Samuel Noah Kramer, Çeviren: Hamide Koyukan, İkinci Basım: Aralık 2002, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
Adında kitabın içeriği de mevcut.
Günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncesinde yazıyı ilk kullananlar olan Sümerler kayıt bıraktıkları için doğal olarak birçok konuda ilk olarak biliniyorlar.
Daha öncekiler, mesela ondan çok öncesine ait olan Hint uygulamaları yazılmadığından günümüzde yeterince bilinmemektedir.
Sümer tabletleri büyük ölçüde 1900’lü yıllarda okunup anlaşılabilmiştir.
*
Kitaptan bazı notlar:
“Sümerlinin deneme metni… 3700 yıl kadar geriye tarihleniyor.” (Kramer, s. 32)
“...bütün tanrıların kralı Enlil”. “... kişisel tanrısı olan ay tanrısı Nanna ve eşi tanrıça Ningal”. (Kramer, s. 33)
“Yazı çiviyazısı ya da çivi-işaretleridir; dili Sümercedir.” (Kramer, s. 38)
“Sümerler kil üzerine kamıştan bir kalem yardımıyla yazılan bir yazı dizgesini aşama aşama geliştirdiler”. (Kramer, s. 53)
“Kiş”. “Gılgamış”. (Kramer, s. 54)
“Lagaş kenti”. (Kramer, s. 61)
“Umma işakku’su Uş, anlaşma koşullarını bozdu”. (Kramer, s. 63)
“Yasa ve adalet kadim Sümer’de hem teoride hem de uygulamada anahtar kavramlardı”. (Kramer, s. 81)
“Sümerler, sözcüğün bugün anladığımız anlamıyla sistematik bir felsefe geliştirmeyi başaramadılar… Bununla birlikte, evrenin doğası… üzerine düşünüp, tartışmışlardır. İÖ üçüncü binyılda… öyle zekice bir kozmoloji ve tanrıbilimi inancı geliştirmişlerdir ki, öğretileri kadim Yakın Doğu’nun çoğu bölgesinde temel inanç ve dogma haline gelmiştir./… Sümerli filozoflar… bilimsel tanımlama ve genelleme yöntemini, bu çok önemli entelektüel aracı bulmayı başaramamışlardır”, “evren sözcüğünün karşılığı, “yer-gök” anlamına gelen bileşik bir sözcük olan, an-ki sözcüğüydü. Yeri düz… göğü ise… kubbe biçiminde… düşünüyorlardı.” “Başlangıçta ilksel denizin olduğu sonucuna vardılar”. “Sümerli tanrıbilimcilerin, insan görünümlü, ancak insanüstü ve ölümsüz, ölümlülere görünmeyen bir grup canlı varlık tarafından oluşan bir panteonun varlığını açık bir gerçek olarak kabul ettikleri anlaşılıyor; bunlar iyi düzenlenmiş planlar ve uygun biçimde konmuş yasalarla kozmosu yönlendiriyor ve denetliyorlardı”, “bu açık kabullerinin ardında… kuşkusuz mantıksal bir çıkarsama vardır… elbette bilinenden bilinmeyene uslamlama yöntemini izlediler.” “Bu gözle görünmez… varlıkların her birine Sümercede dingir, bizim “tanrı” diye çevirdiğimiz sözcük, deniliyordu./… panteonun başında bütün diğerlerinin kralı ve yöneticisi olarak tanınan bir tanrının bulunduğunu kabul etmek doğaldı.” “Bu tanrılara yüklenen yaratma tekniğine gelince… bütün Yakın Doğu’da dogma haline gelen bir öğreti geliştirmişlerdi; tanrısal sözün yaratıcı gücü öğretisi. Bu öğretiye göre, yaratıcı tanrının bütün yapması gereken bir plan yapmak, sözcüğü söylemek ve adını koymaktı.” “Çağdaş araştımacılar bu kavramları… günümüze ulaşan sayısız mitten “bulup” çıkarmak zorundadırlar.” (Kramer, s. 104-109)
“An, Anunnakiler’i dölledi.” “Başlangıçta ilksel deniz vardı”. “Tanrılar insan biçiminde kişiselleştirildiğinde, An (gök) eril, Ki (yer) dişildi. Onların birleşmelerinden hava tanrısı Enlil doğdu.” (Kramer, s. 112, 113)
“Tanrıların ölümsüz olduklarına inanılmasına karşın, yine de beslenmeleri gerekiyordu… yaralanıp, öldürülebiliyorlardı.” “İÖ üçüncü binyılda Sümerler, en azından adlarıyla, yüzlerce tanrıya sahiptiler… çoğu ikinci derecededir”. (Kramer, s. 118, 119)
“Sümerli düşünürler… İnsanın çamurdan yoğrulduğuna ve tanrılar… hizmet etme amacıyla yaratıldıklarına kesin olarak emindiler”, “insan yanızca tanrısal buyrukları yerine getirirdi”, “Sümerler iyilik ve gerçeğe, yasa ve düzene, adalet ve özgürlüğe, doğruluk ve dürüstlüğe, bağışlama ve acımaya çok değer veriyorlardı.” (Kramer, s. 134, 135)
“Sümerlerin dünya görüşüne göre, uygarlığın kurulması sürecinde… insanların bütün ahlaksız davranışlarını planlayanlar da aynı tanrılardı”, “kişisel tanrı kavramını geliştirdiler.” (Kramer, s. 138, 139)
“Sümerde insanın yaratılışı düşüncesi… ikinci… Mitin başkahramanları sığır-tanrısı Lahar ile kızkardeşi, tahıl-tanrıçası Aşnan’dır. Mite göre, bu ikisi gök tanrısı An’ın çocukları olan Anunnakiler’in yiyecek yemek ve giyecek giysileri olması için tanrıların yaratma odasında yaratılmışlardı.” (Kramer, s. 142)
“Sümerli bilginler insanın başına gelen felaketlerin, kendi günahlarının ve kötülüklerinin bedeli olduğu öğretisine inanırlar… hiç kimse masum değildi.” (Kramer, s. 144)
“Sümer… tabletler… Eyüp Kitabı’nın derlenmesinden en az bin yıl önce yazılmışlardır.” (Kramer, s. 146)
“Uzun zaman, “Süleyman’nın Meselleri” kitabının yazılı insanlık tarihindeki en eski atasözleri ve özdeyişler derlemesi olduğuna inanıldı. Ancak yüzelli yıl kadar önce kadim Mısır uygarlığının keşfedilip, aydınlığa çıkarılmasıyla… çok önce yazılmış Mısır atasözleri… ortaya çıkarıldı… Sümer atasözleri yazıtları… bilinen Mısır derlemelerinden birkaç yüzyıl daha geriye gider.” (Kramer, s. 150)
“Kurda gelince… Sümerler en çok onun yırtıcılığından etkilenmiş gibidirler.” (Kramer, s. 160)
“Kitabı Mukaddes’in… kökleri uzak bir geçmişe inmekte ve ortaya çıktığı bölgeyi çevreleyen ülkelere yayılmaktadır…/ Sümerlerce yaratılan edebiyat İbraniler üzerinde derin etkiler bırakmıştır… doğrudan bir etkileri olmadığı… Sümerlerin… İbranilerin öncelleri Kenanları ve onların komşuları olan Asurluları, Babillileri, Hititleri, Hurileri ve Aramileri derinden etkilediklerine kuşku yoktur.” (Kramer, s. 178, 179)
“Kitabı Mukaddes’teki tufan öyküsünün bir İbrani yaratısı olmadığı bilinmektedir… Babil tufanı mitinin kendisi de Sümer kökenlidir.” (Kramer, s. 187)
“Ancak “Gılgamış Destanı”nın yalnızca ilk onbir tableti (Sümer kaynaklarından yapılan açık ödünçlemelere karşın) Sami edebiyatı yaratısı olarak nitelenebilir. XII. Tablet (destanın son tableti) Sümerce bir şiirin ikinci yarısının Sami Akadcasına -Babilce ya da Ausrca diye de bilinir- sözcüğü sözcüğüne çevirisinden başka bir şey değildir.” (Kramer, s. 241)
“Çivi yazısı dizgesi büyük olasılıkla Sümerlerin icadıydı… en eski yazıtlar… İÖ yaklaşık 3000’den kalma… Sümer dilinde yazılmıştır… İÖ ikinci binyılda bütün Yakın Doğu’ya yayılmıştı./ Çiviyazısı resim-yazı gibi başladı. Her işaret bir ya da daha fazla somut nesnenin resmiydi… etkin bir sınırlama getirdiler… en önemlisi ideografik değerlerin yerine fonetik değerlerin geçirilmesiydi.” (Kramer, s. 445, 446)
“Sümerce sag, “baş” sözcüğünü simgeler”, “a, “su” sözcüğünü simgeler.” (Kramer, s. 447)
“Sümerlerin söylenişi aynı, ama anlamı farklı iki tane ha sözcükleri vardı.” (Kramer, s. 448)
“Abu”. (Kramer, s. 463)
“sagursag”. (Kramer, s. 474)
“Şara…/ Şam” “şeş”, “Temmuz”. (Kramer, s. 475)
“Umma”, “Uruk”. (Kramer, s. 476)
*
9.7.2025
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder