29 Aralık 2018 Cumartesi

KOMÜNİST MANİFESTO

Karl Marx-Friedrich Engels, Çeviri: Celal Üster-Nur Deriş, 2008, Can Yayınları, İstanbul


O çok meşhur olan manifesto!
*
Cumhuriyet Gazetesi'nin hazırladığı bir kitapçık.
Kitapçıkta, manifestoya ilave olarak, bazı baskılar için yazılan önsözler, ve ayrıca, manifestonun Türkiye'de basılmasının hikayesi de var.
Parasız dağıtılmış.
Armağan.
*
Manifesto metni, 45-92. sayfalarda yer alıyor.
İlk kez Londra'da Almanca olarak 1848 yılında yayınlanmış.
Kısa bir metin.
Bir broşür.
Metnin, Marx ve Engels'in imzalarıyla ilk kez yayınlanması, 1872'deki Almanca baskıda olmuş.
Bu baskıdaki önsözde, anılan iki kişi tarafından, şunlar da söyleniyor:
"Uluslararası bir işçi örgütü olan ve o günlerin koşullarında hiç kuşkusuz etkinliklerini ancak gizli bir biçimde sürdürebilen Komünistler Birliği, 1847 Kasımı'nda Londra'da toplanan kongresinde, aşağıda imzası bulunanları, Partinin ayrıntılı bir teorik ve pratik programını yayına hazırlamakla görevlendirdi. İşte, elyazmaları Şubat Devrimi'nden birkaç hafta önce baskıya girmek üzere Londra'ya ulaşan aşağıdaki Manifesto böyle doğdu. İlkin Almanca yayımlanan Manifesto'nun Almanya, İngiltere ve Amerika'da bu dilde en az on iki değişik basımı yapıldı. İngilizcesi ilk kez 1850 yılında... yayımlandı, 1871 yılında da Amerika'da en az üç ayrı çevirisi basıldı. Fransızcası ilkin 1848 Haziran Ayaklanması'ndan kısa bir süre önce Paris'te... yayımlandı... İlk Almanca basımından kısa bir süre sonra Londra'da Lehçe bir çevirisi çıktı. Altmışlarda Cenevre'de bir Rusça çevirisi yayımlandı. İlk yayımlanışından kısa bir süre sonra Dancaya da çevrildi./ Koşullar son yirmi beş yılda ne kadar değişmiş olursa olsun, bu Manifesto'da ortaya konan ana ilkeler genel olarak bugün de o günkü kadar doğrudur. Yer yer kimi ayrıntılarda düzeltmeler yapmak gerekebilir... önerilen devrimci önlemler... bugün birçok bakımdan çok farklı yazılırdı... önce Şubat Devrimi'nde, sonra da daha da önemlisi proletaryanın siyasal iktidarı ilk kez iki ay boyunca elinde tuttuğu Paris Komünü'nde kazanılan pratik deneyim göz önüne alınacak olursa, bu programın kimi ayrıntıları gününü doldurmuştur" 95, 96
*
Manifesto'nun ilk cümlesi şöyle: "Avrupa'ya bir heyula korku salıyor: Komünizm heyulası" 47
Sonraki ifadelerden bazı örnekler ise şöyle:
-"Tüm toplumların bugüne kadarki tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir" 49
-"Modern sanayi, Amerika'nın keşfiyle yolu açılan dünya pazarını kurmuş; bu pazar ticaretin, deniz ve kara ulaşımının olağanüstü bir biçimde gelişmesine yol açmış; bu gelişme de sanayinin yayılmasını sağlamıştır.../.../... burjuvazinin ekonomik gelişmesi açısından tipik ülke olarak İngiltere, burjuvazinin siyasal gelişmesi açısından tipik ülke olarak da Fransa alınmıştır. (Engels'in 1888 İngilizce basımına notu.)" 51
-"Burjuvazi, tarihsel olarak, son derece devrimci bir rol oynamıştır./... tüm feodal, ataerkil ve kırsal ilişkilere son vermiştir... katıksız çıkardan... başka bir bağ bırakmamıştır.../... bugüne kadar el üstünde tutulan... meslekleri... ücretli emekçisi yapıp çıkmıştır./.../... İnsan uğraşının neler yapabileceğini ilk ortaya koyan burjuvazi olmuştur.../ Burjuvazi... toplumun tüm ilişkilerini durmadan devrimcileştirmeksizin var olamaz... Burjuva çağını daha önceki tüm çağlardan ayırt eden özellik, üretimin durmadan değişip gelişmesi, tüm toplumsal koşulların aralıksız altüst olması, bitmek bilmeyen bir belirsizlik ve çalkantıdır.../.../ Burjuvazi, dünya pazarını sömürerek bütün ülkelerdeki üretim ve tüketimi kozmopolit bir niteliğe büründürmüş; sanayinin üstünde durduğu ulusal zemini ayaklarının altından çekip alarak gericileri derin bir yasa boğmuştur. Eskiden kurulmuş olan tüm ulusal sanayiler ya yıkıldı ya da her geçen gün yıkılıp gidiyor.../ Burjuvazi... tüm ulusları, dahası en barbarlarını bile uygarlığın bağrına çekmektedir... kendi suretinde bir dünya yaratmaktadır./... köyleri kentlerin egemenliği altına sokmuştur... köyleri kentlere bağımlı kıldığı gibi, barbar ve yarı barbar ülkeleri uygar ülkelere, köylü ulusları, burjuva uluslara, Doğu'yu da Batı'ya bağımlı kılmıştır./.../ Burjuvazi, henüz yüz yılı bile bulmayan egemenliği sırasında, daha önceki kuşakların hepsinden çok daha büyük ve görkemli üretici güçler yaratmıştır" 52-55
-"Makinelerin yaygın kullanımı ve işbölümü yüzünden... İşçi makinenin bir uzantısı olup çıkmıştır; ondan istenen, en basit, en tekdüze ve en kolay edinilir bir beceriden başka bir şey değildir... emeğin fiyatı, onun üretim maliyetine eşittir.../... Emekçiler burjuva sınıfı ve burjuva devletinin köleleri olmakla kalmazlar; her gün, her saat... en başta da burjuva fabrikatörün kendisi tarafından köleleştirilirler" 57, 58
-"Komünizmin ayırt edici özelliği, genel olarak mülkiyete son vermek değil, burjuva mülkiyetine son vermektir.../ O yüzden, Komünistlerin kuramı tek bir tümcede özetlenebilir: özel mülkiyetin ortadan kaldırılması" 66
-"... feodal mülkiyet söz konusu olduğunda kabul ettiğiniz şeyi, belli ki kendi burjuva mülkiyet biçiminize gelince kabul etmeye yanaşmıyorsunuz./ Ailenin ortadan kaldırılması! Komünistlerin bu yüz kızartıcı önerisi karşısında, en köktenci kişilerin bile kan beynine sıçrıyor./ Peki, bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanmaktadır? Sermayeye, özel kazanca. Bu aile, tam anlamıyla gelişmiş biçimiyle, yalnızca burjuvazi içinde vardır. Ama bu durum, ailenin proleterler arasında neredeyse hiç bulunmaması ve açıktan açığa fuhuşla bütünlenmektedir... sermayenin ortadan kalkmasıyla birlikte her ikisi de ortadan kalkacaktır./.../ Modern sanayinin etkisiyle proleterler arasındaki tüm aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları alınıp satılan basit birer mala ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin aile... ilişkin yapmacıklı övgüleri bir kat daha iğrençleşmektedir" 71
-"Aslında, burjuva evliliği, evli kadınların ortaklaşa kullanıldığı bir sistemdir; o yüzden, Komünistler, olsa olsa, kadınların ortaklaşa kullanımını ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp açıkça meşrulaştırmak istemekle suçlanabilirler.../.../ İşçileri ülkesi yoktur. Sahip olmadıkları bir şeyi onlardan alamayız ki" 72
-"İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır" 73
-"... işçi sınıfının devrimde atacağı ilk adım, proletaryayı egemen durumuna getirmek, demokrasi savaşını kazanmaktır" 75
-"Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir. Proletarya... koşulların dayatması sonucunda bir sınıf olarak örgütlenmek zorunda kalacağına, devrim yaparak kendini egemen sınıf kılacağına... göre... sınıf karşıtlıklarının ve genel olarak sınıfların varlık koşullarını da silip atmış ve böylelikle bir sınıf olarak kendi egemenliğine de son vermiş olacaktır" 76
-"Hıristiyan çileciliğe sosyalist bir çeşni katmaktan daha kolay bir şey yoktur. Hıristiyanlık da özel mülkiyete, evliliğe ve devlete karşı sesini yükseltmemiş midir?" 79
-"... on sekizinci yüzyılın Alman filozoflarının gözünde, birinci Fransız Devrimi'nin talepleri genel olarak "Pratik Aklın" taleplerinden öte bir şey değildi; devrimci Fransız burjuvazisinin iradesinin dile getirilmesini ise, katıksız iradenin, kaçınılmaz iradenin, genel anlamda gerçek insan iradesinin yasaları olarak görüyorlardı" 81
-"Alman sosyalizmi, buyruklarındaki rahipler, akıl hocaları, toprak beyleri ve bürokratlarıyla mutlak yönetimlerin, yaklaşan burjuva tehlikesine karşı dört elle sarıldıkları bir korkuluk olmuştur" 83
-"Alman sosyalizmi, Alman ulusunu örnek ulus, dar kafalı Alman küçük burjuvasını da tipik insan ilan etmiştir. Bu örnek insanın her alçaklığına, gerçek karakterinin tam tersi olan gizli, yüce bir sosyalist anlam yakıştırmıştır" 84
-"Almanya... gelişmiş bir proletaryayla gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir burjuva devriminin eşiğindedir ve Almanya'daki burjuva devrimi hemen ardından gelecek bir proletarya devriminin yolunu açacaktır./.../ Komünistler, görüşlerini ve hedeflerini gizlemekten nefret ederler. Amaçlarına ancak var olan tüm toplumsal koşulların zor yoluyla ortadan kaldırılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça duyururlar" 91, 92
Manifesto'nun son sözleri de şunlar: "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" 92
*
Epeyce burjuvazi övgüsü...
Ama, sonra, burjuvazinin devri bitti, sıra proletaryada, öngörüsü!
*
Manifesto'yu yazdıkları 1848 yılında, Marx 30, Engels 28 yaşında.
Bence, bugünden bakınca, biraz, çocukça bir metin.
Belli bir, doğru, istikameti işaret etmekle birlikte, öngörülerinin genelde tutmadığı, ve, yer yer abartılı olduğu, ya da, temenniden öte bir anlamının olmadığı, da söylenebilir.
Manifesto'nun epeyce uzun bir bölümünü oluşturan o günkü politik konumlanışa ilişkin yazılanlar ise, o günkü durumu bilmeyenler için pek anlamlı değil, ve ayrıca, geçerliliğini kısa sürede yitirecek türden ifadeler, ve, nitekim, yazarlar da, 25 yıl sonraki yeni basım için yazdıkları önsözde bu durumu açık bir şekilde belirtiyorlar.
*
Ama, metnin ve hikayesinin, tarihsel olarak, çok önemli olduğuna kuşku yok!
Hem tarihe müdahale, hem de tarihin seyri, anlatılıyor!
*
Manifesto'nun Türkiye'de basılmasının hikayesi ise, bence, Türkiye için, manifestonun kendisinden, çok daha, ilginç!
1848 yılından basılan ve Batı dünyasının her tarafında defalarca yeni baskıları yapılan bir broşürün yayınlanması, ısrarla ve inatla, yaklaşık 130 yıl süreyle, 1970'li yıllara kadar engelleniyor, sonra da 1990'lı yıllara kadar cezalandırmayla karşı karşıya bırakılıyor.
Bu da, güya, muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı hedeflediği belirtilen bir ülkede oluyor!
Ne büyük direnç!
Yazıdan, kitaptan, emekten, korku mu?
Şaşılacak şey değil mi?
*
Bir de, solcuların bilerek çarpıtmaları yok mu?
*
Türkiye'deki basımın hikayesinden bazı huşular şöyle:
-Engels'in 1888 İngilizce basımına yazdığı önsözde şöyle denmiş:
"Bu arada, ilginç bir olaydan da söz etmek isterim: 1887'de Ermenice bir çevirinin elyazması İstanbul'daki bir yayıncıya teslim edilmiş. Ama adamcağız Marx'ın adını taşıyan bir kitabı basmaya cesaret edemediği için çevirmene kitaba kendi adını koymasını önermiş, gel gör ki çevirmen bunu kabul etmemiş..." 28, ve, 103, 108
 -"Türkiye Komünist Partisi'nin Mustafa Suphi'yle birlikte iki saygın önderinden biri olan Dr. Şefik Hüsnü, 1923'te Aydınlık Yayınları'nca yayımlanan Manifesto çevirisinin "Birkaç Söz" başlıklı önsözünde, yapıtın Ermeniceye de çevrildiğine değinmekte, ama bu çevirinin nerede yayımlandığı konusunda bilgi vermemektedir./.../ Manifesto'nun bilinen ilk Türkçe çevirisi 1919-20 dolaylarında... Mustafa Suphi tarafından yapılmaya başlanmış, ama... 28/29 Ocak 1921'de Karadeniz'de... öldürülmesi sonucu tamamlanamamıştır.../ Komünist Manifesto'nun Türkçedeki ilk eksiksiz çevirisi... Dr. Şefik Hüsnü tarafından yapılmıştır... bu çeviri, 1923'te... Aydınlık Külliyatı'ndan çıkmıştır. Şefik Hüsnü çevirisinin Şeyda Oğuz... çeviriyazısı, son olarak... Komünist Manifesto kitabında yer almıştır./... Şefik Hüsnü'nün, Mustafa Suphi'nin tamamlayamadığı çeviriyi devralıp tamamladığı izlenimi doğmaktadır" 28, 29
-"Kerim Sadi çevirisi, kendi kurduğu İnsaniyet Kütüphanesi Yayınları'ndan 1936'da çıkmış... aynı yıl, Bakanlar Kurulu'nun 29 Ağustos 1936 tarihli ve 2/4253 sayılı kararıyla yasaklanmıştır./... çevirilerden biri de... Süleyman Ege'nin 1968... Komünist Parti Manifestosu çevirisidir... çıktığı gün toplatılmasına karar verilmiş, toplatma emri yargıç kararından önce bütün valiliklere yıldırım telgrafla bildirilmiş... dağıtımcı depolarında dört bine yakın kitaba el konmuştur... yargılama sonunda Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 9 Nisan 1970'te oybirliğiyle aldığı kararla aklanmıştır. Bunun üzerine Ege, Ekim 1970'te... ikinci basımını yayınlamış, ne ki yargılama temyiz aşamasındayken 12 Mart 1971 darbesi gelince Yargıtay aklama kararını bozmuş, daha önce kitabın aklanmasını kararlaştıran mahkeme de bu kez mahkumiyet kararı vermiş ve Manifesto'nun "zoralımına" hükmetmiştir./... Ege, Mart 1976'da Manifesto'nun üçüncü basımını yayınlamış, 12 Eylül darbesi gelinceye kadar kitabın üç basımı daha yapılmıştır... 12 Eylül döneminde... Ege'nin deyişiyle "Türkiye'de yeniden eski ve uzun uykusuna dalmıştır". Ege... Kitabın Ateşle Dansı adlı kitabında anlatır" 31, 32
-"Uluslararası sol literatürün dilimize aktarılması konusunda... iki olgu... Belirli sol hareketlere bağlı kimi çevirmenler, kimi zaman, kendi hareketlerinin görüş ve siyasetlerini "doğrulamak" amacıyla Marxçı düşünür ve kuramcıların yapıtlarını saptırarak ya da çarpıtarak çevirme yoluna gitmişlerdir... işinin eri olmayan kimi çevirmen ve yayıncılar da... yetersizliklerinden ötürü... sol literatürün pek çok yapıtının Türkçeye yanlış, eksik ya da özensiz bir dille aktarılmasının sorumlusu olmuşlardır" 32, 33
(Bilerek yayını çarpıtandan kime ne hayır gelir?)
-"... bir başka Manifesto çevirisi de, Rekin Teksoy'un, Oğlak Yayınları'nca 2005'te yayımlanmış olan çevirisidir" 33
-"Yordam Kitap... çeviri... Nail Satlıgan..." 33
-"Burada anılanlar dışında... çeviriler de vardır" 34
-"... elinizdeki çevirisine gelince; bu çeviriyi 1978 yılında Nur Deriş'le birlikte yaptık ve kitap 1979 Martı'nda Aydınlık Yayınları'nca basıldı... kitap, 23 Mayıs 1979 günü... toplatıldı... 3 Ağustos 1984 tarihinde, Nur Deriş'in "7 yıl 6 ay ağır hapsine..."... karar verdi... Askeri Yargıtay... "hükmün onanmasını" kararlaştırdı" 34, 35, 39
*
Kitapçıktan diğer bazı notlar:
-"Komünist Manifesto... 1848 Şubat... Londra... basıldı. Almanca... (Komünist Parti Manifestosu) adıyla yayımlanan bu küçük broşür, o sıralar devrimci ayaklanmalarla çalkalanmakta olan Avrupa'nın dört bir yanına ulaşmakla kalmayacak, 1864'te kurulan Uluslararası Emekçiler Birliği'nin (I. Enternasyonal) ve daha sonraki... partilerin programlarının temelini oluşturacak, dünyanın en çok okunan kitaplarından biri olacaktı" 23
-"Marx ve Engels'in adları broşürde ilk kez... 1872 Leipzig basımında yer alacak.../... Modern çağda başka hiçbir siyasal hareket, üslubunun gücü bakımından, Manifesto'yla kıyaslanabilecek bir metin ortaya çıkaramadı" 24
-"Marx ve Engels'in değişen koşullar karşısındaki tutumları, 1872 Almanca basımına yazdıkları önsözden on yıl sonra, Rusça basım için kaleme aldıları önsözde bir kez daha açık seçik gözler önüne serilir:/ Manifesto'nun kaleme alındığı dönemde, Rusya, "tüm Avrupa gericiliğinin son büyük yedek gücü"nü oluşturmaktadır. Birleşik Devletler, göçler yoluyla, Avrupa proletaryasının fazla güçlerini yutmaktadır. İki ülke de, Avrupa'ya hammadde sağlamakla kalmamakta, Avrupa'nın sanayi ürünleri için pazar oluşturmaktadır. O yüzden, o sıralar iki ülke de Avrupa'da var olan düzenin temel direkleridir./ Oysa 1882'ye gelindiğinde, "durum o kadar farklıdır ki!" Avrupa'dan göçler, Kuzey Amerika'yı dev bir tarım üretimi için elverişli kılmıştır; bu ülkenin rekabeti Avrupa'daki büyük ve küçük toprak mülkiyetini temelinden sarsmaktadır. Dev boyutlara ulaşan bu göç, Birleşik Devletler'in olağanüstü sanayi kaynaklarını, Batı Avrupa'nın, özellikle de İngiltere'nin o güne kadar süregelen sanayi tekelini kısa zamanda kıracak güç ve çapta kullanabilmesini olanaklı kılmıştır. Kuzey Amerika'da, bir yandan... toprak mülkiyeti dev çiftliklerin rekabeti karşısında adım adım çökmekte, bir yandan da sanayi bölgelerinde ilk kez bir proletarya kitlesi ve alabildiğine bir sermaye yoğunlaşması gelişmektedir. 1848 Devrimi döneminde Avrupa gericiliğinin başı olarak gösterilen Çar'ın Rusya'sı ise artık Avrupa'da devrimci eylemin öncüsüdür" 25, ve ayrıca, 97
-"1883 tarihli Almanca basımın ve 1888 İngilizce basımının.../.../... özelliklerinden biri de, Marx ve Engels'in, ekonomik, toplumsal ve siyasal koşulların değişmesi karşısında Manifesto'nun kimi bölümlerinin gününü doldurmuş olduğunu açıkça belirtmekten kaçınmamış olmalarıdır" 26
-"... siyasal kitapların karşısına dikilen "yasal duvarlar"ın ötesinde, Cervantes'in 1605'te yayımlanan başyapıtı Don Quijote'nin dilimize ancak dört yüz yıla yakın bir zaman sonra, Dante'nin 1310-1321 arasında yayımlanan büyük klasiği İlahi Komedya'nın da yedi yüz yıla yakın bir zaman sonra... çevrilebilmiş olmaları... düşündürücü olsa gerektir" 31
-"Türk Ceza Kanunu'nun... 141.-142. maddelerinin de 1991'de yürürlükten kaldırılmasıyla... söz konusu maddelerin yerine Terörle Mücadele Kanunu'nun 6., 7. ve özellikle 8. maddeleriyle birlikte, düşünce, örgütlenme ve ifade özgürlüklerini kısıtlayan yeni maddeler eklenmiştir. Daha sonra Avrupa Birliği hukukuna uyum çalışmaları kapsamında TCK'da kimi değişiklikler gerçekleştirilmiş, örneğin propaganda suçlarıyla ilgili 8. madde kaldırılmıştır. Tümüyle değiştirilmiş yeni TCK... 2005'te yürürlüğe girmiştir" 39, 40
-"Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki tutucu ve baskıcı yönetimlerin varlığını korumak, devrimci güçleri bastırmak üzere 26 Eylül 1815'te kurulan Kutsal Bağlaşma'dan söz ediliyor. Bu bağlaşmanın kurulmasına Rus Çarı I. Aleksandr ve Avusturya Dışişleri Bakanı Prens Klemenss von Metternich öncülük etmişlerdi" 116
-"Komünizmin "kadınların ortaklaşalığı" ile bağlantılandırılması Eski Yunan'dan çıkmıştır. Platon (MÖ 428/427-MÖ 348/347), Devlet'te, öğretmeni Sokrates'in ağzından, insan soyunun geliştirilmesine ilişkin bir program savunuyordu. Bu program, çiftleşmenin denetlenmesini ve çocuklara ortaklaşa bakılmasını da içeriyordu... Kent devletinin bekçileri, aileyi ortadan kaldırarak, kendileri tek bir büyük aile oluşturacaklardı.../ Tertullianus (155/160-220'den sonra) gibi erken dönem Hıristiyan ilahiyatçıları, birbirlerine kardeş gibi davranmalarının ve her şeye ortaklaşa sahip olmalarının, kadınların ortaklaşalığını da kapsadığını yadsımaya zorlanmışlardır. Bu suçlama 16. yüzyıl Reform hareketi döneminde yeniden baş göstermiş... daha başka köktenci Protestan mezheplerine yöneltilmiştir... Luther'in öğretisinden ayrılan... 1524'deki Köylü Ayaklanması'nın önderleri arasına katılan ve sonradan Marxçılar tarafından sınıfsız toplum savaşımının habercisi sayılan Thomas Münzer'in, 1525'te tutuklandığında, işkence altında Anabaptistlerin her şeyin ortaklaşa kullanılması gerektiğine inandıklarını itiraf ettiği söylenmiştir./.../ Görüldüğü gibi, 1840'larda kimi burjuva ideologların komünistlere yönelttiği "Siz kadınları da ortaklaşa kılacaksınız" suçlaması, geçmişte, şu ya da bu biçimde kadınların toplumsal yerinin iyileştirimesini, dahası kadınla erkeğin eşitliğini savunan birçok düşünür ve siyasal harekete de yöneltilmişti./.../... Marx, 1852'de, kendi katkısının, 1) sınıfların varlığının üretimin gelişmesindeki bazı tarihsel evreler'e bağlı olduğunu; 2) sınıf savaşımının kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğü'ne vardığını; 3) bu diktatörlüğün kendisinin, tüm sınıfların ortadan kaldırılışı'na ve sınıfsız bir toplum'a geçişten öte bir şey olmadığını göstermek olduğunu söylemişti. (Marx'ın Weydemeyer'e Mektubu, 5 Mart 1852.)" 118-120
-"1660'tan 1689'a kadar süren İngiliz Restorasyonu... 1814'ten 1830'a kadar süren Fransız Restorasyonu" 77
-"Fransız... Henri de Saint-Simon (1760-1825), Hıristiyan sosyalizminin kurucularındandır... rahiplerin yerini bilim adamlarının alması gerektiğini savunmuş... Ortaya attığı görüşlerle, temelde, Fransız Devrimi'nin ve Napoleon militarizminin kan dökücülüğüne karşı bir tepkiyi temsil eden Saint-Simon, son yazılarında görüşlerine bütünlük kazandırarak yeni bir din biçiminde somutlaştırmaya çalışmıştır" 123
-"Paris Komünü, 1871 Nisan-Mayısı'nda altı hafta sürmüştü... 750 kayıp veren hükümet birlikleri, Komüncülerden 20 bin kişiyi öldürmüşlerdi. Paris Komünü, Marxçılar tarafından tarihteki ilk sosyalist devrim denemesi olarak kabul edilmiştir.../.../... Manifesto'nun 1882'de Cenevre'de yayımlanmış olaan ikinci Rusça basımı... Engels... Plehanov'dan Manifesto'nun Rusça çevirmeni olarak söz ediyordu. Nitekim, Manifesto'nun 1900 tarihli Rusça basımında bunu Plehanov kendisi de doğrulamıştır" 127
-"Bakunin (1814-1876), anarşizmin 19. yüzyıldaki başlıca kuramcılarından biridir. 1842'de... "Yıkıcı tutku aynı zamanda yaratıcı bir dürtüdür." diyen Bakunin... 1868'de Cenevre'ye taşındıktan sonra I. Enternasyonal'e üye olan Bakunin ile Marx arasındaki anlaşmazlık, Bakunin ve arkadaşlarının 1872'deki Lahey Kongresi'nde Enternasyonel'den ayrılmalarıyla sonuçlanmış, bu anlaşmazlık Avrupaa devrimci hareketinde yıllarca süren bir bölünmeye yol açmıştır... Bakunin, var olan düzenin şiddet yoluyla yıkılması için çağrıda bulunmaktan hiç vazgeçmemiş; bununla birlikte... her türlü otoriteye karşı çıkmıştır. Tipik Alman özellikleri taşıdığına inandığı düşünce ve örgütlenme biçimlerini reddederek, bunlara karşı Rus köylüsünün içinde taşıdığına inandığı "özgür devrimci ruh"u savunmuştur. Bakunin'in anarşist görüşleri Marx'ın öngördüğü komünizmin karşısavı olarak son biçimini almıştır" 128
-"Marx'ın tersine, devrim aşamasının sona erdiğine, ancak yasal ve evrimci savaşım biçimleriyle başarıya ulaşılabileceğine inanan Lassalle, 1863'te, daha sonraki Alman Sosyal Demokrat Parti'nin öncüsü sayılan Alman Genel İşçi Derneği'ni kurmuş... umudunu yitirerek siyaseti bıraktığını açıklamıştır.../ I. Enternasyonal, 28 Eylül 1864'te Londra'da düzenlenen bir kitle toplantısında Uluslararası Emekçiler Birliği adıyla kuruldu... Marx, 32 kişilik geçici Genel Konsey'in üyeliğine seçildi ve başkanlığını üstlendi.../ I. Enternasyonal, kuruluş aşamasından başlayarak Marxçılık, Proudhonculuk, Blanquicilik ve... Bakuninci anarşizm gibi sosyalist düşünce akımları arasındaki çatışmalara sahne oldu. Merkeziyetçi bir sosyalizmi savunan Marx ile Bakunin arasındaki savaşım, Bakunincilerin 1872'deki... ayrılmalarıyla sonuçlandı. 1874'te de I. Enternasyonal'in resmen dağıldığı ilan edildi./... New York'ta... 1871... Manifesto'nun kısaltılmış bir çevirisi yayımlanmıştı" 130
-"1882 Rusça Basımına Önsöz/.../... Komünist Parti Manifestosu'nun, çevirisini Bakunin'in yaptığı ilk Rusça basımı 1860'ların başında Kolokol'un basımevinde yapılmıştı.../.../... 1848-49 Devrimi sırasında yalnızca Avrupa prensleri değil, Avrupa burjuvazisi de, yeni yeni uyanmaya başlayan proletaryadan biricik kurtuluşu Rusya'nın müdahalesinde bulmuştu. Çar, Avrupa gericiliğinin başı ilan edilmişti. Oysa bugün çar Gatçina'da devrimin savaş tutsağı, Rusya ise Avrupa'da devrimci eylemin öncüsüdür./ Komünist Manifesto'nun amacı, modern burjuva mülkiyetinin kaçınılmaz bir biçimde yaklaşan çöküşünü açığa vurmaktı.../... günümüz Rusya'sındaki ortak toprak mülkiyeti komünist bir gelişmenin başlangıç noktası olabilir" 97, 98
-"1883 Almanca Basımına Önsöz" 99
-"1888 İngilizce Basımına Önsöz/.../ Manifesto, ilk başta yalnızca Almanların yer aldığı, sonradan uluslararası bir nitelik kazanan ve 1848 öncesi... kaçınılmaz olarak gizli bir biçimde etkinlik gösteren işçi örgütünün, Komünistler Birliği'nin programı olarak yayımlandı.../... Prusya polisi, Komünistler Birliği'nin o sıralar Köln'de barınmakta olan Merkez Kurulu'nu ele geçirdi.../ Avrupa işçi sınıfı, egemen sınıflara karşı yeni bir saldırıya geçmek için yeterince güç kazandığında, Uluslararası Emekçiler Birliği doğdu... Enternasyonal 1874'te dağılırken, işçiler artık 1864'teki işçiler değildiler.../ Böylece Manifesto yeniden öne çıktı. Almancası 1850'den bu yana İsviçre, İngiltere ve Amerika'da birkaç kez yeniden basılmıştı. 1872'de New York... bir Fransızca çevirisi... Amerika'da... iki İngilizce çeviri... biri İngiltere'de yeniden... Bakunin'in yaptığı ilk Rusça çeviri 1863'te Cenevre'de Herzen'in Kolokol basımevinde, yiğit Vera Zasuliç'in yaptığı bir başka çeviri de 1882'de yine Cenevre'de... 1885'te Kopenhag'da... yeni bir Danca basımını, aynı yıl Paris... yeni bir Fransızca çevirisi... İspanyolca... 1886'da Madrid'de... Almanca... en az on iki yeniden basım... İstanbul... Ermenice çevirisi... gün ışığına çıkamamış... Manifesto'nun tarihi, modern işçi sınıfı hareketinin tarihini büyük ölçüde yansıtmaktadır... sosyalist... en yaygın, en uluslararası ürünüdür.../... kaleme alındığı sıralar ona Sosyalist Manifesto diyemezdik. 1847'de sosyalist dendiğinde, bir yandan çeşitli ütopyacı sistemlerin yandaşları, yani her ikisi de çoktan birer tekkeye dönüşmüş bulunan ve son demlerini süren İngiltere'deki Owenciler ve Fransa'daki Fourierciler, öte yandan da sermayenin ve karın kılına dokunmaksızın her türlü toplumsal bozukluğu bin bir yoldan onarıp düzelteceklerini ileri süren cins cins toplumsal düzenbaz anlaşılıyordu" 101-103
-"1890 Almanca Basımına Önsöz/.../... Marx... işçi sınıfının... kaçınılmaz olan düşünsel gelişmesine güveniyordu... Marx haklı çıktı... 1874'teki işçi sınıfı ile... 1864'teki işçi sınıfı arasında dağlar kadar fark vardı. Latin ülkelerindeki Proudhonculuk, Almanya'daki kendine özgü Lassalllecilik can çekişiyor; o sıralar tutuculuğun başını çeken İngiliz sendikaları bile... 1887'de... "Kara Avrupası sosyalizmi artık bize korkunç gelmiyor," diyebileceği noktaya yaklaşıyordu" 106-110
-"1892 Lehçe Basımına Önsöz/.../... bu yeni Lehçe basım, Polonya sanayisinde belirgin bir ilerleme olduğunu göstermektedir... Rus Polonyası, Kongre Polonyası, Rusya İmparatorluğu'nun büyük sanayi bölgesi durumuna gelmiştir. Rusya'nın büyük sanayisinin dağınık bir biçimde... yayılmış olmasına karşılık, Polonya sanayi görece olarak küçük bir alanda toplanmıştır.../... Avrupa ulusları arasında gerçek bir uluslararası işbirliği, ancak bu ulusların her birinin kendi yurdunda tümden bağımsız olmasıyla mümkündür. Aslında proletarya bayrağı altında burjuvazinin işini proleter savaşçıların yapmasını sağlamaktan öteye gitmeyen 1848 Devrimi, vasiyet hükümlerini yerine getiren Louis Bonaparte ve Bismarck aracılığıyla İtalya, Almanya ve Macaristan'ın bağımsızlığını da sağladı; ama 1792'den bu yana devrime bu üç ülkenin tümünden daha çok yarar sağlamış olan Polonya, 1863'te kendinden on kat güçlü Rusya karşısında ezildiğinde yazgısıyla baş başa bırakıldı. Aristokrasi Polonya'nın bağımsızlığını ne koruyabildi ne de yeniden elde edebildi; bugün bu bağımsızlık burjuvazi için... önemsizdir. Ama yine de, Polonya'nın bağımsızlığı Avrupa uluslarının uyumlu işbirliği için bir gerekliliktir. Polonya'nın bağımsızlığı ancak Polonya'nın genç proletaryası tarafından elde edilebilir ve onun ellerinde güvende olabilir" 112, 113
-"1893 İtalya Basımına Önsöz/.../... 1848... İtalya, Avusturya imparatoruna bağımlı duruma düşmüş; Almanya da, tüm Rusya'nın çarının daha dolaylı, ama en az aynı ölçüde etkili boyunduruğu altına girmişti. 18 Mart 1848'in sonuçları hem İtalya'yı, hem de Almanya'yı bu onur kırıcı durumdan kurtardı. Eğer bu iki büyük ulus 1848'den 1871'e kadar kendilerini yeniden toparlayıp bir bakıma yeniden ayağa kalktılarsa, bunun nedeni, Karl Marx'ın her zaman dediği gibi, 1848 Devrimi'ni bastıranların kendilerine karşın bu devrimin vasiyet hükümlerini yerine getirmeyi üstlenmiş olmalarıdır./ Bu devrim her yerde işçi sınıfının eseriydi... Hükümeti devirirken açıkça burjuva düzenini yıkmayı amaçlayanlar, bir tek Parisli işçilerdi... sonunda devrimin meyvelerini toplayan kapitalist sınıf oldu. İşçiler, öteki ülkelerde, İtalya'da, Almanya'da, Avusturya'da, daha en başından, burjuvaziyi iktidara getirmek dışında bir şey yapmadılar. Ama ulusal bağımsızlık olmadan burjuvazinin iktidarı hiçbir ülkede mümkün değildir. O yüzdendir ki, 1848 Devrimi, ardı sıra, o zamana kadar birlik ve bağımsızlıktan yoksun kalmış uluslara birlik ve bağımsızlık getirmek zorunda kalmıştır; İtalya, Almanya ve Macaristan'ı Polonya izleyecektir./ Demek, 1848 Devrimi sosyalist bir devrim olmasa da, sosyalist devrimin yolunu açmış, ortamını hazırlamıştır. Burjuva düzeni... son kırk beş yılda... güçlü bir proletarya oluşturmuş; böylece, Manifesto'nun diliyle söyleyecek olursak, kendi mezar kazıcılarını yetiştirmiştir. Tek tek her ulusun birlik ve bağımsızlığı yeniden sağlanmaksızın, ne proletaryanın uluslararası işbirliği gerçekleştirilebilir, ne de ulusların ortak hedeflere yönelik barışçı ve anlayışlı işbirliği.../.../ Manifesto, kapitalizmin geçmişte oynadığı rolün hakkını tastamam vermiştir. İlk kapitalist ülke İtalya'ydı. Feodal ortaçağın sona erişiyle modern kapitalist çağın başlayışına görkemli bir adam damgasını vurmuştu; bu adam bir İtalyan'dı, ortaçağın son, modern çağın ilk ozanı Dante'ydi./ Bugün, 1300'de olduğu gibi, yeni bir tarihsel çağ yaklaşıyor" 114, 115
-"Manifesto'nun bu ikinci Rusça basımının çevirmeni gerçekte Vera Zasuliç değil, G.V.Plehanov'du. Vera İvanovna Zasuliç (1849-1919), Petersburg Valisi General Fyodor F. Trepov'u kurşunlayan Rus devrimcidir. 1878'de... jüri tarafından suçsuz bulunarak aklanmıştır. Bir aristokratın kızı olan Zasuliç... 1903'te... Menşevikleri desteklemiştir" 131
-"Uluslararası Sosyalist İşçi Kongresi, 14-18 Temmuz 1889'da Paris'te toplandı. Bu kongre, sosyalist parti ve sendikaların bir araya gelmesiyle oluşan ve Sosyalist Enternasyonal olarak da bilinen İkinci Entornasyonal'in kuruluş kongresiydi. 8 saatlik işgününün desteklenmesi amacıyla, her yıl 1 Mayıs'ın bütün ülkelerde toplantılar ve gösterilerle kutlanması bu kongrede kararlaştırıldı./.../ Napoleon Savaşları sonrasında Avrupa'nın siyasal coğrafyasını yeniden biçimlendiren Viyana Kongresi'nde (1814-15), Varşova Düklüğü'nden geriye kalan topraklar ayrı bir krallık olarak Rus Çarlığı'nın egemenliği altına sokulmuştu" 132
-"Otto von Bismarck (1815-1898), önce Prusya başbakanı (1862-71), daha sonra da Avusturya ve Fransa'yı yenilgiye uğratmasının ardından yeni kurulan Alman İmparatorluğu'nun ilk şansölyesi (1871-90) oldu. Yaşamı boyunca demokratik istemleri bastırmış olan Bismarck'ın bütün politikalarının temelinde, çökmesi kaçınılmaz olan eski düzeni demokratik güçlerin gelişmesine fırsat tanımadan yeni kurumlarla donatarak ayakta tutma amacı yatıyordu./.../ Marx, birçok yapıtında... 1848'den sonra gericiliğin devrimle alay ediyormuşçasına, trajikomik bir biçimde de olsa devrimin vasiyet hükümlerini yerine getirdiği, devrimin istemlerini ister istemez gerçekleştirdiği yolundaki görüşü ortaya koymuştur" 133
*
29.12.2018



.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder