1 Nisan 2017 Cumartesi

HACI MURAT

Lev Tolstoy, Türkçesi: Nedim Önal, Ekim 1997, Cem Yayınevi, İstanbul

Yıllar önce okumuş ve, içimden, "ne yani!" demiştim!
Yakınlarda halktv'nin kitap tanıtımı yapılan bir yayınında, Kafkaslar'daki destansı özgürlük mücadelesini anlatan bir eser olarak bahsedildiğini duyunca, özgürlük mücadelesinden nasıl bahsediliyordu ki, diyerek, yeniden okudum.
***
Yazar, tarlada çiçek toplarken, "kırmızı renkli bir devedikeni gördüm. Bizde bunlara "Tatar" derler... /... Çiçeğin sapı öylesine sert ve sağlamdı ki, beş dakika kadar uğraşıp lif lif ayırmak zorunda kaldım. Sonunda yerinden kopardığım zaman sapı parça parçaydı çiçeğin; başlangıçtaki tazelik ve güzelliğinden ise eser bile kalmamıştı. Üstelik o güzelim kır çiçekleri arasında kaba ve çirkin görünüyordu. Kendi yerindeyken çok güzel duran bu çiçeği boşu boşuna kopardığıma üzüldüm. Attım onu. Koparırken harcadığım gücü anımsayarak: "Ne zorlu yaşama gücü bu!" diye düşündüm. "Büyük bir çabayla direnip, hayatını nasıl da pahalı sattı."/.../... Kafkasya'da geçen bir öykü geldi aklıma. Çok azı aklımda kalmış... bir bölümünü görenlerden duydum, bir bölümünü de düşledim/... şöyleydi:", s. 5-7, diyerek başlamış, anlatmaya!
***
Doğrusu, çok güzel bir başlangıç!
***
Öykü, gerçek hayattan alınmış, ama özgürlük mücadelesi değil; ilgili bazı olaylarla birlikte, Ruslarla mücadele eden Kafkaslıların lideri Şeyh Şamil(ŞŞ) ile anlaşmazlığa düşen Hacı Murat(HM)'ın Kasım 1851-Nisan 1852 dönemindeki Ruslara sığınmasının hikayesi anlatılıyor.
Yazar, övgüye layık bir açıklıkla, yazdıklarının bir bölümünü kendisinin düşlediğini, yani uydurduğunu da belirtiyor.
***
İlk bakışta, başlangıç gibi, öykünün kendisi de güzel!
***
Anlatımı da hoş: "ağaçların üzerinden koşarak ilerliyormuş gibi görünen yıldızlar", s. 15, "Tatlı bir çıtırtıyla yanan yaş dalların körpe ağaç kokan dumanına karışan sis", s. 32, "Neşeli bir vınlamayla sisli havayı yarıp geçen kurşun", s. 33, ifadelerinde ve, mesela, s. 103, 104, 110, 145'teki bölümlerde olduğu gibi!
Başka türlüsü de düşünülemezdi zaten; ne de olsa yazarı, tek işi yazmak olan, dağları, doğayı, kırsal yaşamı çok iyi bilen, Kazaklar'ın da yazarı, meşhur Tolstoy!
***
Biraz dikkatli bakıldığında ise, güzel anlatımın da gizleyemediği çeşitli uyumsuzluklar görülüyor.
***
1.Başlangıçta şunlar var: "1851 Kasımında soğuk bir akşamüstü Hacı Murat tezek dumanıyla kaplanmış bir Çeçen avuluna yaklaşıyordu; Mohket avulu Rus topraklarından 20 verst ötedeydi/... tezek kokusu sinmiş temiz dağ havasında, birbirine yapışık halleriyle bal peteklerine benzeyen evlerin avlularından sığır böğürmeleriyle koyun melemeleri duyuluyor.../... Yamaçta oyulmuş ikinci toprak evin önünde durdu..." s. 8
Bu anlatım kesinlikle gerçekçi değil; çünkü, hiçbir Çeçen yerleşim yerinde tezek dumanı ile birbirine yapışık bal peteklerine benzeyen evler ve yamaçta oyulmuş ev olmaz!
Hemen izleyen bölümde, s. 9-14, Çeçen Bata ile Sado'nun "başüstüne" diyerek konuştuğu, Bata'nın"ellerini göğsünde birleştirerek" dışarı çıktığı belirtiliyor ki, bu anlatım da geleneksel Çeçen anlayışıyla hiç mi hiç uyuşmaz!
Yazar, olumlu anlamda uydurmuş, ama sanırım, anlattığı yere hiç benzemeyen görüp bildiği başka yerlerden esinlenmiş olmalı!
***
2.ŞŞ'le kavgalı olan HM evine gelince, ölümle cezalandırılacağını bildiği halde, Çeçen Sado, aldırmadığı gibi, "seviniyordu bile. Konuğunu, kendi hayatı pahasına da olsa, korumayı kutsal bir görev saydığı için. Gerektiği gibi davrandığını düşünerek seviniyor, kurumlanıyordu/.../... sevinçli, coşkulu bir ruhla...", s. 14, deniyor.
Bu anlatımdaki, sevinme, kurumlanma, sevinçli, coşkulu, türü ifadeler, sanırım, gerçekçilikten uzak; her ne kadar genel anlatım doğru olsa da.
***
3.Nöbetçi Rus askerlerinin, "Görevleri... Çeçenlerin kaşla göz arasında bir top getirip istihkamlara ateş açmalarını önlemekti", s. 16, deniyor; ama, Çeçenlerin, yaygın olarak, kaşla göz arasında kullanabilecekleri toplarının olması pek ihtimal dahilinde olamaz!
***
4.Bazı bölümler, ya hiç makul değil, ya fazla uydurma, ya mantıksız, ya tamamen şematik ya da çok gayri ciddi; hiç yakışmıyor:
a."Tam üç gece gözünü kırpmamıştı Hacı Murat, Şamil'in adamlarından kaçarken", s. 27, bu yüzden hemen uyuyor, sonra Sado gelip onu birisinin gördüğünü ve yaşlıların yakalamak için camide toplandığını söylüyor, yola çıkıyorlar, HM ve adamları önde, köylüler peşlerinde, gidiyorlar, s. 27-29, 33-35, tam bir çocuk oyunu anlatımı, sanki!
Sonra da, "Şansına güvenirdi Hacı Murat... Vorontzov'un verdiği kuvvetle Şamil'le çarpışıp onu tutsak ettiğini, öcünü alıp Rus Çarı tarafından ödüllendirilince tüm Çeçenlerin başkanı olacağını düşlüyordu şimdi", s. 30, deniyor.
b.HM Ruslara teslim oluyor, sonra da,  "yalnız kalınca yüzünün anlamı değişti... Kaygılı ve düşünceli bir görünüm aldı/ Vorontzov'un kendisine, umduğundan daha iyi konukseverlik göstermesi kuşkulandırmıştı onu... Kuşkulanıyordu her şeyden... öldürebilirlerdi onu. Tetikteydi bu yüzden", s. 40.
c.Bir Rus askeri olmayacak bir kurşunla ölüyor, s. 34, bu konuda "Tiflis'e gönderilen rapor" gerçeğe tamamen aykırı bir şekilde, büyük bir çatışma olmuşçasına düzenleniyor, s. 46.
d."Yediğini ne görecek hal kalmıştı kendisinde, ne de tadacak", s. 54.
e.HM Ruslara gidiyor, hemen arkasından, "ailem dağlarda düşman elindeyken elim kolum bağlı... anamı, çocuklarımı, karımı öldürür. Prens kurtarsın ailemi...", s. 61, demeye başlıyor.
f."Şamil değil, Mansur kutsal adamdı", "Lamarov'dur senin Şamil", s. 68
g.Yasak sayılmasına karşın sigara içen HM'ın adamlarından Han Mahoma, Tiflis'te, kaşla göz arasında, kumar oynayıp para kazanmayı de becerebiliyor, s. 69, "başkalarının hayatıyla oynamayı seven bir gençti... bugün Ruslara geçerken, yarın yine Şamil'e dönebilirdi", s. 70.
h.HM anlatıyor, direniş lideri Hamzat'a gazavatı kabul ettikleri haberini yolluyorlar, habercilerin burun delikleri deliniyor, Hamzat emanet olarak Han oğullarını istiyor, gönderilince de, "Hamzat'ın çadırında... korkunç şeyler gördüm. Ummahan kanlar içinde, yerde yüzükoyun yatıyor, Abununsal son bir çabayla müritlerle dövüşüyordu... yıkıldı", s. 65, 66, "Hamzat, Hunzah'a girerek Hanların sarayına kuruldu. Ama Hanların anası hayattaydı... müritlerinden Asildir... sırtına bir bıçak vurup öldürdü kadını/.../... En küçük Han'ı Şamil uçurumdan attı", s. 72.
ı.Bir gülle atılıyor, "ardından, ellerinde sancaklarla kalabalık bir atlı Çeçen grubu çıktı ormandan", Ruslar iki top atışı yapıyor, "Çeçenler topçu ateşini beklemiyor olmalıydılar ki hızla geri döndüler", izleyen Kazaklar bir avulla karşılaşıyor, "Evlerin, yiyeceklerin ve kuru ot tınazlarının yakılmasını emretti... Çeçenler görünürde yoktu", ve, katliam, talan,  s. 98.
k."Sado, Ruslar köye yaklaşırken ailesiyle birlikte dağa kaçmıştı... evini bir yıkıntı halinde buldu... içine pislenmişti evin... oğlunu da... ölü getirdiler camiye. Sırtından süngülenmişti çocuk", ve, talan, "Çeçenlerin yüreklerini kavuran duygu, nefretin de üstündeydi. Nefret değildi bu, Rus köpeklerini insandan saymıyorlardı.../.../ Dualarını ettiler, sonra oy birliğiyle Şamil'e elçiler yollayıp yardım istemeye karar verdiler", s. 101, 102; ailesiyle dağa kaçmış, ama gelince oğlunu ölü bulmuş, sonra da Şamil'e elçi...
l."İleri hatlarda oturan Çeçenlerin yaşamları yine eskisi gibiydi. O zamandan beri düşman iki kez daha saldırıyı denemiş ama Dağlıları yakalayamamışlardı... Çeçenler şimdi güçlü bir saldırı bekliyorlardı.../ Kabardiskiy Alayı... bir birlik ayırdı. Birlik Vozdvijenskaya'da toplanıp, Kurinskaya yönünde cepheye yollandı... Zaman zaman toplarını indiren Dağlılar kampa sık sık gülleler yollarlardı", s. 123, Ruslar "içtikleri şarap ve oldukça düşkün oldukları savaş coşkusuyla sarhoştular", s. 125.
***
5.Anlatılanlarda Kafkaslardaki "özgürlük" mücadelesi yok, ama, tam tersi var; o mücadelenin lideri ŞŞ ve halkı ile ilgili şunlar da söyleniyor:
a.HM'ın "oğlu ise hapiste, yani derinliği bir sajenden fazla olan bir çukurdaydı... alınyazısı için verilecek kararı bekliyordu./ Karar ise bir türlü çıkmıyordu; Şamil dışardaydı çünkü. Ruslara karşı seferdeydi./ 6 Ocak 1852'de Şamil Vedeno'ya döndü... Ruslara göre yenilmiş... onun ve bütün müritlerinin düşüncesine göre de zafer kazanıp Rusları kovalamıştı.../.../ Bütün Vedeno halkı sokakları, evlerin çatılarını doldurmuş, büyük bir coşkuyla İmamlarını karşılıyor... ateş ediyorlardı.../.../ Şamil... sarayının bulunduğu daha küçük bir avluya açılan, geniş bir avluya girdi... iki silahlı Lezgi karşıladı onu.../ Sefer sonrası gerilimi... Çünkü seferin zaferle sonuçlandığını ilan ederken, aslında başarısız bitirdiğini, birçok Çeçen avulunun yakılıp yıkıldığını biliyordu. Kararsız kalan, kolayca bir ona bir Ruslara geçen Çeçenler daha şimdiden çalkalanmaya başlamışlardı. Hatta içlerinden Ruslara yakın olanlar o yana geçmeye hazırlanıyorlardı... bazı önlemler alması gerekiyordu. Oysa... Şimdi bir tek şey istiyordu... en sevdiği karısı on sekiz yaşındaki kara gözlü, ayağına çabuk Aminet'in elleriyle okşanmak./... hiç canı istemediği halde, ilk önce namazını kılmalıydı. Bir din büyüğü olduğundan durumu gerektiriyordu bu zorunluluğu.../.../... Avulun yaşlılar kurulu yandaki konuk odasında... üç gündür onu bekliyorlardı./.../ Suçlu görülen sanığa Şeriat'a göre ceza veriliyordu. Hırsızlıkla suçlandırılan iki kişinin birer elini, bir katilin ise kafasının kesilmesine karar verildi... en önemli davaya geçildi: Ruslara geçen Çeçenlere karşı, kesin önlemlerin alınmasına.../.../... Hacı Murat... becerisi ve yürekliliğiyle... yanında bulunsaydı, Çeçen'de şu olanların hiçbirinin olmayacağını çok iyi biliyordu. Hacı Murat'la barışmalı, onun hizmetlerinden yeniden yararlanmalıydı. Eğer bu olmazsa...işini bitirmeli.../.../... Hacı Murat'ın oğlu Yusuf.../... babasının Şamil'e karşı beslediği duyguları paylaşmıyordu... Bir naib oğlu olarak Hunzah'da sürdüğü eğlence dolu başıboş yaşamına yeniden dönmekten başka bir şey düşünmüyordu... Şamil'e büyük bir hayranlık duyuyor.../.../ Şamil... Yusuf'a bakıp, sonra ekledi:/ -"Yaz, acıdığım için seni öldürmeyeceğim, ama bütün hainlere yaptığım gibi gözlerini oyacağım. Git şimdi."/... çukura götürdüler./ O akşam... Şamil... harem dairesine geçip Aminet'in odasına yollandı. Ama Aminet yoktu odasında... Şamil görünmemeye çalışarak kapının arkasında durup onu beklemeye koyuldu. Aminet ise, getirdiği ipek kumaşı kendisine değil de Zaydet'e verdiği için Şamil'e kızgındı. Şamil'in selamlıktan çıkıp kendi odasına girdiğini, onu aradığını görmüş, kasten yanına gitmemişti... oda kapısının arkasında dikilen Şamil'in beyaz karaltısına bakarak kıs kıs gülüyordu. Aminet'i uzun bir süre boşuna bekleyen Şamil... odasına döndü", 109-116
b."Şamil kadınları sürüp öldürmek, oğlunu da kör etmekle tehdit ediyordu onu. Ailesini onun elinden kurtarmak isteyen Hacı Murat, bu işi Nuha'ya yerleştikten sonra kendisine bağlı olan Dağıstanlıların yardımıyla, zorla veya kurnazlıkla yapacaktı. Son gelen haberci, kendisine sadık olan Avarların bu işi seve seve yapacaklarını, ailesini kaçırıp Rus topraklarına geçireceklerini... Ailesini kaçırmak için dostlarına üç bin ruble göndereceğini bildirdi.../.../ Etraf kararınca başları kukuletalarla sarılı iki haberci geldi dağlardan. Komiser Hacı Murat'ın yanına götürdü onları... Hiç de iyi değildi getirdikleri haberler. Avarlar ailesini kurtarmaya söz vermişlerdi ama, Şamil'den korktukları için bunu kesinlikle yapamayacaklarını açıklıyorlardı.../.../ "Şamil'e inanıp dönsem mi?... bağışlamaz beni..."/ Dağlıların... İnsan eline düşmüş bir şahinin öyküsü... avcıların eline düşen şahin, nasılsa kurtulmuş... kardeşlerinin yanına kaçmış... kardeşleri aralarına almamışlar onu.../.../ "Gümüş zilleri takanların yanına dön sen."/... ayrılmak istemeyen kardeşlerini gagalamışlar./ "Beni de gagalayacaklar böyle" diye düşündü Hacı Murat.../... karar vermişti en sonunda. Avarlılardan kendisine sadık kalanlarla birleşip Vedeno'ya baskın yapacak, ya ailesini kurtaracak, ya da ölecekti orada... Ruslardan olabildiğince çabuk kaçması gerektiğini biliyordu.../... Hacı Murat beşmetini masaya bıraktı ve beşmetin içindeki paraların masaya değmesi sert bir ses çıkardı. Az önce aldığı altınlardı bunlar. Eldar'a uzatıp:/ -"Bunları da dik," dedi./.../... Hamzalo/ Neden silahların hazırlanmasını emrettiğini anlamıştı... önüne geçilmez bir istek vardı: Rus köpeklerinden vurabildiklerince çok vurup, doğradıktan sonra dağlara kaçmak... seviniyordu.../.../ "Hançerin çeliği beyaz göğsümü parçaladı" şarkısını anımsadı.../.../ Hacı Murat'ın babasına yazılmıştı bu şarkı. Han'ın karısı... Murat'ın annesini istemişti. Oğlundan ayrılmak istemeyen Patimat razı olmamıştı bu işe. Kocası kızmış, gitmesini istemiş, o da direnmişti. Hançeriyle üstüne saldırmıştı öfkelenen kocası. Yetişip kurtarmasalar belki de ölmüş olacaktı. Patimat böylece oğlunu, sütüyle besleyip büyütmüş", s. 128-134
ŞŞ ve Çeçenlerle ilgili söylenecek başka olumsuz bir şey var mı? Sanırım olumsuzlukların hepsi söyleniyor: Yalancı, güvenilmez, katil, hain, ikiyüzlü, bencil, cani, hileci ve diğerleri.
İki paragrafta bir filmlik malzeme!
***
6.Çar'a ve Rus yöneticilere yoksa da, genelde Rus tarafına övgüler var; "Steptzov: Dağlıları kasıp kavuran bir Kazak alayının komutanıydı. Şeyh Şamil'in adamları tarafından vurulmuştu", "Dağlıları kılıçtan geçiren bu gözü pek subayın kabadayılığı üzerineydi konuşmaları hep", s. 32, 33; "... yakışıklı... subay... Butler... uçan güllelerden korkup bir kez bile başını eğmiyeceğini, kurşun vızıltılarını hiç umursamayacağını... düşünüp seviniyordu", s. 97, "Butler... Kafkasya'ya geldiği için büyük bir sevinç duyuyordu", s. 99; ifadelerinde olduğu gibi.
***
7.Bir de, Kafkaslıları bırakıp Rusların tarafına geçen HM her fırsatta övülüyor; "görkemli", "sevimli", s. 35; "gururlu, heybetli", s. 43; "Olağanüstü cesur adam. Kusursuz bir insan", "büyük adam", s. 55; "Dağlılara özgü, onurlu, cenkçi bir duruşla uzaklaştı", "Geçimli, akıllı, haksever", "İyi adam işte", 122, "Ölürken bile tam bir yiğitti.", s. 140; ifadelerinde olduğu gibi.
***
 8."Tatar olabilir ama iyi...", s. 122,  ifadesiyle Tatar olduğu vurgulanan HM Ruslarla sürekli tercüman aracılığıyla konuşuyor, "tercüman bir Çeçen", s. 34, "Tercüman Çeçen sözlerini Rusçaya çevirdi", s. 36, HM "iyi bildiği Kımıh lehçesiyle ağır ağır konuşmaya başladı", s. 59, "Kendisine verilen Yaver Loris-Melikov", s. 61, "Tatarcayı düzgün konuşuyordu", s. 62, "Tatarca konuştuğunu duydu", s. 67, ifadelerinde işaret edildiği gibi;  peki,"Boğazdan gelen, Çeçenlere özgü konuşma", s. 19, diline sahip Çeçenlerle hangi dilde anlaşıyor; belirtilmemiş; sadece eksiklik mi?
***
9.Bazı konuşmaların kimler arasında geçtiği belli değil, mesela s. 19, 34, 35, 52'de; bazı eylemlerin de nedeni belli değil, hatta bu eylemler anlamsız, mesele, Vorontzov "güldü", s. 34, HM'nin "gözlerinin içi gülüyordu",  "neşeli yüzü ciddileşip sert bir anlam kazandı", s. 37, 39, Han Mahoma "göz kırptı", s. 69; sadece özensizlik mi?
***
10."Kımıh", 59; "Çence", s. 79; deniyor: bunlar bizdeki Kumuh ve Çeçenya sözcükleri olmalı!
***
11.Şu ifadeler de hiçbir şey eksik kalmasın, yeterince renkli olsun diye yazılmış olmalı:
a.Tiflis'te; "İtalyan uşağı Jovanni", s. 56, "Fransız enfiyesi", s. 57, "İtalyan operası", s. 61,
b."Maskeli kadın, İsveçli bir mürebbiyenin kızıydı... Nikolay'a kendi ağzıyla anlattığı gibi... resimlerine baka baka onu tapınırcasına sevmiş", s. 87,
c."Nikolay... kayınbiraderi Prusya Kralını; onun güçsüzlüğünü, budalalığını anımsadı", s. 88; "Polonyalıların birer alçak olduğuna inanması gerekirdi", s. 92; "Nikolay, yüzlerce çıplak kadının mayolarla geçit yaptığı baleye gitti", s. 96.
 ***
12.Son da şöyle: "25 Nisan'da beş Kazakla birlikte çıktı geziye.../.../ Silahlarına daha çabuk davranan Dağlılar hem ateş ediyorlar, hem de kılıçla saldırıyorlardı... Mişkin atını geri çevirip olanca hızıyla kaleye sürdü.../... peşlerinden yalnız Kazaklar değil... milisler de gönderildi... bin ruble ödül verilecekti./.../... dağa çıktığını sanırlardı... aksi yöne sola saptı... her yer bataklıktı.../ Irmağa çok vardı daha.../ Karganov... aramaya koyuldu ama hiçbir şey bulamadı... yaşlı bir Tatar görüp... sordu ona, o da gördüğünü söyledi... adacığa sığınmışlardı... sarıp sabahı beklediler.../.../... yeni gelenlerin gürültüsü duyuldu. İkiyüz kişi kadardılar. Başlarındaki de Mehtulin'li Hacı Ağaydı. Dağlarda otururken canciğer arkadaştılar Hacı Murat'la... Yanında da Hacı Murat'ın düşmanının oğlu Ahmet Han vardı.../.../... Hacı Ağa ona doğru atılıp kamasını başına indirdi... Hacı Ağa iki kama darbesiyle başını ortadan ayırdı", s. 142-148.
Son böyle, ama bir şey eksik kalmış: baştan itibaren hep olumsuz şekilde resmedilen Çeçen Hamzalo'nun sonu yok; gayri ciddilik değilse, nedir?
***
 13."İşte bana bu ölümü anımsattı sürülmüş tarlanın ortasındaki çiğnenmiş devedikeni", s. 149; bu da, öykünün çok sanatkarane sayılabilecek son cümlesi oluyor.
***
Bu kitabın Kafkaslardaki özgürlük mücadelesini anlatan bir eser olmadığı bence çok açık!
Belki, biraz, Tatar övgüsü...
Peki, peygamberimsi bir tarikat lideri rolüne soyunduğu yaşamının son yıllarına yakın bir zamanda Tolstoy bu öyküyü neden yazdı, acaba?
Cevabı bilemiyorum, ama bence, yazmakla çok iyi etmiş!
Bu öykü bir tür tarih kitabı işlevine sahip!
O olmasa bilgilerimiz muhtemelen eksik kalırdı!
Bir tür, tarihi "düşman"dan öğrenmek değil mi?
Yani, eksiklik...

1.4.2017-Ankara



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder