Haruki Murakami, Çeviren: Nihal Önol, 20. baskı/ Şubat 2016, Doğan Yayın, İstanbul
Arka kapak yazısında, "68'in esintilerini taşıyan üniversite hayatı ile müziğin muhteşem bir harmanı..." deniyor.
*
Kitabın 20. baskısı imiş!
Şaşırtıcı!
*
Güzel anlatıyor.
Peki, ne anlatıyor?
Bence, anlatılanların çoğunluğu, hiç anlatılmasa daha iyi olurdu, hiç olmazsa zaman-emek harcanmazdı, denebilecek şeyler!
Ancak, anlatılanlar arasında, şu tür şeyler de var:
-"İlk söyledikleri şey, kulübe girmek için, önce Marx okumak gerektiğiydi. Bize, 'Bir sonraki buluşmaya kadar şu sayfadan şu sayfaya kadar okuyun' deniyordu. Birisi halk müziğinin toplumla ve radikal hareketlerle sıkı bir ilişkisi olması gerektiği konusunda dersler veriyordu. Bu yüzden, hepsinin canı cehenneme deyip eve gittim ve elimden gelenin en iyisini yaparak okumaya çalıştım, ama hiçbir şey anlamadım. Dilek kipinden de beterdi. Üç sayfa sonunda vazgeçtim. Ve ertesi haftaki toplantıda onlara, okuduğumu, ama hiçbir şey anlamadığımı söyledim O günden beri bana budala muamelesi yaptılar. sınıf mücadelesi için kritik önemi olan farkındalık bende yokmuş ve sosyal eleştiri bilincim eksikmiş. Çok ciddiydiler.../.../... tartışmaları da boktandı. Herkes büyük büyük laflar ediyor ve her şeyden haberi varmış gibi davranıyordu. Bu yüzden ben de, ne zaman anlamadığım bir şey olsa onlara sorular soruyordum. 'Şu konuşup durduğunuz emperyalist sömürü nedir?...' İşte böyle sorular. Kimse bana bir açıklama yapmak istemiyordu. Onun yerine, gerçekten sinirleniyorlardı.../.../... Emekçi sınıfındanım. Ama dünyayı ayakta tutan, bu sınıf; ayrıca sömürülenler de bu emekçi sınıfı. Nasıl bir devrim ki bu, emekçi sınıfının anlayamayacağı büyük büyük laflar atıyor ortaya! Ne kadar saçma bir sosyal devrimdir bu! Tamam, ben de dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek istiyorum. Eğer birileri sömürülüyorsa buna son vermeliyiz. İşte ben buna inanıyorum ve bunun içindir ki, sorular soruyorum.../.../ İşte o zaman anladım. Bu adamların hepsi sahteydi. Akıllarındaki tek şey, gurur duydukları büyük büyük laflarla yeni kızları etkilemek ve ellerini eteklerinin içine sokmaktı. Ve sonra mezun olduklarında saçlarını kısacık kestiriyor, Mitsubishi'de, IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe giriyorlardı. Sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel, genç bir kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık, gülünç adlar veriyorlardı.../.../... Bu öğrenci milletinin hemen hemen tümü sahtekar. Birisi hiçbir şey bilmediklerini çakacak diye, ölümüne korkuyorlar. Hepsi aynı kitapları okuyorlar, aynı sloganları atıyorlar.../.../ Tamam, olay açıklığa kavuşmuştur. Ben lanet olası devrime inanmıyorum. Sadece aşka inanacağım" 229-232
Asıl anlatılmak istenen de, muhtemelen, bu tür şeyler olmalı!
Bunların bir kısmı, bence de, büyük ölçüde doğru sayılabilir; ancak, yanlışlar da var; yani, doğruyla yanlış iç içe!
Buna neden gerek duyulur ki?
Ve, yazarı "büyük" yapan da, tam olarak buradaki tavrı değil midir, acaba?
*
Yazarın 1Q84'ü için olumlu şeyler düşünmüştüm, ama, bunu o kadar sevemedim!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Nereye kaybolmuş olabiliriz acaba?... gözüme çok önemli gözüken her şey nerede acaba?" 9
-"İşte bunun için yazıyorum bu kitabı. Düşünmek için. Anlamak için. Ben böyleyim. Olayları tam olarak kavradığımı hissedebilmek için, sözcüklere dökmek zorundayım" 10
-"Her şey fazlasıyla belirgindi, açıktı ve nereden başlayacağımı bilmiyordum. Nasıl bir harita, aşırı ayrıntılı olduğunda pek işe yaramazsa, öyleydi işte" 16
-"... tek sorun, politik atmosferiydi. Ne idüğü belirsiz ve başında aşırı sağ eğilimli birinin olduğu bir vakıf tarafından yönetiliyor ve bu durum işletmeye çarpık bir biçimde yansıyordu... Yurdun kuruluş amacı, "Ulus için gereken insan kaynaklarını oluşturmak ve yetiştirmek" olarak açıklanıyordu... çok sayıda üst düzey şirket yöneticisi... bağışlar yapmışlardı... arkasında tam olarak ne olduğu şüpheliydi. Kimileri bu katkıların daha az vergi ödemeyi sağladığını söylüyor... reklam... bazılarına göre de bir yurt binası yapmak iyi bir arsanın üstüne konmak için iyi bir yöntemdi. Kesin olan... elit öğrencilerin oluşturduğu ayrıcalıklı bir grubun varlığıydı. Bu kişilerden oluşan "çalışma grupları" ayda birkaç kez, vakıf yöneticilerinin de katıldığı toplantılar yapıyordu.../... yaşamımın iki yılını -1968 ilkbaharından 1970 ilkbaharına kadar- bu kuşkulu yerde geçirdim.../ Yurtta güne bayrak töreniyle başlanıyordu. Elbette ulusal marş da söyleniyordu" 18, 19
-"Oda arkadaşım tam anlamıyla bir temizlik hastasıydı. Öteki çocuklara perdeleri bile yıkadığını söylediğimde kimse bana inanmamıştı. Perdelerin yıkanabileceğinden haberleri bile yoktu.../ Bizim odada duvara yapıştırılmış kız resmi bile yoktu. Duvarımızda sadece Amsterdam'daki bir kanalın fotoğrafı vardı" 22
-"Okula giderken bu kıyafetin üstüne okul ceketi ve siyah çantası eklenirdi. Tipik bir sağcı öğrenci kıyafeti. Bu yüzden herkes onu Faşo diye çağırırdı" 24
-"Yurttaki yeni yaşamıma başladığımda, her şeyi aşırı ciddiye almaktan vazgeçmek ve kendi dışımdaki her şeyle arama hatırı sayılır bir mesafe koymaktan öte yapacak bir şeyim yoktu artık" 35
-"Arka arkaya tanımadığın kızlarla yatmakla eline bir şey geçmez... kendinden iğrenirsin.../.../ Açıklaması zor. Dostoyevski'nin kumar tutkusu konusunda yazdıklarını biliyorsun, değil mi? İşte, bu da aynı şey. Yani insanın çevresi olanaklarla dolu olunca bundan yararlanmamak son derece zor geliyor. Anlıyor musun?" 48
-"Faşo'nun neden ayrıldığını ona söyletmeyi başaramadım. Hayattaki en büyük zevki her şeyi kontrol etmek ve başkalarından bir şeyleri gizlemekti" 66
-"Yalnızlığı kimse o kadar sevmez. Sadece arkadaş edinmek için çaba harcamıyorum. Sonu hayal kırıklığı oluyor" 70
-"Hayatta ideallere ihtiyaç yoktur. Gereken tek şey, eylem standartlarıdır" 74
-"Bir beyefendi, istediğini değil, gerekeni yapan kişidir" 75
-"Gecenin ortasında sigarasız kalmaktan nefret ediyordum. Bir şeye bağımlı olmayı sevmem" 94
-"Sen müthiş bir Scott Fitzgerald hayranısın... O değil midir sıradan olduğunu söyleyen insanlara inanmamak gerektiğini yazan?" 145
-"Hindi boynunu uzatıp, öfkeli bir ihtiyar gibi karanlık bakışlarını yüzüme dikerken..." 174
-"Çünkü o düzgün bir eğitim alabilecek çocuklardan değildi. Böyle insanlar vardır. Olağanüstü bir yeteneğe sahiptirler, ama bunu sistematize edecek çabayı gösteremezler. Sonunda yeteneklerini azar azar ziyan ederler... Çünkü çaba göstermezler. Çünkü disiplin aşılanmamıştır. Şımartılmışlardır hep.../... Ve onlara hiçbir şeyi zorla yaptıramazsınız. Daha ileri gitmeleri için acele ettirilmemeleri, durmak ve düşünmek için teşvik edilmeleri gerekir" 196, 197
-"Dil öğrenmek oyun gibi. Kuralları öğrendin mi, gerisi kendiliğinden geliyor. Kadınlar gibi" 259
-"Uzun zamandır böyle dans edememiştim. Bedenini böyle hareket ettirdiğinde, sanki ruhun özgürleşiyor" 291
-"Sakin sakin, Mozart'ın müziğinin güzelliğinden dem vuruyordu. Mozart hakkında bilmediği şey yoktu. Tıpkı köylü bir gencin, köyünün etrafındaki tüm dağ yollarını bilmesi gibi" 327
-"Tam olarak ne yapacağını bilmek, üzerinden büyük bir yükün kalkmasına neden olmuştu" 358
*
11.3.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder