31 Temmuz 2025 Perşembe

ÇEÇENLERE DAİR 12: ”DİNCİ”LER İLE KOMŞULARININ ÇEÇENLERE YAKLAŞIMI

1994 sonunda başlayan kanlı Rus saldırısı döneminde herkes gibi onlar da kendi reel politikalarının peşinde olmuş ve dolayısıyla Çeçenlerin mağduriyetleriyle ilgilenmekten çok kendi amaçları için çaba göstermişlerdir.


12.1.”Dinci”lerin İşlevi: Bölme


Dinin birleştirici olduğu kadar bölücü de olduğu bilinen bir gerçektir. Bu gerçek Çeçenistan’da somut olarak yaşanmıştır.

Çeçen başkanı merhum Dudayev bölünmeye karşı özel bir dikkat göstermiş ve bu dikkatini Rus saldırısının başlangıcından kısa bir süre sonra 1995 baharında diasporanın desteğini belirtmek için giden iki temsilcinin kendisine ulaşmadan önce karşılaştıkları alt düzey saha komutanlarına az bir miktar para verdiklerini öğrendiğinde “Bizi Afganistan’a mı çevirmek istiyorsunuz, böyle yapmayın” diyerek açıkça ortaya koymuştur.

Ruslar, elbette bunu ve sonuçlarını bildiklerinden olmalı, öncelikle Dudayev’i hedef alıp Nisan 1996’da bir füze saldırısı ile şehit etmişlerdir.

Bunun hemen arkasından da, o dönemde pek etkili olamasalar da, bazı radikal dinci Araplar Çeçenistan’da görünür hale gelmiştir.

Çok geçmeden savaş sona erince Çeçenler arası iktidar mücadelesinin yoğunlaştığı yeni bir dönem başlamıştır. 1998 yazında Basayev liderliğinde Çeçen-Dağıstan İslam Şurası adlı bir organizasyon oluşturulmuş, dıştan parasal destek alan Vahabist Araplar Basayev’le birlikte hareket ederek Çeçenistan’da bu dönemde etkili hale gelmiş ve Vahabist anlayışın dayatması o dönemde kanlı olaylara yol açmıştır. 

Bu dönemde parasal imkanların katkısıyla Çeçenlerden taraftar bulmuş olan Vahabistler geleneksel Çeçen islam anlayışını yanlış sayıp kendi islam anlayışlarını dayatmışlar ve bu da silahlı çatışmayla sonuçlanmıştır.

Yani dışarıdan gelen bazı Araplardan kaynaklanan dayatma sonucunda islamın iki anlayışı arasındaki farklılık yüzünden Çeçenler birbirlerini öldürmüşler ve böylece oluşan düşmanlık sürekli hale gelmiştir.

Rusları olabildiğince mutlu ettiğine kuşku duyulamayacak ve hatta oluşmasında da katkıları olduğu düşünülebilecek olan bu sonucun oluşmasında Vahabist Araplar en etkili faktör olurken, Türkiye’den giden önemsiz büyüklükteki parasal destek ile Dağıstanlı yandaşlar da pay sahibi olmuşlardır. Ancak, elbette, bu sonucun asıl sorumlusu Basayev başta olmak üzere bizzat Çeçenlerin kendileridir.

Arkasından da oluşan düşmanlığın günümüzde artık iyi bilinen kaçınılmaz sonuçları gelmiştir.

Bölgede günümüzde yaşananlar bir yönüyle neredeyse 1860 öncesinde ve 1917 sonrasında yaşananlarla aynı/benzer nitelikte olmuştur.

*


Aralık 1996’da BBC’ye göre El-Kaide’nin son lideri Eymen el-Zevahiri Rus gözetiminde altı ay geçirdi; Çeçenya’da geçerli bir vizesi olmadan yakalanmıştı. Ruslar adamı bıraktı. Bu da bizleri bu zamana kadar etkileyen sonuçlara yol açtı. Dolayısıyla, FSB’nin Rusların siyasi hedeflerini ileriye götürmesi ve Çeçen liderliğini bölmek şeklindeki en birinci hedeflerini gerçekleştirmeye çalışması akıl almaz değildir.” “Bu kritik siyasi akın döneminde Çeçenya’ya radikaller geldi. Bu asi liderlerin bir kısmı Arap Afganları ve ötekilerle güçlerini birleştiriyordu. Nihayetinde, yalnızca birkaç sene önce bu Araplar, Sovyet savaş makinesini derdest eden Afgan Mücahitlerle omuz omuza savaşmıştı. Öyle görünüyor ki kafaları aynı şekilde çalışıyordu. Araplar kendileriyle birlikte yalnızca itibar, askerî uzmanlık ve nakit para değil aynı zamanda Vehhabilik ya da Selefilik olarak da bilinen püriten bir İslam formu getirmişti. Öyle görünüyordu ki Vehhabilik yalnızca birkaç sene önce dini bütün olmayan bazı Çeçen liderlerinin görüşünü berraklaştırmıştı. Dahası, Arap Afganları El-Kaide’nin parçası olmayabilirdi fakat “küresel cihat” olarak bilinen nispeten yeni bir fikirle demleniyorlardı. Kavramın detaylarına dair pek bilgisi olmayan sıradan bir Çeçen için bu yalnızca yurdunu Rus işgalcilere karşı savunmak demekti.” “Küresel cihat, İslamcı köktenciliğin dil ve ikonografisiyle süslenmişken, aynı zamanda görüntüde devrimciydi ve başında karizmatik liderler vardı. Küresel cihatçılar kendilerini A-Takımının modern muadili olarak görüyorlardı. A-Takımı, mazlum Müslümanlar her neredeyse gidip onlara yardım eden yabancı bir Müslüman tugaydı. İlk bakışta, din kardeşlerine yardım etmek isteyen Müslümanların duygusal hislerine hitap eden, yoğun şekilde baştan çıkarıcı bir teklifti bu. Fakat pratikte savaşları “kefere”ye ya da avamı kendi İslam anlayışlarını ifa etmeye mecbur bırakan zalim yöneticilere karşı olabilirdi. Böylelikle Afganistan, Bosna ve Çeçenya’da ortaya çıkıp Suudi Arabistan’daki yöneticilere karşı silahlandılar ve Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı savaş ilan ettiler veya ümmet için düpedüz banka soydular. Londra sokaklarında olup bitenlere bakın. Küresel cihatçılar kime yardım edileceğine, ne zaman edileceğine ve her şeyin ötesinde hangi İslam’ın makbul olduğuna karar vermeyi vazife edinmişlerdi.” “Bu gibi fikirlerin tamamen istikrarsızlaştırıcı mahiyetleri dolayısıyla bir felaket tertibi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Her şeyi bir yana bırakın; hangi ulus devlet sizin, kendi politikasından bağımsız olarak, zalim ya da “kafir” olduğunuza karar veren Orta Çağ’dan kalma dünya kavrayışına sahip ulus aşırı bir örgüt ister ki?” “Çeçen liderler açısından küresel cihat modern öncesi ve modern Müslüman dünyalar, İslam’daki şehadet geleneğinin saldırgan ve savunmacı unsurlar ve ülkeye ve halka bağlılık ile ulus aşırı bir Müslüman topluluk olan ümmete bağlılık arasındaki suları bulandırdı.” “Bu Arap Afganların pek çoğu son derece karizmatikti. İlk gelen partizan Emir Hattab ya da Suud-Ürdünlü yabancı bir savaşçı olan Samir Salih Abdullah el-Suvaylim idi. Dindar ve varlıklı bir aileden gelen genç… Hattab’ın Afganistan’daki cihadı iyi gitmedi. Celalabad’daki çeşitli Arap fraksiyonları arasındaki çatışmalara yakalandı. Belli ki Afganistan’daki cihadından memnun olmayınca, Tacikistan’da Sovyet destekli komünist hükümeti indirmeye çalışmak üzere bir ayaklanma başlattı. Çok fena tosladı ve süreçte pek çok insanı da kaybetti. Hattab’ın abisi Mansur’a göre işte o zaman Çeçenya’ya gitmek üzere cesaretlendirildi. Ülkeye 1995 senesinde Azerbaycan üzerinden girmeyi başardı ve ona “Rusların topraklarımızı terk etmesini istiyoruz böylelikle İslam’a dönebiliriz” diyen yaşlı bir kadından ötürü de burada kalmaya karar verdi.” “Zakayev, Hattab’ı ilk günlerden biliyordu ve katkısını da iletişim hatlarını bozmaya yönelik küçük ölçekli pusulardan ibaret olarak hatırlar. “Hattab” diyordu, “beş altı adamla başladı, sonra belki bunlar on sekize çıktı; çoğu da Çeçendi.” Partizanlardı ama düzenli ordunun parçası değillerdi. Yine de Hattab’ın katkıları tanınmasını sağladı ve yıldızı parlamaya başladı. Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Kıdemli Araştırmacı Julie Wilhelmsen’e göre Mashadov onu 1996’da tuğgeneral yaptı. Usame Bin Ladin’in aksine Suudi Arabistan ile bağlarını kesmemiş olan Hattab, krallığın, Abdül Aziz bin Baz, Muhammed el Uthaymin, Muhammed el Farraj ve diğer ağır sıklet alimlerin desteğini sonuna kadar kullanabildi. Onların desteğiyle Körfez’in hudutsuz zenginliklerine erişebildi; bu da onu iktidarı belirleme gücünü elinde tutan birine dönüştürdü.” “Başkanlık hedefleri engellenen Şamil Başayev, Hattab ile takım kurdu. Hattab’ın kaynaklarına erişmesiyle birlikte Mashadov’un siyasi gündeminden bağımsız hareket etti. Fakat ortaklıkları İçkerya Cumhuriyeti için felaket sonuçlar verdi; ilişkileri Hizbullah’ın devlet içinde devlet gibi davrandığı Hizbullah-Lübnan hükümetleri arasındaki ilişki gibi değildi. Hattab, sekter olmadığını iddia etse de Ebu Ömer gibi Selefi alimlerin çoğunlukla Sufi arka planlardan gelen Çeçen çaylakların inançlarını “düzeltmesine” izin verdi. Toplantı ve kamplar, Mashadov’un kontrolü dışındaydı. Kamplardan kendi dini konumlarına ikna şekilde mezun olanlar bunların uygulayıcısı oldu ve müstakbel Selefi cihatçılardan oluşan yerli bir hattın doğmasını sağladı.” “Yabancı tebliğçiler, “dava” adamları ve radikaller Çeçen kültürüne tamamen yabancı fikirler getirdiler ve böylece bölgenin topografisini, özellikler gençler açısından değiştirdiler. Hatta bazıları hâkim olarak atandı ve yüzyıllardan gelen Çeçen gelenek ve âdetlerini yasaklamaya çalıştılar. Vehhabi ve cihatçı fraksiyonlar Gudermes kasabasındaki bazı yerli Çeçenlere Şeriat uygulamaya kalkıştıktan sonra 1998’in yazında gerginlikler patladı. Yerliler cezalandırılmayı ve alenen aşağılanmayı reddettiler. Aleni silah savaşları patlak verdi, 20 kişi öldü, Urus-Martan kasabası Mashadov kuvvetlerinin giremeyeceği bir yere dönüştü. George Washington Üniversitesi aşırıcılık programının direktörü Lorenzo Vidino’ya göre Mashadov, Hattab için sınır dışı etme kararı çıkardı ama Hattab bunu görmezden geldi. Devleti yıkan artık Ruslar değil içerdeki radikallerdi.” “Bu da elbette cihatçıların ülkede baskın bir konuma geldiğinin göstergesiydi ve Rusların ekmeğine yağ sürüyordu: İçkerya’nın yalnızca Rusya Federasyonu’nun düzeni yeniden tesis edebileceği, savaş ağalarından ibaret bir ülke olduğunu dünyaya gösteriyordu.” “Tacikistan’da olanın bir benzerinde Basayev ve Hattab, Rusları komşu Dağıstan’dan kovmayı hedeflediğinde oyunun sonu geldi. Sorun Dağıstan’ın Rusya Federasyonu’nun parçası olmasıydı. Bağımsızlık hareketi İçkerya Cumhuriyeti sınırlarının ötesine geçmişti. Basayev’in amacı artık başkanlık değil de Çeçen ve Dağıstanlı insanların kongresinde Kafkasların birleşmesiydi. Bu da, doğal olarak, kendisinin arifane liderliğinde başarılacaktı ve Hattab da Orwellesque Barış Tugayı kumandanı olacaktı. Bu El Kaide’nin yaptığı türde bir küresel cihat olmayabilir ama aynı ruha sahipti. 1999’da İkinci Çeçen Savaşı patlak verdiğinde Dağıstan’a yapılan akınlardan birindeydi, sonucu da kendinden menkul cumhuriyetin düşüşü olmuştu. Şaşırtıcı bir hedefti. El Kaide’ye yakın ünlü bir Afgan Arap olan Mustafa Hamid bile işgalin 11 Eylül kadar katastrofik olduğunu söylemişti. Ülke, bir devlet olmaktan yalnızca kâğıt üzerinde var olan birliğe dönmüştü.” “Yıllar içinde işler iyice kötüleşti. Putin, Ahmed Kadirov’u Grozni’nin başına geçirdi. Kadirov’un suikasta kurban gitmesinin ardından oğlu başa geldi. Cumhuriyeti kurtarmaya dair tüm umutlar boşunaydı zira Basayev ve Hattab’ın istilası dünyanın Çeçen davasına bakışını değiştirmişti. Michael Radu adlı bir yorumcunun da belirttiği üzere ülke, “Rus emperyalizmi tarafından mağdur edilmeye direnen ufak bir ulusken Küresel Cihat’ın bir diğer ileri karakoluna dönüşmüştü.”” “16 Ocak’ta New Lines Magazine’de yayımlanan bu yazı Fatma Büşra Helvacıoğlu tarafından Ajans Kafkas için Türkçeye çevrildi.”


31 Mart 2023, Tam Hussein, https://ajanskafkas.com/gorus/cecen-bagimsizlikci-putinin-adamini-koltugundan-etmeyi-kafasina-koydu/


Modernitenin doğuşuyla birlikte intikamın kavramsal kaderi dramatik bir dönüşüme uğramıştır. Öncesinde hem toplumsal düzenin hem de bireysel onurun ayrılmaz bir parçası olan intikam, modern hukuk sisteminin inşasıyla birlikte yasa dışı, ilkel ve irrasyonel bir davranış biçimi olarak mahkûm edilmiştir.

https://artigercek.com/yazarlar/sahap-eraslan/intikam-ve-zevki-yaratici-pozitif-intikam-337541

*

"Sol"un bir türündeki ideolojik körlük kaynaklı "insanlık" duygusunun yokluğuna benzer şekilde, Çeçenistan’daki Vahabistler de kendi dini anlayışlarına saplanıp başka bir şey göremez hale gelmişler ve bunun Çeçenlere faturası ağır olmuştur.


12.1.1.Parasal Desteğe Dair


Vahabist Arapların Çeçenlere parasal desteği konusunda çeşitli şeyler söylenmiştir, ancak bu parasal desteğin boyutu açık değildir. Abartılı söylemlere karşın bu parasal desteğin büyüklüğünün fazla olmadığı, ancak o dönem şartlarında az paranın dahi taraftar sağlamada ve dolayısıyla bölücülükte etkili olduğu söylenebilir.

Çeçenlere giden paranın büyüklüğü konusunda kesin bir şey söylenemezse de Türkiye’de Çeçenlere yardım adıyla toplanan paranın büyük bölümünün Çeçenlere gitmediğini gösteren açık bir tanıklık bulunmaktadır.

1994 sonunda Rus saldırısı başladığında Türkiye’de Çeçenlere destek için Kafkas Çeçen dayanışma komitesi adıyla kurulan bir organizasyon faaliyete geçmiştir.

Aynı dönemde aynı konuda ayrı bir oluşum daha ortaya çıkmıştır. Çeşitli haberlerde merkezi Almanya olarak yansıtılan bu oluşum hemen öncesinde Bosna için toplanan paralar nedeniyle şaibeli işler yaptığı ortaya çıkan dönemin Refah partisi anlayışının taraftarlarınca oluşturulan bir oluşum olmuştur. Önce Kafkas Çeçen dayanışma komitesi ile birlikte hareket etmeye özen gösteren bu oluşum zamanla başka çeşitli güç sahibi çevrelerle irtibat da sağlayarak ayrı faaliyet göstermeye başlamıştır. Türkiye’de soldan hiç destek alamayan ve ayrıca oluşumundan çok kısa bir süre sonra Rus etkisiyle Kafkas camiasının bir kesiminin de desteğini kaybeden Kafkas Çeçen dayanışma komitesi çevresi ise bu durumun sonucu olarak dini hassasiyete sahip kesimin desteğini de bu oluşuma kaptırmış ve büyük ölçüde güçsüz kalmıştır.  

Tam da bundan sonraki döneme ilişkin bir tanıklık Çeçenler adına toplanan yardım paralarının büyük bölümünün Çeçenlere gitmediğini gösterir niteliktedir.

Refah partisi anlayışı taraftarlarının oluşturduğu o oluşumun mensuplarıyla aynı anlayışa sahip olan söz konusu Sivaslı tanık konu hakkındaki anlatımında mealen, 1997 kurban döneminde Çeçenler için bağışlanan kurban sayısının çok daha fazla olmasına karşın o oluşumun o dönemde Çeçenlere gönderdiği kurban bağışının sadece 400 adet olduğunu, niye böyle olduğunu sorduğunu, İstanbul’daki ilgililerden tatmin edici bir cevap alamayınca öğrenmek için o oluşumun merkezinin bulunduğu Almanya’ya gittiğini, sorup zorlayarak oluşumun başındaki kişiye ulaştığını, durumu kendisine sorduğunda, “sen hesap mı soruyorsun, biz neyi nereye tahsis edeceğimizi iyi biliriz, bu işin peşini bırak, senin için iyi olmaz”, türü sözlerle bir tür tehdit şeklinde cevap aldığını, sonuçta durumu tam olarak öğrenemediğini, ancak Çeçenler için 1997 yılında çok daha fazla kurban bağışı yapıldığı halde o dönemde Çeçenlere sadece 400 kurban bağışının gönderildiği sonucuna vardığını, gönderilen 400 kurban bağışının parasal karşılığının da 400x100=40.000 ABD doları olduğunu, benzer durumun sonraki yıllarda da aynen sürdüğünü belirtmiştir. 

*

“İktidarla Doğan Holding’in arasının tamamen açılması ise Hürriyet gazetesinin,

2008 Eylül’ünde manşetine taşıdığı Deniz Feneri Davası ile doruğa çıktı."

“2 Eylül 2008 tarihinde derneğin muhasebe sorumlusu yardım için toplanan

paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etti."

Mehmet Altan, 13 Haziran 2024, https://artigercek.com/makale/basin-tarihi-deniz-fenerinin-projektorleri-307900

*


Bu tanık sonraki yıllarda periyodik olarak çeşitli zamanlarda Ankara’da bir araya geldiğimizde İstanbul’da o oluşumla birlikte hareket eden camiamız mensuplarına benzer sözlerle defalarca durumu anlatarak ve aynı durumun sonraki yıllar boyunca süregelmekte olduğunu belirterek açıklama beklemiş, ama aralarında Dudayev’in bölücülük konusunda söylediklerini dinleyenlerden birisi de bulunan İstanbul’lu camiamız mensupları kendilerinin bu konularda bilgilerinin olmadığını söyleyerek yanıt vermişler ve buna karşın o oluşumla ilişki ve işbirliklerini sürdürmüşlerdir. 

Bu oluşumun Çeçenler için toplanan paralardan Çeçenlere gönderdiği, olması gerekenden çok az olduğu anlaşılan, kısmı da gerçek anlamda Çeçenlere destek olmak yerine Vahabist gruba gitmiş ve böylece tam olarak Dudayev’in yapılmasın dediği şey yapılarak Çeçenlerin bölünmesine katkı sağlanmıştır.

Bu konuda benim de söz konusu tanığın anlatımlarını destekleyecek nitelikte iki tanıklığım bulunmaktadır. Birincisi 1996 yılına aittir. Kanlı Rus saldırısının sürdüğü o dönemde Çeçenlerin tanınıp anlaşılmasına katkı sağlayacak faaliyetler kapsamında Yandarbiyev’in Bağımsızlığın Eşiğinde adlı kitabını tercüme ettirip yayınlamasını sağlamaya çalıştığımız bir sırada o oluşumun başındaki kişi telefon edip kendilerinin o kitap için Yandarbiyev’e telif ücreti ödediklerini ve kendilerinin yayınlayacaklarını belirterek bizim o kitabı yayınlamamızı istemişti. Ama o sırada kan akıp Rus zulmü sürerken yapılan bu parasal hesabı anlamsız bulup onu dinlemeden kitabı yayınlamıştık. İkinci tanıklığım 2000 yılına aittir. Çok daha kanlı olan bu dönemde mensuplarımızdan biri Ankara’da bindiği bir takside Kafkas Çeçen dayanışma komitesince toplanan yardım paralarının gönderilmesine devletçe izin verilmediğinin belirtilerek  o oluşumca para yardımlarının kendilerine yapılmasının istendiğini duyduğunu aktarmıştı. Oysa bu söylenen doğru değildi ve bu gerçek dışı söylentiye şaşırmıştık.

Her iki dönem kanlı Rus saldırılarının olanca yoğunluğuyla sürdüğü dönemler olduğundan ve akan kanın durması dileğine yoğunlaştığımızdan o yaklaşımları anlaşılamaz bulmuştuk.

Ne yazık ki o dönemlerde Türkiye’de Çeçenlere yönelen yardımların bu durumun sonucu olarak büyük ölçüde Çeçenlerin bölünmesine hizmet eden adreslere gitmesini de önleyemeden izlemek durumunda kalmıştık.

 

12.2.Komşular: Rus Yandaşlığı


Kanlı Rus saldırısının sürdüğü söz konusu dönemde tüm dünya gibi Çeçenlerin komşuları da “insanlık” anlayışından yoksun bir reel politik anlayışla hareket etmişlerdir. 

Doğu komşu Dağıstanlılar Çeçenler için son derece zararlı olan Vahabist anlayıştaki dinsel bölücülüğe katkı sağlamışlardır. 

Batı/kuzey komşular Osetler ile Kabardayların toprakları da doğrudan Rus saldırısının organize edilip sürdürüldüğü alanlar olmuştur.

İnguşlar dışındaki komşulardan hiçbiri bombalardan kaçan Çeçen sığınmacılara dahi yardımcı olmamıştır.


12.3.Besim Tibuk: İnsanlığın Yüz Akı


O zor dönemlerinde Çeçen sığınmacılara komşularından dahi yardım eli uzanmazken Türkiye’den göz yaşartan bir yardım eli uzanmıştır. Türkiye’nin insanlık adına yüz akı sayılması gereken bu vicdanlı elin sahibi Besim Tibuk olmuştur. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder