24 Haziran 2023 Cumartesi

ASAR-İ DAĞISTAN

Hasan Al Kadari, Mirza Hasan Efendi, (Alkadarlı Hacı Abdullah Efendi Oğlu), Türkçeye Çeviren: Musa Ramazan, 2003, Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı, İstanbul


Arap, Pers ve Türk eserlerinden yararlanılarak hazırlanan  ve 1892'de yayınlanan 7-19. yy. dönemi Dağıstan tarihiyle ilgili bir eser.

Öğretici.

Yazarı ve eseri Türkçeye kazandıran Şamil Vakfı kutlanmalı!

*

Çok belirgin olan husus, 

Sürekli birbiriyle çatışan çeşitli halklar,

Sürekli kan ve zulüm.

*

Hazarlardan sonra Araplar, Persler ve Türklerin bölgedeki hakimiyet çabaları karşısında sürekli değişen bölgesel ittifaklar.

Ve her yeni gelenin yandaşlarını bölgede iskan etmesi.

*

Yazar içeriğinin en azından bir kısmı kuşkulu görünen aşağıdaki ifadelerle Dağıstan imamlarından Gazi Muhammed'i yererken, her nedense Şamil'i övgülere boğuyor:

"Huzur bereket için, iki kural bulunur:/ Tatlı dil, şefkat gerek, dostlarla söyleşirken,/ Daima uyuşmak gerek, hasmile konuşurken!/ İşte Rusya'daki Müslümanlar arasında da bir yandan hakiki mürşidlerle müritler, diğer yandan da herhangi bir yerde kendi halinde Allah'a kulluk ederek huzur içinde yaşayan Müslümanlar bulunmaktaydı. Bunlar, Ruslar da olsa hiç kimseyle münakaşa etmeden, merhamet ve saygı yoluyla rahat ve huzur içinde yaşamaktaydılar. Fakat içlerinde Gazi (Muhammed) Efendi ve benzeri Dağıstanlılar, tarikati bir üstünlük ve egemenlik yolu gibi göstererek, sıradan Dağıstanlıları saflarına çekmek suretiyle haksızlığa sürükleyip onları da gözden düşürdüler; fakat kendileri ve yandaşları ezilmeye ve baskı altında kalmaya sebep oldular. Gerçekten, ceza verilmesi gerektiğinde gözler kör edilmekteydi." (Al Kadari, s. 115)

"Şamil Efendi... hocalık yapacak, yol gösterecek seviyede bir alimdi, daha üstün olan niteliği, sevkülceyş gücüne ve siyasi bilgiye sahip olmasıydı, çağının müstesna şahsiyetlerinden birisi olarak olağanüstü derecede yiğit, son derece de cesur bir kimseydi. Topu birden bir vilayetin yarısı kadar olan Lezgi halklarıyla birlikte, zengin ve çok güçlü bir devlete... karşı durması onun bu vasıflarını yeteri kadar ispatlamaktadır. Bütün savaşlara katılan yardımcıları ve kahramanları şehit düştüler, yerlerini dolduracak kimse kalmadı. Rus yönetimine kendi koşullarındada teslim olması da onun kahramanlığının ispatıdır./ Şamil Efendi... şer'i akaidi yerleştirdikten sonra Nakşbendi Tarikatı'nın düzenli ve kurallara uygun olarak yürütülmesi için de çaba sarf etti; Dağıstan'daki çeşitli yönetim gruplarını şeriat ve tarikat yolunda yekvücut eyledi. Yönetim sırasındaki ilim sahipleri bir kategoride kayıtlıdır." (Al Kadari, s. 119-121)

*

"Kitabın meziyeti, açıkça, Müslüman kaynakların özetine dayanmasıdır." (Al Kadari, içinde A. Hasanov, s. 4) 

"Dağıstan halkları bir yandan kendi hanlarının esaretinde ekonomik ve sosyal yaşam mücadelesi verirken, diğer yandan Rus işgali altında ezilmekte ve hayatlarını faciaya dönüştürmekteydi. Başta Şamil olmak üzere imamlar, hem Çarlık Rusyasının, hem de onun dostu olan Dağıstan hanların düşman olduğuna inanmışlardır." (Al Kadari, içinde A. Hasanov, s. 5) 

"Tarki... Hazarlar zamanında adı Balancardı, bazı Türk tarihçileri Semender de demişlerdir." (Al Kadari, s. 13)

"Andi vilayeti... bir kısmı da Çeçence konuşur." Dağıstan'ın "1888 yılı... sayım sonuçlarında kadın ve erkek nüfusu 592.533'ü göstermektedir... umumi olarak Kafkasya'nın nüfusu 7.307.819'dir." (Al Kadari, s. 15)

Müslümanlar 643'ten itibaren bölgeye gelmeye başlamış ve 733 yılı "sona ermeden Dağıstan'ın fethi tamamlandı." (Al Kadari, s. 20-23)

"Derbentname'de, Ebu Müslim tarafından... Derbent şehrine... Müslüman gruplar yerleştirilmiştir, diye yazılıdır." (Al Kadari, s. 24)

*

24.6.2023

12 Haziran 2023 Pazartesi

ÇERKESYA'NIN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİ KAFKAS-RUS SAVAŞLARININ SON DÖNEMİ Kuban (Ötesi) Bölgesinde ve Kafkasya Sahilinde Yapılan Kafkas-Rus Savaşı Üzerine Tarihi Deneme

Semen Esadze, Çeviren: Murat Papşu, 1. Baskı, Haziran 1999, Kafkas Derneği Yayını, Ankara


Gürcü asıllı Rus subayı olan yazarın Kafkasya'nın Rusya tarafından fethinin 50 yılı münasebetiyle 1914 yılında yayınlanan çalışması. (Esadze, içinde Sunuş, Sefer E. Berzeg) 

Daha çok kuzey-batı Kafkasya'nın 1830-1864 dönemindeki durumunu anlatıyor.

Sonuç da şöyle ifade ediliyor:

"Yatıştırılmış Dağıstan ve Çeçenistan'daki durum" elverince "birlikler 1860 yılı Şubat ayı başında Kuban'a hareket ettiler." (Esadze, s. 72-74)

1860'ta Kuban'da "Kont Yevdokimov atandı./... kasım ayında Batı Kafkasya'ya kesin olarak boyun eğidirilmesi için gerekli askeri faaliyetler hakkında teklif ve görüşlerini sundu. Buna göre ana formül... Kazakları yerleştirmek, Dağlılar'a da ovalara yerleşmelerini ya da Türkiye'ye çekip gitmelerini tekkif etmekti... teklifi onaylandı... Rus müfrezeleri Rus hakimiyetinin sağlam şekilde yerleşmesine ve yeni Kazak stanitsaları kurulmasına yardımcı oldular. Başılbeyler, Kazilbekler, Tamlar ve Şahgireyler'in bir kısmı kendilerine tanınan sürede yerlerini terk ederek Türkiye'ye göç ettiler. Sadece Besleneyler... ayak dirediler. 20 Haziran 1860'ta Besleneyler aniden kuşatıldı ve dört bin aile, askeri birliklerin kontrolünde zorla Urup Nehri'ne geçirildiler, oradan da Türkiye'ye sürüldüler." Bu aşamada "aralarında ortaya çıkan ve İngiltere'nin, Fransa'nın ve Türkiye'nin onları himayesine aldığını... söyleyerek Dağlıları Rusya ile savaşa devam etmeye ikna eden yabancılar" Çerkeslerin mücadeleyi sürdürmeleri için teşvik sağladılar, "Abadzehler, Şapsığlar ve Vubıhlar... Soçi'de, 13 Haziran'da güçlerini birleştirerek hareket etmek için anlaştılar./... 15 kişilik meclis kuruldu... Vubıhlar Türkiye'den ve İngiltere'den yardım aldılar. Sohum'daki İngiltere konsolosu Dikson'a başvurarak... şikayetçi oldular." (Esadze, s. 79)

Abadzehler Yevdokimov'a başvurdular, baş eğdiklerini bildirdiler, Yevdokimov o halde hemen itaat etmeleri gerektiğini bildirdi, Abadzehler üst makamlara başvurmak isteyince Petersburg'a değil, ama Tiflis'e gitmelerine müsaade etti, temsilciler "Orbeliani'ye geldiler. Yevdokimov'un bütün taleplerini onaylayan Orbeliani onlara, İmparator'un yakında bizzat Kuban Oblastı'na geleceğini ve eğer arzu ederlerse belki ricalarını dinleyebileceğini belirtti", ayrıca itaat çağrısında bulundu. "1861 yılının sonbaharında İmparator II. Aleksandr... Kuban Oblastı'nı ziyaret etti./ 11 Eylül 1861'de Çar, Taman'da, Kafkasya Genel Valiliği sınırında karaya çıktı... İskelede... Kafkasya ordusu komutanı Prens Orbeliani bekliyordu. Bu arada 500'den fazla barışçı ve barışçı olmayan Çerkes, Çar'dan kendilerini Kafkasya'dan sürmemesi için ricada bulunmak niyetiyle Taman'a gelmişti. Biraz uzakta sessizce bekleyen bu Çerkes kalabalığı İmparator'un hemen dikkatini çekti... bunların kim olduğunu sorduktan sonra hızla onlara doğru yöneldi. İşte o sırada insanı derinden etkileyen bir sahne yaşandı. Hükümdar yaklaşınca Çerkeslerin hepsi, aynı anda silahlarını çıkarıp yere koydular ve saygıyla başlarını öne eğdiler. Ardından içlerinden en yaşlı olanı biraz öne çıktı ve şu konuşmayı yaptı:/ "Yüce Çar! Teveccüh göstererek bize dikkatinizi ayırdığınız için mutluyuz... sadık tebaanız olacağımıza söz veriyoruz... yeter ki bizi dedelerimizin, babalarımızın doğup büyüdüğü bu yerlerden sürmeyin..."/ Bu konuşma devam ederken ve daha sonra çevrilirken kalabalık arasında derin bir sessizlik hüküm sürüyordu... Çar yaşlı Çerkes'in sözlerini dikkatle dinledi ve mümkün olan her şeyin yapılacağı sözünü verdi. Bu sözler çevrilir çevrilmez Çerkesler arasında sevinç çığlıkları yükseldi.../ Çerkesler'in Çar üzerinde bıraktıkları izlenim çok olumluydu.../ Çar, yeniden açılan (?) Temrük şehrinde geceledi. 12 Eylül'de Yekaterinodar'a geldi.../ 13 ve 14 Eylül günleri Çar, Maykop'taki... birliklerini denetledi. Ayın 15'inde... Hamketi istihkamına gitti." Sonraki gün Mavrük Çay vadisinde "Fars'ın üst tarafında ormanlık dağ eteği yüzlerce atlı Abadzeh, Şapsığ ve Vubıh'la dolmaya başladı... temsilcileriyle birlikte kampımıza gelmek isteyen, fakat Kont Yevdokimov'un ilan ettiği şartların ihlali sayılacağı için yaşlıların izin vermediği Dağlılar'ın kızgın savaş çığlıkları duyuluyordu. Çar'ın kabul etmeyi arzu ettiği 50 atlı temsilci Dağlı kalabalığından ayrıldı./ Vubıhlar'ın temsilcisi Hacı Giranduk Berzeg, hepsinin adına İmparator'dan Rus uyruğuna kabul edilmelerini rica etti. Buna cevap olarak Çar, Dağlı halkları tebaası olarak görmekten memnun olacağını, fakat bunun için onların, her şeyden önce baskınlardan vazgeçmek, Rus idaresinin bütün taleplerine boyun eğmek ve yerine getirmek zorunda olduklarını, buna hazır olduklarını, göstermek için de esirleri ve kaçakları hemen şimdi teslim etmeleri gerektiğini söyledi. Çar'ın sözlerine cevap olarak sessizlik oldu. Görülüyordu ki kampa gelen yaşlılar ve temsilciler bütün halkın değil, sadece gerçekten savaşın bitmesini isteyen bir kısmının temsilcileriydi. Çar "niye susuyorlar?" diye sorduğunda Berzeg, yazılı bir ricaları olduğunu söyledi. Çar bu dilekçenin alınmasını ve Dağlıların isteklerinin inceleneceğini ve genel olarak yaşantılarının düzenlenmesinin Kafkasya komutanlığına... bırakıldığının bildirilmesini emfretti. Dağlılar'ın temsilcileri dilekçede topraklarına dokunulmamasını, orada kaleler, stanitsalar yapılmamasını ve yol geçirilmemesini istiyorlardı." Mesele uzayacaktı, "Çar dedi ki: Bir ay süre veriyorum; Abadzehler kararlarını versinler; ya ebedi mülkiyetine sahip olacakları topraklarını alacakları ve kendi düzenlerini, mahkemelerini koruyacakları Kuban'a yerleşsinler, ya da Türkiye'ye gitsinler." Temsilcileri bıraktıktan sonra Çar kampın çevresini gezdi... uzun süre kaldı." "Düşman kampında Çar'ın cevabının öğrenilmesiyle Abadzehler, özellikle yakın çevrede oturanlar kedere boğulmuşlar, Vubıhlar'la Şapsığlar azmettirici olmuşlar. Heyecanlanan gençleri yatıştırmak için yaşlılar çok gayret sarfetmişler. Birçok kez kılıçlar ve kamalar çekilmiş.../ 19 Eylül'de Çar... kamptan ayrıldı." "21 Eylül'de İmparatorluk yatı Sohum'a doğru yola çıktı... Poti'ye doğru yoluna devam etti", Rion Nehri üzerinden yapılacak bir yolculuk için bir nehir gemisi gelecekken zamanında gelmeyince Çar sessizce bekledi, "gece 4'e doğru talihsiz gemi yaklaştı", kaptan gecikmenin nedenini "buhar yetmemesiyle açıkladı. Bu sırada amirali görmek gerekirdi." "Marani Köyü'nde Çar Mingrelya'nın Prenslerini ve asilzadelerini kabul etti... Türk savaşı sırasındaki sadakatleri ve hizmetleri için teşekkür etti... Kahvaltı tamamen yerel yemeklerden oluşuyordu ve özellikle şaşlık monstr herkesi hayrete düşürdü. Gerçekten de hayret edilmeyecek gibi değildi. Dört güçlü kuvvetli Mingrel, Çar'a şişte kızartılmış bütün bir boğa getirip sundular... içinden bir buzağı, buzağının içinden bir kuzu, bunun içinden hindi, hindiden de bir piliç çıkardılar. Hepsi büyük bir incelikle hazırlanmıştı. Çar, gümüş azarpeşadan Mingrelya'nın saadeti için içti ve azarpeşa orada bulunanlar arasında dolaştı. " (Esadze, s. 80-89)

2 Mart 1862'deki bir saldırıya "boyun eğen Dağlıların da... katıldığı ortaya çıktı. Bu yüzden Laba ve Belaya nehirlerinin üst kesimleri arasında yaşayan bütün yerlilere, hemen işgal ettikleri yerleri boşaltmaları ve Kuban'a yerleşmeleri bildirildi. Aksi taktirde zor kullanılacaktı... Abadzehler... Mahoşlar... Yegeruhoylar... Barakaylar bu tehdide kulak asmadılar. Bu yüzden yaşadıkları evlerin, ekinlerinin ve erzaklarının yok edilmesi için bir sefer düzenlendi. 27 Mart'ta birlikler Dağılar'ı sıkıştırdılar... karakollar, stanitsalar kurarak buralara yerleştiler./ Ele geçirilemeyen bir tek Daho topluluğu kalmıştı; 1862 yılı Nisan ayında... birliği... Daho Nehri vadisini ele geçirdi... İşte bu olayın ayrıntıları ve Kabardey avcılarının üstün başarısı./... 6 Haziran'da... Kampı korumak için... Kabardey Alayı'nın bir taburu kalmıştı." Bir süre sonra şiddetli bir çatışmanın koptu, "1700 kadar Dağlı ortaya çıktı. Kazaklar gibi Kabardey avcı birliği de son derece tehlikeli bir duruma düştü... Dağlılar Kazakları her yandan kuşatmıştı fakat avcılar kılıçlarını çekip ileri atıldılar ve Kazakların düzen içinde geri çekilmesine imkan sağladılar." "Kabardey avcılarının bu fevkalade çarpışmasındaki insanlar muharebe konusunda daha az cesur ve tecrübesiz olsalardı, bir teki bile bu muharebeden sağ çıkmazdı." (Esadze, s. 90-94)

"1862 yılı sonunda Kafkasya'ya yeni bir başkomutan ve genel vali, Büyük Prens Mihail Nikolayeviç geldi... 1863 başında Kafkasya'ya geldi", 28 Şubat ve 1 Mart'taki gezilerinde saldırılarla karşılaştı, bu saldırılardan 1 Mart'takinde "Kabardey milislerle birlikte Abdurrahman yıldırım hızıyla yardıma koştular." (Esadze, s. 94-96)

1863'te "stanitsaların kurulmasına, yolların açılmasına girişildi", Nisan ayında geniş bir bölgeyi "Dağlı nüfustan temizlemeyi başardılar", 27 Nisan'da içinde diğer bazı gruplar da bulunan Şirvanlılar "köyleri imha etmek için gönderildiler." (Esadze, s. 100, 101)

"1863 yılı sonunda bütün Kuban Oblastı Rusya hakimiyetine boyun eğmişti." "Büyük Prens, 2 Aralık'ta Kont Yevdokimov'a şunları yazdı:/ "... şimdiye kadar girişilemeyen Karadeniz'in doğu kıyısının da Rus nüfusu yerleştirilerek gerçekten Rus kıyısı olacağı zaman yakındır..."/ 1864 yılı başında.../... Erivan, Gürcü, Tiflis ve Mingrel... alaylarının avcı taburu grupları... karargahlarına döndüler." (Esadze, s. 103)

Tuba bölgesinde 1864 "17 Şubat'ta Dugin, Kazaklarını üç gruba ayırarak çeşitli yönlerden vadiye inmelerini, ellerine ne geçerse yakmalarını, yok etmelerini... emretti." "Tubalılar'la daha ilk çatışmalarda Yüzbaşı Dugin... öldü." (Esadze, s. 105)

1864 "Nisan ayında General Grabbe... Tuba ormanlarının bütün halkını yerinden sürmek ve yok etmek (katletmek) emrini aldı. Fakat Tubalılar kendileri davayı kesin olarak kaybettiklerini anladılar ve hemen hepsi Türkiye'ye göç ettiler." (Esadze, s. 108)

19 Şubat 1864'te Daho müfrezesinin bulunduğu yere "Prens Yevdokimov ve beraberinde Kabardey Avcı Taburu... Kabardey Milis Birliği'nin iki süvari bölüğü geldi", müfreze 20 Şubat'ta "geçide doğru hareket etti... sulu bir kar yağıyordu... akşama doğru Tuapse vadisine indi. Kampa çevredeki Şapsığların yaşlıları geldiler ve tamamen boyun eğdiklerini bildirdiler. Serbestçe kıyıya gelmelerine ve Türkiye'ye gitmelerine izin verilmesini istediler. Ayın 21'inde birkaç kol, yem bulmak ve köyleri yakmak için gönderildi, iki gün sonra da denize varış günü olarak tesbit edildi./... ertesi gün gerçekten müfreze boğazdan inerek denize çıktı... bu yerde 4 Mart'a kadar kaldı... ele geçirilen bölge yavaş yavaş insandan temizleniyordu. Şapsığlar... sözlerini yerine getiriyorlar, kıyıya iniyorlardı. Dağların kuzey tarafından büyük Abadzeh kalabalıkları gelmişti. Aklı başında Dağlılar bütün mallarını mülklerini önceden satmışlardı, Dağlıların büyük çoğunluğu ise herşeylerini tek alıcının sadece askeri birlikler olduğu deniz kıyısına getirmişlerdi. Fiyatlar inanılmaz derecede düşmüştü." (Esadze, s. 109-111)

"Türk gemileri her gün göçmenlerle yükleniyordu." 5 Mart'ta "Vubıhlara bir mektup yollandı... en son siz kaldınız... Türkiye'ye gidebilirsiniz" deniyordu. "Bu mesaj amacına ulaştı. Ertesi gün Vubıh yaşlıları geldi", "sadece üç ay süre istiyoruz; hepimiz Türkiye'ye gitmek istiyoruz... O zamana kadar birlikleri topraklarımıza sokmamanızı rica ediyoruz" diyorlardı, zaman varken hazırlanıp gitmediklerini belirten Geyman "uzlaşmak yok" diyerek "konuşmayı bitirdi. Yaşlı liderler de halklarının kaderinin itirazsız şekilde çizildiğini anladılar." Yaşlılar gitti, bir tek Babuk kaldı, talebini söylerken verdiği yol konusundaki "bir bilgi o kadar önemliydi ki, bundan sonraki genel askeri harekat planının değiştirilmesi için nedenlerden biri oldu", "6'sı akşamı Şapsığlar'a verilen süre doluyordu... tüm arazi temizlenecekti... General Geyman... 7 Mart'ta ülke içine hareket etti. Üç kola ayrıldılar, üç gün boyunca bütün köyleri yakıp kül ettiler ve halkını deniz kıyısına doğru sürdüler. 9'u akşamı... Velyaminovski karakolunda Türkiye'ye sürülmek üzere toplanmış büyük bir Dağlı kalabalığı vardı./ 10 Mart'ta müfreze Tuapse Nehri boyunca yukarı ilerledi. Dağlık şeride sefer başlamıştı... on gün devam etti... bütün halk denize iniyordu. 18 Mart'ta... büyük Vubıh ve Ahçıpshu grupları... ateş açtılar... Sivastoplo ve Bakü... avcıları... atıldılar. Aynı anda Bnb. Şçelkayev Kabardeyliler'le birlikte Dağlılara sağdan hücum etti. Köy alındı... Çerkesler direnemediler ve tabanları kaldırdılar. Sivastopollüler ve Kabardeyler arkalarına düştüler." "Şapsığlar bu olay sırasında dürüst davrandılar ve tarafsız kaldılar." 19 Mart'ta "Vardane topluluğunun çok sayıdaki bütün köyleri yakıldı... 24 Mart'ta Hacı Granduk Degumuko (Berzeg)... kampa kendisinin gelmesine izin verilmesi için" haber gönderdi, gelip "Vubıh halkı adına, tamamen boyun eğdiklerini... bildirdi.../ 25 Mart'ta tek bir kurşun atılmadan... Soçi alındı... bütün dağlık şeridin hakimiyeti tamamlanmış oluyordu." 26 Mart'ta gelen Ciget temsilcisi de boyun eğiyoruz dediler. (Esadze, s. 112-118)

2 Nisan'da Büyük Prense bölgeye geldi, birlikleri gördükten sonra "toplanan Çerkes liderlerinin yanına gitti. Onlar kavimlerine göre kabul edildiler; hepsi kendi halkı adına kayıtsız şartsız bütün emirlere itaat etmeye hazır olduklarını bildirdiler. Yalnız tek bir ricaları vardı: Kuban'a yerleştirilmeleri için belirlenen topraklardansa... Türkiye'ye yerleşme imkanı verilmesi. Büyük Prens karşılık olarak, topraklarının Rus yerleşimleri için ayrıldığını ricalarını kabul ettiğini ve onlara göçe hazırlanabilmeleri ve bütün aileleriyle çıkabilmeleri için bir ay süre verdiğini, aralarından çok yoksul olanlara denizi geçebilmeleri için yardım edilmesini emredeceğini ve süre dolduktan sonra... savaş esiri muamelesi göreceğini söyledi. Yaşlı liderler verilen sözün yerine getirileceğini taahhüt ettiler./ Esasen Kafkas savaşı bitmiş sayılabilirdi. Sadece... Ahçipshu ve Psuhu ahalisi... bir direniş gösterebilirdi... Büyük Prens, Poti üzerinden Tiflis'e gitti./ 14 Nisan'da... köyler boşaltıldı... birlikler dört kola ayrıldı." Erivan, Gürcü, Kafkas, Kazak, Don, İmeret ve Mingrel asker ve milislerinden oluşan bütün "kollar yöreyi dağlarda kalan halktan temizleyerek Ahçipshu'ya doğru ilerleyecklerdi. Kolları bizzat idare etmek için... Büyük Prens geldi", bu kollardan biri "Aibgo topluluğu halkı tarafından sert direnişle karşılandı", ancak direnemediler ve Mayıs ayının 12'sinde tamamen boyun eğdiklerini bildirerek "Türkiye'ye gitmek için kıyıya inmeye başladılar." "Dört kolun tümü... Kbaada vadisinde toplandılar. Bu ücra köyün... Kafkas Savaşı'nın bitmesinin kutlama yeri olmasına karar verildi." (Esadze, s. 119-124)

"21 Mayıs sabahı ıssız Kbaada düzlüğü... tören düzenine geçtiler." (Esadze, s. 125)

"Haziran'ın ilk yarısında artık bütün yerli kitlesi Türkiye'ye gönderilmişti. 1858'den başlayarak 1865'e kadar toplam 418 bin Dağlı nüfus göç etti./... bir dizi ihsan izledi." Büyük Prens'in 2 Temmuz tarihinde ilettiği İmparator'un mesajında, birliklerimizin zaferleri "mülkiyetimizdeki toprakları yağmacıların baskılarından... aynı dini inancı paylaştığımız halkları Müslümanlar tarafından köleleştirilmekten korumak için ve eskiden beri sürekli iç çatışma, yağmacılık ve soygunculuk manzarası arz eden ülkeyi düzene sokmak için verilen, uzun yıllar süren kanlı bir mücadelenin üzerinde yükselmiştir" denildikten sonra "terhis edilen alt rütbelilere yeni boyun eğdirilen bölgede toprak tahsis edilmesine müsaade edilmiştir" denilmekteydi." İmparator'un Kont Yevdokimov'a mesajında da, çabalarının "kayıpları fazlasıyla telafi edecek geniş ve zengin bir ülke sağlayarak sona" erdiği vurgulanıyordu. Çeşitli ödüllerden bir kısmı da Erivan, Gürcü, Tiflis, Mingrel, Samur, Şirvan, Kabardey, Apşeron, Kazak ve Dağıstan birliklerine verilmişti. "Büyük Prens 8 Haziran'da Tiflis'e geldi", buradaki mesajında, "Şimdi önümüzde sükunet sağlanan ülkenin medeni olarak tesisi ve gelişimi duruyor" diyordu. (Esadze, s. 127-132)

*

12.6.2023

***

8 Haziran 2023 Perşembe

İMAM MANSUR

Osmanlı Arşiv Belgeleri ile Türk Tarihlerinde

KUZEY KAFKASYA'NIN İLK MİLLİ MÜCAHİDİ VE ÖNDERİ

Tarık Kutlu, Haziran 1987, Bayrak Yayıncılık, İstanbul


Kitaptan bazı notlar şöyle:

Çeşitli kaynaklarda Mansur'un, Orenburg'lu bir Tatar olduğu, Osmanlı ajanı olduğu ve İtalyan asıllı bir Cizvit papazı olduğu iddia edilmiştir. (Kutlu-İmam Mansur, s. 10-12, 57) 

Adı kaynaklarda Yafel veya Şabats olarak geçen babası "oğluna Uşurma adını verdi." Doğum tarihi farklı kaynaklarda 1722, 1732, 1748 olarak geçer. 15 yaşındayken babasına tütün içmeyi bıraktırdı. (Kutlu-İmam Mansur, s. 16, 17)

Okur yazar değildir, ama Kur'anı ve İslam bilimlerini çok iyi bilmektedir. Birdenbire Aldı camiindeki vaızlarıyla ortaya çıktığında "Her söze inanmayan, ciddiliği de, gülmeyi de alaya alan, mizaç bakımından kibirli, gururlu, kendini beğenmiş olan Çeçen halkı bile... sesine ister istemez kulak vermek zorunda kalıyordu." (Kutlu-İmam Mansur, s. 19)

Vurgulamaya çalıştığı bir konu şuydu: "Bütün Kuzey Kafkasyalılar birleşmelidir, birleşmedikleri takdirde... Ruslar memleketlerini işgal ederler." "Aldı camiine gelen insanlar 1785... onu kendilerine İmam seçtiler." Delegeler arasında Çerkes temsilciler de bulunuyordu. "Millet onu Allah'ın temsilcisi olarak kabul ediyordu." "Beningsen'e göre örgütlenme Nakşıbendilik ve Kadirilik tarikatlerine ait kurallardan güç alıyordu." (Kutlu-İmam Mansur, s. 20, 21)

"Kizlyar kuşatmasında Kumukların... da İmam Mansur'u yüzüstü bıraktıkları hatırlanmalıdır." Avar hakimi "Uma Khan gibi Kura hanı Gazikumuklu Muhammed Khan ile oğlu Surkhay Khan'ın da Mansur'u reddettiklerini hatırlatalım." "Yaşamıyla sıradan, özüyle de dindar bir insandı." (Kutlu-İmam Mansur, s. 25)

"Tatarlar kendi işlerine geldiği için bu meseleyi büyüterek vadedilen ve beklenilen Mansur budur diye ortalığı velveleye verdiler." (Kutlu-İmam Mansur, s. 29)

"Osmanlı Devleti bazan kendisinden saydığı, bazan da neyin nesi olduğunu bilmediği Kuzey Kafkasya'yı ve halklarını öğrenmek istemiştir. Rusya Anadolu'nun doğu sınırlarını tehdit etmeye başladığı zaman Osmanlı yönetimi de Kuzey Kafkasya ile ilişki kurmaya koyulmuştur." (Kutlu-İmam Mansur, s. 34)

Ferah Ali Paşa'nın gönderdiği Kadıoğlu Mehmet Ağa "Çeçen'de Mansur'un evine vardım" diye yazmıştır. (Kutlu-İmam Mansur, s. 36)

Hilekar Tatarlar "Mansur'u bayağı bir keramet sahibi gibi tanıtmışlar". "Yağma ve ganimet malları için Mansur'un ağzından uydurma haber ve fetva yayıyorlardı... Tatarların Mansur'u istismar etmeleri yüzünden, Mansur olayı dallanıp budaklanıyordu." Anapa'ya gelen Çeçen hacılar arasındaki Mansur'un akrabalarından Buolat Bey Ferah Ali Paşa'nın referansıyla gelince İstanbul'daki görevliler kendisine itibar etmemişlerdir. "Çünkü Ferah Ali Paşa... kıskanılmakta, fakat yardım edilmemekte idi." (Kutlu-İmam Mansur, s. 37)

"Kaptanıderya Gazi Hasan Paşa'nın çavuşu ile çukadarı" Çeçen'e gidememiş, Anapa'da duyduklarını rapor haline getirmişlerdir. (Kutlu-İmam Mansur, s. 38)

Anapa üzerine yürüyen Ruslar 22 Haziran 1791'de "içeri sızmayı başardı. Sokak savaşları başladı. 14 gün devam eden savaşın sonunda Anapa savunucuları yenildiler." Yaralı olarak tutsal edilen İmam Mansur "Petrsburg'a götürülmüş, II. Katerina ile görüşmüştür denilir." Osmanlı elçisi istediğinde Ruslar o haydutluk eden bir Çeçendir diyerek vermemişlerdir. "Şlisselburg hapishanesine atılan İmam Mansur... Kuzey Kafkasya halklarının "ulusal önder"idir." "13 Nisan 1794 günü öldü." "Denilir ki Preobrayenskoyagora mezarlığına gömüldü." (Kutlu-İmam Mansur, s. 54)

"İmam Mansur'un müridizmi salt dini bir anlam taşımaz, toplumsal düzenlemeyi de beraberinde getirmiştir." Gazavat "özgürlük ve bağımsızlık uğruna ilan edilen kutsal savaştır." İmam Mansur 1785'de "Çeçenya'da başlamış, 1786-1791 yılları içinde Kabardey, Kuban ve Anapa içlerinde Ruslara karşı olmuştur." Bir din savaşı değildir. "Tamamen müslüman olduğu halde Avar hanı Umma Khan ortak gazveyi zayıf oldukları gerekçesi ile geri çevirmiştir. Ancak 30.000 askerle sırf yağma için Gürcüstan'a girip Acara içlerine kadar gitmiş, Osmanlı Devletini aylarca rahatsız etmiştir." "Henüz tam anlamı ile müslüman olmayan bu Kuzey Batı Kafkasya halkları... İmam Mansur ile omuz omuza yurtlarını savunmuşlardır." Şamil'in önce kendi halklarını... dize getirmek için verdiği mücadelenin ana kaynağı elimizdedir... Ama Mansur bu yola tevessül etmemiştir. Halklarına ve onların inançlarına kılıç çekmemiştir. Bölge halklarının savunmalarını dış düşmana yönelterek ulusallık niteliği kazandırmıştır. Anlaşılıyor ki onun buralardaki mücadelesi, bireyin, ailenin, toplumların ve yurdun nefis savunmasıdır." "Ulusal nitelik kazanan gazavatın amacı ve hedefi de özgürlük ve bağımsızlıktır." (Kutlu-İmam Mansur, s. 58-60)

*

6.6.2023

***


5 Haziran 2023 Pazartesi

Kuzey Kafkasya

Kadircan Kaflı, Hazırlayan: Erol Cihangir, 2004, Turan Kültür Vakfı, İstanbul


1942'de yayınlandığı belirtilen eserin yeniden basımı olmalı!

*

Yayına hazırlayan girişteki iddialı yazısında ari ırk teorisine karşı çıkıyor, Avrupalıların temelsiz uydurduğunu belirtiyor.

*

Kitap önemli bilgiler içeriyor, ama, sanki, biraz özensiz hazırlanmış gibi!

Bir yerde birbiriyle çelişen bazı ifadeler bulunmasının yanısıra bazı konularda başka eserlerde anlatılanlardan farklı anlatımlar var ve bu durum da anlatılanlardan bazılarının güvenilirliliği konusunda kuşku yaratıyor.

Mesela, şu ifadelerde olduğu gibi:

"Hamzat, 1835 senesi Eylül'ün 19 uncu Cuma günü Hunzak camiinde imamlık vazifesini yapacağı sırada... iki kardeşten Osman tabancasını onun göğsüne boşalttı. Hacı Muhammed, Osman'ı öldürdü. Hacı Murad Hacı Muhammed'i yere serdi, müridlerin hiçbiri kurtulamadılar." (Kaflı, s. 146)

"Hamzat ölmeden evvel "Benden sonra imamlık ve reislik Şamil'indir" demişti", ama Şamil kabul etmek istemiyor, ısrar üzerine "geniş yetki" isteyip kabul edilince İmam oluyor. "Bu önemli hadise 1834 senesi Eylül'ünün ikinci günü oluyordu." (Kaflı, s. 149, 150)

Şamil "Hamzat'ın amcasının yanında olan Avar prensi Buluç'u, Gimri'ye getirdi, çocuk dereye atlayan ve yüzen yerli çocukları görerek özendi, kendisi de atladı ve boğuldu. Şamil'in onu köprüden aşağı attırdığı hakkında rivayet bundan çıkmıştır." (Kaflı, s. 150, 151)

"Gazi Muhammed Paşa ile Sultan Abdülhamid Yıldız Sarayında görüştüler. Kafkasya'yı kurtarmak için yapılacak harekete Osmanlı devleti mümkün olan bütün yardımı yapacaktı. Bunun üzerine Gazi Muhammed Paşa, beyannameler hazırladı, direktifler vardi ve beş kişiyi gizlice gönderdi... Türk ordusu Kafkas cephesinde harekete başlar başlamaz Dağıstan, Çeçenistan ve Çerkezistan'da isyan çıkaracaklardı. Türk ordusu... Kuzey Kafkasya'nın yardımına koşacaktı. Bu sırada Türkiye'deki Dağıstanlılar arasından iki bin süvari toplanmış, Gazi Muhammed Paşa kumandasında denizden Trabzon yoluyla Kafkas cephesine gönderilmişti. Bunun birkaç misli Çerkes süvari kuvvetleri de karadan giderek Kars'da toplanacaklardı." "Çeçen ülkesinden bir gizli toplantı yaparak ilk kararları verdiler... Dağıstanlılar isyan edecekler, Çeçenler de Dağıstan'a geçeceklerdi." "24 Nisan 1877'de Rusya Türkiye'ye savaş açtı... reis olarak Abdurrrahman efendiyi seçtiler... Kendisi Dağıstan'ı, Şemşirli Ali Eldan bey de Çeçen ülkesini idare edeceklerdi", "dokuz Mayısta Dağıstan ayaklandı. On iki Mayısya Kuban şahlandı." (Kaflı, s. 186, 187)

"Kars'taki Türk ordusu teslim olmaya karar verdi. Gazi Muhammed Paşa emrindeki Dağıstan ve Çerkes kuvvetleri bu kararı kabul etmediler, kuşatma hattını yardılar ve Erzurum'a geldiler./ İki kardeşi Şamil'in mücadelesinde şehid düşen kendisi Rus ordusunda general rütbesine kadar yükseldiği halde vatanının ve milletinin felaketine tahammül edemeyen Musa Kunduk birkaç yüz yurttaşla birlikte Türkiye'ye göç etmiş... padişah onu paşa yapmıştı. 1877 savaşında... yararlıklar göstermişti." (Kaflı, s. 188)

"Osmanlı hükümeti, bir günahları varmış gibi, Gazi Muhammed Paşa ile küçük kardeşi Muhammed Kamil Paşayı önce Bursa'ya sonra Medine'ye sürgün etti." (Kaflı, s. 189)

*

Kitaptan diğer bazı notlar da şöyle:

Kuzey Kafkasya konusunda "verilen hüküm ve yargıların "doğru" olanını izah ve ispat etmek gerçekten "yanlış" olanını düzeltmek ve izah etmekten daha zordur. Sözkonusu "Kuzey Kafkasya ve Kafkasyalılar" işte böylesine çetrefil ve sağlıklı bir cevap vermeyi zorlaştıran konuların başında gelmektedir." "Kafkasya hala bir yere yerleştirilememiştir." Bunun birinci sebebi yabancıların çalışmalarının olduğu gibi alınması, ikinci sebebi de bunların "hiçbir tefsire ve tenkide tabi tutulmadan" kabul edilmesidir. (Kaflı, içinde, Kuzey Kafkasya'nın Tarih Metodolojisi Üzerine, Erol Cihangir, s. 7, 8)

"Kafkas ırkı ve Kafkas dilleri" denilen "çarpık" bir tez ortaya atılmıştır. "Batılıların meseleleri bu denli çarpıtmalarının esası ise, kendilerine bir tarih ve bu tarihin felsefi zeminini yaratma endişesine dayanmaktadır." Ortaçağ kilise doktrininden kopa Batı için yeni Tanrı "kan bağının" belirlediği ırkçılık olur. "Fizik ile felsefe arasındaki geçiş... "ari ırkçılık" anlayışının doğmasına sebep olur... dünyanın son dörtyüz yıllık zaman dilimine hakim olan bir Tarih tez'i uydurularak genel kabule sunulur. Bu tez... "Eski Yunan Efsanesi"ne dayanmaktadır", "başını da çeken Almanlar olur... "Kafkas ırkı" kavramını ilk defa kullanan ve tanıtan kişi 1795'te yayınladığı eserinde Blumenbach olur... "Kafkasyalı" gibi bir tuhaf adın kullanılması, "bilimsel" ve "ırksal" temellere dayanmaktan çok uzaktır, fakat, yine de ona göre en mükemmel beyaz ırk "Gürcüler"dir." Ari ırk Himayalarla ilişkilendirilir ve "Indogermian" dil teorisi geliştirilir. 19. yüzyıldaki sömürgecilik döneminde Batılıların "Hint ve İran'a gösterdikleri bu ilginin ardında Hindistan alt kıtasından bölgeye girme çabaları arasında su götürmez bir ilişki vardır." Alman birliğinin sağlanmasındaki geç kalmışlığın getirdiği buhran "Kant, Fichte, Herder ve Schiegel'ler tarafından geliştirilecek şövenizm ve ırkçılığın doğuşuna zemin hazırlayacak uzun bir sürecin başlamasına sebep olacaktır. Sosyo-politik buhranla, Alman romantizminin tepkisi bir araya geldiğinde, hemen hemen kimsenin dikkatini çekmeyen, dünya ile ilişkisi son derece az olan Kafkasyalılar Alman ırkçılığının teorik temelleri için son derece bulunmaz bir fırsat olur. Onuru kırılmış Alman kamu vicdanı nazarında, kendilerinden önce geliştirilmiş "eski Yunan" tarih tez'i de yeterli değildir. Ve bu noktada Almanlar Avrupa'nın öngördüğü Yunan temelli tez'den saparak, kendilerine özgü Indocermen ve Kafkas ırk'ı tez'ini öne süreceklerdir... eski Yunan tez'ine uygun bir mit bularak. Bu mit bilindiği gibi Promete'dir. Promete, kahramanlığın ve fedakarlığın sembolü olarak, insanlar için ateşi çalması Ari bir davranışın ifadesidir. Nitekim Gobineau onu, beyaz ırkın atası olarak görür... Bir millet üst kimliği yaratmada ortalama şartlardan biri olan "mitoloji"nin" de varlığıyla "Indo-Eurepean kavramının içi de doldurulmuş oluyordu." (Kaflı, içinde, Kuzey Kafkasya'nın Tarih Metodolojisi Üzerine, Erol Cihangir, s. 9-13)

"I. Dünya paylaşım savaşı arefesinde petrolün önem kazanmasıyla o güne kadar uydurulan mitler (promete, Kafkas ırkı v.b. gibi" "Kavimler Kapısı" Kafkasya "halkının başına geçirilir... Kafkasya halkları da "promete" miti ile süslenmiş ve "en ari ırk" yalanıyla taçlandırılarak bölge halkı hiçbir yerle temas kuramamacasına tıpkı Promete gibi Kaf dağının başına tecrit edilerek zincire vurulur. Belki de bölge halkının asıl trajedisi de bundan sonra başlar... Kafkasya halkı Rusların insafına terkedilir./... insanın tek kökenli olarak yaratıldığına ilişkin Kitab-ı Mukaddes geleneğinin reddedilerek, farklı ırkların ayrı ayrı yaratılmış olduğu iddia edilmesi anlamını taşıyan -çokkökenlilik- Batı Avrupa ırkçılığı... bir sonuca ulaşabilmiş değildir.../ Konunun... Batı'nın bölge halkı arasına atmış olduğu politik amaçlı emperyalist bir anlayıştan başka bir şey olmadığı... yeniden Avrupa ırk ve uygarlığına eklemeler yapmak için Hititlere (Etiler'e) yönelmesidir." Kafkas halklarına ilişkin "eski Yunan efsanesinden, Nordik halklara, Hititlerden, Kafkasya'ya ve Hindistan'a kadar uzanan bu "Indo-Aryen sınıflandırması" bir yana "sahanın tek otoritesi olan Gumiliyev... onların tartışmasız Bozkır halklarından olduğunu ispatlamaktadır... Batı ile Doğu arasındaki, Batı'nın öngördüğü ayrımın ilişkisi emperyalizm ile sömürgeciliği tabii karşılama amacına dayanmaktadır. Nitekim 1830-1860 arası Ari modelin yükseliş döneminde, yenenler yenilenlerden daha ileri ve dolayısıyla "daha iyi" olarak görülmekte"dir. "Batılı Ari "ırk" tez'i, sakil bir şekilde zihin bulanıklığı yaratmadan başka bir şeye yaramadan öylece ortada durmaktadır." (Kaflı, içinde, Kuzey Kafkasya'nın Tarih Metodolojisi Üzerine, Erol Cihangir, s. 14-16)

"Kuzey Kafkasya hakkında böyle derli toplu bir kitaba hiç bir dilde tesadüf mümkün değildir." (Kaflı, s. 18)

Kafkasya bölgeleri birbirine karşı "koruyacak kuvvetlerin biricik ve en iyi bekleme noktasıdır. Asıl büyük ve önemli vasfı Türk birliğinin ana direği olmasıdır./ Urallar'ın güney yamaçlarıyla Hazar denizi arasındaki geçit, tarihte "Milletler kapısı" diye meşhurdur.../ Rus Çarlığı ancak Kafkas dağlarına yuvasını kurduktan sonra Asya Bozkırlarına hakim olabilmiştir." (Kaflı, s. 24)

Kafkasyalılar "hiç bilmeyerek İngiltere'nin Hindistan hakimiyeti için Rus'lara karşı metin bir set oldular." "1864'de kuzey Kafkasya'nın istilası tamamlandıktan sonradır ki, 1874'de yakın Türkistan, 1875'de Buhara, 1876'da Hive, 1877'de orta Türkistan ve aynı senede Osmanlı devletinin topraklarından olan Iğdır, Kars, Artvin, Ardahan ve Batum Slav istilasına uğradı." (Kaflı, s. 26)

Savaş sırasındaki Dağlı "nüfusları 4.000.000 dan aşağı değildi. Sadece Dağıstan'ın nüfusu 500.000 idi." 1920'lerde nüfus Çeçenistan 245.000, İnguşya 152.000'dü. (Kaflı, s. 42)

"Müşir Süleyman Paşa'nın... meydana getirdiği "Tarihi Alem"de (Cocan yahut Avar tatarları) başlıklı bir bölüm vardır. Cocan, Çeçen demektir." "Türkler 693 senesinde Cocan Tatarları hükümdarının demir ocaklarında çalışıyorlardı... Daha sonra Türkler kuvvetlendiler, galip geldiler. Cocanların bir kısmı batıya kaçtılar, Volga'nın batısına geçtiler. Avar diye tanındılar." (Kaflı, s. 49, 50)

Müller tasnifi "4. Çeçen grubu: Çeçen, İnguş, Kalkay, Kist, Karabulak." (Kaflı, s. 51)

"Çeçenlere gelince bunlar Hazar Türkleri soyundan Cacen kabilesidir... Bunların milli isimleri Miçegi veya Kist'dir./ Lezgi ve Avarların miktarı 1.300.000, Çeçenlerin 750.000 dir. Sayıları 110.000 tahmin olunan İnguşlar da Çeçenlerle aynı soydan gelmişlerdir... Yedinci asırda yapılmış olan Moiz Khoren'in coğrafyasında Çeçenlerle İnguşlar bir kavim olarak anılmaktadır." (Kaflı, s. 52)

"Milattan beş asır evvel yetişen meşhur Yunan şairi Eşil, Çerkeslerden bahseder." (Kaflı, s. 54)

"Batılı tarihçiler Kafkasya için "milletler ve dağlar memleketi" diyorlar". (Kaflı, s. 60)

"Kafkas dilleri ile en çok Alman alimleri uğraşmışlardır... onsekizinci asırda... sınıflara ayırdılar", "3. Kist (Çeçen)". "20. yy.'da" "3. Çeçen-Dağıstan". (Kaflı, s. 62, 63)

"Eti İmparatorluğunu İskit'lerin önünden kaçan kuzey Kafkasyalıların yani Çerkeslerin kurdukları hakkındaki iddia.../... Kuzey Kafkasya'da soy birliği olduğu gibi dil birliği de vardır." (Kaflı, s. 64)

"Çeçen köylerinde müdafaa kuleleri yoktur. Bunların müdafaa vasıtaları ormanlardır... Çeçenler kılıçla değil, balta ile mağlup edilmişlerdir." (Kaflı, s. 68)

"Bütün ilk ve ortaçağ milletlerinde olduğu gibi Dağlılar arasında da kan davası görülürdü." (Kaflı, s. 72)

"Kahramanlık ve misafiri sevmek Dağlıların başlıca parlak vasıflarıdır... Kimseye boyun eğmeyişleri, hiç kimseyi kendilerinden üstün görmeyişleri..." (Kaflı, s. 73)

"Tibet için "Dünyanın damı" denir. Kafkasya ise dünyanın temelidir... Tarihi olmayan millet, millet değildir./ Büyük milletlerin tarihleri, tarihin şairi olan efsanelerle başlar, efsanesiz tarih temelsiz, renksiz ve kurudur." Yaratılışta kaosu gidermek için Allah "Sofaklis adındaki Meleğe dedi ki:/- Cennetten alacağın incileri yeryüzüne serp, dünya durulsun! Melek o incileri Kafkasya'ya saçtı./ Yeryüzünde ateş yoktu... Promete acıdı, tanrılar tanrısı Zeus'dan ateşi istedi. Verimeyince çaldı ve yeryüzüne kaçırdı, insanlar sefaletten kurtuldular. Fakat Zeus kızdı... Promete'yi... Elbruz tepesine, kayalara zincirle bağlattı... Her gece bir karakuş gelir onun ciğerini yerdi. Sabah bir beyaz kuş göğsünü sıvazlardı... Bu hal on beş asır sürdü, Herakles onu kurtardı." (Kaflı, s. 80)

"Kuzey Kafkasya'da mitoloji kahramanlarına "Nart" derler... Tlepş yani demircilerin Tanrısı... Promete'yi andırıyordu./ İslam mitolojisinde Kafkasya Kafdağı diye meşhurdur. Burası dünyanın en esrarlı yeridir... masallara mevzu olmuştur." "Kafkas efsaneleri ile Yunan efsaneleri arasında pek sıkı bağlantılar vardır". (Kaflı, s. 82, 83)

"Milattan dokuz yüzyıl önce İlyada'nın şairi Homeros kuzey Kafkasya'nın kahramanca hareketlerin memleketi olduğunu yazar.../ Tarihçi Heredot'a gelince kuzey Kafkasya üzerinde özellikle durur. Fakat hep İskit'lerden bahseder." ." (Kaflı, s. 86)

"Büyük İskender'in... zafer yolu da Kafkasya'dan uzakta kalmıştır./... Roma imparatorluğu orduları... kuzey Kafkasya'ya gidememişlerdir." ." (Kaflı, s. 87, 88)

"Orta Asya'dan gelerek... (620) senesinde bir devlet kuran Hazarlar burada (1055) senesine kadar kaldılar." ." (Kaflı, s. 89)

Araplarca "Hazarların idarelerinden memnun olmayan Dağlıların yardımı temin edildi. Hazarlar mağlup oldular Araplar Alanlar kapısı denilen Daryal geçidinden Kuzey Kafkasya'ya girdiler. Dargo'da diğer bir savaşı kazandılar, Hazarların idare merkezi olan Balancar'ı aldılar... Araplar, Dağlılara verdikleri sözde durmadıklarından... bir isyan koptu. Hazarlar da bu fırsatı kaçırmadılar". 728'de "bütün Dağıstan müslüman olmuştu... yerliler arasında hürmet kazanmış olanlar tayin olundu... Dağıstan'da... derebeylikleri böylece kuruldu. 730'da Ebu Müslim ordusu ile birlikte çekildi, Arap hakimiyeti sözde kaldı." ." (Kaflı, s. 89, 90)

"Kuzey Kafkasya'nın ovalık kısımlarında bazı ordular görülüyor... orada sürekli bir hakimiyet kuramıyorlardı." 1395'te Timur "Kafkas dağlarının ortasına daldı. Daryal geçidinden Tebriz'e indi." "Altınordu'nun en kudretli zamanında bile mahkum olmayan Kuzey Kafkasya daima hür yaşadı." Yunanlılar ve Cenevizlerle ilişkileri oldu. Türkler İstanbul'u fethedince Cenevizliler daha az gelmeye başladı. ." (Kaflı, s. 92, 93)

"Kuzey Kafkasya on altıncı yüzyıldan başlayarak tarihin en buhranlı... dalgaları içinde çalkalanmaya başlamıştır. Burası üç büyük devletin, İran, Türkiye ve Rusya'nın ihtiraslarına sahne olmuştur." (Kaflı, s. 95)

"Sokullu... kanalla birleştirecekti... 3000 yeniçeri ile 20000 sipahi gönderildi", ancak Kırım hanlığının "arkasının Osmanlılar tarafından çevrilmiş olacağını düşünerek" çekinmesi sonucunda sonuç alınamamıştır ." (Kaflı, s. 102)

İran'la yapılan anlaşma ile 1590'da "Çerkezistan Osmanlılara kaldı. Sınır Hazar denizine ulaştı. Kuzey Kafkasya üzerinde hiçbir hakimiyet kurulamadı." (Kaflı, s. 104)

"Rusları zorla Avrupalı milletler seviyesine çıkartmaya çalışan büyük Petro... Terek nehrinin kuzeyinde ve Kuban bölgesinde bulunan Kazakları disiplin altına alıyor, stanitsa denilen meşhur askeri garnizonları kuruyordu." (Kaflı, s. 106)

"Derbend... geçmek imkanını veren tek yol üzerinde bulunuyordu. Bir tarafta deniz, diğer tarafta yalçın dağlar vardı. Geçit iki kilometre ya var ya yoktu... Araplar buraya "Kapıların kapısı" ismini vermişlerdi."  (Kaflı, s. 115)

*

5.6.2023

***


3 Haziran 2023 Cumartesi

KAFKASYA MÜCAHİDİ ŞEYH ŞAMİL'İN HATIRALARI (M. TAHİR EL-KARAHANİ'NİN SAVAŞ GÜNLÜĞÜ)

 HAZIRLAYAN: H. AHMET ÖZDEMİR, T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI, 2000, ANKARA


Şeyh Şamil'in kişiliğinin biraz olsun anlaşılmasına ışık tutacak bir eser.

Yayıncısına çok teşekkürler.

*

Şamil'in yanında mücadeleye bilfiil katılmış Kafkas asıllı bir yazarın Arapça yazılmış eseri olan kitap, 1826-1859 dönemindeki mücadelenin "ilk kaynağı olma özelliğine sahiptir." Medine'de Mehmet Akif Ersoy tarafından Şamil'in oğlundan alınıp getirilmiştir. (El-Karahani, içinde, Önsöz-H. Ahmet Özdemir, s. XXIII, XXVIII)

*

Kitaptaki anlatımdan görülen, müridizmi "bir anlamda çağdaş İslam'daki popüler kitle hareketlerinin habercisi", (Karpat, ÇERKESLERİN SÜRGÜNÜ içinde, s. 67-71), şeklinde gören Karpat'ın tepitine hak verdiren bir tablodur.

Sanki Şamil Humeyni'nin,

Müridler de günümüz işid'cilerinin,

önceli-habercisi gibi.

*

Yolda gördüğü iş gören kadınların kıyafetini beğenmeyince onlara sopayla saldıran,

İçki içip eğlenmek isteyen köy sakinlerine kılıç çeken,

Bazı işleri birlikte ve çabucak yapmaya yarayan ve bizim köylerimizde bile uygulanan "belhxi" denilen geleneksel imece usulü çalışmaya kadın-erkek bir arada bulunduğu için fiilen saldıran,

İstediğinde saldırıp adam öldüren,

İstediğinde insanların malına el koyan,

Benim dediğim geçerlidir, neredeyse Allah'ın sözü gibidir, diye dayatan,

Her tür şiddeti uygulayan,

zorba bir anlayış.

*

Ve ne yazık ki yayıncısı bu anlayışı övgülere boğuyor!

İbretliktir!

*

"Şeyh Şamil, gayet sade bir tarifle Çarlık Rusyası emperyalizmine karşı verilen şanlı bir direnişin, soylu ve kutsal bir savaşın çeyrek asırlık lideri ve yılmaz savaşçısıdır." (El-Karahani, içinde, Önsöz-H. Ahmet Özdemir, s. XXII)

*

27.5.2023

***


KAFKASYA MÜRİDİZMİ (Gazavat Tarihi)

 Aytek Kundukh, Sadeleştiren ve Hazırlayan: Tarık Cemal Kutlu, 1987, Gözde Yayınevi, İstanbul


Asetin asıllı olan yazarın mürdizimi demokratik ve ulusal bir hareket olarak tanımlayıp övgülere boğarken müridizme bağnazlık diyen bolca alıntı yaptığı Rus yazarlarını eleştirdiği 1939 tarihli bir eser.

*

İçinde bir bölümde de yayına hazırlayan Kutlu'nun bazı notları bulunuyor.

Bu notlardan biri mitolojik ve şöyle:

"Greklerdeki Prometheus efsanesi denince burada hemen Pharmat efsanesini de söylemek gerekir. Konusu insanlığa kazandırılan ateş ile ateşi çalan kahramanın Kazbek dağında zincire vurularak hergün ciğerinin bir kartal tarafından yenilmesidir." Çeçen Nart Efsanelerinde, "Pharmat dağlarda yaşayan kuvvetli ve çok cesur bir insandır. Sanatkar ve iyiliksever birisidir." Çeçencede "phar... "demirci ustası"..." "Pharmat'taki -mat da... "dil" anlamındadır. Bu durumda sözcüğün anlamı: "demirci ustasının dili, demirci ustasının sırrı" demek olmakta... "demirci ustasının yeri" karşılığında kullanılmaktadır."  "Grek mitolojisindeki Prometheus yarı tanrıdır... Prometheus'un anlamı da "önceden gören" demektir." Buna göre "Şimdi... sormak gerekir... İ.Ö. IX. ya da... X. yüz yılda ilk bilineni ile Homeros'in okuduğu destenlardaki Prometheus efsanesiyle, ondan 2000 ya da 2100 yıl öncesinden, yani İ.Ö. 3000 yıllarından kaynaklanarak gelen Pharmat mitinin asıl sahibi acaba kim olabilir?" "Batı'nın örnek olarak aldığı uygarlık kahramanı Prometheusdir." Düşünülsün, "Acaba Batı'lılara ateşi getirmekle demir uygarlığını... "önceden gören" bir yarı tanrı Prometheus mi kazandırabilir, yoksa Nart halkının içerisinden çıkan ve nitelikleri ile mesleği yukarıda açıklanan "bir demirci ustası" mı kazandırabilir?" "Kafkasya halklarının İ.Ö. 3000 yıllarından çok önceleri bile, atı ilk ehlileştiren halkların süvarileri oldukları da anlaşılmaktadır... Kas ve Önasya halklarının atı İ.Ö. 5000 yıllarında tanıdıkları da bilinmeyen bir gerçek değildir./ Pharmat efsanesindeki Pharmat'ın atı Turpal" dır. " (Aytek Kundukh, içinde Kutlu, s. 107-113)

Bir diğeri ise çok insani bir mesaj ve şöyle:

"Sonuç olarak; Kafkasya savaşları binlerce canın yok olmasından ve oldukça büyük bir yekun tutan toplu göçten başka hiç bir yarar sağlamamıştır./ Savaşımın ilkeleri ne denli ideal olursa olsun bir kişinin altmış kişi karşısında vuruşması, hasmının gücünü bilememesi, olanaklarla fenni kaynaklardan yoksun olması en uygar inançların bile zaferini sağlayamaz. Geçmişteki bu inan ve uygarlık etkili olabilir. Fakat çağımız bir hak olarak utkuyu tinsel uygarlıktan çok nesnel gelişmelere tanımaktadır." "Kafkasyalıların yeniden gladyatörler arenasına inmesini beklemek, umut etmek, zırha bürünmüş bir leoparın önündeki yalın şövalyenin kan, et kemik artıklarına dönüşmesinden başka bir sonucu olamaz./ Bu küçücük halkları savaşa sokmak, ya da savaşın heyecanını vermek ne sağladı, ne sağlayacak, ne sağlayabilir?../ Kafkasyalıların görevi benim şimdiki inancıma göre artık savaşmak olmamalı, varlıklarını koruyabilme ve kuşaklarını yaşatabilme savaşımı olmalıdır. Bu da doğal olarak insan haklarına uygundur". (Aytek Kundukh, içinde Kutlu, s. 131-135)

*

Kitaptan diğer bazı notlar:

*

"Rus komutanlığı Dağlılara karşı... provokasyondan yararlandı... rüşvetin her türlüsü uygulandı... Kafkasya'nın istilasında Rusya, başarısının en büyük kısmını işte bu metoduna borçludur. Ruslar başarılarının diğer bir kısmını Dağlı halkların gerek kendi aralarındaki ayrılıklardan ve gerekse burada gereken ortak teşkilatlanmadan yoksun olmaları yüzünden elde edebilmiştir./ Birleşme gereğinin yokluğu savaş sırasında bile kendisini göstermekteydi. (Aytek Kundukh, s. 11)

"XIII. yüz yıldan XV. yüzyıla kadar Kuzey Kafkasya'daki Tatar egemenliği Dağlıların... savaş sanatını çökertmiş", sonrasında da "Dağlılar, Rus ordusunda uygulanan Avrupa savaş sanatıyla karşı karşıya geldiler". (Aytek Kundukh, s. 12)

"I. Petro'nun zengin Hindistan'a yeni yollar bulmayı amaçlayan Orta Asya siyaseti ve bunu izleyen faaliyeti Asya'daki başlangıcı oldu... yolun üzerindeki Kafkasya, ilk konağı oluşturuyordu." "Rusya'nın hedefini, yok etmek istediği İran'la Türkiye teşkil ediyordu. Rusya aynı zamanda, İngiltere ile Fransa'nın Akdeniz havzasındaki egemenliklerine son vermek dileğindeydi." Ama o ülkeler Dağlıları desteklememiştir. (Aytek Kundukh, s. 13, 14)

Dağlılar "Avrupa yöntemiyle... örgütlenmiş değillerdi, kuvvetlerini birleştirememişlerdi... ortak planları yoktu... demokratizmin türlü biçimleriyle Ortaçağ feodalitesi şaşırtıcı biçimde birbirine karışmıştı. Din sorununda bile biçim ve inanış kararsızlığı göze çarpıyordu. Bir dış düşman tarafından bu durum da, Dağlılar arasında ayrılık ve uyumsuzluk tohumları saçıyordu." Yıkımdan "Dağlıları örgütlenmiş bir birliğe götürecek bir yol kurtarabilecekti./ Tarihte bu kurtuluş yolunu bulma uğrundaki araştırmalardan "Kafkasya Müridizmi" adıyla bilinen hareket doğmuştur./... savaş, Kuzey Kafkasya uluslarının yaşamları ve varolmaları için yapılıyordu. Bu savaşın başarısı... Birleşik Kuzey Kafkasya Devleti'nin meydana çıkması demek olacaktı... İran, Türkiye, İngiltere ve Fransa"dan başka komşuları Gürcüler ve Azeriler de yardım etmediler. Kurtuluş "manevi-ruhani bir kuvvette" aranmıştır. (Aytek Kundukh, s. 15, 16)

*
30.5.2023
***

Sovyet Tarihçiliğinde ŞAMİL

Moşe Gammer, Çeviren: M. Gökhan Menteş, Mart/1996, Şamil Vakfı, İstanbul


Öğretici ve düşündürücü çok önemli bir çalışma.

*

Esas olarak İmam Şamil'e ve hareketine Sovyetlerin bakışı anlatılıyor.

Başlangıçta Sovyetlerin kuruluşundan itibaren, ortak düşman Çarlık karşıtlığından olmalı, hareketi sömürgeciliğe karşı ilerici bir hareket olarak görülürken Şamil'in kendisi kahraman sayılıyor. (Gammer, s. 13-16)

Ancak 2. savaşa doğru, Rusçuluk egemen olmaya başladığından olmalı, hava değişiyor.

1950'ye gelindiğinde kendi halkınca "Azerbaycan Hanı" olarak nitelenen Beria'nın kayırması Bagirov'un diliyle Şamil ve hareketine gericilik başta olmak üzere çeşitli olumsuz sıfatlar uygun görülürken, genelde dağlılara saldırmak için ortaya çıkan fırsatı kaçırmak istemeyen Gürcü ve Ermeni tarihçiler onu da aşan bir tutum sergiliyorlar. (Gammer, s. 13-16)

Ama Stalin'in ölümüyle bu kez rüzgar başka türlü esmeye başlıyor ve 1956'da bir tür "onarım" yapılıyor.

Sonrasında halkların kardeşliği ve gönüllü katılım başta olmak üzere çeşitli kavramlar eşliğinde konu hakkında çeşitli platformlarda tartışmalar sürüyor. 

1970'ten itibaren gönüllü katılım görüşü öne çıkarılıyor ve karşı olanlar da iç isyancı olarak niteleniyor.

1985'de ise hava tekrar değişiyor.

1989'da toptan rehabilitasyon ve konunun sil baştan araştırılması gereği talep ediliyor.

Ama tarih hızlanınca tartışmalar önemini yitiriyor! 

*

Sovyetlerin ömrü boyunca sonu gelmeyen tartışmaların özeti çok kabaca böyle.

Ama, bu arada, bence, sadece aşağıdaki anlatımlarda aktarılan şu bir tek örnek olay-durum bile Sovyetlerin niteliğini göstererek insanların kaderine nasıl hükmedildiği konusunda derin derin düşünmeyi hak ediyor:

*

Oset "tarihçi" Bliyev tarafından 1970'de önerilen görüş 1978'de Grozni'de düzenlenen tümüyle-Rus konferansta resmileşti, bildirisi 1980'de yayınlandı, (134), buna göre, "Çeçenler 1781'de gönüllü olarak Rusya'nın bir parçası olmuşlardı. Bu yalnızca Şamil'in hareketinin değil aynı zamanda Şeyh Mansur'unkinin de statüsünü değiştirdi. Her ikisi de şimdi Çarlık rejimine karşı dış direniş savaşımı değil, iç başkaldırı olmuştu. Her ne kadar Şamil'in savaşımı hala sömürgeci-karşıtı olarak görülmekteyse de, şimdi bir yorum değişikliğine çok daha yakındı." (Gammer, s. 38-42

Not: 134- "Kuzey Kafkasya özerk cumhuriyetlerinin önde gelen tarihçilerinin bu makaleye ortak imza koymaları yalın bir raslantı değildir... Bu yoruma resmi damga 30 Eylül 1982'de, S.B. Komünist Partisi Merkez Komitesi, Yüksek Sovyet'in Prezidyumu ve SSCB Bakanlar Kurulu ortaklaşa: "Çeçen-İnguş Cumhuriyeti'nin 16. kuruluş yıldönümü ve çeçeno-inguşetiya'nın Rus İmparatorluğu'na gönüllü katılımının 200. yıldönümünde cumhuriyetin işçilerine, kolhoz mensuplarına, aydınlarına ve emekçi kitlelerine en sıcak kutlamalarını ilettiğinde" vuruldu. Pravda 1 Ekim 1982." (Gammer, s. 75, 76)

*

Sovyetler 1982'de böyle karar veriyor, ama 1989'a gelindiğinde bambaşka bir görünüm ortaya çıkıyor.

Mahaçkale'de Haziran 1989'da "toplanan tümüyle Sovyetler Birliği katılımlı bir" başka konferansın sonucunun bir bölümü şöyle ifade ediliyor: 

"Çeçenya ve Dağıstan'ın 1820-1850'lerdeki savaşımı baba topraklarımızın tarihinin ayrılmaz bir parçası, Kafkas halklarının geçmişinin kahraman ve dramatik sayfalarından birisidir. Yaşadığımız bu güne değin bu çok-uluslu bölgenin yazgıları konusunda en önemli rolü oynayan, bütüncül, gerçekleri temel alan, saf bilimsel bir kavrayış yayınlanmamıştır. Bu büyük ölçüde Kuzey Kafkasya'da Sovyet yönetiminin kurulmasıyla başlayan tarihçiliğindeki gelişmeye iki kez terbiyesizce müdahale edilmiş oluşu ile açıklanabilir./ İlk müdahale Stalin hayranlığının zirveye eriştiği (kişiye tapma...) dönemde olmuştur. Ancak 1956'daki iki konferans bunu "... halkçı bir kurtuluş hareketiydi" diye karar vererek onarmıştır. İkinci müdahale "gönüllü ilhaklar" ve "birleşmeler" ardı ardına jübilelerle kutlanırken, bu halkların geçmişinin nesnel ve uzmanca araştırılmasına uygun olmayan bir ortam yaratıldığında, "durgunluk döneminde" olmuştur. İlgisiz ve yasaklanmış sayılan konular arasında ulusal kurtuluş hareketleri sorunu da vardı./ Bildiri şöyle devam ediyordu: "Bu konferans... araştırılması konusunda yeni bir niteliksel dönem başlatmaktadır..." Sonuçta "bir dizi sorunun daha ileri, derin ve daha güdülenmiş olarak çözümleme gerektirdiği" ve karmaşıklığı ve çelişkileri dikkate alınarak hareketin "yorumlanmasında sınıf ölçütleri" kullanılması dile getirilmiş ve "hareketle ilgili kaynakların yayınlanması amacıyla kesin bir açılma/genişleme çağrısı" yapılmasına karar verilmiştir. "Konferansın en önemli kararı... Şamil'in hareketini araştırmak için ana eşgüdüm merkezi yapılması konusundadır." (Gammer, s. 46-57)

*

Bu duruma göre 1982'de çok kesin ifadelerle dile getirilen Kafkasya tarihinin hikayesi konusunda 1989'a gelindiğinde tutarlı bir anlatım bulunmamakta ve hala konu hakkında araştırma yapılmasının yöntemi konuşulmaktadır.

Hazin değil mi?

"Koskoca" Sovyetler böyle imiş!

Ne demeli?

*

Böyle kıymetli bir çalışmayı hazırlayan eser sahibinin yanısıra bu eseri Türkçeye kazandıran Şamil Vakfı'na ve emeği geçen herkese tebrik ve teşekkürler.

*

3.6.2023