25 Temmuz 2023 Salı

Çerkesya'dan Savaş Mektupları 1837-1839

James S. Bell, Türkçesi: Sedat Özden, 1998, Kafkas Vakfı, İstanbul


İlki 14 Nisan 1837 tarihinde denizden, sonuncusu da 12 Şubat 1840'ta İstanbul'da yazılan metinler. 

Sinop'tan Çerkesya'ya hareket ve İstanbul'a dönüşe kadar olan süreç anlatılmış.

Dönemin Çerkesyası'nın Karadeniz kıyılarındaki durumu hakkında capcanlı bir izlenim ediniliyor. Bir ölçüde dönemin Osmanlısı hakkında da.

Ağırlıklı olarak Natuhay, Şapsığ, Bjeduğ, Hatukay, Abzeh ve Ubıh bölgelerini kapsayan gözlemler.

Çok güzel bir doğa.

Güzel bahçeler.

Zenginlikler.

Kendine özgü gelenekler.

Ve elbette geri kalmışlıklar.

*

Rusların el koyduğu Vixen gemisinin sahibi olan "Bell, yabancı olduğu bir ortamda iki buçuk yılı aşkın bir zaman kalmış... Çerkeslere yardımcı olmuştur." "Çerkesler onun varlığıyla umutlara kapılmış olabilirler." "Bell... bize eşsiz bir portre bırakmıştır." (Bell, içinde Takdim, Sedat Özden, s. 9-13)

*

Çerkes toplumunu böyle anlatmak da zaten bir İngiliz’e yakışırdı!

Başka kim anlatabilirdi ki?

Çerkeslerin kendileri anlatmak için yetersiz, 

Ruslar düşmanca bakar,

Türklerse bu işi yapmaz, 

Kala kala Çerkesleri anlatabilecek bir tek İngilizler kalıyor, ve bir İngiliz de anlatmış, hem de sevgiyle.

İyi de yapmış.

*

Bir ölçüde Çeçenleri de anlatmış sayılabilir!

*

Ve ekte bazı belgeler.


Kitaptan bazı notlar:

Rusların el koyduğu Vixen gemisinin sahibi olan "Bell, yabancı olduğu bir ortamda iki buçuk yılı aşkın bir zaman kalmış... Çerkeslere yardımcı olmuştur." "Çerkesler onun varlığıyla umutlara kapılmış olabilirler." "Bell... bize eşsiz bir portre bırakmıştır." (Bell, içinde Takdim, Sedat Özden, s. 9-13)

Çerkesya'ya ticari amaçlı sefer yapan Vixen'e el konulmasından sonra aynı amaçla "O ülkeye yaptığım ikinci... sefere Majestelerinin dış işleri bakanının isteği ile girişildi (daha doğrusu böyle bir şeye inandırıldım)." (Bell, Giriş, s. 15)

"Buralarda Tiflisli bir Ermeni görmekten büyük bir şaşkınlığa kapıldım. Son derece sinsi görünüşlü bu adam, burada herkesle son derece samimiydi... Bizzat kendisinin anlattığına göre bir kaç yıl içinde bu insanların cömertliklerinden faydalanarak 2000 Sterlini şöyle kazanmış: Her üç veya dört ayda bir, Rus topraklarına ve İstanbul'a... giden Ermeni, oralardan bir çok mallar satın alıyor ve döndükten sonra buradaki dostları arasında dağıtıyor... karşılığını beklemeye başlıyor ve herkesten, hediyesine mukabil bir şeyler istiyor. Dediğine göre, geri verilenler her zaman çok daha değerli oluyor. Son zamanlarda, yanında bir de Müslüman olduğu halde İstanbul'a götürmek üzere genç kadınlar satın almaya başlamış bulunuyor ve şimdiden, yola çıkmak için bekleyen sekiz kadın var... haber ticareti de yapacağını... söyledim." (Bell, s. 49, 50)

"Sutşa prensi Ali Ahmet... İngiltere'nin yakında kendi lehlerine olaylara müdahale etmesini kuvvetli bir şekilde ümit ettiğini söyledi." (Bell, s. 50)

"Bu kıyılarda olduğu söylenen deniz ablukası aslında gülünç bir şakadan başka bir şey değil... Rusların pek bir etkinlikleri yok... şu anda yüz elli gemi, Rus ablukasına rağmen bu ülke ile Türkiye arasındaki ticaret de devamlı olarak yer almaktadır." (Bell, s. 58)

"Dediklerine göre, bu kadar kısa bir mücadeleden sonra Yunanistan'ın Avrupa'nın müdahalesi sonucu bağımsız olmasına kıyasla yüz yıldan fazla bir süredir mücadele eden kendilerinin de böyle bir yardıma hakları var./ Rusların kuzeydeki savaşta tamamen barbarca davrandıkları anlatılmaktadır. Gruplar, gece vakti köylere giriyorlar... Kuban'ın doğusundaki köylerin birinde bir gece yirmiden fazla kadın ve çocuk kaçırıldı... onları cesaretlendirmek amacıyla benim buradaki varlığımı belirten bir mektup yazılıp yollandı... benim en önemli ve zor görevim, bu insanların İngiltere'nin yardımlarına çok fazla umut bağlamalarını önlemek olmalı. Çünkü şu anda orlarda nasıl bir politika izlendiğini bilmiyorum. Bu yüzden bu insanları kendi kendilerine güvenmeye ikna etmek için çalışmalıyım." (Bell, s. 60, 61)

"Çerkesya'da, aileler arasında kardeşlik bağları ile kabileler kurulmakta ve daha büyük akraba toplulukları oluşturulmaktadır... birbirlerini korumakla yükümlü olmaları... diğer ailelerin evlerine, bizzat öz kardeşlerinin evlerine girercesine rahat bir şekilde girip çıkarlar." (Bell, s. 65)

Gerze'de "Karantinada on sekiz gün boyunca beklememiz gerektiği söylendi... berbat hale gelmiş olan kalabalık bir güvertede" beklemek gerekecekti, "Türklerden ziyade Rusların özelliklerini taşıyan bu yeni kurallar, Sinop'taki Rus konsolosluğunun etkisiyle, sadece Çerkes tüccarlar için konulmuş gibiydi. Bunun üzerine, bize karşı bir takım kanun dışı uygulamaların yapılmasını önlemek için Sinop'taki Paşa'ya haber göndererek burada bir İngiliz'in bulunduğunu haber vermek istedim... şu anda içinde bulunduğumuz geminin, beni alması için Çerkesya'ya çağırdığım bir gemi olduğunu; karantina için Sinop'ta beklemek istediğimi", sorun halinde "konuyu elçiliğimize bildirmek zorunda kalacağımı bildirmeye karar verdim." "Açık güvertede, sadece üzerlerinde gerilmiş bir örtü bulunan Çerkesler, kıyıdaki insanların aldırmazlıkları yüzünden artık ihtiyaçlarını karşılayacak her şeyden mahrum kaldıklarından isyan bayrağı açtılar ve kendilerine yapılan bu davranışı kabul edeceklerine elde kılıç ölmeyi yeğlediklerini haykırmaya başladılar. Kıyıda bulunan bazı Çerkeslerin de onlara bağırarak, "Bu insanlar artık imansız oldular. Karaya çıkın ve kahve evine doğru kendinize yol açın" demeleri, gemidekilerin heyecanını daha da arttırdı. Onlara sabırlı olmalarını tavsiye ettim ve şansımıza ki, ayın 20'sinin erken saatlerinde mektubuma cevap olarak, Sinop'a doğru hareket etmemiz emri geldi... Sinop açıklarında demir attık... dalgalı denizin üzerindeki soğuk ve ıslak güvertemizde başımızın üstüne çektiğimiz tenteler altında soğuktan titreyerek beklerken kıyıya su ve odun diye haykırdık. Fakat kıyıda bulunan insanların, bizim içinde bulunduğumuz kötü şartlara aldırmadan kendi günlük yaşamlarını sürdürmelerini görmek bizi daha da yıktı. Sadece bazı Çerkesler, iskelenin ucuna kadar geliyorlar... yardım edemiyorlardı./ Sinop 28 Kasım-Anladığımız kadarıyla, yakın zamanlarda Sinob'ta açılan Rus konsolosluğunun etkisiyle başlatılan bu uygulamalar yüzünden, kadın, çocuk ve erkeklerden oluşan elli altı kişi, yukarıda anlattığım şartlardan sadece biraz daha iyi olan koşullar altında dört gün daha bekledik." Çok sayıdaki dostumuz yiyecek ve ihtiyaç maddesi gönderdi. Kıyıda "karantina için gerekli düzenlemeler yapılmadığından erkek ve kadınlardan oluşan elli kişi civarındaki sayımızla, henüz bitirilmemiş büyük bir evin içine tıkıldık. Bina, bir takım kısımlara bölünerek odalar haline getirilmişti. Üst katlarda, benim kaldığım yerin dışında diğerlerinin tavanı yoktu. Alt kat ise bitirilmemiş, çöplerle dolu karanlık bir haldeydi... Pencerelerden hiç birisine henüz cam takılmamıştı. Fakat buna rağmen, içerideki büyük kalabalık yüzünden evimizin havası o kadar kirliydi ki, gemideki havadar yerimi bıraktığıma çok pişman oldum... Çerkeslerin içinde bulundukları iç sızlatıcı durum yüzünden onlara duyduğum acıma sebebiyle... toplantılar yapıyor... ülkedaşları ve arkadaşlarıyla konuşmalarını sağlıyorum." (Bell, s. 463-467)

*

25.7.2023

***



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder