28 Mart 2018 Çarşamba

KÖY ENSTİTÜLÜ DELİKANLI

ÖZYAŞAM// 02

Fakir Baykurt, Literatür Yayınları'ndan Birinci Basım (2. Basım), Şubat 2018, İstanbul

Arka kapaktaki tanıtım yazısında şöyle deniliyor: "Bir yaşam bu, özyaşam.../ 1943-1948 arası; köy enstitüsünde geçen delikanlılık yıllarım. Köylere öğretmen yetiştirmek için açılan o kurumlarda 17.000 köy çocuğu okuma olanağı buldu. Onlardan biriyim. Açtıklarına pişman olmuş gibi on yıl içinde her şeyi ters türs ettiler. Bu yüzden oradaki öğrenciliğimin yarısı cennet, yarısı cehennemdir. O yıllar Türkiye'nin çok partili demokrasiye geçtiği kırağılı yıllardı. Yaşadıklarımı öykü öykü yazdım. Tıpkı öbür yıl salkımlarım gibi bol biberli bir romana benzedi./ Fakir Baykurt/ Duisburg/ 2.2.1995"
*
1990'lı yıllarda yazılmış...
Anı, ama, kurgu...
Çok gerilimli bir roman gibi...
Dili çok sade, çok kolay okunuyor!
Dolu dolu bir içerik.
Bir solukta okudum.
*
Öğretiyor.
*
İbretlik!
*
Ne çok yalanımız varmış, var!
*
Kitaptan bazı notlar:
-"Bir gün müdürümüz Ömer Uzgil bayrak töreninden sonra güzel bir konuşma yaptı:/ "Yüzyıllar süren padişahlık yönetimi köylerimizi kuruttu. Asker, aşar, ne bulduysa aldı. Buna karşılık hizmet götürmedi. Eğitim, sağlık, yol, su yok çoğunda... Cumhuriyet... cahilliğin üstüne yürüyoruz. Eğitmenler bu savaşın öncü askerleri. Bunlar küçük köylerde çocuklara ders verirken, köy halkına yeni yöntemleri öğretecekler. Eğitmenlik bizim buluşumuzdur. Bundan önceki Bakanımız Saffet Arıkan ile Genel Müdürümüz Hakkı Tonguç, askerde çavuş olanların köylerde, kimse buyurmadan okuma yazma öğrettiğini gördüler. Bu gözlemden esinlenip Eğitmen Kurslarını açtık. Eğitmen Kursları şimdi enstitülerle birlikte çalışıyor..."..." 75, 76
-"Bütçeden ayrılan ödenek az. Ekmeğimizin hamuruna patates katıyoruz./.../ Nazım... Atatürk'ün sağlığında komünistlik suçundan içeri atılmış. Atatürk, "Nazım iyi şair, ama komünist. Onu asmalı; darağacının dibine oturup ağlamalı!" demiş" 89
-"Ali... Divan Yazınını anlatıyor.../.../ "Divan Yazını denilen ne idüğü belirsiz sanatın son temsilcisi sayılır Yahya Kemal. Soyadı önce Şehsuvar'dı. Beyatlı yaptı. Dilimizi özleştirme politikasına uyum. İyi şairdir. Kuyumcu gibi işler şiirini. Ama oturdu Park Otel'in rakıları buzlu sofrasına. Çankaya'dan milletvekili atandı hiç gitmediği Urfa'ya. Bolluk içinde sürdürdü şiirini. Bana sorarsanız, tek milim yakınlığı olmadı halka!"..." 85, 96
-"... köylüler.../.../... soruyor: "Sizce Alman yenilecek mi?"/ "Yenilmek üzere!" diyoruz./ "Bediüzzaman Hazretleri, Alman kralı Hitler saklı Müslüman oldu, Rus'u yenip bitirdikten sonra açıklayacak. Alman asla yenilmeyecek diyor, duymadınız mı?"/ "Kim Bediüzzaman?"/ "Büyük adam; Borlu'da sürgün! Yani okumuş."/.../... "Bu sizin Gönen için biraz değişik söylüyorlar, doğru mu?"/ "Nasıl değişik?"/ "Kızlarla filan bir arada, öğretmenlerin önünde, diyorlar."..." 105
-"Halkın çok iyi yanları var. Büyük şair olup anlatmalı özelliklerini, güzelliklerini. Anlatabilmek için de iyi tanımalı. Gorki'nin yaptığı gibi... dolaşmalı" 107
(Bir önceki alıntıdaki diyalogdan sonra bu değerlendirme! Şaka gibi değil mi? Ne popülizm ama!)
-"... söyledik Gönen'de okuduğumuzu./ "Köy enüsdosu yani?"/.../ Isparta'da gülyağı tüccarıymış.../.../ İçeri girip bir gazete getirdi:/ "Bakın burada ne yazıyor? Al mendili saçakladım/ Anasının yanında kızını kucakladım./ Gazeteyi serdi önümüze. "Millet Meclisi'nde bütçe görüşmeleri yapılırken Eskişehir Milletvekili Emin Sazak Enstitülerde ananelerimize aykırı müzik eğitimi yapıldığını öne sürdü..." Sordu gülyağı tüccarı: "Bilmiyor musunuz bu türküyü?"/ "Hayır bilmiyoruz."/ Gerçekten duymamıştık. Hep böyle kondurmalar üretiliyor. Öğretmenlerin önünde kız erkek birleşerek, anasının yanında kızını kucaklayarak. Bunları Meclis'te söyleyip gazeteye yazdıranlarda hiç utanma yok" 112, 113
-"Ben sanırdım bir bizim köy yoksul. Bir bizim köy bakımsız. Ötekileri çoktan cennete çevirdi Cumhuriyet. Yazılanlar, söylenenler yalan olamaz. Kitaplar yalan olamaz. Bir de çevremizdeki köyler yoksuldu belki... Atatürk, "Az zamanda çok ve büyük işler başardık!" diyor. Çok işler yapıldığına göre, çoktan cennet oldu öbür illerin köyleri sanırdım./ Köy okulunun son, enstitünün ilk sınıfında düşüncelerim ciddi olarak böyleydi. Ama.../.../... iki köy... Büyükçe köyler hem de. Adlarından belli, ta Selçuklulardan, hatta Romalılardan sürüp gelen köyler. Her yanları ören... Çoğu ayakta. Uzun Osmanlı döneminde korunmuş. Epey uzun tarihli büyük köyler. Findos'taki yaşamı gördüm, altüst oldum. Gerilik, yoksulluk anlaşılır gibi değil. Bizim o yan köylerinden daha korkunç yoksulluk. Yamasız, yırtıksız insan yok. Çoğunun avurdu çökük, dişleri dökük. Evler kerpiç, avlular çamur. Yollar köprüsüz, çitler çürük... Jandarmalar gelirken adamlar tütün tabakalarını saklıyor. Adamlar "Beş lira salmayı nereden buluruz, tahsildarı nasıl savarız?" diye düşünüyor. Kadınlar bazlamanın arasına katık bulamıyor.../... padişahlık yalnız sömürmüş, savsaklamış. Cumhuriyet ise bir iş başaramamış henüz... Ortada bir büyük yalan var.../ Başka başka köyleri gördükten sonra bu kanım güçlendi" 115, 116
-"Böyle yararlı kitapları neden yasaklıyorlar?" 117
-"Ne diyor atasözü: "Yavaş yavaş acele et!"..." 121
-"Ne büyük mutlulukmuş birazcık uzayan açlıktan sonra doymak?" 137
-"Eleştirmenin ciddi iş olduğunu savunuyor. Belinski'nin Gogol dönemine, sonrasına etkisini anlatıyor" 139
-"Yazboyu Gönenliler, "Viriy! Gövertilerimiz yandı, kendimiz de kuruduk!" diye gelip suyu kesti" 143
-"... bizim bu enstitü öğretmenleri arasında tutucular çokmuş da haberimiz yokmuş" 152
-"Ambarda un bitmek üzere. İçine patates karıştırılmış ekmek veriliyor. Köyde bile zor durum... Bulan mısır koçanı yiyor./ Bütçenin yarısı savunmaya gidiyor. Karaborsa ile vurgun yurdu kasıp kavuruyor" 160
-"Güldüm: "Kumpir dirler. Enstitüde patates diyoruz."/ "Ben Artvin'de askerlik yaptım, onlar kartofel der."/.../..."... Çobanım ben...".../.../ "Kızlar öğretmen olacak mı gerçekten?"/.../ "Evlenecek misiniz? Yoksa düzüp düzüp bırakacak mısınız?"/ Neye uğradığımı bilemedim birden.../ "Doğru mu yaani söylenenler? Sen kaçını düzdün?" Çoban efendiyi iyilikle yanıtlamayı düşündüm önce:/ "Enstitü bu kadar yakında; niçin gelip gezmiyorsun?"/ "Köyde konuşuyorlar. Ondan soruyorum yaani."/ "Sizin Manastır Alevi köyü değil mi?".../.../ "Siz de cemlerde kafaları çekip çekip yaani, horozları uçurup uçurup, mumları söndürüp söndürüp yaani, dalıyorsunuz birbirinizin karısına kızına, öyle değil mi?..."/ Sapsarı kesildi" 163, 164
-"Hüsnü Bey, Şekip'in kardeşi. Konakta, çiftlikte onun da payı var.../.../... ders soruları bitti. "Peki komünistlikten ne okuyorsunuz?" dedi bu kez./.../ "Çok söyleniyor, öyle dersler okuduğunuz! Yaani ilerde köyleri komünist yapmak için?"/ "Bizim öyle bir dersimiz yok!" dedim telaşsız.../... gülüyor bıyık altından: "Hep böyle yetimlerden, yoksullardan mı seçer öğrencilerini enstitü?"/.../ "Halk Partisinin okulları bunlar. Ama iyi okuyorsunuz!"/.../ Beylerle, bey çocuklarıyla aramız açıldı giderek.../ Beylerden bizi beğenen yoktu. Örneğin Şekip, "Hasan Ali'nin piçleri! Bunlardan öğretmen mi olur?" diye sövüyor, "komünist öncüler" olarak yetiştiğimizi söylüyor. "Ama yağma yok, bu yurdu biz onlara kaptırmayız!"/ Biz de... Kurtuluş Savaşından sonra iç düşmanın olduğu gibi kaldığını söylüyoruz Fırsat buldukça "Beyler köylünün kanını emiyor, Toprak Reformu zorunludur! diyoruz./... Hüsnü Bey... "... Bey çiftlikleri olmasa Türkiye'nin üretimi sıfıra düşer... Atatürk'ün yok mu çiftlikleri?... Ankara'da, Yalova'da, Mersin'de. Atatürk gittiği her yerden kendine çiftlik aldı. Sonra bunları Hazineye verdi; çünkü zürriyeti yoktu" 170, 172-174
-"Adamlığını giymiş... "Adamlık"... İzmir yanlarında, şehre giderken giyilen düzgün giysiye böyle denirmiş" 175
(Beylerden yokmuş da, köylülerden çok mu beğenen varmış, acaba?)
-"Oysa komünizmin ne olduğunu bilmiyorum... "Rusya'nın rejimi! O rejimde karı kız ortak! İnsanlar bacısıyla yatar!" diyorlar" 178
-"Gönen'de... zaman buldukça kitap okuyorum. Enstitü de bizi böyle yönlendiriyor. Sabahları özgür okuma saatlerimiz var... çok okuyanlar seviliyor./ Bu güzel hava 1946'da değişti. Çok okuyanlara "komünist" demeye başladılar.../ Ankara'da enstitülerin yönetimi el değiştirdi. Halk Partisi... seçimleri kazanabilmek için habire ödün veriyor... Amerika'nın dümen suyuna girdi. Polis, jandarma yurtta "komünist" avlıyor. Özellikle yazın alanında sıkı denetim var. Ufacık başımla ben de izleniyorum... haberlerim de yansıyor köye./ Bilen bilmeyen anama sesleniyor:/ "Elifçeee! Oğlun komünist olmuuuuş!"/.../ "... Komünist demek... Kız kardeşiyle evlenmek demek! Senin karı, benim karı yok demeeek!"..." 187, 188
-"Anam.../... resmi işlerden oldu bitti çekinir. Bir ucu döner dolanır, karakola bağlanır. Ya da bir angarya, bir ceza, biraz daha fazla vergi gelir" 190
-"Küçük de olsa bir köyün sandık başkanıyım Çok iyi yapmalıyım görevimi. Ne demek iyi yapmak? Köylüleri etkileyip özgürlüğe oy verdirmeliyim, öyle düşünüyorum" 191
-""Çiftlik" dendi mi genel olarak yeşil tarlalar, bahçeler, ahırlar gelir akla değil mi? Bizde "bey köyleri" anlaşılır. Doğu'nun, Güneydoğu'nun adı çıkmış. Armut... Karamanlı, Tefenni yanları, Manca, Çine ovası baştan başa "çiftlik"tir, yani toprak beylerindir.../ Armut'un evleri... ilkel yapılar... Pencereli bir tek evi yok. Yalnız beyin konağında pencere var... iki katlı bir konak... Bizim köyün öğretmeni, önde delenleri gidip rakı içerler./ Şekip'in büyük oğlu Mehmet tıpta, küçük oğlu Polat lisede okuyor... Beyler şehirdedir.../ Demokrat Parti... içi bey dolu!... Nasıl beyli partiye oyunuzu verin derim? Halk Partisi adaylarının ise köylüyle ilgisi yok: Biri emekli general, biri vali, biri Ankara'da doktor. Burdur'un yolunu bilmezler... Nasıl derim CHP'ye oyunuzu verin?/.../... Bu mülkler beylere güya padişahlar zamanında verilmiş. Kimin toprağını vermiş padişahlar?.../ "Yarın seçim var!" diyorum gene de./.../ Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyorlar: "Milletvekillerini hükümet seçmiyor mu?"/ Yanıt veriyorum: "Şimdi siz seçeceksiniz."/.../... muhtarın ekin biçtiği... buldum tarlasını. Ama baktım onun da haberi yok: "Vay canına! Demek seçim var? Tam da orağın kızışkan zamanı! Yahu bu zamanda seçim olur mu? Bizim köyünkini harman kalkınca yapsan olmaz mı?..."/.../ "Çok da yorgunuz, nereden çıktı bu seçim?"/ "Seçim bir fırsat! Devirin beyleri!"/ Korkuyla... baktı.../.../... Beyin oğullarından mühürleri istemem gerek. Şekip Bey almıştı.../.../ Çözümü buldum düşüne düşüne... Bağımsızlara verin oyları!.../ Muhtarın büyük derdi akşam benim karnımı doyurmak.../ "Dert etme... yediğinizden yerim... Bu seçimi İsmet İnönü yaptırıyor. İnönü kendisi halktan yana ama partisi bozulmuş. Halka özgürlük tanımıyor. Oyunuzu Bağımsızlara verin!"/.../... Demokrat Parti'ye güvenilemeyeceğini, içinde beyler, ağalar olduğunu, Halk Partisini yıllardır denediklerini, en iyisi bağımsızları seçmek olduğunu anlattım.../.../ "Bu bize anlattıklarını beylerin oğulları yanında anlatma!"/.../ "Biraz daha zıt giderlerse Gönen'den attırırlar."..." 192-196
-"Akçaköy'ün öğretmenine teslim ediyorum... soruyor./.../ Bağımsızların çoğunluğu aldığını söylüyorum./ Kaşlarını çalıyor: "Dengelemeye çalışsan iyi olurdu. Sorulursa nasıl açıklayacağız?" diyor./.../... Nasıl duymuşsa, anam başlıyor söylenmeye: "Senden başka doğrucu kalmadı mı?..."/ "Yasa ne diyorsa öyle yaptım, korkma!" diyorum./ "Öz babanın yasası mı? Nasıl güveniyorsun?"/.../ O seçimlerde bağımsızlar için düşündüklerim tutmadı... Nazım'ın cezaevine tıkılması için büyük etkinlik gösteren Fevzi Çakmak... sürekli enstitüleri karalayan Emin Soysal bağımsız olarak seçildiler. Burdur, iki CHP'liye karşı bir DP'li çıkardı. Beyler seçilemedi.../ Beyler... acısını... sonra fazlasıyla çıkardı" 199, 200
-"Tek parti dönemi bitti, ama Halk Partisi hala yönetimde. O da açık seçik ikiye ayrıldı: Enstitüleri tutanlar, enstitüleri tutmayanlar... Tutandan çok tutmayan var./.../ Eskişehir'in ağası Emin Sazak kaç dönemdir milletvekili. O da, "Efendiler, köylü okursa yarın benim toprakları kim sürecek? Koyunu, davarı kim güdecek?" diye bağırdı./ Van'ın ağası Kinyas Kartal'ın... Menderes'le buluşup konuştuğu, 1950 seçimleri için şimdiden pazarlık ettiği söyleniyor. Kinyas Ağa Van'ın bütün oylarını DP'ye verdirecek, seçimi kazanınca Aydın'ın ağası Menderes enstitüleri kapatacak./.../... Toprak ağalarıyla onların yeni politikacıları, minder dışında güreşen pehlivanlar gibi, daha çok Meclis'in dışında kurdu oyunlarını. Yurdu günde olmazsa günaşırı yeni bir dedikodu sarıyor:/.../ "Düziçi'nde ayyıldızlı bayrağı şarampola atmışlar!"/.../ Düziçi olaylarını Meclis'e getirip ciddi ciddi tartıştılar... Birtakım yolsuzluğu görüldüğü için görevden uzaklaştırılan Kızılçullu Müdürü Emin Soysal, enstitüleri kuran Hakkı Tonguç'a kinli. Soysal, Maraş'tan milletvekili seçildi. Yeni bakanla akşamdan anlaşıp sabah Meclis'te soru önergesini dayıyor. Hem Yücel'in hem de Tonguç'un karşıtı Reşat Şemsettin Sirer bunları keyfine göre yanıtlıyor. Tonguç'la Sirer arasındaki zıtlık ta Almanya'daki öğrencilik yıllarına dayanıyor deniyor.../.../ Derken Meclis'te Emin Soysal'ın yeni soruları okundu: "Hasanoğlan... kız öğrencilerle içki alemleri düzenlendiği... doğru mudur?"/ Bakan güya ılımlı bir yanıt verip iniyor, ardından Emin Soysal çıkıp akıl almaz açıklamalar yapıyor. Meclis'te görüşme tekniğinin böyle olduğunu sonraki yıllarda daha iyi öğreneceğim" 201-203, 205
-"Müdürümüz Ömer Uzgil.../.../ Gülmüş: "Her şey İnönü'nün bilgisi içinde. Başta o var. DP muhalefeti kaç para; CHP'nin içindekiler enstitülere daha düşman... budayacaklar enstitüleri... Cumhuriyeti budamaya kadar varır bu iş."..." 207
-"Yeni Müdür... "Komünizmin en büyük panzehiri" Türk milliyetçiliğinden söz ediyor.../.../... Bakıyor kimler kimler bitli?/.../... "Sizler... dört ayaklı! yaratıklarsınız! Sizler asla! insan değilsiniz! Türk! temiz olur; sizler Türk! değilsiniz!"/.../ Ama durmadan bit çıkıyor. Yoksa Türk değil miyiz?/... göreve Nisan 1946'da başladı... "Beni yeni Bakan özel olarak seçip gönderdi... Türk milliyetçisiyim..." demiş" 215-218
-"Müdür... "... Türk milliyetçiliğini! benimsemeyen kanıbozukların! hık! aramızda yeri yoktur"..." 226
-"Çifteler'de her öğrenci bir defter tutar, buna okuduğu kitapların adını, yazarını, özetini, kitabın güzel yanlarını, eleştirilerini yazarmış.../.../ "Rauf İnan... Bize bir İngiliz gezginin kitabını anlattı... gezgin Basra'dan yola çıktı ilerliyor, hem de gördüklerini anlatıyor. Irak, Suriye yanlarında halk yere uzanır uyur ya da laklak eder. Türkiye'de duvarların dibine oturmuştur, toprağı eşer, karıştırır. Bulgaristan'da ayağa kalkmıştır. Yugoslavya'da yürür. Avusturya'da hızlanır, Almanya'da koşar..."/.../ Rauf İnan Viyana'da yetişmiş bir eğitbilimci" 234
-"Anam.../.../ "... Köyü kötü haberler sardı... Saklı saklı gavur kitapları okurmuşun... İsmet Paşa'nın buyruğu varmış: "Acımayın, asın!..."..."/.../ "İçinizde gavura bilgi veren yok değil mi?"/.../ "Domuzlar bu yalanları niçin söylüyorlar madem?"..." 244, 245
-"Fizikçi.../.../... "Seni çağırmamın nedeni... Görgü! Tabii o da bir öğretmenin..."/.../ "Kes ilişkini onunla... Sen onun komünist Romanya'dan buraya ajan olarak seçilip gönderildiğini nereden bileceksin? Güya Gagavuz Türklerinden diye Hamdullah Suphi getirdi onları. Ama Görgü'nün Türklükle ilgisi yok. Kıpkızıl bir Bolşevik!..."/... "... Ayrıca önemli yerlerden kulağıma gelenler var, büyük temizlik yapılacak..."/.../... Görgü öğretmenin.../ Gagavuz Türklerinden olduğunu, Atatürk'ün elçilerinden Hamdullah Suphi'nin öncülüğüyle Romanya'dan göçmen geldiğini duymuştum.../ Bir insanın göçmen gelmesi ayıp mı?/ Komünistliğe gelince? Bütün değerli insanlara böyle diyorlar.../.../... Eski Bakan Yücel, DP İstanbul başkanı Kenan Öner tarafından komünistleri korumakla suçlandı. Yücel onu mahkemeye verdi. Davacı olduğu halde, sanık sandalyesinde yargılanıyor duruma düştü... Duruşma haberlerini CHP organı Ulus bile Yücel'i zor durumda bırakacak biçimde veriyor" 262-265
-"Radyo'dan... "... Milli Eğitim Bakanlığı yapısının bir sabotaj sonucu yandığının belirtileri ortaya çıktı. Isparta Gönen Köy Enstitüsü Resim öğretmeni Görgü Karamuz'un dün geceki yangın haberini dinleyince: Yaşasın bizimkiler! Sonunda başardılar! dediği saptandı..."..." 274, 275
-""Deli Coğrafyacı"... Bir gün Müdüre: "Görgü'nün başını yedin, benimkini yiyemezsin!" demiş" 277
-""Görüşeceğiz."/ Gardiyan uslu, biraz da sinsi: "Kiminle?"/ "Görgü adı..."/... "Onunla görüşmeniz olanaksız!"/.../ "O dediğiniz kimse menli!".../.../ "... Ayrı hücrede kalıyor."..." 294, 295
-"Coğrafyacı.../.../..."... Görgü... Bir suçu olduğunu sanmıyorum. Altın gibi insan... Bence bu yel Ankara'dan esti... Kurban istiyor... öğrenci başı isterse, sırada Baykurt var...".../.../... Coğrafyacı sözünü sürdürdü: "Bence bu yel Ankara'dan değil, Amerika'dan esiyor... San Francisco Konferansına niçin katıldı bizimkiler? Stalin yaptı büyük yanlışı... Durduğu yerde Boğazlardan yeni hakla istedi! Kars'ı, Ardahan'ı istedi doğruysa!... İsmet Paşa enayi mi? O da gitti, Amerika'nın koluna sokuldu... Görgü de denge uzmanı derdi... komünizme karşı siyaset oluyor bunun adı.../.../... "... hizmet edenleri karalıyor kavallar. Milli Eğitim doğru dürüst bir bakan görmüştü."..." 296-299
-"Yazman Nusret.../.../ "Nihal Atsız'ın şiirlerini sever misin?"/.../ "Okumak istersen getirebilirim, bende var."/.../ "Nazım Hikmet komünizmin etkisinde kaldı. Yahudi papazı Karl Marx ile Rus Yahudisi Lenin'in etkisiyle kendini zehirledi..."..." 305, 306
-"İki yaprak, küçük boy bir gazete. Bu iki yaprağın da yarısı resmi ilan. Bizim o zaman 18-20 bin nüfuslu Burdur'umuzda başka gazete yok" 321
-"Meğer Behçet Kemal Çağlar'ı anıştırmak istermiş; iktidardaki CHP'nin ünlü şairini. Bizim Behçet'in hiç kitabı yok daha" 325
-"Haberleri izliyorum az çok. Hem Demokratlar hem kendi partisi Hasan Ali Yücel'i hırpalıyor. Mareşal Fevzi Çakmak da saldırıyor ona. "Bakanlığı zamanında komünistleri korudu!"..." 328
-"Hey gidi kitaplık... Altın Zincir'i... ararken Tarih'i gördüm. Elimin altında dünya hazineleri varmış. İnsan bildiği kadar görüyor. Bilmiyorsan hazineler yok" 331
-"... anam.../.../ "Kitapları yaktık."/.../ "Söylenti üstüne söylenti çıktı... Hükümet komünist öğretmenleri, öğrencileri dama kalmış!... Savcılık buraya da gelir Elifçe!... Oğulcuğunu... asar hükümet! Hükümetin südü mermeri deler Elifçeee?... Bir ana bunları duyunca ne yapar?..."/.../ "... Kaç kez karakola gittimse, kaç kadı, kaymakam gördümse beyleri etekliyor..."/ "Sen kötü korkmuşsun."/ "Benim korkum senin için... Hakkı Tonguç'u aldılar, dönebildi mi? Kötüler bir olup Hasan Ali Yücel'i uzaklaştırdı. Yerine gelen sanki başka bir dinin insanı... Bir tek iyiliğini konuşan kalmadı. Enstitünün hali yoksul hali. Senin için o yüzden korkuyorum..."..." 341, 343
-"... köylülerim... Karakoldan korkmuş görünerek ver Allah aleyhime konuşmaları bir tür özkorunma" 349
-"Salim Bey öğretmenlerin okumayan türünden. Okumadan okutuyor./.../ "... Halk diyorsun örneğin. Güldürme insanı. Senin halk dediğin horul horul uyuyor!"/ "Çünkü uyutuluyor..."..." 352, 355
-"Bakanlık Müfettişi.../.../... Fethi Usta.../.../ "... Adam sofu! Sanırım İslamlığın Alevi kolundan kendisi... Şimdi yurtta, Hazreti Ali'nin camide hançerlenip öldürülmesinden sonra oynanan Yezit oyunlarından beter oyunlar oynanıyor ona göre... Ankara'da Yezit oyunları, en başta enstitüler üstüne oynanıyor... İslam tarihinin en hakkı yenen insanıdır Ali... dünyanın büyük mağdurluk öyküsüdür... asla kötü rapor yazmayacak... söylemedi. Söyler mi? Aylık alıyor devletten. Hem de Alevi. Ağzı sıkı adam. Sözü bırak, sözcük sızdırmadı. Öyleyse nasıl bildim?... aptallara belli olur..."/.../"... Sezmek bilmenin anasıdır... Görgü'yü harcayan Muaviye torunlarına kızıyor. Dindar, özü doğru bir adam. Bunu sezdim..."/.../ Cafer... Isparta... İl gazetesinde... resmi basıldı. Tepeye, "Köy Enstitülerinde okuyan milliyetçi çocuklar, Türkiye'nin yarınki güvenceleri," diye başlık atmışlar.../ Halis'in elinde sık sık Büyük Doğu dergisi. Müdürümüz solculuğu önlemiş, sağcılığa önveriyor artık" 371, 372, 374, 375
-"Müfettiş.../.../ "... Nazım'ı okuyor musun?"/ "... bulamıyorum..."/ "Güçlü bir şair. Herkesi etkiliyor. Ama sapık. Besbelli seni de etkilemiş..."..." 381, 383
-"Hakkı Tonguç Talim Terbiye Kurulu üyeliğinden, bir lisenin mi, ortaokulun mu resim öğretmenliğine atandı. Hasan Ali Yücel, partisince yalnız bırakıldı, Ulus gazetesi yazılarına yer vermez oldu" 394
-"Mustafa ağabey.../.../ "... /.../... Koca Nazım Hikmet... Attılar bir geminin ambarına, açıldılar denize, tıs yok. Denizde yargıladılar: Ne tanık, ne gözlemci, ne gazeteci! Verdiler 28 yıl. Yatar hala.../.../... Bu CHP iktidarı gibi solcu düşmanı iktidar yoktur. Solcunun da aydınına düşman. Sendikacıları ise hiç sevmez... Köylü solcuyu tehlikeli bulur... Üç kodamanın Hasanoğlan'a gittiğini. Yüksek Köy Enstitüsünü denetimden geçirdiğini biliyor musunuz? Sordukları ilk nokta: Öğrenciler ne okuyor, ne düşünüyor? Gazeteler birazını açık, birazını kapalı yazdı..."/ "Kimmiş o üç kodaman?"/ "Üç kodaman: Şemsettin Günaltay, Feridun Fikri Düşünsel, bir de Meclis Başkanı Kazım Karabekir... Öğretmenliği hepimize zehir edecekler..." 398-400
-"Anam... kahırlı. "Bir bitsin şu enüsdos, adak üleştireceğim..."..." 407
-"Türk Ceza Yasası'nın 141, 142'nci maddelerini yeniden şenelttiler. Toprak Yasası'nın 17'nci maddesini yeniden gevşettiler. Beylere, ağalara kalacak toprak genişliğini 7.000 dönüme çıkardılar. Böylece reform sadece bir düş oldu. Otuz beş bin dönümü olan ağa, üç oğluna, iki kızına yedişer bin dönüm ayırıp reformu kendisi yapıyor. Elinden yarım dönüm alınamıyor./ Radyo bir gün... ilk düzenleme olarak, kız öğrencilerin erkek öğrencilerden ayrılarak ikiş enstitüde toplandığını açıkladı" 409
*
28.3.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder