ÖZYAŞAM//04
Fakir Baykurt, Literatür Yayınları'ndan Birinci Basım (2. Basım), Mart 2018, İstanbul
8 kitaplık özyaşam serisinin dördüncüsü.
Öncekilerin benzeri.
*
Biraz tarih.
*
Biraz da fazla ben diyor, sanki!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Müdür yardımcıları, "Kitaplar demirbaş!" diyor" 23
-"Çamurlu köyü.../.../... Bütün olup bitenlerin ayırdında, hem de alayında gibidirler" 25
-"Agop'un Ermeni kökenli oluşu acaba sorun yaratır mı?/.../... Ermenilerin işlettiği doyumevinde öğle yemeği yemiş... "... Sivas gerçekten müthiş!"..." 29
-"Öğrencilerimden birinin adı Kevork. Seçime gittiğim köyde bir "dönme" gösterdiler, "Harun" adını almış. Azalmışlar iyice; eskiden silme Ermeni'ymiş kimi köyler. Sivas'ın içinin de epeyi Ermeni'ymiş. Çok kötü, istenmez olaylar olmuş, baş eğdirici, yüz kızartıcı olaylar; çok az Ermeni kalmış. Kırılmış çoğu" 32, 33
-"Uzun Yayla'nın ortasında ıssız, kıpırtısız bir Sivas" 41
-"Nihat.../.../... "... Romanını basıp sana ün kazandıracağız, yetmez mi? Ne parası istiyorsun daha?" demesin mi?" 55
-"O yanı köylerinin hemen hepsinin adını değiştirdiler. Birtakım insanlar... dünyanın en manyak işini düşünüyor. Neymiş? Ermeni adı, Rum adı, Kürt adıymış! Kim bilir kaç yüzyıllık köyler; adları tarihin şiiri. Değiştiriyorlar acımasız. Kimi zaman yabancı sanıp has Türkçe adı da değiştiriyorlar" 90, 91
-"İsmail Bey.../.../ "Yıl 1927... Atatürk... Meclis'e işçi, köylü, esnaf, hem de bir ölçüde kadın milletvekili almaya karar verdi... Ben o zaman koyun çobanıyım... Atatürk yurt gezisine çıkmış.../ Merhaba çoban, evlat!.../ Merhaba paşam.../.../ Demiş: Yazın bunun adını, adresini.../ Jandarma geldi, Vali çağırttı, gittim Sivas'a. Korkuyorum açığı. Milletvekili seçildiğimin bildirimi yapılasıya kadar tasa çektim... Yaptılar bildirimi... Atatürk'le, İnönü'yle konuşturdular. Dediler: Şuraya oturacaksın. Elini şöyle kaldıracaksın, böyle indireceksin, görevin bu! Bizden istenen görevi tam yirmi üç yıl yaptım. Ama iyi ama kötü yaptım.../.../ Hiç konuşmadım...".../.../... sordum: "Yirmi üç yıl milletvekili olarak kalabilmenizi neye borçlusunuz?"/ Güldü: "Atatürk'ün, İnönü'nün yollarından hiç ayrılmadım. El kaldır, kaldırdım, baş salla, salladım!"/.../... Kadir öksürüyor usul usul: "Bizim köyden iki adam çıktı. Biri koyun güdüyordu, oldu mebus. Biri fakülte okuyordu, oldu hapis! Ometiv'in ünlü sözüdür bu..."/ Tingedek düştüm: "Kim oldu hapis?"/ "Ziya Efendi vardır... Komünisttir, yani öyle derler..."/ "Nazım Hikmet yüzünden tutuklamışlar. Çok işkence gördüğü, on yıl içerde kaldığı... bilinir... Nere gitse ardında polis... işe girse... atılır işten... köylü onu dışladı... Kendi sülalesi bile konuşmaz.../.../... Yaklaşanları sorguya götürdüler.."/.../ "On dokuza devrildi, burada... yalnızım... Sinop'ta yattık... bir işte çalışamazsın... geldik köye... Beni bırak, benimle konuşanı tedirgin ediyor. Çoklarını alıp götürdü, yatırıp dövdü. Şu senin geldiğin Hafik'deki karakol yapıyor bunu. Bir işkence bilir, başak bilmez..."/.../... İnönü'yü andırıyor.../.../ "... Belki bizim de bir derece kusurumuz olmuştur. Sanki körler ülkesinde ayna satmak istedik.../.../... Yılda bir kez... giderim... karakola da uğrarım. Söylerim böyle böyle, radyoma pil almaya geldim... komşumuz Sovyetler... düşman, uzak Amerika'yla dost olduk. Bulgaristan, Yunanistan gibi öbür komşularımızla arayı açtık. İnsan bu kadar düşman arasında yaşayınca elbet büyük ordu beslemek zorunda kalır..." Ziya Ersarı ot çayı kaynattı bize" 100-109
-"Zara, İmranlı... irili ufaklı Kürt köylerinden geçtim... tek tük kadın görüyorum, hiçbiri Türkçe bilmiyor. Erkeklerin esi de kıt" 127, 128
-"Coğrafyada buralar "Uzun Yayla" diye geçer.../.../... çok yoksunluk yerler; ama anlatılmaz güzellik dolu. İnsanlar görgülü, saygılı, hem de "gariban"..." 131
-"Hubuyar Alevi köyü imiş. Alevi köyleri... kıyımlardan ötürü, varılmaz yerlere çekilmiş. Yavuz Sultan Selim'in kestirdiği Alevi sayısının 500 bin olduğu yazılıyor.../.../ Nevşehir'deki Derinkuyu nasıl yedi kat yerin altında ise, Hubuyar da öyle; yer altında değil ama tam anlamıyla dağların ardında saklı, küçücük bir köy... Şeyh Mehmet Temel Dede.../... görkemi karşıdan seçilemeyen evi.../.../... bir Türkmen semahı aldı yürüdü odanın içinde" 145, 148
-"Sırf Almanlardan yirmiden fazla okul şarkısı almışız. Melodiler onlardan, sözler bizden. İsveç'ten, Fransa'dan ne kadar aldık kim bilir?" 150
-"Yaşar'la her dereler, tepeler düz. Hem de bağırıyor, alabildiğine: "Onlar bilmiyor... Cevat Beyi de kim bilir kimler yellendirdi? Bizans'tan beterdir şu İstanbul'da Cumhuriyet... Halide Hanıma gideceğiz önce. İçlerinde en taşaklısı o. Koydu ağırlığını, 5000'e de çıkarttı ödülü.../... Nadir Beyi bekleyeceğiz. İçlerinde en koçyiğidi, en tekesi odur!.../.../... Türkiye'de en birinci roman kurdu Thilda'dır. Belki dünyada Thilda'dır... Tonguç Baba okuyunca ne diyecek bakalım, onu da merak ederim..."..." 242, 243
-"Halide Hanıma gittik. Yaşar Kemal... elini öptü.../.../ Ağızlığındaki sigarayı bitirdi, birini daha taktı... "... Demokratlar çılgın bir inişle uçuruma gidiyor. Bakalım sonları nere varır?..." dedi.../.../ Yakup Kadri Karaosmanoğlu... gittik.../... "... Ben köy konusunda Yaban'ı yazmış olmakla başarılı saymam kendimi. Bir tasarım vardı... Porsuk kıyılarında bir köye çekilecek... yazacaktım. Yaşam beni başka yerlere çekti... Hasan Ali'nin büyük hizmetlerinden biri yazınımıza oldu. İki yolla: Bir, klasikleri çevirtip... iki, köy enstitüleri yoluyla..."..." 248, 249
-"Yaşar Kemal'le yürüyoruz.../.../ "... Cumhuriyet'in ikinci sayfasında yazmaya... istekliyim..."/ Sözümü bitirip yüzüne baktım.../ "... Şimdilik bu isteğini yut. Yalnız aramızda kalsın. Böyle bir isteğin olduğunu Cumhuriyetçilerden kimseye belli etme... o da kendine göre bir dükalık. İstediğinin resmini kor... istemediğinin yazısını basmaz... olacak yanını görürsem, akıllarına düşürürüm, kendileri sana önerir... Senin yükün cevahir yükü benim babam, onu yüceden sakın indirme. Bunun için de konuşulacak adam Koçyiğit Nadir Beydir, başka kimse değil!..."..." 250, 251
-"Sabahattin Eyuboğlu konuşmaktan çok iş yapıp susmanın adamı" 253
-"Yaşar'la Nadir Beyin kapısını çaldık. Bakan odası görmedim daha; sanki öyle görkemli.../.../... Yaşar hem susuyor hem yere bakıyor. Nadir Nadi'nin yanında sesi çıkmıyor nedense" 259, 261
-"Orhan Kemal neşeliydi o gün.../ "Valla, sinema bizde tam bir batak! Sana gülünç bir para önerirler. Senaryocu senden çok alır... Vermesen çalarlar..."..." 264
-(Komutan) "Ödülden önce ne kadar sertti. Bir insanın davranışlarında bu kadar gelgit olur mu?" 268
-"Bura köyleri Gürcü kökenli ama Müslüman. Öbür yan Gürcüleri gibi Hıristiyan değil. Öğrencilerin Türkçesi epey kıt. Noktaları söyleyemiyorlar" 297
-"İhsan Güven bir kez hıngel... yemeye çağırdı... Hıngel buraların güzel bir yemeği, bir tür hamur işidir. Yağlıca da yapmışlar" 306
-"Her yerdeki gibi burada da köylerin adını değiştirmişler. Üzümlü, Armutlu, Cevizli, Erikli, Yoncalı, Arpalı, Mısırlı... Şavşat'ın yeni köy adları hububat pazarına benziyor. Bizim gideceğimiz ise Balıklı. Başımızdakiler eski adlardan, etnik varlıklardan pek hoşlanmıyor... Burdur'da Selçuklulardan kalma öpöz Türkçe adları yabancı sanıp değiştirmeye kalktılar" 309
-"Şavşatlıların "hıngel" dediği mantısı..." 323
-"O günlerin sinema dünyasında Hintli yönetmen Satrajit Ray adı fırtınalar koparıyor... Ray... 1921 Kalküta doğumlu... Olaylar yaratan siyah-beyaz filmi Pather Panchali'yi Hindistan'ın köy romancısı B. Padhaya'nın yapıtına dayandırıyor. Bu bir üçlemenin ilk filmi.../... Ray, yarı amatör bir kamera bulup köye çekilmiş. Bengal hükümetinden biraz yardım almış. Pather Panchali'ye üç yıl emek vermiş. Oyuncu olmayan kişilerle çalışmış. Film pahalı çıkmasın diye çok az negatif kullanmış.../ Ray'ın romancı Padhaya üstüne de görüşleri var. Onun üçlemesi, dağınık yapılı, özyaşamsal bir romanmış. Ama insancıl lirizmi yüksekmiş. Gerçeğe yaklaşımı ilgi çekiciymiş. Romanın yapısındaki dağınıklık, yapıttaki gerçeklik duygusunu arttırıyormuş. Konusu da çok yalınmış. Ray, ilk filmde Apu'nun çocukluğunu, ikincide büyük şehre gelişini, üçüncüde evlenişini ve eşini yitirişini anlatmış. Ray, usta bir gözlemci, amansız bir ayrıntı avcısıymış" 330, 331
-"Turhan Tükel, biz köy romancılarını... tartıştırmak istedi... Orhan Kemal, Kemal Tahir, Talip, ben olacağız. Mahmut da geldi.../... ayırdına vardım; Kemal Tahir'e ayrı bir davranış var.../... Kemal Tahir'in ortak olduğu Düşün Yayınevinde kitap olarak da basıldı... "... düzeltmeleri yapalım!" dedim... söz verdiler. Ama kitap basılınca, bu olanağı Kemal Tahir'den başkasına vermediklerini gördüm. Yalnız ona verdiklerini de sonra Turhan Tükel'den duydum... Kemal Tahir'in bütün cümleleri yazı cümlesi gibi düzgün, söyledikleri de Allah için derli toplu; bizimkiler tam konuşma havasında, kimi zaman kırık, kimi zaman kopuk... incitildik" 334, 335
-(Trende) "Uzun uzun oturacak yer kavgası oluyor. Üçüncü'nün insanları, insanlarımız, dört kişilik yere üç kişi oturuyor; "Sahibi tuvalete gitti, şimdi gelecek!" diyor; hem de sana yan yan bakıyor.../... Eskilerden sürüp gelen, yenilerde yakılan Kürt türküleri birbirine ekleniyor. Sözler insanın kulağına çakıl taşları gibi yuvarlanarak akıyor.../.../... Türkiye demiryolları tek hat. Karşıdan tren gelecekse, bizimki bekliyor... Kars'a geldik... gecikme 14 saati aşıyor" 347, 348
-"Her ilde, ilçe merkezinde olduğu gibi, burada da yöreyi denetim altında bulunduran iki aile var. Bunlar ticaretle uğraşıyor. Okumuş oğullarından birini seçime sokup Meclis'e yollamayı başarıyorlar. Bizim Şavşat'taki aile oldukça dallı kollu. Yerli memurların yarısı... adamı.../... "Ecza dolabı" da tıkır tıkır işliyor... politik gücü, ekonomik gücünü aşıyor" 347, 348
-"... başkentte bir görev... Güya sürgün değil... Baskılar o kadar arttı ki... sustu... sindi... cezaevinde. Uslanmayan gazetelere, resmi ilan kesme korkutması çok etkili oluyor" 359
-"O yıllar öyle akla sığmaz kurallar vardı:/ 1) Askerler üstüne kimse yazamaz.../ 2) Memurlar... yazı yazamaz" 371
-"Hastaneler yorgunu yokuşa sürüyor. Yoksulluk belgesi getirmişler. Onu görünce geçip gidiyorlar. Tanış doktor bulmak gerekiyor" 381
-"Hakkı Bey, Kızılay'a indiğinde Piknik adlı yerde bira içmeye çağırıyor... pek hoşlanıyor" 397
-"Şevket Süreyya Aydemir.../... Menderes çağırtmış kendisini. "Tıkandık Şevket Bey, ne yapalım? Ne dersiniz?"/ "İsmet Paşa'yla diyaloğa geçin! Onsuz bu ülkede bunalım atlatılamaz. Anlaşıp yeni bir seçim tarihi açıklayın dedim," diye anlatıyor" 400
-"Fehmi Yavuz Milli Eğitim Bakanı.../.../ "Her şey elimde mi bilmiyorum. MBK'nin de görüşleri var tabii!"" diye yere baktı" 406, 408
-"Hakkı Tonguç.../... "Mahmut'a, Fakir'e haber ver, birlikte birer bira içelim!" diyor. 27 Mayıs'ın ona sevinç getiren günlerinde bunu sık yaptı.../.../ 23 Haziran; 27 Mayıs'ın üstünden bir ay bile geçmedi./.../ Hakkı Tonguç köy çocuğuydu, Silistre'ye bağlı Tataratmaca köyünde doğdu.../ "Altmış iki yaşındaydı..."/.../ Cebeci'de toprağa koyarken..." 410, 413
-"27 Mayıs.../.../ Abdullah Ağabeyi çekemeyen biri, kitapta böyle bir öykü olduğunu subaylardan birinin kulağına fıslıyor.../... hemen alıyorlar içeri.../... Askerle ilgili diye kimse bulaşmak istemiyor... bir yazı yazdım: "Anlamsız Bir Yasak."/... bir asker yanıt verdi: "Anlamlı Bir Yasak!"/.../... Abdullah Ağabey epey yattıktan sonra salıverildi./... Yaşı kuruyu ayırmadan tutukluyorlar.../... askerler valiliği, kaymakamlığı kendileri üstlenirken, köy muhtarlığını öğretmenlere yıktılar... Her şeyin... öze inmeyip kabukta kaldığını ilerde daha iyi anladık" 417, 418
-"Eğitim Milli Komisyonu Raporunun yazmanı Kemal Yılmaz.../ "Fakirciğim... bütün aşırı particiler, gericiler, yiyiciler... Hocanın çevresini sardı... Ona çok iyi bir müsteşar bulmamız gerekiyor..."..." 421
-"Ev sahibimiz İlhan Önder... "... o dediğim siviller gene geldi... feci izleniyorsun..."..." 423
-"Fehmi Hoca, Halil... işini düzeltti. Veysel... ile Cevdet... işlerini düzeltemedi. Gizli Emniyet engelini aşamadı./ Bu arada bakanlık sık sık Danışma Kurulu topluyor.../.../ Tartışmalar... ilgi duyana açık... Amerikan Yardım Kurulu AID'nin Eğitim Bölümü Başkanı... gelip oturuyor" 428, 429
-"Ali Okulları Genelkurmay, Milli Eğitim ile Ankara'daki Amerikan Yardım Örgütünün katılımıyla yürütülüyor" 433
-"Zeki Beyin kendine göre bir onuru, gururu, hatta Doğulu insanlarımızın çoğunda gördüğüm bir yüceliği var... yağcılık bilmiyor" 437
-"Bakanlığın... bir yıllığına Amerika'ya göndereceği eğitimciler arasında adım çıktı.../... Ankara... İngilizce kursu.../.../ Adı Georgctown Üniversitesinin düzenlediği kurs ama doğru dürüst öğretim kadrosu yok. Yada bize öyle geliyor. O zaman Ankara'da elini sallasan Amerikalıya değiyor.../... eleştiri, dedikodu diz boyu: ABD'nin amacı yardım değil, kendi çıkarlarına hizmet edecek kadroları hazırlamak.../.../ 8 ayın sonunda İngilizceyi ilerlettim... beni yollamadılar... "Fakir Baykurt'un dosyası var! Amerika'ya gidemez!"/.../... sesimi yükselttim:/.../... Çağırdılar: "Bir yanlışlık oldu. Seni gelecek yıl gönderelim..."..." 439, 440, 442
-"Fuat Baymur.../.../... Cumhuriyet kurulur kurulmaz, çeşitli alanlarda yetiştirilmek üzere dışarı yollanan eğitimci gençlerdendi. Bunlar eğitim tarihimizde "Viyana Beşleri" diye geçer: Fuat Gündüzalp, Rauf İnan, Muvaffak Uyanık, Kemal Kaya, bir de Baymur Hoca" 444
-"Ankara'da Birleşmiş Milletler'den iki halk eğitimi uzmanı vardı. Biri Kanadalı, biri Hintli... 27 Mayıs'tan sonra bakanlıkta bir Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü kuruldu" 448
-"Baymur Hoca... "... Tevfik İleri... Yılanların Öcü romanınızı Talim Terbiye Kurulunun bir kararıyla suçlamak istedi... Feriha söz alıp ilk karşı konuşmayı yaptı... Bakanlık, hiç görevimiz olmayan konularda bizi uygulamalarına araç yapmasın dedi. Burası Basın Mahkemesi değil..."..." 449
-"Gürsel Paşa... Aziz Nesin'e.../ "... Yaptığınız iyi niyete dayanmıyor..."/ Aziz Nesin yanot verecek olunca... "Sus!" yaptı./ Bu durumda... "Öyleyse yanıtımı yarın gazetede okursunuz!"/... okumadı, çünkü o akşam gazete kapatıldı./ Askerlerin egemen olduğu yönetim bir öyle, bir böyle gidiyor.../.../... Cumhuriyet'le aramız epeydir... limon. Yolladığım yazılar çıkmıyor... Ulus'a vermeye başladım... ama "Bütünü Kurtarmak" adlı yazım çıkmadı... sormak için Subaşı'nın odasına girdim... kendisi açtı: "Bülent Bey sizin yazınızın birkaç yerini sakıncalı buldu..." dedi, şaşırdım. Bülent Bey dediği Ecevit.../.../ Çok kibar söylüyor... Gürsel Paşa'nın iyi niyetini belli ettim... yazı çıktı" 455-457
-"İmece.../... dergimizi çıkarmalıyız./.../... "İlk sayıya... İnönü'den bir yazı alınacak...".../.../... Mahmut... İnönü'den buluşum aldı... Söyleyip yazdırdı... düzeltti.../ Mahmut... Paşa'nın titizliğine şaştı.../.../ 1961 martının başıydı.../.../ Kısa bir süre sonra İstanbul'dan olumsuz haberler gelmeye başladı. Görüşler ikiye, üçe ayrıldı.../.../ Bir süre sonra haftalık başka bir derginin hazırlığı gündeme geldi. Başında Doğan Avcıoğlu var. Mümtaz Soysal ile birlikte çalışacaklar... bildiri hazırlamışlar... "yön" anlatılıyor. Metni imzaya açtılar.../.../ Yön'cüler Forum'culara benzemiyor... tartışmak yok... şef yönetimi egemen" 459-461
-"Getirip sansüre verdiler... Takıldığı anlaşıldı. Senaryosuna izin verdiklerinde hava biraz iyiydi. Arada seçimler yapıldı, Meclis'e, Senato'ya gericiler girdi... Yılanların Öcü'nün sansür öyküsü... üzücüdür.../.../ "... senaryoya izin verilmişse de, filmde birtakım tadiller gerekir!" diye karar çıktı.../.../ Aynı zamanda tiyatrosu hazırlanmıştı... yasakladılar" 468-470
-"Gürsel Paşa.../ "Teşekkür ederim, vatana hizmet ettiniz Baykurt..."..." 481
-"Romanya'da bir yayınevi ile sözleşme yaptım. Yılanların Öcü... yayımlayacaklar. Bizim Dışişlerinin haberi olmuş... caydırmışlar" 490
-"Rauf Bey... enstitüleri doğuran nedenleri anlatıyor./ Okuryazarlık köylerde sıfıra yakın. Ermeniler gitti, sanatlar yok. Rumlar gitti, Yahudiler azaldı, ticaret yok" 495
-"Behçet Kemal Çağlar ile Suphi Baykam da geldi: söz istediler. "Acaba sağcılardan yana mı konuşacak bunlar?"... "hakkında" konuşacaklarmış. Çağlar konuşacağı zaman Dursun kulağıma eğildi: "Daha ilk cümlesinde Atatürk diyecek, bak dikkat et!" O da duymuş gibi, "Yüce Atatürk!" diye başladı.../.../ Suphi Baykam: "Kanımca köy davamız hala önemini koruyor... bir adım daha vardır; o da büyük Atatürk'ün Millet Mektepleri dediği gece okullarıdır... köy enstitülerine karşı çıkmak, milletin okutulmasına karşı çıkmaktır... demokrasiye karşı çıkmaktır" 498, 499
-"Köy enstitüleri tartışmasının ikincisi.../.../... çopur delikanlılar Tevetoğlu'nu çılgın gibi alkışladı.../.../ İlk sözü gene Rauf İnan'a veriyor. Gençlerden ikisi hemen söz atacak oluyor.../.../... çopur delikanlılar sataşıyor.../.../ Tevetoğlu'na geldi sıra. Alkış alkış.../ "... komünizm... etkinlik gösterir..."... alkış patlıyor.../ "Fakat yağma yoook! Bu yurdun bekçileri var. Mel'un planlar keşfedilmiştir.../.../ Hayır; köy enstitüleri yeniden açılmayacaktır! Çünkü buna izin vermeyeceğiz!..."/ Salon alkışlarla inler... eski müfettiş Ali Uygur'a söz verdi.../ "... kontrollerin hepsini yaptık./ Bir:... Türk ahlak ve töresine aykırı olarak öğretmen ve öğrenci eşitti... Amaç, komünizm gelip kolayca yerleşebilsin!/ İki... kız erkek bir arada... kızlar gebe kalıyordu.../ Üç:... al bayrağımız başta... ulusal değerlerimize... aşağılayıcı telkinler yapılıyordu... Türklerin ezeli düşmanı Ruslara karşı, özellikle edebiyat yoluyla hayranlık uyandırılıyordu..."/... Ankara İmam Hatip okulunda okuyan çopur delikanlılar, şimdi daha çok bağırarak... kendilerine yüklenen görevi yerine getiriyorlardı.../... slogan atmaya başladılar; "Komünistler Moskova'ya!...".../... Başkanın çağırdığı polisler ise gelmiyordu./.../ Çantamı alıp... yürüdüm. Ali Uygur... Tevetoğlu... kıs kıs gülüyor. Kurtçuklardan elle, kolla sataşanlar var./ "Terbiyesizlik yapmayın! Hayvan mısınız siz?" diye bağırdım.../ Yoksul köylü çocuklarının doldurulduğu İmam Hatip Okulları, ilerde bu türlü toplantılarda pek çok hizmet yerine getirecekti" 503-508
-"Yılanların Öcü.../.../... gösterilmesine izin çıktı.../.../ Eşi dostu çağırdık... sinemaları dolaşıp Kızılay'dakine geldik. Çıktık sahneye. Selamlıyoruz. Önceden yerleştirilmiş çopur delikanlılar bir ağızdan bağırıp çağırmaya başladı... mürekkep şişesi atıyorlar... slogan atıyor: "Komünistler Moskova'ya!..."/... Salondaki solcular toplandı birden... Kurtçukları tutup tutup atıyorlar yere" 509-511
-"Açılışlarla birlikte bütün yurtta gösterim başladı... İmam Hatipliler topluca bilet alıp yuhalamaya geliyor./ Ankara'da... 30 kişi... jiletle... oturduğu koltuğu dilmiş./.../ Siyasal.../.../... Ergin Günçe konuştu:/ "Arkadaşlar; usuldan usuldan, hem de devlet eliyle gerici kadrolar yetiştirme işine hız verildi... kaba güce başvuruyorlar. Polis ses çıkarmıyor..."..." 514, 515
-"Öğretmen arkadaşlar... filmi görmek istediler.../.../... 45 bilet ayırıver!.../ "... toplu... yasak!" dediler./.../... ayırdılar... izliyoruz... bir karaltı... "Dışarı kadar gelir misiniz?"/ "... Emniyet Müdürlüğüne kadar gideceğiz." diyorlar./.../... yedi bey oturuyor.../.../ "45 kişilik bilet aldınız?"/.../... "... oraya gitmeyin... güvenliğiniz tehlikeye girer; biz sizi evinize götürelim!" dediler./.../... bir kaygı almış: "Fakir'i kaçırdılar!..." diye" 519-521
-"Hasanoğlan Gösterimi/.../ Okulda ABD'li üç uzman var. "Öğretmen yetiştirme" projesi uyguluyorlar... Filmi görmeye onlar da kalmış. Pek yaklaşmıyorlar bana.../.../... Öğrenci Derneği yöneticilerini Disiplin Kuruluna verip İsmail Gençtürk'e, İsmail Çoban'a okuldan uzaklaştırma cezası verdiler... okula döndüremedik.../ İsmail Gençtürk bir orman işletmesinde iş buldu. İsmail Çoban Almanya'nın yolunu tuttu.../ Bu arada Amerika'ya gitme sıram geldi. Pasaport almam çok zor oldu. Ama sonuçta bu kez engel olamadılar... gidip bir yıl kaldım" 523, 526, 531
*
27.4.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder