçek de olsa ağabeyi ve ustası gibi sevdiği Nazım'ı buldu./.../ Arandığı için, hem senaryo yazarı hem de yönetmen olarak Mümtaz Osman takma adını kullanıyordu" 129, 130
-"Hasan Ali Bey arkadaşça davrandı Sabahattin'e./ Öğretmenliğe yeniden başlamakla ilgili isteğini, Maarif Vekili Hikmet Bayur'la konuşmaya söz verdi./ Sabahattin, birkaç gün sonra Bayur'u da ziyaret etti. Maarif vekili... konuşmasının arasına ustalıkla "eski kanaatlerinin değiştiğini ispat etmesi gerektiğini" sıkıştırdı" 132, 133
-"Sabahattin, Gazi Mustafa Kemal'i uzun uzun övdüğü... dörtlüğüyle isteneni tam olarak yapmıştı" 134
-"Güldü maarif vekili./ Pek çok manaya gelirdi bu gülüş. Memnuniyet de ifade edebilirdi, genç adamın burnunun sürtmüş olmasından duyduğu sevinci de" 135
-"Maarif vekili dilekçenin tepesine "Gazi Hazretleri'nden de müsaade istihsal edildiği için" diye yazacak, "Muvafıktır" ibaresini de ekleyerek işleme konulmasına izin verecekti" 136
-"Nihal yeni dergi Orhun'da.../ Sonunda istediklerini becermişler, Tekirdağ, Kırklareli ve Çanakkale'de Yahudilere ait mekanlar basılmış, yağmalanmıştı... birçok kadına da tecavüz edilmişti" 151
-"Önce "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyasıyla insanları nasıl sokağa döktüklerini anlattı Sabahattin. "Sonra da..." dedi "Yahudileri hedef olarak gösterdiler."..." 152
-"Haziranın ortalarında... Kuyucaklı Yusuf mahkeme kararıyla toplatılmıştı" 195
-"Birinden kendini yedek subay değil er çıkartacaklarını öğrendi" 200
-"Saffet Arıkan.../.../... sorunu çözmüştü./.../... "Er değil, yedek subay olacağım."..." 201
-"Ve ayın 17'sinde, haber bülteninde Atatürk'ün naaşını ziyaret etmek isteyenlerden on birinin ezilerek öldüğünü duydu.../.../ Ayın 19'unda, Ulus gazetesinde yayımlanan haberi okuyunca, on bir kişinin ölümü üzerine hükümetin gazetecileri sıkıladığını düşündü. Anlaşılan, olayın kanırtılmasına engel olunmak istenmişti./.../... Ankara Radyosu'nun 10 Kasım'dan bu yana ağlıyormuş gibi konuşan spikeri..." 205, 206
(Böyle muamele padişahlar için oluyor muydu, acaba?)
-"Ankara'nın etkili ve yetkili isimleri tarafından dikkatle izleniyor, bir kenara not alınıyordu" 212
-"Türkiye'nin çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasını yürekten isteyen Atatürk, Almanya'dan kaçan bilim insanlarının Türkiye için "ilaç" görevi üstleneceğinin gayet iyi farkındaydı" 214
(?)
-"Sabahattin'in biraz da Nazım Hikmet'i çağrıştırdığı.../ O da tıpkı Sabahattin gibi onuncu yıl affıyla dışarı çıkmıştı. Buna karşın, daha üzerinden yattığı hapishanenin kokusu gitmeden bir yolunu bulup kendini deliğe tıktırmıştı Nazım./ Ünlü şair, 1938 yılında... 28 yıl ağır hapis cezası alıp yeniden zindana konulmuştu" 220
(Kendini tıktırmıştı! Ne güzel ifade!)
-"1939... Ulus okurları... İçimizdeki Şeytan... tefrika edilmeye başladı.../.../... kafatasçılıklarıyla ünlenmiş Türkiye milliyetçilerini ayağa kaldıracaktı./.../... "Tatar suratlı"... Zeki Velidi Togan.../ Bir kısmı ise... O tam da Abdülkadir İnan diyorlardı./.../... İsmet Şerif de... akıllara derhal Peyami Safa'yı getiriyordu./ Profesör Hikmet ise enikonu Mükrimin Halil'di./.../ Eski dost Nihal hop oturup hop kalkıyordu./... Atsız, sonunda kavgayı Sabahattin Ali'yi düelloya davet etmeye kadar vardıracaktı" 225-227
-"Hitler misali herkese düşman bir kafa yapısına sahipti Nihal Atsız./... imkanı ele geçirmiş olsa, neler yapacağını, oğlu için kaleme aldığı vasiyetnamesinde açık seçik yazmıştı./ "Yağmur Oğlum..." diye başlıyor... devam ediyordu:/ "... Komünizm bize düşman bir meslektir... Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Rumenler yeni düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır..."..." 227
-"Askerlik yapmak üzere gittiği İstanbul'da... konuşmaları ve sosyalizme dair güzellemeleri, giderek kalınlaşmakta olan dosyasına eklenmişti./... siyasi polis tarafından özenle, eller ovuşturularak biriktiriliyordu./.../... Edremit'te... elinde bir not defteriyle sokaklarda dolaşmaya başlamıştı./ Sabahattin'in komünist olduğu kulağına çoktan fısıldanmış olan Bekçi Ali Efendi her adımını izlemeye başlamıştı. Derken, biraz işgüzarlığından... yazarın bileğine kelepçeyi geçirivermişti./ Bekçi Ali Efendi'ye göre... elinde kalem kağıt durmadan bir şeyler çiziktiren kişi, mutlaka casus olmalıydı./ Karakolda polisler, mal bulmuş mağribi gibi kuşatmışlardı Sabahattin'in etrafını.../.../... bir kez daha gayet iyi anlamıştı yazar her hareketinin kontrol altında tutulduğunu" 234, 235
-"Dönemin cumhurbaşkanı İnönü'nün ne kadar bencil olduğunu, esasen küçük adamlığı aşamadığını üstelik yüksek sesle, uluorta söylüyordu" 236
-""Hayır" dedi Sabahattin... "Onlar da tıpkı İsmet gibi bencil ve küçük kafalılar."..." 239
-"Ankara Radyosu'nun spikeri sevincinden havalara uçtuğunu belli eder bir sesle "Almanya ikinci cepheyi açtı..." deyince çok kızdı Sabahattin" 241
-"Ankara'da Almanların savaşı kazanmasını isteyenlerin çoğunlukta olduğunu görüp.../.../ Türkiye'de, tam anlamıyla Nazizm rüzgarları esiyordu./ Tan ve Vatan... dışındaki tüm gazeteler, dergiler Nazilerden yana tavır koymuştu./.../ Türkiye'nin dış ticaretinin yarısının Nazi Almanya'sıyla yapıldığı, Almanya'nın krom ihtiyacının büyük bir kısmının Türkiye'den karşılandığı ve ihtiyaç duyulan tüm silah ve araç gereçlerin bu ülkeden temin edildiği bir gerçekti" 246
-"1943.../.../... Churchill.../... ile Türkiye'nin cumhurbaşkanı Adana yakınlarında Yenice Tren İstasyonu'nda 30-31 Ocak tarihlerinde görüşmüşlerdi" 250
-"Son zamanlarda baskı hissediyordu ev sahibi üzerinde. Aslında hepsinde vardı biraz tedirginlik./ Milli Şef sadece ırkçıları değil, komünist, sosyalist kim olursa olsun herkesi kontrolü altında tutmak istiyordu" 255
-"1944.../... Atsız, Başbakan Şükrü Saracoğlu'na, Orhun isimli dergiden iki açık mektup yazmıştı./... çattığı isimlerin en başına onu yerleştirmişti./.../... Ali... komünist... Maarif Vekili Hasan Ali'nin şahsi sempatisi sayesinde... /.../ Milliyetçiler... anti-komünist gösteriler yaptılar./ Mesnetsiz laflar ve şirazesinden çıkmış gösterilerden sonra, Hasan Ali Yücel, Nihal Atsız'ın öğretmenliğini feshetti./ Bakanlar Kurulu da Orhun dergisinin yayınına bir kez daha son verdi./ Sabahattin Ali de tepkisini Nihal Atsız aleyhinde, bir hakaret davası açarak gösterdi./.../ İlk duruşmada katılımcıların disiplinsiz davranışları gerekçe gösterilerek 3 Mayıs günü yapılan ikinci duruşmaya dinleyici alınmamasına karar verildi./... bir infial dalgası yarattılar.../... Ulus Meydanı'nda toplanmış.../... dağılmamaları üzerine polis şiddet kullandı... yüz altmış beşi tutuklandı./ Nihal Atsız, 9 Mayıs günü... Ali'ye "vatan haini" dediği için altı ay hapis cezası aldı... 4 aya indirildi.../... Mahkemeyi basmaya kalkıştılar./.../... ses getirmişti./... İnönü... "Turancılık fikri, son zamanların zararlı ve hastalıklı gösterisidir" dedi./.../... Atsız altı yıl beş ay hapse mahkum oldu" 257-260
-"Milli Şef'in 19 Mayıs 1944'te yaptığı konuşma, Türkiye'nin Almanya'yla yollarını ayırdığının ilanı gibiydi./ Daha Stalingrad Muharebesi'nin başladığı günlerde, yani 23 Ağustos 1942'de rotasında düzeltme yapmıştı İsmet Paşa./ Kaçın kurasıydı o!" 261
-"Sabahattin, yeniden askerlik yapmaya çağrılıyordu./ "Üçüncü olacak bu" dedi sevgili eşi Aliye'ye" 262
-"... görünmeden görmeyi tercih eden gözlerin... dosyasına ne tür olumsuz notlar iliştiriyor..." 263
-"Dünya savaşı, Yunanistan'ın başına içinden çıkılması zor mu zor bir içsavaş bırakarak sona ermişti./ Ülkede, SSCB'nin desteklediği komünistlerle İngiltere'nin kol kanat gerdiği kralcılar birbirlerini yiyordu" 269
-"Milli Şef.../.../... bir şeyin yapılmasını isterse, fısıltı gazetesi derhal yayına girer, durumdan vazife çıkaranlar yollara koyulurdu. Yine öyle oldu./ İyi saatte olsunlar birilerinin kulağına bu kez de Tan'ın çanına ot tıkanması gerektiğini fısıldamış, kıyamet kopmuştu./ Türkiye ile SSCB'nin dost olması gerektiğini telaffuz eden bir tane günlük gazete vardı: Tan./ Turancı ve İslamcı çok sayıda üniversite öğrencisi, Yeni Dünya henüz sadece dört sayı çıkmışken, 4 Aralık 1945 günü İstanbul Üniversitesi'nin önünde toplandı.../ Hedef... Tan.../ Gazete binasının önünde toplanan güruh, yönetim binasını ve matbaayı tümüyle tahrip edip, her şeyi yağmaladı./ Tan'ın matbaasında basılan Yeni Dünya... yayımlanamaz hale geldi./ Hızını alamayan saldırganlar Beyoğlu'na da çıktı, sol kitap satan... "Komünistlere ölüm!" nidalarıyla yakıp yıktı./.../ Sovyetler... nota verdi./ İstenen olmuş, CHP'ye soldan muhalefet eden herkes sindirilmişti./ Tan baskınına katılanlar arasında... Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, İlhan Selçuk, Ali İhsan Göğüş... bazılarıydı./ Sabahattin Ali korkuyla, gönül kırıklığıyla izlemişti.../ Büyük umutlarla başladığı gazete yayıncılığı, büyük bir felaketle sona ermişti./... saldırganların kılına dokunulmamıştı./ Her zaman olduğu gibi, kışkırtıcılık suçlamasıyla Sertellere yeniden mahkeme yolları göründü" 277-279
-"Yeni Dünya serüveni, Hasan Ali Yücel'in başa çıkamayacağı kadar büyük ses getirmişti./ Deneyimli devlet adamı, Sabahattin Ali'nin isminin üzerinin devletin bütün kademelerinde, kalın bir kalemle çizildiğini gayet iyi biliyordu./... Ali'nin ipinin çekilme zamanı gelmişti./.../... Türkiye rotasını ABD ve Batı'ya doğru çizerken... Ali için... yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştı" 282
-"Markopaşa.../.../ Derginin dördüncü sayısının basımı tehlikeye girmişti. Tan matbaasının sahipleri... korkmaya başlamışlardı. Bir sabah dostça "Bizden bu kadar..." dediler./.../... Sabahattin Ali ve Aziz Nesin'in Markopaşa'sını, işsiz matbaalar bile basmaya yanaşmıyordu" 297
-"Aralıksız takip ediliyordu. Nereye gitse, peşinde birileri mutlaka oluyordu" 298
-"Rasih ne kadar disiplinli, sapına kadar bir örgüt adamıysa, Sabahattin o kadar başına buyruk bir maceracıydı./.../ ne yönetebilir ne de yönetilebilirdi Sabahattin./ Yalnız bir sosyalistti, o kadar!" 301
-"Dergi yayınevinde bayilere ulaştırılmaya hazır hale getirilirken, polisler bastı yayınevini, Aziz Nesin'i alıp götürdüler./... Sabahattin de... alındı./... tam anlamıyla bir yıldırma operasyonuydu./.../ Sabahattin ve Aziz'in ardından iki yüze yakın sosyalist tutuklandı, tartaklandı./ İstanbul Emniyet... siyasi otoritenin isteğini yerine getirmiş, muhalifleri... işkenceden geçirmişti./ Aslına bakılırsa, o sırada Amerika... de ne oluyorsa, Türkiye'de de aynısı oluyordu" 304, 305
-"Cemil Sait Barlas kürsüden "Markopaşa'nın kökü dışarıdadır!" diye bas bas bağırıyor.../.../... Türkiye'nin tüm gazeteleri.../... Barlas'tan yana tavır koydu.../.../... küfür ve iftiralarla saldırıyorlardı" 307
-"Bu arada polis de yayıncılarının peşi sıra dolaşıp, dergiyi basan matbaaları denetim altına alıyor, sahiplerini sıkılıyordu./... matbaacılar o kadar korkutuluyordu ki, bir kez basan bir daha katiyetle basmıyordu./.../... Markopaşa sıkıyönetim tarafından kapatıldı./ Yerine Malumpaşa devreye sokuldu.../.../... dergi sıkıyönetim tarafından bir kez daha kapatıldı./... Barlas'ın açtığı dava sonuçlandı. Sabahattin, Sultanahmet Cezaevini boyladı" 308, 309
-"1947... siyasetin yeniden şekillenmeye başladığı yıldı" 317
-"Tahliye günü yaklaşıyordu... ama... bir davası daha vardı.../.../... davası hukuken değil siyaseten görülecekti.../ Çünkü, hükümetin derdi gücü muhalefeti susturmaktı./.../... yeniden hapse düşmemeliydi./ Bu düşüncelerle koğuş arkadaşı Ali Ertekin... muhabbeti... koyulttu" 326, 327
-"Cimcozların istihbarat için çalıştığına dair laflar geliyordu" 330
-"... ülkesinin... bir nesli harap ettiğini düşündü" 334
-"DTCF'nin dekanı Enver Ziya Karal zehir zemberek bir rapor yazmıştı.../... bu üç bilim insanı... kabul edilebilir bir durum değildi" 335
-"Zincirli Hürriyet.../.../ 148. 5 Nisan 1947'de Mehmet Ali Aybar tarafından İzmir'de yayımlanmaya başladı. Tıpkı Tan gibi, saldırıya uğradı, İstanbul'a taşındı. Sabahattin Ali son yazısını bu gazete için yazdı" 346-Dipnot
-"Terziler, şoförler ve akla gelebilecek bütün meslek grupları, sendika kurmak için kapısını çalmaya başlamıştı./ "Sana bir şey söyleyeyim mi Sabahattin" dedi Niyazi. "Gelenlerin hepsi kaşalot. Hiçbirinin bir meslekle filan ilgisi yok. Belli ki malum çevre tarafından görevlendirilmiş ve sendika ağalığına soyundurulmuş bir eşkıya güruhu, kendine alan açmaya çalışıyor."..." 354
-"Çok açıktı, muhafazakar ve liberal çevreler, akademi dünyasında kendilerinden başka kimsenin olmasını istemiyordu. Hele ki kendisi gibi CHP'nin solunda bulunanlara, hayat hakkı tanımayacakları belli olmuştu" 355, 356
-"Zincirli Hürriyet... 5 Nisan'da yayımlanmıştı./... Sabahattin'in yazdığı bir yazı nedeniyle... kendine... Aybar'a dava açıldı./.../... hükümeti eleştirmişti yazar./.../ Mahkeme Zincirli Hürriyet'i derhal kapatmış.../.../ Belli ki... ceza alacak, hapsedilecekti" 361, 362
-"Rasih.../... "Şu Cimcozlara dikkat etmende yarar var. Sağlam ayakkabı olmadıklarına dair laflar geliyor kulağıma" dedi" 364
-"Adı konulmamış bir faşizmle burun burunaydı Türkiye" 369
-"Ülkeyi yönetenler... Yücel.../... dışında kalan kim varsa, politikalarına hizmet ettiği yerde pohpohlayıp göklere çıkartmış, aykırı düştüğü yerde başını ezmeye çalışmıştı" 373, 374
-"9 Şubat'ta Bulgar uçaksavarları, Türkiye sınırının Bulgaristan tarafında iki Türk uçağını düşürmüştü.../.../ 155. 22 Temmuz 1948'de Bulgar uçaksavarları bir Türk uçağını daha vurdu" 381, 382-Dipnot
-"Onu sevmeyenler, konuşmasını ve yazmasını istemeyenler, ülkesini tahakküm altında yönetenlerdi./ Hikayeleri, şiirleri, romanları ve yazdığı ne varsa hepsini sevmişti insanları.../.../ "Beni sevmeyen siyasi iktidardı" diye düşündü" 386
-"Ali Ertekin üzerine çullanınca.../ İki adam koşarak geldi o arada, asker eskisine yardım etti./ Sabahattin'in elleri kelepçelendi, ağzına bir mendil sokuşturuldu" 392
-"Berber dükkanından çıkar çıkmaz, arkadaşına "Geçmiş Bulgaristan'a" dedi" 397
-"Hücresinde kaç gece ve kaç gün geçirdiğini bilmiyordu Sabahattin./.../ Hiçbir şey yemediği ve içmediği..." 399
-"Sopayla dövülmekten elleri ayakları mosmor olmuştu.../... çırılçıplak soyup, ıslatarak dövmeye başlamışlardı./.../... "SSCB ile bağlantıların kimler?".../ Cevap vermeyince çok sinirleniyor, işkencenin dozunu arttırıyorlardı./.../ Nihayet, derdest edildiği noktaya ulaşıldı./ "Konuştuğumuz gibi" dedi adamlardan biri Ali Ertekin'e. "Bul bir sopa ve bitir işini."/ Aradan yaklaşık on ay geçtikten sonra, 12 Ocak 1949 tarihli gazetelerde "Sabahattin Ali Bulgar sınırında öldürüldü" şeklinde atılmış manşetleri okuyunca, beyninden vurulmuşa döndü Rasih Nuri İleri./.../ "Peki" diye düşündü genç adam. "Bana noktasız kartvizitini neden ve nasıl gönderdi Sabahattin?"/.../... sınırı geçip Bulgaristan'a çıktığına inandığı için vermiş olmalıydı, sözde rehber Ali'ye... kartviziti./.../ Ali Ertekin mahkemede "cinayeti bizzat kendisinin işlediğini, Sabahattin'in başına, vatan haini olduğu için bir odun vurarak öldürdüğünü" söylese de, Rasih... inanmadı./ İleri'ye göre, Sabahattin Ali polis ya da istihbarat görevlileri tarafından, sıkı bir sorguya tabi tutulmuş, bu esnada ölmüştü./ Ali Ertekin'in, istihbarat teşkilatının baskısı altında... Ali cinayetini üzerine almak zorunda kaldığını düşünüyordu.../ Ertekin'e... söz verilmiş olmalıydı./... yazar gözaltında kaybolmamış, adi bir cinayete kurban gitmiş gibi görünecekti./ Sözüm ona, devletin eli temiz kalacaktı./ Tam da... düşündüğü gibi oldu./... Ertekin, sadece dört yıl hapis cezasına çarptırıldı./ Bunun iki yılı sorgulamada geçmiş, geri kalan iki yılı da affa uğramıştı./ Sabahattin Ali'nin sözde katili... dışarı çıktı.../.../... iyi yetişmiş beyinlerin... bezdirilmesi, ülkelerinden kaçacak noktaya getirilmesi./.../... istisnasız bütün siyasi iktidarlar, bilafasıla, aynı hatayı sürdürmeyi seçtiler" 402-408
*

15.10.2017   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder