21 Nisan 2020 Salı

Italya Seyahati

JOHANN WOLFGANG VON GOETHE, Çeviren: Gürsel Aytaç, 3. Baskı, Iletisim Yayınları, Istanbul 

THOMAS P. SAINE´IN ONSOZU VE ROBERTO M. DAINOTTO´NUN SONSOZUYLE 


3 Eylül 1786 tarihinde Karlsbad´dan başlayıp 3 Haziran 1787 tarihinde Napoli´de sona eren gezi izlenimleri. 
* 
Toprak, bitki, taş, kısaca doğa, 
Mimari, heykel, resim, kısaca sanat, 
Ve, sosyal yaşam, 
Ile ilgili izlenimler aktarılmış. 
Tabii felsefe de var! 
* 
Sanatla ilgili bölümler biraz fazla, 
Ve, isimler ve eserlerle ilgili ayrıntılar benim için biraz fazla "teknik", 
gibi! 
* 
Güzergahının bir bölümü şöyle: 
"Roma, 1 Kasım 1786./.../ Tirol Dağları`ndan uçarcasına geçtim. Verona`yı, Vicenza`yıPadova`yı, Venedik`i iyice, Ferrara`yı, Cento`yu, Bologna`yı şöyle böyle gördüm. Floransa`yı neredeyse hiç görmedim. Roma`ya ulaşmak arzusu öyle büyüktü, her an öyle artıyordu ki... Floransa`da üç saat kaldım" 146 
Daha sonra Roma, Napoli, Palermo... 
* 
O tarihte böyle bir gezi, 
Ve, sonrasında bu şekilde izlenimlerin yazıya dökülmesi, 
elbette çarpıcı! 
Ayrıca gezilen yerler güzel de anlatılmış.  
Özellikle, Napoli ve Palermo, anlatımları, bence, epeyce ilginç!  
* 
Kitaptan bazı notlar: 
-"Bavyera´da insanın karşısına hemen Waldassen Manastırı çıkıyor - bir zamanlar başka insanlardan daha kurnaz olan din adamlarının muazzam gayrimenkulleri" 35 
-"Adige Nehri" 49 
-"Brescia... Bu çok nüfuslu bölgenin zarafetini hiçbir söz dile getiremez.../.../ Insanlar hakkında pek az ve pek az hoş şey anlatabilirim... kadınlar... Yüz hatları sefil görünüyor, çocuklar aynı şekilde acınacak halde, erkekler birazcık daha iyi, ama vücut yapıları iyi ve muazzam. Bu sağlıksız hallerinin sebebi, kanımca çokça Türk mısırı ve kara buğday tüketmeleri... sindirim yollarını yapıştırıyor ve tıkıyor " 61, 63 
-"Ben bu seyahati kendimi kandırmak için değil, kendimi gördüklerimle tanımak için yapıyorum" 70 
-"… günün ne demek olduğunu biz Kuzeyliler pek bilmiyoruz... Çünkü açık havada ne kadar süreyle hakkıyla kendimizi bırakıp eğlenebiliyoruz? Burada gece olur olmaz, gündüz, akşam ve sabahtan oluşan gün tam olarak bitmiş, yirmi dört saat yaşanmıştır, yeni bir hesap başlar... burada hareketli yaşayan insan, yanılmıyor, çünkü hayatının her zevki saate değil, günün zamanına bağlı. Bu halka zorla Alman saati dağıtılsa alt üst olur, çünkü onun saati tabiat saatiyle iç içe... kavalyeler atlı arabalara yanaşıp hanımlarla sohbet ediyorlar... yayalar gece yarısına kadar dışarıdalar" 72 
-"Verona, 17 Eylül/.../ Meydanlar da pazar kurulan günlerde çok kalabalık, sebze ve meyvenin haddi hesabı yok... insanlar gün boyu şakalaşıyorlar, şarkı söylüyorlar, bağrışıyorlar, gülüyorlar. Bu ılıman hava, ucuz yiyecek, hayatı kolaylaştırıyor. Dışarı çıkabilen herkes açık havada./ Asıl akşamları o şarkılar, gürültüler coşuyor... bir çembolo, bir keman. Bütün kuşları ıslıkla taklit ediyorlar. Harika sesler her tarafta çınlıyor. Böyle bir duygu patlamasına ılıman iklim gibi yoksulluk da neden olabilir ve halkın gölgesi saygıdeğer bile görünüyor./ Bizim için o kadar göze çarpan pislik ve evlerin kullanışsızlığı da şundan ileri geliyor: Insanlar hep dışarıdalar ve o kayıtsız halleriyle hiçbir şeyi düşünmüyorlar... Avlular ve kemer altları hep çöp içinde ve bu çok doğal karşılanıyor. Halk kendini hep haklı hissediyor" 74, 75 
-"Italyanlar... kendilerini dünyanın birincileri sayan saraylılar gibiler ve... buna kendilerini rahatça inandırabiliyorlar. Italyanlar bana tam manasıyla iyi bir millet olarak görünüyor" 81 
-"Padova, 27 Eylül/ Nihayet Palladio`nun eserlerine ulaştım... bir gravürü. Yaptıran, Venedik´teki eski Ingiliz elçisi Smith, mükemmel biri. Ingilizlerin eskiden beri iyi olanın değerini bildiklerini ve yaygınlaştırma konusunda muazzam bir tarzları olduğunu kabul etmek gerek" 83 
-"Prato della Valle dedikleri büyük meydan.../ Kocaman bir elips çepeçevre heykellerle kaplı.../... Isveç kralı, Gustav Adolf´unkini yaptırmış, bir kere Padova´da bir ders dinlediğini duyduğu için" 84, 85 
-"Italyanlar vermekten hoşlanmaz" 89 
-"Insan nasıl da zavallı, iyi bir hayvan!/ Pek çok küçük evceğiz doğrudan kanalların içinde bulunuyor... Venedik.../.../... kesinlikle herhangi bir Hollanda şehri kadar temizliğe ihtiyacı olan bu şehrin pisliği bir o kadar affedilmez türden" 92, 93 
-"Dük sarayında halka açık bir mahkemenin yürütülüşünü dinledim.../.../ Aile mülkleri bu devlette çok önemli.../... şikayetçi, dükün kendisine ya da daha ziyade onun eşine karşıydı ve o da bizzat davacının oturduğu yerin hemen yanındaki bir küçük bankta zendalına bürünmüş oturuyordu: Asil... yaşlıca bir hanım. Venedikliler bir düşesin, kendi sarayında mahkemenin ve kendilerinin önüne çıkmak zorunda oluşundan gurur payı çıkarıyorlardı" 98, 99 
-""Iyi geceler!" sözünü biz Kuzeyliler, karanlıkta birbirimizden ayrılırken kullanırız. Ama Italyanlar... yalnızca bir defa... gündüzle gecenin ayrıldığı zaman söyler ve bu, bambaşka bir anlam taşır. Işte her dilin özelliklerinin tam tercümesi bu kadar imkansızdır... her kelime, milletin karakter, zihniyet ya da hayat şartları gibi kendine özgü durumlarıyla ilgilidir" 103  
-"6 Ekim/ Bu sabah Katolik ayinine katıldım, her yılın bu günü Sen Justine Kilisesi`nde, Türklere karşı kazanılan zafer dolayısıyla yapılan bu merasime, Venedik dükü de katılmak zorunda... halılarla döşenmiş köprüler taşıtlardan karaya uzatılıyor... ihtiyar dük, onun eteklerini tutan üç uşak! Kilisenin kapılarının önünde Türk bayrakları tutuluyor... Kuzeyli kaçak benim için, bu tören çok hoştu" 105, 106 
-"Heykel sanatının birkaç eseri... Bunlar Yunan devrinin en iyi döneminden olmalılar ve Cumhuriyet`in en parlak günlerinde Pire`den buraya getirilmişler./ Aynı şekilde birkaç kabartma levha da Atina`dan olmalı. Bunlar Türkleri yenen Azize Justina`nın mabedinde" 110 
-"Çünkü doğum ve alışkanlıklar güçlü zincirlerdir. Çalışmadığım hiçbir yerde yaşamak istemeyeceğim gibi burada da yaşamak istemem... Mimari... öğretilerini bir ölü dilin kuralları gibi öğrenmemi istiyor" 119 
-"… geleneksel öğreti çemberini aşacak ve karıştıracak her şeyi reddetmeye ve çarpıtmaya çalışan bu kurnaz dindarlığa hayran kaldım" 136 
-"Son sekiz hafta içinde ne çok güzel şey yaşadım, ne çok şey tanıdım" 141 
-"Roma`ya ulaşmakta acele edişimin başlıca sebeplerinden biri, 1 Kasım`daki Azizler Bayramı`ydı. Çünkü şöyle düşündüm: Her bir azize bu kadar şeref veriliyorsa, asıl hepsine birden verilen ne olacak! Ne var ki kendimi çok kandırmışım! Roma Kilisesi çarpıcı, büyük bayramlardan hoşlanmamıştı ve her mezhebin özel olarak sessizce andığı kendi patronu vardı.../ Ama dün, "Tüm Ruhlar" gününde işim iyi gitti... Sarayın önündeki meydanın çok özel bir durumu var... iki devasa heykel... Bunları ne göz ne akıl kavramaya yeter... Kilise... insan kendini Isa`nın vekiliyle bir arada tek çatı altında hissediyor./... Papa, o çok yakışıklı, çok asil erkek tipi" 147 
-"Rafael`in Locaları`nı "Atina Ekolü"nün büyük tablolarını önce bir kerede gördüm. Insan, sanki Homeros`u kısmen silinmiş zarar görmüş el yazısından inceliyor gibiydi" 153 
-"Şimdi burada, uzun süredir hiç hissetmediğim bir aydınlık ve huzur içinde yaşıyorum... her türlü ön yargıdan tamamıyla kurtulma deneyimim, bana bu kez de çok yardımcı oluyor... Her gün yeni, ilginç bir şey, her gün taze, büyük ender resimler ve insanın kendi kendine uzun zamandır düşünüp hayal ettiği, hayal gücüyle asla ulaşamadığı bir bütün!" 154 
-"Bu millet hakkında söyleyeceğim tek şey, doğa insanı olduklarıdır; din ve sanat ihtişamı ve şerefi içinde mağaralarda ve ormanlardakinden bir nebze bile farklı değiller... onlara alışılmış gelen cinayetler... Bizim bölgede bu hafta içinde dört kişi öldürüldü" 163 
-"Genel olarak düşünen bir insana yeni bir ülkeyi gözlemleme imkanı sunan yeni bir hayatla hiçbir şey mukayese edilemez. Yine aynı insan olmama rağmen diyorum ki iliklerime kadar değiştim ben" 166 
-"Evet, burada da her yerde olduğu gibi!.. Bir taraftan yana olmak... sanatçıları ve heveslileri övmek, rakipleri küçültmek, büyüklerden ve zenginlerden gelen her şeye eyvallah demek gerekiyor" 172 
-"Özellikle tarih buradan, dünyanın başka yerinden göründüğünden başka görünüyor. Başka yerde insan tarihe dışarıdan içeriye doğru bakarken, burada içerden dışarıya doğru baktığını sanıyor: Her şey etrafımızda toplanmış, sonra da bizden çıkıp gidiyor... Buradan fatihleri Weser kıyısına, Fırat kıyısına kadar izleyebilirim.../.../... Juno`nun devasa başının alçı kopyasını nihayet salona yerleştirdim. Bu benim Roma`da ilk aşkımdı ve şimdi benim artık. Bunu sözle anlatmak imkansız. Sanki Homeros`un bir destanı" 173, 174 
-"Bugün, Üç Krallar Bayramı'nda Grek usulü Kudüs ayini yapılışını gördüm ve dinledim. Bu seremoniler bana Latinlerinkinden daha görkemli, daha ciddi, daha düşündürücü ve yine de daha popüler göründü./.../ Tiyatro... "Iskender Hindistan'da"yı oynayacak. Bir "Kiros" da gösterilecek ve bale olarak "Truva'nın Fethi"…" 175 
-"Üç Krallar Günü'nde... otuz öğrenci birer birer kalkarak kendi anadilinde kısa şiirler okudu: Hintçe, Türkçe, Rumence, Rumca, Acemce, Tatarca, Ibranice, Arapça, Suriye dilinde, Mısır ve Berberi dilinde, Bohemya, Habeş, Kıpti ve Anadolu dilinde ve daha nece olduğunu anlayamadığım bazı başka dillerde" 178 
-"Dün, Aziz Antonius Abbas töreninde, neşeli bir gün geçirdik. Dünyanın en güzel havası vardı" 180 
-"Tiber kıyısında yeni demir atmış bir gemide Ispanyol şarabı içtik. Bu bölgede bulmuş olmalılar Romulus ve Remus'u" 181 
-"Grek sanatı... tahminim, Greklerin, benim de izinde olduğum işte o doğa yasalarını izledikleri. Ama benim dile getirmeyi bilmediğim başka bir şey de var bunda./ 2 Şubat 1787./ Dolunay i ışığı altında Roma'da yürümenin güzelliğini, görmeden anlayamaz insan" 186 
-"Bu güney ülkesi, bana daha ne zevkler ve... bilgiler sunacak! Doğa şeyleriyle uğraşmak, sanatla uğraşmak gibi" 189 
-"Sanat... Ama kavramış olmak hemen başarmak değil ki. Bunun için ömür boyu çalışmak gerek" 191 
-"Napoli, 25 Şubat 1787./.../... Vezüv hep şiddetle tüttü... Napoli'ye tamamen berrak bir havada yaklaşıyorduk ve bir anda kendimizi gerçekten başka bir ülkede bulduk. Düz çatılı binalar... Herkes gün boyu sokakta, güneşte oturuyor. Napolililer cennetin sahibi olduklarına inanıyor ve Kuzey ülkelerine acıyorlar... Bizim durumumuzla ilgili... izlenimleri... Alman halkı... "Hep kar, ahşap evler, büyük cahillik, ama yeterince para."/ Napoli'nin kendisi, şen, özgür ve canlı. Sayısız insan koşuşturup duruyor, Kral avda, kraliçe hamile, daha iyisi can sağlığı" 202, 203 
-"Şehrin... güzellikleri üzerine söz yok. Buradakiler... diyorlar "Napoli'yi gör sonra öl!"/… Insan burada Roma'yı hiç hatırlamak istemiyor" 207, 208 
-"Perhiz yortusu... kilise... dolaşarak değerlendirdik. Roma'da her şey ne kadar ciddi idiyse burada her şey o kadar neşeli ve keyifli geçiyor. Napoli resim ekolünü de insan yalnızca Napoli'de anlıyor. Bir kilisenin bütün ön yüzü... satıcıları kovan Isa'yı, onlarınsa sağa sola şen şakrak kaçışını... görüyorsunuz" 209 
-"Perhiz yortularında dünyevi olanlardan farksız dini operalar oynuyor... "Kudüs'ün Nebukalnezar tarafından tahrip edilişi"ni oynuyorlar" 214 
-"Napoli.../... mutlu, temel ihtiyaçları bol bol sunan ülkenin de mutlu mizaçta insanlar yarattığıdır. Bu insanlar... dertsiz yaşayıp gidiyorlar. Anlık doyum, ölçülü haz, geçici sıkıntı, şen bir sabır!.. bir ornek:/... taşlar... bir sürü çocuk halka halinde çömelmiş... sormak zorunda kaldım./... demircilerden biri tam o noktada bir teker çemberini kızdırmış... Taşlara yayılan ısıdan bu küçük keratalar hemen faydalanıyorlar ve sıcak havayı sonuna kadar içlerine çekmeden oradan ayrılmıyorlar. Bu tür kanaatkarlık ve idareli kullanma örnekleriyle çok karşılaştım. Bence bu halktaki canlı ve zeki sanayinin amacı, zengin olmak değil, tasasızca yaşamak" 217, 218 
-"Napoli bir cennet! Herkes kendi tarzında sarhoşça bir kendinden geçmişlik içinde yaşıyor. Ben de aynı öyleyim, kendimi neredeyse tanıyamıyorum, sanki bambaşka biriyim" 225 
-"Insan nasıl Roma'da öğrenim görmek istiyorsa, burada da yalnızca yaşamak istiyor; insan kendini ve dünyayı unutuyor... Burada hala Ingiliz elçisi olarak yaşayan... Hamilton... bütün doğa ve sanat zevkinin zirvesini güzel bir kızda buldu. Yirmi yaşlarında bir Ingiliz olan bu kız... Hamilton ona çok yakışan bir Grek kıyafeti hazırlattırmış" 226 
-"Tarlayı ekmek fikrinin insanın aklına nasıl geldiği, ancak buralarda anlaşılıyor; burada, yani tarlanın her şeyi verdiği, yılda üçten beşe kadar ürün verebildiği yerde.../.../... Ben doğanın bazı fenomenlerini ve düşüncelerin bazı karışıklıklarını ancak bu ülkede anlamayı ve geliştirmeyi öğreniyorum... dönüşte yanımda getireceğim, ama şüphesiz artmış vatan aşkı ve birkaç dostla birlikte hayattan zevk almayı da" 227 
-"Alman mentalitesi ve zevk almaktan çok öğrenme isteği beni harekete geçirmeseydi, bu hafif ve eğlenceli hayat okulunda bir süre daha kalır ve daha çok yaralanmaya bakardım" 233 
-"Palermo'ya gidiyorum... Benim mizacıma da bu seyahat hayırlı, hatta gerekli. Sicilya bana Asya'nın ve Afrika'nın yolunu açıyor.../.../... gemi çok zarif ve hoş, Amerika'da yapılmış.../.../... Burada genel olarak kültüre ve bilgiye büyük bir talep ve heves var. Ne var ki doğru yola girmeyecek kadar mutlular" 238, 239 
-"Gemi... Amerika yapımı... içi güzel kamaralı ve ambarlı. Yolcular neşeli kimseler: Palermo'ya giden dansözler ve operacılar" 241 
-"Palermo.../... karşımıza son derece hoş bir manzara çıktı... büyük bir neşe duydum" 244 
-"Palermo.../.../... "evin dışına attığımız her şey, daha kapının önünde üst üste çürür... her çeşit çöp bir arada kuruyor ve toz olarak bize geri dönüyor..."…/... söylenene bakılırsa, asıl temizlikten sorumlu olanlar... çöpler kaldırılsa caddenin kötü yapıldığının ortaya çıkmasından korkuyorlarmış... kendisi aynı fikirde değilmiş, yani asillerin akşamları mutat gezilerini yumuşak zeminde rahatça yapması için değilmiş... birçok polis uygulamasını da alaya aldı, tesellisi, insanın değiştirilemeyen şeyle alay etmek için her zaman yeterince mizah duygusuna sahip oluşuydu"" 250-252 
-"Palermo.../... parkta sakin, çok güzel saatler geçirdim. Burası dünyanın en harika yeri. Muntazam düzenlenmiş haliyle bize peri masalı gibi geliyor... çiçekler... göz alıyor.../.../... Hemen bir Homeros kitabı satın almak, büyük bir tazelenmeyle o destanı okumak için sabırsızlandım" 255 
-"Palagonia Prensi'nin bütün çılgınlıklarını tam anlatabilmek için şöyle bir liste vereyim. Insanlar: Kadın erkek dilenciler, kadın erkek Ispanyollar, Fellahlar, Türkler... mitoloji: Akhilleus... Hayvanlar: Yalnızca bazı bölümleri, insan elli bir at... Vazolar: … canavarlar ve süslemeler!/ Düşün ki bu tür figürler anlamsızca ve akılsızca meydana çıkmış ve sürü sürü imal edilmiş" 259 
-"Gençlerimizin dikkatini o biçimsiz Filistin ve biçimleri alt üst eden Roma ile sınırlamış olmaları ne kadar acı! Sicilya ve Yeni Yunanistan şimdi bana tekrar taze bir hayat ümidi veriyor" 264 
-"Sicilyasız bir Italya, ruhta bir resim oluşturmaz: Her şeyin anahtarı burada./ Iklimini ne kadar övseniz yeridir" 266 
-"Italyancanın özel zarafeti... o milletin konuşmalarına inanılmaz bir çekicilik katmaya alışkın olduğu canlı mimikler..." 275 
-"Araplar zamanından kalma iyi korunmuş eski bir ev bizi çok eğlendirdi" 277 
-"Barbarlarla barış içinde olan Fransızlara nefret duyuluyor ve Hıristiyanları dinsizlere teslim ettikleri için de suçlanıyorlar" 289 
-"Arabacımız çiğ enginar ve şalgamları büyük bir iştahla yiyor" 290 
-"Sicilya niçin Italya'nın buğday ambarı adını almış, nihayet bugün söyleyebiliriz! … verimli bir arazi... dağ ve tepelerin sırtında aralıksız ekilmiş buğday ve arpa tarlaları, göz alabildiğine uzanıyor" 292 
-"Sicilya'yı dünyanın en verimli ülkelerinden biri haline getirmek için pek çok şeyi bir araya gelmiş./... toprağı öküzlerle sürüyorlar, inek ve dana kesme yasağı var. Karşımıza bolca keçi, eşek ve katır çıktı" 295 
-"… gemi... kayalara yaklaşıyor... Kalabalık gittikçe korkuyor, bağırıyor ve vahşileşiyordu... kadınlar azıyor ve kaptanı azarlıyorlardı... Kaptan... ve dümenci, gemicilikten habersizdiler... yetersizlik ve beceriksizlik... Kaptan susuyor... ama genliğinden beri anarşiyi ölümün kendisinden bile sıkıcı bulan ben ise... asıl bu anda sizin gürültünüz ve bağrışlarız... kafasını... altüst ediyor, dedim.../ Bu sözlerin etkisi büyük oldu... ufak bir rüzgâr esintisi... yelkenler... mutlu son.../... Capri Adası... Herkes güvertedeydi; önde kendi Şarkı'na çok hayran bir Yunanlı rahip, harika vatanlarını heyecanla selamlayan ülke sakinlerinin Istanbul'a göre Napoli nasıl sorusuna büyük coşkuyla şu cevabı verdi... "Burası da bir şehir!"… eşyalarımız... iki hamal bunları... ganimet gibi kapıp gittiler" 325-327 
-"… dünyayı gördükçe, insanlığın günün birinde bilge, akıllı, mutlu bir kitle olabileceğine ümidim o kadar azalıyor.../.../ Homeros'a gelince... O tasvirler... doğallar... insanı ürkütüyor... şimdi... bu kıyıları... koyları... zihnimde hazır tutarken, işte ancak şimdi Odysseia benim için canlı bir kelimedir" 330 
-"… birçok insan ve hepsi de çok kötü giyimli, çöpü eşek üstünde şehirden dışarıya taşımakla uğraşıyor. Napoli'nin komşu alanı bir mutfak bahçesi. Mutfak sebzelerinin nasıl muazzam miktarda pazar yerlerine taşındığını ve insan endüstrisinin hemen o fuzuli olan, aşçıların attıkları kısımları, bitkilerin üreme devridaimini hızlandırmak için nasıl tekrar tarlalara götürdüklerini seyretmek de ayrı bir zevk. Korkunç sebze tüketimi var, öyle ki karnabahar, brokoli, kereviz, lahana, salatalık, sarımsak sap ve yaprakları, gerçekten Napoli çöpünün büyük bir kısmını oluşturuyor. Bunlar da ayrıca gübre olarak talep görüyor... çöplük onlar için bir hazine. Bu toplayıcıların at ve katır pisliğine ne kadar meraklı olduklarını anlayabilirsiniz" 340 
-"Kuzey insanı, doğa tarafından tedbire, düzenlemeye zorlandığı içindir ki ev kadını mutfağını yıl boyu geçindirmek için tuzlamak ve tütsülemek zorundadır, erkek ise yedek meyveyi, hayvanları için yemi vs. ihmal edemez ve bu sayede en güzel günler ve saatler zevkten çekilip işe ayrılır. Açık havadan aylarca uzaklaşılıp evlerde fırtına, yağmur ve soğuktan korunulur... yok olmak istemeyen her insanın evcimen olması gerekir... doğa... zorlar... Şüphesiz, binlerce yıldır aynı kalan bu doğa etkileri, bir açıdan şerefli Kuzey milletlerinin karakterini belirlemiştir. Buna karşılık gökyüzünün böyle ılımlı davrandığı, güney halklarını biz, kendi açımızdan fazla sert yargılıyoruz... onların her şeyden vazgeçme ilkesi, her şeye izin veren iklimle desteklenmiştir. Yoksul... orada... dünyanın tadını en iyi şekilde çıkarır; aynı şekilde Napolili bir dilenci Norveç'te bir kral naibinin yerine kolayca burun kıvırıp kendisine Rus imparatoriçesi Sibirya elçiliği vermek istese bu şerefi geri çevirebilir./... Paçavralar içindeki insan, orada henüz çıplak değildir... zavallı değildir... Balık zengini deniz ürünleri...çeşit çeşit meyve ve bahçe ürünlerinin her mevsim bolca alınabildiği; Napoli'nin yer aldığı bölgenin... (iş ülkesi değil, tarım ülkesi) adını hak ettiği ve bütün bölgenin yüzyıllardır "mutlu bölge"… şeref unvanını taşıdığı düşünülürse, orada yaşamanın ne kolay olduğu kolayca anlaşılır./... hepsi sırf yaşamak için değil, tersine keyif çıkarmak için çalışıyorlar, hatta hayat işinde neşelenmek istiyorlar. Bununla bazı şeyler kendiliğinden açıklanıyor: El işçileri kuzey ülkeleri karşısında iyice geriler; fabrikalar kurulmuyor... pek az bilgili insana rastlanıyor; Napoli ekolünden hiçbir esaslı büyük ressam çıkmamıştır, din adamları tembellikten hoşlanırlar.../.../ Napoli'de alt tabaka... çok canlı bir zekaya sahiptir ve özgür bir ruhu, doğru bir bakışı vardır.../ Plinius... "Bu bölgeler o kadar mutlu, zarif ve iç açıcı ki," der, "insan burada doğanın kendi eserinden zevk aldığını görüyor..."/... Kendilerini ölçüsüzce öven bir halk olan Yunanlılar, bu ülke hakkında, buranın bir kısmına "Büyük Yunanistan" diyerek çok şerefli bir hüküm verdi./ Napoli.../ Her yerde... büyük bir sevinçle mükemmel bir neşe görülüyor.../... ölülerini de öyle gömüyorlar " 342-346 
-"Insanlar eğer birbirlerinden ne beklediklerini karşılıklı olarak açıkça söylese, hayattan daha çok teşekkür ve kazanç elde eder" 352 
-"Sonsöz" 355 -(Bundan sonraki kısım sonsöz bölümünden) 
-"Goethe Italya ile ilgili... Huzurlu köylülere hayran kalıyordu... Neticede, pastoral tevazuları, Weimar Dükü'nün sarayında katlanmak zorunda kaldığı bütün "çevresel sıradanlık"ın olumlu bir antiteziydi... Yükselen Alman burjuvazisinin bir temsilcisi ve saygın bir üyesi olarak Goethe, ne kont ne piskopostu; yalnızca yakın zamanda von unvanını almış bir beyefendiydi. Avrupa seçkinlerinin genel yeniden yapılandırma sürecinde, yarattığı gösteriş için değil, sayesinde her şeyi...yeni öncü sınıflar için faydalı bir deneyime dönüştürdüğü -bildiğimiz şekliyle seyahat değil, yurtdışında çalışma- yoğun çalışmasının karşılığında saygı bekledi... Werther'in ünlü yazarı... sosyetesinin "onu orada tutmaya hakkı olduğuna" inanmaya başladığı Almanya'dan "fark ettirmeden... kaçma" ihtiyacı duyan bir çeşit "tatil yazarı"dır. Ama bütün bunlar o köylülerin bilmediği şeylerdir" 357 
-"Goethe'nin tiksindiği Alman kültüründen uzaklaşma isteği o kadar kapsamlıydı ki... "hiçbir kitap, hiçbir resim Italya'nın hakkını veremez"di... bir kaçıştır./... babası... nin... "1740 Yılında Yapılmış Italya Seyahati" isimli elyazmasını yanına alarak bozmaz... bu baba yadigarına tek bir alıntıyla bile paye verilmediğini söylemek yeterlidir. Mesele şudur ki bu sembolik baba katilliği, çilecilik, "aşikar anti kültürcülük"ün bir hali, ev kültürüne karşı bir isyanda şekillenir./ Radikal anti-kültürel, bu bağlamda, Alman olan her şeyi, mekanik saatin yükünü boşaltma kararıdır: "Bu halka (Italyanlara) Alman saati dayatılsa altüst olur, çünkü onun saati tabiat saatiyle iç içe."… çok övündüğü teknolojik beceriler ve saatleriyle Alman kültüründen vazgeçme denemesidir. "Klasik çağ 1750-1850"de "daha ince ve doğru" olan saat, kuzey Avrupa'nın "mahkemeleri... ve... hareketli, hırslı burjuva elitleriyle hızla gelişen şehir merkezleri"nin gerçek statü simgesiydi... yeni bir rasyonel sosyallik biçiminin işaretiydi./ Tabii ki herkes bu sosyallik biçimlerini hoş karşılamadı... Rousseau kendi Akıllı Insanı'nı mekanik saatlerden ayrı tutmakta aceleci davranmıştır... Özellikle 1780'den sonra... saatin yapaylığı gitgide daha fark edilir bir hal almıştır. Saat zamanı... tamamen yapay bir sosyal ilişkiydi -toplumun doğal bir durumdan kopuşuydu. Birçoğu için 1780 bir devrin bitişinin işaretiydi" 359-361 
-"Goethe'nin bavulunun vazgeçtiği şey, fazlalık bir medeniyettir... Rousseau'nun... 1754 "söylev"inde... yazdığı "sivil toplum"dur:/.../ Seyahat... bu medeni aşırılıktan bir kaçıştır " 363 
-"Ama Italya Seyahati geriye dönük, pozitif bir Bildung değil, bir başarısızlık hikayesidir" 366 
-""Eve dönüş" anlaşılır bir şekilde hüznün gölgesinde gerçekleşir... aşırı yüklenmiş toplumun fazlalıklarını terk ettikten sonra misyonunun gerçekleşmediğini, bütün bu aşırılığın... bir boşluğu saklamak için orada olduğunu biliyordu artık... Sicilya... yalnızca kasvetli bir hayal kırıklığına işaret eder... umutlar... oldukça sembolik bir gözlem sırasında kaybolmuştur" 367 
* 
26.3.2020 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder