15 Ekim 2018 Pazartesi

STOCKHOLM

16.8.2018 günü Ankara’dan İstanbul aktarmalı olarak gittik, Stockholm’e, İstanbul’dan sonraki üç saatlik uçuşun ardından yerel saatle 13.00 sıralarında ulaştık.
Pasaport kontrolü yapan bayan, pasaportum yeşil olduğu halde, epeyce sorgu sual etti, uzunca konuştu.
Yeşil pasaportlar için vizesiz giriş hakkı bulunduğundan, bu sorgu suale, doğrusu, pek bir anlam veremedim!
Bir tür taciz mi?
Ya da, "refah kibri"?
Yani, "zengin şımarıklığı" mı?
Ama, sonuçta, pasaportuma damgayı vurdu, giriş yaptık.
*
Önceden 4 günlük otel rezervasyonu yaptırmıştık.
Ancak, acemisiyiz şehrin, ulaşımı nasıl yapsak?
Taksi ile gidelim, dedik.
Fiyat sorduk, bir taksici, 670 kron dedi, daha ucuza olmaz mı, dediğimizde, bizi yönlendirdiği, takside bulunan kartta adı Abu olarak yazılı olan ve bu yüzden Arap asıllı olduğunu düşündüğümüz, diğer bir taksici 520 krona (o dönemdeki kura göre, 520x0.70=364 tl) götüreceğini söyleyince, onunla otele geldik.
*
Otelimizin adı, C. Hotel Amaranten.
Otelde odamızın saat üçte hazır olacağını söylediler. Bagajları bırakıp dışarı çıktık, tam karşıda bir Suşi restaurantı görünce İ’in istemesi üzerine gidip bir tabak Suşi yedik, sonra gelip otelimize yerleştik.
Şehir merkezine yakın olan Kungsholmen denilen bölgedeki otelimiz dört yıldızlı ve fena değil, fiyatı da, üç kişi kahvaltı dahil dört gece için 7.733 kron (5413 tl).
Kahvaltısı da idare eder.
Dört gün boyunca kahvaltı salonu dopdoluydu.
*
Şehirde hava ılık. Yürümeye müsait.                  
*
Otele yerleştikten sonra, edindiğimiz bir şehir haritasından da yararlanarak yürüyüşe çıktık.
Daha önce adını öğrenip gitmeyi hedeflediğimiz Gamla Stan (Eski Şehir) bölgesine kolayca gittik.
Epeyce yürüdük.
Gördük:
İnsanlar neşeli, bolca bira-şarap içip yemek yiyerek yoğun sohbetler ediyorlar, yemeyi, içmeyi ve özellikle de konuşmayı seviyorlar, gibi!
*
Biz ise, fast food tarzı bir yerde bir “Mega Kebab” yedikten sonra otele döndük.
Otelde, bardan üç kişilik çay aldık, çay hoştu, fiyatı 99 kron, 35 kronluk otel kuponu indirimi sayesinde 64 kron (44.80 tl) ödedik.
*
Kaldığımız süre boyunca, otelimizden şehrin merkezi bölgelerine kolayca yürüyerek gidip gelebildik.
*
İkinci gün, izleyen hafta sonu günlerinde kapalı olabilir düşüncesiyle, olabildiği kadar müze ziyareti yapalım, istedik. Otelde sorduğumuzda yönlendirdikleri Djurgarden (Yabanhayvanıbahçesi) bölgesine gitmeye karar verdik.
400 kron (280 tl) ödeyip üç kişi için bir günlük üç ulaşım kartı aldık.
İstediğimiz bölgeye otobüsle kolayca ve çabucak gittik.
Önce, Nordiska Museet’i ziyaret ettik.
Giriş ücreti bir kişi için 120 kron, çocuklar parasız, iki kişi için 240 kron (168 tl) ödedik.
İçeride, yaşam biçimiyle alakalı birtakım ürünler vardı, ama, Gustav Vasa heykeli ve binanın kendisi dışında benim ilgimi çeken pek bir şey olmadı!
Sonra, uzaktan, Vasamuseet, Spritmuseum, Vikingaliv, Aquaria vattenmuseum, Abba museet’i gördük, İ bazılarının içine de girdi.
Daha sonra, Gröna Lunda Tivoli’ye gittik.  
Giriş ücreti bir kişi için 120 kron, 65 yaş üstü ücretsiz, iki kişi için 240 kron (168 tl) ödedik.      
Çokça çocuk ve genç var, aletlere biniyorlar, eğleniyorlar.
İ sadece iki alete binmek istedi, yalnız da binmedi, her alette yanında birimiz olmak üzere bindik, toplam 200 kron (140 tl) ödeme yaptık.
*
Tivoli güzeldi, özellikle çocuklar için çok hoş bir imkan-mekan, ama, bence, geçen yıl gördüğümüz Kopenhag’ın Tivoli’si daha hoştu!
*
Sonra, gelişigüzel, bir otobüse bindik, ve, gelişigüzel, bir yerde indik, indiğimiz yer Historiska museet’in tam önü imiş, görünce girdik, giriş ücretsizdi, ve, diyebilirim ki, Stockholm’de benim en hoşlandığım yer orası oldu, çok güzel düzenlenmiş bir mekandı, ama, vakitsizlikten çok az bir bölümünü görebildik.
Oradan çıkınca, bir otobüse, sonra da bir tramvaya bindik, bu kez indiğimiz yer, Dramatiska teatern’in önüydü, hoş bir mekan, fotoğraf çektik.
Daha sonra, önce bir otobüse, arkasından da, bir metro istasyonu görelim diye, metroya bindik, metrodan indiğimiz yer ise, başka bir müze grubunun olduğu yermiş, ancak, geç bir vakitti ve müzeler o saatte kapalıydı, sonraki gün cumartesi olduğu halde açıkmış, biz de sonraki gün gelmeye karar verip ayrıldık.
Otobüsle merkezi bir yere geldik, fast food tarzı bir yerde "Kebab" yedik, çay içtik, üç sallama çay için 55 kron (38.50 tl) ödedik, yürüyerek otele döndük.
*  
Sonraki gün, daha önce kararlaştırdığımız gibi, önceki gün göremediğimiz müzeleri görmek istedik, o bölgeye otobüsle kolayca gittik.
Önce, İ özellikle istediği için, Scenkonst museet’e gittik, giriş ücretliydi, biz girmedik, sadece İ girdi, memnun döndü, sonra hep birlikte Arme museum’a gittik, giriş ücretsizdi, girdik, ve, burası da, Stockholm'de benim en beğendiğim ikinci yer oldu, çok hoş düzenlenmişti, son beş yüz yılı içeriyordu.
Sonra, yürüyerek gidip, Gamla Stan bölgesinde bulunan, The Royal Palace (Kraliyet Sarayı), Riksdags-huset (Parlamento), Stor-kyrkan ve benzeri yerleri gördük.        
*
Bu arada Stockholm festivali zamanıymış, yürüyüş sırasında rastladığımız festival kapsamındaki bir etkinlik çok hoştu, parlamento binasının önündeki bir caddeye kapalı bir mekan oluşturulmuş ve çok çeşitli teknik uğraşılar için gereken muhtelif materyal bölümler halinde ortaya konulmuştu, gençler-çocuklar yoğun bir şekilde çeşitli el becerilerini deniyorlardı, çocuklar için  eğlenceli ve aynı zamanda öğretici çok hoş bir etkinlikti, katılımcı da çoktu.
*
Daha sonra, festival kapsamında şarkı söyleyen bir yabancı ülke grubunun eşliğinde, Vasterlanggatan’da, yürüdük, yemek yemek için, önceden bir sitede tavsiye edildiğini gördüğüm Den Glydene Freden adlı restaurantı aradık, caddenin sonunda bulduk, ama, yemeği orada yememeye karar verip döndük, Drotninggatan’da Mega Kebab yedik, İ biraz üşütmüş gibiydi, otele gelip odada çay içtikten sonra yattık.
*
Dördüncü gün, haritaya bakıp Skepps-holmen isimli bir bölgeye gitmeye karar verdik, yürüyerek gittik.
Orada, sırasıyla, Moderna museet, Östasiatiska museet ve Arkitektur-museet’i gördük.
Oradan yürüyerek Gamla Stan bölgesindeki, İ’nin daha önce görüp çok beğendiği bir kitapçı-filmci-müzikçi dükkanına gittik, İ orayı o kadar beğeniyordu ki, “mümkün olsa, ben hep burada yaşardım”, anlamında sözler söylüyordu, “o halde”, dedik, “en azından şimdilik, istediğin kadar bak”, orada epeyce oyalandık, sonunda beklediğimiz gibi, İ oradan birşeyler almak istedi, “tamam, istediğini  alabilirsin”, dedik, İ epeyce uğraştıktan sonra iki kitap aldı, 400 kron (280 tl) ödedik.
Çıkınca, hemen yakındaki önünde kuyruk oluşmuş bulunan değişik bir dondurmacıdan, bir dondurma aldık, tatlısı da olan külahtaki bir tek dondurma için 200 kron (140 tl) ödedik, yakındaki bir "burger"cide yemek yedik, 500 kron (350 tl) ödedik.
Otele döndük.
*
Son günümüzde, bagajlarımızı otelde bagaj odasına bırakıp çıktık, yürüyerek şehri gezdik, İ bir kitapçı gördü, oraya girdi, epeyce oyalandı, sonra, oranın başka bir bölümünün olduğunu öğrenip oraya gitmek istedi, epeyce aradıktan sonra bulduk, girdik, İ çok beğendi, epeyce baktı, bir kitap seçti, onu aldık, “burası Ankara’daki Arkadaş’tan da büyük” dedi, gerçekten de öyleydi, ve, çok güzel düzenlenmiş bir mekandı.
Sonra, Pizza Hut’ta yemek yiyip otelden eşyalarımızı aldık.
Saat 16.34’te hareket edecek trenimize bindik.
Trenimiz tam zamanında hareket etti, rahat sayılabilecek bir yolculuk yaptık, trenin kalkıştaki dakikliğini içimden övdüm, ama, maalesef, yoldaki, bize olur olmaz gibi gelen, duraklamalar yüzünden, gideceğimiz yere gecikmeli olarak ulaşabildik, dolayısıyla aktarma yapacağımız treni kaçırdık ve bir sonraki treni yarım saat kadar beklemek durumunda kaldık, aktarma yaptıktan sonra gece 23.00 sıralarında son durağımıza vardık. 
*
Stockholm, bence, genelde, sevimli bir şehir.
Yaşanması rahat, insanları mutlu, gibi!
Caddeleri geniş, meydanları ve yayalara ayrılmış alanları bol.
Rahatça yürünebiliyor.
Ulaşım kolay.
Bütün duraklarda şehri tanıtan ayrıntılı haritalar var, insan gideceği yere gidecek otobüsü-aracı kolayca bulabiliyor.
Trafik, tüm Isveç genelinde olduğu gibi yaya öncelikli.
Bisiklet kullanımı çok yaygın.
Adalar, sular, köprüler ve özellikle de müzeler şehri dense yeridir!
Stockholm'de, özellikle, yayaların haline ve müzelere çok imrendim!
Metro ağı bayağı yaygınmış.
Sürekli tekne turları da vardı.
Biz binmedik, ama, şehir turu için çift katlı kırmızı otobüsler de vardı, ve, bunlar çok sık geçiyordu.
*
Çoğunluğu Asya kökenli bolca turist de vardı.
*
Kısa bir sürede, sadece belli bir bölümünü gördüğümüz Stockholm hakkındaki izlenimlerim, özetle, böyle.
*
15.10.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder